En Sıcak Konular

Orkun Akar

Yazar
Orkun Akar
17 Eylül 2015

Kadim Türk Geleneğinde Ocak Kültü Ve Ocak Ateşi



Kadim Türklerden bu günlere Türk geleneğinde çok önemli bir yer tutan ‘’Ocak’’ kavramı büyük bir kutsiyeti ifade eder.  Türklerde ateş kutsaldır; saygı gösterilmesi gereken bir nesnedir.  Yanlız bunu,   eski İran dini olan ateşe tapma ile karıştırmamak gerekir.  Türklerde ateş kötülükleri kovar,   saf cevhere ulaşmak için maddeyi kirlerinden temizler.  Bu yüzden,   ateşle oynanmaz,   su dökerek söndürülmez, tükürülmez.  Ocak kavramı,   toplumun en küçük birimi olan aile kurumuyla da özdeş anlam ifade eder.  “Evim,   barkım,   ocağım’’ deyimi bu tespite bir örnektir.  Diğer deyimlere bakarsak biraz daha fikir sahibi olabiliriz.  Eğer iyi temennide bulunulacaksa “Ocağın tütsün’’ denir.  Kötü temenni,   beddua edilecekse,   “Ocağın batsın-sönsün’’ denir. 

Ocak kavramı,   en temel birim olan aileyi de ifade eder demiştik. Bir de,  kolektif bir yapıyla,  bir öğreti etrafında,  bir ocağın tüttüğü yerde (aynı ailede olduğu gibi) bir araya gelen kişiler vardır. Bu yere Fars’ça ‘’Dergah’’denir. Türkçesi ‘’Ocak’’tır. Bektaşi ocağı,  Mevlevi ocağı,  Yesevi ocağı gibi. Ocak’ta ateş yanar. İşte bu ateşin sönmeden devam etmesi-ettirilmesi,  sönmeyecek bir geleneğin,  öğretinin devam edeceğini sırlar. Mehmet Akif Ersoy’un, İstiklal Marşımızda haykırdığı gibi; “Sönmeden en son ocak!’’. Bir tek ocağın bile tütmesi,  aynı ‘’Toroslarda hala o Yörük ocağı tütüyorsa,  umudu kaybetmeyin. ’’ denilmesi gibi,   Türk’e bir işaret,  bir meşaledir. Ocaklarda ‘’El’’ verilir. Bu el vermek tabiri; Öğretmenin-mürşidin,  talep edenlere,  öğrencilere yol göstermesi,  öğretmesi ve bu süreci başarı ile tamamlayanlara izin-yol vermesini ifade eder. Dergah’a- Ocağa giren talip önce,  dergahta ocağın yandığı- tüttüğü mutfağa alınır. Burada,  Ateşbaz Dede tarafından ilk dersler verilir. Görüldüğü üzere,  talib’e önce ocak gösteriliyor. O ocağın ateşiyle cevherini örten kabuklar,  kirler yakılıyor. Günümüzde bu gelenek,  bu öğretiler devam ediyor gibi görünse de aslından ve manasından çok şeyler yitirmişlerdir. 

 Ocağının ateşi tütmeye başlayan Kalperen Ocakları Derneğimiz,   bu kadim Türk öğretisini Pirimiz Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin yolunda yeniden hak ettiği yere taşıyacaktır ve bunda hiçbir şüphe yoktur. Bizleri bu kutlu ocağın ateşi önünde bir araya getiren muhterem büyüğümüz,  hocamız,  Deruni babamız Sayın Oktan KELEŞ’in emekleri ve gayretleri her türlü övgünün üzerindedir. Kendileri her birimizi sosyal statümüz ne olursa olsun BİR‘lemiş,  her türlü sıfatlardan arındırarak bizlere ‘’Kalperenler’’ demiştir. Evet baktığımızda,  öğretmeni de var memuruda; Askeri de var işçisi de; şoförü de var öğrencisi de; pilotu da var emeklisi de. Bu uzayıp gider. Normal hayatın çamurlu sokaklarında,  bu saydığım statülerdeki kişilerin birbirleri ile teması,   normalde bir selam ile sınırlı kalırdı. Yanlış anlaşılmasın bu bir tenezzül meselesi değildir. Bu kadar kozmopolit bir grubu ancak çok büyük bir ülkü bir araya getirebilirdi; o ülkü’de Sultanımızın tutuşturduğu ocağın dumanlarından ciğerlerimize dolan Kalperenlik aşkıdır,  Türklük sevdasıdır,  Ehl-i Beytten süzülen inciler,  mercanlardır,  arı duru halis İslam şiarıdır. 

Baş Tuğbeyimiz  Yener DURSUN başkanımızın büyük gayret ve emekleri ile Sayın Oktan KELEŞ’in vermiş olduğu unutulmuş kadim Türk teşkilat şeması yayımlanmıştır. Bu şemayı görünce içimde fırtınalar koptu ve bu yazıyı yazmaya niyet ettim. Evet Kalperenler,  koldaşlar teşkilatlanmak demek disipline girmek demek,  hiyerarşiyi gözetmek demek,  silsileyi takip edip neyi,   nerde,   ne zaman,   kiminle istişare edeceğini bilmek demektir. Ocağımız kurulmadan evvel bu erkânı,  edebi,  yordamı bilmiyorduk. Artık biliyoruz. Türk tarihte diğer milletlerden neden üstün olmuştur? Teşkilatlanabilmiştir her koşulda,  durumda. Buyruğa uymuş,  Töreye başkesmiş,  Beyi önünde yere diz vurmuştur da ondan. Ocağımızda bu töre uygulanacaktır aynı askeri bir disiplin ve hiyerarşi içinde. Tabii ki bunu uygularken naif bir dil ve hareket tarzı ön planda olacaktır. Ocağımızın ateşinde demir gibi kaskatı olan nefslerimizi,   aynı demir cevherine ulaşmak için alaşımları potada erite erite cüruflardan temizleyen demirci ustanın yaptığı gibi kendimizi ustalarımıza teslim edeceğiz. Ayıp ve kusur aramayacağız,  bunları cüruf nispetinden sayıp ocağımızın potasında hep beraber eriyeceğiz. Bu meydanın bir imtihan meydanı olduğunu,  kazanmak için,  ocaktan alınacak ilimin,  irfanın,  edebin,  erdemin ne kadar önemli olduğunu unutmayacağız. Bu öğretiyi yaptığı muhabbetullah dersleri ile bize çok önceden yavaş yavaş zerkeden büyüğümüz,  gönül sultanımızın bizlere verdiklerini bir ilaç gibi düşüneceğiz. Maksadın  Doktorun yanında olmak değil verdiği reçeteyi harfiyen uygulamak olduğunu bileceğiz. Doktor gerekli görürse hastayı yatırır,  yani yanında,  gözetiminde tutar bir müddet. Akabinde taburcu olduğunda reçetenin uygulanması sorumluluğunun yine hastanın kendisinde olduğunu unutmayacağız. 

Kıymetli Kalperenler,  sorumlulukların zorunluluklar getirdiğini biliyoruz artık. Bu ocak tütecekse,  odunları kesecek olanlar zamanında kesecek,  taşıması gerekenler zamanında taşıyacak,  külleri temizlemesi gerekenler de  zamanında bu temizliği yapacaklardır. Yüce Allah (c.c) Kalperenleri mahcup ettirmesin,  kendilerine bu payeyi layık gören Kutlu kişinin başını yere eğdirtmesin.  

    https://www.onaltiyildiz.com/?haber,4399                    



Bu yazı 938 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 22 Ocak 2022 Kendine Gel! İlla Din Mi Diyorsun? Ken Dine Gel...
    • 19 Aralık 2021 Babil İfsadı
    • 18 Kasım 2021 Dünya Değişiyor... Bunu Suda Hissediyorum... Bunu karada Hissediyorum... Havada Koklayabiliyorum
    • 31 Ekim 2021 Çatı Kavram Olarak İnsan;
    • 1 Temmuz 2021 Hız Körlüğü
    • 22 Mayıs 2021 Evren Hapishanesinin Kodu: Kuantum Dolanıklığı mı?
    • 3 Mayıs 2021 Evren Hapishanesi ve Zaman
    • 28 Ekim 2020 KÜN EMRİ İLE VARA ÇIKANA ZAN PERDESİYLE DOKUNMA ÇABASI
    • 15 Ekim 2020 Artemis Antlaşması
    • 16 Eylül 2020 TİNİN SANA NE DER? KODU ÇÖZ! GİYSİNİ GİY GEL!
    • 5 Eylül 2020 KUYUDAN SU / SIR ÇEKENLER
    • 1 Temmuz 2020 Dabbet Ül Arzdan Dabbetül Arşa
    • 18 Haziran 2020 Bekke Protokolüne Karşı Protokol mü? Cekke Steli Ne İçin Dikilmiş?
    • 29 Mayıs 2020 Öyle Bir Ok At Ki!
    • 14 Mayıs 2020 Mu Han Met : Yüksel Ey Türk! Senin İçin Yükselmenin Hududu Yoktur!
    • 5 Mayıs 2020 Tetragrammaton: Ben Benim!
    • 15 Nisan 2020 New York: Ben Bununla Yepyeni Bir Başlangıç Yapacağım Eski New Yorkta Eğer Orda Yapabilirsem, Her Yerde De Yapac
    • 11 Mart 2020 Şeytan Sizi Fakirlikle Korkutur
    • 31 Mayıs 2019 Da Vinci Ve Vitrivius Adamı Üzerine Analizler
    • 29 Mayıs 2019 Kabeyi Yıkacağı Hadisle Zikredilen Habeşli Köle Vurgusuna Dair Kısa Analiz

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,976 µs