Birinci bölümü okumak için: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=45
İkinci bölümü okumak için :http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=211
3. BÖLÜM
KONSTANTİN’İN MEZARI NEREDE?
FATİH ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR
Osman Baba, “yarın burada mısın?” diye sorunca içimden dedim ki, “ herhalde benim burada olmamı istiyor, o zaman burada olmak lazım.” Osman Baba, bu buluşmamızda “Konstantin’in mezarı ile ilgili yeni şeyler anlatacağını ve bazı belgeler göstereceğini” söylediğinde, bu işin perde arkasını öğreneceğimden oldukça heyecanlanmıştım.
Gerçekten de bazı kişiler, Fatih Sultan Mehmet ile Konastantin’i neden yan yana koymak istiyorlar? Bu işin arka planında ne vardı?
Batılıların, Sultan Fatih’e olan düşmanlıklarını anlayabiliyordum, ya bizimkilerin bu karalamaları nedendi?
1782 Cibali yangınında da yakmaya çalışmışlardı Fatih’in türbesini. Anlaşılan aradan geçen zaman zarfında Fatih’in peşini bırakmamışlardı. Türbe’yi yok etmek için fırsat kolluyorlardı. İstanbul’u alan, Fatih’i almak istiyorlardı ama bir türlü başaramıyorlardı.
Osman Baba ile ayrıldıktan sonra geceyi İstanbul’da geçirdim. Osman Baba ile Kartal’da Maarif Camii’nde öğlen buluşacaktım.
Öğle vakti geldiğinde, büyük bir heyecan içersinde Osman Baba’nın tarif ettiği Cami’yi buldum. Burada bir de türbe vardı, türbenin orda bir Fatiha okuduktan sonra öğlen namazı saatini beklemeye başladım. Burası gerçekten ilginç bir camiiydi.
Ezan okunmaya başlamıştı ama Osman Baba görünürlerde yoktu. Namaza durdum. Daha sonra farz namazını kılmaya kalkmıştık ki, Osman Baba’yı en arkada gördüm. Sünneti bitirmiş farz için yanımıza geliyordu, başıyla hafif selâm verdi. Gülümseyerek selâmını aldım ve yan yana namaz kılmaya başladık.
Namazlar bitince dışarı çıktık. Camii’nin avlusundaki banka oturduk. O sırada başka biri gelerek selâm verdi. Osman Baba gelen bu gencin selâmını aldı. Daha sonra Osman Baba ayağa kalkarak o genç ile bir süre sohbet etti. Bu genç, aşağı yukarı benim yaşlardaydı. Genç, Osman Baba’ya çok hürmet gösteriyordu. Elindeki poşeti Osman Baba’ya verdi ve selâmlaşarak ayrıldılar.
Osman Baba, o gençten ayrıldıktan sonra tekrar yanıma geldi, ben ise ayağa kalarak Osman Baba’yı karşıladım. Osman Baba elimden tutarak beraberce tekrar banka oturduk. Osman Baba’nın davranışları o kadar samimiydi ki, insan en yakınındakilerden bile bu samimiyeti göremiyordu. Bana deseler ki, Osman Baba’yı bize iki kelime ile anlat, derdim ki; Hüzün ve tebessüm… Gerçekten de Osman Baba ya hüzünlü yada mütebbessimdi.
- Nasılsın evladım, görüşmeyeli? Diye sordu bana.
- Çok şükür iyiyim Osman Baba, dedim.
Osman Baba, az önce yanına gelen gencin “Süleyman” olduğu söyledi. “Zamanı gelince daha yakından tanışırsınız, şimdi biz işimize bakalım” dedi.
*
- Evet evlat… Gelelim dünkü konumuza. Fatih’ten bahsediyorduk değil mi? Bak, bugün bile Fatih’ten korkuyorlar. Fatih onların elinden İstanbul’u aldı. Gerçekte İstanbul zaten bizimdi ya… Her neyse, bu konuya şimdi girmeyelim. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u alınca, bunlar Fatih’e karşı bir KİN beslemeye başladılar…
Fatih’e karşı olan hınçları bugün bile geçmiş değil. Aradan asırlar geçti ama onların kini geçmedi. Fırsat kolluyorlar. Yangınlar, depremler daha ne fırsatlar beklediler. Ama Fatih’in yanına yanaşamadılar. Oralar da boş değil evlat, oralarında kendine göre bekçileri var. Zaten Fatih kendini koruyamıyorsa, Fatih değildir! Bu söz, inceler incesinden ehline bir sözdür, unutma!
Teknolojinin imkânlarından yararlanarak, suni depremler oluşturma hevesinde olan bazı gözü dönmüşler, deprem bahanesiyle ilk yok edecekleri yer; Fatih’in türbesidir. Hadi onlara bir şey demiyorum, onların amacı belli. Bizim deprem konusunda çalışma yapan kurumlarımızın başındaki en yetkin hocalar, niye “İstanbul’da deprem olursa, Fatih Camii yıkılır” diyorlar. Neden Fatih’i ön plana çıkarıp, insanların bilinç altına işliyorlar. Amaç, yarın deprem olduğunda, suçu depreme atmak. Fatih’in naaşını çalıp, depremde yok oldu demek. Ama şimdiye kadar, bu kadar plan program yapmalarına karşı, Fatih’in naaşını çalamadılar. Ayasofya’yı ön plana çıkararak, Fatih Camii ve türbesi ile ilgili emellerini gizlemeye çalışıyorlar. Bu konuda uyanık olmamız lazım…
O Fatih ki, Hz. Peygamber (sav)’in övgüsüne mahzar olmuş bir kumandan. Dedim ya evlat, oranın da kendine has bekçileri var… Bu rövanşı inşallah onlara vermeyeceğiz, vermeyecekler…”
Osman Baba, hızlı hızlı nefes alıp vermeye başlamıştı. Bu konuları anlatırken, sakin bir mizaca sahip olmasına karşın, sinirlendiği her halinden belli oluyordu. Ben ise, sesimi çıkarmadan, Osman Baba’nın anlattıklarını dinliyor can kulağı ile dinliyor, bir yandan da hızlı bir şekilde not tutuyordum. Osman Baba tekrar anlatmaya başladı:
“İstanbul Kültür Başkent’i olmuş…Nerelerde çalışma ve restorasyon yaptıklarına bakmak lazım. Bak Molla Fenari İsa Camii orada duruyor, hadi UNESCO’nuz orayı restore etsin bakalım. Bu hikâyeleri biz yutmayız, yutmayız amma…”
Osman Baba “amma” dedikten sonra sustu. Derin bir tefekkür haline daldı. Sanki bedeni burada kendi başka yerdeydi. Ben de sessizce bekliyordum.
Osman Baba, gözlerini açtı, yüz ifadesi yine sertleşti ve konuşmasına devam etti:
- Ama madem Konstantin’in mezarının yerini çok merak ediyorlar, biz mezarın gerçek yerini onlara gösterelim de kafaları karışmasın…Bakalım Konstantin’in mezarı neredeymiş.
Bak evlat, Fatih İstanbul’u alınca, son Bizans imparatoru, XI. Konstantinos Palaiologos’un asker kılığında kahramanca savaşarak öldüğü yalana uyduruldu. Konstantin bu savaşta öldü, öldü ama nasıl öldü ve nereye gömüldü?
Aslında Fatih, Konstantin’in öldüğünü ve nereye gömüldüğünü biliyordu. Bu konuda bazı sırlar var. Fatih, İstanbul’u aldıktan yaklaşık bir yıl sonra, II. Gennadios'un Patrik yaptı. II. Gennadios, faaliyetlerini kentin ikinci büyük kilisesi olan Havariyun Kilisesi'nde yürütmeye başladı. Bu arada Fatih’in bu yeni patriği bir nevi denediğini söyleyebiliriz. İşte bu Konstantin’in mezarı konusundaki sırlardan biri de bu: Yani hem Fatih, hem de Patrik II. Gennadios, Konstantin’in mezarının yerini biliyorlardı.
Şimdi bu Havariyun Kilisesi'nin bahçesinde İmparator ailesinin mezarları da bulunmaktadır. I.Konstantin’den son İmparator XI. Konstantin’e kadar. Yani yüzyıllardır buraya gömülüyor İmparator ailesi. Şimdi bu Patrikhane’nin resmi tarihine baktığımızda şu bilgilere ulaşıyoruz: Havariyun Kilise’si 1455'te boşaltılır ve Patrikhane Pammakaristos Manastırı'na taşınır. Daha sonra bu Patrikhane, önce Fener'deki Vlah Sarayı Kilisesi'ne, 1597'de ise Ayvansaray'daki Ayios Dimitrios Kilisesi'ne taşınır.Patrikhane, 1602'de Fener'de bulunan Ayios Yeoryios Manastırı'na yerleşti ve bu tarihten sonra faaliyetini burada sürdürdü.
Yani İmparator sülâlesi, eskiden beri zaten Havariyun Kilisesi’ne gömülüyordu. Son Bizans İmparatoru Konstantin’de buraya gömüldü. Son İmparator XI. Konstantin’in cesedini daha sonra buradan çıkardılar. Bu İmparatorun cesedinin başına gelmeyen kalmadı.
Peki Konstantin nasıl ölmüştü ve neden cesedinin başına bir çok hal geldi? Bilindiği gibi, İstanbul’un fethi sırasında, Konstantin’in güya Bizanslı asker kılığına girerek savaşmış ve sonuçta, kahramanca çarpışarak öldüğü ve cesedinin kaybolduğu söylentileri yayılmıştı.
İşin aslına bakarsak olay şöyleydi: Konstantin, Patrikhane yönetimi ve Bizanslı asilzadeler tarafından asker kılığına sokularak kaçırılmak istenmişti. Ancak bu kaçırılma hadisesi başarıya ulaşamadı. Buradaki Patrik, II. Gennadios'dan önceki Patrik, bunu hatırlatayım…
Patrikhane yönetimi ve asilzadeler, İmparator’u Fatih’in elinden kaçırmıyorlardı. Yani Osmanlı’nın eline geçmesin diye kaçırmıyorlardı. İşte işin en can alıcı noktalarından biri bu evlat. Neden kaçırmak istediler? Bu işte, o zamanın ünlü Ayios ailesinin de rolü vardı. Ayios ailesi Patrik’in emri gereği imparatoru kaçırdı. Tam savaşın ortasında bu telaş neydi, neden ? Patrik neyin peşindeydi?
Patrik, Bizans altınlarının peşindeydi, İmparator umurunda değildi. Patrik tarafından görevlendirilen kişiler, İmparator’u altınların yerini söylemeye zorlamışlardı. İşte bu sorgulama neticesinde, Bizans’ın son İmparatoru öldü. Bizans’ın altınları yüzünden adamı öldürdüler! Sonrada kahramanca çarpışarak öldüğü ve cesedinin kaybolduğu yalanını uydurdular. İmparatoru’da Havariyun Kilisesi’nin bahçesine gömdüler…”
Osman Baba, tekrar konuşmasına ara verdi. Derin derin soluk alıyordu. Anlattığı olaylar o kadar önemliydi ki, ben tek kelime kaçırmamak için olağanüstü çaba gösteriyordum. Osman Baba’nın bu dinlenmeleri benim de işime geliyordu. Notlarımı hızlıca kontrol ediyordum. Osman Baba, tekrar konuşmasına kaldığı yerden devam etti:
“Şimdi, o zamandan gelelim 1974 yılındaki Kıbrıs Savaşı yıllarına. Yunanlı gazeteci-tarihçi Hristos Milias, Yunan Kralı’nı tarihi belgelerle tehdit ettiği, o zamanın gazetelerinde de yer aldı. Bu tarihçi, Kral'ı neyle tehdit etti? Sonra neden öldürüldü? Tehdit ettiği belgelerde ne vardı? Daha sonra bir istihbarat örgütünce ele geçirilen kayıtlarda; Konstantin’in altınları ile ilgili, yani Bizans’ın altınları ile ilgili bilgiler vardı. İşte Konstantin’in öldürülmesine sebep olan altınlar, bu seferde Yunanlı gazeteci-tarihçinin öldürülmesine neden olmuştu.
Bu belgelerde öne çıkan iki görüş vardı:
Birincisi: Konstantin, şehrin ele geçirileceğini anlayınca, Bizans hazinesini Kıbrıs’a doğru yola çıkardığı…
İkincisi: Bizans’ın altınlarının İstanbul’da bir yerde saklandığı…
Bu belge, uzun yıllarca o dönemin Patrikhanesi’nde saklanıyor. Her nasılsa, bu istihbaratçı olduğu söylenen Yunanlı tarihçinin eline geçiyor ve sonra da öldürülüyor.
Şimdi, tekrar o döneme dönecek olursak, hatırlarsan az önce demiştim ki, İmparator’un cesedinin başına gelmeyen kalmadı, niye?
Altınların peşinde olan Patrikha’ne, cesedi Havariyun Kilisesi’ne gömüyor. Daha sonra Patrikhane Ayvansaray'daki Ayios Dimitrios Kilisesi'ne taşınınca, cesedi de buraya taşıyorlar. Taşımalarının sebebi, altınlarla ilgili bir işaretin İmparator’un mezarında olduğu için. Yani cesette veya gömdükleri lahitte iz arıyorlar. Bu ceset, daha sonra da Ayios Yeoryios Manastırı'na, yani bugünkü Fener Patrikhanesi’nin bahçesine gömülüyor. Yani İmparator’un tabutu 3 kere yer değiştiriyor. Anladın mı şimdi cesedin başına gelenleri?”
Ben ise “anladım” manasında başımı salladım.
Osman Baba konuşmasını sürdürdü:
“Fener Patrikhanesi, İmparator’un son gömüldüğü yer oluyor. İşte sana İmparator’un mezar yerini gösteren eski bir fotoğraf:
Fener Patrikhanesi'nde Konstantin'in mezarının yeri.
Peki neden Fatih’in türbesi ve Fatih Camii ön plana çıkarılıyor? Fatih oraya Camii yaptırdı ama bu Camii birebir Havariyun Kilisesi'nin üzerinde değil! Kaldı ki türbede öyle. O civarda ama tam üstüne yaptırılmadı. O civar zaten tarihi yapılarla dolu. Nereyi kazsan altından eski bir yapı çıkıyor.
Şimdi, Unesco’nun 2014-2017 yıllarına yönelik bir planı var. Bu planı devreye sokmak için ön hazırlıklar yapıp, bu tür haberler yayıyorlar. Fatih’in Türbesi’nin olduğu yerin altında eski yapıların olduğu biliniyor. Amaç, bu yapıları çıkaracağız bahanesiyle Fatih’in türbesini yıkmak. Yok orada İsa’nın 12 Havarisi varmış gibi yalanlarla, Fatih’in türbesini yıkmaya uğraşıyorlar.Bu yapıların ortaya çıkması için türbenin yıkılması lazım.
Yeni Bizans’ı tekrar oradan diriltmeye uğraşıyorlar. Çünkü, Bizans’ı Fatih tarihe gömdü, onlar da Bizans’ın yeniden doğuşunu, Bizans’ı tarihe gömen Fatih’in yerinden çıkarma gayretindeler.
Unesco, önemli imparatorların mezarlarının ve yer altında kalmış eski önemli yapıların gün yüzüne çıkarılması için, bir karar alacak ve onlarda işe buradan, FATİH’TEN başlayacaklar… Planları öyle.
Bu arada, diyelim ki öyle bir karar uygulamaya sokuldu. Fatih’in türbesinin altındaki binalar ortaya çıkarılırken, çaktırmadan Fener Patrikhanesi’ndeki, sana verdiğim resimdeki son İmparator Konstanti’nin de tabutunu oraya, yani Fatih’in türbesinin olduğu yere gizlice taşıyacaklar. Akıllarınca öyle bir planları var. Çünkü XI. Konstantin Bizans’ın son İmparatoruydu. Bizans, oradan tekrar dirilecek hayalleri var.
Türk Milletine karşı bir senaryo yazıyorlar ve Fatih’i hedef gösteriyorlar.
Değerli okuyucumuz,
Bu yazı 16,594 defa okundu.
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
Yorumlar
+ Yorum Ekle