Oktan Keleş’i okumak ve takip etmek, özellikle Türk okurlar için bir “ayrıcalık” olduğunu söylemek sanırım abartı olmaz. Oktan Keleş’i, Türk okuyucular büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla izliyorlar. Yazdıklarının ve söylediklerinin “manalarını” zaman içersinde herkes öğrenmiş oluyor. Bu işin kehanetle ilgisinin olmadığını, onu yakından takip edenler gayet iyi biliyorlar.
Kısaca özetleyecek olursak; baştan beri iki sistemin mücadelesi var: İnsan ve Şeytan arasındaki mücadele. Olaylara böyle yüksekten bakıldığında meseleleri anlamak daha kolay olmaktadır. İşin en özeti bu.
Şimdi, Oktan Keleş’i okumak Türk okurlar için “ayrıcalıktır” dedik. Bir de, görevleri gereği, Oktan Keleş’i takip etmek zorunda olanlar var. Oktan Keleş’in önceden verdiği bazı bilgilerin, sonradan bir anlamda doğrulanması, bu “özel birimlerin” ellerinde sakladıkları bilgilerin “açığa çıkarmak zorunda kalmaları” ile ilgili.
Bu birimlerin ellerindeki bilgiler, “deşifre” olduğu için, sakladıkları “bu özel bilgileri” dünya medyası ile paylaşmak zorunda kalıyorlar…
İşte bu bilgilerden birini daha bugün sizlerle paylaşalım:
Önce Oktan Keleş’in onaltiyildiz.com’da yazdığı: “BELGELERLE MEDUSA VE ŞAHMERAN” isimli makalesine bir bakalım: (http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=146)
“Yıl 1456. Fatih Sultan Mehmet’in huzuruna, Venedik’ten, İtalyan asıllı bir heyet gelir… Görüşmenin konusu: "Sultanahmet’te bulunan Yerebatan Sarnıcı ve içinde bulunan hazine" ile ilgilidir.
Elçi, Fatih’in huzuruna çıkar ve şunları anlatır:
‘Yerebatan Sarnıcı diye bilinen mekânın içersinde bir hazine vardır. Hazine denilen şey; altın, gümüş, mücevher gibi maddi değeri olan şeyler değildir. Hazine, özel yapılmış bir lahit ve lahdin içindeki cesettir.’
Bu lahit ve içindeki ceset, Venedikli elçiye göre, ‘hazine değerindedir.’ Cesedin ise ‘Medusa’ diye adlandırılan efsanevî kişiye ait olduğu belirtilir. Bu ceset, mumyalanmış haldedir. Medusa diye tabir edilen bu mumyalanmış ceset; saçları yılanbaşı olan ve adeta yaratığı andıran bir şekildedir.
Fatih Sultan Mehmet’in bu lahdin, çıkarılıp çıkarılmamasına izin verip vermediği ile ilgili sır bilgiler Abdülhamid Han’a kadar ulaşır. Abdülhamid Han, bu eksik kayıtları büyük bir ilgi ile takip eder ve işin ehillerine de konuyu incelettirir.
Uzun uğraşlar sonucunda, Yerebatan Sarnıcı’nın -bugün kapanan dehlizlerinde- söz konusu lahit bulunmuştur.
Abdülhamid Han’ın araştırmaları netice vermiş ve lahit bulunmuştu. Abdülhamid Han lahdi bizzat yerinde görmüş, tonlarca ağırlıktaki bu lahdin kapağı indirilmiş, lahdin içinde görenleri dehşete düşüren bir yaratık görülmüştür.
İnsan başına benzeyen, kıvrımlı kıvrımlı dev bir yılan gibi, mumyalanmış, ancak bozulmaya başlamış bu yaratığı, orada bulunan çok az kişi görmüş ve onu görenler hayretler içerisinde kalmışlardır.
Abdülhamid Han, bir fermanla, lahdin derhal korunmaya alınmasını, görülen bu lahdin ve içindeki yaratığın kimseye anlatılmamasını emretmiştir.
Abdülhamid Han, bu cesedin neye ait olduğunu merak etmiş ve öğrenmek istemişti. Bu ceset, neye ait olabilirdi? Bunun için yurt dışından ünlü bir biyolog bilim adamı getirildi. Cesedi, bu bilim adamına gösterdiler. Cesedi gören bilim adamı, dehşete düştü.
Getirilen bu bilim adamı, incelemesinin neticesini Padişaha sundu. Raporda şu ibareler oldukça dikkat çekiciydi: ‘Bu bozulmaya başlamış olan, dev görünümlü, insan başına benzeyen, yılan gibi kıvrılmış bu yaratık, muhtemelen dinozor çağından kalan dev bir yılan veya dinozora benzeyen bir yaratık…’
Bozulmaya başlamış olan bu mumya, insan başını andırdığı için mi insan denmekteydi?
Acaba bu cesedi halk görseydi ne derdi? Belki de ‘dev bir ejderha’ diye adlandıracaktı.
En ilginç olanı ise, o lahdin orada olduğunu ve lahdin sırrını bilen birilerinin (şeytani bir tarikat) asırlarca orada ayin yapmalarıdır.
Bu sırrı Fatih döneminde, Fatih’in bildiğine göre, bu örgüt, lahit ile ilgili sırrı kendi üyelerine, lahitteki cesedi göstererek veriyorlardı.”
Oktan Keleş bu makalesinin sonunda çok önemli iki soru sormuştu:
1- Yahudi asıllı yazar Kafka’nın, hiç basılmayan bir eseri, bir kadının bavulundan çıktı. İsrail neden ısrarla bu eseri istiyor? Almanya neden bu eseri vermek istemiyor?
2-Kafka’nın, basılmayan bu eserinde; ‘bu yaratıkla ilgili bilgilerin’ olduğu kulaklara fısıldanıyor.
Şimdi, Şahmeran ve Medusa konusunda Oktan Keleş’in yazdıklarını neden tekrar ettik ve yukarıdaki bilgileri verdik.
Şunun için, Kafka’nın bu eseri ile ilgili bilgiler bugün gazetelerde yayınlandı.
Her ne kadar Kafka’nın eseri’nin içeriği ile ilgili bilgiler verilmese de, bu eserin muhtemelen yukarıda anlattığımız “YARATIK” ile ilgisi bulunmaktadır. Saklanan bir bilgi daha dünya kamuoyu ile paylaşılmak zorunda kalmıştır.
İşte bugün Hürriyet Gazetesi’nde yer alan konu ile ilgili haber:
(http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/16101893.asp?gid=373)
Yazının Başlığı şu:
“İsrail Milli Kütüphanesi’nin, Franz Kafka’dan kalan evrakı arşivine katmak için açtığı dava devam ediyor.”
“Eva Hoffe ise mirasın kendisine ait olduğunu savunarak karşı çıkıyor bu talebe. Amerikan entelektüel çevrelerinin gözdesi olan Elif Batuman, İsrail’e gidip mahkemeyi izledi ve yazdığı yazıyla New York Times Magazine’e kapak oldu.
Naziler’in Çek sınırını kapatmasına sadece beş dakika vardı. En yakın arkadaşı Kafka’nın vasiyetine ‘ihanet eden’ Max Brod, onun evrak-ı metrukesi ile dolu bir bavulla birlikte son trene ancak yetişebilmişti. Hem kendisini, hem de Kafka’yı Naziler’den kurtarmıştı kurtarmasına ama işin bir gün buralara geleceğini aklına bile getirmemişti elbette. Brod’un 1968’deki ölümüyle Kafka’nın elyazılarıyla dolu bavul Brod’un sekreteri ve sevgilisi Esther Hoffe’ye, onun 2007’de 101 yaşında ölümü üzerine ise Hoffe’nin kızları Eva ile Ruth’a kalacaktı. Ancak, Hoffe’nin ölümü ile birlikte devreye İsrail Milli Kütüphanesi de dahil olacak ve Kafka’nın doğal mirasçının kamu adına kendileri olduğunu söyleyecekti.”
Oktan Keleş’in sorduğu yukarıdaki soruyu tekrar soralım:
Yahudi asıllı yazar Kafka’nın, hiç basılmayan bir eseri, bir kadının bavulundan çıktı. İsrail neden ısrarla bu eseri istiyor?
Sahi, İsrail neden Kafka’nın bu eserini istiyor? Bu eserin Şahmeran ve Medusa ile ilgisi var mı?
Erol Elmas
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle