Herkese merhaba, umarım herkes iyidir. Kambabamızla gerçekleştirilen yeni soru-cevap videosunu, sıcağı sıcağına sizlerle paylaşıyoruz. Saygılarımızla
Konuşmanın Deşifresi: (Konuşma birebir deşifre edilmeye çalışılmıştır, ancak referans noktası konuşmanın kendidir.)
Sultanımızın deminde, huzurunda müstesna bir gecedeyiz. Güzel, feyizli tam feyizin aktığı bir andayız, demdeyiz. Aklımıza bir soru geldi müsaadenizle Kambabam sorabilirsek bütün kamuya da, kardeşlerimize de, kalperenlerimize de anlatmak isteriz dinletmek isteriz. Sultanım Kuranı Kerim’ de geçen 2 kavram üzerinden bir soru gönlümüze düşmüştü. Ahsen’i Takvim ve oradaki yaratılış ve oradan aşağıların en aşağısına indiriliş, esfel-i safilin kavramı. Biz bunları literatür bilgi diyelim, bize anlatıldığı şekilde, bildiğimiz kadarıyla en iyi, en güzel şekilde yaratıldığımız yerden en aşağı indirildiğimiz şekilde çok sığ, çok dar bir anlamda irdeledik anlamaya çalıştık. Bunun hakikatini sizden öğrenmek dileriz. Hakikaten bu, bu kadar sığ mı bu kadar anlatıldığı gibi mi?
Oktan Keleş: şimdi tabi Ahsen’i takvim, en güzel şekilde yaratılış, esfel-i safilin aşağıların aşağısına indiriliş klasik anlamda işte ne anlaşılır? Çok güzel, yüce bir makamda yaratıldın aşağıya indirildin. Neden? Ya da yüksek bir tepedeydin aşağı indirildin yani bir yer mevhumu. Yani algılanan şeyler belki birkaç tane daha şey algılanabilinir. Zahiri sebepler veya misallerin dışında batını sebepler ve misaller verilebilir. Biraz önceki o 2 çerçeve genişletilebilir ama dönüp dolaşıp 2 çerçevenin içerisine hapsolmuş olursun. Bir kere Ahsen’i takvim dediğimiz zaman yaratılış, yaratıcı diyor bunu diyor ki: Ahsen’i takvimi yarattım. Ahsen nedir? Ahsen hani kelime manasıyla klasik anlamda güzel, en güzel. En güzel yarattım dediği zaman birçok mesele farklı algılanabilinir. Soru şöyle sorulur o zaman güzel ne? Şimdi buradan başlamak lazım. Şimdi en güzel diyorsun ama neye göre güzel? Yani içini mi yarattı, ruhunu mu yarattı, suretini mi yarattı? Şimdi birinin çirkin dediğine biri güzel diyebiliyor doğru mu? O zaman Ahsen ne yani güzel ne? En güzel ne? Üstelikte bir üst kelime var orada en güzel yani güzel üstü güzel ala. Soruyu böyle sorarsak onu cevaplandırırsak biraz daha mesele meydana çıkacaktır. Klasik anlatım ya da bilginin dışında anlamaya çalışarak olayın çok böyle sığ değil yani Türkçesini söyleyeyim anlaşılacak şekilde. Şimdi gecenin bu saatinde oturuyoruz mesela bardak işte çay içtik biraz önce. Diyoruz ki çok güzel bir çay içtik biraz önce güzel acaba buna tabi Türkçenin deyimiyle güzel kelimesini mi söylemek lazım çok güzel olmuş mu? Güzel mi uygun mu? Her beğendiğimize nefsanî olarakta veya ruhi olarakta tinsel bakış açımızla veya basiretle güzel diye addettiğimiz şeyler acaba güzel mi? Olması gerektiği gibi mi, uygun mu? Ya da uygun dediğimiz şey güzel mi? Şimdi buradan başlıyor iş. O zaman tabi güzel kavramını biraz daha biz aşağı indirmiş olduk değil mi biz bu anlatımla Ahsen’i takvimden. E Ahsen’i takvimi en güzel şekilde yarattım dediği zaman burada bir insanoğlundan bahsetmek söz konusu veya bir yaratılıştan. Türkçesi şu Ahsen’de yarattım sizi ama mahzene indirdim. Yani yaratıcı diyor ki en güzel şekilde yaratıldın fakat sen aşağı inecektin ben seni kısa yoldan bir aşağı indireyim zaman kaybetme çünkü insanoğluna verdiği o cüzi de olsa irade dediğimiz kavram. Tam o mahiyette anlaşılmaması gerek aslında o da sığ bir kavram da yani insan deneyimleyecek, gözlemleyecek, dokunacak merak hissi var tecessüc; casuslama terimi yani bir de aşağı bakalım diyebilecek. Yaratıcı yarattığını hiç bilmez mi meselesiyle. Diyor ki seni en güzel şekilde yarattım ve sen zaten aşağılara inecektin o meraktan dolayı veya deneyimlemeden dolayı. Hani orada da böyle felsefi, klasik e işte aşağı inmeden kemalata çıkmak kolay. E zaten yukarıdaymışız niye aşağı iniyoruz diye şimdi soruyoruz doğru mu? Ama illaki bir deneyimleme, gözlemleme insanoğlunu fıtratında var yani. Şimdi gelelim ahsene, en güzel şekilde… En güzel ne? En güzel şey yaratıcının kendisi. Yani diyor ki sen bendeydin, en güzeldeydin, en güzel biçimdeydin ama sen benden gayrı gittin, aşağılara dolaştın. Şimdi indirdim kelimesiyle bir cebriyet var değil mi?
Orkun Akar: Gibi görünüyor…
Oktan Keleş: Aslında manaya baktığın zaman insanın işte biraz önce söylediğim o tecessüs, merak duygusundan. Yaratıcı yarattığını bilmez mi gereğince ineceğini bildiği için kısa yoldan senin isteğini yerine getirdi.
Orkun Akar: Yine bizim isteğimiz olmuş oluyor.
Oktan Keleş: Cebriyet yok mesele bu. Bir an önce deneyimle ve tekrar gel güzel yerine, güzel olan kime? En güzele. En güzel ne? Yani bir insanın kaşı, gözü dedim ya birine göre güzel olan birine göre çirkin. Hani Leyla ile Mecnun hikâyesi anlatılır ya: Kara kuru birini mi sevdin der. Kays da der ki: bir de benim gözümle görebilseydin. Demek ki en güzel bir kere yaratıcıdır. En güzel biçimdeydin benleydin, bendensin. Bir devamı benimlesin. Aşağı indiğin zaman bir sır görmen gerekir. Neyi? Bakacaksın ki benmişsin… Tabi bu biraz daha derin bir mesele. Bu Vahdeti Vücudu filan söylemiyorum ya da panteizmden falan bahsetmiyorum burada biraz daha deruni bir hikâye ama Ahsen yaratıcının kendisi. Aşağıya inmek isteği var ki o irade gereğince çünkü deneyimleme isteği gereğince o dürtü diyelim vs. onu yaratıcı biliyor. Yaratıcı bildiği için kısa yoldan bize isteğimizi veriyor. Yani o zaman şöyle anlamlar çıkabiliyor. Ahsen’den ayrıldığın zaman zaten aşağıdasın. Ahsen’den ayrıldığın zaman zaten artık başkasın anlatabildim mi? Ahsen’den ayrıldığın zaman kendini tanımayacak durumdasın ya da gurbettesin büyüklerin dediği gibi. Hani işte “Dinle neyden ne hikayet eder, ayrılıklardan şikâyet eder. Koparıldığımdan beri kamışlıktan kadın erkek ağlaşır inleyişimden” meselesi gibi. Şimdi insan kendini gözlemleyebilmek için dolaşıyor. Aslında aşağı kelimesini aslında bir mekân tasavvuru değil de Ahsen’den çıktığın an ister aşağı de ister yan de sol de vs. artık o en güzelde değilsin anlamı var. Sen kendini tanımlamaya başlıyorsun demektir. Şimdi gelelim peki insanoğlunun güzel tespitine. İnsan olabilir, doğa olabilir değil mi?
Orkun Akar: Yani illa onu ölçülendirecek mi? Ölçüp biçecek mi?
Oktan Keleş: şimdi işte oradaki yaratılma kelimesi Halak kelimesiyle bir ahsa da verildiği söyleniyor. Yani senin güzel gördüğün şey senin güzel görme yeteneğindir asıl güzel olan o marifetindir. Çünkü diğeri aynı marifette olmadığı için onu çirkin görebiliyor. Çirkin görebilmekte bir maharet işidir, o da bir güzel tarifinde bulunacaktır. Bütün mesele sana göre güzel neyse o maharet yaratıcı diyor ki işte en güzel kısmım bu kendine göre güzel tarifin var ve bu benim kabulümdür diyor. O zaman güzelinde standardı olmamış oluyor. Bu da daha güzel bir şey değil mi yani. Şimdi cennet tasvirleri yapılıyor çok güzel falan filan çoğu palavra tabi onların. Tamam, şimdi cenneti güzel olarak addetsekte kafamızda bir cennet kurgularız işte ağaçlar, nehirler, yiyecekler aklına ne geliyorsa. Cennetin içinde bir yılan olsa şimdi cennet güzel olur mu?
Orkun Akar: Niye olmasın?
Oktan Keleş: Şimdi sana göre niye olmasını sorguluyorsun bazıları dünyada görmek istemiyor değil mi? Şimdi oradaki güzellik anlayışı zedelenmiş oluyor değil mi arazlanıyor istemeyen için. Oysa her şey güzeldi bir tane nesne girdi…
Orkun Akar: Bitirdin yani tüm güzelliği…
Oktan Keleş: Anlatabildim mi? O zaman diğeri de der ki olsun ne var yani her şey olsu ama güzeli tanımlayabilmemiz için asıl güzeli şimdi oraya gelelim. Bir kere asıl güzeli bilmemiz, görmemiz, müşahede etmemiz lazım onu bilmiyoruz ki. Cennet kavramı onun için tasavvur ediyoruz, hayal ediyoruz, söylenenlerden yola çıkıyoruz. Nehir diyor aha burada da dere var şakır şakır akıyor mesela. Eee yani dere böyleyse bunun güzeli nasıldır? İstediğin kadar hayal et işte bilgisayar, yapay zeka vs. programla onun bir sınırı var ama asıl güzel yine o değil. Tasavvur ettiğimiz bize güzel geliyor. İnsanoğlu hiçbir zaman güzeli tarif edemez bir sır da bu. Mesela Esmaül Hüsna diyoruz en güzel isimler O’nundur. Demek ki en güzel O, yaratıcının kendisi Ahsen’de O. Yani O’ndaysan bendesin diyor yani bende yaratıldın, bende halk edildin. Halk edildin kısmı da bendeydin halk edilen kısımlarını işte o aşağı gideceksin, göreceksin, müşahede edeceksin diye. Peki, şöyle söyleyeyim Allah ya da yaratıcı güzeli görüyor değil mi? Çirkini de görüyor. E şimdi güzeli de o yaratmış, çirkini de o yaratmış. Şimdi O’nun yarattığına çirkin deme tespitini insanoğlu yapabilir mi? Neye dayanarak, hangi hadde dayanarak bunu yapacaksın? Tabi bunlar biraz daha derin meseleler çirkinlik başka bir şey. Yılandan bahsetti geçen burada vardı bir tane yakaladık engerek yılanı hatta çekim yaptık yayınlarız Kambaba videolarında diye. Şimdi biz ona çirkin diyebilir miyiz? Peki, niye cennette istemiyoruz? Sordum ya cennette yılan isterler mi diye. Hikâyelerde bile cennette yılanı yakıştırmıyorlar değil mi? Teolojik hikâyelerde bile işte ağaca sarıldı falan filan. Eee o zaman biz neye göre işte yararlıdır, zararlıdır bilmem nedir bunları güzellik kavramıyla açıklayamayız fayda başka bir şey. Güzel kavramı işte Türkçe meselesiyle de ele aldık ya uygun, faydalı başka bir kelime Ahsen hele ki bambaşka. O güzellik bu güzellik değil. Dolayısıyla peki yaratıcının yarattığı her şey de hikmet varsa anlayabileceğimiz kabiliyetimiz doğrultusunda tespit edebileceğimiz güzellikte var ise biz çirkinliği nerede görüyoruz?
