En Sıcak Konular

Simülasyon Teorisi ve Adguk Öğretisi

2 Haziran 2022 19:23 tsi
Simülasyon Teorisi ve Adguk Öğretisi Dr. Özlem Genç yazdı...

Simülasyon Teorisi ve Adguk Öğretisi

 

 “Hepimiz simülasyonda mıyız? Evren simülasyon mu? Bizzat şahsım simülasyon muyum? Gerçek ve simülasyon ayırt edilebilir mi? Simülasyon yapmak için hangi malzemelerden ne kadar lazım? Düşünüyorum, öyleyse var mıyım?” vb sorular aklımı kurcalarken, bir kelime de bu kadar tekrarlandığında anlamsızlaşırken ve bu konuyla ilgili bazı araştırmalar yapıyorken ADGUK Öğretisinden (https://www.onaltiyildiz.com/?haber,8890) haberim bile yoktu. Tabi ki ADGUK Öğretisini tamamen “Simülasyon Teorisi” gibi bir konuya indirgemek yanlış. Biz sadece simülasyon ile ilgili teorileri, her çağa hitap eden-edecek olan ADGUK Öğretisi içinde arayacağız. “Neden şimdi yazdın bu yazıyı?” diye sorarsanız “İllaki vardır bir hikmeti” diyebilirim.

BAŞLIYORUZ

Simülasyon, Latince kökenli bir kelime olup “taklit, benzer, yalandan yapma, sahte tavır, benzer şartları oluşturma” manasına gelmekte. Bir olayın ya da durumun gerçeğe eşdeğer bir şekilde canlandırılması ya da sembolize edilmesi. Teknik olmayan anlamı; bir durumun sahte olanı ya da benzer hali anlamına gelir. Teknik anlamı ise gerçekleşmiş ya da  gerçekleşmesi muhtemel bir olayın aynı-benzer şartlara ve zamana bağlı olarak sahnelenmesidir. Sistem deney yapmaya uygun değilse, henüz tasarım aşamasındaki bir sistemin denemesi yapılacaksa, problem karmaşıksa veya sistemin davranışı analiz edilecekse karmaşık simülasyon denemeleri yapılır.

Simülasyon teorisi ise gerçekliğin ve evrenin bir simülasyon olduğunu yani her şeyin bilgisayarlar gibi gelişmiş teknolojik sistemler tarafından yönetildiğini savunan bir argüman. Teoriye göre simülasyon içinde yaşayan insanlar simülasyon içinde yaşadığının farkında da olmazlar. “Bizden üstün varlıklar bir simülasyon oluşturup bizleri izlemeye başladılar” şeklinde ek argümanlara da sahip bu teori.

Aslında simülasyon argümanı günümüzde sıkça dile getirilse de bu şüphe M.Ö. 500’lü yıllardan beri bir çok filozofun, bilim adamının zihnini meşgul etmiş. Antik Yunan’da Anaksarkhos, Pyron, Permanides gibi septisizm (şüphecilik) savunucuları, yakın yüzyıllarda Kant, Russell, Descartes, 2000’li yıllarda Jean Baudrillard ve nihayet Nick Bostrom, Elon Musk ve daha birçokları. Hepsinin düşüncelerini-teorilerini tek tek anlatmak gereksiz, yazı ilerledikçe bazılarından bahsedeceğim.

 

 Örneğin Platon’un meşhur “Mağara Alegorisi” şöyle: Hepimiz bir mağaradayız. Çoğunluk sadece duvarlara baktığından, o duvarlara düşen iki boyutlu gölgeleri gerçeklik sanır. Ancak aklını kullananlar, bunların birer yansıma olduklarını anlarlar.” Yani ona göre; dünya göründüğü gibi değil. Hint felsefesindeki Maya kavramında da dünya bir illüzyon kabul edilir (kozmik yanılsama). İnsan hislerine esir kaldıkça, aydınlanmadıkça bu sırrı öğrenemez. Ve yine Hint felsefesindeki Mokşa (kurtuluş, özgürlük) kavramının aslında kendi yarattığımız illüzyonlar içinde kaybolan benliğin tekrar özüne ulaşmak amacı vardır.

Yine Descartes, gördüklerinin ve bildiklerinin, kurnaz bir şeytan tarafından yaratılan yalanlar olabileceğinden şüphelenmiştir. Hissettiği, algıladığı her şeyden şüphe eder. Sadece var olduğundan emindir, çünkü bütün bunları düşünebilmektedir.

Bertrand Russell 5 dakika hipotezinde de şöyle söyler: “Evren hakkında ne bildiğinizi düşünürseniz düşünün, her şey sadece 5 dakika önce bu haliyle yaratılmış olabilir.”

Yazının bundan sonraki kısmında simülasyon ile ilgili bazı örnekler verip, bu örnekler ile benzeşen ADGUK Öğretisinden bazı metinleri en son Kısıma ekleyeceğim. Eşleştirmek size kalmış.

BASİT SANDIĞIMIZ SİMÜLASYON ÖRNEKLERİ

En basit simülasyon örneklerden başlayalım. Öyküler ile. Mitolojik öyküler, Altın Çağ öyküleri, Aborjinlerin Dreamtime öyküleri, söylenceler, masallar, destanlar, günümüzde ise bunlara eşdeğer olarak sinema, tiyatro, illüzyon gösterileri vs. Çeşit çok. Bunların hepsi gerçek ya da uydurulmuş olsun karşıdakini bir nevi bilgilendirmek ve ayrıca etkilemek amaçlı. Bu öyküleri dinleyen kişi, yaşayan/anlatan ile aslında aynı şeyleri tecrübe ettiğini sanıyor. Çünkü anlatan ve dinleyenlerin beyin MR sonuçları aynı saptanmış. Buna “nöral coupling” adı veriliyor. Yani anlatanın da dinleyenin de beyin aktivitelerinin senkronize olması, ortak bir simülasyon yaratıyor ve empati kurmanın en kolay yolu. İster masal, öykü olsun, ister sinema-tiyatro gibi gösteriler olsun her anlatıda dinleyicinin kendini özdeşleştirdiği bir kahraman mevcut. Hikaye ile anlatmak/öğretmek; direkt olarak teorik bilgiyi-komutu vermekten daha kolay ve akılda kalıcılığı daha yüksek. Aynı zamanda tehlikeli de değil. Masumane düşününce böyle hissediyoruz ama ya tehlikeli ise? Ya gerçek olmayanın bizim duygu ve düşüncelerimizde oluşturduğu etki ile hayatımız şekillenirse. Ya gerçeklik ve simülasyon yer değiştirirse? Sınır kalmadı değil mi?

Rüyalar önemli bir veri simülasyon teorisyenleri için. Rüyada olduğumuzun farkında bile olmayız  rüya görürken. Ya şimdi yaşadıklarımız da bir rüya ise. Duyularımıza ve aklımıza nasıl güvenebiliriz bu durumda? Rüyalar hala çözülebilmiş bir durum değil. Sanırım çözülse birçok şey halledilmiş olacak fırsatçılar için. Rüyalara müdahale zaten bilinen bir durum. Ayrıntılara girmeyelim, bu konu çetrefilli.

 

Peki duyularımıza ve duyuların sonucundaki çıkarımlarımıza nasıl güvenebiliriz? Dünya; duyu organlarımızla algıladıklarımız ile anlam kazanıyor. Algıların yanıltılabilir olduğunu biliyoruz. Görmek, duymak, koklamak ve temas etmek eylemlerindeki algılarımız ve bunların beynimizdeki anlamı ne kadar doğru? Duyuların, algıların şartlara göre değişebilir olabileceği, yanıltılabileceğini biliyoruz. En basitinden el çabukluğu gerektiren illlüzyon gösterileri vb. 1960'larda VR gözlüklerinin bir prototipini bile yapmışlar (Sensorama).

Yine “sinestezi” diye bir kavram var. Duyuların birbirine karışması. Yani kokuları duymak, sesleri tatmak, renkleri duymak vb. Hani “7 rakamı, ne kadar da tatlıymış” der gibi...

Sonuçta hepimiz kendi simülasyonumuzu kendimiz zaten beynimiz ile yapıyoruz. Gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz ve deneyimlediğimiz her şey bir yanılsama mı yani? Ya şu “7” benim için fazla tuzlu ise?

Örneğin İngiliz düşünür Berkeley’e göre; evrende fiziksel madde yoktur, varmış gibi algılanır. Sadece olasılık fonksiyonları vardır. Etrafımızla etkileşime girdiğimizde o olasılıklardan bir tanesi gerçekleşir ve madde oluşur. Kuantum fiziğinde de benzer bir şekilde “Sadece baktığım zaman orası yaratılıyor" deniyor. Çevrem sadece algılarım kadar yani. Daha da ilginci Kant’a göre şöyle: Algımızın ötesinde yatan her şey metafizik. Gel de çık işin içinden.

Hipergerçeklik ya da Simülakra diye de bir kavram var (Matrix serisinin ilk filmindeki ilk sahnelerinde Baudrillard’ın Simülasyon ve Simülakra isimli kitabı başroldeki Neo’nun elinde gösterilir). Baudrillard’ın öne sürdüğü gibi; ilk olarak bir şeyin orijinalinin bir kopyası yapılır. Sonra sahtesi orijinalmiş gibi davranır ve gerçekle alakası kalmamış-onun yerini almış simülasyonlar (simülakra-hipergerçeklik) çevremizde yerini alır. Dünya ahallisi olarak tek hipergerçekliğimiz “para” oldu günümüzde.

Ve tabi ki semboller. Matruşka bebekler gibi semboller içinde sembollerle karşılaşıyoruz. Bir sembolü transkript edince hapisten çıktığımızı zannedip seviniyoruz, ama karşımıza bir üstteki sembol çıkıyor. Bir sembolü çözmek için uygun bilgi birikimine sahip olmadıkça o noktada takılıp kalıyoruz. Burada ilk akla gelen “Hurufu Mukatta” başlı başına bir okyanus.

BİRAZ BİLİM

 

Hilary Putnam şöyle soruyor: “Acaba bir simülasyonda mıyım?” Aslında soru şu: “Bilincim gerçek, dünya ise bir simülasyon mu?” Putnam’ın “tüpteki beyin/su tankındaki beyin” deneyine göre kavanozdaki bir beyinsiniz. VR teknolojileri (gözlükler vs) veya beyin-bilgisayar arayüz programları aklınıza geldi mi? Putnam’ın düşünce deneyine göre; teorik olarak beyin kafatasından çıkarılıp, fonksiyonlarının devam edebileceği özel bir sıvı ile dolu bir tüpün içerisine yerleştirilip elektrik akımları gönderen bir alete bağlanır ve beyin dış dünyada aldığımız uyarıcılara benzer uyarıcılar alır. “Tüpteki beyin” elektrotlar aracılığı ile aldığı uyarıları değerlendirir ve dışarıdaki dünyayı aynı kendi gibi gerçek zanneder. Kendisinin de tüpün içinde bir beyin olduğunun farkında değildir. Buradaki tek sorun ise; diğer bilinçlerin gerçek olup olmadığıdır. Kısaca“Gerçek insan zekası ile yapay zeka ayrılır mı?” sorunsalı.

Turing Testi

 

 Bu da meşhur “Turing testi ile çözülebilir” denmektedir. (resimdeki “C” benim galiba) Ancak bu testin yetersizliğini gösteren “Çince odası” testi de düşünülmelidir. Bir bilgisayarın, yapay zekanın insan gibi bir “bilince” sahip olamayacağını savunur. Dikkat “zeka” demiyorum. Bilinç deyince; “tecrübe ve özfarkındalık” önemlidir çünkü. Bilgisayar ortamında zeka+bilinç sahibi gerçek bir yapay zeka (strong AI) yaratamayız. Şu anda yaratılan sadece Turing Testi'ni geçen bir zekadır (weak AI). Yani zayıf bir yapay zeka. Son yıllarda bilim adamları insan beyni gibi davranan 3 boyutlu bir “sanal beyin simülasyonu” geliştirdiler. Basit IQ testlerini geçecek kadar zeki olan bu simülasyonun adı SPAUN (Semantik Göstergeli Birleşik Ağ Mimarisi). Dünyanın en zeki sanal beyni ve sadece birkaç “sanal nöronu” kullanarak insan beyninin kompleks davranışlarını taklit edebiliyor.

Yine son yıllarda “dijital canlı” simülasyonları ortaya çıktı. Örneğin “OpenWorm (Açık Solucan)” projesi. Bu dijital canlı; bir tür zararsız kancalıkurdun kopyası olacak. Sadece 1000 hücreden oluşan Kancalıkurt Caenorhabditis elegans. İnsan beyni bu tamamen şeffaf olan kancalıkurdun sinir sistemine çok benziyor. Bilim adamları bilgisayarda dijital bir C.elegans yarattıkları zaman insan beyni simülasyonu da yapmış olacaklar. Bu aynı zamanda minyatür bir insan beyni simülasyonu. Yine “Mavi Beyin Projesinde” ilk kez beyindeki iyon kanallarının simülasyonu yapıldı. İnsan hücreleri proton pompalarıyla ve insan bedeni de iyon kanallarıyla çalışıyor. Bunlar sadece bazı örnekler.

İnsan bilinci için mutlaka organik dokulardan oluşan beyin ve sinir sistemine (wet-ware)  ihtiyaç varsa bunu yapmak şimdilik mümkün değil. Ancak organik olmayan bir materyal ile beyin simülasyonu yapılabilir. Örneğin milyonlarca sinapstan oluşan ve beyni andıran bir nano-örgüye elektrik verildiği zaman değişik sinyaller ortaya çıktığı tespit edilmiş.

Ünlü matematikçilerden Roger Penrose, 1989 yılında yayınladığı kitabında “bilgisayarlar insan beynini taklit edemez” der. Penrose insan beyninin bir kuantum bilgisayar olduğu savunur. Penrose’a göre insan beyni algoritmalarla, bildiğimiz matematik formülleriyle çalışmamaktadır. Beynimiz bilmediğimiz fizik kurallarıyla çalışmaktadır. Bunun tam karşısında Tegmark'ın Matematiksel Evren Hipotezi” var. Bu hipoteze göre matematik, gerçekliğin özü. Tegmark’a göre karmaşık matematiksel yapılar, bilinç sahibi oluyorlar ve gerçekliği fiziksel evren şeklinde algılıyorlar. Yani simülasyon için işin matematiğini bilmeniz yeterli. Tegmark'a göre "hesaplanabilen her şey gerçekte vardır". Ancak Fizikçi Stephen Wolfram’ın geliştirdiği yazılım son 30 yılda 50 bin farklı matematik sistemi buldu. İnsanlar bu alternatif matematiklerden sadece birini kullanıyor. Yani matematik evrensel bir dil değil, bir yorum dili.

Nick Bostrom’un sorusu daha da karmaşık. "Acaba bizzat bir simülasyon muyum?" 2003 yılında yayınlanan bir makalesinde şu argümanları öne sürmüştü: 1.Ya evrendeki uygarlıklar yüksek kalite simülasyon yaratacak seviyeye gelemiyorlar. 2.Ya o seviyeye gelebilen uygarlıklar var, ama simülasyon yapmakla ilgilenmiyorlar. 3.Ya da neredeyse kesinlikle bir simülasyonuz. Bostrom’a göre ilk iki ihtimal zayıfsa sonuncusu büyük ihtimalle doğru. Tabi ki önermelerin hiç birini kanıtlayamıyorsak hepsine neden eşit şans vermemiş, işte bu şaşırtıcı. Ona göre simüle edilmiş bilinçler simülasyon olduklarını bilmemeliler. Yine evrende simülasyon yapabilen uygarlık sayısı arttıkça, potansiyel simülasyon sayısı da artıyor. Bu düşünce “paralel evrenler kuramıyla” da alakalı. Örneğin Leonard Susskind 10500 kadar evrenden bahsediyor. Alan Guth ise; büyük patlamadan sonra evrenin nasıl oluştuğunu açıklayan şişme modeline ve sicim teorisinden türetilen zar teorisine (Membran teorisi, M teorisi) göre kainatta sonsuz sayıda veya çok sayıda evren olabileceğini söylüyor. Çok karışık değil mi? Astrofizikçiler 2017 yılında evrenin en detaylı bilgisayar simülasyonunu hazırladı. Adı da IllustrisTNG. Milyarlarca galaksinin, evrenin doğuşundan bu yana geçen 13,8 milyar yılda uzayda nasıl hareket ettiğini gösteriyor.

 

Sicim teorisi nedir peki? Kuantum mekaniği ile Einstein’ın genel görelilik kuramını birleştirme gayretindeki bir teori. Yani; maddeler atomlardan, atom proton, nötron ve elektrondan oluşur. Proton ve nötronlar ise kuarklardan oluşur. Kuarklar ve elektronlar sicimlerden (ipliklerden) oluşmaktadır. Sicimler titreşen tek boyutlu ipliklerdir. O halde farklı maddeler oluşturmaları için sicimlerin de farklı titreşim frekanslarında titreşmeleri gerekir. Sicim teorisi’nde boyut sayısı oldukça fazla; 10 (9 uzay 1 zaman) boyut bulunmakta. Bunlardan 4 tanesi bizim bildiğimiz 3 uzay 1 zaman boyutu. Sicim teorisyenlerine göre evreni holografik olarak tanımlamak mümkün. 

Moravech Paradoksu denen bir tanımı da hatırlatmak lazım tam da bu anda. Yapay zeka alanında “basit problemlerin çok fazla kaynak gerektirmesi” paradoksu. Kısacası “maliyet” problemi. İnsan beynini tamamen taklit etmek için tahminen saniyede 1017 işlem (100.000 teraflop) yapmak gerekiyor. Günümüzdeki en hızlı bilgisayarın işlem gücü bunun çok çok altında. Ayrıca simülasyonu yapmak için veri toplamamız da lazım (meta-data). Veri toplama işi bu yapacağımız simülasyondan daha fazla kaynak gerektiriyor. Gözleyen biri yokken simülasyon düşük kalitede çalışıyor ya da baktıkça yaratılıyorsa ki bunun için de veri toplamak gerekli.

Büyük fFltre (Great Filter) diye bir kavram da simülasyon teorileri içinde bahsedilmekte. Simülasyon seviyesine gelmek üzere olan her uygarlığın bir şekilde kendi kendini yok etme olasılığı bu.

Bir başka teori ise; uzay sandığımız boşluğun gerçekte olmadığı, sadece bir hologram olduğudur. Leonard Susskind kara delik entropisinden yola çıkarak holografik evren ilkesini geliştirdi. Ana fikri; 3 boyutlu evrenimizdeki bilginin, 2 boyutlu bir yüzeyde saklı olabileceğidir.

Bilgisayar bilimci Jürgen Schmidhuber, “Evren holografik bir yanılsama ise dünyada hayatın ortaya çıkmasına imkan tanıyan fizik yasaları da bu simülasyonun yazılım kodunda yer alan komut satırları olabilir” diyor.  Ve ekliyor; “Evren’in maksimum çözünürlüğü Planck sabitidir. Planck ölçeğinden daha kısa mesafelerde ve daha kısa zaman aralıklarında fizik yasaları anlamını yitiriyor, öyle ki Evren’i oluşturan uzay-zaman bile ortadan kalkıyor.” Örneğin maksimum hız da: Işık hızı. Bu nedenler ile, Max Tegmark, evrenin tamamının sadece matematikten ibaret olduğunu iddia ediyor. Fizik yasalarının da matematiksel olduğunu biliyoruz. Kuantum mekanikçi Seth Lloyd’a göre de; evren kendi simülasyonunu yapan doğal bir bilgisayar.

Gelelim zamanın popüler adamına. Elon Musk; “Gerçek dünyada yaşıyor olma ihtimalimiz milyarda bir” demiş. “40 yıl önce oyun konsollarında pong oyunu vardı. İki çizgi ve nokta arasında gidip gelen bir top. 40 yıl sonra, şimdi milyonlarca insanın aynı anda oynadığı fotoğraf gerçekliğinde 3B simülasyonlar online video oyunları yapıyoruz” diye eklemiş. Ve işler daha da ilerliyor. Uyanıkken rüya görüyorsunuz, hem de her istediğinizi.

 

 ADGUK ÖĞRETİSİNDEN ÖRNEKLER

Şimdi kadim öğretiden örnekler ile devam edelim. Altı çizgi ile vurgulananlar öğretiden, italik yazılanlar ise kısa yorumlarım. Bazılarında yoruma bile gerek kalmıyor.

-          ADGUK öğretisindeki hikayelerin, mecazların en iyi anlatım metodu olması ve bu anlatımların kalpte hissedilmesi. En güzel simülasyon metodu bu değil mi? Kalp, gönül işin içindeyse ben her zaman varım.

-          Öğretide numeroloji ilminin kullanılması, yani (1, 2, 3) dizilimi ile anlatım. “1 ile 3’ün arasındakini başa al. Yani akıl başta olmalıdır” örneğindeki gibi.

-          Olasılıklar Tanrı haricindeki varlıklar içindir. “Tek” bilgisi olasılık kabul etmez. Olasılığı artıran simülasyon denemeleri?

-          Varlık birçok kez tende görülür. Akış devam ettikçe, tinler var oldukça yeni tenlerle yeniden parlıyorlar. Peki  şu anda Metavers’te sahte ten elbiseni giymek üzere değil misin?

-          Suya baktın Kendini gördün. Su aynadır. Ama hangi su? ADGUK’a göre sudaki yansıma aslında gerçeklik (zahir-batın), ama sakinken. Durgun sudaki yansımayı gerçek kabul edersek (yansıyandan yansıtanı görmek),  suya olan etkileri (suyu bulandırma, üfleme, taş koyma, Cighur’un yaptığı üç harfli vs.) hesaba katmak gerek. Suyu titreten, bulandıran kötü etkileri... Bulanacak, titreyecek ki sonra durulunca göreceksin gerçeği. Zihnin duru ve saf iken bunu yapabilirsin ancak. Zihnini, suyu bulandırma kötü ile.

-          Varlık aynasında (suda) Tanrı’nın Hakikatine ulaşılamaz, ancak bilinir. Sudaki yansımanla sen Hakikatin hakkında varsayımlar kuruyorsun. Şöyleydi, böyleydi vs (hayaller). Görmek başka, bilmek başka. İşte bunu Zag’den beslenenler iyi kullanıyor. Bizi lunaparktaki sihirli aynalara baktırıyorlar. Aynada yamuk yumuk gördüğün yansımanı Kendin zannediyorsun.

-          ADGUK öğretisindeki Çamura Düşen Adam hikayesi önemli. Bilincinin olmadığı, gaybın-kaderinin yazıldığı, dikkate alınacak bir varlık olmadığı bir zaman kesiti var hikayesinde. Bu zaman kesitinde her türlü dış etkiye açık olmasın. Yaşarken de bilincimizi kaybetmesek iyi olur zannımca. Ne yapacakları, hangi aşamada, nerede uyanacağımız belli değil.

-          Pan suya” demiş ADGUK. Yani varlık alemine ve onun bilgilerine ban. Sen varlık alemine dalmadan sahte alemlere mi dalıyorsun yoksa?

-          Varlık alemi (U-MU) adamı mutlu etmedi. Sanal alem nasıl mutlu etsin. Vuslat yerini sanal ile nasıl bulabilirsin? Vuslattan uzaklaşıyorsun, bir iki saat dopamin, serotonin vs salgılamak uğruna.

-          Antta şu yazıyordu: Önce tek tek ve sırlı sözler söyleniyordu kulağına... Sanal dünya ile çoklukla oyalanıyorsun sanırım. İnternet nesnesi, pardon nesnelerin internetindeki yerini ayırttın mı? Kendine yönelmeni engelleyen bu çokluk mu ne?

-          Göz hakikati değil yansıyanı seyretmek içindi. Baştaki gözler yanılır, her şeyi algılamaz. Böyle bir göz ile görülen her şey adeta bir illüzyon gibidir. Yoruma gerek yok.

-          ADGUK, Kendin’e yüklenen insan programından bahseder. Bu program, hataları Kendin ile düzeltmen için en güzel biçimdeki programdır. Tasarım Hoy-Huy havuzlarının suyundandır. Hatalı olan sen değilsin, sendeki program. İşte sana simüle dünyalar inşaa edenler bu hatalı programı işleyemez-işe yaramaz hale getirmek için uğraşıyor. Programı işletebilsek hatalı yazılımları da ayıklayabiliriz.

-          3.resimli sayfadaki kafatası üzerindeki kuş başın içindekileri söyledi. Ve ilk soruyu sordurdu. Büyük kudrete, Tanrı’ya ait soru. Başının üstündeki Twitter kuşu sana hangi soruları sorduruyor.

-          ADGUK öğretisine göre insanı Tanrılaştırmak söz konusu değil. Ancak günümüzde insan her istediğini yapabileceği, Tanrılaşmaya doğru giden bir dünya yaratmaya çalışmıyor mu?

-          Devamlı değişen varlık aleminin efendisi olamazsın, ancak bilgesi olursun. Yarın hakkında varsayımda bulunanlar sanalı satarlar. Kapana’nın Zag memesi muhafızı da bilge idi. Gösterdi mi sana ebesilik ağacını?

-          ADGUK öğretisinde bilglerin çok ileri gitmesi, varlıktan ayrı bir varlık çıkarmak istemesi, yaratılanların da yaratması. Zamanımızda artık bunlar ütopya değil. “Zihnimizde haddi aşma bilgisi, yaratma becerisi mevcut. Zihninde olanı tut” diyor ADGUK bize.

-          Bilgi ilgiyi artırır. Bize bilgi verip ilgimizi o yöne çekiyorlar, ver elini sahte dünyalar.

-          Var olmayanı nasıl yaratırsın? Her şey içimizde (aslan misali) Var olandan bir şey çıkaramazsın, bir şey ekleyemezsin. O zaman varolanı farklı gösterirsin. İllüzyon (algıları yanıltarak) ile ya da kopyalar ile... Hayal olana istediğini ekle, çıkar misali.

-          Varlık alemine makul olmayanı sığdırma, sokuşturma çabası, yani büyü.

-          Zihinde olmayan, oluşturulan imge zihni meşgül eder, rahatsız eder.

-          Küçüldükçe küçülenler görünmez hale gelince kötü bilgiyi çıkarttılar. Küçülen teknoloji bizi büyülemek isteyenlerin işine geliyor tabi. Göremediğimize, duyamadığımıza şaşırıp, ağzımız açık bekliyoruz.

-          ADGUK metninde: “En ufak şey sestir” bilgisi var. Şöyle bir tabir geçiyor: Ses çıkartan saçıklar. İnsan saçına benzer bir tarifi var. Sanki madde en ufak şekilde küçülürse sese dönüşecektir. Sanki Sicim teorisi gibi değil mi? Bu cümle Sayın Oktan Keleş’in.

-          ADGUK öğretisine göre; ölçülen herşey değersizdir. Tek olana paha biçilemez. Şimdi saydığın yarın yok olacak. Tegmark’ın Matematiksel Evren Hipotezi ne şimdi?Aklını ve kalbini varlık alemine kaptırırsan paha biçilen olursun. Yani değersiz bir köle.

-          Sayılan şey an’da gördüğündür. Bu kuantum fiziği ile alakalı sanki? Bertrand Russell 5 dakika hipotezi gibi de.

-          Bilgenin gemi yolculuğunda isyanlar, kavgalar sonucu gemiyi kesmesi ve yaratılanların yaratmadaki kibri, aşırıya gitmesi ve bu yüzden savaşların çıkması. Great Filter değil mi bu?

-          Yaratılmamışlık ülkesinden bahseder ADGUK. Simüle dünyalar inşaa edenler varlık aleminde bunu yapacaklarını zannediyorlar bence.

-          ZAN isimli şehirde makamın olur, ama köle olarak birine ait olursun. Sahi Mars’ta sana arsa sattılar mı?

-          ADGUK öğretisinde bahsedilen yeryüzüne bırakılan bilgi sandığını hatırla. Aslında o da artık yok. Elimizde bilgi sandığı sandığımız çantalar var. Keşmekeş bilgilerle, bozuk bir düzende yaşıyoruz. Baudrillard’ın Simulakrası gibi. 

-          Kötülüğü sembolleştiren putlar, heykeller. Sanal Tanrı, sanal din vs. İlle de heykel, helvadan put olması gerekmez. Facebook Tanrısı böyle istedi ey halk...

-          Yasa koyucuların yasalarını hiçe sayan Sogumpıl ve onun ağacından beslenenler.

-          Öğretideki hikayede Aile Reis’i şöyle der: Sen de biliyorsun ki yaratmak için artık bir Tanrı’ya ihtiyaç yoktur. Çünkü bir kere her şey var edilmiş (yaratılmış). O bir kere yaratılan her şeyden bilgiyle yeniden yaratılır. Bilgiyi nerenle kullandığın önemli yani.

-          ADGUK şöyle diyor: “Önce yaşamlar hikayeleşir, küçülür, tamgalaşır. Sonra bu tamgalar her hikmet ülkesine serpilir, harf olur. Sembollerle anlatımlara dikkat. Belki ucundan azcık anlarız.

-          Yüksek teknoloji hep vardı, yani yeni bir keşif yok. Arzı yönetenler ve yeri kirletenler, göğü de kirletmek istiyorlar. Bütün yüksek teknoloji, son teknoloji denilen şey hep var, ama istedikleri zaman ortaya çıkarıyorlar, yeni buluşlar altında insanlığa sunuyorlar. Hakikat gözlerimizin önünde hep vardı, sadece gözümüzde perde var. Yorumu siz yapın.

-          Yaratılanlar yaratanları esir aldı. Şu anda elinde cep telefonun var değil mi?

-          40.resim betimlemesi: Kaleler, kafesler içinde harfler, semboller, tamgalar. Ruhunu mu hapsediyorlar? O bilgilerle kurtulursun belki, sağına soluna iy bak.

-          Tabiatta, evrende kulağınızın duymadığı bir ses var, onu titretin, üfleyin kamışı, vurun pantura. Tabiatın sesinden, güzel tınılardan uzaklaştın mı? Sor kendine: Hangi seslerle meşgulsün.

-          Cesetler değişecek, ruh tiksinecek. Bir makineye gir, istediğin bedeni (avatarı) kap.

-          “Bu kadar oyun, çağlar, hengame niye?” Moravech Paradoksu’na girdim ben. ADGUK’tan cevap şöyledir: “O gördüğün her şey, bir anlıktır. Onu anlamak için bunca hengame algısı, anlayışı. Güzel oyundur, çokluk hissettiğin oyundur. Oyun şudur; İnsanın Tanrının sırrına ermesi (Hakikate). Tanrıyı kendinde ara, bul oyunu. İnsanın Hakikat sırrına ermesi, insanın Tanrı bedenine girmesi iledir.”

-          Felek halkası” geçiyor metinde. Halkada bulunan her bilge, sırayla macera yaşıyor, tıpkı Sogumpıl’ın yaşadığı gibi. O macera bir “An” oluyor. O bir an’ın içinde bir kainatın kuruluşu, yıkılışı süresince  olanlar var. Leonard Susskind kara delik holografik evren ilkesini mi anlasak burada. Yani An Teoremi.

TELLİ KURAN BİZE GÜZEL TINILAR VERSİN ŞİMDİ

Latince olan “Simülasyon” kelimesindeki “SiMuL (SML): bir, beraber aynı anlamındadır.    “-asyon” eki ise isim yapan bir ektir Latincede.

SML, ADGUK Öğretisinde anlatılan SLM (Selam, barış, esenlik)’a karşı bir deklarasyon mudur? Tabi ki kötücül olanlardan bahsediyorum.

Kuran’da SML kökenli bir kelime var: Şimal (1. Sol, 2. Kuzey-gün doğumuna oranla sol taraf). Araf/17, Nahl/48, Vakıa/41, Sebe/15, Kaf/17, Hakka/25, Mearic/37 ve Kehf/17-18. ayetlerde geçer.

Vakıa/41: “Soldakiler; ne yazık o soldakilere!” Şimal, sadece yön gösteren bir ifade olmayabilir mi acaba? “Kitabı sol tarafından verilene gelince, o: Keşke, der, bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! (Hakka/25-26)” Kitap niye soldan soldan gelmektedir?

Son aşama MSL (Misal, emsal, misil, mesela kelimelerinin kökenleri) midir? Yani benzer, örnek, eşdeğer gibi. Neye eşdeğer, neye benzer? Tanrı’ya mı?

SONUÇ

Simülasyon argümanı teorik olarak kanıtlanmış değil. Aslında “Evren bir simülasyondur” demekle, “Evreni Tanrı yarattı” demek arasında da terimsel açıdan bir fark yok. Neye inanmak istersen inanabilirsin. “Bilincim kesinlikle simülasyon” da diyemem, çünkü eğer simülasyon isem bunu bilmiyor olacağım. Eğer bilincim gerçekse, benim için esas sorun etrafımdaki yapay bilinçleri gerçeklerden ayırmak olacaktır. Ya da bana sunulanlar arasındaki kötücül simülasyonları fark etmek. İyi iyiliğini, kötü kötülüğünü yansıtır. Sonuçta şöyle düşünebiliriz: aslında bir şey ya da her şey uydurma-sahte olabilir, ama o şeyin bize düşündürdükleri ve hissettirdikleri gerçektir. Bir etki var ki tepki de ortaya çıkıyor. Bu durumda karışmış olan Zag ve Zeg, Sak ve Sek pınarlarında yüzerken filtreni düzgün oluşturman gerek demek ki. Filtrenin altında sadece temiz, berrak sular kalmalı. “Zag ve Zeg’den konuşanların fısıltılarını duyacaksın, kokusunu alacaksın” der ADGUK. İkisi arasındaki farkı anlama kabiliyeti sende var, kullan onu! Kaygan taşları temizlemek şart. Mücadele, çekişme, ayrışma her an, her zaman, her yerde. ADGUK öğretisi bunun ipuçları ile dolu. Kısacası; özde temiz bilgi ve ruhun temizliği bilgisi bize söylendi. Yani yaşadığın-varsaydığın-tahmin ettiğin-aklına-gönlüne düşen her ne varsa iyi mi veya kötü mü hissedebilirsin. Fıtratında olmayan şeyin peşinden gidersen aklın körleşir, şelaleden düşersin.

Öğrenci olup soralım:“Beni anladık, seni anladık. Ya O (sır, Tanrı, Hakikat vs) yoksa?” ADGUK şöyle diyor: “O, bilinmezlik seni de beni de mutlu eden bilinmezlik değil mi? Hayata bir kere geldik. Öte dünya, ahiret ispata muhtaç. Sonuçta hayatın bir kere de olsa deneyimlenme fırsatı var. Belki hayatı deneyimlemek ispata muhtaç her şeyi, bilinmezliği hissettirir. Bu da güzel bir şeyler yapmaktan geçer hayatta. Senden öncekiler “Nasıl olsa ölüp yok olacağız” deyip bugün sana fayda verecek güzel şeyler yapmasaydı, haklısın. O zaman kendi anında güzel şeyler yap”.

Bence yaptıklarımızdan daha ziyade; oturup, boşverip, tembellik edip yapmadıklarımızın bedelini daha çok ödüyoruz.

Sorulması gereken şu: Madem her istediğine -hak ettiğine değil- ulaşabildiğin  simülasyon programları, simüle dünyalar var neden hala mutsuzsun? Ve ADGUK tam bu anda cevaplar: “Zag’dan yine içiyorsun, Zeg’den içenlere imreniyorsun. İşte istediğin buydu. İşte olacağı buydu.” Ama şunu da ekliyor: Cighur’un pisliği geçici. Su akar temizlenir, gider. Kendin ise her zaman tertemiz.

Saygı ve Sevgilerimle

Dr.Özlem Genç

drozlemg@gmail.com



Bu haber 9,201 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,731 µs