En Sıcak Konular

Yüksel Türk! Parola: Kızılelma

11 Şubat 2021 10:17 tsi
Yüksel Türk! Parola: Kızılelma Ali Erim Yazdı...

Yüksel Türk! Parola: Kızılelma


Türk Tarihine ışık tutan ve Türk Töresinin bayrağını tüm boyutlarda dalgalandıran değerli Kam babamız Oktan Keleş Bey’in “Atatürk’ün vasiyeti: Anka- Heron Projesi”  yazısını kısaca hatırlayarak başlayalım:

“Son yıllarda Atatürk’ün vasiyeti ile ilgili çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır. Vasiyet, “çok gizli kasalarda saklanmaktadır” türünden olur olmaz şeyler anlatılmaktadır.

…Gazi Paşa’nın gerçek vasiyetlerinden şimdilik bir tanesini, …orijinal belgeleri ile ilk defa Türk ve Dünya kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.

Çok detaya inmeden, öncelikle Gazi Paşa ile ilgili bilinmeyen birkaç sırrı söyleyelim: Mustafa Kemal, daha genç bir subayken, özel bir istihbarat subayı olarak yetiştirilmiştir. Bulgaristan’da, Viyana’da, Romanya’da, Almanya’da birçok istihbarat görevlerinde bulunduğu bilinmektedir. Ancak buradaki istihbarat görevlerinin “HAVACILIK” ile ilgili olduğu bilinmez! Nitekim, Gazi Paşa, Osmanlı Devleti adına, arkadaşı Fethi Bey ile birlikte, 1910 yılında Fransa’da yapılan büyük Picardi Manevları’nı yabancı ülkelerin kurmaylarıyla izleme görevi aldığını özellikle hatırlatalım.”

Kambabamız Oktan Keleş Bey’in bu çok önemli yazısından kısa bir giriş yaptıktan sonra yazının tamamından istifade etmeniz için linkini bırakalım. (https://www.onaltiyildiz.com/?haber,188/sirdas-14-bolum-ataturk-un-anka-projesi)

Şimdi gizli vasiyet söylencelerini bir kenara bırakıp ATATÜRK’ÜN GERÇEK VASİYETİNİ YAZALIM:

Gökbörü Atatürk’ün 1935 yılında, Ankara Mülkiye mektebi mezunlarına gönderdiği telgrafın sonunda TÜRK BALALARINA vasiyet edercesine şunları söylüyor:

“…İşte onların hepsine söyleyiniz ki, şimdiye kadar yaptıkları temiz ve Türklüğe layık olabilen işlerine karşı kendilerine minnetle mütehassisim.

Fakat yine o arkadaşlara söyleyiniz ki, Türk milletine, Türk Cumhuriyeti Devleti’ne karşı yapmaya mecbur olduğumuz ödevler bitmemiştir ve bitmeyecektir.

Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerin çocuklarına kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır:

Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemişti, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonra benim sözümü tekrar ediniz.

Bu sözler bir ferdin değil, Türk milleti duygusunun ifadesidir. Bunu her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini onun ebedi olduğunu göstermelidir.

Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur!”

Atatürk’ün “Yüksel Türk!” emri ile törenin bayrağını hudutsuz semalara dikme “KIZILELMA” yı ele geçirme görevini, Gençliğe Hitabedeki “Ey Türk İstikbalinin Evladı!” sözünü üzerine alan balalara vasiyet etti. Bugüne kadar anlaşıldığı gibi "dar anlamıyla değil- Türk Gençliği ’ne PAROLASI KIZILELMA OLAN HUDUTSUZ GÖĞE TÜRK TÖRESİNİ HÂKİM KILMA görevini vasiyet etti.

Atatürk döneminin ‘havacılık ve uzay çalışmaları’ işte bu hudutsuz gökleri hedefleyen Türk gençlerini yetiştirmek ve onları KIZILELMA ülküsü için birer GÖKTÜRK yapmak hedefine odaklanmıştır:

1933 Ankara, Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’e gönderdiği telgrafı dikkatine sunarım:

“Yüksek Cumhuriyetimizde bilgi işlerini değerinde görmeye çalışmak, Türk budununun ileri için üzerinde çok durulacak bir prensiptir. Bu prensibin ülkede yaptırılması savaşını doğrudan doğruya elinde bulundurmak ülküsü, bunun yüksekliğini anlamış her yurttaş için benzeri olmayan bir değerdir. Bugün Cumhuriyet Hükümetinin bu değerli işi üzerinde bulunarak, çalışmakta olduğunuz için kutlanmalısınız.

Türkiye bilgi ordusunun durmadan yükselen canlı bir kuruluş olduğunu, ülkemizin her yerindeki Türk yavrularının, Türk Gençlerinin alınlarında açık okudum. Sevindim. Cumhuriyet, kendilerine emanet edilmiş bugünkü Türk gençleri, yarının muhakkak büyük adamlarıdır. Yalnız Türkiye’nin büyük adamları değil, onların, bütün medeni beşeriyette büyük adam olacaklarına inanmakta kendimi haklı görüyorum. Benim haklı olduğumu, bu Türk Gençleri henüz ben yaşarken dünyaya göstereceklerine eminim. Çünkü onlar, kendilerine söylediğimin manası üzerine nasıl çalışmak lazım geldiğini anlarlar. BÜTÜN DÜNYANIN BİLGİ ÂLEMİNDE, YÜKSEK AHLAKLI, DİSİPLİNLİ, EFENDİ VASIFLARIYLA TAŞARAK YÜKSELMEK İSTİDADINDA BULUNAN TÜRK ÇOCUKLARININ, TÜRK GENÇLERİNİN GÖKTÜRKLÜK İŞİNİ İDARE ETMEKTE OLDUĞUNUZDAN DOLAYI, siz Maarif Vekilini tebrik ederim ve bunda sizin için yüksek muvaffakiyetler dilerim.”

1930’lar özleşen Türkiye, Töre ile yükselen ve güçlenen Türkiye, mavi gözlü Türk Bilge Kağan’ının önderliğinde TÜRK ÇAĞI’na hazırlanıyordu. Hepimiz bugün “İstikbal Göklerdedir.” sözünü biliriz. 15 Mayıs 1925’te Türk Tayyare Cemiyetinin açılış töreninde kutlu müjdenin devamını da yazalım:

“İstikbal Göklerdedir; Çünkü göklerini koruyamayan milletler yarınlarından emin olamazlar…

Her işte olduğu gibi havacılıkta da en yüksek seviyede, gökte seni bekleyen yerini dolduracaksın.

Ey Türk Genci! Kısa zamanda gökte seni bekleyen yerini alacaksın.” 

Yazımızın başında da Kam babamızın belirttiği gibi Atatürk, bir istihbarat subayı idi. Yurtdışı istihbar görevleri “HAVACILIK” üzerine devam etti. Çetin kurtuluş savaşı döneminde ve sonrasında Atatürk, kendisine bağlı bir “KUVAYI HAVAİYE” teşkilatı, büyük gayretlerle uçak fabrikaları kurmaya başladılar. Atatürk’ün uçak fabrikası kurmasını engellemek için çok uygun fiyattan uçak satabileceklerini belirtmişler ise de Atatürk’ün bu konudaki demecini, ders olması bakımından, burada belirtmeliyiz: 

“Eskimiş teknolojileri değil en yeni teknolojiyi ülkeye getirmediğimiz, getiremediğimiz sürece yabancı ülkelere bağımlı olmaktan kurtulamayız. Bunun için de mümkün olduğunca kemerleri sıkarak, kendi yağımızla kavrularak, bir yandan da yeni parasal kaynaklar yaratarak, çağdaş teknolojilerin en yenilerini topraklarımıza taşıyacağız. Eski teknolojileri bize kolaylıklar tanıyarak getiren yabancı devletlerin kurnazlıklarını anlamak için insanın ya kör ya da aptal olması gerekir. Kısa surede gelişen şu savaş araç ve gereç sanayisine bakınız. Cihan Harbi biter bitmez, bu kara günlerde kullanılan bütün silahlar birdenbire demode oluverdi. Almanlar, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar ellerindeki bu silah fabrikalarını uzun vadeler tanıyarak geri kalmış ülkelere satmaya çalışıyorlar. Neden? Çünkü onlar daha modernlerini, daha etkili olanları yapabilecek fabrikalar kurmakla meşguller. Bunu her alana yayabilirsiniz: Tekstil alanına, ilaç sanayisi alanına, otomotiv sanayisine; kısaca aklımıza gelen her alana. Biz yeni ve genç bir Türkiye kuruyoruz. Dost-düşman ülkelerin geride kalmış teknolojilerine ihtiyacımız yok. Ya en yenisini kurar onlarla boy ölçüşürüz ya da biraz daha sabredip bunu yapabilecek güce erişmemizi bekleriz.” 

İşte Atatürk ve O’na bağlı özel birim Türk Tayyare Cemiyetinde söylediği gibi: “Ey Türk Genci! Kısa zamanda gökte seni bekleyen yerini alacaksın.” sözünün gereği devletin bütçesinin 100 milyon olduğu dönemde 1 milyon 750 bin lira gibi büyük bir bütçe yalnızca uçak fabrikası başlangıç sermayesi için ayrılmıştır.

1925 Ekim’in de Atatürk Kayseri’de uçak fabrikası kurulması emrini verdi. Eskişehir de de onarım işlerinin yapılacağı Eskişehir Uçak Tamirhanesi kuruldu. 

(Aşağıdaki resim Ankara Etimesgut Uçak Fabrikasının havadan çekilmiş görüntüsü 1942)

Nuri Demirağ ise ilk uçak mühendisimiz Selahattin Alan’ı ortak ederek uçak üretmeye başladı. Türk Hava Kurumu (THK) yerli üretim uçaklar sipariş etti. 17 Eylül 1936 Beşiktaş’ta bir ARGE atölyesi açarak işe başlayan Nuri Demirağ çift motorlu, barışta yolcu uçağı, savaşta istenildiği zaman eksiksiz bir bombardıman uçağı olan yüzde yüz Türk malı uçaklar yaptı ki bu uçaklar Amerikan yapımı uçaklarla boy ölçüşebilecek niteliktedir. Nuri Demirağ’ın Beşiktaş’taki fabrikada yapılan ve hiç bir bozukluk göstermeden başarılı uçuşlarına devam eden uçakları, Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında da büyük yankılar uyandırdı. 

Selahattin Alan, 1932’de ürettiği MMV-I (Milli Müdafaa Vekâleti) adlı uçağın gövdesine, bir kağnı figürü koyarak Türkiye Cumhuriyeti’nin dokuz yılda geldiği noktayı çok çarpıcı bir simgesel anlatımla gözler önüne serdi. Fransızlar, Sakarya Savaşı sırasında Yunan Ordusu Ankara önlerindeyken “Hayal görmeyin! Kağnı, kamyonu yenemez!” demişti. Fransız elçinin ‘Kamyon’dan kastı şüphesiz emperyalizmdir. 

Şimdi “Çılgın Türkler” Türk Kurtuluş Savaşı’mızın düşman kamyonlarını yenen unutulmaz simgesi kağnıyı böyle uçurmuştu!

 Yine Atatürk’ün teşvik ve desteğiyle açılan Şakir Zümre Fabrikası da uçak bombaları üretti. 

Ankara’da da Türk Hava Kurumu tarafından bir Uçak Fabrikası ve bir de Uçak Motoru Fabrikası kuruldu. 

Atatürk öldükten sonra havacılık sanayi hız kaybetmeye başladı. Özelikle de 1950’den sonra DP iktidarı, Kayseri Uçak Fabrikası’nı ve Amerika Birleşik Devletleri’nden tam 53 yıl önce THK-13 adıyla ilk Uçan Kanat (Yarasa Uçak) üreten Ankara’daki uçak ve uçak motoru fabrikalarını kapattı.

En önemlisi Atatürk’ün nihai noktada uzay mekiği üretmeyi de içeren uzay projelerinin gerçekleştirilmesindeki en önemli yatırımlardan biri olan ve işlemeye de başlamış olan (ART)

Ankara Rüzgâr Tüneli’ni de atıl duruma getirdi. 

Kısaca özetlemeye çalıştığım Türk Bilge Kağan’ının önderliğindeki ‘Töreli Türkiye’ sadece 15 yılda uzay alanında söz sahibi olabileceğimiz havacılık projeleri ile bir sonraki adıma uzay projelerine hazırlanıyordu. Bugün tartıştığımız, astronot ve kozmonot kavramları olmadığı halde TÜRKÇE KARŞILIK OLARAK BU ANLAMA GELECEK ŞEKİLDE “GÖKMEN” SÖZCÜĞÜNÜ BİZZAT ATATÜRK TÜRETMİŞTİR.  Fransızca pilot kelimesine karşılık olarak “uçman” sözcüğünü türetmiştir. Bu hususu da tekrar hatırlatmam gerekir ki bu kelimeler derin Türk Dili çalışmaları sonucunda bizzat Atatürk tarafından ortaya konulmuştur. 

