AY-OD-IA-AY'daki SEBE ülkesi 1.BÖLÜM
Tefekkürüme başlarken; önce tüm ilimlerin sahibi Alim olan Allah'a ,sonra da bu yolu biz Kalperenlere açan Kağan'ımız Sn.Oktan Keleş Beyefendiye teşekkürlerimi sunuyorum.
Her zamanki gibi; hatalarım olursa bana,şayet bir sevap oluşursa tüm Kalperenlere ait olduğunu hatırlatmak isterim.
Son çağda Ay'a inen Apollo 11'un hikayesi ile başlıyacağız...Oksijen maskelerinizi ve emniyet kemerlerinizi taktıysanız başlayalım...
Apollo 11 görev simgesi..."Barış" sembolü olan zeytin dalına dikkat. Barış için geldik(we came in peace),ama kimin için barış?
Apollo 11 adı verilen uzay gemisi, Saturn V roketiyle 16(!) Temmuz 1969'da yola çıktı.
Dakika 1 Gol 1
Hangi tarihte?! 16 Temmuz...16'ya dikkat! Neden o kadar gün varken 16 tercih edilmiş. Şimdi sorsak,"efendim o gün Ay ile Dünyanın arası en kısa mesafeye gelmişti" diyecekler tabii,ancak biz incelemeye devam edeceğiz.
1969 rakamında da bir 16 olduğunu hatırlatarak devam ediyorum...
Gemiyi taşıyan rokete; bir önceki Oğuz Kağan yazımızın 3.bölümünden hatırlayacağınız Satürn gezegeninin adını vermişler. Saturn'ü, uydusu Titan'dan hatırlayacaksınız. Merak etmeyin, Saturn'den önce de Titan II adlı roketi de tasarlamışlar, Gemini uzay gemisi için.
NASA ; bu sahte tanrı isimlerine takıntılı,şer ile ortak oldukları için.
MASA'mızdan yazmaya devam edelim...
Apollo 11 Ay'a 20 Temmuz'da iniş yapıyor,İniş yapacak o kadar bölge varken, seçtikleri yer çok manidar!
Mare Tranquillitatis, yani Sea of Tranquillity yani Huzur Denizi'ne iniş yapıyorlar...
Şimdi Ay'daki Huzur Denizine ait bu uydu fotoğrafına,özellikle de en sağdaki fotoğrafa dikkatle bakalım.Ne görüyoruz? Kraterler ve kum mu? Yoksa başka tanıdık bir şeyler daha mı var? Yaklaşalım mı? Ay yörüngesinden , alçalmaya başlıyoruz sıkı durun!
Hala göremediniz mi?!
Durun, sizin için detayları renklendireyim...
Şimdi net görebildik mi detayı? MiM harfini ve devamını gördük değil mi? Bu şekil, bir çeşit yarığın sonradan kapanması ile oluşmuş bir sıra tepe oluşumunun art arda gelmesinden meydana gelmiş. Coğrafya terimi olarak sırt derler...
Bu sırtı başka nerede görmüştük, hemen hatırlatayım...
---Mim Vadisi----Huzur Denizi---
Sultanımız Oktan Keleş, evvelden MiM Vadisinin (Huzur Denizi) hikayesini şöyle yazmıştı:
http://www.onaltiyildiz.com/?haber,1977
Deruni Devlet Kitabında anlatılan Dabbet'ül Arz bölümüne devam:
Sin-Ay
1) “Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı.” Kamer / 1
Hz. Muhammed (sav) efendimizin mucizesidir. Tıpkı Zülkarneyn seddi gibi ahir zamana yönelik hakikati olan bir mucize. Hz. Musa (as) Kızıldeniz’i yarmıştı ve Firavun’u ordusu ile boğmuştu.
2) Sen bil ki, Hz. Muhammed’de (sav) cinlerin firavununu ve ordusunu “Ay”ı yararak hapsedip boğdu manyetik dalgalarda.
Ahir zamanda bu yarılan yerden; manyetik hapisten yarığın açılması; “İKİNCİ YARILMASI” sebebi ile dünyaya saldırılar gerçekleşecek. Kıyametin çağı. Ahir zamanın alameti.
3)“Sin insanı”nı inşa etmek isteyen Şeytanîler Ay’ın yarılmasından sonra yeryüzünü manyetik alıcılarla doldurmak isteyecek, bu varlıklar dünyaya adeta yapışsın diye. “Sin insanı”nın çelik iskeleti bu varlıkları üzerine mıknatıs gibi çeker.
Peygamberimizin (sav) Ay’ı yarıp cinlerin farklı bir türü olan bu varlıkları Ay’ın manyetik dalgalarında boğması ve yaşayanlarının bir kısmını hapsetmesi bir rahmettir.
Yarılan bölgeye “mim vadisi” denir.
Okyay Kağan'ım, MiM vadisini çoktan bulmuştu,ve kitabında bizlere anlatmıştı...
Apollo 11 uzay aracı ile ,günümüzün AD(@) kavmi olan abd'liler ,önceki Apollo uçuşlarından ve yörünge uyduları olan Lunar Orbiter'ların da incelemesi ile bulunan MiM vadisine iniş yaptılar! Burayı kadim zamanlardan beri arıyorlardı! Hz.Muhammed'in; yaşamında bu bölgeyi yarıp içine AD'lıların aradığı cinleri hapis ettiğini ,AD'lılar biliyorlardı.
Biliyorlardı ,çünkü tembelliğe itilmiş toplumların aksine,onlar mitolojiyi tarih olarak,din kitaplarını ise sabit dayanak olarak algılamışlardı...Türk'lerin yeri ayrıydı,çünkü Türk'ler ,Uzay ile Ay ile direk bağlantılıydı. Şerliler bu sırrın da bir kısmını haber almışlardı kulak hırsızları sayesinde... Bu yüzden yola çıkma tarihi olarak 16 Temmuz seçilerek,bize bir işaret verilmek istenmişti. İniş yaptıkları yer ise, uzaylı cinlerin hapis edildiği MiM Vadisiydi...AD'lılar oraya,taş toprak toplayan astronot olarak değil,kalıntıları arayan arkeolog olarak gönderilmişlerdi...
Apollo 11'in komutanı olan Neil Armstrong , Ay'a 21 Temmuz'da ayak bastı.
Neil Armstrong...ismi bir tuhaf geldi. Hemen bakalım.
Bu ismin anagramları arasında;
Morning Star : sabah yıldızı
Angel's Mont (mount) : Meleklerin Dağı
Altering norms: Normları/standartları değiştiren
olarak anlamlar çıkıyor, ilginç değil mi? Biliyorsunuzdur, NASA ,astronotlarını en iyinin en iyilerinden seçer.O kişiler,hem isimleriyle hem kariyerleriyle hem de aileleriyle mükemmel olmak zorundadır...
Neil Armstrong'un, AY'ımızda ne aradığına daha sonra yine dönücez!!!
Peki MiM Vadisinde başka bir şeyler daha yok muydu?
Çayınızı demlediniz mi? Neden bu kadar çok çay içtiğimi veya yazdığımı anlamışsınızdır. çAY...
Çayı aldıysanız , MiM Vadisinde yaşamış olan kadim bir kavme daha göz atabiliriz...
Bu sefer her şeyin kaynağı olan Allah'ın yüce kitabı Kuran'ı inceleyeceğiz önce...
Neden Kuran? çünkü Sn.Oktan Keleş yine aynı yazısında,bize müthiş bir kapı açmıştı...
“Melekler derler ki; “Onlar CİNLERE tapıyorlar.” Sebe / 41
Sebe Melikesi’ni düşün. Ay melikesini... Yemen’de hüküm sürdü. Peki kendi neredeydi? Hz. Süleyman (as)’a teslim olduktan sonra, Hz. Süleyman’ın vefatı ile Ay’a mı döndü?
Sebe Melikesi! AY Melikesi...Onun hikayesi Kuran'da,Hz.Süleyman'ın kıssası ile birlikte anılır...
Neml suresine yolculuk yapacağız ,gözlerinizi kapatın ve ayet ayet tekrar okuyalım birlikte...
Neml 1: Ta sin, tilke ayatul kur'ani ve kitabin mubin.
Ta, Sin. Bunlar sana Kuran'ın ve apaçık bir kitabın ayetleridir,
Ta,Sin'i şöyle okursak ATA-Sin...... Yani Sin'lerin Atası! (Sin-Ya)
Yasin suresi 1.ayette de seslenilmiyor mu "Ya Sin!" diye ?
Daha ilk kelimesinden , Sure'nin neleri anlatacağını anladık subhanAllah ,Allahualem.
Ve devam ediyoruz Süleyman a.s.'ın kıssasına...
Neml 15: Ve lekad ateyna davude ve suleymane ilma, ve kalal hamdu lillahillezi faddalena ala kesirin min ibadihil mu'minin.
Andolsun ki, Davut'a ve Süleyman'a bir ilim verdik. İkisi de: "Bizi mü'min kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun." dediler.
İkisi de Türk olan Hz.Davut ve oğlu Hz.Süleyman'a bir "ilim" verilmiş...Bakalım ne ilimler verilmiş.
Neml 16: Ve varise suleymanu davude ve kale ya eyyuhen nasu ullimna mentıkat tayrı, ve utina min kulli şey', inne haza le huvel fadlul mubin.
Ve Süleyman Davud'un yerine geçip dedi ki: "Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden verildi. Şüphesiz ki bu apaçık bir lütufdur."
-diye çevirmişler...Ancak biz,Sultanımızdan öğrendiğimiz metot ile, kelime kelime algılayarak ,gerçek manayı ortaya çıkarmaya çalışalım.(Allahualem)
Verilen ilim neymiş,meali yapanlara göre : "Kuş dili"
hmmmmm.olabilir tabi, ancak, biz tüm çağlara ve tüm mekanlara/ alemlere hitap eden Kuran'ın dili ile algılamaya çalışalım.
Neml 16'daki ullimna mentıkat tayrı
bize öğretildi dili TAYR'ın
Tayr ne ola ki?
Kelime köküne baktığımızda Tayr, uçucu,uçan şey anlamına geliyor.Sonuçta uçan bir şey anlatılıyor.Tek uçabilen kuş değil ki! Günümüzde uçaklar yani tayyareler de uçabiliyor...
Ayrıca Tayr kelimesi; ingilizcedeki Tyre(tekerlek) kelimesi ile aynı fonetikte okunuyor,bakın şu tesadüfe!
Bu iki anlamı yan yana okusak ya.
UÇAN TEKERLEK!
UÇAN DAİRE !
"Daire" kelimesi bile tayr'e olarak okunabilir...Fonetik olarak çok çok benzer okunuşlara sahip.
Öyleyse Hz.Davut'a ve oğlu Hz.Süleyman'a verilen ilim, Uçan Araçlar/varlıklar ile temas kurabilme,onları yönlendirebilme yeteneği olamaz mı? Günümüzde,insanlar drone'ları uzaktan kontrol edebiliyorlar,hatta Yapay zeka'lı drone'lar,"programcısı" tarafından önceden yüklenen harekat planını uygulayabiliyor.
Neml 16'daki; ve utina min kulli şey
ve bize verildi bir pay her şeyden
Neml 16; yeni algılayışımıza göre, bize artık daha net geliyor değil mi?
devam edelim...
Neml 17: Ve huşire li suleymane cunuduhu minel cinni vel insi vet tayrı fe hum yuzeun.
Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları Süleyman'ın huzurunda toplandı. Bunların hepsi (Onun tarafından) sevk ve idare olunuyorlardı.
Biz,Tayr'ı ve Cin'i (uzaylı veya dünyalı varlıklar)öğrendiğimiz için mealen şöyle diyelim;
Tüm ordular , Süleyman için toplandı,çağrıldı. Cinler,İnsanlar ve Uçan Araçlar...
Tüm ordular toplandı.Neden ama? Durduk yere,kendisine ilim ve saltanat verilmiş olan Hz.Süleyman,neden ordularını bir araya toplamış olabilir? Arada bir yaşanmışlık var demek ki.Orayı irdelememiz gerekiyor.
Bu yüzden Davut,Süleyman ve Sebe ülkesini anlatan diğer sure olan SEBE'ye geçmemiz gerekiyor.Çünkü orada da Davut zikredilip,Süleyman(a.s.)'a bir ordu toplanıyor.
Sebe 10: Ve lekad ateyna davude minna fadla, ya cibalu evvibi meahu vet tayr, ve elenna lehul hadid.
Andolsun ki, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik: "Ey dağlar, çınlayın (tesbih edin) onunla beraber, siz de ey kuşlar!" dedik ve ona demiri yumuşattık.
ya cibalu evvibi meahu vet tayr
Bu ayette geçen tayr kelimesini önceden anlamıştık. Peki burada dağlar olarak çevrilen cibal kelimesi acaba gerçekten dağ anlamına mı geliyor?
Kelimeyi yazalım
Cim-Be-Lam ج ب ل
Cibal:Dağ,sınır,taşra ,uzak ülke anlamlarına geliyor,Fenike dilinde...Biz anlamını dağ olarak değil de uzak ülke olarak alsak,bakın neler olacak! Ayrıca 2.bölüm de cibale yine döneceğiz!
Bu cibal,başka bir surede daha geçiyordu.
Ahzab 72: İnna aradnel emanete ales semavati vel ardı vel cibali fe ebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehal insan, innehu kane zalumen cehula.
Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.
Şüphesiz biz emaneti göklerdeki varlıklara, yerdekilere ve uzak ülkelerde yaşayanlara teklif ettik de onların hiç birisi onu yüklenmek istemediler.Onu "insan"(hangi insan?) yüklendi.Çünkü o çok zalimdir,çok cahildir.(Allahualem)
Sebe 10'u da tekrar okuyalım.
Andolsun ki, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik: "Ey uzak ülkeler, çınlayın onunla beraber,onun emirlerine uyun, siz de ey uçucular" dedik ve ona demiri yumuşattık.
Daha net algılamaya başladık mı Davut ve Süleyman çağlarını?
Peki, göklerde uçan araçların "bizim" tarafımızdan verildiği,cin varlıklarının emir altında olup,yüksek kuleler ve binalar yapabildikleri bu çağda, nasıl olur da demir'in kullanımı bilinmez? Yani nasıl olur da demir yumuşatılamaz da , ilk defa burada "yumuşatıldığı" anlatılır?
İlginç değil mi?
Cevap Sebe 11'de
Sebe 11: Enimel sabigatin ve kaddir fis serdi va'melu saliha, inni bima tamelune basir.
Geniş zırhlar yap ve iyi biçime yatır (iyi biçim ver). Siz de iyi işler de bulunun; çünkü Ben, bütün yapacaklarınızı gözetiyorum, dedik.
Burada neler oluyor? Toparlayalım mı?
Burada olan benim fikrimce(yanlışı günahı bana ait) şu;
Burada; Neml Suresinde anlatılan, ordular toparlanmadan önceki hazırlık safhaları anlatılıyor.Bir savaşa girmeden önce,uygun teknoloji ile savaş sanayisi kurulur,ARGE ve üretim safhalarının ardından,yeni savaş araçları ordu envanterine girer.Yeterli sayı elde edilmeden,hiç bir harekat planlanmaz,çünkü sonucu hüsran olur.
Davut; belli ki, o çağda yaşanacak ve bizim sonradan başka destanlarda da göreceğimiz bir savaşa hazırlanma emri almıştı Allah'tan." Biz verdik,biz yaptık" dendiği için,yani Biz ile başlandığı için, Allah'ın emrinde görevli olan Kainat orduları vesilesi ile olayların gerçekleştiğini anlıyorum.Hızır Atamıza selam olsun! Ki O'nu da 2.bölümde göreceğiz!
Sebe 12: Ve li suleymaner riha guduvvuha şehrun ve revahuha şehr, ve eselna lehu aynel kıtr, ve minel cinni men ya'melu beyne yedeyhi bi izni rabbih, ve men yezıg minhum an emrina nuzıkhu min azabis sair.
Süleyman'ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık akşam dönüşü bir aylık yol idi. Erimiş bakır kaynağını da ona sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da her kim emrimizden saparsa, ona ateş azabını tattırırız.
Süleyman(a.s.)'ın emrine , aylık mesafeleri bir anda alan uçan araçlar,-Zulkarneyn'in de bir zamanlar istediği ve aldığı meşhur- bakır ,ayrıca cin varlıklarından bir ordu verilmişti.O cinler,bilinçli varlıklardı ve bir kısmı pek de gönüllü değillerdi ki ,ayette emirden sapanlara ateşli azap verildiği anlatılıyor!
Neml suresinde bu kıssa'nın devamı var.Sizin için iki sureden belli bir kronolojiye göre alıntı yapıyorum.Allahualem.
Neml 20: Ve tefekkadat tayra fe kale maliye la eral hudhude em kane minel gaibin.
Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?"
Şimdi geldik işin en can alıcı noktasına! Hikayeye bir de HüdHüd eklendi.Savaş hazırlıkları yapılmış,silahlar hazırlanmış,iş istihbarat almaya gelmiş olacak ki,Hz.Süleyman, uçan birliklerin arasında özellikle HüdHüd'ü soruyor.
Demek ki bu HüdHüd ismi veya sıfatı ile kodlanmış olan uçucu ,diğerlerinden daha önemli! Elmalılı tefsirinde bile HüdHüd'ün anlatımı sırasında, bir keşif uçağı gibi düşünmek de mümkündür diyor.
Bunu nereden anlıyoruz? Tabii ki surenin devamından.Çünkü Hz.Süleyman ,ordusunu teftiş ederken,artık gelecek kritik istihbaratlara göre plan yapacaktır.
Neml 21: Le uazzibennehu azaben şediden ev le ezbehannehu ev le ye'tiyenni bi sultanin mubin.
Onu mutlaka ağır bir cezaya çarptırırım veya boynunu keserim ya da bana muhakkak mazeretini gösteren açık, kesin bir gerekçe getirir." dedi.
Yani HüdHüd kodlu pilot veya uçucu; diğer pilotların arasında,ya özel yeteneği ile ya da özel bir ırka mensubiyeti ile öne çıkmaktadır.Hz. Süleyman , HüdHüd'den açık bir kanıt istemektedir.Neyin kanıtını istemektedir acaba?
Bakın şimdi neler olacak...
Neml 22: Fe mekese gayre baidin fe kale ehattu bi ma lem tuhıt bihi ve ci'tuke min sebein bi nebein yakin.
Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman'a) şöyle dedi: "Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe'den sana sağlam bir haber getirdim."
Nasıl yani? Hz.Süleyman'ın emrinde cinler,insanlar ve uçan araçlar var ve Sebe ülkesi hakkında tüm bunlara güvenmiyor da HüdHüd'ün getirdiği istihbarata mı güveniyor? Bu nasıl olabilir? Demek ki, Sebe ülkesi,dünya içinde bir yerde değil! Demek ki HüdHüd, dünya'dan kanıt getirmiyor,başka bir arz'dan haber getiriyor.Çünkü,HüdHüd diyor ki:"Senin bilmediğin bir şey öğrendim"
Dünya'nın saltanatı Allah tarafından emrine verilen Hz.Süleyman'ın bu dünya üzerinde olup biteni haber alamaması mümkün olabilir mi? Allah dilerse olur tabi,ancak biz devam edelim.
Burada HüdHüd'ün , fark edilmeden, Sebe ülkesine uçup gelebilen,özel bir gemi/varlık ile gittiğini algılayabiliriz veya HüdHüd'ün zaten Sebe Halkından biri olduğunu var sayarız!
Dikkat ediniz! Klasik tefsircilerin,o çağların bilgisine dayalı çevirilerinden biraz uzaklaşıp,çağlar ötesi bilgi içeren Kuran diliyle ve Sultanımın öğrettiği metotla düşünmeye çalışıyorum.Allahulalem ,elbette tefekkür ediyorum,henüz size kesin bir kanıt getirmiş de değilim,HüdHüd'ün yaptığının aksine...
Devam edelim,sabredin,sonunda çıkacaklara ve Apollo görevlerinin ardında yatanları gördüğünüzde siz de şaşıracaksınız!
Sebe suresi 15.ayet: Lekad kane li sebein fi meskenihim ayeh, cennetani an yeminin ve şimal, kulu min rızkı rabbikum veşkuru leh, beldetun tayyibetun ve rabbun gafur.
Andolsun, Sebe' halkı için kendi yurtlarında bir ibret/işaret vardı: Biri sağda biri solda iki bahçe bulunuyordu. Onlara şöyle denilmişti: "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Beldeniz güzel bir belde, Rabbiniz de çok bağışlayıcı bir Rabdir."
Neml 23: İnni vecedtumreeten temlikuhum ve utiyet min kulli şey'in ve leha arşun azim.
"Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm."
Neml 24: Vecedtuha ve kavmeha yescudune liş şemsi min dunillahi ve zeyyene lehümuş şeytanu a'malehum fe saddehum anis sebili fe hum la yehtedun.
'Onu ve halkını ALLAH'ın dışında güneşe secde eder buldum. Şeytan onların işlerini kendilerine süslemiş ve onları yoldan çıkarmış ve bu yüzden doğruyu görmüyorlar.'
Ne anladık ? özetleyelim mealen...
HüdHüd; istihbarat için önceden gittiği önemli görevini yerine getiriyor.Sebe ülkesinde,bir süre kalıyor olmalı ki,gecikince,Hz.Süleyman kızıyor.Geri döndüğünde,Sebe ülkesindeki kavmi,tek Allah'a değil, Güneşe secde ederken buluyor! Güneşe secde? Yine mi Güneş !
yani Ganeş yani diğer adıyla RA!
Oktan Keleş, yine 10-0 önde NASA'ya karşı! Çoktan bilgiyi kitabına sırlamış bile. Kulbak Bilge kitabından bir sayfa olan bu resimde, bence 2 şey çok önemli.
1- Ayı çatlatana kadar bombalamak kimlerin fikri?
2- Gelen yaratıklardan bir tanesini güneşten geldi zan ettiler,hortumu vardı solungacında.Tengri haram etmişti yeryüzünün havasını.Ona Ganeş dediler!
İşte; Kuran'da neml ve sebe surelerinde anlatılan ve çok uzun yaşanmışlıkları olan sebe halkını ve taptıkları ganeş yaratığını buradan anlıyoruz!
Demek ki; HüdHüd kodlu keşif pilotu/varlığı, çok tehlikeli olan ganeş'in topraklarındaki Sebe ülkesine gidip istihbarat toplamış.Bu yüzden çok önemli birisi.Bu yüzden sıradan bir kuş olamayacağını anlıyorum.
Bu hüdhüd bakın başka nerde geçiyor.
29 Mayıs 2008 tarihinde İsrail'de askerler ve öğrencilerin katılımıyla yapılan oylamada, ülkenin ulusal kuşu seçilmiştir. Katılanların üçte birinden fazlasının oyunu alan ibibiğin seçildiği, Cumhurbaşkanı Şimon Peres tarafından düzenlenen bir törenle kamuoyuna duyurmuştur.
Vay namussuzlar vay!
Bize ait olan bir sembolü yine araklayıp kendi reklamları için araç yapmaya çalışmışlar.
Bu HüdHüd,her ne ise, ona ait olan sırlar Kadim Türk Devletindedir diye düşünüyorum ve tefekkürüme devam ediyorum.
Sn.Oktan Keleş, Kulbak bilge kitabında, "AY'ı çatlatana kadar bombalamak kimlerin fikriydi?" diyerek,başta biz Kalperenlere görev tipi emir vermiştir!
Hz.Süleyman'ın Sebe ülkesine ve onun hükümdarına neler yaptığını az sonra okuyacağız...
HüdHüd'e ve onun anlattıklarına geri dönelim.
he-Dal-he-Dal ه د ه د harflerinden oluşuyor...
Bakın ne çıkacak...
Sultanımız; tefekkürün en başında ne demişti?
Sen bil ki, Hz. Muhammed’de (sav) cinlerin firavununu ve ordusunu “Ay”ı yararak hapsedip boğdu manyetik dalgalarda.
Peygamberimizin (sav) ay’ı yarıp cinlerin farklı bir türü olan bu varlıkları Ay’ın manyetik dalgalarında boğması ve yaşayanlarının bir kısmını hapsetmesi bir rahmettir.
Bu bilgileri alıp geri dönelim Süleyman(a.s.) çağına...
He-Dal-He-Dal yani HDHD harfleri
H ve D simgeleri ÖnTürk'lerde ne anlama geliyormuş bakalım mı?
Süleyman(a.s.) önTürk'lerin yaşadığı çağda yaşamış olan birisi değil midir veya onların dilinden etkilenmiş bir toplumun lideri değil midir? Yani H simgesi ve D simgesi ile Kuran'da kodlanan anlamları arayacağız ÖnTürk tamgaları arasında!!! Çünkü,Kuran'da biz Türklere özellikle bırakılmış bir emanet var ve biz onu Allah'ın izniyle bulacağız!
Nereden nereye geldik değil mi?
Çaylar demli,muhabbetimiz koyu olsun inşallah,devam edelim...
Rahmetli Kazım Mirşan ; şölgentaş mağarası resim ve yazılarını okuduğunda bizim h diye yazılan harfi bakın nasıl tanımlamış...
h simgesi İT yani köpek ya da kurt olarak düşünülebilir.Yani Börü!
Ben ,sayın Haluk Tarcan'ın kitabında da bu tamgayı aradım.Ve tabi başka yerlere de baktım hepsini göstereceğim...
Tamgaların çeşitli Türk topluluklarında okunuşlarına aşağıdaki tablolarda bakalım...
Tablolara dikkat ettiyseniz ; h tamgası , İT veya AT olarak okunmuş.
Elde var bir.
Peki D simgesini gördük mü?
Çay bardağını sıkı tutun!
D simgesi ile anlatılan anlam AY! Zaten şeklide bir yayı veya yarım ay'ı gösteriyor...Bu arada YAY kelimesi de sakın, yarım Ay kelimelerinin kısaltması olarak Y.AY yapılmış olmasın!!!
Sağlaması da burada!
D tamgası ,göktürklerde de Y sesini yani AY sesini veriyor...
Bu bilgiler ışığında HüdHüd koduyla,yüce kitabımız Kuran'a ,Türkler için bırakılmış emaneti artık açalım...
H tamgası : İt/BÖRÜ
D tamgası: AY
BÖRÜ-AY
yani AY-BÖRÜSÜ!!!
Sultanımız Oktan Keleş, Kulbak Bilge kitabında ,gökbörüleri bize anlatmıştı...
Şimdi Sebe Halkının ve AY'ın hikayesine ,Kuran'daki Süleyman-Sebe kıssası ile devam edelim inşallah 2.bölümde...
2.Bölüme kadar aşağıda yer alan Lunar Orbiter 5 uydusunun çektiği şu fotoğrafa göz atın...
Dr. Hamdi Düzgit
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle