En Sıcak Konular

Oktan Keleş



Oktan Keleş
18 Ekim 2020

Kur'anca, Ne Kadar Arapça?




 https://www.youtube.com/watch?v=hkGWs-OS5qQ

 

 Konuşmanın Deşifresi: (Konuşma birbir deşifre edilmeye çalışılmıştır, ancak referans noktası konuşmanın kendidir.)  

 

Oktan KELEŞ: Evet şimdi bir konuyu ele alalım, çok sorulan bir konu. Daha önce gerçi defeatle belki başka yönleri ile işlemiş olduğumuz bir konu. Yine böyle bir sohbet esnasında gündeme gelmişti. Bugün yine bir aradayız dostlarla. Bizim nargile sohbetlerimiz tarih, maneviyat, kültür vs. olduğu gibi, bazı arkadaşlar yayınlandığı zaman belki nargileden şikayet ediyor olabilirler ama kulaklarını fazla yormasınlar bilgiye ulaşmak için fokurtu sesleri onları rahatsız ediyorsa, fokurtu sesleri ile başka şeyler öğrensinler. Biz burada sohbet ediyoruz ve çok yoğun istek üzerine çekim yapıyoruz aslında yapmak istediğimiz bir şey değil bu. Aramızda bulunmayan yüzlerce koldaşımız var, sağ olsunlar hepsine selam olsun binlerce takipçimiz var. Rica ediyorlar lütfen kaçırmayalım ne olursa olsun çekim, kayıt yapın bizde oranın atmosferini böylelikle teneffüs edelim diyorlar. Bu mahiyette, bu manada böyle bir çekim gerçekleştiriliyor. Yoksa profesyonelce bir çalıştay da değil bunlar. Normal aramızda yapmış olduğumuz muhabbetlerden bir tanesi. Bunu defeatle söylüyoruz ama hala herhalde anlamayan bazı izleyiciler var onlara da tekrar selamlarımızı gönderelim.Şimdi Kuranı Kerim’in arapça olma meselesi yine gündemde. Yusuf Suresi 2. Ayet okur musun?

Mehmet Eray ÇAKIR: ‘Anlayabilesiniz diye biz onu arapça bir Kuran olarak indirdik.’

Oktan KELEŞ: Evet birkaç ayeti kerimede de bu minvalde kelamlar var. Yani arapça bir Kurandan anlayabilesiniz diye ortalama bir ifade aslında tam meal böyle değil. Fakat büyük bir yanlışlık var bu konuda. Yüzyıllardan beri yapılan ilahiyatçılarında bu hataya düştüğü her zaman ki gibi tenzih ettiğimiz bir kesim bulunmakta fakat böyle bir kelam meallere baktığımız zaman Kuran arapça indirilmiştir anlaşılsın diye vs. falan. Hep bizde ironi yapmışızdır Japon’un ne kabahati var Türk’ün ne kabahati var vs. gibi yani onlar anlayamıyor mu ya da Kuran anlaşılacaksa arap mı olmak gerekiyor o zaman evrenselliği ortadan kalkıyor. Yani bunun bir mantığı yok hem evrensel bir Kuran’dan bahsedeceğiz, dinden bahsedeceğiz sonra diyeceğiz ki son tahlilde arapça olmazsa bu anlaşılmaz ya da arapça indirilmiş. Aslında Elmalı Hamdi Yazır’ın meali birazcık daha konuya ışık tutuyor. O arapça demiyor arapça bir lisan. Şimdi Arapçanın harflerin kullanılması başka bir şey, arapça terminolojisi ile bu konuyu açıklamak başka bir şey. Elmalı Hamdi Yazır bu Kuran arabi bir şekilde indirilmiştir diyor. İşin içine kültür ve geleneği de koyuyor. Bölgesel ve coğrafi o dönemin konjonktürü ile alakalı da bir tespitte bulunmuş oluyor ki en yakın, en doğru tespitte budur. Tabi ki Kuranı Kerim’in harfleri arapça olmasına rağmen konu harflerde değil Kuran. Bakalım ne kadar Kuran arapça imiş. Şimdi yaratıcı kelamında böyle bir şey söylüyorsa bütün Kuranı Kerimin arapça olması gerekir. Yani yaratıcı söylüyor herhalde laf olsun diye söylenen kelimeler değil. Ama öyle mi değil mi? Ya da bizim anladığımız bildiğimiz gibi mi değil mi bu konuyu aramızda dünde istişare ettik koldaşlarımızla, not alalım dedik yine toplandığımızda fırsat bulduk mu işleriz. Şimdi orada öncelikle arapça Kuran ise bütün Kuranı Kerim’in kelimeleri, sözcükleri arapça olması gerekiyor doğru mu anlaşılması itibari ile. Bir de Allah kelamı Allah öyle buyuruyor. Fakat bakalım ne kadar böyle ne kadar değil. Şimdi oku bakalım Eray yüksek sesle.

Mehmet Eray ÇAKIR: Kuran’ da arapça olmayan yüzlerce sözcük var, Kuran’da arapça olmayan yüzlerce yabancı sözcük bulunmaktadır.

Oktan KELEŞ: Tamam şimdi orayı geç. Şimdi o hangileri olduğunu söyle mesela.

Mehmet Eray ÇAKIR: İbranice sözcükler

Oktan KELEŞ: Şimdi dikkat İbranice sözcükler Kuranı Kerimde geçen. Oku

Mehmet Eray ÇAKIR: Ahlede: Yahudilerin dili İbranice de bağlanmak anlamına gelmektedir. Enam Suresi 74. Ayette geçer. Azer:Bu sözcük Kuranı Kerimde bir yerde geçmektedir. Esbat, yemn, bair, hitta, dereste, raina, rahman bu sözcükler.

Oktan KELEŞ: Raina tanıdık geliyor. Kuranı Kerim okuyanlar veya birazcık iştigal edenler bazı kelimeler bizim kültürümüze de girmiştir. Yani ne demek istediğini anlıyoruz şimdi konu şöyle. Rahman kelimesi arapça değil. Bakın ‘Bismillahirrahmanirrahim’deniliyor ama besmelede kaç tane arapça var onu biraz sonra izah edelim ama rahman evet neceymiş o.

Mehmet Eray ÇAKIR: İbranicedir. Bu sözcük en başta Kuranda ki bütün besmelelerde ve birçok yerde geçiyor. İbranice rağman kökünden gelmektedir.

Oktan KELEŞ: Aynı zamanda Süryanicede de bulunmakta rahman. Köken itibari ile iki tarafın sözcüğü olarak kabul edilir. Yani arapça kökenli bir sözcük değil ama Kuranı Kerimde sıklıkla kullanılan mesela Rahman Suresi var. Şimdi arapça Kurandan bahsediyorduk değil mi? Eray devam et.

Mehmet Eray ÇAKIR: Remz, Tuva, Salavat:çoğul bir sözcüktür, İbranice kökenli olup havralar anlamına gelir. Hac 40. Ayette geçmektedir. Fum, hüdna, Hudyehud. Hud sözcüğü Kuranda Bakara suresinde üç yerde geçer, Yahudi anlamına gelir. Yehud sözcüğü Yakup peygambere yahuza oğlunun soyundan gelenlere denir. Her iki sözcükte arapça değildir. Yine K.F.R. kökünden türeyen sözcükler. Elim: Kuranda birçok yerde azap sözcüğünden sonra gelmektedir.

Oktan KELEŞ: Elim. Hani azap ve elim denir ya. Türkçede de kullanılır. Elem verici elim gibi döndürülen bir kelime bu da arapça değilmiş değil mi? Devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Rumca sözcükler. Kurandaki rumca yani yunanca sözcüklere bakalım. İncil: Aslında yunanca bir sözcüktür sevindirici haber anlamına gelir. Rakim:Kehf suresi 9. ayette Ashabı Kehf olayı ile birlikte geçer.

Oktan KELEŞ: Şimdi yani Ashabı Rakim diyoruz ya eski yunanca bir sözcükmüş yani rumca bir tabir ile aslında bugünkü o rumca değil ama rumcada da geçen bir kelime. Eski Greek veya Helenistik dönem öncesinde de kullanılan kelimeler fakat arapça değil. Evet devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Mizan:Tartı anlamına gelen bir kelime.

Oktan KELEŞ: Evet Mizan suresi var değil mi mizan tartı. Tanıdık geliyor değil mi mizan. Arapça değilmiş değil mi. Evet

Mehmet Eray ÇAKIR: Kıstas, kırtas- keratis: Yunancadan gelen bu sözcük Kuranda Enam Suresinde 2 yerde geçer.

Oktan KELEŞ: Şimdi bu kıstas ayrı hani bir şeyin kıstası kullanırız değil mi Türkçede de fakat kırtas da var kırtas da kırtasiye köküdür. Hani bizim kağıt anlamına gelen kırtasiye malzemeleri bu da arapça değil yunanca yani eski yunanca. Evet devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Sırat:Yol anlamına gelir.

Oktan KELEŞ: En önemlisi Sıratı Müstakim diyoruz ya yol. Bakın şimdi sırat kelimesi şimdi burada aslında devam edeceğiz. Ali Hocada yok aramızda bizim imamlarımız var biliyorsunuz onlara da selam olsun. Şimdi tecvidli Kuran okunuyor Arapçayı da en güzel mahreşli, tecvidle çıkartmamız gerekiyor öyle mi öyle deniyor yani arap taklidi yapmak gerekiyor demek ki, araplar da bu işe gülüyor aslında adamların ana dili sen taklit ediyorsun.Tamam Kuran belagat açısından, kendi ses düzeni açısından en güzel şekilde telaffuz etmenin bir abesi yok aslında anlayabiliyoruz ancak bu kelimeler arapça değil ki bunları da tecvidle çıkarıyorsun. Şimdi hangi kelimeyi tecvidle çıkartmış oluyorsunsırat derken yunancayıtecvidli okuyorsun. Yani burada bir enterasanlık var değil mi Başkanım. İşte sohbetimizin, bu muhabbetin ana kaynağı birazda buradan geçtiğimiz günlerde ben açmıştım konuyu bir konuya binaen Kuranı Kerimi güzel okuyalım, tecvidli okuyalım Eyvallah sesleri güzel çıkartalım da çıkardığımız sesler arapça değil ve özdeki yunanca kelime veya İbranice kelime de bu şekilde telaffuz edilmiyor nasıl olacak şimdi bu ironik bir şey değil mi öyle mi Başkanım. Yani ısrarla bunu böyle gerekiyormuş gibi sanki bütün mesele bunun üzerine bina edilmiş ve vahiy bunun üzerine kurgulanmış anlamı, algılaması var. Özellikle bizim Türk toplumunda var dindarlarda, mütedeyyinlerde. Kuran en güzel eyvallah da anlama manasını bir kenara bırakıyoruz fakat o sesi çıkartıyoruz da o arapça değil ve hani Kuran arapçası diye de bir şey var moda şeklinde işte Kureyş lehçesi vs. girmeyelim oralara. Ama bunların sözcüklerin kendileri bizatihi arapça değil. Şimdi sen bu arapça olmayan kelimeleri tecvidli okuyorsun yani yunanın sesini taklid etmiş oluyorsun bir mahiyette arapça telaffuzla veaynı taklidi bize de tecvid adı altında sende böyle taklid et diyerek Türk’ ede bunu dayatıyorsun. Devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Tafak-Tafika: Araf Suresi, Taha Suresinde geçer. Farsça sözcükler. İşte Kurandaki Farça sözcüklerden bazıları;Ebarik, İstebrak:Kehf suresi 31. Ayet,Duhan 53 de geçer ve İnsan surelerinde geçer. Dinar, dirhem

Oktan KELEŞ: Dinar, dinar kelimesi farsça dikkatinizi çekerim farsça. Dirhem ölçü. Geçtiğimiz günlerde bunu da konu etmiştik aslında bir ayete binaen değil mi.Dirhem arapça değil ve o dönemde kullanılan ölçü birimi değil aslında Yusuf peygamber döneminde şimdi konuyu dağıtmayalım ama zaten aslı arapça değil. Devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Zencebil:Zencefil bitkisi demektir. Sicill, Süradik, Kafur, Misk:Koku demektir. Sündüs: İnce atlas demektir. Mekalid:Zümer Suresi,Şura Suresinde geçer. Num, Küvviret, Yakut:Değerli bir mücevher adıdır. Mercan:Bir yerde inci ile birlikte geçiyor ve Tanrı bu iki cevher denizden çıkıyor diyor.Kenz-Künüz: Bu sözcük hem tekil (kenz), hem de çoğul (künüz) olarak Kuran’da birkaç yerde geçer. Mecus, Tennur, Kufl.

Oktan KELEŞ: Tennur kelimesine bir şerh düşelim. Tennur kelimesi Türkçe bir kelimedir aslında özde. Farsçaya da o coğrafyadan geçme bir kelimedir. Onu daha sonra birkaç kelime daha vardır Kuranı Kerimde Türkçe olan kelimeler hala bugün kullanılan Türk topluluklarınca kullanılan kelimedir. Tennur kelimesi öz be öz Türkçe bir kelimedir. Tabi bölgesel olarak Farsçaya geçtiği için meselasanskritçeden defarsçaya geçen kelimeler vardır oralara bakarsak bugün kullanılan farsçadasanskritçe kökenli kelimeler mevcut halkı konuşuyor ama aynı kelime ortak lisan olarak Türklerde de yani bizlerde de kullanılan birçok kelime vardır, isim vardır.

Mehmet Eray ÇAKIR: Süryanice sözcükler. Kuranda Süryanice sözcükler;Esfar: Cuma suresinde geçer. Rebbaniyyum: Bu sözcük Kuranda 4 yerde geçer. Reh-Rehven, Sücceden: Süryanicede baş eğmek anlamına gelir. Bu demektir ki, namaz kılarken Müslümanların başlarını eğip yere değdirme âdeti Süryanilerden gelmektedir. Bu Kuranda 4 yerde geçer. Seriyy-Seriyyen, Cehennem:  Bu sözcük aslında Arapça değildir. Süryanice Kehnam’dan geldiği söylenmektedir. Ayrıca İbranice ve Farsçadan geldiğini yazanlarda vardır. Bu sözcük Kuran’da yetmişten fazla yerde geçmektedir. Tur, Şehr:Kuran’da yirmi yerde geçer. Süryanice “Sehr” kelimesinden gelir. Firdevs: Kuran’da cennetin bir türü olarak geçer. Süryanicede ‘üzüm bağı’ demektir. Kıntar: Arapça olmadığı kesin olan bu sözcüğün rumcadan mı yoksa süryaniceden mi geldiği tartışmalıdır. Hevnen: Furkan suresinde geçer. Arapça olmadığı kesindir.Kummel,Kayyum: Süryanicede ‘uyumayan’ demektir. Kuranda Bakara suresinde ve Al-i İmran suresinde geçer.Habeşçe sözcükler. Kuran’da Arapça olmayan yabancı sözcüklerden bir bölümü de Habeşçedir. Bunlar,Haram: Kuran’da çok kullanılmış bir sözcüktür, Habeşçedir. İblai: Hud suresinde geçer. Eraik,Evva,Evvabb, Evvibi,Cibt, Tağut: Kuran’da Cibt ile Tağut sözcükleri şeytan ve putperestlik anlamında kullanılmıştır.

Oktan KELEŞ: Bu tağut kelimesi de çok duyulan, Haram kelimesini zaten söylemeye gerek yok neredeyse Türkçenin ana kaidesi olmuş gibi yani kullanılan anlamında söylüyorum. Yani herşey haram, nefes almak haram, nargile haram, yürümek haram, oturmak haram, kalkmak haram birilerine göre vs. tabi ne demek istediğim anlaşılıyordur. Tabi buyurun.

Mehmet Eray ÇAKIR: Haseb, Huben, Düriyy, Sekr, Sekeren, Sinin: Halk arasında bilinen Sina dağı bu kökenden gelmektedir. Şatr:, Tuba: Bu sözcük Habeşçe de cennet demektir.

Oktan KELEŞ: Tuba, bu çok Türkçe de yani bizim coğrafyamızda kullanılan hanımlara verilen isimdir. Şimdi onlar arapça falan zannediyorlar ya bu isimleri.

Mehmet Eray ÇAKIR: Arim, Ğıyde,Kasvere: Habeşçede aslan demektir. Kuran’da Müddessir suresinde geçer. Yahur: İnşikak suresinde geçer.Naşie,Kifleyn, Müttekeen, Münfatir, Ya-sin: Habeşçede ‘Ey insan!’ demektir. Kuran’da bir yerde surenin başında geçtiği için aynı zamanda ona ad olmuştur: Yasin suresi

Oktan KELEŞ: Yasin aynı zamanda bizde kullanılan isimlerdendir. Bizim coğrayamız da, aramızda bir yasin kardeş şu anda var, bir tanesi de Adapazarı’nda şimdi selam olsun.

Mehmet Eray ÇAKIR: Yesuddune: Kuran’da birkaç yerde geçen bu fiil, genelde uzaklaşmak anlamına gelir. Eben: Kuran’da Abese suresinde geçer.Berberice-Kıptice sözcükler.

Oktan KELEŞ: Evet Şimdi Berberice ve Kıptice sözcükler. Kıpti ne demektir anlatmaya gerek yok. Bu Mısırda Kıpti Kilisesi de hala mevcuttur. Devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Berberice-Kıptice sözcükler. İnahü, An: Çok sıcak anlamına geliyor ve yalnız Rahman suresinde geçer. Aniye: Çok sıcak anlamına gelmekte ve Kuran’da 2 yerde geçer. Ahire ve Ulâ: Bu iki sözcük Kıpticedir. Tetbir, Yütebbirü: İsa suresi Furkan suresinde geçer.Teht: Meryem suresinde geçer.Müzcat: Yusuf suresi,Seyyid: Yusuf suresi,Mişkat: Nur suresi,Heyte Leke: Arapça olmayan bu sözcüğe İbranice, Farsça, Süryanice ve Nebatice diyenler de çıkmıştır. Kuran’da Yusuf suresinde geçer. Mühl: Kehf suresi 29 Duhan suresi 45. ayette geçmektedir. Yusherü: Hac suresimde geçer.

Oktan KELEŞ: Nebatice sözcükler evet Arapçanın da kaynağını da aldığı kökeni diyebiliriz.

Mehmet Eray ÇAKIR: İsa’dan önce M.Ö. 600’lü yıllarda bugünkü Ürdün’de Nabu adında bir kabile yaşamaktaydı. Bu kabilenin insanlarına Nebatiler denilmekteydi. Nebatilerin ilk bilinen yazıları İsa’dan sonra, M.S. 200’lü yıllarda ortaya çıkmıştır. Oysa bilinen ilk Arapça yazılar M.S. 512’de görülmüştür. Bu demektir ki Nebatice, Arapçadan çok daha eski bir dildir.Kuran’da bulunan Nebatice sözcüklerden bazıları şunlardır; İsrî: Al-i İmran suresinde geçer. Ekvab,İll: Tevbe suresi 2 kere geçer. Havariyyun, Seferetün: Cuma suresi ve Abese surelerinde geçer. Sürhünne: Bakara suresinde geçer. Abbedte: Şuara suresi, Bakara suresi, Araf suresi ve İbrahim suresi geçer. Ta-ha: Nebatice “Ey insan!” demektir. Çoğu Kuran yorumcusu bu yabancı kelimenin anlamını bilmediği için Kuran’da Ta-ha şeklinde yazıp geçmişlerdir. Oysa Tanrı, Kuran’da Hz. Muhammed’e hitap ediyor, “Ey İnsan! Ey Muhammed!” demek istiyor. Kıttena: Sad suresindegeçer. Minseet: Sebe suresindegeçer. Menas: Sad suresinde geçer.Melekut: Enam suresi, Araf suresi, Müminun suresi ve Yasin surelerinde geçer.Vezer: Kıyamet suresinde geçer. Verae: Kehf suresinde geçer. Kuran’da geçen onlarca yabancı sözcüğün hangi dilden geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Kesin olan, Arapça olmadıklarıdır. İşte, bunlardan bazıları: Ress: Furkan suresinde geçer. Sakar: Kamer suresi veMüddessir suresinde geçer.Selsebil: İnsan suresinde geçer.

Oktan KELEŞ: Selsebil. Biz kullanırız bunu değil mi. Mesela nerede kullanırız. Sebil su çeşme ya da hayır işi için kullanılan özellikle vakıf veya imarethaneler veya mecazen selsebil ettik, akıttık gibi Türkçeye yorduğumuz kelimelerden biridir.

Mehmet Eray ÇAKIR: Sena: Nur suresinde geçer. Gassak: Sad suresi veNebe suresi geçer.Kıssisin: Maide suresinde geçer.

Oktan KELEŞ: Gassak öz be öz Türkçedir aslında bunu da anekdot olarak düşelim. Şimdi bunu mesela Gassak ben tabi biraz tecvidli söylüyorum dilim tabi zamanında o eğitimi aldığımız için yıllar önce yine gidiyor o tarafa normal Türkçe telaffuz ediyim diyorum edemiyorum. Başka kelime çıkacak ağzımdan diye de korkuyorum. Arapça değil doğru mu devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR:  Kasiye, Verdeten, Rum: Bu sözcük bilinen Rum halkıyla ilgilidir. Siccin: Mutaffifin suresinde geçer.

Oktan KELEŞ: Bu rum kelimesi Rum suresi vardır. Dönemin romalılarına da atfen Kuranda yoğrulan ama arapça olmayan bir tabir. Siccin kelimesini de çokça duymuşsunuzdur.

Mehmet Eray ÇAKIR: Samidun: Necm suresinde geçer. Değerli Dostlaryukarıdaki bilgilerden çıkarılacak birçok sonuç olduğu gibi hiç kuşkum yok.

Oktan KELEŞ: Tamam şimdi, birde bazı kelimeler var ki onları konu etmeyeceğiz şimdi burada onu başka bir muhabbetimizde yapalım. Kelimelerin nece olduğu belli değil, anlam olarak, köken olarak. Mesela, Mekke ve Bekke kelimesini daha önce işlemiştik birkaç sene önce burada. Bekkearapça bir kelime değil fakat neye Bekke dendiği baya işlemiştik gerçi şimdi konuyu dağıtmayalım. Hatırlat bana Ömer, Kuranı Kerimde yüzlerce arapça olmayan kelime var. İşte saydık İbranice, Süryanice, Berberice, Nebatice, Rumca yani yunanca mesela meşhurları Rumcaya geç mesela meşhurları Sırat kelimesi mesela yol sıratı müstakim.

Mehmet Eray ÇAKIR: İncil, Rakim, mizan, kıstas, kırtas, sırat,

Oktan KELEŞ: Bunlar mesela rumca kelimeler Kuranı Kerimde geçenler. Çok bilinen coğrafyamızda. Dilimize geçmiş ve aynı zamanda ciddi anlamda Türkçede de kullanılan kelimeler. Özellikle kırtasiyeyi düşünecek olursak en bilineni. Kıstas, sıratı müstakim mesela Fatiha Suresinde devamlı okuduğumuz bir kelime değil mi sıratı müstakim doğru yol vs. Rumca dedik başka farsça, nebatice, habeşçe, Süryanice, kıpti yüzlerce arapça olmayan kelime ve kökeni bilinmeyenler ihtilaflı olanlar da var yani bu şimdi bir tanesi çıkar şu kelime şurada geçiyor demenin anlamı yok.Bunlar filologlarca ve dil bilimcilerce zaten irdelenmiş kelimeler. Peki Yusuf Suresi ve Yusuf Suresi 2. ayetten dem vurduk. Biz anlayasınız diye Kuranı arapça indirdik. Demek ki Kuranı Kerim tamamen arapça diye düşünüyorsun yüzlerce başka kelime var. Elmalılı Hamdi Yazır’ı hatırlatalım tekrar. O arabi kelimesini kullanıyor yani dil değil de lisan daha kapsayıcı bir kelime algıya bir vuruş yapıyor. Şimdi burada bir tuhaflık yok mu? Konu şu; 1) Yusuf Suresi 2 ve birkaç ayeti kerime de aynı anlama gelecek arapça indirilmiştir Kuran. Fussulet 44. Şimdi Yaratıcı bunu söylüyor fakat Kurana bakıyoruz yüzlerce kelime arapça değil. Şimdi yaratıcı böyle diyorsa bu arapça olması lazım. Şimdi çıkıpta biz hayır kardeşim Süryanice saydığınız, İbranice saydınız, yunanca saydınız, farsça saydınız vs. falan bunlar Arapçadır diyebilecek bir bilim adamı da yok. Ozaman bir çelişki varmış gibi bir şey doğuruyor doğru mu? Ya biz ayeti yanlış algılıyoruz yani Kuran anladığımız anlamında bir Arapçadan bahsetmiyor, arabi diyerek daha kapsamlı içine alalım ya da başka bir hikmet olması lazım bu işte. Yani ne olabilir bununla ilgili veya şöyle diyelim. Kuran arapça inmiştir anlayasınız diye bölümü, Kuranda birde Furkan var şöyle biraz açalım diye söylüyorum. Arapça olan kısımlar Kurandandır da olmayanlar Furkandandırdiyebilirmiyiz ki hepsi vahiy yani Kuranı Kerim mushafın içinde yanlış anlaşılmasın. Yine Kurandandır da ama yani aralarında bir nüans farklılığı olabilir mi dikkat çekmek açısından, vurgulama açısından anlatabildim mi? Böyle de bir şey olabilir mi? Ya da hikmeti ne olabilir? Kuran arapça ise yüzlerce arapça olmayan çok meşhurda bildiğimiz kelimeler geçiyor. Şimdi ne diyebiliriz? Söylemek isteyen var mı?

Hayrettin AKAY: Furkan arapça mı kelime olarak başka bir dil mi?

Oktan KELEŞ: Ayrıştırıcı arapça diyebiliriz.

Hayrettin AKAY: Arapça olduğuna göre o zaman Furkan ile Kuran bu coğrafi olarak gelmiş oluyor o zaman. O zaman ki, o zamanın koşullarına göre coğrafi olarak geliyor ve o coğrafya da yaşayan bütün milletleri kapsayarak geliyor. Yani Elmalılı Hamdi Yazır’ın da arabi demesi o coğrafya da yaşayan bütün toplulukları çevreliyor olabilir.

Oktan KELEŞ: Başka söz söylemek isteyen var mı? Yani bir şeyler düşünün. Buyurun Başkanım.

Yener DURSUN: Şimdi Sultanım siz söylerken etimolojik olarak sürekli kelimelere de bakardınız uygulama şeylerinde. Arabiyen surede geçen harflerde AYN, RA ve BE harflerinden, etimolojik olarak baktığımızda sizin ifade ettiğiniz anlamlar, burada etimolojik olarak anlam verilmiş. Söylemek istiyorum izin verirseniz. Fasih konuşma, ifade etme, açıkça belirtme, açık beyan etme, farklı, ayırt edici, fasih, açıklayıcı konuşma, fesahat, saf, açık, sade, yalın, pürüzsüz, hatadan uzak, kusurdan uzak, berrak su, tutkulu, aşk dolu, hayat içeren, hayat dolu, coşkulu akan nehir, Arap, Araplaşmak, Arapça, etimolojik kökenleri. Yani 27 tane farklı anlam var. 3 tanesi Araplaşmak, Arapça. Şimdi söylediğiniz çerçevede düşünüldüğünde coğrafi olmakla beraber yani ayırt edici hani anlayasınız diye Arapça indirildi, o zaman açık açık başka bir şey var yani burada. Şu anda söylediğiniz şeyi...

Oktan KELEŞ: Evet bu önemli. Başkanımızın bu notuna başvuracağız. Neden başvuracağımızı başvurduğumuz zaman daha iyi anlayacağız. Başka bir şey söylemek isteyen var mı? Niye sustunuz? Bir şaşkınlık mı var? Kuran Arapça indirilmiştir, ayet var doğru mu? Ama birçok kelimenin Arapça olmadığı meydana çıkıyor değil mi hocam bir şaşkınlık mı oldu? Şimdi yaratıcı böyle bir kelam buyuruyor, ama kelamın tersine de bir şey var gibi ilk bakışta görünüyor ya da biz onu yanlış yorduk ya da başka bir hikmet var.

Hayrettin AKAY: Kelime yorumlaması Arapça indirilmesi meselesi şu. Harf olarak yazıt olarak Arapça ama içine girdiğimizde kelime anlamına girdiğimiz zaman tamamen o coğrafyayı kapsayan diğer dilleri de, diğer milletleri de diğer kültürleri de içine alıyor ama yazı olarak Arapça, kültür.

Oktan KELEŞ: Gibi bir düşünelim, ama lisan var, beyan var belagat var buyurun Başkanım.

Yener DURSUN: Estağfurullah Allah razı olsun Sultanım. Şimdi Arapça inmişse bu eğer şimdi de okuduk sözlük şeyleri Kuran’daki kelimeler olarak, bakınca etimolojik olarak bugüne kadar şöyle bir şey oluyordu. Yani hep sorulan sorulardan bir tanesiydi şimdi siz söyleyince hatırladım. Biz muhatap mıyız? Yani bu bölgede Araplara Arapça indirilen Kuran’a biz muhatap mıyız? Diye sorular vardı. Eğer mealde Arapça indirdik yani 28 tane anlamın dışında 2 tane anlamı aldığımızda Arapça indirdik diye meal edilirse eğer bu evrenselliği kapsamayacak o zaman.

Oktan KELEŞ: Ki bu iddiayı çokcaları yapıyor doğru mu? Araplarındır Kuran, İslam bizim dinimiz değildir. Beyanat açık, Araplara indirilmiştir, Mekke ve çevresine indirilmiştir ayeti ile de destekliyorlar. Biz Mekke’de değiliz kardeşim. Çevresinden kasıt nereyi söyleyeceksin her yer çevresi mi? Bunu söyleyen Araplar da var enteresan. İslam Arapların dinidir. Tabi ki biz buna katılmıyoruz yani bu çokca dillendiriliyor. Biz buna karşıyız ancak evet yani böyle bir realite var.

Yener DURSUN: Yani anlamı daraltılıyor Kuran’ın. Çağlara dönük mesajı daraltılmış ve kısaltılmış olacak. Böyle bir meal çeviri yapılırsa o zaman. Arapça denilirse yani. Bir hikmet var dediğiniz gibi.

Orkun AKAR: Şimdi dediğiniz gibi Sultanım biraz önceki ilk girizgahı yaptığınız gibi bir de Furkan meselesi ile bunu bağdaştırabilir miyiz? dediniz. Kuran-ı Kerim’deki ayetlere baktığımızda bu kitap kendinden önceki gelen Tevrat ve İncil’i de doğrular oradaki hükümleri de zaten bozulmamış haliyle kendi bünyesinde içerir diyor ve biz de işte mesela “Musa a.s. biz sana kitabı ve Furkan’ı verdik” zaten orada vurguluyor. Burada Furkani bilgiler var. Ama o zamanın insanına inen kitapta bu Furkani bilgileri de verebilmesi lazım. Gördük bir sürü o kavimin bilmediği kelimeler içeriyor. İşte Furkan’dan bazı bilgiler bazı kelimeler Furkan’da da geçen çünkü bütün insanlığa geldi bu. Oradaki kelimelere ve yeni inen şeyle birlikte Arabi yani sizin kültürünüze sizin şeyinize olacak şekilde indirdik ve bu ne? Peygamberimize sormuşlar mesela ayetlerde “Ya Resulallah biz bu kelimeyi bilmiyoruz. Bu nedir, bunun anlamı nedir?” İşte bu sorulara cevap olması manası ile bu ayet o açıdan değerlendirilebilir diye düşünüyorum.

Hayrettin AKAY: O zaman bu Arap dili kültürü, o zaman edebiyat olarak en yüksek seviyedeydi.

Oktan KELEŞ: Bu bir iddia. Yani şairlerinin olduğu ama ondan önceki kavimlerin ve hatta aynı dönemde yaşayan külliyat daha da geniş.

Hayrettin AKAY: Daha da geniş ama o zaman, şu anki yaşadığımız coğrafyada Amerikan kültürü sinemasıyla vs. edebiyatıyla, filmiyle şunuyla bunuyla nasıl insanları etkiliyorsa o zaman da Arap şairleri Mekke’nin ziyaretgah olmasından dolayı oraya gelen diğer ziyaretçilerin de onlardan etkilenmesinden dolayı Arap dilinin o zamanki seviye olarak şimdiki gibi yüksek olmasından dolayı şairlerin onları etkilemesinden dolayı Arapça indirdik denmesi olabilir. Diğer dillerin de içinde olması hasebiyle çünkü şairlerin kültür seviyesi diğer avam seviyesinde olmadığından dolayı belki bu şekilde yorumlanabilir.

Oktan KELEŞ: Bu da bir yorum teşekkür ederiz. Yani düşünülebilir Orkun’un meselesi gibi. Var mı başka söz söylemek isteyen? Buyur Çağrı.

Çağrı DOĞAN: Sultanım Başkanımızın okuduğu az önce kelimenin 27 tane etimolojik kökeninde bir şey dikkatimi çekti. Başkanımızın söylediği gibi 3 tanesi Arapça Arabi şeklindeydi ama geri kalan 24 tanesinden hemen hemen hepsi açıklık, duruluk, saflık, berraklık şeklinde yani anlaşılabilirlik anlamında olduğundan dolayı acaba orada kastedilmek istenen Arapça indirdik de anlaşabilir şekilde indirdik siz anlayabilesiniz diye safça herkese itap edilen şeklinde mi? diye dikkatimi çekti çünkü 24 tane kelime hemen hemen birçoğu aynı minvale çıkıyordu anlam olarak.

Oktan KELEŞ: Evet buna başvuracağız dedik ya, yani erken başvurdun, doğru. Yani çünkü Arapça kelimesinin bir dil bilimcilik açısından kabul edilişi başka bir şey, akademik açıdan kabul edilişi başka bir şey, dönemin kültürü açısından konuşulması ve yaşanılması başka bir şey, yaşaması başka bir şey. Şimdi yaşayan bir şeye hitap var Arapça derken sarih, açıklık deniyor ama bölgeye. Bölgeye derken de gene bölge kelimesiyle de kısıtlamış oluyoruz aslında. Şöyle sanki oraya geldi o bölgede sanki onlar anlayacak. Bu Arapça sizin anlattığınız gibi olmasa da tamam açıklayıcı, sarih beyan kabulümüz dense de gene bir kısıtlayıcı bölge algısı oluşturulmuş olacak. Halbuki bu bölgeden kasıt bir de yayılmacı bir tarafı var Kuran-ı Kerim’in. Buna Tebliğ metodu deniliyor vs.vs.vs. Şimdi oraya girmeyeceğiz. Şimdi ilk kişiler iyi anlayacak ki anlamadığını bana ne anlatacaksın? Bugün birçok imam, Diyanet İşleri Başkanı, Başkanlığı da dahil olmak üzere dini anlamadığını ben iddia edebilirim. Yani kendi anlamadığını adam geliyor bana anlatmaya çalışıyor. Diyanet İşleri Başkanı benim nezdimde bugün dini anlamamış bir adamdır. Dinin bir tarafını tutmuş o taraftan devamlı, siyaseten, politik, belki biraz hassas konular, belki hizipçi, bir tarafından belki dini bir grubun kabullerini bana dikte eder gibi tebliğ ettiğini iddia ediyor. Ben bunu reddediyorum ve ben Diyanet İşleri Başkanı’nın bu dini anlamadığını da iddia ediyorum. Kendisinin tekrar İslam dinine şöyle bir göz atmasını... Şimdi işte konuşmayayım diyorum ama kızıyorum. Niye? E ben de bu din sahibiyim, bu milletin bir ferdiyiz, bu kadar konuşmaya hakkımız var herhalde doğru mu? Bu adam ve bunun gibiler bize din öğretmeye hakları yoktur. Biz dinimizi Kuran-ı Kerim’den öğreniriz bu dinin peygamberinin Kuran’da geçen bütün kıstaslarıyla ‘işte kıstas kelimesi gene geldi burada’ mizanı, izanıyla apaçık sarih olduğunu da Allah’ın tebliğiyle anlayabilirmişiz değil mi? Aksini iddia edebilecek bir Diyanet İşleri Başkanı var mı veya din adamı? Şimdi demek ki bu din adamı kisvesi altındakiler ‘onu kastetmiyorum’ biz diyoruz ki bu tip adamlara bize din öğretmeye kalkmayın. Bana en azından anlatma kardeşim. Önce sen ‘Din Adamı’ değil dininin adamı ol. Kendi anlamadığın şeyi, eğer anladıysan daha da vehamet, niye hepsini anlatmıyorsun bana kardeşim? Örtüyorsun, örtenlerle alakalı ne var Kuran-ı Kerim’de? Ben bunları Kuran’dan konuşuyorum TomMixTexas’dan değil. Şimdi çıkıp bana tepki gösterecek kişiler olabilir yayınladığımız zaman. Ne demek istediğimiz çok açık ben Kuran’dan konuşuyorum. Diyanet İşleri Başkanı’nın burada makamına bir şey dediğimiz yok, yanlış anlaşılmasın. Ama bana din öğretmeye ehil değildir kendisi. Reddediyorum. Yani tabi raina olursan dinini anlamamış insanlardan ya da anladıysa hepsini anlatsın bana. Bunu da bir Müslümanım diyen bir insan açıkca korkmadan Allah’tan korkarak doğru değil mi? Allah’tan herkes korkuyor ya, yalan. Kuldan korkuluyor. Tamam mı? Ben korkmuyorum ve burada iddia ediyorum ve reddediyorum. Zaten bizim vergilerimizle orada duruyorsunuz. Bize ne anlatıyorsunuz kardeşim siz Cuma hutbelerinde? Bugüne kadar kaç kere Cuma’ya gitmişsindir?

Hayrettin AKAY: Terk ettim Cuma’yı.

Oktan KELEŞ: Öyle mi? Sen zındıksın ya ne diyeyim. Şimdi tabi bu pandemimandemi meseleleri çıkacak ilerde değil mi? Oralara girmeyelim. Diyanet İşleri Başkanlığı din anlatmakla mükellef mi, dinin organizasyonunu sağlamakla? Doğru mu? Şimdi Diyanet İşleri Başkanı dediğimiz zaman bir meshebin başkanı olamaz. Doğru mu? Sünnilik, Hanbeli, Maliki, Şafii, Hanefi...Allah Allah. Din bunlardan mı mürekkeb? İslam dini bir kere bunlardan mürekkeb değil. Şimdi girdik mi siyaset, siyasi bir İslamcı algılamasına? Peki Kuran da Tevrat’tan bahsediyor, İncil’den bahsediyor efendim Berberisinden, Nebatisinden, Süryanisinden... O zaman bu coğrafyadaki bütün bu dinleri Kuran’ın kapsadığı tasdik ettiği bütün o kelimelerin de Diyanet İşleri Başkanı olması lazım bu adamın. Tıpkı Bektaşilerin de Diyanet İşleri Başkanı olması gerektiği gibi. Doğru mu? Alevi Canların da olması gerektiği gibi. Şimdi benim kelimelerim çok tehlikeli kelimeler kabul edilebilir. Ama ben işe teolojik açıdan yaklaşıyorum, siyasi açıdan yaklaşmıyorum. Hakkaniyetli yaklaşmak lazım. Yani bir gurubun mu Diyanet işleri Başkanısın? Ben o guruptan değilim dolayısıyla da benim Diyanet İşleri Başkanım değilsin. Kabul etmiyorum kardeşim, bitti...Allah beni Diyanet İşleri Başkanı’ndan hesaba çekecek mi? “Eyy kulum De ki...” Şimdi ki neydi Erbaş. “Diyanet İşleri Başkanı senin de Başkanındır, tabii ol.” Böyle bir şey var mı? Yook...Devletimin kanunları, nizamı çerçevesinde, Devletle beşik kertmeliyiz, saygımız sonsuz Devlet’in bütün makamlarına ki Rıfat Börekçi gibi bir Diyanet İşleri Başkanını da rahmetle anıyoruz. Gazi Paşa’nın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk Diyanet İşleri Reisi, Reis kelimesi vardır orada. Reis, Reis, birçok şey şimdi girmeyelim oralara siyaset yapmayacağız. Beni serzenişim şu; yahu Müslüman din adamı lakabıyla anılan insanlar dini bilmiyor ki bana anlatsın, yeni nesile anlatsın, gençlere anlatsın. Ondan sonra da serzenişte bulunuluyor değil mi? Ateist çoğaldı, Deistler çoğaldı. Biz bunu televizyonlarda söylediğimizde bize karşı çıkıyorlardı şimdi kendileri söylüyorlar. El insaftır yahu...

Mehmet Eray ÇAKIR: Siz sormuştunuz. Geçmiş programlarda kayıtlıdır hala, “Diyanetten hidayete eren kaç kişi var?” demiştiniz. Durum gene aynı on sene sonra değişen hiçbir şey yok.

Oktan KELEŞ: Yok. Hidayete ermeyi boş ver yani, olan da ayrılıyor. Sadece Diyanet İşleri ile alakalı bir konu da değil bakın. Biz burada bir kuruma yüklenmiyoruz. Bu kadar ödenek var, maddiyat var, imkan var, bu imkanlar daha güzel kullanılabilir iddiasındayız. Doğru mu değil mi? Bir dakika abi. İlahiyat Fakülteleri de öyle. İlahiyat Fakülteleri imanlı adam yetiştirmiyor, bakın bu algı da yanlış. Teolojik, teoloji bilgileri veren insanlar yetiştiriyor akademik sahada. Biz bunu da yanlış algılıyoruz. Şimdi Diyanet İşleri Başkanı da öyle sanki imanlı adam. Öyle bir yetkileri de yok hadleri de yok. Onun için reddediyorum. Böyle bir imada bulunmalarını da reddediyorum eğer var ise. Sen Devletimin maaşı ile bu gariban milletin vergileri ile orada duruyorsun. Durma sebebin din organizasyonu. Şimdi açılımını yapmaya gerek yok. Onun da en iyi şekilde ben hizmetini almak istiyorum. Doğru mu? Benim gibi Gayri Müslümler de bu topraklarda bu hizmeti almakta ki biz Türküz. Kendi coğrafyamızda olan bütün, değil mi vatandaşlar, insan kardeşlerimiz bizim himayemizdedir. Doğru mu? Asaletimizin altındadır, ırkçılık yapmıyorum yanlış anlaşılmasın. Dinimiz de bunu gerektirir. Bırakın Gayri Müslümleri, İslamın içerisinde olan birçok ekol bugün bu hizmeti almıyor.

Orkun AKAR: Temsil edilmiyor. Yok.

Oktan KELEŞ: Temsil edilmiyor, el insaf. Buna bir ekol de bulunabilir, bir yol da bulunabilir, bir çözüm de bulunabilir. Evet, ben dinimi açık, eğer sarih bir şekilde Kuran indirildiğini Allah tebliğ etmişse oradan anlarım ve anladığım kadarıyla da diyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığı gerekli bir kurumdur işte camiler, organizasyonu, şusu busu gerçekten lazım bir kurum yani. Fakat din adına dini öğretme adına sorduğumuz sorulara sarih bir şekilde cevap alamadığımız için bu sitemi yapıyorum. Sarih bir şekilde indirildiği iddia edilen bir Kuran var değil mi? Niye sarih bir şekilde cevap gelmiyor bize? Şimdi konuşmayalım bir sürü burada değil mi? Alo fetva hatlarına telefon edilenler şunlar bunlar değil mi? Oradaki tabi ki bunları da yayınlayacak değiliz yani. Biz böyle bel altı işler de yapmıyoruz. Verilen cevaplar komedi. Kendileri de diyor, bilmiyorum diye. Bilmiyorsan o makamda niye duruyorsun, bazısı hele sorulara? Bilmiyorsan sen fetva makamında ne arıyorsun? Kim koydu seni oraya? Şimdi işte konu çok geniş. Ondan sonra imamlara kızıyoruz işte şöyledir böyledir değil yani. Bir sistemin nakille bir sonraki jenerasyona aktarılma organizasyonu haline gelmiş. Bunu alıyor, çözmek yok, tekrar bir sonrakine nesile aktarıyor ve buna dokunana da “Aaaa! Sen bilmem kaç seneden beri daha mı iyi biliyorsun?” Yaa ben bilmiyorum tabi, bilmediğim için sana soruyorum. Ama şunu öğrendik sen de bilmiyorsun. Evet bir şey söyleyecektin.

Hayrettin AKAY: Sultanım, şimdi Türkiye’de 80.000 cami olduğu söyleniyor her camide 2 tane din görevlisi, eder 160.000 kişi. Her birinde onar kişi gerçekten bildiği gibi irşat etse Türkiye’de herhalde Ateist de kalmaz Deist de kalmaz, başka şey de kalmaz, ama ne hikmetse …

Devamı: 

https://www.onaltiyildiz.com/?haber,8156/kur-anca-ne-kadar-arapca



Bu yazı 2,341 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 30 Ekim 2023 Necro: Dijital Büyü
    • 1 Temmuz 2023 GÖK TANRI İNANCININ KURANDAKİ İZLERİ
    • 2 Mayıs 2023 Nato Ezoterizmi
    • 23 Şubat 2023 NEKRO İSTİLA
    • 23 Eylül 2022 Adguk Öğretisi - Tanrının Gözü
    • 14 Eylül 2022 Kambaba-24 NATO-Yunan'la Savaş Olur mu? - Elizabeth Peygamber Soyu mu?
    • 28 Temmuz 2022 Mason Kemalistlerin ve Sözcülerinin Yalanları-2
    • 24 Temmuz 2022 Mason Kemalistlerin ve Sözcülerinin Yalanları-1
    • 23 Haziran 2022 KamBaba - Devler Uyanıyor - Bölüm 1
    • 17 Haziran 2022 Beş Büyük Plana Dikkat! AKP; Ana Muhalefet Partisi Olmaya Hazırlanıyor. (Kambaba-23 Gündem Özel)
    • 7 Mayıs 2022 Kambaba Gündem, Mülteci Sorunu - ( Kambaba-22 )
    • 19 Mart 2022 Kambaba-21
    • 27 Ocak 2022 Oktan Keleş ile Gündem-1
    • 19 Ocak 2022 Kambaba-20 Gizlenen 2025 Güneş Patlamaları - OTAĞ - Doğal Yaşam
    • 4 Ocak 2022 Adguk Öğretisi
    • 23 Ekim 2021 Kambaba-19 Gündem
    • 26 Eylül 2021 Kambaba-18 (Yaşanan kimin sistemi ? - Kur'an da her şey var mı? - Balık avı)
    • 24 Eylül 2021 Kambaba-17 ( Cahiliye Devri ile Bugünün Farkı !)
    • 22 Eylül 2021 Kambaba-16 ( Dış Tehditler )
    • 19 Eylül 2021 Kambaba-15

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,668 µs