Çünkü ATATÜRK GELECEĞİ GÖRÜYORDU! Dünyanın ilk kadın savaş uçmanı Sabiha Gökçen’e (Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti kitabından) Atatürk  dedi ki:

“Kanatlı bir gençlik memleketin geleceği bakımından en büyük güvencedir. Bir gün Batılı ayaklar Ay’da ayak izlerini bırakacaklarsa, bunların arasında bir de Türk’ün bulunması için şimdiden çalışmalara girişmek, aşamalar kaydetmek gerekir.” 

Mavi gözlü Türk Bilge Kağan sadece havacılık sahasında değil, milli eğitim sahasında da aşamalar kaydetmesi gerektiği biliyordu. Atatürk’ün istediği ile 1929 yılında Prof. Dr. Ali Yar’a yazdırdığı ilk astronomi kitabı ‘KOZMOGRAFYA’yı biliyor muydunuz? İşte aya ayak basacak ‘GÖKMEN’leri yetiştirmek üzere hazırlanan bu eser 1933 yılından başlanarak 1979’a kadar tüm liselerde zorunlu ders kitabı olarak Türk Gençlerine okutulmuştur. Bir Devlet Adamının astronomi kitabını yazdırmasının dünyada başka örneği yoktur. Bu eser, KIZILELMA ÜLKÜSÜ’nü kalbinde sır gibi yaşatan ATATÜRK’ün eseridir.

 


Atatürk şüphesiz GELECEĞİ GÖRÜYORDU! 1936’da Eskişehir Tayyare Alayı’nı ziyareti sırasında şöyle dedi: “BİR GÜN İNSANOĞLU TAYYARESİZ DE GÖKLERDE YÜRÜYECEK, GEZEGENLERE GİDECEK, BELKİ DE AY’DAN BİZE MESAJLAR YOLLAYACAKTIR. BU MUCİZENİN TAHAKKUKU İÇİN 2000 YILINI BEKLEMEYE HACET KALMAYACAKTIR. GELİŞEN TEKNOLOJİ ŞİMDİDEN BİZE BUNU MÜJDELİYOR. BİZE DÜŞEN GÖREV İSE, BATI’DAN BU KONUDA FAZLA GERİ KALMAMAYA TEMİNDİR.”

Zamanı Tengri yaşar, insanoğlu hep ölmek için türemiş. (Kül Tiğin Yazıtı Kuzey Yüzü 10)

Uçmağa vardı mavi gözlü Türk Bilge Kağan. Ve Bilge Kağan’ı, Tengri muradı ile, adını Ay’a da yazmayı başardı. 1956 yılında Dr. Hugh Percy Wılkıns, büyük saygı duyduğu Atatürk’ün adını Ay’daki bir kratere vermiştir. Ay’daki bir kratere Atatürk’ün adının verilmiş olduğunu biliyor muydunuz?

20 Temmuz 1969’da Apollo 11’i ve 1,5 milyar insan televizyonları başında Neil Armstrong’un Ay’da yürüyecek olmasını heyecanla bekliyordu.  Kendisi de o an TV başındaydı. Sunucu beklenmedik bir haber verdi: “Astronot Armstrong’un bilgisayarı bozuldu, Ay’a iniş yapamayacak!” Bu haberi alan bir düzine bilim insanı büyük bir hüsrana uğradı. Sonra içlerinden biri “Telaşa gerek yok, Neil modülü Ay’a indirebilir. Bilgisayarın bozulma ihtimaline karşı, manuel olarak indirmek için üzerinde 1,5 yıl çalıştı.” dedi.

Bilim adamları şaşkınlık içinde gence baktılar: “Sen nereden biliyorsun be Türk?” deyince 32 yaşındaki genç konuştu: “Ben Arsev Eraslan, NASA’da Apollo 11 Projesinin yazılım ayağında çalışıyorum.”  Arsev Eraslan’ın dediği çıktı Armstrong bilgisayarın bozulması üzerine manuel olarak modülü Ay’a indirdi. Tüm dünya, insanoğlunun Ay’a ayak basmanı gururla izledi. Eraslan’ın NASA’daki görevi ise modülün Dünya’ya dönüşü yani “re-entry” yazılımlarını gerçekleştirmekti. Ağzından kaçırdı: “Hem yazılım yapıyorum, hem de üç öğrencime öğretiyorum.” dedi. Evet, bu TÜRK Armstorng, Collins ve Aldrin’in Dünya’ya sağ salim dönmesi için gerekli yazılımları tek başına gerçekleşti. Eraslan’ın yaptığı yazılımlar olmasaydı o modül Dünya’ya inemeyecekti.

Arsev Eraslan’ın babası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendisi Necdet Eraslan’dı. Atatürk, Necdet Eraslan’ı Fransa’ya havacılık ve uçak mühendisliği eğitimi için gönderdi. Necdet Eraslan 1963’te tekrar ABD’ye Lousiana State University - Uzay Havacılığı bölümünde profesörlük yaptı. NASA’da görevlilere ders verdi. Bu öğrencilerin hepsi Apollo 11 projesinde çalıştı. Yani baba Necdet Eraslan da Ay’a gidilmesi için dolaylı katkı sağladı.

Baba Necdet ve oğlu Arsev, Apollo 11 projesinde çok ama çok önemli katkıda bulundular. Bu iki Türk, bilimin ve törenin izinde, Atatürk’ün izinden gittiler. Türkiye’de ve yabancı ülkelerde çok önemli buluşlar gerçekleştirdiler.

ABD Başkanı Nixon’un özel uçağı 20 Ekim 1969’da Ankara Esenboğa Havalimanı’na iniş yaptı. Bu uçaktan inen kişiler Ankara caddelerinden üstü açık bir Cadillac ile geçtiler ve kendilerini bekleyen Ankaralıları selamladılar. Bu heyet, büyük saygı duydukları birini görmeye gelmişlerdi. Saygı duruşunda bulunup çelenk bıraktılar. Saygı duydukları kişi 1930’ların başında Eskişehir’de

BİR GÜN İNSANOĞLU TAYYARESİZ DE GÖKLERDE YÜRÜYECEK, GEZEGENLERE GİDECEK, BELKİ DE AY’DAN BİZE MESAJLAR YOLLAYACAKTIR. BU MUCİZENİN TAHAKKUKU İÇİN 2000 YILINI BEKLEMEYE HACET KALMAYACAKTIR. GELİŞEN TEKNOLOJİ ŞİMDİDEN BİZE BUNU MÜJDELİYOR. BİZE DÜŞEN GÖREV İSE, BATI’DAN BU KONUDA FAZLA GERİ KALMAMAYA TEMİNDİR.”

sözünün sahibidir. Heyetin gittiği yer Anıtkabir, saygı duruşunda bulundukları kişi ise Atatürk’ten başkası değildir. Bu arada Anıtkabir’i ziyaret eden bu kişiler kim diye soracak olursanız; Apollo 11 projesiyle Ay’a giden üç kişilik mürettebat; Neil Armstrong, Michael Collins ve Edwin E. Aldrin’dir. (Bu anıyı Tolga Aydoğan �" Atatürk’ün İzindekiler kitabından özet yaparak anlattım.)

Kim bilir? Türk Bilge Kağan’ın huzuruna belki de Ay’dan kendilerine verilen bir mesajı iletmeye gelmişlerdi.

 

Atatürk, şüphesiz GELECEĞİ GÖRÜYORDU! Törenin izinden gidecek kuşakların YÜKSEK ÜLKÜYE (KIZILELMA) erişeceğini biliyordu.  Güneşin tuğumuz, göğün çadırımız olacağı günler yakındır!

 “Türk çocuklarının nasibi her muvaffakiyetli hamleden hep sevinç veren neticeler almaktır. Türk çocukları; yürüdünüz, yürüyorsunuz, yürüyünüz! 

Yaptığınız hamleler sizi YÜKSEK ÜLKÜYE ulaştırmak üzeredir. Durmayın, yürüyün…

Saadet refah ve sevinç ve hepsinden sonra dünyaya karşı yüksek bir gurur seni BEKLİYOR. 

Türk çocukları! Son sözümün son kelimesine dikkat!... 

Gurur, azamet; sende zaten vardır. Bunu gösterme! Onu kendi yüksek enerjinin harimine sakla! Gerekirse büyük tevazuunu göster. Fakat gene gerektikçe göster ezici yumruğunu! 

İşte bu vasıflarınla ispat edebilirsin ne olduğunu!... Benim bugünkü ve yarın ki Türk çocukluğundan beklediğim haslet; bu suretle belirmelidir.”

Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Tengri biz menen!

Ali Erim

Twitter: AliErimGoktug

E-mail: ali_erim@hotmail.com



Bu haber 7,531 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,822 µs