En Sıcak Konular

EMİR YILDIZ'DAN 4. Bölüm: SU PERİLERİ (2. ŞİFRE)

30 Aralık 2010 09:38 tsi
EMİR YILDIZ'DAN 4. Bölüm: SU PERİLERİ (2. ŞİFRE) Erol Elmas, Emir Yıldız'dan romanında yine önemli bir konunun perde arkasını anlatıyor.

SU PERİLERİ  (2. ŞİFRE)

   

4. BÖLÜM

   

Zekeriya Bey, yıllar içersinde, bana hissettirmeden benim yetişmemi sağlamış. Onunla beraberken, bana her şey olağan geliyordu. Geriye dönüp baktığımda ise aslında bir çok ayrıntıyı kaçırdığımı fark ettim. Dergiler, paneller, ziyaretler vs. birçok faaliyetin içinde aslında biz, bir eğitimden geçmişiz. Şimdi düşünüyorum da, Zekeriya Bey kendini göstermeden, bize yeni bir dünyanın kapılarını açmış.

 

Zekeriya Bey’in sıradan bir insan olmadığını şimdi şimdi daha iyi anlıyorum. O zamanlar da bir farklılık olduğunu seziyordum ama “bu farklılığı” adlandıramıyordum. Bir gün şöyle bir şey olmuştu:

 

Zekeriya Bey ile ben zamanın kudretli bakanlarından birinin yanına gitmiştik, herkes o bakandan çekinirdi. Zekeriya Bey ile bakanın arasındaki ilişkiye çok şaşırmıştım. Sanki görevleri değişmişti: Zekeriya Bey bakan, bakan da Zekeriya Bey idi. Gittiğimiz bakan Zekeriya Bey’e o kadar saygı gösteriyordu ki, bunu neden yaptığını hep merak etmiştim.

 

Şimdi geriye dönüp baktığımda, gösterilen bu derin saygının anlamını daha iyi anlıyordum. Zekeriya Bey’in sıradan bir kişi olmadığını o Bakan biliyordu ama en yakınındakilerden biri olan ben ise bilmiyordum.

 

Sırları ile beraber mi Hakk’a yürüdü Zekeriya Bey? Yoksa bildiklerini, beni ‘emanet’ ettiği Osman Baba’ya mı anlatmıştı? Osman Baba’da bu konuda “ser veriyor sır” vermiyordu. Görünen o ki, olayların perde arkasını öğrenmek için biraz daha bekleyecektim.

 

Gerçi Zekeriya Bey, bana yazdığı son mektupta, birtakım ip uçları vermişti. Hatta bu konunun biraz daha ayrıntısını, Osman Baba ile karşılaştığımız ilk günün akşamında, Osman Baba bana birşeyler anlattı ama anlatılanlar benim merakımı gidermedi. Flu bir camdan bakıyordum hala.  Ömer Efendi bana; “hadi YILDIZ ol!” derken neyi kastetmişti? Kafamda bir sürü soru vardı?

 

Osman Baba, bu kadar bilgiye nasıl sahip olmuştu? Bu kadar belge onun eline nasıl geçmişti ve onda ne arıyordu? Bu tarihi belgeler acaba Devlet’in elinde var mıydı? Osman Baba, “Türkiye’de DERUNÎ BİR DEVLET  var derken ne demek istiyordu?

 

Gazetelerde okuduğumuz; Derin Devlet ile bu DERUNÎ Devlet  arasında ne gibi farklar vardı? Belki bir gün, bunların tüm ayrıntılarına sahip olacaktım ama şimdi sadece bildiklerimle yetinmek zorundaydım. Bu bildiklerimde aslında bana göre, oldukça “fazla” bilgilerdi. Sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı etkileyecek bilgileri, yeri ve zamanı geldiği için “ifşa” ediyorduk. Bu hizmetimden dolayı da oldukça memnundum.

 

Osman Baba bana, Konstantin’in mezar yerini gösteren fotoğrafı verdikten sonra Ankara’ya geldim. O fotoğrafla ilgili şöyle bir şey olmuştu: Bir gün o fotoğrafla ilgili yazıyı yazmak için çalışıyordum, fotoğrafta yanı başımda duruyordu. Birden yanımdaki fotoğraf kendiliğinden yırtılmaya başladı. Bir cm kadar yırtılmıştı ki, hemen üzerine atladım ve fotoğrafı elime aldım. Hemen dışarı fırladım bir fotoğrafçıya giderek, birkaç kopyasını çıkardım. Bu iş nasıl oldu anlamadım? Böyle bir şey olabilir mi, nasıl yırtılır? Başkası anlatsa, asla inanmazdım ama yaşadım ve gördüm...

 

Bir gün, cep telefonumdan bilmediğim bir numaradan aranmıştım. Telefonu açtığımda;

 

- Abi, ben Süleyman, Osman Baba tanıştırmıştı... Hatırladınız mı?

 

- Evet,evet nasılsın, Osman Baba nasıl?

 

 Bir sürü soruyu arka arkaya sıralamıştım. Çünkü hiç beklemediğim bir telefondu ve bu beni oldukça heyecanlandırmıştı.

 

Süleyman telefonda, Osman Baba’nın selamını iletti. Osman Baba, Süleyman’a bazı notlar ve resimler vermiş, bana ulaştırması için.

 

Süleyman:

 

- Abi,  gönderdiğim konu acilmiş, ben dün kargoya verdim. Bugün elinde olur.

 

-Tamam Süleyman, Osman Baba’nın ellerinden öperim, selamlarımı ilet lütfen, dedim.

 

Telefonı kapattıktan sonra hemen Süleyman’ın dediği kargo şirketini aradım. Kargom gelmiş, "gün içinde elinizde olur" dediler. Ama benim beklemeye hiç niyetim yoktu, kargoyu almak için hemen kargo şirketinin bürosuna gittim.

 

Heyecandan ölüyordum. Acaba kargoda ne vardı? Paketi, kargo şirketinden aldım ve hemen iş yerime gittim. Masama oturur oturmaz, poşeti açtım. İçinden resimler ve 3 sayfa not çıkmıştı. Notları aceleyle okudum. Anlaşılan Osman Baba söylemiş, Süleyman’da hızlı hızlı not almıştı. Yazıları bazen zor okuyordum, ama okunmayacak gibi de değildi. Notların en altına; "gereğini yap" yazılmıştı. Artık sıra bendeydi.

 

Bana gelen notları okuduktan sonra, Türkiye için önemli bir konu olan, “Su Perileri” meselesini daha iyi anlamıştım.

 

Zaman kaybetmeden, bana gönderilen notlardan yola çıkarak, "Su Perileri" meselesini bir makale haline getirip, yayınlanması için arkadaşlara teslim ettim… İşte o makale:

 

Su Perileri 2. ŞİFRE

 

Bilindiği gibi Ankara’da 18 yıl depoda kalan “su perileri” olarak bilinen heykel, onarılıp, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın katılımıyla  Cer Modern Sanatlar Merkezi'nin bahçesine konuldu. (Tıpkı Akdamar Kilisesi, Sümela Manastırı açılışlarında olduğu gibi…)

 


Ankara'daki "su perileri" heykeli.


 


1924 yılında İtalya’dan gelen bu heykel, aslında VATİKAN’IN bir eseridir. VATİKAN'ın hediyesi olduğu ise sonradan anlaşılacaktır.

 

Bu “su perileri” heykelleri, kendilerince, 2.şifre’dir. Ayasofya’daki Meleklerin yüzünün açılması birinci şifredir. (Bu konuda Sayın Oktan Keleş’in yazmış olduğu “Ayasofya'daki Meleklerin Sırrı” isimli makalesini okumanızı tavsiye ederim. http://www.onaltiyildiz.com/artikel.php?artikel_id=78)

 

Bu heykelin “yeniden” dikilmesi –kendilerince- 2. şifrenin ilk adımıdır. Esas şifre İzmir, Allianoi’deki "su perilerinde" gizlidir.

 

Ankara’daki bu heykel, aslında VATİKAN tarafından, İzmir’e gönderilmek için tasarlanıp, hazırlanmıştır. Ancak, Ankara’nın Başkent olması nedeniyle -sözde hediye olarak- Ankara’ya gönderilmek zorunda kalınmıştır. Burada heykelin yönünün, İzmir’den Ankara’ya  çevrilmesinde, Gazi Paşa’nın dahli olduğunu hatırlatalım. Gazi Paşa; "madem hediye gönderiyorlar, o zaman İzmir'e değil, Ankara'ya göndersinler" diyerek, heykeli İzmir'e göndertmemiştir.

 

Sakın bir yanlış anlama olmasın. Bizim bu veya başka heykellerle bir alıp veremediğimiz yok. Bizim işimiz, bu heykelin ardında yatan gerçeklerle. Bizim işimiz, bu heykeli sembol olarak gören  bazı art niyetli kişilerle. Bu heykelleri bahane ederek; Türk Devlet’inin gücünü sınamaya kalkışanlarla bizim işimiz.

 

Kendi pagan kültürlerini bizim üzerimizden gerçekleştirmelerine bu DEVLET izin vermez!  Onlar işte bunu bilmiyorlar, ama öğrenecekler. Zaman zaman ilerleme kaydetseler de, asla hedeflerine ulaşamayacaklar!

 

Neden bu heykelin Türkiye’ye asıl gönderiliş yeri İzmir olduğu  gizlenir ve neden İzmir özel olarak seçilmiştir? İzmir’in seçilmesinin nedeni masallarda anlatılan hikaye yüzünden mi?

 

Bu işin sırrı, antik Allianoi kentinde gizli. Buradaki sır -sözde- kendi inanışlarından kaynaklanmaktadır.

 

Geçtiğimiz günlerde, yazılı ve görsel basında oldukça geniş şekilde yer alan bir haber çıktı: “Allianoi  antik kenti, baraj suları altında kalacak” diye.

 

Yapılan kazılarda bir adet "su perisi" heykeli çıktığı açıklanmış, daha iki tane daha su perisi olduğu ise neden  açıklanmamıştı? Yani diğer iki heykel ise çıkarılmamıştı. Çıkarmak için neyi bekliyorlardı?  

 

Bunlar, Türk Devleti'ni ne sanıyorlar? Bu Devlet, tarihin ilk zamanlarından beri, DEVLET’TİR!

 


Allianoi'de çıkarılan 1. Su perisi heykeli.


Allianoi’deki mabed'de 3 gözü olan bir yer var.  Bu 3 gözün her birine, bir adet su perisi konulacaktı.  Çünkü kendi inaçları gereği asıl yerleri orası olmalıydı. Su perisi heykellerinden, birini gün yüzüne çıkardılar. Sonra diğer iki  su perisi çıkarılıp,  o gözlere yerleştirecekti.


3 gözlü mabed ve ortasındaki sembolik su perisi heykeli. (Ortadaki göze yerleştirilen  su perisi heykelinin resmi.)


Yukarıdaki resimde bu 3 gözlü mabedin ortasındaki göze, çıkarılan su perisinin resmini – sembolik olarak – koydular. Diğer gözlere, diğer heykelleri koyup, şifreyi tamamlayacaklarını sanıyorlardı. Ama bunu başaramadılar.

 

Su perisi heykelinin gerçeğini oraya koymayı başaramayınca, müzede, aynı mabedin benzerini yapıp, 3 gözüne de 3 heykeli yerleştirdiler.

 

Onlar da kendilerini öyle avutuyorlar.


 

Müzedeki mabedin bir kopyası...3 göze de 3 heykel yerleştirmişler...


 Bunda ne var demeyin? Mesela Milliyet Gazetesi’nde (07 Ocak 2008)  şöyle bir haber vardı:

 

Allianoi Bilimsel Kazı Başkanı Yaraş ise, şöyle konuştu: "Türk Avrupa Delegasyonu'ndan 3 milyon euro kazı çalışmaları için yardım aldık. Ancak bakanlık kazı için izin vermedi.” Diye.

http://www.milliyet.com.tr/2008/01/07/guncel/axgun03.html

 

Neden bu kadar para veriliyor? Kamuoyu bunun nedenlerini bilmeli. Neden İzmir ve Allianoi?  Bu kadar oyun ve yaygara neden? Bu iş neden Avrupa başta olmak üzere dünya gündeminde tutulmaya çalışılıyor? Buranın önemi ne?

 

İşin mihenk noktası şu:

 

Burası Vatikan’ın kayıtlarında, Meryem Ana’nın, Hz. İsa’yı yıkadığı ilk yer (şifalı su) olarak biliniyor. Bu gerçek, Türk Milleti’nden neden gizleniyor? Burası Hıristiyan inancında, Selçuk’taki Efes’ten daha önemli bir yer olarak kabul ediliyor.

 

Yani konu basit bir  “arkeolojik konu” meselesi değil. Meseleyi arkeoloji meselesi olarak görenler fena halde yanılıyorlar. Bu işin perde arkasını bilenler elbette var. Ama bizim bazı iyi niyetli insanlarımız, işin gerçeğini bilmedikleri için, bilmeden VATİKAN’a hizmet etmektedirler. Onlar da şimd saflarını belirlesinler... Türk Devleti mi, Vatikan mı?

 

3 heykel bulunup, gözlere konulacaktı. Sonra da Avrupa Birliği sahneye çıkacaktı. “Burası tüm Hıristiyanları ilgilendiren bir yer” diyeceklerdi. "Dinlerin mabedleri eski sahiplerine iade edilsin" masalını anlatmaya başlayacaklardı. Bütün Hıristiyanlar; Katolik, Ortodoks, Protestan… Türkiye’ye karşı bu konuda birleşeceklerdi. Çünkü -sözde- Hz. İsa orada yıkanmıştı… Orada vaftiz edilmişti.  AB'nin gücünü arkasına alacak olan bu güruh, fütursuzca Türk Devleti'ne saldıracaktı.Türkiye’nin topraklarından, toprak almaktı amaçları. Türkleri o bölgelere sokmayacaklardı. Bütün kanunları hazırlamışlardı.

 

AB’nin buraya  olan ilgisi neden?  AB'nin şartlardan biri de burası değil mi?

 

Yunanlıların İzmir’i işgal ettikleri zaman, İngiliz arkeologların o bölgede araştırma yaptıkları neden dile getirilmez? Niye bunları açıklamazsınız?

 

Ankara’daki "su perisi" olarak bilinen heykele baktığımızda, su perisi dev bir kaseyi tutar. O kase, Hz. İsa’nın yıkandığı kaseyi sembolize eder? Ankara’daki su perisi heykeli, Allianoi su perisi  heykeli… Güya şifreler peş peşe açılacaktı…

 

Ayasofya’daki Melekler yüzünü açtı. Buradaki melekler, Tanrının tahtını tutan melekler olarak biliniyor. Tıpkı Hz. İsa’nın  su kasesini tutan melekler gibi… Bunlar, onların –sözde- inançları. Bizim inancımızda bu tür adlandırmalar elbette yok. Bu şifrelerin peşinde asırlardır koşanlar, kutsal bir kehaneti gerçekleştireceklerine inanan zavallılar...

 

İşte Allianoi gerçeği. Şimi öğrendiniz mi orada neden bu kadar gürültü kopuyor? Bu gizli savaşın sebepleri ve taraftarları kimler, sanırım şimdi daha iyi anladık. 

 

Bu sıralar bu heykelin taklidi Avrupa’da sergileniyormuş. Orada da boş durmuyorlar, bu seriye, yeni heykeller  eklenecekmiş söylentilerini yayıyorlar. Yani Avrupa gündeminde "su perileri" meselesini diri tutmaya çalışıyorlar.  

  

Bunların Hıristiyanlıkla alakası yok demeyin. Bunlar pagan sembollerdir. Vatikan’ın bahçesinde de bu pagan heykellerden vardır. Hatta Vatikan’ın bir projesidir Avrupa’yı bu tür heykellerle donatmak. Fransa’da Latin Havzası’na baktığımızda bunların benzerlerini görürsünüz. Bunları Vatikan, projelendirip, oralarda uygulamıştır.



Osman Baba'nın gönderdiği eski bir resim...Yukarıdaki renkli resim bugünkü halini göstermektedir.


Bunlar, işin bir de Nostradamus'un Kehanetleri ile bağlantısını kurarlar. Uyuyan kahin Edgar Cayce "Arethusa" adli bir yerden de söz etmektedir. Bu isim Yunan Mitolojisi'nin ünlü bir su perisinin (Nymph) adıdır ve heykeli bugün İtalya Siracusa'da bulunmaktadır yani Etna Yanardağı'nın yakınındadır.

 

Bu kehanetleri psikolojik savaş unsuru olarak kullananlar kimler? Bu kehanetlerde, “büyük bir deprem olacak, gerçek meydana çıkacak” demekle neyi kastediyorlar? Yani -sözde- bu yeri terk edin, kaçın deniliyor. Yani  “su perilerinin” olduğu İzmir’i kastediyorlar. Siz kaçın ki biz gelelim. Son günlerde İzmir’de deprem olacağı söylentisi neden yayılıyor sanıyorsunuz?

 

Dünyada bu kehanetleri gerçekleştirmek için çalışan bir ekip var. Bu kehanetlerin gerçek olması için, hazırlanan bazı oyunlar var. Önceden planlar yapıp, sonra da sanki kehanet gerçekleşmiş gibi, yayınlar yapılmaktadır. Yani bazı mistik hikayeleri gündemde tutmak için, özel olarak çalışan gruplar var. Sanki anlatılan o efsaneler gerçekmiş gibi dünya kamuoyuna sunuluyor. Bütün dünyayı kandırıp, "aaa bakın kehanet gerçekleşti" diye zihinler bulandırılmaktadır. Buradaki oyun büyük bir oyun olup, zaman zaman da insanları öldürmektedirler. Bu oyunlar en çok da Mısır'da yapılmaktadır. Kaza süsü vererek insanları öldürüyorlar, sonra da bunu FİRAVUN'un laneti olarak kamuoyuna sunuyorlar.

 

Şimdi tekrar konumuza dönecek olursak:

 

İzmir üzerinde plan yapanların hesapları tutmadı. Allianoi perileri barajın altında kalıyor. Kumlarla kaplandı oralar. Yakında  birileri çıkıp, "termal sular kaybolacak" diye yaygara koparırsalar şaşırmayın. Baraj yapılmasını engelliyemeyince her gün yeni bir planla karşımıza çıkacaklar. Allianoi'de dönen dolapları biz de biliyoruz. Buradaki olayların; arkeoloji, çevre, kaplıca suyu vs. ilgisi kurulsa da gerçek niyetleri yukarıda anlattıklarımızdır.

 

Bu Devlet, başkalarının pagan inançlarının deneme tahtası değildir.

 

 Bu anlattıklarımızın arkeolojik düşmanlıkla ilgisi yok. Heykellerle ilgisi yok... Biz, bunları ön plana çıkararak, arkasından plan çevirenlere karşıyız.

 

Bu böyle biline…

 

 

                             

Emir Yıldızdan 

                                              

buulkem@gmail.com

 

 Birinci bölümü okumak için: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=45

İkinci bölümü okumak için :http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=211

Üçüncü bölümü okumak için: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=237



Bu haber 37,328 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    12,293 µs