En Sıcak Konular

Ötüken Günlüğü

16 Ağustos 2021 21:04 tsi
Ötüken Günlüğü Hazel Bayraktar yazdı...

Ötüken Günlüğü

 

Oktan KELEŞ hocamın kitaplarının başında kullandığı söz ile günlüğüme başlamak istiyorum.  
“Bu bir romandır, kimilerine göre gerçek, kimilerine göre ise kurgu. Kararı yine siz okuyucularımıza bırakıyorum.”  
Günlüğüme yazdıklarımın hepsi bana göre gerçektir, okuyucular için ise, nasıl yorumlarlarsa öyledir. 
Bir yıl önce Tengri’nin Türk’ü nü okumaya başladığımda Erol Bey’in önsöz de ki kullandığı cümle beni oldukça etkilemişti. “Kim bilir belki de bugün bile Ötüken’e yolculuğa çıkanlar vardır… İşte ben Ötüken deyim.”  
 

BULUŞMA 

 

“Arkana bakmadan bulunduğun ortamdan uzaklaş, uçağa atlayarak buraya geliyorsun.” Telefonu geldiğinde karmakarışık olmuştum. Yola çıkana kadar kıvrandım durdum. Bir yanım hüzün, Bir yanım heyecan, bir yanım mutluluk dolup taşıyordu. Oktan hocamı görmeyeli 2 yılı geçmişti. O süreçte yaşadıklarım beni fazlasıyla yormuştu. Nihayet İzmir havalimanına indim. Doktor Can ve Çağlar ile buluşmayı bekliyorum içim içime sığmıyor. 
Artık kavuşma zamanı gelmişti, kendimi taş evin önünde bulduğumda çok heyecanlı ve biraz da şaşkındım. Çocukluğumda Anneannemin evini anımsatan görkemli bir evdi. Tarihi dokusu özenle korunmuş, Bahçede ki ıhlamur ve fındık ağacı, havuzda ki su sesi ve tabi ki Kurt’u yazmadan geçemem. Tahta masanın etrafında Oktan hocam, Yıldız kızım, Erol Bey, Gökhan, Çağlar, Dr. Şevki, Dr. Can ve Nurgül Hepsini çok özlemişim. Boğazım düğümlendi bir an konuşamadım. Ben Ötükendeyim. Gece kaldığım oda beni çocukluk yıllarıma götürüyordu. Dışarıdan gelen toprak kokusu, Su sesi, yaprak hışırtısı, cırcır böceğinin sesi, kurtun havlaması Hepsini bir arada duymak öyle güzeldi ki..

  

 
Oda arkadaşım Nurgül samimi, içten, güzel gönüllü Kalperen kardeşim. Belli ki o da kendi içinde yol alıyordu. Dilerim yine bir gün kavuşuruz. Ve bu günkü gibi güzel günleri paylaşırız. 
Tengri Dağlarının eteklerinde zamana meydan okuyarak ayakta kalan bu taş ev artık gerçek sahiplerini bulmuştu. Oktan Hocam ve Yıldız Kızım bu güzel düşünceler içinde dalıp gitmişim, derin bir uyku çekmişim. 

KÜÇÜK BİR BOZDAĞ TURU 


Sabahın ilk ışıklarıyla uyandım. Açık olan pencereden mis gibi dağ havası geliyordu. Kurt’un havlaması güvercinlerin sesi, su sesi. Güne bu güzelliklerle beraber zinde başlamak ne güzel. Diğer taraftan, mutfaktan gelen mis gibi çay kokusu, hele o boz dağın kekik kokusu içine çektikçe çekesin geliyor. Yıldız kızım yine sessizce kahvaltı sofrasını donatmış. Ellerin, o güzel gönlün dert görmesin güzel kızım. Kahvaltıyı Kalperen dostlarımla bölüşmek harika bir duygu. Çay kaşığı tıkırtısı, Oktan Hocamın esprileri, mis gibi ekmek kokusu burada sadece karnımız değil gönlümüz de doyuyor.  
En heyecanlı an çatıp geliyor. Hazırım hocam motosiklet ile kısa bir bozdağ turu. 
İlk durağımız, tarihi mezarlık. Mezar taşları yosun tutmuş bazıları çok büyük bazıları ise küçük. Burada kimler yatıyor düşünürken Oktan Hocamın sözleri; “Bu dünya da herkesin 2 taşı var, ama hiç kimse burada değil. Hayat başka boyutta devam ediyor. Orada bu dünyada kullandığımız beden işe yaramadığı için burada bırakıyoruz. Kimse burada değil, Ömür bitse de hayat devam ediyor. Bu yüzden burada bizlere biçilen süreyi iyi yaşamalıyız. Diğer tarafta hayata devam 
ederken yapacak çok işimiz var.”  

 

Bu sözler çok anlamlıydı ve mezarlıkta ki ulu ağaçlar bu konuşmaya tanıktı, biz onları duymasak ta onlar bizi duyuyordu. Ebedi hayata göç edenlere duamızı etmiştik. Orada iyi olmalarını bilmek gönlüme huzur vermişti. Günlüğü okuyan herkesten ebediyete göç etmiş yakınlarımız ve biricik kızım için bir Fatiha sizden de bekliyorum. Ruhları Şad, Mekanları Cennet olsun. 

 

Yolumuza devam ettik, Bozdağı doğa ile kucaklaşmış çok güzel bir yer. Yolda ki tabelalar ilgimi çekmişti; Kırklar caddesi, Üçler geçidi burası sırlarla dolu bir yerdi. Sırada ki durak KIRKOLUK Çeşmesi. Dağ eteklerinden gelen buz gibi sular kırk tane oluktan akıyordu. Avuçlarımla her bir oluktan kana kana şifa niyetine içiyorum. Şifa olsun. Ötüken’i hayal eden, düşünen herkese nasip olsun. Yolun en heyecan verici kısmına geçiyoruz. Motosikletle Tengri dağlarına 2.000 Metre yüksekliğe tırmanıyoruz. Çocukluğumdan beri motosiklete binmemiştim. Oktan hocamı da kendimi de şaşırtmayı başardım. Hala motosiklet üzerinde o günkü gibi durabiliyorum. Rüzgarla yarıştığımız ve saçlarımın uçuştuğu o güzel anları ömrümün sonuna dek unutamam. Oktan hocamla Tengri dağlarına tırmanmak bir ayrıcalıktır. Yolumuza çıkan her çeşmeden şifa niyetine su içtim ve şifa oldum. Teşekkür ederim Oktan hocam Güzel gönlünüz tüm Kalperenleri ayrı ayrı düşünen o pamuk gibi yüreğiniz var olsun. Kan Baba OKYAY var olsun. 

 

Tengri dağlarına tırmandıkça manzara muhteşem oluyor. Yükseklere tırmanırken bir bakıyorsun ki karşında muhteşem bir ova, özenle ekilmiş tarlalar. Sanki 2.000 metre yüksekte değilsin. Hani filmlerde bilgisayar simülasyonları olur ya, aynı öyle. Burada doğa son sözünü söylemiş. Muhteşem bir yapı, en üst düzey bilgisayar simülasyonlarını geride bırakan mükemmel teknoloji. Oktan hocamın sözleri dikkatimi çekiyor; “Bu akşam yangın nöbetine çıkacağız. Gündüz gözüyle buraları iyi gözlemle burada ki yerleşim yerlerine dikkat et. Bir de gece gözlem yapacağız.” Burada yerleşim yeri yok ki sadece doğa, özenle ekilmiş tarlalar ve Tengri dağlarının yamaçları var. Geceyi heyecanla bekliyorum.  
 

YANGIN NÖBETİ 

 

Akşam yemeğinden sonra, bahçe de nargile keyfi Kalperenlerin olmazsa olmazıdır. Bir yandan Tengri dağlarında ki yangın nöbeti için hazırlıklar devam ederken Oktan Hocam gökyüzüne bakarak bizlere işaret ediyor; “O da ne?  Kocaman bir yıldız yavaş yavaş Tengri dağlarına ilerliyor ve iniş yapıyor. Bu gece şanslıyız hareket var.” Sözleri kalperenler arasında dolaşıyor. Tengri’nin Türkü kitabından hatırladım. Göksoyluların Uzay Bineği. Bu inanılmaz. Bir Göktürk gemisi. Gece çöktüğünde arabalara binip 2.000 Metre yüksekliğe kadar Tengri dağlarına tırmanıyoruz. Belirli bir noktadan sonra tırmanmaya yaya devam ediyoruz. Yanımızda kam davulu, Oktan Hocamın asası ve hasırlarımız var. Sessizce tırmanıyoruz. Gökyüzü muhteşem, samanyolu galaksisi tüm güzelliği ile serilmiş. Şehirde bu manzarayı görmemiz mümkün değil. Adeta büyüleniyoruz. Gündüz gördüğüm Tengri Dağının yamaçlarına baktım… Sözün bittiği yerdeyim. Manzara görülmeye değer. Kelimelerle nasıl ifade edebilirim. Neredeyse bir Göktürk uzay üssü kurulmuş hummalı bir tarama çalışması vardı. Yerleşim olmayan bu yerde ışık evleri gibi üsler kurulmuş dev ateş böceği gibi ışık topları dağ eteklerinde çalışma yapıyordu. 

 

Gece Tengri Dağlarında başka bir dünya var. Bizleri, Türkleri düşünen, koruyan, kollayan, bizler için çalışanlar var. Birden şu söz aklıma geldi. 
“Türkler bir kendinden sorumludur, bir de Yaradılıştan.” 


 
Benimle birlikte diğer Kalperen kardeşlerimin aklından, gönlünden geçenleri merak ediyordum. Kesinlikle onların da bir ötüken günlüğü vardır ve kim bilir benim fark edemediğim neleri yazacaklardır. Vardığımız yere hasırlarımızı serdik. Nöbetteydik, aynı zamanda samanyolu galaksisinin görkemliliğine doyamıyorduk. Oktan hocam hepimizden bir yıldız seçmemizi istedi. 5 Dakika boyunca sadece o yıldıza odaklandık. Seçtiğim yıldızın etrafında bir alan açıldı. Sonra müzik eşliğinde yıldızı izlemeye devam ettik. Öyle bir odaklanmıştım ki seçtiğim yıldız müzik eşliğinde hiç bir ritmi kaçırmadan dans ediyordu. Adeta bir serenat sundu müziğin sonunda sahnede eğildi, selam verdi. Bunu sadece ben mi görüyordum? Belki de odaklanarak içimizde ki sınırsız güce, sınırsız bilgeliğe evrenle her daim var olan o muhteşem bağı fark etmiştik, hissetmiştik. Şehrin gürültüsünde yaşadığımız günlük kaygılar ve stres bu bağı bize unutturuyordu. Tekrar hatırlamak, bunun bilincine varmak huzur vericiydi. Yaradanla, Evrenle var olan bu bağı her an hissetmenizi diliyorum. Hepimizin aynı duyguları yaşaması oldukça şaşırtıcıydı. Daha sonra Oktan Hocamla birlikte karanlıkta yol alıyoruz. Elindeki asasıyla gökte bir takım yıldızı gösteriyor. Asayı yere tuttuğunda aynı takım yıldızını minik ateş böceği gibi parlayan göktaşları ile görüyoruz. Yerde ki ile Gökte ki aynı, bu ne güzel bir işaret. 
Ömrümce hiç unutamayacağım bir başka anı daha. 50 Metre önümüzde çam ağaçlarının arasına inen ışık hüzmesi ve gözümüzün önünde oluşan ışık piramidi. Sanki florasan ışıkla aydınlanmış bir piramit. Öylece seyrediyorduk, bizden olmadığı söylenmişti. Dürbünle baktığımızda siyah silüyetleri fark ediyoruz. Tengri dağlarında geceleri biz evlerimize uyurken başka bir dünya, başka bir çalışma var. Tengri nin Türk’ü Atasagun hepsi bu dünyada. Her gece dualarımda bu görkemli anıları hatırlayıp gökte ki Türklere, Tanrıya teşekkür ediyorum. Nöbetin sonundayız. Oktan Hocam yavaşça hasırlarımızı toplamamızı istedi, sessizce arabalara doğru ilerleyecektik. Birden durdu; “ Bu boş geçmez kam davulunu verin.” Dedi. Kam davulunun titreşiminden gelen mikrofonik ses Tengri dağlarından yıldızlara yükseliyordu. Bayanlar izliyor, Can, Şevki, Gökhan, Çağlar ve Erol bey halkayı oluşturmuş, muhteşem bir kam ayini oluyordu. Gözlerim tırmandığımız dönüş yoluna takılmıştı. Orada siyah silüyetlerden oluşmuş bir ordu vardı. O kadar yaklaşmışlardı ki.. İki adım ilerlediler, sonra bir adım geri çekildiler ve orada donup kaldılar. Ayinin sonunda Allah Allah sesleri yükselirken hepsi dağılıp yok oldu. Dehşete kapılmış izliyordum ve hiç korkmadım. İnanılmaz ama gerçekti sessizce evimize döndük. Gören sadece ben değildim. Çok daha fazlasını gören vardı. Oktan hocam bizlere eşsiz bir armağan sunmuştu. Diğer günler bizleri daha neler bekliyordu?  
 

ÖTÜKEN CİVARINDA Kİ SIRLI TAPINAK 

 

Kahvaltıdan sonra yola koyulduk. Kızlar takımı ve Oktan hocam aynı arabadaydık, şanslıydık. Sorularımızı sorabiliyorduk. Yol boyunca doğa manzaraları muhteşemdi. Tengri’nin Türk’ün de ki Kam ormanları var ya aynen tüm güzelliği ile karşımızdaydı. Bu düşünceler aklımdan geçerken Oktan Hocam arabayı durdurdu. Ormanları seyrettik. “Her ormanın başlangıcı bir çağın başlangıcıdır.” Dedi. Adeta düşüncelerimizi okumuştu. 


 

Bir Dörtyol ağızına geldik, yolun birinde ilerledik ve durduk. “Burası kristal ormanlara giden yol” Dedi. Orada ki heyecanı kelimelerle ifade edemem. Yolun sonuna kadar gitmeyi çok isterdim. Kristal otağı görecektim. Belki de zaman gelmemişti. Belki de Kalperen olarak hazır değildik. Yerini bellemiştim, birden kendimi yaşlı nine olarak hayal ettim. O dönemin meraklı balaları Kalperenlere sorduklarında anlatacağım yaşanmış bir hikaye vardı. Yine Tengri’nin Türk’ü sayfaları gözümün önüne geldi. “Hiçbir çağ yok olmaz, kendini yaşar durur, başka çağa giden bir öncekini yok oldu sanır. Yalnız olmayacaksın. Ötükenlileri bulacaksın yeter ki hatırla.” 

 

Sonunda sırlı tapınağa ulaşıyoruz. Ne ilginç ki girişi kullanmıyoruz. Tel örgülerin arasından geçip tapınağa giriyoruz. Hava oldukça sıcak ve güneş tam tapınak sütunlarının tepesinde. Muhteşem bir görüntü. Doğru yerden ilerlediğimizi gösteren kam taşı bizleri karşılıyor. Onları nerede görsem artık tanırım. Yerde gördüğümüz bazı minik taşları da izin isteyerek topladım. Burada ayrı bir tarih gizliydi. Zamanı geldiğinde hepsi gün ışığına çıkacaktı. Tapınakta el ele dolaşan genç çift dikkatimizi çekmişti. Can’ın tespiti harika idi. Bunlar sanki İstanbul taksim den ışınlanmış ve burada dolaşıyorlar dedi. Sahi yol yok, kimse yok bu gençler buraya nasıl gelmişti? Diğer ilginç olay ise sanki kazı çalışması yapan ve kıyafetleri garip kişilerin bizleri hiç fark etmemesiydi. Belki de o zamana gitmesiydi. Tapınakta tarihi ve zamanı yakalamak için çıkıştan girmek, girişten çıkmak gerekti. Öyle de yaptık. İlginç anılarla ve yanımızda ki taşlarla evimize döndük. Sabah uyandığımızda gün çok daha ilginçti. Doğan güneş olabildiğince kızıldı. O kızıllık ta her yere yansıyordu. Haberlerde de yer almıştı. Oktan hocam gökyüzüne, güneşe doğru baktı” Tapınakta taşlar yerinden oynadı, bu sabah güneş kızıl” Hepimiz sadece baka kaldık. Bu cümlelerin arkasında kocaman bir Tefekkür yatıyor. Onu Kalperen kardeşlerime de okuyorum. 

Aklıma gelen tek cümle, ”Gök girsin kızıl çıksın” 



KAM MAĞARASI 

 

Burada yaşadığım duyguları anlatmak için bir alıntıya başvuracağım. “An dediğin sendedir, görmene bilinç duymana his, bilmene akıl, tartmana zeka, bunların farkında olmana yaşam, düşünmene zaman, anlamamana ziyan, sonsuzluğa hayat. Hayatın sahibine Tengri denir. Düşündüğün zamandan düşündüğün kadar sorumlusun.” Mağaranın girişi doğuya bakıyordu ve her sabah güneşin doğuşunu selamlıyordu. 


ÖTÜKENİN GÖL KAPISI 

 

“Cennet ülkesi Türk’ün kutsal şehri Tengri girin dedi Türk’e sen ve sana uyanlara eski emanet tohumu Türk Ata ekti yerine. Ötüken’e göl kapısından girilirdi.” Göl kapısı böyle anlatılmıştı Tengri’nin Türk’ünde işte bugün buradayız. Turkuaz sularıyla, görkemli kapısıyla karşımızda. Burada ağaçlar renk renk, doğa ayrı bir güzel. Sessizliğin, huzurun karşı konulamaz davetini hissediyoruz. Hepbirlikte Ötüken kapısından adım atıyoruz Karşımızda pırıl pırıl turkuaz rengiyle Ötüken Gölü güneş ışıkları üzerinde dans ediyor. Burada ayrı bir huzur, içinin bildiği gönlünün tanıdığı bir yer var. Yukarı doğru baktığımızda Kulbak bilgenin oturduğu ve tüm mütevaziliği ile Ötüken’i izlediği taşı görüyoruz. “Sazı vardır hem de asa, vurdumu kopuza demi Türk’ün oğlu kalkar şaha” Kim bilir belki bir gün ulu bilge ile orada buluşuruz. Nasip olanlar olmuştur.  

Turkuaz gölün sularına iniyoruz. Su sıcacık ayağımızın altında ki toprak yumuşacık. Aklıma eski bir ata sözü geliyor. “Doktor yaraya pansuman yapar, Tanrı iyileştirir.” Hepimiz şifa buluyoruz, birbirimizi tamamlıyoruz. Oktan hocamın izniyle gölden bizler için çok kıymetli, her daim ötükeni hatırlatacak gizemli taşları alıyoruz. Bizlerin şansı için oktan hocamın ayrı ayrı çıkarıp hediye ettiği taşlarda bir başka kıymetli. Ötüken öyle güzel ki, burada zaman başka akıyor, Sular başka akıyor, devam edip sürekli ilerlemek istiyorsun. Bizler ötükenliyiz. Göl kapısından geçtik ya artık hep oradayız. Gönlümüzde inşa ettiğimiz Ötüken çok daha güzel olsun. Oradan ayrılırken dönüp ulu bilgenin oturduğu taşa bakıyorum.Rüzgarın savurduğu beyaz saçlarını görecek gibiyim, hoşça kal Kulbak Bilge. 
 

ULU AĞAÇ 

Ötüken de ki son günüm Bozdağın kekik kokusunu, toprak kokusunu, su sesini boşluk bırakmadan izlediğim, gördüğüm her şeyi derin derin içime çekiyorum. Tüm kafile Ulu ağacın yanındayız. Bu görüntünün yanında aklıma orman yangınları geldi. Yüreğim sızladı bu gidişata bir dur demeli ve sorumluluğunu almalıyız. Umay Anadan gelen tohumların, erenler tarafından dikilen bu ağaçlar bizim en kutsal emanetimizdir.  



VEDA VAKTİ 

 

Aslında bu bir veda değil kocaman bir merhaba. Bir Ötükenliyim gönlüm orada. Belki bir gün buraya sığdıramadıklarımı yine yazarım. Ötüken yazarak değil, yaşanarak anlatılır. Oktan hocama, Yıldız kızıma ve Tüm Kalperenlere minnettarım. 
 


Yaşamam dediğimiz ne varsa yaşarız. Hissetmem dediğimiz şeyleri hissederiz, aklımızın ucundan geçmeyen cümleler dudağımızdan dökülüverir. Hayatımız fırtınaya yakalanmış bir kasabaya benzerken, bulunduğumuz yerde en sağlam ağaca tutunuruz. Bizleri bırakmayacak ve hep yanımızda olan insanlar en sağlam ağaçlarımızdır. Biz de onları bırakmayalım, ne yolun yarısında ne de yolun sonunda.

 

Oktan hocama, Yıldız kızıma ve Tüm Kalperenlere en derin sevgilerimle. 

Hazel BAYRAKTAR



Bu haber 8,152 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,076 µs