Orkun Akar: Biz öyle gördüğüm için mi öyle oluyor sultanım?
Oktan Keleş: işte bize öyle geliyor.
Orkun Akar: bizim tasavvurumuzla bizim kendi cüzi irademizle konuyu birbirine belki karıştırmamızla alakalı
Oktan Keleş: yani kavramları karıştırıyoruz. İşte biraz önce konuştuk Mülk suresi 2 ayet ne diyor: “Ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” Ölüm yaratılmış dikkat! Hayat da yaratılmış dikkat! Yaratılmış olan şey sonluysa ölüm de sonlu demek yani sonsuzluk var. Sonlunun devamiyeti sonsuzluk yani ölümün de sonu var ama tabi ölümden beni niye mahrum etsinler ki meselesi var. Madem benim için yaratılmış ölümde tadacağız. Tıpkı aşağıları deneyimlemek istediğimiz gibi. yani bir mana da geleceğiz diyeceğiz ki bu nasılmış bir bakalım ama yaratılmış, halk edilmiş. Halk edilen şeyin sonu var fakat hakikatin sonu demek değildir bu yani Ahsen’in sonu yok en güzelin. Ahsen’de yaratılışının bir sonu var. O yaratılışın sonu bitince sonu gelince Ahsen bitmiyor çünkü hakikat Ahsen, en güzel. E O’nda olduğun müddetçe zaten güzelsin anlatabildim mi? Yani kavramların bize işte esfel-i safiline indirdik yav açık bir cebriyet…
Orkun Akar: gibi algıladık bugüne kadar hep öyle yani kaştı, gözdü en güzel şekilde kulağımız, burnumuz yaratılanların en güzeli şeklinde anladık biz bugüne kadar ama sizden Allah razı olsun konunun hakikatini bambaşka bir şekilde öğrenmiş olduk.
Oktan Keleş: Şimdi şöyle düşün kaştı, gözdü falan deyince. Ressamları düşünün ben mesela portre ressamlığı da yatığım için. Yaptığım birçok şeyi beğenmem, beğendiğim şeyler vardır şimdi söyleyeceğim şeyler yanlış anlaşılmasın bunları zaten ben herkese anlatmıyorum da yani herkes duysa da kale almasın söylediklerimi. Şimdi kendimi mesela çizsem kendimden örnek veriyorum ya buramda şöyle olsa daya iyiydi… Anlatabildim mi? Şimdi bak müdahale ettim fikren. E beni yaratan yaratıcı öyle takdir etmiş ama bak ben dikkat ettin mi? İnsan kendini bile güzel olarak bazen ölçü olarak hani “kahrolası nasıl ölçtü, biçti” meselesi itibariyle. Şimdi böyle mi daha güzel olmalıydı yoksa benim bir ressam olarak şöyle yapsaydım daha iyi değil mi kendi portremden bahsediyorum haddi aşmak gibi vs. Şimdi en güzel yaratıldın dediği şeye ben bunu söylüyorsam asıl güzellik o değilmiş demektir. Benim cismim değil, suretim değil. Bunu da bilinçli olarak söyledim yani surete de takılmayın anlatabildim mi? Güzel gelebilir suret, sohbet gelir, ruhu gelir, ahlakı gelir vs. ama güzellik kavramı içerisinde suretler de aslında çok bir hüküm sahibi değildir onu anlatmaya çalışıyorum. Hüküm sahibi olsaydı ben bir ressam olarak ya burası da kaşımda, gözümde böyle olsun demezdim. En güzelini görmüşüm nasıl derdim? Öyle bir şeyi tasavvur edemezdim. Ettiğime göre yaratıcının en güzelden kastı bu değil. Başka bir şey itiraz edecekler belki bazıları anlamadığından seni Orkun olarak çizmiş, yaratmış. Çizmiş kelimesini biraz şey olarak söylüyorum. Daha güzelini yapamaz mıydı? Yapamaz diyecek bir iman sahibi var mı? Külli şeyin kadir gücü her şeye yetiyor. O zaman daha güzelini yapabilir kelimesini kullandığımız an yaratıcıya, neye kullanıyorsak o güzel değildir daha güzeli varmış demek ki ve yapabileceğine inanıyoruz, iman ediyoruz. Demek ki asıl güzellikte o değilmiş anlatabildim mi? Ama her şeye rağmen güzellik kavramı kişinin işte nasıl bakarsan öyle görürsün anlatabildim mi? Tasavvuru, yeteneği, asıl güzellikte burada ayırt edebilme meselesi.
Orkun Akar: Peki sultanım bir de biz bunu sadece insan yani kendimizden bahsediyoruz ya insan boyutunda mı algılamalıyız Ahsen’i takvim, esfel-i safilin olayını ya da tüm yaratılmışlıkla birlikte mi ele almalıyız?
Oktan Keleş: Şimdi bir Müslüman’a3 sen aşağılıksın desek hakaret kabul eder doğru mu? Dikkat! Hani biraz derin bir cevap vermek istiyorum klasik cevap vermek istemediğim için. Biliyorsun ben klasik şeylere takılmıyorum. Eee diyecek ki hakaret ettin. Oysa senin iman konun bu aşağılara indirilmişsin sen aşağılıksın. İman etmezsen kendi aşağılıklığına, senin anladığın anlamda ise bu hani üstte yaratıldın en aşağıya esfel-i safilin doğru mu? O zaman birileri der ki sen aşağılıksın derken yaratıcının söylediğini tasdik ettin ve iman kaidesi dediğin gibi bu hakaret değil. İtiraz gelebilir 2 cihetten: 1- Kibriyattan, sen ne diyorsun ya der. Şimdi sen ne diyorsun demek kibriyat sen bana aşağılık, aşağılardasın diyorsun. Aşağılık kelimesi tabi ki kelime oyunu yapmayalım hakaret babında söylenebilir ama aşağılardasın demekte aynı kapıya çıkar doğru mu? Doğru. E bunu yaratıcı söylemiş ve sen buna iman etmişsin, inanmışsın evet esfel-i safilin. Fakat aşağılarda da olsan sorduğun soruyla ilişkili olduğu için söyleyeceğim. Güzelden geldin Ahsen’den geldin. Aşağılarda anlamak gerekecek yani anlayacağın yer aşağısı olabilir mukayese edebilmen için Ahsen’i
Orkun Akar: en aşağısını gör ki o en güzeli biraz olsun anlayabil.
Oktan Keleş: denizden balık çıkınca denizin kıymetini bilirsin. Balığa denizi sorsalar nerede diyebilir değil mi falan gibi. Şimdi bütün varlık için mi? E şimdi baktığımız zaman tasavvur yine kendisi güzellik tasavvur edebilmenin. Yaratıcı aşağıyı görüyorsa seninde görmeni istemiş bak cebriyet yok. Yaratıcı aşağıyı göremez mi? Görür değil mi?
Orkun Akar: Nerede burada cebriyet? Gör diyor gör.
Oktan Keleş: şimdi sen orada derdin ki asıl cebriyet. İyi güzel ben sendenim ama sen öyle bir şey görüyorsun ki aşağıyı görüyorsun, müşahede ediyorsun. Tabi müşahede ediyorsun acziyet de var haşa o yaratıcı onu Aynel yakin kendi yarattığı şey de kelimeler kısır kalıyor burada. Asıl cebriyet aşağıları görmeseydin olmaz mıydı? Güzellik kendisi burada değil mi? Tasavvur edebilme yetkisi, yetisi, mahareti, marifeti
Orkun Akar: Çok güzel oldu sultanım Allah razı olsun
Oktan Keleş: yani bütün yaratılışla mı? Bütün yaratılışı görebiliyorsan, müşahede edebiliyorsan ondan sen de bir şey var ki görebiliyorsun anlatabildim mi? Mesela demin söyledim aşağılıksın dedin. Şimdi ben kızdığım için bazen şey yapıyorum tabi istisnaları tenzih ediyorum. Müslüman bilinci, mümin bilincinden bahsetmiyorum Müslüman bilinci aşağı bir bilinç. Mümin farklı bak mümin, muttaki vs. diğer kavramları karıştırmayalım onlar çok farklı bilinçler. Yani Müslüman bilinci ilkel bir bilinç tapınmaya yönelik. Daha önce de konuştuk bunu yani yanlış anlaşılacak bir nokta yok bu iman kaidesi aşağılara indirdim diyor ve sen buna iman edeceksin diyor doğru mu? Şevki doğru değil mi? E aşağılardaki kelimeyle ilkel olduğunu yani ilkel bilinç olduğunu da çıkarabiliyoruz öyle değil mi? Ve buna iman et diyor sen ilkelsin diyor aşağıdasın çünkü. İlkellikten çık gel diyor. Ondan sonra işte mümin olursunda falan falan. Şimdi beyin yok. Beyin ilkelliği hatta bir yerde ne diyor: “İçimizdeki beyinsizlerden sebep bizi de mi helak edeceksin?” orada kalmaya ısrarcı olursan, ilkel ve aşağı anlayışta zihin muhtevasında helak olacağını da söylüyor. Yani aslında orada o var değil mi? Nüansı görüyoruz değil mi? O zaman Ahsen en güzel ama anlaşılmıştır cebriyet yok. Biz hep Ahsen’de olsaydık da diyecektik sen görüyorsun biz görmüyoruz diye.
Şevki Baş: Adil olmasaydı bunu bize yaşatmazdı yani
Okran Keleş: Şimdi isimlerde öyle ya en güzel isimler O’nundur denir. Şimdi o adillikten şuradan buradan demeye bile gerek yok yani takdir etmiş burada bir şirk yok güzellikte burada. Ölümü ve hayatı yarattım diyor Mülk 2 ‘de bir de insanı yaratmış doğru mu? Ölüm yaratılmış, hayat yaratılmış, insan yaratılmış. Ölüm ve hayat insan için yaratılmış. Yani bu bardak benim için yaratılmış bardak yaratılmış, ben de yaratılmış ama bardak benim için yaratılmış. Şimdi ikimizde yaratılmışız ama bir fark var dikkat edin. Şimdi bir paylaşım var bunu kim yaratmış? Yaratıcı ama benim için yarattıysa şirk bunun neresinde? Hani şirk arayacaklara söylüyorum anlatabildim mi? Ahsen’de de böyle aşağıları görme isteği, sen görüyorsun biz görmüyoruz meselesi aslında cebriyet olur derken yani göstermeseydi, indirmeseydi ya da inmeseydik ve zaten kısa yoldan demiş ki sen zaten ineceksin uğraşma ben seni indireyim ama kendi isteğinle indin bak gör. Orada kal diye de indirilmedin yani. Mekânsa da, manasa da, batınsa da neyse o indirilen şey en güzeli o ama en güzelden kasıt O. Yani burada yaratıcının diğer verdiği her şeye biz nimet diyoruz, ikram diyoruz ama güzellik tasavvuruna gelince bu bardak uygun. Yani demek ki güzel anlamında bu güzel bir şey mi Türkçe anlamında güzel bir şey tabi ki fakat asıl güzel tarifine baktığımız zaman insanın kendisinin güzellik tasavvuru yapabilmesinin adına güzellik demek. Çünkü benim güzel dediğime Şevki çirkin diyebilir. Anladın değil mi Orkun? Yani Ahsen’i takvimi böyle görmek lazım. Ahsen’deyiz, mahzendeyiz. Mahzende de olsak yine Ahsen’de olduğumuzu biliyoruz yeter ki çıkma isteğimiz olsun ya tamam gördük yani anlatabildim mi? Bu daha önce bir vahdet, kesret yapmıştık Ocakta, İstanbul’da orada da yani yanlış algılanan şeyleri anlamaya yönelik. Burada da öyle bir şey var ya niye mahzen de oyalanıyorsun ki yani niye ne var yani gördük tamam. Onun dışında peki mahzen onun dışında bir şeye mi? Orayı da bitirelim. Mahzen de Ahsen’de. Ölüm güllerden bir peygamber, Güzel olmasaydı ölür müydü hiç peygamber değil mi? Mahzen de aşağı da güzel olmasaydı Ahsen’de olmasaydı takdir edilmezdi. Peki, mahzendeki güzellik ne? İşte oradan da bir ton hikâye çıkartırız. Yusuf’un zindanından gireriz bilmem nenin Eyüp a.s’ın mağarasındaki angut kuşundan çıkarız falan filan da. Herkesin içinde bir mahzen vardır veya dünyasını mahzen yapmış olabilir fakat o mahzen de mutlaka bir güzellik vardır. Bize düşen ne? ayırma yeteneğini çalıştırarak güzel olan kısmı O’na ulaşmak. O bizim anahtarımız mahzenden çıkış, kilidi açacak anahtar. Evet, başka bir şey söylemek isteyen varsa buyursun.
Orkun Akar: Yine güzel, feyizli bir gece oldu sayenizde. Yine dar olarak algıladığımız bir konuyu zatı âliniz gerçekten işin en geniş boyutuyla anlamamıza sebep oldunuz. Ben tüm kardeşlerim, kalperenler adına size teşekkür ediyorum.
Oktan Keleş: Rica ediyorum. Şöyle de bir son söz söyleyelim yine bu söz bitmez aslında bu sözün sonu da Ahsen’de. Şimdi en güzel şekilde yarattım diyor. Sevmediğim bir adam var karşımda ama onun için en güzel şekilde yarattım diyor. Biz niye sevmiyoruz onu ya? Demek ki içimizdeki güzelliği ayırt etme maharetiyle ondaki güzeli, o yaratılışı görememişiz kusur bizde anlatabiliyor muyum? Güzelliği sergilemek başka bir şeydir, güzelliği sergilemek başka bir kavramdır ama görmek; işte mahzendeki veya bataklıktaki gülü doğru mu? Güzel yarattım diyor sen diyorsun ki ben bu adamdan nefret ediyorum mesela yani. Tabi o kavramları ahlaktı carttı curttu işin hakikati önemli olay bu. Demek ki sonlu olan şey bitse de hakikat bitmiyor. Ölüm yaratılmış, ölüm bitecek ama insan kalacak. Hatta başka bir sır: Mülk 2 işte “Ölümü ve hayatı yarattım.” E demek hayatta bitecek ama insan kalacak. Ne oldu şimdi? Ölüm ve hayat hassası da ortadan kalktı o ayete göre. Teşekkür ediyorum.
Not: Videoyu yayına hazırlayan Fatih Erdoğan'a, konuşmayı deşifre eden Fatih Yıldız'a teşekkür ederiz.
https://www.onaltiyildiz.com/?haber,8590/soru-cevap--ahseni-takvim
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle