Kutuplarda Antibiyotik Savaşları
Osman Baba’nın anlattıkları karşısında dehşete düşmemek elde değildi. Bu halüsinasyon gıdaları duyduktan sonra hükümetin gdo ile ilgili hiçbir engellemede bulunmamasına hatta teşvik bile etmesine çok hayıflanmıştım. Bir yere sürükleniyorduk ama… Herkes için geçerli değil belki ama halkımızın geneli; ne yediğine, ne de içtiğine dikkat ediyordu. Ayet adeta tecelli ediyordu: “Ekini ve nesli mahvedecekler!” Ekinlerimizi ve neslimizi kendi ellerimizle, idarecilerimizin kararları ile mahvediyorduk.
Osman Baba ile bu soğuk kış gününde yaptığımız çalışmalar oldukça verimliydi. Yeni bilgiler öğreniyordum. Önümde yeni kapılar açılıyordu adeta. Osman Baba ile oturduğumuz yerin manzarasına da doyum olmuyordu. Önümüzde; Kız Kulesi, Boğaz ve karşı kıyıda ecdat yadigârı muhteşem yapılar…
“Hadi bakalım, biraz da karnımızı doyuralım” dedi Osman Baba. Çantalarımızı alarak bulunduğumuz yerden çıktık. Havanın soğuk olmasına rağmen dışarıda yürümeye başladık. Denizin rüzgârı bizi daha da üşütüyordu. Ben Osman Baba’nın çantasıyla kendi çantamı almış, Osman Baba’nın da koluna girmiştim. Üsküdar meydanına kadar bu şekilde yürüdük. Arka sokaklarda biraz ilerledikten sonra tarihi bir lokantanın önüne geldik.
Lokantadan içeri girdik. Kasada bulunan ve işyerinin sahibi olduğunu tahmin ettiğim yaşlı bir amca Osman Baba’yı görünce oldukça şaşırmış ve sevinmişti. Hemen bulunduğu yerden kalkarak, Osman Baba’yı karşıladı. “Ooo efendim şeref verdiniz, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, buyurun buyurun,” diye bize yol gösterdi. Osman Baba: “Hoş bulduk Necip Efendi. Nasılsın, afiyettesinizdir inşallah?” dedi. “Çok şükür efendim. Himmetinize muhtacız,” diye cevap veren Necip Efendi, bir yandan da garsonlara talimat yağdırıyordu: “Oğlum, yukarıdaki masayı hazırlayın, hadi çabuk çabuk!”
Lokantanın üst katındaki masamız hazırlanmıştı. Osman Baba ile hazırlanan yere oturduk. Necip Efendi de başımızda bekliyordu. Osman Baba: “Sen işine bak Necip Efendi, arkadaşlar bize bakar,” dese de Necip Efendi söylenilenleri hiç duymamış gibi hareket ediyordu. Siparişlerimizi bizzat alarak aşağı kata indi.
Biraz sonra yemeklerimiz gelmişti. Osman Baba: “Necip Efendi, bak böyle yaparak bizi mahcup ediyorsun. Şurada biz de normal müşteri gibi yemeğimizi yiyelim. Sen işine gücüne bak. Biz Eren’imle biraz muhabbet edeceğiz. Muhterem Hanımefendi nasıl oldu?” diye sordu.
“Efendim, Önce Allah’ın izni sonra da sizin vesilenizle inşallah şifa buldu. Size hep dua ediyor.” Diye cevap verdi.
“İyi iyi, maşallah. Benden de selam söyle. Kendisini fazla yormasın.” Dedi.
Necip Efendi büyük bir saygı içersinde Osman Baba’yı selâmlayarak tekrar işinin başına döndü. Belli ki, Osman Baba ile Necip Efendi arasında eskiye dayanan bir dostluk vardı.
Yemeklerimizi bitirmiş, çay içiyorduk. Dışarıdaki soğuktan sonra buranın sıcağı oldukça iyi gelmişti bize. Deniz kıyısından yürüdüğümüz için de iyice üşümüştük. Garsonlar ise patronlarından aldıkları talimatla adeta etrafımızda dört dönüyorlardı.
Osman Baba: “Eren evladım hep gdo’lardan, bu işin ne kadar zararları olduğundan bahsettik. Bir de istersen bu işin alternatif çalışmalarına bakalım. Nasıl bugün seni yormadık değil mi?”
“Estağfurullah Osman Baba. Asıl biz sizi yoruyoruz. Hakkınızı helâl edin.” Diye cevap verdim.
Osman Baba çantasını alarak bazı notlar ve eski gazeteleri önüne koydu: “Yok oğlum, yok. Biz yorulmadık, vakit varken bu anı değerlendirelim.” Dedi.
Hemen not defterimi çıkararak hazırlandım. Osman Baba elindeki notları karıştırdı. Bazılarını tekrar çantasına geri koydu. Masanın üzerinde; Osmanlıca Gazete, yeni tarihli bir gazete kupürü ile bir de küçük bir not kâğıdı kalmıştı.
Osman Baba anlatmaya, ben de not tutmaya başladım:
Antibiyotik Savaşı
“Bak evladım, Yaradan iklimleri değiştirdikçe, iklime bağlı coğrafi stratejiler de ister istemez kendiliğinden değişmiş oluyor. Özellikle kutuplar ve buzullar üzerinde hegemon güçlerin birtakım plan ve projeleri var. Buzullar sanıldığı gibi 1700’lü yılların sonu, 1800’lü yılların başında keşfedilmemiştir. İlk keşif aslında Piri Reis’in haritasında yer almıştır. Durum böyledir ama bu gerçek, ne yazık ki pek bilinmez.
Osmanlı’nın çöküş döneminde, İngiltere, büyük güç olarak dünya sahnesinde at koşturmaktadır. İngiltere bu gücünü dünyanın her alanında zorbalıkla kullanmıştır. İngilizler, bu güçlerini kutuplarda da kullanmışlardır.
Eren evladım, ecdadımız yıkılış sürecinde bile öyle işler yapmıştır ki, bunlar pek anlatılmaz. Sultan Abdülhamit Han’ın yaptıkları bile bugün pek bilinmiyor. Bazı kesimler özellikle gizliyorlar. Ama onların en uçta yeralan isimleri bile bugün Abdülhamit'i 'büyük reformcu' ilân ediyorlar. Bugün birçok sanayi tesisinin, fabrikanın, hastanenin, üniversitenin, demir yolunun, elektriğin vs. temelleri onun zamanında atılmıştır. Bunların çoğu hâlâ faaldir. Şimdi kutuplardan bahsediyoruz değil mi? Bak bunları yaz evladım, bugün bile yapamadığımız şeyi Abdülhamit Han, ta o zamanlar yapmıştır. Kutuplara bile el atmıştır. Bu konuda ciddi araştırmalar yaptırmış, yapılan araştırma ve keşifleri de dikkatle takip etmiştir.” Dedi Osman Baba.
Osman Baba’nın ses tonundan sinirlendiği hemen anlaşılıyordu. Onu artık yavaş yavaş daha iyi tanımaya başlamıştım. İmkân olsa da, onunla her gün beraber olsam. Onun anlattıkları ile ufkum açılıyor, olayları daha farklı yorumluyordum.
Biz sohbet ederken garsonlar da durmadan masaya bir şeyler taşıyorlardı: Tatlı, çay, meyve… Biz ise bir yandan çalışıyor, bir yandan da getirilenlerden yiyip içiyorduk.
Osman Baba eline Osmanlıca gazeteyi alarak bana gösterdi:
“Bak bu 1908 tarihli Servet-i Fünûn gazetesi. Gazetenin bu sayısı hemen hemen tamamen kutuplara ayrılmış. ‘Peary’nin Kutup Seyahati’ olduğu gibi anlatılmıştır. Ecdadımız ta kutuplarda yapılan çalışmalara bile kayıtsız kalmamıştır. Bugün bile bunun yapıldığından emin değilim.
Niye kutuplardan söz ediyoruz? Bugüne dönük neleri bilmemiz gerekir? İşte bizim asıl bilmemiz gerekenler işin bir de bugüne bakan boyutudur. Kutuplar eriyip, dünya sular altında mı kalacak? Bu tür spekülasyonlar bu sıralar çok yapılmaktadır. İşin diğer bir yönü de henüz keşfedilmemiş enerji yatakları ile ilgili. Bunlar zaten bilinen şeyler. Ama biz işin şimdi başka bir boyutundan söz edelim: Kutuplarda aralanılan diğer bir şey de bakteri/antibiyotiklerdir. Antibiyotik dediğimiz nedir: Bir mikroorganizma tarafından (bakteri, mantar, virüs, vb.) yapılan ve başka mikroorganizmaları öldüren veya üremelerine mani olan maddeler.
Bu çok önemli antibiyotiklerin kutuplarda olması, bu bölgelerde yapılan araştırmaların daha da sıklaşmasına neden olmuştur. Bu konuda bazı ülkeler, birbirlerine meydan okumakta, hatta savaşın eşiğine gelmektedirler.
Geçtiğimiz yıllarda haberlerde de yer alan bir şey dikkatimizi çekmişti: Titanik Bakterisi.”
Osman Baba elindeki gazete kupurünü bana göstererek okudu. Haberde özetle şöyle deniliyordu:
“1912′de batan geminin enkazında, paslanan metallerden beslenen daha önce görülmemiş bir mikroba rastlandı. Halomonas Titanicae adı verilen bakterinin, paslanan demirlerin üzerinde oluşan ve buz saçaklarını andıran gözenekli oluşumlarda yaşadığı belirlendi.
Bu yeni bakterinin bu kadar önemsenmesinin nedeni ise, paslanan metallerin üzerindeki bu saçaksı oluşumların nasıl ortaya çıktığına ışık tutabilecek olması…”
Haberi okuduktan sonra Osman Baba anlatmaya devam etti:
“Değişen iklim şartları, doğadaki dengeleri de değişime uğratmaktadır. Canlıların metabolizmalarında ve insanların bağışıklık sitemlerinde de değişimler olmaktadır.
Bu değişimle beraber ortaya daha önce bilinmeyen yeni hastalıklar çıkmaktadır. Bu hastalıklara karşı geliştirilen antibiyotikler zaman zaman yetersiz kalmakta hatta bazı hastalıklarda hiçbir işe yaramamaktadır. Bazı hastalıkların mikropları ise Şeytani’ler tarafından laboratuarlarda üretilmektedir. Yani bir nevi biyolojik silahlar. Bu laboratuarda üretilen hastalıklara karşı da bilinen antibiyotikler tam manası ile çare olamamaktadır. Burada bir parantez açarak şunu ekleyelim. Geçtiğimiz günlerde ABD bir antibiyotikten çok önemli miktarda stok yapmıştır. Neden acaba?
İşte kutupların bir özelliği ve önemi de burada ön plana çıkmaktadır. Kutuplarda şimdiye kadar bilinen antibiyotiklerden daha etkili antibiyotikler vardır. Aynı zamanda burada biyolojik silah olarak kullanılacak bakterilerin olduğu da aşikârdır. Bu konuda bilim adamları harıl harıl çalışmaktadırlar. Bunların bir kısmı da basına sızmıştır. ABD, Rusya, İngiltere, Japonya, Çin, Hollanda, Danimarka, Kanada, Norveç vs. ekipleri kutuplarda çalışmalar yürütmektedirler. Yapılan bu çalışmaların çoğu masum çalışmalar sınıfında değil. Orada birçok istasyon kurarak yıllardır çalışıyorlar. Özellikle ABD ile Rusya arasında ciddi bir rekabet var bu konuda. Putin’in sık sık o bölgeyi ziyaret etmesi ve kutuplarla ilgili haberlerle gündeme gelmesi tesadüf değil.Çin'de bu bölgelerde artık ciddi araştırmalara başlamıştır. Bu bölge için özel denizaltı yapmıştır.
Meselenin diğer bir yönü de uzaydaki bakterilerin incelenmesidir. Bu konu da yine buzullarla alâkalıdır.
Türk Devlet’i, tıpkı Sultan Abdülhamit Han’ın yaptığı gibi bu meseleleri yakından takip etmelidir. Bugünkü teknik imkânları kullanarak muhakkak kutuplara araştırma gemileri göndermesi gerekir. Eğer bunu tek başına yapamıyorsa, araştırma gemilerine ortak olarak, muhakkak bu çalışmaların içersinde yer almalıdır.”
Osman Baba yine çok önemli bilgiler ve ipuçları vermişti bana. Vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştım. Ayrılık vaktinin geldiğini Osman Baba’nın çantasını toplamasından anlamıştım. Ben de notlarımı toparladım. Osman Baba’nın gösterdiği Osmanlıca Gazete’deki ilgi sayfaların fotoğraflarını çektim.
Osman Baba’ya, Ankara’dan hediye olarak getirdiğim, rengi sarı olan yün içlikleri ve Yavuz Selim’e aldığım gömleği verdim.
“Ne zahmet ettin evladım. Senin ta Ankara’dan kalkıp buralara, bu karda kışta gelmen zaten bizim için hediye, Allah razı olsun.” Dedi.
“Efendim, çam sakızı çoban armağanı. Bizleri hatırlatır inşallah,” dedim.
Osman Baba:
“Eren evladım, sen bizim gönlümüzdesin. Ben de senin tespih koleksiyonun için bir Osmanlı ateş kehribarı vereyim. Çektikçe bizi hatırlarsın” diyerek cebinden çıkardığı, eski olduğu her halinden belli olan bir tespihi bana verdi. Ben tespihi alarak öptüm, başıma koydum.
“Bu çok değerli bir tespih olmalı Osman Baba. Ben bunu almış kabul edeyim, siz de kalsın,” dedim.
“Senden değerli değil ya evladım. Ben onu sana verdim. Güle güle kullan, hadi koy cebine,” dedi.
Osman Baba'nın hediye ettiği tespih.(Sonradan saydım: Tespihin püskülleri 16 tane idi. Selam olsun erenlere...
Tespihi alarak çantama yerleştirdim.
Osman Baba ısrar etmeme rağmen hesabı kendi ödedi. Garsonlar da toparlandığımızı Necip Efendi’ye haber vermiş olacaklar ki, Necip Bey yanımıza geldi.
Osman Baba: “Allah razı olsun Necip Efendi. Bugün de bizi çok güzel ağırladın. Hakkını helal et.”
Necip Efendi: “Aman efendim, bizi ezmeyin bu kadar. Ne yaptık ki? Her zaman başımızın üzerinde yeriniz var. Daha sık bekleriz inşallah.” Diye cevap verdi.
Necip Efendi ile vedalaşarak lokantadan ayrıldık. Osman Baba ile bir süre yürüdükten sonra Üsküdar İskelesi’nin önüne geldik. Osman Baba bana sarılarak:
“Hadi evladım yolun açık olsun. Ben karşıya geçeceğim. Allah’a emanet ol. Hakkını helâl et.”
Ben de Osman Baba’nın elini öperek: “Aman efendim, asıl siz hakkınızı helâl ediniz. Dua edin bizlere, himmet ediniz.” Dedim.
“Dualarımızdasın Eren evladım. Hem ne demiş eskiler: ‘Hizmet ediniz ki, himmet bulasınız.’ Sen de hizmet ediyorsun. Hadi yolun açık olsun.” Dedi.
Osman Baba yanımdan ayrılarak hareket etmekte olan vapura bindi. Ben ise öylece bir müddet arkasından baktıktan sonra, Ankara’ya doğru yola çıkmak için Harem’e yöneldim.
Erol Elmas
Birinci bölümü okumak için:
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=45
İkinci bölümü okumak için :
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=211
Üçüncü bölümü okumak için:
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=237
Dördüncü bölümü okumak için:
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=401
Beşinci bölümü okumak için :
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=489
Altıncı bölümü okumak için :
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=954
Yedinci bölümü okumak için
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=1020
Sekizinci bölümü okumak için
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=1230
Dokuzuncu bölümü okumak için
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=1320
Onuncu bölümü okumak için
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle