En Sıcak Konular

Baran Aydın

Köşe Yazarı
Baran Aydın
7 Şubat 2020

Gönül İlinin Sırrı: Güneş-Dil



Atatürk'ün 1938 yılında vefatının ardından, İbrahim Necmi Dilmen Ankara Üniversitesindeki Güneş-Dil Teorisi ile ilgili derslerine son verirken; bunun nedenini soran öğrencilerine şöyle seslenmişti:

‘’Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi?’’

Evet, Güneş batmıştı ve bu batış ilk değildi. Güneş’in batışı tekrar doğmak içindi…

Atatürk’ün hakikatini ve nasıl yeniden Güneş gibi doğduğunun sırrını; Atatürk için ‘’O bir Güneş’ti.’’ İfadesini kullanan Ulumuz Münir Derman şu cümleleriyle anlatmıştı:

‘’Şimdi bin sene evveline gidelim: Bir Türk yiğidi, yiğit bir Çinli ile savaşıyordu. Kan ter içinde kalmışlar. Çinli yerde, Türk ayakta... Türk yiğidi, Çinliye: "Çok kahramansın, mahir bir savaşçısın, güzel dövüştün cesursun. Yaralarını sarayım" dedi. Sardı. Su içirdi. Selam vererek atına binerken: "Arkadaş tam yiğit, tam kahraman, tam insansın... Yalnız bir şeyin eksik" dedi. Kahraman Çinli hafif tebessüm ederek baktı. "Nedir o söyler" gibi... "Bir daha dünyaya gelmek mümkün olursa" sustu atını sürdü, başını geri çevirerek haykırdı: "Dünyaya Türk olarak gel!" dedi. Çinli yiğit: Son nefesini vermek üzere idi, dudaklarında şunu mırıldandı son kelime olarak: "Ne mutlu bu yiğide" dedi ve gözlerini kapadı. O Türk yiğidinin; asaleti, cesareti, kahramanlığı, doğruluğu, dağlardan, ovalardan, göllerden, denizlerden, sellerden, savaş meydanlarından geçerek Atatürk'ün ağzında tecelli etti:

"NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!"

Atatürk'ün bu sözünü levhalara değil, gönlüne kaz.’’

Münir Derman’ın bahsettiği Türk yiğidinin Tin’i, bin sene sonra Atatürk olarak görünmüştür. O Türk yiğidinin ismini, cismini, geçmişini ve geleceğini bilenlere HUUU diyelim…

Dedik ya Güneş, tekrar doğmak üzere batmıştı. Devletin devranı, gündüzden geceye doğru don değiştirmişti. Bu da demek oluyordu ki, artık kadim Türk Devleti, gecenin yasalarına göre gardını alacaktı.

Devletimizin, gecenin yasalarına göre hareket ettiği dönem boyunca Güneş-Dil Teorisi’ne ait misyonunun asıl gerekçesi unutturuldu.

Unutturulanı, hatırlatmakla başlayalım… Önce zahire ait bilgiler…

Özellikle 15. yüzyıldan itibaren Avrupa, Anadolu, Mezopotamya, Orta Asya ve yeni kıta Amerika’da hüküm sahibi olan sır uygarlıklar, bilim adamlarının keşifleri ile gün yüzüne çıkmıştı. Uygarlıkların gün yüzüne çıkması, batı merkezli kültürel başlangıç teorilerini bir bir iflas ettirmişti. Çünkü bu uygarlıklar ile Türk medeniyeti arasında ister istemez kurulmak zorunda kalınan bağ, merkezinde Türk’ün olduğu yeni bir uygarlık bilincinin oluşmasına gebeydi.

17. yüzyıla gelindiğinde, Avrupa için kendi alanında isim yapmış bazı bilim adamları istemeye istemeye ‘’Uygarlığın kökeninde Türkler mi var?’’ sorusunu sormaya başlamıştı. Batıya yön veren karanlığın ilmine sahip odak, bu sürecin farklı bir yöne evrilmesi için büyük bir adım atmıştı. Uygarlığın kökeninde Türklerin olduğuna dair önemli bilimsel çalışmalar sümen altı edildi ve Ernest Renan gibi batı toplumuna yön veren bilim adamları ‘’Uygarlığın kökeninde Türkler gibi barbar bir kavmin olduğuna inanmıyorum. Bu durum dile getirilmemeli, yazılmamalı!’’ şeklinde birçok demeç verdi.

