“Bir kurt ki, erkek bir kurt! /Gök tüylü, Gök yeleli! / Bu kurt döndü Oğuz’a, bakmadan sağa sola, Dedi: “Ey oğul şimdi, ordunu çıkar yola! / “Halkını beğlerini, atlandır çıkar yola, “Baş çekip göstereyim, doğru yol nerde ola!”/ Oğuz Kağan baktı ki, erkek kurt önler gider, ordunun öncüleri, bozkurdu gözler gider.”
Oğuzname’de; Oğuz Han'a yol gösteren “Gök tüylü, gök yeleli” bir kurttan bu şekilde bahsedilir. Ve Oğuz Kağan askerlerine dönüp şöyle seslenir: “Kökbörü olsun bize uran”. Uran; Türkçe’de vurmak, dövmek, yapmak, takmak anlamındadır (Divanı-Lügatit Türk). Bu kelime “savaş narası” olarak da çevrilmektedir bazı kaynaklarda.
Kutsal olarak görülen bu kurda “Kök-Börü, Gök-börü, Gök-Kurt” denmektedir. “Kök-Gök” gökyüzünün rengi olan mavi renktir. Türkler Tanrıya Kök-Tengri derler ve aslında bir şeyi mavi-gök renk ile anmak o olgunun kutsal sayıldığı anlamına gelir. Bazen kırlaşmış saçlar-sakallar, yeleler için de söylenmiştir. Kurt sürüsünün başında giden tecrübeli, yaşı ileri, ne zaman hücum edileceğini bilen gök yeleli kurtlara da Kök-Börü denmektedir.
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi adlı eserinde, şöyle söylemektedir: “Kötü bir insanın yüzü, elbette kara idi. İyilerin de yüzleri, aktı. Ama kutsal insanların yüz rengi, gök mavisinden başka bir şey olamazdı. Çünkü gök, Tanrı'nın oturduğu ve hatta bazen, Tanrı'nın kendisinden başka bir şey değildi. Oğuz Kağan doğarken, yüzünün gök renkten olması, onun gökten geldiğini ve Tanrı'nın rengini taşıdığını gösteren bir belirti idi. Türklerin kutsal kurtlarının rengi de gök idi. Çünkü o Tanrı tarafından gönderilmiş bir elçiden başka bir şey değildi. Belki de Tanrı'nın ta kendisi idi. Tanrı, kurt şekline girerek Türk’lere görünüyor ve onlara başarı yolu açıyordu. Onun için de, kurdun rengi gömgök idi.”
Kök-Börü, Türkleri sürekli takip eder, onlar çaresiz kaldıklarında ortaya çıkar, bazen Kağan’ın kendisi olur, bazen başkomutan olur ve Türk milletini sürekli korur, onlara kılavuzluk eder ve kurtarır. Oğuz Kağan destanında Kök-Börü kurtarıcı ve kılavuzdur, Göktürklerin ve Uygurların Türeyiş Destanlarında kurt “Ana/Ata” dır. Cengiz Han'ın kökeninin Börteçine (Mavi Kurt) olduğundan Çin kaynaklarında bile bahsedilir. Kök-Börü aynı zamanda bağımsızlığın sembolüdür. Göktürkler bayraklarına kurt başı tuğ takarlar. Bilge Kağan abidesi, Kuzey cephede şöyle yazar: “Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı” Kağan, Tengri gibi kutsal sayılır ve Gök ile ilişkilendirilir. Orta Asya kavimleri de büyük hükümdarlarına, “Gök Börü Sultanım” şeklinde hitap ederler. Birkaç örnek verelim Sayın Oktan Keleş Pirimin kitaplarından: Kulbak Bilge (s: 354): “Eski Türk efsanelerinde mavi kurt Ordunun başındaki komutana derlerdi (Resim-1)” Sahi orada Haşmet Usta’nın söz ettiği mavi bisiklet de yer çekimini alt edip uçan bir bisiklet değil miydi? Tengri’nin Türkü (s:163): “Göksoylu Türkler, Göktürkler, ne zaman başımız sıkışsa yardıma gelirler (Resim-2)”. Kopuz Ata-5: Kan sırrı: Göktan Ata, ceza verilmek istenen Tigin hükümdar yerine kendisi hayvana dönüşmeyi talep ediyor. Bu hayvan ise Kurt. Kurdun yaradılış kodundaki tüm özellikleri alıp tüm çağlarda yol gösterici oluyor ve gerektiğinde gökten geliyor”.
Resim 1- Kulbak Bilge 2. kitap (Oktan Keleş, s:20)
Resim 2- Tengri'nin Türk'ü (Oktan Keleş, s:163)
Çinliler Canis Major Takımyıldızındaki Sirius yıldızını; Göksel Kurt ya da Gök Kurt (Mavi Kurt) olarak isimlendirirler ve Hun-Türkler ile özdeşleştirirler. Sirius, Çinliler tarafından uğursuz sayılır. Neden acaba?
Mavikurt- Kökbörü ile ilgili bu kadar tarihsel ve mitolojik bilgi yeter sanırım. Bu yazının amacı biraz daha farklı ve bu bilgileri daha ayrıntılı anlatan/bilen Kalperen kardeşlerimize de ayıp olmasın. Bu yazıda; “Gök” ve buna atfedilen kutsallık, bu kutsallığın Türk milleti ile ilişkisine hep beraber bakacağız.
Tanrı ile bağ kurmak isteyen her insan göğe yönelmektedir. Bu yönelişin sebebi; göklerin Tanrı gibi ulaşılmaz, yeteri kadar bilinmez ve bizi çepeçevre saran bir özellikte olmasıdır. Kur’anda da bu kutsal göğe yöneliş davranışı bazı ayetlerde açıkça belirtilmiştir. Allah kelamında kıble arayışındaki Hz.Muhammed’e Bakara/144’te: “Biz senin yüzünün göğe yönelmekte olduğunu görüyoruz…” der. Yine Ehli Kitap peygamberimizden gökten bir kitap indirmesini veya göğe çıkmasını (Nisa/153, İsra/193), havariler Hz.İsa’dan donatılmış bir sofra indirmesini (Maide/112), kavmi Şuayb peygamberden gökten biz azap indirmesini (Şuara/187) istemişlerdir. Firavun, veziri Haman’dan Musa’nın Tanrı’sını görmek amacıyla yüksek bir kule yapmasını ister ve bu şekilde kendince göklerin yollarına ulaşacaktır (Mümin/37). Zalimlerin ve münafıkların göklerde ortaklarının olup olmadığı (Fatır/40, Ahkaf/4) sorgulanır ve Allah dışında ilah edinmemeleri gerektiği öğütlenir.
“Göklerin bilgisinde, yerlerin bilgisine yer yoktur” Bu cümleyi ilk kez Deruni Devlet Kutsal Halı’da (Oktan Keleş) okudum (Sayfa 160-161, Tefekkür Dersleri: Göklerin Bilgisi-Arşi Bilgi: https://www.onaltiyildiz.com/?haber,2910). Âmâların Efendisi, Oğuznâme’de yer alan şu bilgileri veriyordu: Yaradan göklerin bilgisini; Rabbani akıl, ruh, tefekkür ve aşkla donatmıştır. Bâtınî mânâ âlemini bu bilgilerle kuşatmıştır. Göklerin âlemi dediğimiz bilgide; melekler, nurlar, vahiyler, peygamberler, nuraniler, arş ve ötesi vardır… Allah’ın rızasına, yani O’na ulaşacak bilgiler yüzer… Şimdi biz de bu aşamada yerlerin (arzın) bilgisini atıp sadece göklerin bilgisi ile devam edelim. Yani Allah rızasına, O’na ulaşacak bilgileri bulmaya çalışalım. Metodumuz; Kuran’da gök ve yer kelimelerinin aynı cümle içinde kullanılmadığı, kıyamet alametlerinden bahsedilmediği ve sadece gök (sema) kelimesinin yer aldığı cümleleri incelemek ve bu cümlelerin Türk milletinin özellikleri ile ilişkisi var mı araştırmak. Zariyat/22: “Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de”. Bakalım kimler rızkını bulacak, kimler vaad edileni?
Öncelikle göğün özelliklerinden bahsedelim. Aslında burada fiziksel olarak gökyüzünün yapısından çok, daha derin manalarını görmeye çalışalım. Rad/2: Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır..”. Yani yeryüzüne destek olan dağlar gibi, gökyüzünün direkler gibi desteklere ihtiyacı yok (Lokman/10). Tıpkı güçlü ve kimseden yardım ve destek almayan, buna ihtiyaç duymadan sadece Tanrı’dan emir alan Türk milletleri, Tük hükümdarları gibi. Gökyüzü korunmuş/koruyucu bir tavandır (Enbiya/32). Türk milleti ve Türk Ordusu kendinden başka mazlumların, yetim/öksüzlerin de koruyucusu ve kollayıcısıdır. Tıpkı bu salgın günlerinde evinden çıkamayan yaşlı köylü amcanın tarlasını süren Jandarma Komutanı gibi.
Şimdi size göklerin yaratılışı ile ilgili kendimce sırlı olabilecek bir ayet sunuyorum. Naziat/27-28: “Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti, onu yükseltip düzene koydu.” Bu ayette insanların yaratılışı ve göklerin yaratılışı mukayese edilmiştir. Ve yeryüzü ile ilgili hiçbir ayette bu mukayeseyi bulamadım. Bulursanız haberim olsun. Uzatmadan, yorumunu sizlere bırakıyorum.
Gökte bir takım burçlar yaratılmış ve o her türlü taşlanmış şeytandan korunmuştur. Kulak hırsızlığı eden olursa onun peşine bir alev düşer (Hicr/16-18). Gökyüzündeki burçlarda bir kandil ve nurlu bir ay barınmaktadır (Furkan/61). Ayın Sırrı ile ve Türk’ler ile ilişkisini sizler, Kalperenler ve Onaltıyıldız okuyucuları iyi bilir, anlatmama hiç gerek yok. Yakın gökler yıldızlar ile süslenmiştir (Saffat/6) ve göklerde hiç çatlak yoktur (Kaf/6). Ve içinde yörüngeler (Zariyat/7) olan ve burçlara sahip (Buruc/1) göğe yemin edilir sevgili Kur’anda. Yine gökyüzü ile birlikte Tarık yıldızına da yemin edilmektedir (Tarık/1). Bunlardan sonra tek söz, tek yorum yeter. Hz. Muhammed’in bir sözü: “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine sarılsanız hidayete erersiniz..”
Gökler yeryüzü için bereket taşıyan bulutları saklar bağrında. Göklerden inen su ile yeryüzü bereketlenir ve bin bir çeşit meyve sebze biter topraktan (Enam/99, Yunus/24, Hicr/22, Nahl/10-65, Kefh/45, Hac/63, Furkan/48, Ankebut/63, Rum/24-48, Fatır/27, Zümer/21). Bazen bu su ile kişiler temizlenir, şeytanın pisliği akıtılır ve kalpler birbirine bağlanır. Tıpkı Kansuvan’ın (Oğuz Ata, Zülkarneyn) dünya yüzeyinde yaptığı gibi (Tengri’nin Türk’ü, Oktan Keleş, s: 44). Dünyaya barış getirir, pislikler giderilir ve kalpler birbirine bağlanır (Kün/Ay). Gökten inen su bazen tövbe edenler için güçlere güç katar (Hud/52, Nuh/11). Bu bereketli su her zaman ölçülüdür (Müminün/18) ve yeryüzünün yeşermesine, kalplerin temizlenmesine yetecek kadardır. Bazen o su Yaradan’ın emri ile sel olur yeryüzünü temizler, Hak ve batılı birbirinden ayırır (Rad/17) veya Nuh tufanındaki gibi gök kapıları iyice açılır ve sular inanmayanları boğar (Kamer/11).
Zalimlere ve sapmışlara gökten acı bir azap indirilir (Bakara/59, Araf/162, Ankebut/34), taş yağdırılır (Mülk/17) ve yıldırımlar gönderilir (Bakara/19, Kehf/40). Harbiye Marşı şöyle başlar: “Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız”. Gökler merhametli ve şefkatli olan O’nun izni olmadan yere düşmez (Hac/65). Yani Tengri’nin Türk’ü sadece ve sadece O’na bağlıdır. Gerekirse O’nun emri ile yeryüzündekilere haddini bildirir. Ama ölçü her zaman korunur. Göğün dengesi/ölçüsü Allah tarafından konulmuştur (Rahman/7) ve ölçülü davranın, tartıda adaletsizlik etmeyin denir bir sonraki ayette. Cinler göğü yoklarsa onu sert bekçilerle ve alev huzmeleriyle doldurulmuş bulurlar (Cin/8). Kandiller ise şeytanlara atış taneleri olur ve alevli bir azap onları göklerde bekler (Mülk/5).
En son olarak Tengri’nin Türk’ünden (Oktan Keleş, s:7-12) bir örnekle kapatalım: Hayat ağacı, ilk yaratılan hayat kaynağıdır. Yücesinde göğe değen tohum bulunur. Yerle ağacın yücesi arası binlerce yıl sürer, Ulu Baş Binici iki tohum alır ve Umay Anaya verir. Umay Ana bir tohumdan hamile kalır, Türk Atayı doğurur. Türk Atanın tini hayat ağacındandır ve hayat var oldukça Türkler var olacaktır. İkinci tohumdan Ötüken yaratılır. Tengri buyruğu ile ilk Ertuğ Görsay iblisine karşı kurulur ve savaş başlar. Şimdi İbrahim/24-25 ayet ile benzerliğe dikkat: Görmedin mi? Allah nasıl bir misal getirdi. Güzel söz kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç. O ağaç Rabbinin izniyle yemişlerini (ürünlerini) her zaman verir. Allah insanlara böyle misaller verir ki düşünüp öğüt (zikr) alsınlar.” Şimdi buradaki ağaç Hayat ağacı, ürün ve tohum Türk ırkı ve insanlara verilen öğüt Türk’ün Tengri’sinden aldığı emirler olabilir mi?
Sonuç olarak; zalimlerin, sapmışların ve bozguncuların hesabının görüleceği TÜRK ÇAĞI bize müjdelendi, bize de gücümüz yettiğince Milletimize ve Devletimize hizmet etmek ve “Hayırlı olsun” demek düşer. BAŞIMIZDAKİ MAVİ KURT’A SELAM OLSUN. Düşmana ve şeytanilere de şöyle mi söylesek: Tebrikler “Kurt Kapanı” içindesiniz.
Saygılarımla
Özlem Genç
drozlemg@gmail.com
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle