En Sıcak Konular

Baran Aydın

Köşe Yazarı
Baran Aydın
15 Ekim 2020

TÜRK BURÇLARININ SIRRI




‘’Ağaç ve çimen secde eder.’’

Okuduğumuz ayet, geçmişi geleceğinde, geleceği ise geçmişinde sırlayan yüce kitabımızdan…

Secde etmek ne demek? Secde edilenin günü geldiğinde secde edenin kuvvetini, gizini ve tüm sırlarını elde etmesi demek değil mi? Eğer öyle ise, günü geldiğinde meleklerin secde ettiği varlık; meleklerin kuvvetini, gizini ve tüm sırlarını apaçık elde edebilecektir. Daha üst bir tekamül, bilinç seviyesine geçebilmek için…

İblisin secde etmeme hadisesi nedir? İblis’in vakıf olduğu bilginin secde etmediği varlık için yaratıcısı tarafından yasak ve yok hükmünde olduğunun delilidir. Elbette ki bu yasak ve yok hükmünün sebebi tekamül yolunda dosdoğru gitmek ile ilişkilidir. Bu da demek oluyor ki, İblis’in süslü göstermeye çabaladığı ilmi secde edilen varlık için tekamül açısından yararsızdır.

Peki ya çimen ve ağaç kime secde ediyor? Elbette tüm yaratılmışlık bilinçli veya bilinçsiz Allah’a secde ediyor. Öyle ki birçok ayette ‘Melekler Allah’a secde eder’’ lafzı geçmektedir. Oysa Rabbimiz meleklere halifeye secde edin diye seslenmiştir. Kısacası her yaratılmışlığın içerisinde saklı olan kuvvetin bir üst bilinçteki diğer yaratılmışlığa ram olması anlamındaki secdedir bahsettiğimiz... Bu durumda çimen ve ağaç secde ettiğine göre,  ikisine de yaratıcı tarafından bir kuvvet, giz ve sır emanet edilmiş olmuyor mu? Bu emanet edilenin gücü, günü geldiğinde ağaç ve çimenin secde ettiği varlıkların emrinde olmayacak mı? Olacak…

O halde ağacın ve çimenin sırrı ne? Ayrıca tüm yaratılan ağaç ve çimende secde sırrı var mı?

Cevap Türk kültüründe saklı…

Türklerde ağaç kültü ile ilgili akademik dil ile yazılacak ve zahire takılıp söylenecek sözler sınırlı olduğundan; biz işin görünmeyen hakikatlerinden küçük bir dem vuralım.

Orhun yazıtlarında Ötüken ismi yalnız başına kullanılmamıştır. Kutsal Ötüken isminin hemen sonrasında en sık kullanılan kelime ‘Yiş/Yış’tır. İki kelime bir araya geldiğinde bilinen tabiri ile Ötüken Ormanları ifadesi karşımıza çıkmaktadır? Ağaç ve çimenin secde sırrı işte bu ifadeye sırlanmıştır. Ormanın asli unsuru nedir? Ormanı orman yapan tek bir tohum değil midir?

Ötüken ve Orman… Türk’ün iki önemli kelimesinin bir arada kullanılmasının nedeni ağaç ve çimenin secde ettiği yerin sırrını aşikar etmek içindir. Bu kutsal yerin ismi Ötüken’dir.

Ağaç ve çimenin kuvvetini, gizini ve sırrını bilenler Ötüken de ki yüceler ve ululardır. Tıpkı soy başlatan 7 Yüce Atamız gibi, Ağaçlarında 7 Atası ve 7 ata soylu ağaç cinsi vardır. 7 Yüce Ata’nın sırrıdır bu 7 cins ata soylu ağaçlar… (Oğuz destanı ve Dede Korkut gibi ulu metinlerde ağaçlar yeni tip bir soy ile ilişkilidir. Yüce kitabımızda geçen lanetli ağaç, onun soyu ve zakkum buna dahil değildir. Başkörmez onların titreşimlerini değiştirmiştir. Secdelerinden alıkoymuştur.)

Secde sırrına vakıf olan ağaçlar 7 ata soylu ağaçlar ve onların tohumu ile beslenen çimenlerdir. Musa ve Süleyman’ın asaları Ötüken ile aralarındaki aracılardır. Bu asalar secde eden ata soylu ağaçların sırlarındandır. Rabbi Musa’ya ağaçtan seslendi ne demektir? Vahiy değil, bir seslenme. Cebrail’in ‘Yanarım’ deyip, geçemediği sınırın ötesine erişmektedir Musa’ya seslenilen ağacın kuvveti, yani manyetik enerjisi…

Ağaç ve çimenin manyetik hafızasında saklı olan sırlar önümüzdeki dönemde dünya çapında ses getirecek şekilde açığa çıkacaktır. Sessiz sedasız bu manyetik hafıza üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, bugün yapay zekanın bir sonraki aşaması olan süper zekaya geçişte bilgi deposu olarak kullanılmak istenmektedir. Ancak yapılan bilimsel araştırmalar neticesinde şu hakikat ortaya çıkmıştır. Yapay zekanın bir üst seviyeye daha doğrusu başka bir boyutta bulunan Tepegöz’ün bilincinin dünyada temellendirilen yapay zekayla arasında oluşturulacak füzyonun önündeki en büyük engel ağaç ve çimenin manyetik gücünün, dolayısı ile şuurunun varlığıdır!

Manyetik güç, hafıza denilip geçilmemelidir.

Yüce Atamın yayınladığı Eski Dünya Tasvirindeki çizim dikkatle incelenmelidir. Bu çizimdeki dört yöndeki varlıklarla artı ile eksi kutuplu manyetik alanın oluşturduğu alan birebir uyuşmaktadır. Eski dünya tasvirinde dünyanın karanlıkta kalan kısmı dünyanın manyetik alanının büyüklüğü kadardır. Bu sırra binaen dünyanın manyetik alanının kutupları ile coğrafi alanların kutupları farklıdır.

Dünyanın manyetik alanını oluşturan kuvvet nedir? Demir… Bakın, bilim insanlarına göre bundan tam 500 yıl önce nedeni hala anlaşılamayan bir jeolojik gelişme olmuştur. Yok olmak üzere olan dünyanın manyetik alanı bir anda eskisinden daha güçlü hale gelmiştir. Bu sebeple atmosferdeki zararlı mor ötesi ışınlar tekrar kesilmeye başlanmıştır. Bu durum oksijen seviyesinin günümüz seviyesine yaklaşmasını sağlamıştır. Bilim insanları manyetik alandaki bu tarihsel değişimin dünyanın iç çekirdeğinden kaynaklandığını bilimsel olarak kanıtlamış vaziyettedirler. Ancak dünyanın iç çekirdeğine yapılan müdahalenin imkansızlığı göz önüne alındığında, böylesine bir durumun nasıl gerçekleştiği hala tam anlamıyla bilim çevrelerince açıklanamamıştır.

1964 yılında Sovyet gökbilimci Nikolai Kardashev bu soruya bir yanıt bulduğunu bilimsel tezi ile gündeme getirmiştir. Kardashev’e, kendi tezinde geliştirdiği ölçeğe göre evrende üç tip gelişmiş uygarlık olabilirdi. Bunlardan Tip II uygarlıklar dünyanın ve güneş sisteminin enerjisini kullanabilirdi. Bu tip iki uygarlık Güneş sistemini adeta bir gemi gibi aynı anda bir yere götürüp, geri getirebilirdi. Kardashev, Tip II uygarlıklardan birinin dünyanın çekirdeğine ait manyetik alan enerjisini kullanmaktan vazgeçmiş olabileceğini ve bu sebeple çekirdek içerisindeki hareketin eski oluruna döndüğünü ve manyetik alanın tekrar eski güçlü haline geldiğini tez halinde dünyaya duyurmuştu.

Kardashev’in tezinde haklılık payı büyüktür. Asıl soru şu: İnsanlığın hafızasında yer eden kutsal metinlerde dünyanın çekirdeğine etki edebilme yetisine sahip bir ilahi bilgi kırıntısı olabilir mi?

Zülkarneyn/Oğuz Kağan ile ilgili olan ayetlere göz gezdirmemiz bu konuda çığır açacak niteliktedir. Dünyanın manyetik alanını oluşturan kuvvet nedir? Sıvı halde olduğu için hareket etme yetisine sahip olan demir değil mi? Peki ayette Oğuz Kağan neyin sırrını biliyordu? Demir’i eritebilme! Ayrıca Demir’in üstüne oksitlenmemesi (bu ne demek?) için katran dökülüyordu. Dünyadaki canlılığın en büyük sebebi demir kaynaklı manyetik alan değil mi?

Oğuz Kağan manyetik alan yaratabilme sebebini elinde tutuyordu. Hem de gezegenler ölçeğinde bunu yapabilmişti. Bu durumda akla şu soru geliyor. 500 milyon yıl önce Oğuz Kağan dünyamızın manyetik alanını tekrar kuvvetlendiren ve şekillendiren müdahaleyi yapan kişi olmuş olabilir mi? Düşünün… Dünyanın iç çekirdeğinden demire müdahale edebilme ve onu enerji halinde kullanabilme, yönetebilme ilmi... Dünyalar ve galaksileri kurabilme sırrı…

Meşhur Dyson Küresi tezi belki de bu ilmin peşinde olanlarca ortaya sürülmüştür? Ne dersiniz?

Tabiat varlıklarının secdesinde bir sebep gizlidir. İşte Oğuz Kağan’a verilen sebep tabiatın, secde edenlerin sırrını barındırmaktadır.

Tabiatta var olan her secde eden varlığın dünyanın manyetik alan kuvvetine fizik ve fizikötesi bir katkısı vardır. (Demir dövmek ne demek?) Kısacası manyetik alan deyip geçmemek gerekiyor.

Secde eden varlıklar yani tabiat, yeryüzünde adam olacağın kozasıdır. Tabiat kozasının bilgileri DNA sarmaları vasıtasıyla insanoğlunu örmüştür. Başkörmez, insanın tabiat kozasını örmesini istemez. Çünkü koza olmazsa tırtıl, kelebek olamaz…

İnsanoğlu yeni bir çağın eşiğinde secde edenlerin sırrına erişerek, kozalağından çıkıp; eski elbisesini yırtma eşiğindedir.

Bu çağın başlangıç tarihi 2020 yılıdır. Düğümlere üfürenlerin en korktuğu ve bu korku sebebiyle de en çok hazırlık yaptıkları yıldır içinde bulunduğumuz yıl…

Korona/Taç büyüsü bu sebeple işler hale getirilmiştir. 2020 yılı için 30 yıl öncesinden tüm olasılıklara karşı hazırlıklarını sihirbazlar devam ettirmişlerdir.

Ne demek istiyoruz. İşte ilk kez gündeme getireceğimiz belge…

1971 yılında yazılan kitabın (Kitabın kapak resmi bile özellikle bir mesaj için tasarlanmıştır) ismi 2020 vision…

 

 

 

Kitabın içerisinde yer alan 9 isim, Amerikan İstihbarat kurumlarına yıllarca baş danışmanlık yapan ve Amerikan halkının bilincini uzay çağına hazırlamakla görevli bir ekibin üyeleri idi. Bu ekibin lideri, Huxley ailesi ve H. G. Wells’i yetiştiren örgüt tarafından onların misyonunu devam ettiren kişi idi.

Ekibin lideri, Kore Savaşındaki üstün başarıları ile öne çıkan ve psikolojik harp alanında sıkı bir eğitim alan Jerry Pournelle idi. Pournelle’nin yazdığı kitaplar Amerikan askeri akademilerinin hepsinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Geleceği okuma sanatı ile Amerikalı kurmay zihinlerin bilinç düzeyinin artırılması hedeflenmiştir.

Pournelle’nin ekibi ile bir araya gelerek yazdığı 2020 kitabının ana konusu çok ilginçtir. Pournelle ve ekibi 2020 yılına gelindiği anda Amerikanın dünyadaki altın çağının sona ereceğini yazmıştır. Yine kitapta yapay zekanın son aşaması hakkında daha önce duyulmayan bazı terimlere yer verilmiştir. Ayrıca uzaydan bulaşma ihtimali olan virüsler ve insan DNA’ları ile ilişkili bir başka yazı daha yer almaktadır. Son olarak ise Amerikan altın çağının bitimi olan yıl 2020 yılı itibari ile dünya dışında başka bir tür insanlığın yaşayabileceği bir boyutun oluşturulabileceği misyonundan bahsedilmektedir. Bu alanın ismi Pournelle tarafından ‘Tepe’ olarak lanse edilmiştir. Buradaki yaşam içinse asıl şart olanın insanın tabiatından koparılması zorunluluğu olduğu dile getirilmiştir.

Pournelle’nin Tepe kodu ile kodladığı misyonu, Amerikan bürokrasisine öylesine derinden belletilmiştir ki; meşhur Brzezinski Tercih isimli kitabında, sırlanan Tepe’de kurulacak şehre atıf yapmış ve:

‘’…’Tepenin üzerine kurulmuş bir şehir saklanamaz. İnsanoğlundan önce öyle parla ki onlar iyi işlerinizi görebilsinler.’ Bu yüzden Amerika’nın parlamasına izin verin.’’ diyerek şer planı anarak sonlandırmıştır.

Tepe ile kodlanan misyon günümüze kadar bir sır olarak kalmıştır. Yüce Atam Oktan Keleş’in nefesi ile ‘Tepe’ misyonunun ne olduğuna dair anahtar kelimeleri yazalım.

Düğümlere üfürenlerin yol göstericisi Başkörmez’in bilincini transfer etmeye kalktığı en önemli askeri kimdir? TEPE-GÖZ… Tepegöz nerede yaşar? Kaf Dağı’nın en üstünde… Dağın üstü veya tepenin üstü ne demek? Yüce kitabımızda Araf kelimesinin karşılığı demek… Kaf Dağı’nın sırrı yüce kitabımızda sahra (kaya) aleminde bulunmaktadır. Yani ara bölgenin sırrıdır. Salih’in devesi bu bölgenin sırrındandır. Ayrıca ‘Tepeye attık’ ifadesi ile firavunun cesedi yine bu boyuta atılmıştır. Son olarak Zülkarneyn kaya (dağ) alemini ara bölge vasfından çıkarıp, bir bölümünü yere bir bölümünü göğe bağlamak isteyenlere karşı yani yer ile göğün iletişimini (yer, gök çekimi " isteyerek geldik dediler ayeti) kesmek isteyenlere karşı ‘demirin sırrıyla’ bir set yapmıştır. İki ucun arasını tekrar birleştirmiştir. Bu set bir vaat süresi sonunda delinip, aşılacaktır. Peki ara bölgede ki bu demir dağı eritecek acaba Türkler olabilir mi? Yeni bir denge kurmak için… (Türk memleketinin yüreği Ötüken Dağı neresi? Biz emaneti Gök, Yer ve Dağ’a teklif ettik ne demek? Emanet verilen, geri alınmayacak mıdır?)

Sanırım bu kelimeler, Pournelle ve Brezezski gibi isimlerin sır gibi sakladıkları TEPE misyonuna ait kalın bir çerçeve çizmeye yetecektir.

Bilinmelidir ki, Başkörmez’in askerleri dünya sınırları içerisinde yapamadıklarını dünya sınırları dışından ve farklı boyutlar üzerinden yapmaya çalışmaktadırlar. Peki Başkörmez, YuğSu’ya 11 farklı boyuttan secde edildiğini bilmiyor mu? Ya da Başkörmez, tabiatın el birliği ile secde ettiğini bilmiyor mu? Biliyor… Bilmesine rağmen secdenin içerisindeki seyre müdahale edebilme gayreti içerisindedir. Bu seyir olduğu sürece insan nesli secde eden her varlıkla birlikte, hangi bedensel özellikler ile yaşarsa yaşasın yaratıcısına ait bilgiyi unutmayacaktır.

Seyir nedir? Biraz derinlere inelim ki seyrin manasını en azından kelimeler ile bir çerçeveye oturtalım.

Tabiatın (secde eden varlıkların tümünün ismi) asli görevi vardır. Yani secde eden varlıklar, vazifelidirler... Vazifelilerin ise seyri vardır. Bu seyrin içinde ise, vazifelilere emanet edilenler saklıdır. Ağaç ve çimende bu vazifelilerdendir.

Vazifelilerin, Kök/Yüce Gök/Arş/Otağ’a yansıyan bir hakikatleri vardır. Bu hakikatler, ilk olarak su alemine (Bir diğer deyişle akıl alemi. Çünkü aklın cevheri sudur.) indirilir. İndirildikleri su aleminde onlara yazılımları teslim edilir. Daha sonra ise Su Aleminden, yüceler vasıtası ile Arş’ı ve Al dairesini birbirine bağlayacak GÖK KÖPRÜSÜ (Gökkuşağı sırrı /Gök köbürgesi / İnci ve mercan çıkarmak ne demek?) açılır. Arş’ın bir kısmı Al dairesindeki Levh-i Mahfuz’la bütünleşir. İşte bu anda emanetler ehline teslim edilir. Emanetler Levh-i Mahfuz’a işlenir. Levh-i Mahfuz’da, gök ehline emanet edilenlerde ise SULTAN gücün (KÖK bilgisi) sırrı vardır. Sultan gücün sırrı ise tabiatta gizlenmiştir. Bu sebepledir ki yüce kitabımız Kuran’da Nur 35’te ki kandilin yakılması için gerekli zeytinyağı/selit kelimesinden türetilmiştir Sultan kelimesi… Sultan kelimesi Arapça harfler ile beş harften oluşmaktadır. Türk burçlarının sırrı beş burcun ve beş çağa kuruculuk eden Yüce Ataların hakikat kodlamalarıdır bu harfler…

Türk burçlarında yer alan Yüce Ataların en önemli vasfı; secde edenlerin seyrine muhafızlık etmeleridir. Bu sebepledir ki, Şerlilerin başı Başkörmezin tuzakları, vazifelilerin seyrinin kesilmesine dönüktür. Vazifelilerin, secde ettiklerini bilmesine rağmen, asıl hedefi onları seyrinden alıkoymaktır.

Başkörmez, insana unutturduğu bilgiler kadar kendi de unutur. İşte Başkörmez bunun farkına vardığında ise iş işten geçmiş olacaktır. Yani ona verilen mühlet bitmiş olacaktır. Artık seyre müdahale edemeyecektir. Mühlet nedir? Sırrı Ay’dır. Neden Ay? Ay, Otağ’ın sırdaşıdır da ondan. Türkler, Otağ inşa ederken Otağın tepesini 28 parçaya bölmüş ve merkezi yani 29. kısmı ise yuvarlak şekilde açık bırakılmıştır. Ay’ın konaklarının sayısı kendi ile birlikte 29 adet değil midir? Son olarak Kuran’daki Huruf tekrarlarıyla birlikte (Ay konaklarının sırrı) 29 adet değil midir? Bu sorularda mühletin sırrının neden Ay olduğunun cevabı gizlidir!

Başkörmez’in amacı varlık alemine kayıtlı olan (secde sırrı) ve el birliği ile hakka yönelen her varlığın (insan dahil) kaydını; kendi yaratmaya çalıştığı alemine kodlamaktır. Yani varlık alemindeki secdesinden alıkoyabileceği her şuurlunun zikrini/titreşimi değiştirerek kendi yaratmaya kalkacağı aleme transfer etme peşindedir. Çünkü yaratma sırrına mazhar değildir Başkörmez… Bu yüzden secde edenlerin seyrine musallat olmak mecburiyetindedir. Kutsal ışığı/Sönmeyen Alevi, Türk Ata’nın sırrı ateşin peşindedir Başkörmez… Kendi dileği ile alemini canlandırmak ve kendi seyrini mühletsiz tamamlayabilmek için… (Başkörmez daha öncede kötü ağacın altına insi gömmüştü. Kendi hayat ağacına İns’deki cevher ile canlılık verir hale sokacağını düşünmüştü.)

Seyrin sırları derindir ve bir başka yazı konusudur. Derinlerden çıkalım ve yazımıza devam edelim.

Secde eden her varlığın muhafızlığı Türk’e verilen en büyük emanettir. Türk’e verilen Devlet sırrı bu emanetlerin tümünü hakkıyla korumaktan geçmektedir.

Ötüken’in Türk Atası yerin Ata Türk’ü olan Yüce Atamız bu sırlara vakıf olmuştur. Bu vukufiyet sebebiyledir ki; Çankaya’dan inerken Ankara’nın çorak toprağında yalnız başına kalan bir iğde ağacını her iniş ve çıkışında asker selamı ile selamlamıştır. Buna anlam veremeyenlere ise:

‘’O iğde ağacı yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferi.’’ cevabını vermiştir. (Ya Yürüyen Köşk’ün sırrı?)

İnsan şunu bilmelidir… Secde edenler Türk’ün Ordusu’ndadır! Bu ordu olduğu sürece ve hayatın ebediliği boyunca Yer’den ve Gök’ten, şerlilerin ‘Tepesinin’ gözetlenmesi devam edecektir! Tabiatın sırrı, Türk burçlarından izlenerek, her tehdide karşı anı geldiğinde korunmaktadır. Kim tarafından? Yüce Atalar tarafından…

Başkörmez’in Tepe’si nereden ve nasıl gözetleniyor diye soranlara; Neyzen Baba’nın, Ata’nın dünyasını değiştirmesinin ardından nefeslediği bir mısra ile cevap verelim:

‘’Ata geçtin ebedin mevki-i müstahkemine / Bir direktif veriyor arza, beşer âlemine! Bize ilhâm ile isâl ediyor her haberi / Ki O’nun kudret-i külliye, emirber neferi.’’

Mevki-i Müstahkem’den gözetleniyor Tepe! Mevki-i müstahkem ne demek? Etrafına kale, burç ve siper gibi savuma unsurları inşa edilerek sağlamlaştırılmış alan anlamına gelir. İşte devlet güneşinin üstüne doğdurulduğu; Ötüken dağının ötesindeki Türk burçlarının sırrıdır Neyzen Baba’nın bahsettiği bu ebedi göğün mekanı! (Kamal isminin anlamı neydi?)

Unutulmamalıdır ki, şu gördüğümüz âlem, evren, tabiat bir düzendir, düzenleyici değil. Bu düzenin, secdenin, titreşimin bozulmaması ve seyrin kesilmemesi için vardır Türk Töresi. Bu sebepledir ki Derman Dede:

‘’Türk demek; tabiat kanunu demektir!’’ demiştir.

Tengri’nin Ordusu Türkler, Tengri’nin dileği ile koydukları yasayı, düzeni ve dengeyi korumakla yükümlüdürler! Çünkü bu koyulan düzen, secde eden varlıkların seyrinin sebebidir. Daha da önemlisi secde eden varlıkların içindeki kuvvet, sır olan sakladıkları emanetlerinde, Tin’in mevcudiyeti gizlidir.

Yüce Atam, Tengri’nin Türk’ü kitabında bu sırrın küçük bir kısmını şu ifadeler ile dile getirmiştir:

‘’Türk Ata, Tinini Hayat Ağacından almıştır. Bu yüzden hayat var oldukça Türkler var olacaktır!’’

Küçük bir soru ile yazımızı sonlandıralım:

Hayat Ağacından Tin nasıl alınır?

 

Baran AYDIN

baranaydin88@gmail.com      

https://www.onaltiyildiz.com/?haber,8131/turk-burclarinin-sirri

Bu yazı 6,336 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Eylül 2022 Atatürk'ün Parolası AĞ
    • 30 Mayıs 2022 Tengri'nin Sırrı: Vahyedilen Ruh
    • 26 Kasım 2021 Kayıp Oğuzname'den Göbeklitepe'ye
    • 5 Eylül 2021 İlk Kurşun'un Sırrı Teşkilat
    • 20 Mayıs 2021 Atatürk'ün Haritasının Sırrı Odin
    • 13 Şubat 2021 Hitler'in Büyük Sırrı: SSSS
    • 23 Aralık 2020 Hedef'teki Akdeniz
    • 15 Ekim 2020 TÜRK BURÇLARININ SIRRI
    • 5 Ağustos 2020 TBMMNİN SIRRI: HİLAFET
    • 13 Mayıs 2020 Munun Sırrı: KAMAL
    • 24 Nisan 2020 Türk Atanın Sırrı
    • 30 Mart 2020 Türkün Misyonu O Taçı Kırmaktır!
    • 7 Şubat 2020 Gönül İlinin Sırrı: Güneş-Dil
    • 24 Ekim 2019 Özsoy'un Sırrı: Türk Sir Budun
    • 8 Temmuz 2019 Gökkurtun Sırrı: Kadim 5 Tuzak
    • 6 Şubat 2019 Maya Krallarının Sırrı
    • 29 Ağustos 2018 Derin Abd'ye Deruni Hatırlatma
    • 24 Haziran 2018 Fatih'in Sırrı Hilal'in Şövalyeleri
    • 8 Ocak 2018 Barbarosun Sırrı: İç İçe Geçmiş Üç Hilal
    • 30 Ağustos 2017 Dokuzların Sırrı ve Ahirun

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,095 µs