Uygarlığın kökeninde Türklerin olup olmadığı sorusunun batı milletlerinde ki en büyük muhatabı Etrüskler idi. Bu sebepledir ki, Avrupa kıtasında özellikle Türk kökenli Etrüsklere yönelik yapılan keşifler bu süreçte sümen altı edildi.

Etrüsklerin batıya bıraktığı izlerin gizlenmesi için batı milletlerinin her birinde, kendi tarihleri içerisinde yer alan ve Etrüsklerden izler taşıyan bazı kavimlerin isimleri ön plana çıkarıldı. Elbette ki Türk kavmi Etrüsklerin izleri bu kavimlerin öğretilerinden silindikten sonra ön plana çıkarılma işlemi gerçekleştirildi.

İngiltere’de Keltler, Fransa’da Galyalılar (Galatlar), İspanya’da Gotlar, İtalya’da Latinler, Almanya’da Germenler bu kavimlerden en ünlüleri idi.

Bahsi geçen kavimler baz alınarak sözde iki karşıt zihniyet yaratıldı. Bir yanda köklerini ismini saydığımız ve Türklük izlerinin üstü örtüldükten sonra öne çıkarılan kavimlerde arayan, kadim ve arkaik çağların misyon ve vizyonuna göre yaşayanlar; diğer yanda köklerini eski ve yeni ahitte arayan ve bulanlar… 

Böylesine bir konunun gündemde uzun süre tutulabilmesi demek; milletlerine yön veren kişilerin söylev ve demeçlerine yansıması demekti. Örnek verelim ve bu isimlerden üçüne ait demeçleri aktaralım:

Henri Martin:

‘’Yüzyılların ötesinden çınlayan bu işittiğimiz çığlık, babalarımızın ruhundan! Onun itirazını yeni Galya, Devrimin Fransa’sı devir aldı.’’

Çariçe II. Katerina:

‘’Fransa’da ne olduğunu görmüyor musunuz? (Fransız Devrimi’nden bahsediyor) Galyalılar Frankları kovuyor. Fakat göreceksiniz Franklar geri dönecek!’’

Disraeli:

‘’Musa’nın On Emrine dayanan İngiltere Common Law’undan yararlanan uyruklarını; İmparator Justinyen’e dayanan Bizans-Roma yasalarına boyun eğmekten korumak üzere Britanya’yı Ortak Avrupa pazarına girmekten korumalıyız!’’

Kaynaklarla sabit örneklerin sayısı arttırılabilir, biz konumuza devam edelim…

Batı toplumunun temelinde olduğu iddia edilen kadim kavimlerin zihin yapılarına işlenen ve üstü bilerek örtülen öğreti Türk’e ait Gök öğretisi idi. İsmini saydığımız kavimlere Türklüğün Gök öğretisini aşılayan Etrüskler diye bilinen ve asıl ismi Turkanlar olan Türk kavmi idi.

Turkanlar, Gök öğretilerine ait tohumu Roma’nın kuruluş döneminde; Roma merkezli 16 ayrı site devletinde atmış ve sonuçları bin yıllar sonra filiz vermeye başlamıştı.

Etilerin (Hititlerin) Anadolu’da, Sümerlerin Mezapotamya’da, Mayaların Amerika’da gerçekleştirdiği zihniyet dönüşümünü; Turkanlar, batının çekirdeğine aşılamıştı.

Turkanların batıya aşıladıkları zihniyet Gök öğretisi idi. Filizlenen ağacın tohumu ise TEK TANRI inancı idi.

Filiz veren tohumun kökleri öylesine sağlamdı ki; Turkanların Tek Tanrı inancı özellikle Roma’nın karar mercilerinin derinlere işlemişti. Bu inanca bağlı olan bir klik tarafından Cladius adlı bir kişi Roma imparatorluğunun başına getirildi.  Cladius, Turkan inancını imparatorluğun dini yapmak istemiş ancak bu idealini gerçekleştiremeden zehirlenerek öldürülmüştü.

Cladius’tan sonra da Roma’da var olmayan tinsel derinlik açığı, Turkanlı kamlar tarafından doldurulmuştur. Tek Tanrı inancına karşı mücadele eden bir teşkilat tarafından bu inanca karşı; Hristiyanlık adı altında üçlemeye dayanan çok tanrılı bilincin yansıması bir din yaratıldı ve yeni Roma (Konstantin) kuruldu. Filiz veren tohumun köklerini kesmek için atılan ilk büyük adım buydu.

Filizlenen tohumun köklerinin derinliğinin ve tehlikesinin farkına varan şeytani odak; Avrupa kıtasının üzerinde bir hayalet gibi sessizce dolaşan Tek Tanrıcı zihniyeti yapılan ilk hamle söküp atamamıştır. İşte bahsetmiş olduğumuz sözde birbirine karşıt olarak yaratılan iki zihniyeti var etmek aynı odağın ikinci hamlesi olmuştur. Ya üçüncü hamle?

Buraya kadar aktardıklarımız zahiri bilgilerdi. Sıra işin batıni yönünde…

Turkanların tek tanrılı dinine ait öğretilerinin korunduğu çeşitli kitaplar vardı. Bu kitaplardan üçü kadim kaynaklarda yer almıştı. Bu üç kitap; Yıldırımlar kitabı, Şimşeklerin Bilgisi Kitabı, Güneş’in Öğretisi adlı kitaplardı. Kadim kaynaklarda bu üç kitabın dışında dört kitap daha olduğundan bahsedilmektedir. Turkanların yedi kitabının ehilleri ismi geçen kitapların adları ile anılmıştır. Yıldırım Adamlar vs. gibi… (Resimde Turkanların Güneş Adamlarına ait sembolü görüyorsunuz.)

 

Daha da ilginç olanı ise; Turkanlar da bu kitapların her birini adeta vahyeden melek cinsi varlıklar vardı. Mesela Yıldırımlar kitabını vahyeden kutsal varlığın ismi Turgah idi.

Yazının bu kısmında Gök sakallımızın nefesi ile konuyu daha da derinleştirelim…

Tüm çağların kilidini açacak anahtar olan yüce kitabımız Kuran’da, dünyaya meliklik yapmak için indirilen iki varlıktan bahsedilmiştir. Bu varlıklardan birinin ismi Harut diğerinin ismi ise Marut olarak zikredilmiştir. Yunus Baba, dünyaya melik olarak indirilen iki varlığın sırrını şu mısraları ile açıklamıştır:

‘’Gökteki Hârut Mârut aşk için indi yere 

   Zühre yüzün görücek unuttu Rahmân’ını’’

Zühre bir yıldızdır. Hangi Yıldız? Gökten gelen varlıklara dünya zamanında var olan etkisi nedir? Zühre’deki ehillerin dünyada var olan sırları nelerdir? Yunus Baba’nın bu satırları bu sorulara cevaptır. Biz ise Gök sakallımızın nefesi ile Kuran’da yer alan bu iki varlığa ait Türklük sırrına değinelim…

Harut ve Marut tersten okunduğunda çıkan isimler neler? Turah ve Turam… Rahman’ı unutan varlıkların ismi Kuran’da doğrudan değil de tersten zikredilmiştir. Türk kültüründe yer alan Göktürkçe kelimelerin aynalı yazı sistemiyle sırlanma nedeni ne ise; bu iki varlığın isminin tersten zikredilmesi de ondandır.

Harut’un tersten yazılışı Turah ile Turkan inancında yer alan Yıldırımlar Kitabını vahiy eden varlık Turgah  - ki bir harfle farklı yazılmıştır – aynı varlıklardır. Bu varlıkların gök koduyla başka bir yerden geldiği ifade edilmektedir. Geldikleri yer yine kendi isimlerinde kodlanmış olabilir mi?

Turah ve Turam kelimelerinde ki ‘Tur’ ifadesi bu kodun kilidini çözen kelimedir. Tur’dan gelen insan yaradılışlı olmayan iki varlık… Tur neresi?

Atatürk’ün Tarih kongresinde verilen ilmi delillere göre bakılırsa; Tur Etrüsklerin kökeni olan en eski Türk kavmi. Töre yapmaya hakkı olan kavim…

İskandinav mitolojisine göre Tur şeklinde Tyr kozmik bir Tanrı idi. Bu tanrının ismi yani Tur, aynı zamanda unutulmuş diyarlar anlamına geliyor ve ucu göğe bakan bir ok ile temsil edilmiştir.

Ya Kuran’da?

Bir dağ… Kuran’da olağanüstü özellikleri ile anlatılan kudret helvası ve bıldırcın eti gibi rızıkların bulunduğu bir dağ… Hz. Musa’ya Rabbi tarafından seslenildiği, boyu uzayıp, kısabilen ve ‘’Musa Tur’a çıktı’’ kodu ile sırlanan bir dağ…

Sahi Davud’un emrine verilen dağlar arasında Tur var mıydı? Ya da Hz. İbrahim’in güvercinleri parçalayıp; yeniden dirildiklerini görmek için gönderdiği dört dağ arasında Tur var mıydı? Hz. İbrahim, Güneş, Ay ve Yıldız’ın onun rabbi olmadığını hangi kapıdan bakarak gördü, mutmain oldu? İbrahim’in bakıp, mutmain oldukları, Yusuf geldiğinde ona secde etmemişler miydi? Yusuf kimdi? Zühre yıldızı ile ilişkisi neydi?

Dağ kodu ile anlatılan bir boyuttur. Türklüğün sırrı dört kapının zuhuru dört boyuttan biri…

Tur adlı boyutun önemi Kuran’da açıkça anlatılmıştır. Bu boyuttan gelen varlıkların sırrı Türk’ün de sırrıdır. Bu dört boyutun her biri Millet-i İbrahim’e zimmetlenmiştir. Kabe’nin anahtarının bir Türk’e zimmetlendiği gibi…

Tur boyutundan gelen varlıklardan ikisiydi Harut ile Marut, yani Turah ile Turam. Bu iki varlık büyüye karşı gard almayı öğrettiler.

Soru şu: ‘’Hangi dilde?’’

Günümüzde İdris (bilerek yanlış telaffuz edilen adıyla Enoch, Biruni’nin deyimiyle Buda) peygamberin öğrettiği dil olarak lanse edilen ve ‘Meleklerin dili’ olarak literatüre giren değişik bir alfabe ile yazıldığı söylenen kitap vardır. Enoch peygamberin kitabı…

Meleklerin dili söylemi insanlığın kadim hafızasına Tur boyutundan gelen Turah ile Turam’ın varlığı ile kazınmıştır. İdris peygamber bunun neresindedir? İdris peygamberin Turkanlardaki ismi nedir, ne ile temsil edilmiştir? İdris peygamber, Turah ve Turam’ın, Tur boyutundan getirdikleri sırlardan itibaren Yüceler Katında konuşulan dilin ne olduğu sorusu yer ve gök insanının gündemine sokuşturulmuştur. Şeytan ise bu katın (mecazi anlamda kat ifadesini kullanıyoruz) varlığını dahi unutturmayı hedeflemiştir.

Yüceler katının sırrı, Gök öğretisinde Atalar kültünün çekirdeğini oluşturmuştur. Yüce kelimesini, görülmeyen bir nişan olarak takmaya hak kazanan ataların sırrı Yüceler katı…

Yüceler katına dört kapıdan girilir; Yedi yoldan gidilir ve gelinir… Yüceler katındakiler bir devlette hüküm sahibi olanlardır.

Hangi Devlet? Sadece Tengri’nin hükmünün geçtiği; Bilge Kağan’ın ifadesiyle '’Zaman’ı Tanrı yaşar!’’ cümlesinin tezahürü olan ve İslam tasavvufundaki ismi Gönül İli olan Devlet… ÖTÜKEN?

Gönül İli yani Gönül Devleti…

Gönül İli’nin günümüzdeki ifadesi Devlet-i Ebed Müddet deyimi içerisine sırlanmıştır. Devlet-i Ebed Müddet deyiminin kilidini açacak anahtar; bu deyimdeki baş harflere gizlenmiştir:

‘’DEM’’

‘’Dem bu demdir’’ ifadesi Gönül İli’ne ait esrarın Yunusça nefeslenmesidir!

Yüce Ataların Katına ve Tengrinin verdiği hüküm ile yönetilen Gönül İli’ne ait kadim bilgiler Adem’in ilk konağı ‘Adem Cenneti’nden itibaren şeytan tarafından gizlenmiştir. Şeytan bu devlete tek bir kez bile adımını atamadığından, Adem’inde bu sırlı yerden haberdar olmasını istememiştir. Oysa ki Gönül Devleti, Yok’ta da Var olmanın sırrıdır. Rabbin verdiği müddetin devam eden süresince ebediyen var olacak bir devlettir.

Devleti Ebed Müddet deyimi ‘Gönül İli’nin varlığını sırlamak için yok iken var edilmiştir. İşte Türk’ün Devlet kavramının deruniliği, bu noktada çok ama çok iyi anlaşılmalı, zihinlere kazınmalıdır.

Gönül İli’ni açan Yüceler Katında konuşulan dil ise Türkçe’nin hakikatidir. Türkçe’nin hakikati alfabede aranmamalıdır. Fonetik olarak alfabenin dile gelmesinde bir gizli nizam vardır. Misal Hz. Davud’un sesi! Hakikat buradadır…

Sıra zahir ile batını harman etmeye geldi…

Turkan inancında yedi kitabın yedi adamı, işte bu Yüce Atalar Katıyla iletişim kurabilen ululardı. Bu uluların varlığı Türk’ün izinin olduğu kainatın her kültüründe yer almıştır. Mesela Kızılderili kültürü içerisinde de Turkanlar da ki bu zihniyetin birebir aynısını görebiliyoruz. Kızılderili bilincinin en önemli temsilcilerinden Şef Seattle’nin sözlerine kulak verelim:

‘’Yeryüzü hastalandığında, hayvanlar yok olmaya başlayacak. İşte bu olduğu zaman, Gökkuşağının savaşçıları onları kurtarmak için gelecekler.’’

Kızılderili kültüründe 7 Adama ait bilinç, Gökkuşağı Savaşçıları ismiyle kodlanmıştır. Gökkuşağının yedi rengi yedi adamı temsil etmektedir.

Kızılderili kültürünü anlatan kaynaklarda yedi adamdan üçünün ismi şu şekilde zikrediliyor:

‘’Yıldırım, Güneş ve Şimşek…’’

Ayrıca günümüzde Hakasya’dan Kızılderili coğrafyasına kadar Güneş, Yıldırım ve Şimşek Adamların heykellerine rastlanmaktadır. Hakasya’nın milli müzesinde yer alan Güneş Adam figürü dokuz bin yıl öncesine ait olduğu bilinmektedir. 

 

(İstiklal Savaşı’mız döneminde bu Güneş adam figürüne ait kitap yazan Katanov’un eserleri; Gazi Paşa tarafından satın alınmıştır!)

Yine İslam literatüründe 7 felek zikredilirken; bu feleklere denk gelen 7 peygamber ismi zikredilmektedir. Mesela Hz. İdris’in feleği Güneş feleğidir.

Ne Turkan ne Kızılderili ne de Hakasya coğrafyasına ait kaynaklarda geri kalan dört adamın sembolik isimleri geçmemektedir. Ancak kadim Türklük sırlarını bilen ve ruhları tüm yaratılana kök salan öylesine isimler vardır ki; bu ruhlar bin senelik devranlarda Yüce Atalar Katından Türk’e yardıma baş koymuşlardır. Yazının başında belirttiğimiz gibi Türk Ata, Atatürk bu isimlerden biridir.

Düşünün… Yukarıda yarıda bıraktığımız dört adamın sırlarına ait yazılı bir kaynak vs. yok. Peki bu sırları nasıl çözeceğiz? Dem’den var olan, zamanda tasarruf eden Yüce Atalarımızın ağızlarından çıkan sırlı kelimelerin izini sürerek çözeceğiz!

Yüceler Katının başbuğu Atatürk’ün ağzından dökülen kelimelerin izini sürerek; kalan dört adamın kimler olabileceği ve bu adamların vasıflarına ait sırlara vakıf olunabilir. Yedi Adam’ın sırrını merak edenler Atatürk’ün:

‘’Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir!’’ ifadesinin yer aldığı metni dikkatle incelemelidirler. Yedi adamın sırrı ve vasıfları bu metinde gizlenmiştir. Ayrıca Atatürk’ün kendi yazdığı tarih kitaplarında ve özel notlarında dahi Türk tarihi için en az on bin senelik bir geçmişten bahsederken; ilgili metinde neden yedi rakamını öncelemiştir?

Yedi Adamdan birinin sembolünün Güneş olduğundan bahsettik. Güneş adamların ehil olma vasıfları dil ile ilgilidir. Güneş Adamlar, Türk’ün kutsal ruhi öğretisini her dönemde insanlığa anlatabilme hakkına sahiptirler. Gönül Devleti’ne ait bilgileri anlatacak, dile getirmeye ve yazıya dökmeye hakkı olan yüce ehiller Güneş Adamlardır. Bu sebepledir ki, Yüce Atatürk, Türk’ün Dil teorisini gündeme getirdiğinde ismi Güneş Dil Teorisi olmuştur.

 

 

Güneş Dil Teorisi, dönemin şartları gereği zorla uydurulan bir tez değildir! Bunu bu şekilde yansıtmaya çalışanlar Cennet’in sırrı bir milletin deruni ve ruhani öğretilerinin üstünü örtmek için ilk insanın var olduğu günden bu çağa kadar çaba sarf etmektedirler.

Güneş-Dil Teorisi bir devlet operasyonudur! Türk Devleti’nin her çağ ve her dönemde bu Ötüken bilincine ait Türklük sırrını ortaya koyan uluları olmuştur. Bu ulular ilk insandan bu yana üstü örtülen hakikati her çağ ve devranda gözler önüne sermişlerdir. O isimlerden biri 15. Yüzyılın Kaygusuz Abdal Gülistan adlı eserinde bakın ne diyor:

‘’Hak buyurdu Cebrail’e var didi / Adem’i cennet içinden sür didi / Türk dilin Tanrı buyurdu Cebrail / Türk dilince söylegil dur git digil‘’

17. yüzyılda yaşamış İbrahim Bursevi ise:

‘’Ve Adem cennetten lisan-ı Türki kalk demekle kıyam edip çıkmıştır!‘’

Şimdi de Yüce Gazi Hanımız İkinci Abdülhamit’in döneminde, onun görevlendirdiği sır bir isim tarafından yazılan Persenk (Türkçeye çevrildi) adlı kitapta yazan ana tezi aktaralım:

‘’İlk insan Adem Peygamberin dili Türkçedir. Tüm peygamber isimlerinin kökeninde Türkçe vardır.‘’

 

Adem’e kendi cennetinde iken; Cebrail’in Türkçe seslenmesi ile Cennet’te Hakk’ın emrini duyabilmiş ve uyabilmiştir. Bu sesleniş ile şeytanın unutturduğu Türk’ün sırrı gönül ili, Adem’de zuhur etmiştir. Ebedilik vesvesesinin bu gönül ili karşısında bir hiç olduğu apaçık ortaya çıkmıştır.

Adem’e, cennetinde Türkçe’nin hakikati ile verilen Kalk emrinin karşılığı Kuran’da Müddessir Suresi 1 ve 2. ayet olarak yer etmiştir. Bu emrin doğada ki muhatabı ve vesilesi Güneş’tir. Güneş’in doğuşu tüm tabiata bir ‘’Kalk’’ emri değil midir? Ya da Ademoğulları Güneş’in doğuş, batış durumuna göre ‘’Kalk’’ emrini yerine getirip, kıyama durmazlar mı?

Türkçe’nin hakikatine ait sır, ilk insan Adem den bu yana deruni bir şekilde korunmuştur. Bu sırrı koruyan ve Kadim Türk Milletinin zihnine; dönemin şartı olan bilimsellik kıyafeti altında kazımaya çalışan, Yüce Atamız Atatürk olmuştur. Çünkü o da bir Güneştir ve Tengrinin verdiği müddet bitene kadar Türk’e yardıma koşmaya devam edecektir!

Türk’ün ruhsal öğretilerinde Yedi Adam içerisinden bayrak açma -sırrı ilk kez dile getirme, anlatabilme ve yaşayabilme- hakkına sahip olan Güneş Adamlardır. Bu sebepledir ki; Oğuz Kağan destanında ‘’Güneş bayrak, Gök çadır!’’ ifadesine yer verilmiştir. Güneş Adamlar bayrak açar, Göğün diğer unsuru olan kalan altı adam ise sırlara çadır olur!

Türk’ün Tek Tanrı bilincini evrenden silmek isteyen şeytani odak bilmelidir ki; sadece evren değil tüm kainat Türk’ün bayrağıdır!

O bayrağı açan Güneşlerden birine, Gök sakallımın Piri olan Yüce Sultana kulak verip; sözü kısa keselim vesselam…

‘’Sevmiyorlar Alimler sizin TÜRKÇE DİLİNİ.

   Erenlerden işitsen açar GÖNÜL İLİNİ.

  Ayet, hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar.

  ANLAMINA ERENLER başı eğip uyarlar.

  Miskin Kul Hoca Ahmet, YEDİ ATANA rahmet,

  Fars dilini bilir de sevip SÖYLER Türkçeyi”

 

Baran AYDIN

baranaydin88@gmail.com  



Bu yazı 5,414 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Eylül 2022 Atatürk'ün Parolası AĞ
    • 30 Mayıs 2022 Tengri'nin Sırrı: Vahyedilen Ruh
    • 26 Kasım 2021 Kayıp Oğuzname'den Göbeklitepe'ye
    • 5 Eylül 2021 İlk Kurşun'un Sırrı Teşkilat
    • 20 Mayıs 2021 Atatürk'ün Haritasının Sırrı Odin
    • 13 Şubat 2021 Hitler'in Büyük Sırrı: SSSS
    • 23 Aralık 2020 Hedef'teki Akdeniz
    • 15 Ekim 2020 TÜRK BURÇLARININ SIRRI
    • 5 Ağustos 2020 TBMMNİN SIRRI: HİLAFET
    • 13 Mayıs 2020 Munun Sırrı: KAMAL
    • 24 Nisan 2020 Türk Atanın Sırrı
    • 30 Mart 2020 Türkün Misyonu O Taçı Kırmaktır!
    • 7 Şubat 2020 Gönül İlinin Sırrı: Güneş-Dil
    • 24 Ekim 2019 Özsoy'un Sırrı: Türk Sir Budun
    • 8 Temmuz 2019 Gökkurtun Sırrı: Kadim 5 Tuzak
    • 6 Şubat 2019 Maya Krallarının Sırrı
    • 29 Ağustos 2018 Derin Abd'ye Deruni Hatırlatma
    • 24 Haziran 2018 Fatih'in Sırrı Hilal'in Şövalyeleri
    • 8 Ocak 2018 Barbarosun Sırrı: İç İçe Geçmiş Üç Hilal
    • 30 Ağustos 2017 Dokuzların Sırrı ve Ahirun

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    24,756 µs