Gizlenen Hakasya Raporu: ALTIN BOYNUZ
Kulbak Bilge- 2 Romanının giriş bölümündendir:
Kulbak Bilge- 2: Tanınmayan Düşman
NOT: Kulbak Bilge-1 çizgi romanını söz verdiğimiz üzere bölüm bölüm kitaplaştırmadan internette yayınladık. İnşallah kitap çizgi roman olarak basılacak.
Kulbak Bilge-2 Tanınmayan Düşman isimli çizgi romana başladım. Yoğunluktan ve çizgi roman aşamasının zorluğundan bölüm bölüm vermek zor olmakta, üstelik yayın aralığı uzadıkça okuyucularımızı da merakta bırakmak hoş olmadığından inşallah bittiğinde, internette yayınlanmadan kitaplaştıracağız. Sadece bu bölümü hediye olarak sunuyoruz:
Hakasya, Abakan Türklerinin tarihte boy gösterdiği en eski yurtlardan. Hakasya ismi sonradan anılan bir ad, asıl bilinen ismi MİNUSİNSK. Öz Türkçede anlamı; “bin tane suyun toplandığı, birleştiği kutsal yer.” Abakan'ın başkent tarihini incelersek sayfalar yetmez. Yakın tarihine SSCB hakimiyetinde kaldığı yıllara konumuzla yakın ilişkili olduğu için kısaca değineceğiz.
Stalin’in son yılları. Yıl 1952, Sovyet uçakları Abakan’ın üzerinden geçerken manyetik fırtınaya maruz kaldıklarını, radarlarının bozulduğunu rapor ediyorlar. 2 uçak düşüyor, araştırmalar o günün teknolojisiyle sonuç vermiyor.
Nikolay Şvernik dönemi. Yıl 1959 2 uçak daha düşüyor Abakan’ın üstünde. Bazı koordinatlarda uçuş yasağı geliyor. Araştırma sonuçları bilinmiyor.
Brejnev dönemine kadar yasağın sürdüğü sanılıyor. Bu dönemde de yine uçaklar düşüyor. Bu sefer 3 askeri uçak ve bir de küçük sivil uçak aynı bölge üzerinde düşüyor. Araştırma sonuçları bilinmiyor…
Soğuk savaş dönemi şartlarına göre, bir demir perde ülkesi olan SSCB oldukça ketum davranıyordu.
Daha sonraki yıllarda uydular Abakan üstünde değişik sinyaller belirliyor. Bölge üzerinde alınan sinyallerin ABD uyduları tarafından da tespit edildiği sonradan anlaşılıyor.
Vasili Kuznetsov 1984’te başa geliyor en kapsamlı şekilde bu konuyu araştırıyor ama bir kaç ay sonra Kuznetsov'un devlet başkanlığı sona eriyor.
1988’de Mihail Gorbaçov Yüksek Sovyet Başkanı seçilir. 1991’de malum SSCB dağılır, birçok sırlar da tarihe karışır. Daha sonraki yıllarda anılarını anlatırken bir yakınına Gorbaçov şöyle diyecektir: “Tuhaftır ki SSCB ekonomik dağılım aşamasındayken Vatikan bir mezara 2 milyar dolar teklif etti.”
Bu mezar hangi mezardı?
Şimdi ana hikâyeye gelelim:
SSCB dağılınca -o günlere vakıf olanlar bilir- birçok gizli belge yurt dışına çıkarılmış, pazarlarda; madalyalara, tanklara varıncaya dek, her şey satılığa çıkarılmıştı. Hatta eski silahlar, nükleer uranyum tüpleri dahi satılmıştı. CIA başta olmak üzere, birçok batılı istihbarat kurumları bu belgeleri koleksiyonerler vasıtası veya başka yollarla elde etmişti. Bu bit pazarlarında hayret verici belgelere rastlamak mümkündü. Türkiye’de de Rus pazarları bir dönem çok meşhur olmuştu.
1960 ya da 70l’i yıllara ait belge bir rapordan bahsediyordu: Bir çoban, Hakasya’nın bugünkü başkenti Abakan yakınlarında çok eski olarak bilinen, adına “delikli kaya veya kutsal kaya” denilen kayalık bir yere rastlar. Buranın daha önce ziyaret edildiği oradaki işaretlerden bellidir; zira oraya çaputlar bağlanmıştır. Ama ne zaman bağlanmış, zamanı bilinmez. Çoban meraklanır, orayı kurcalar ve yakınları ile define bulmak umuduyla kazarlar. Ama başarısız olurlar, bir müddet sonra hastalanarak ölürler. Çoban ve yakınları ölünce aile durumu yetkililere bildirir. Yetkililerin yaptıkları bu incelemeler neticesinde, buranın binlerce yıllık bir lahit -anıt mezar kalıntısı olduğu tespit edilir. Burayı araştıran SSCB yetkililerinden de kısa süre sonra ölenler olur. Hal böyle olunca olaya KGB ve askerler de dahil olurlar. Yapılan tetkikler neticesinde bu anıt mezarda yoğun radyasyon olduğu, ölümlerin sebebinin radyasyona bağlı olduğu rapor edilir.
Acaba mezarda ne vardı?
Yetkililer uzun uğraşlar sonunda ve bilim adamları eşliğinde mezara inerler. Kat kat olan mezar, çok ilginçtir; iki iskelet, çeşitli kova benzeri yarı toprak, yarı maden yapımı küpler, iki katlı şömineye benzer yapı vardır. Duvarlarda ilginç çizimler, tabi silinmemiş olanlar.
Fakat asıl hayret ve heyecan verici unsur ise; yuvarlak bir kaide üzerinde, bir insan boyunda, altına benzer bir boynuzdur. Duvarlardaki çizimlerde boynuz ve boynuz miğferli, elinde boynuz asa tutan, biri yıldız haritaları, gezegen üzerinde boynuz miğferli bir adam, deniz altında boynuz, dünya üzerinde üç boynuz. En ilginci boynuzların titreşim çizgilerle sanki birbirleriyle sinyal göndererek irtibat kurar şekilde çizilmiş olmalarıydı.
Burası derhal askeri ve yasak bölge ilan edilir. Buradaki iskeletler de tuhaftır. İskeletlerin insan iskeletine ait olduğu rapor edilmiştir. Ancak daha sonra şekilleri itibari ile uzaylı olduklarına dair dedikodular yayılmıştır. Yapılan ileri incelemeler neticesinde bu iskeletlerin kesinlikle insan iskeleti olduğu ortaya çıkmıştır. Asıl önemli olan ise “Altın rengindeki boynuz.” Boynuzu araştırmak ve deney yapmak için bir parçasını koparmak isterler. Ancak boynuzdan küçük bir parça bile kopartılamaz! SSCB bilim adamları boynuzun altın ve bilinmeyen bir alışımdan yapıldığını rapor ederler. Mezardaki diğer materyaller ise en az 30 bin yıllıktır. Mezarda bulunan iskeletler de acaba mezar hırsızları mıydı?
Hayır. İskeletlerden alınan örnekler de aynı tarihi veriyordu; en az 30 bin yıllıktılar. “Altın Boynuz” yerinden oynatılamadı. 79 yılında Jimmy Carter ve Brejnev yakınlaşması vesilesi ile ABD’den bu konuda bilim adamları talep edildi.
Bu gizli mezar, ABD’li bilim adamları tarafından da incelendi. Sonuçlar aynıydı. Boynuzun alaşımının dünya teknolojisiyle yapılamayacağı kanaati rapor edildi. Altın boynuz ismi verilen bu materyal yerinden sökülemedi. Sökülemediği gibi bu boynuzu inceleyen ekipte de bazı değişiklikler olduğu gözlenmişti. İnceleme ekibinde halüsinasyon ve değişik hastalık belirtileri baş göstermişti. Boynuzu yerinden oynatmak için her yol denendi, ama nafile. Son çare olarak SSCB ekibinin içinde bulunan Kazak Türkü bir bilim adamının teklifi kabul edildi. Kazak Türkü, şaman yani kaman getirmeyi teklif etmişti.
Abakanlı yaşlı bilge bir gimin yani kaman Tunguzca’da şaman olarak bilinen bir zat getirildi. Tüm gizlilik kuralları uygulanarak,şaman mezara indi ve şöyle dedi:
“Atalarımızın kemikleri sızlıyor, duymuyor musunuz, bunu buradan çıkarırsanız, gökyüzünden de görülecek büyük felaketle karşılaşacaksınız, bizim de dirilişimiz olacak!”
Şaman Bilge kendine göre uyguladığı formülle altın boynuzu yerinden çıkartma bilgisini verdi. Sonuç inanılmazdı; uzun uğraşlar sonucu “Altın Boynuz” binlerce yıllık yerinden çıkarılmıştı…
Özel planlamalarla ve büyük bir gizlilik içerisinde boynuz kamyona nakledildi. En yakın askeri hava alanına götürülüp, uçakla nükleer araştırma merkezine götürülmesi planlandı. Altın Boynuz, uçağa yüklendi ve tuhaflıklar başladı: Uçağın bütün cihazları bozuldu, havalanmak şöyle dursun yerinden kımıldamadı. Başka bir askeri uçak getirildi ama sonuç aynıydı. İlginç olan, kara aracına bir etkisi yoktu. Çok çeşitli ölçümler ve çalışmalar sonucunda kurşun bir muhafazalıkta Sibirya üzerinden Moskova yakınlarındaki askeri bir tesise getirildi.
Bu nakil olayından ABD haberdar olunca, Vatikan ve bazı güçler de bu altın boynuzun peşine düştüler.
Mezar incelenmiş, Türklerin atalarına ait olduğu kesinlik kazanmıştı. Kayı tamgasına benzer silik bir işaret işi farklı boyutlara da taşıyordu, bundan sonrası kesik…
Bir kaç yıl sonra askeri üssün yetersizliği SSCB yetkililerini altın boynuzu Ukrayna’nın en gelişmiş nükleer araştırma ve tesislerine nakletmeye itti. Çernobli’in yolunu tuttu altın boynuz. Çernobil’de ne kadar kaldı bilinmiyor ancak üzerindeki deney sonucu 26 Nisan 1986’da Çernobil patladı bu radyasyon uzaydan bile gözüktü. Tıpkı şamanın dediği gibi felaket başladı; SSCB dağılma sürecine girdi, Türk yurtları bağımsızlığa kavuştu ve dirildi.
Daha sonra Gorbaçov bunu Kırım’daki evinde “Türklerin kadim medeniyeti boyunduruk altında tutulamazdı, bu kader,” diyecekti.
SSCB dağılınca o kaosta her şey unutuldu. Yıllar sonra Abakan müze yetkilileri mezarda araştırma yaptı; mezar talan edilmiş, çökmüştü, küp materyaller yoktu. Bazı kemik parçaları ve altın boynuzun kaidesi ordaydı. Sergilemek için kaideyi müzeye götürdüler. Duvarlarda kalan resimler tahrip olmuştu ama yine de insanlık tarihini değiştirecek bulgular vardı.
Yıldız haritaları aylarca incelendi; Dünya ve üç boynuz çizimi hesaplamalara göre Türkiye’de İstanbul’u işaret ediyordu. Diğeri de Okyanusu…
Acaba Haliç’in eski ismi; “altın boynuz” buradan mı geliyordu, bilinmez.
SSCB döneminde çalışmalara katılan ABD’li bilim adamı NASA adına daha sonraki yıllarda –yaşlılığında- bir makale yazdı ama yayınlanmadan ölmüştü. Makalesi şöyleydi: “o mezar ya Stalin’in tıpkı Naziler gibi psişik deney yapılan bir yerdi ya da geçmişte gezegenler arası iletişim telsizi veya bir harp silahı…
Neydi bilemiyoruz, ancak şu kesin ki Türklerin ataları sıradan bir kavim değildi. Sümen altı edilmesi iyi oldu. Dünya aşağılık kompleksine gireceği gibi tüm bilinenler, sistemler değişebilirdi.
Araştırma ekibindekiler kod adları ile çalışmışlardı, muhtelif yıllarda çekilmiş iyileştirilmiş resimler;
Abakan Müzesinde şaman elbisesi
Abakan müzesinin kaideyi sergilemesi gecikti. Bu müze Türk tarihinin en büyük arkeolojik bulgularını barındıran müze. Üstelik Abakan’da Asya’nın merkezi anıtı vardır, bunu da altın boynuzla ilişkilendirmişlerdir, bir ismi de kızıl şehir.
Not: Bu yazının konusu ve içindeki bilgi ve resimler notere kaydettirilmiş olup, film, belgesel vs. yapılması yasaktır.
Oktan Keleş
oktankeles@gmail.com
onaltiyildiz@gmail.com
Twitter:@oktankeles
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle