Nil’den Hitit’e kadar mı, yoksa Nil’den Fırat’a kadar mı?
Konumuz Hititler olsa da uzun uzun Hitit tarihini anlatacak değilim. Lütfen araştırın. Ülkemiz topraklarında bulunan Atatürk’ün de çok ilgilendiği Hitit Uygarlığı ile ilgili bilgileri edinin, özellikle de gençler. Ben sadece bilinçli olarak örtülmüş, gizlenmiş bilgileri deşifre edeceğim. Binlerce fotoğraf, binlerce kayıt ve belge buldum, çalıştım. Bir kısmı maalesef ki yayınlarda yok. Bölük pörçük şekilde internet aleminde veya Hititlerle ilgili eserlerde yer alsa da; nedense yüzyıldan fazla kazısı hâlâ süren özellikle Hattuşa, yani Çorum ilimizin sınırlarında bulunan Hititlerin başkentine ait belgelerin çok azı gün yüzüne çıkarılmış veya çok konu edilmemiş. Şu küçük açıklamayı yapma gereği var: Yüzyıldan fazla kazılan bu toprakların henüz daha yüzde otuzu dahi arkeolojik olarak gün yüzüne çıkarılmamıştır. Fakat bu yüzde otuzluk buluntular dahi dünyada ilkleri barındıracak niteliktedir. Otuz binin üzerinde tablet tarihte yazılı ilk barış anlaşması olan Kadeş Barış Anlaşması tabletidir ki bu tablet Birleşmiş Milletler binasının kapsında replika halinde bulunmaktadır. Ülkemizin birçok yerinde Hititlerin hüküm sürdüğü bölgelerde çıkan buluntular, sfenksler, mabetler, binlerce arkeolojik belge vs. Mesela Hattuşa da bulunan yanmış buğday örnekleri Anadolu’da yapılan tonlarca buğday tarımının ilk örnekleri olması bakımından dünyada tektir. Binlerce buluntu, otuz bin tablet nedense yorumlanırken belli başlı konulara odaklanılmıştır. Tanrılar, mitolojik saçma sapan yorumlamalar, tarih ve arkeoloji bilimi açısından eleştirilecek kısıtlı yayınlar.
Şimdi küçük bir bilgi verip Hititlerle ilgili konumuza gelelim.
1834 yılına kadar dünyada üç imparatorluk zikrediliyordu: Mısır, Asur ve Babil. 1834 Temmuzunda her şey değişti. Fransız Kültür Bakanlığının görevlendirdiği Charles Texier, Çorum’da bulunan Boğazkale'ye gelir ve burada bir medeniyet olduğunu anlar. Bu kısımla ilgili birçok şey anlatılabilir ama vakit almasın, lütfen araştırın. 1861 yılında bir keşif grubu yazılı kayanın fotoğraflarını çekerler ve 1893’e kadar buradaki gizli çalışmalar o dönemin konjonktürü içerisinde sürer. Gizli diyoruz ama, aslında Osmanlının arkeolojiye önem vermemesi nedeniyle kafir ve gavur taşları diye nitelendirdikleri birçok arkeolojik eserin yağmalanmasına da göz yumulmuştur. 1882’de Bergama’dan bir grup din adamı ile beraber Bergama hafiri olan Carl Humann, Boğazköy’e gelmiş ve ayrı çalışmalar başlatmıştır. 1893 yılında ilk kazılar yapılır ve ilk tabletler çıkar. Çok enteresan bir şekilde burası bütün dünyanın ilgi odağı haline gelir. Burada bulunan medeniyetin İnci, Tevrat ve eski kayıtlarda geçen Hitit medeniyeti olduğu, üstelik de Boğazkale'nin başkent olduğu anlaşılmıştır. Artık dünyada 4. İmparatorluktan söz edilmektedir. 1907 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsünden Yahudi asıllı Henry Cole ve Erich Cushman da heyecanla ve büyük finansörlerle buradaki kazılara başlamışlardır. Bu arada bölgenin eşrafından Ziya Bey bulduğu bir tableti cebine koyarak Çorum’dan İstanbul’a gelmiş, İstanbul’da Theodor Makridi Bey’e bu tableti göstermiş, o da bu tableti başta hahamlar olmak üzere Hristiyan din adamlarına göstermiştir. Bu dönemler içerisinde Boğazkale yani Hattuşa’da gizemli cinayetler ve tuhaf olaylar vuku bulmuş, Osmanlıca belgelerde bunlar rapor edilmiştir. Hattuşa artık gizemli tarikatların, Yahudi ve Hristiyan din adamlarının kendi aralarındaki bir savaşa dönüşmüştür. Zaman zaman uzlaşıp, zaman zaman Osmanlı idaresine birbirlerini ispiyonlamışlardır. Hugo Winckler ve Avusturyalı dil bilimci Grozny ve aynı zamanda bir telsiz operatörü olan bir ekip tarafından ilk okunan tabletler ifşa edilir. Tablette şu yazılıdır: “Ekmek yiyeceksiniz sonra su içeceksiniz.”
I. Dünya Savaşının patlak vermesi, görünüşte bu kazıları durdursa da aslında araştırmalar tüm hızıyla sürmüştür. Kimisi rapor edilmiş, kimisi rapor edilmemiştir. 1939 yılına kadar kazılar aralıksız sürmüştür. Binlerce buluntu yurtdışına kaçırılmış, çeşitli müzelerde sergilenmiş, bugün dahil Türk Hükümetince istenilen bazı parçalar az da olsa geri getirttirilmiştir. 2. Dünya Savaşında da kazılara ara verilmiş gibi yapılıp yine gayri resmi de olsa resmi de olsa sürmüştür. Bulunan tabletlerde en önemli bilgiler arasında; Hititlilerle 2. Ramses arasında olan savaşta aslında Hititlerin savaşı kazandığıdır. Oysa o güne kadar Mısır’ın palavracı firavunu 2. Ramses, Mısır’da birçok anıta hiyerogliflerle Hititleri yendiği sahneleri betimletmiş ve yazdırmıştı. Bu 1900’lere kadar tarih kitaplarında böyle okutulmuştur. Tabii ki çıkan birçok tablet başka gerçekleri de ifşa etmiştir. Ancak sorun buradadır. Bu gerçekler ya farklı yorumlanmış ya da üzeri örtülerek geçiştirilmiştir. Bugün dahi hala mevsimsel kazılar devam etmesine rağmen birçok tipik klasik yorumlamalarla geçiştirilmektedir. Tekrar altını çiziyorum.
Araştırırsanız bu kısa anlatımın nüanslarını yayınlandığı kadarıyla göreceksiniz. Bu yazının amacı; var olup örtülen, araştırıldığında bulunacak olan, asıl gizlenen ya da konusu dahi edilmeyen, edilse de farklı lanse edilen bilgilerin sadece bir kısmı olacaktır.
Şimdi farklı yönden Hitit ve Hattuşa bilgilerini konu edelim. Hititlileri, Hatti’lere bağlayanlar, Sümercenin çivi yazısının değişik versiyonu yazı tekniği olduğunu ve eski Mısır kayıtlarında yüzlerce bilgi olduğu eski ahit yani Tevrat ve İncil’de kayıtlar olduğu bilir ve bunlar açıktır. Ramses tarihini ve hiyerogliflerini araştırırsanız yüzlercesine ulaşacaksınız. İyi ama neden Yahudi ve Hristiyan din adamları geçmişte birbirine girmiştir ve Yahudi tarafının ağır basmasıyla inisiyatif bugün de onlarda bulunmaktadır. Hitit tarihi ile ilgili bir korkuları mı vardır?
Tevrat Yaratılış 23, uzun uzun Hititlerden bahseder. Ama asıl püf noktası buradadır. Hz. İbrahim, Hitit’in başkentindedir, çünkü önemli kişidir. Sümer, Mısır dahil olmak üzere medeniyetlerin başkentlerinde bulunmuş, kral ve yöneticileriyle muhatap olmuştur. Şimdi kendi kaynaklarından Yaratılış 23’ün kısaltılmış halini olduğu gibi kopyalıyoruz.
Burada dikkat edilirse Hz. İbrahim’in Hititler tarafından da sayılan önemli bir kişi olduğu görülmekte. Ama en önemli konu; hanımı Sara’nın bu topraklarda konukken vefatı ve buraya gömülmesidir. Yani Sara’nın mezarı Hitit topraklarında ve başkentinde. Anlaşıldığı üzere Hz. İbrahim bir tarla satın almak istiyor mezar için. Hitit’in önde gelenleri bu toprağı size bağışlarız diyor ve sonunda da seremonik bir anlaşma mühürlenmiş bir şekilde gerçekleşiyor. Şimdi Hattuşaş müzesinde bulunan ve zaman zaman diğer müzelerde de sergilenen ülkemizdeki bu tableti de göreceksiniz. Üstelik sergilendiği yerde de tarihi, arka yüzü, ön yüzü ve “Arazi Bağış Belgesi-Kil” başlığında sergilenmektedir. Neden bunlar çevirileri olmasına rağmen anlatılmamaktadır?
Şimdi gelelim başka bir Hitit meselesine, kutsal kitaplarda geçen Hitit konusuna.
Neden yazımızın alt başlığı “Nil’den Hitit’e kadar?” Hitit sırlarının çıkmasından korkan alçak siyonistler çok iyi bilirler ki Anadolu aslanları Hititler; siyonistlerin atalarının dini metinlerini ve doktrinlerini kamufle ettikleri sloganlarının oyunlarını bozarlar. Ne derler? “Nil’den Fırat’a kadar. Vaadedilmiş topraklar.” Oysa gizledikleri kin, Nil’den Hititlerin olduğu her yere kadardır. Bu da kutsal vatanımızın içi demektir. İbrani tarihini Davut-Süleyman olarak incelediğimizde farklı bir doktrin, Musa-İbrani tarihi farklı bir doktrindir. Maalesef ülkemizde de bilmeden atıp tutanlar, ehilleri tenzih ederek bu cümleyi sarf ediyorum, bu konuyla ilgili ahkâm kesenler bu konuları bilmemektedirler.
“YARATILIŞ 27:46 Sonra İshak'a, “Bu Hititli kadınlar yüzünden canımdan bezdim” dedi, “Eğer Yakup da bu ülkenin kızlarıyla, Hitit kızlarıyla evlenirse, nasıl yaşarım?”
YEŞU 1:4 Sınırlarınız çölden Lübnan'a, büyük Fırat Irmağı'ndan "bütün Hitit ülkesi dahil" batıdaki Akdeniz'e kadar uzanacak.
HÂKİMLER 1:26 Adam Hitit topraklarına göç ederek Luz adında bir kent kurdu; kent bugün de bu adla anılıyor.
1.KRALLAR 10:29 gümüşe getirilirdi. Bunları bütün Hitit ve Aram krallarına satarlardı.
2.KRALLAR 7:6 Çünkü Rab Aram ordugahında savaş arabalarıyla, atlarıyla yaklaşan büyük bir ordunun çıkardığı seslerin duyulmasını sağlamıştı. Aramlılar da birbirlerine, “Bakın, İsrail Kralı bize saldırmak için Hitit ve Mısır krallarını kiralamış!” demişlerdi.
2.TARİHLER 1:17 gümüşe getirilirdi. Bunları bütün Hitit ve Aram krallarına satarlardı.”
Şimdi başlığı ilgilendiren onların kutsal ayetlerine ve bu ayetleri doktrin etme sebepleri olan inandıkları şu ayete dikkat çekelim:
“YEŞU 1:4 Sınırlarınız çölden Lübnan'a, büyük Fırat Irmağı'ndan "bütün Hitit ülkesi dahil" batıdaki Akdeniz'e kadar uzanacak.”
Yine gelelim Siyonistlerin korkulu rüyası Hititlerin diğer kayıtlarından bazılarına. Davut Aleyhisselamın en güvendiği komutanı Uriya isminde bir Hitit’lidir. Onların kutsal kitaplarında Davut, Uriya’nın karısına aşık olur ve Uriya’yı öleceği bir savaşa gönderir. Uriya’nın karısı da bir Hitit’lidir, adı da Bat-Şeva’dır. Nitekim istediği olur ve Bat-Şeva ile Davut evlenir, iki çocuğu olur. 1. çocuğu küçükken ölür, 2. çocuğu yaşar. 2. çocuğun ismi Hz. Süleyman’dır.
Şimdi Dikkat! Hz. Süleyman’ın annesi İsrail oğullarından değil, özbeöz Hitit’lidir. Oysa Sara, İsrailoğullarındandır ve o da Hitit topraklarında Hattuşa’da gömülüdür. Yahudilerin anneden soy üretme sebeplerinden biri de budur.
“2. Samuel 11
Davut'la Bat-Şeva:
1- İlkbaharda, kralların savaşa gittiği dönemde, Davut kendi subaylarıyla birlikte Yoav'ı ve bütün İsrail ordusunu savaşa gönderdi. Onlar Ammonlular'ı yenilgiye uğratıp Rabba Kenti'ni kuşatırken, Davut Yeruşalim'de kalıyordu.
2- Bir akşamüstü Davut yatağından kalktı, sarayın damına çıkıp gezinmeye başladı. Damdan yıkanan bir kadın gördü. Kadın çok güzeldi.
3- Davut onun kim olduğunu öğrenmek için birini gönderdi.
Adam, “Kadın Eliam'ın kızı Hititli Uriya'nın karısı Bat-Şeva'dır” dedi.
4- Davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davut'un yanına geldi. Davut aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.
5- Gebe kalan kadın Davut'a, “Gebe kaldım” diye haber gönderdi.
6- Bunun üzerine Davut Hititli Uriya'yı kendisine göndermesi için Yoav'a haber yolladı. Yoav da Uriya'yı Davut'a gönderdi.
7- Uriya yanına varınca, Davut Yoav'ın, ordunun ve savaşın durumunu sordu.
8- Sonra Uriya'ya, “Evine git, rahatına bak” dedi. Uriya saraydan çıkınca, kral ardından bir armağan gönderdi.
9- Ne var ki, Uriya evine gitmedi, efendisinin bütün adamlarıyla birlikte sarayın kapısında uyudu.
10- Davut Uriya'nın evine gitmediğini öğrenince, ona, “Yolculuktan geldin. Neden evine gitmedin?” diye sordu.
11- Uriya, “Sandık da, İsrailliler'le Yahudalılar da çardaklarda kalıyor” diye karşılık verdi, “Komutanım Yoav'la efendimin adamları kırlarda konaklıyor. Bu durumda nasıl olur da ben yiyip içmek, karımla yatmak için evime giderim? Yaşamın hakkı için, böyle bir şeyi kesinlikle yapmayacağım.”
12- Bunun üzerine Davut, “Bugün de burada kal, yarın seni göndereceğim” dedi. Uriya o gün de, ertesi gün de Yeruşalim'de kaldı.
13- Davut Uriya'yı çağırdı. Onu sarhoş edene dek yedirip içirdi. Akşam olunca Uriya efendisinin adamlarıyla birlikte uyumak üzere yattığı yere gitti. Yine evine gitmedi.
14- Sabahleyin Davut Yoav'a bir mektup yazıp Uriya aracılığıyla gönderdi.
15- Mektupta şöyle yazdı: “Uriya'yı savaşın en şiddetli olduğu cepheye yerleştir ve yanından çekil ki, vurulup ölsün.”
16 Böylece Yoav kenti kuşatırken Uriya'yı yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere yerleştirdi.
17- Kent halkı çıkıp Yoav'ın askerleriyle savaştı. Davut'un askerlerinden ölenler oldu. Hititli Uriya da ölenler arasındaydı.
18- Yoav savaşla ilgili ayrıntılı haberleri Davut'a iletmek üzere bir ulak gönderdi.
19 Ulağı şöyle uyardı: “Sen savaşla ilgili ayrıntılı haberleri krala iletmeyi bitirdikten sonra,
20- Kral öfkelenip sana şunu sorabilir: ‘Onlarla savaşmak için kente neden o kadar çok yaklaştınız? Surdan ok atacaklarını bilmiyor muydunuz?
21- Yerubbeşet[a] oğlu Avimelek'i kim öldürdü? Teves'te surun üstünden bir kadın üzerine bir değirmen üst taşını atıp onu öldürmedi mi? Öyleyse niçin sura o kadar çok yaklaştınız?’ O zaman, ‘Kulun Hititli Uriya da öldü’ dersin.”
22- Ulak yola koyuldu. Davut'un yanına varınca, Yoav'ın kendisine söylediklerinin tümünü ona iletti.
23- “Adamlar bizden üstün çıktılar” dedi, “Kentten çıkıp bizimle kırda savaştılar. Ama onları kent kapısına kadar geri püskürttük.
24- Bunun üzerine okçular adamlarına surdan ok attılar. Kralın adamlarından bazıları öldü; kulun Hititli Uriya da öldü.”
25- Davut ulağa şöyle dedi: “Yoav'a de ki, ‘Bu olay seni üzmesin! Savaşta kimin öleceği belli olmaz. Kente karşı saldırınızı güçlendirin ve kenti yerle bir edin!’ Bu sözlerle onu yüreklendir.”
26- Uriya'nın karısı, kocasının öldüğünü duyunca, onun için yas tuttu.
27- Yas süresi geçince, Davut onu sarayına getirtti. Kadın Davut'un karısı oldu ve ona bir oğul doğurdu.
Ancak, Davut'un bu yaptığı RAB'bin hoşuna gitmedi.”
Bu konularla ilgili inandıkları Tevrat, İncil ve Zebur kitaplarında ilgili ayetler vardır, ama hepsini buraya yazmamız mümkün değildir. Lütfen sizler araştırırsanız göreceksiniz.
“1 Krallar bölüm 1
Süleyman'ın Kral İlan Edilmesi:
11 Bunun üzerine Natan, Süleyman'ın annesi Bat-Şeva'ya, “Hagit oğlu Adoniya efendimiz Davut'un haberi olmadan kendini kral ilan etmiş, duymadın mı?” dedi,
1 Krallar bölüm 2 Adoniya'nın Ölümü:
13 Hagit oğlu Adoniya, Süleyman'ın annesi Bat-Şeva'nın yanına gitti. Bat-Şeva ona, “Dostça mı geldin?” diye sordu. Adoniya, “Dostça” diye karşılık verdi.”
Hattuşa’da çıkan çivi yazılı bronz büyük levha. Neden bunların tercümelerini paylaşmak istemezler acaba? Ya da şöyle-böyle bundan bahsediyor diyerek geçiştirirler.
Mısır hiyerogliflerindeki Hitit yazılarından bazıları. 2. Ramses’in Hititlerle yaptığı savaşı kazanmamasına rağmen, sahtekarlıkla kazanmış gibi gösterdiği tarihi hiyeroglif ve resimler. Lütfen araştırın, detaylarını göreceksiniz
Şimdi gelelim başka bir meseleye. 1834’ten beri, Siyonistler, Yahudi asıllı batılılar, başta Almanlar, Fransızlar, İngilizler ve diğerleri; Hattuşa için, bir sır için birbirleriyle savaştılar ve Türkiye’den birçok eser kaçırdılar. Acaba Sara’nın mezarı ya da çıkan buluntu ve kemikleri bu kaçırılanlar içinde mi?
1938 yılında çok enteresandır ki Atatürk’ün vefatından 10 gün sonra kurulan bir müzeden söz edeceğiz. Bu müze ki dünyadaki en seçkin, nadir eserlerin bulunduğu, üstelik çalıntı ve entrikalarla elde edilmiş eserlerle dolu olan bir müze. Bu müze hakkında küçük bir bilgi: Aslında Filistin Arkeoloji Müzesi olan bu müze, o tarihte halka açılmıştır, ilanı mevcuttur. 20 Kasım 1938 tarihinde ise gizemli şekilde getirilen eserlerle birlikte ismi artık Rockefeller Arkeoloji Müzesi olarak anılmaya başlamıştır. Yani Rockefeller ailesi finansörlüğünde getirilen eserlerden sonra, 1948 yılında İsrail’in kuruluş ilanı ile birlikte müze İsrail tarafından gasp edilmiş, tüm dünyaya Rockefeller Arkeoloji Müzesi olarak ilan edilmiştir. Özellikle sözde Yahudi tarihine ait buluntuları, Rockefeller ailesi bu müze üzerinden sözde koleksiyonuna katmaktadır. Bunlar arasında en ilginci, Hattuşa’dan getirilen kemikler ve buluntulardır. Acaba “Sara’nın kemikleri bunların içinde midir?” algısını oluşturacak kadar özenle, bir camekanda sergilenmektedir.
Yoksa bir şaşırtmaca mıdır? Yine Tel Aviv’de bulunan müzenin bahçesinde mozaik zeminli tarihi kalıntılar arasında çepeçevre çevrilmiş alanda bir Hitit taşı bulunmaktadır.
Bu videonun üstündeki ismi Youtube’da yazıp videoyu tıklarsanız, 2:06’dan itibaren bu müzeden Hitit taşını ve sembol olarak oraya dikildiğini görürsünüz.
https://www.youtube.com/watch?v=Hrnk6xI6GvY
Şimdi dikkat! Antik çağların, kadim çağların TAŞ GELENEĞİ!
Aslında bu taş geleneği; Hitit, eski Mısır, kısmen Sümer geleneğidir. Ulu kişilere ve mezarlarına, hatta mezarlarının bulunduğu alana makam taşı olarak dikilirler.
Şimdi dikkat! HATTUŞA’NIN GİZEMLİ YEŞİL TAŞI. Dünyanın birçok yerinden gelen ünlüler dahil olmak üzere, bu taşın üzerine ellerini koyarak değişik bir enerji aldıklarına inanırlar. Önce birkaç resmine göz atalım. Araştırın lütfen. Hakkında birçok söylenti olan kazı başkanlarının dahi “gizemli taş” olarak belirttiği, nereden geldiğine dair rivayetlerin havada uçuştuğu gizemli Hattuşa Yeşil Taşı.
Bu taşın Nefertiti taşı olduğu da söylenmektedir ve Mısır’dan kraliçe Nefertiti’nin hediye gönderdiğine kadar söylentiler mevcuttur. Özelliği ise Hattuşa’da bulunan tek farklı taş olması ve renginin yeşil olmasıdır. Yeşim taşı diyenler de vardır. Yüzyıllık çeşitli bazı resimlerini koyuyoruz.
Bu da taşın çıktığı yerden hiç ayrılmadığına dair bir fotoğraf. Aslında taş daha büyük, toprağın üstünde görüldüğü kadar toprağın altında da oval biçimde bir o kadar daha olduğu görülmektedir. Yani çıktığı yere tekrar yarıya kadar gömülerek dikilmiştir. Hattuşa’da önemli kişinin bir makamı olduğunun işaretidir bu yeşil taş. Eski Mısır’da ilk dönemlerde önemli kişilerin mumya mezarları da yeşil taştan yapılmaktaydı.
2. Firavunlar dönemine kadar birçok önemli kişilerin mezarı, anıtı ve makam taşı eski Mısır’da yeşildi.
Eski Mısır’da çıkan buluntu başı üzerindeki ağaç sembolüne dikkat! Aynısını Hitit ve Sümerlerdeki Anadolu’da çıkan taş kabartmalarda görmek mümkündür.
Bu sembol; “Hayat Ağacı”nı da betimleyen en eski Ön-Türk mitolojisinde de bulunan semboldür. Asur’da kalat ağacı diye de geçer.
Devam edelim.
Kısacası derinlemesine araştırıldığında aslında bunun bir Türk geleneği olduğu da görülecektir. Türbe yeşili kavramının çıkış kaynağıdır. Aynı zamanda türbedeki ulu kişilerin sandukalarının üzerindeki yeşil örtü geleneği de bu gelenekten evrilmiştir. Hatta Filistin topraklarında bulunan Hz. İbrahim’e atfedilen makam ve türbesinin ilk hali bir taş, hem yeşil taş, hem de sandukadan önceki bu taşın üzerine yeşil örtü koyulmuş halidir. Lütfen araştırınız! Şimdiki hali yeşil sandukalıdır.
Devam edelim.
Şanlıurfa’da Hz. Eyüp’ün “sabır taşı” diye adlandırılan makam taşı. Yine aynı geleneğin bugüne kadar gelmiş olan yansımasıdır.
Hz. Eyüp’ün Makam taşı.
Hz. Eyüp’ün ziyaret edilen makam taşı. (Sabır taşı diye de adlandırılır.)
lll. Murat Türbesi
Bugün hemen hemen her yerde türbe, sanduka ve yeşil örtülerinin kaynağı Hitit -Hattuşaş yeşil taş geleneğidir.
Bu yeşil taş bulunan yerlerde o beldede, mabette, mabet çevresinde önemli bir ulu kişinin veya kutsal kişinin yattığına delalet eden makam taşıdır. Bu özbeöz Anadolu-Hitit geleneğidir. Ancak Ön-Türk geleneği olarak karşımıza çıkar.
Atatürk’ün makam taşı. (Not: Mozole ayrıdır, makam taşı ayrıdır.)
Ayrıca “mozole” kelimesinin kökeni bile makam taşı geleneğinden gelir. Kaynağı makam taşıdır. Çok sonraları anıt mezar geleneğine dönüşmüştür. Altında herhangi bir ölü olmamasına rağmen, bu anıtlara saygı duruşu, anma ve çelenk bırakma adetlerinin kökeni yine makam taşı geleneğinden gelir.
Kelime Kökeni
Fransızca mausolée; "anıt mezar" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük; eski Yunanca mausōléion μαυσωλέιον "eski dünyanın Yedi Harikasından biri sayılan Halikarnassos’taki Mausolos anıt mezarı" sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük; mausōlos, "Karya hükümdarı (ö. MÖ 353) özel adından +ion son ekiyle türetilmiştir.
Ön-Türklerde de ve bu hâlâ yaşayan gelenektir; bir arazide dikkat çeken bir taş var ise o bölgede ulu bir kişinin kabri olduğuna inanılır.
Binlerce resimden ve belgeden sadece birkaç tanesini yayınlıyoruz. Lütfen araştırınız, daha fazlasına ulaşırsınız.
Sfenks’in ilk bulunduğu, Almanya’ya çalınıp götürülmeden önceki, depodaki resmi. Yıllar sonra Türk Hükümetinin baskısıyla yurda geri dönmüştür.
Hattuşa’da çıkan aslan ve geyik kemikleri.
Adeta Geyikli Baba efsanesinin Hitit’teki kökeni. Geyik üzerinde savaşan adam.
Kırmızı halkaların bulunduğu yerler, Hattuşa’da bulunan Ambarlı Kaya ve Büyük Kaya’da bulunan mağaralar, muhtemel Hz. İbrahim’e Hititlerce bağışlanan mağaralardır, Sara’nın olası mezarı ve gömüldüğü yerlerdir.
Kalperenimiz Hayrettin Akay Bey’in doğup büyüdüğü yer olan Hattuşa ve Sara’nın (gizlenen) mağarası.
Hayrettin Akay Bey’in merhum babası Ahmet Akay Bey. 1970’ler. Hattuşa’nın ilk kazı çavuşlarından ve ilk güvenlik görevlisi, emanetçisi. Aziz ruhlarına dualarla.
Hattuşaş Yazılı Kaya’da 12 ulu kişi kabartmaları.
Tevrat’ta geçen 12 Oymaklar, İncil’de geçen 12 Havariler ve İslam inancının içinde bulunan 12 İmamlar, daha sayabiliriz, geleneklerinin kökeni adeta.
Meşhur Hitit buluntusu, dikkat, ön Türklerden beri kullanılan Oz damgası, Tengri damgası, çarkıfelek diye bilinen kadim sembol.
Tamgalısay
Meşhur Hitit Güneş’lerinden. Aslında kadim yaşam çiçeği sembolü ve kaynağı. Birçok kadim medeniyette kullanılan sembol. Hacı Bektaş Veli çeşmesinin üzerinde de görmek mümkün.
Hitit geyikleri. Ankara’nın da sembolü.
Ön Türk kültüründe geyik sembollerini lütfen araştırınız. Bağlantıyı kuracaksınız. Altın elbiseli adam elbisesindeki geyik, altın geyikler ve yüzlerde Türk dünyasında geyik obje buluntuları.
Bolca bulunan meşhur Hitit aslanları.
İlk basılan Sardes’te Hititlerin torunları Lidyalıların bastırdığı aslanlı para.
Hitit Ejderha Destanı. Dünyadaki ilk ejderha destanı. Hobitlere ilham kaynağı.
Daha binlerce buluntu ve binlerce medeniyetin temeli Hititler. Hititlerin Sümer’lerin akrabası olması gibi gizlenen gerçekler. Kenan Ülkesi diyerek örttükleri, kutsal kitaplardaki Hititlerin başkenti Hattuşa ve Hz. İbrahim’in eşi Sara’nın gömüldüğü yer Hattuşa’dır. Bu sırlar Siyonistleri korkutmaktadır. Hristiyan ve Musevi din adamları her ne kadar peygamberlerin mezarlarını Kudüs’te olduğunu varsaysalar da kendileri de belirtmektedir ki bunlar sadece varsayım ve makamlardır, inanıştır. Her şeyi Kudüs’te toplama merakı olan Siyonistlerin algı operasyonudur.
Bu kabirler birer varsayılan makamdır ve realiteye, tarihe asla uyuşmamaktadır. “Fırat’tan Nil’ den Hitit’e kadar” olan sloganı Türk topraklarını da kapsamaktadır. Türk Milleti uyanık olmalıdır. Kutsal “Türk Vatanı üzerinde gözleri olanların gözlerini çıkarmaya ant içmiş” bir milletin torunlarıyız. Hititler konusu bir devlet politikası haline getirilmelidir. Başta ülkemize ve tüm dünyaya anlatılmadır. Çünkü Siyonistler şunu çok iyi bilmektedir ki; kendi uydurma tarihlerinde birçok yalvaç İsrail oğullarından değildir. Binlerce Mısır tabletinde örtülen en önemli gerçeklermiş gibi firavunların ve Mısır medeniyetinin yediği içtiğine kadar, kullandığı eşyalara kadar yazılmıştır da; o piramitlerin nasıl yapıldığına dair bir tek cümle yoktur, çünkü üzeri örtülmüştür. Tıpkı örtülmeye çalışılan Hitit Medeniyeti ve sırları gibi. Türklerde Tarhun Hatun gibi. Tarhun isminin kullanıldığı bilinmektedir. Tarhun’un bir manası da “Ejder”dir. Hititlerin önceki başkentlerinden “Tarhun Tassa” ve yine Hitit fırtına tanrısı “Tarhunta” kelimelerindeki sırlara dikkat edilmelidir.
Hz. İbrahim’in bir Sümerli olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur herhâlde.
Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “İstikbal Göklerdedir” sözünü anlamlı kılan bir sözle bitirmek istiyorum: İstikbal Köklerdedir.
Gerekirse yazının devamını da yazabiliriz.
Yaşasın Yüce Türk Devleti
Yaşasın Yüce Türk Ordusu
Yaşasın Yüce Türk Milleti.
Tengri Biz Menen.
Saygılarımla.
Oktan Keleş
oktankeles@gmail.com
onaltiyildiz@gmail.com
Twitter:@oktankeles
Instagram:oktankeles
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle