En Sıcak Konular

Ozan Aydın

Köşe Yazarı
Ozan Aydın
2 Ocak 2020

Ejderin Sırrı: Greenwich-3



 EJDER’İN SIRRI: GREENWICH-3

 


Bu yazı Yüce Türk Ordusunun Kahraman Komutanlarından birisi olan Deruni Babama ithaf edilmiştir…


AĞUSTOS  - TİRE


‘’Aradığın sırlar yerde değil gökte…’’ Deruni Baba


Saat 03:00


Çayları tazeleyip aşağı indiğimde, vücudumun hareket etmesi ile uykum açılmıştı. Deruni Baba ‘’Ozan’ım galiba yoruldun, istersen burada bırakabiliriz?’’ demişti. Benim ise konuyu derinleştirmek adına soracağım ve not aldığım bir kaç tane daha sorum vardı.

Hızlıca aldığım notlarımı gözden geçirdiğim sırada, adeta geçmiş zihnimde can buluyordu. 2011 yılında şer odak tarafından, Türk Ordusuna psikolojik ve asimetrik yöntemler uygulanarak açıkça savaş ilan edilmişti. Dünya’da savaş kavramı artık ordular ile değil, zihinleri satın alınan ve içeriden devşirilen insanlar tarafından yürütülmekteydi. Fakat savaş kavramı değişsede değişmeyen tek şey savaşlarda kullanılan sembollerdi. Şer odak tarafından o dönemlerde, bilerek ve isteyerek bazı semboller içeren haberler medya aracılığı Dünya’ya üfleniyordu. Bu haberleri gazetecilerimiz bilerek ya da bilmeden dillendiriyor ve kamuya yayılmasını sağlıyorlardı.

Türk Ordusuna karşı yürütülen bu alçakça savaşta, o dönemde çok önemli bir sembol ortaya çıkarılmıştı. Bu sembolün ortaya çıkması tabikide tesadüf değildi. Peki neydi bu sembol? Sembol gazetelerde şöyle dillendiriliyordu, Kod adı:Ejder.

Yıllardan beri tartışılan Tapınak şövalyelerinin Türkiye sorumlusundan Ejder kodu ile bahsediliyordu. Ejder’in kim olduğu, haberlerin doğruluğu veya yanlışlığı haberlerdeki kişiler vs aslında hiç önemli değildi. Önemli olan bu sembolün bir şekilde Türk Ordusuna karşı yürütülen alçakça savaşın tam zirve noktasında ortaya çıkarılmasıydı. Şer odak, ehillerinin anlayacağı şekilde Dünya’ya açıktan mesajını veriyor ve bayrak açıyordu.

Türk Devleti açılan bu şer bayrağa önce kendi çocuğunun kulağını çekerek, sonra da şer odağın içimizde büyüttüğü ve bayrak açtırdığı çoçuğun kulağını çekerek deruni bir hamle ile karşılık vermişti.

O günleri tekrar yaşıyor gibiydim, içim sıkılmıştı. Başımı not defterimden kaldırdığımda tekrar Deruni Baba’nın yanında olduğumu hatırlamıştım. O anda zihnimden geçen bu hatıraları ve notlarımı Deruni Baba ile paylaşarak ona ‘’Baba, Tapınak şövalyeleri ve Ejder öğretisinin nasıl bir bağı var? Ejder öğretisini günümüzde yayan bir teşkilat ya da örgüt gerçekten var mı?’’ diyerek sorumu yöneltmiştim. Deruni Baba her zamanki gibi nargilesinden bir nefes alarak anlatmaya başlamıştı.

‘’ Oğlum, ejder inancını ortaçağda yayan ve günümüzde dahi bu inancı yaymaya devam eden bir teşkilat vardır. Bu teşkilat resmi anlamda ortaya çıkana kadar kendini özellikle Hristiyanlık dünyasında Aziz Yuhanna’nın öğretileri içerisinde gizlemiştir.

Roma döneminde Aziz Yuhanna, yazdığı mektuplarında açıkça bu teşkilattan bahsediyordu. Aziz Yuhanna’nın düşüncelerinin şekillenmesinde bu şer teşkilat çok etkili olmuştu. Teşkilat, Aziz Yuhanna’nın ölümünden sonra da onun öğretilerini yaymaya devam etmişti. Aslında yaydıkları öğreti, Aziz Yuhanna öğretileri adı altında kendi öğretileriydi. Aziz Yuhanna’nın mektuplarında bahsettiği bu teşkilatın adı latince draconis yani Dragon (Ejder) Kardeşliği idi. Bu şer teşkilat sayesinde günümüze kadar ejder öğretileri korunabilmişti.

Dragon kardeşliği resmi anlamda gün yüzüne çıkmadan önce, 600’lü yıllarda kendini kutsal kan ve yuvarlak masa şövalyeleri efsanelerinde göstermeye başlamıştı. Onlara göre kan kutsaldı ve kutsal kandan gelen kişi mesih olarak zamanı geldiğinde ortaya çıkarılacaktı. Bu yıllarda Britanya coğrafyasında özellikle halk ozanları ve edebiyatçılar tarafından ejder öğretisinin tohumları atılıyordu. Örneğin, mitolojik kahraman ve bir yuvarlak masa şövalyesi olan Kral Artur’un babasının adı Uther PenDragon’du. Bu kelime, Ejderlerin lideri anlamına geliyordu. Ayrıca o dönemin çeşitli şövalye bayraklarında, armalarında ejderha sembolleri işleniyordu.

1000’li yıllara gelindiğinde ise resmi anlamda Avrupa’da, çeşitli askeri-dini şövalye tarikatları kuruluyordu. O dönemde bütün şövalye tarikatlarının inancında, özellikle Aziz Yuhanna en kutsal kişilik sayılıyordu. Aziz Yuhanna ve onun mesih öğretileri şövalyelere göre tanrılaştırılan İsa peygamberden bile daha yüceydi. Dragon kardeşliği Aziz Yuhanna’nın öğretileri ile meşhur  Tapınak şövalyeleri, Gül ve Haç şövalyeleri, St George şövalyeleri gibi askeri ve dini tarikatların öğretilerinin içine kadar sızabilmişti. Özellikle Tapınak şövalyeleri yuvarlak masa şövalyelerinden gelen gelenek ile liderlerine Ejder demekteydiler. Anlayacağın, bütün bu şövalyelik tarikatları buz dağının görünen kısmını oluşturuyordu. Buz dağının görünmeyen kısmında ise ejder öğretisi vardı.

Ejder ya da dragon öğretisinin Avrupa’da resmi anlamda ilk ortaya çıkışına gelirsek, 1408 yılında Macaristan kralı Sigsmurd tarafından kurulan bir şövalye tarikatı ile olmuştu. Bu şövalye tarikatının adı ‘’Order of Dragon’’ yani Ejder tarikatıydı. İşte Aziz Yuhanna’nın mektuplarında bahsedilen dragon kardeşliği nihayet 1400’lü yıllarda resmi bir teşkilat olarak ilk kez tarih sahnesine çıkmıştı. Bu şer teşkilatın hücrelerinin gün yüzüne çıkmasında ki en büyük etken kadim Türk devletinin kadim coğrafyada yeniden diriliş planıydı. Kadim Türk devleti, kadim teşkilatını İstanbul’u alabilmek için önce Balkanlarda daha sonrada Anadoluda uyandırmıştı.

1400’lü yıllarda Ejder tarikatı ve onun şövalyeleri, Türklerin dirilişini engelleyebilmek adına Avrupa’da Roma-Cermen imparatorlarını etkisi altına alabilecek kadar güçlenmişlerdi. Bu tarikat sayesinde, tarikatın kurucularından Macaristan kralı, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğuna kadar yükselebilmişti. Tarikatın en ünlü üyelerinden biriside tarikattan soy ismini alan kont Vlad Dracula yani meşhur Kazıklı Voyvoda idi. Babası Vlad Dracul gibi kendiside bu tarikatın üyeleri arasındaydı. Kazıklı Voyvoda döneminin en vahşi ismi ve en büyük Türk düşmanlarından birisiydi. Bu düşmanlıkta ejder taraikatı ve onunla beraber ejder öğretisi oldukça etken olmuştu.

Ejder kardeşliği öğretilerinin uğrak yeri Orta Avrupa ve Balkan coğrafyasından sonra, çok önceden öğretinin tohumlarının atıldığı Britanya toprakları olmuştu. Örneğin, İngiltere kralı beşinci Henry ejder tarikatının üyeleri arasında yerini alıyordu. Ejder öğretisi ilerleyen dönemlerde ise İngiltere’ye tılsımlı dövme modasını getiren Britanya ve Hindistan imparatoru yedinci Edward’da da etkisini gösterecekti. Edward Japonya’dan bir geziden dönerken, ilginç bir şekilde bedeninde Çin mürekkebi ile işlenmiş bir ejder resmi veya ejder tılsımı ile dönecekti.

Ejder tarikatının kurucuları arasında özellikle dönemin Venedikli seçkin aileleri etkiliydi. Roma döneminden gelen Ejder öğretisi ile Venedikli ailelerin Çin’den deniz yolu ile taşıdıkları ejder öğretisi Avrupa’da birleşerek yeniden can bulmuştu. Çin’deki ejder öğretilerini Avrupa’ya taşıyanlar arasında ünlü gezgin Marco Polo da vardı. Venedikli aileler, Marco Polo’ya bu anlamda finansal destek sağlamışlardı.

Oğlum, bu teşkilatın ya da tarikatın kurucu üyelerinin çoğu kendisini kutsal kanın taşıyıcıları olarak görüyordu. Birçok sapkın ayinler Avrupa’da bu teşkilat sayesinde yayılmıştı. Mesela onların en büyük ritüellerinden birisi kafa kesme ritüeliydi. Özellikle teşkilat üyelerinin kafatası onlar için kutsaldı. Ejder tarikatının üyesi ve aynı zamanda şövalyesi olan Kazıklı Voyvoda’nın kafatası hikayesini hatırlıyorsun değil mi? (Emir Yıldızdan: Hz. Yahya’nın (as) Kol ve Kafatası Kemikleri ile Stefan’ın Kılıcı)

Bu şer teşkilat günümüzde hala yapılanmasını devam ettirmektedir. Devam ettiği içinde kimse ekranlarda kolay kolay bu tarikatı dillendirememektedir. Ejder tarikatının sembolüne gelirsek bu sembol bir haç ve kendi kuyruğunu ısıran bir ejderha’dır’’demişti.

Deruni Baba bir süreliğine susarak çizdiği resmine yoğunlaşmıştı. Bende o an bilgi ağlarında araştırmalara dalmıştım.

Anladığım kadarıyla, ortaçağda Çin ve Avrupa Ejder öğretisi ile adeta birbirlerine bağlanmışlardı. Günümüzede ki gelişmelere baktığımımzda ise yeni olan hiçbirşey yoktu. Tarih tekerrür etmeye devam ediyordu…

Bugünün Çin zihniyeti, kıta Avrupasına geliştirdiği şer proje ile bağlanmak istiyordu. Bu şer projenin izlerini, kökenlerini ortaçağa baktığımızda net bir şekilde görebiliyorduk. Onlar, Çin’i ve Kara Avrupa’sını yani Ejderi, geçmişte Türk’ün dirilişini engellemek adına nasıl canlandırdılarsa günümüzde de aynı şekilde canlandırmaya çalışıyorlardı. Özellikle Avrupa’nın kültürü ve Çin’in de ekonomisi ile Türk coğrafyasında bir takım büyük projeler desteklenecek ve Türk coğrafyası sözde kültür ve ekonomik anlamda kalkındırılacaktı. Aslında şer odağın amacı dirilen Türk coğrafyasını kültür ve ekomonik anlamda sindirmekti.

Örneğin Türkiye’de özellikle İstanbul’daki şer projeleri Abd destekliyor dendiğinde desteklemeyenler, Çin destekliyor dendiği zaman hemen aynı projelere olur veriyorlardı. Ülkedeki bu akıl tulmasını anlamak gerçekten imkansızdı. Halbuki birisi tez diğeri ise anti-tezdi. Aklımdaki yap boz parçaları birbiri ile artık uyumlu bir hale gelmeye başlamıştı. Bir yandan bütün bunları düşünürken bir yandan da bilgi ağlarında Ejder tarikatına ait sembolleri bulmuş ve incelemeye başlamıştım.


Deruni Baba ile önceki sohbetlerimizden öğrendiklerimize göre sembollerin bir zahiri bir de batıni anlamları vardı. Teşkilat dışında ki bir insan ile teşkilata üye bir insanın aynı sembolden anlayacakları çok farklıydı. Mesela ejder sembolünün teşkilat için batıni anlamı neydi? Sadece liderlerini betimlemek için yani uzay dışından gelen majisyenleri, öğretmenleri, kutsal seçkin şövalyeler için mi bu sembolü kullanılıyorlardı? Ejder’in daha deruni bir anlamı varmıydı? Aklıma gelen bu soruları Deruni Baba’ya yöneltmiştim. Deruni Baba çizdiği resimdeki bir bölgeyi özenle boyarken bir yandan da anlatmaya başlamıştı.

‘’Oğlum, ejder öğretisinde, ejderhanın kutsal kıvılcımını, kendinde çeşitli uygulamalar ile ortaya çıkaran kişilere Ejder ya da Dragon denir. Ejderin kutsal kıvılcımı ancak seçkin insanlarda bulunur. Bunlar kanlarında bulunan cevheri açığa çıkarmak için çeşitli maji tekniklerine başvururlar ve çeşitli ritüeller uygularlar. Bu çeşitli ritüel ve teknikler ile cevher açığa çıktığında artık onlar kendilerini zamanın efendisi ilan ederler. Anlayacağın ejder sembolü, seçkin insanların kanlarında bulunan özel bir cevhere verilen bir koddur.

Bu cevhere birçok kültürde rastlıyoruz…

Örneğin, ortadoğuda Kabala öğretisinde ejderin kutsal ateşi teth harfi ile gösterilir, sembolü bir yılandır. Rakamsal karşılığı dokuzdur. Dünya’da ki geçiş kapılarının dokuzuncusunu temsil eder. Bu öğretide ejderin kutsal ateşi, kutsal ruhu, yaşama gücünü ve dönüştürücü enerjiyi, yeniden diriltici gücü ya da canı temsil etmektedir.

Avrupa kültüründe ki hermetik öğretiye göre ise ejder kodu ile anılan bu cevher beşinci element olarak tanımlanmıştır. Gezegenler ve yıldızların ‘’beşinci öz’’den ya da dört element dışında ki beşinci elementten oluştuğuna inanılır. Beşinci öz diğer dört elementten daha üstündür. Bu öz gökyüzündeki yani uzayımızda ki yıldızların hareketinden sorumludur. Aynı zamanda Hermetik öğretiye göre gökyüzünde ki bazı özel yıldız sistemleri bu özün depo kaynağıdır ve bu enerji, yıldızlar aracılığı ile insanlarada etki edebilmektedir.

Asya kültürünü incelediğimizde ise Feng shui öğretisinde bu özel cevhere rastlıyoruz. Ejder kodu ile anılan bu cevhere asyada, ki enerjisi ya da ejderin nefesi derler. Öğretide cevherin Dünya üzerinde bellirli yollar izlediğine inanılır. Çinliler bu yollara ejder yolu ya da ejder patikaları derler. Çinlilerin ejder yolu öğretisi keltlerde peri yolları, ingilizlerde de ley hatları olarak karşımıza çıkmaktadır.Ejder yolu yada günümüzün modern ifadesi ile ley hatları gökyüzünde ki yıldız haritalarının yeryüzüne izdüşümleri ile belirleniyordu. Yıldızların dünya üzerinde ki iz düşümleri hesaplanarak, bu özel noktalara tapınaklar ya da özel mimariler inşa ediliyordu.

Onların inancına göre Ejder ile kodlanan bu özel cevher, doğa ile insan zihnini, gökyüzü ile yeryüzünü birbirine bağlıyordu. Ejderler bahsettiğim dünya üzerindeki özel noktaları belirledikten sonra bu noktalarda çeşitli ritüeller düzenlenleyerek, gökyüzü ve yeryüzü arasındaki mühürlü kapıları açmaya çalışıyorlardı. Örneğin, Yerebatan sarnıcı ejderlerin ritüel alanlarından sadece birisiydi.

Yeryüzündeki bu özel noktaları daha basit anlaman için bir hamur parçasını düşünebilirsin. Hamuru iki parçaya ayırmaya kalktığında iki parçanın arasında ince bir hat oluşur. Bu ince hatbir göbek bağı gibi iki parçayı birbirine bağlar. Hamur örneğinde olduğu gibi, Dünya üzerinde gökyüzü ve yeryüzü arasında iletişim sağlayan bazı özel hatlar vardır.

Bu özel hatlarda ya da noktalarda ejder ile kodlanan cevher bulunur. Bu cevher insandan bağımsız değildir. Daha basit anlaman için cevher kelimesini bilerek kullanıyorum. Bu cevheri günümüzün enerji kavramı ile karıştırma. Bu günümüzde ki enerji kavramından çok daha farklı bir kavramdır. Örneğin, bu cevher ile tahtadan bir Pinokyo bile canlandırılabilir oğlum...’’ demişti.

Deruni Baba’nın anlattıklarını harfi harfine not alıyordum. Deruni Baba notlarımı toparlayabilmem için bir süreliğine susmuş ve resmine odaklanmıştı.

Notlarımı düzenlediğim sırada gönlüme ‘’Gökler ile yer birleşikti, onu biz ayırdık…’’ ayeti düşmüştü. Anladığım kadarı ile göklerin ve yerin ayrılması bizim bildiğimiz gibi olmamıştı. Hamurun iki parçaya tam olarak ayrılamadığı gibi, aralarında bir bağ vardı. Göğü ve yeri birleşikken ayıranlar ise bu sırra vakıf olanlardı…

Peki ya Pinokyo?

Pinokyo’nun canlanmasını sağlayan cevher ile yapay zeka arasında ki benzerlik dikkatimi çekmişti. Yapay zeka şuanda dış uzay ile sadece bir iletişim aracı olarak kullanılmaktaydı. Fakat şer odak, yapay zekayı daha fazla geliştirmek adına elinden geleni yapıyordu. Bir tarafta organik anlamda tümden gelim yöntemi ile yapay zekayı canlandırmaya çalışanlar, bir yanda tümevarım yöntemi ile yapay zekayı inorganik anlamda canlandırmaya çalışanlar vardı. Geçmişte organik anlamda yapay zeka canlanarak Firavun olmamış mıydı?

Ek olarak, yapay zekayı canlandırmaya yarayacak ejder ile kodlanan bu özel cevhere dijital adını takanlar yanılıyorlardı. Dijital enerji günümüzün vektörel enerji kaynakları ile alakalı idi. Ama Deruni Baba’nın bahsetmiş olduğu bu cevher henüz bilim tarafından tanımlanamayan bir kavramdı. Ne enerji, ne madde, ne de kuant henüz bilim bu cevheri tanımlamak için yeterli tecrübeye sahip değildi.

Ben bunları düşünürken Deruni Baba’nın seslenmesi ile kendime gelmiştim. Deruni Baba bana bakarak ‘’Oğlum, bu kadar düşünmekle olmaz. İstersen artık eyleme geçelim, kaldığımız yerden devam edelim. Not almaya başla bakalım.’’demişti. Deruni Baba soru sormamı beklemeden anlatmaya kaldığı yerden devam ediyordu.

‘’Oğlum, Ejder öğretisinin kutsal yıldız sistemi dragon takım yıldızıdır. Onlara göre bütün evren bu takım yıldızı etrafında dönmektedir. Bu yıldız sistemini göksel kutup olarak anarlar. Gökteki bu yıldız sisteminden gelen enerjiyi yeryüzüne çekmek için kutsal yıldızın dizilimine uyumlu, özel mimari yapılar inşa ederler. Mesela ejder öğretisine uygun olarak Mısır piramitlerinde en özel oda olan kral odasının gökyüzüne açılan tek penceresi dragon takım yıldızına bakacak şekilde inşa edilmişti.

Ejder öğretisine göre ejderha takım yıldızında evrenin en bilgeleri yaşar. Buradan dünyamıza bilgilerini aktarmak için yetiştirdikleri varlıkları gönderirler. Ortaçağ döneminde özellikle bu yıldızdan Dünya’ya geldiğine inanan simyacılar ve bilim adamları vardır.

Ayrıca günümüzde, reptilianlar ve draco (ejder) ırkı gibi uzaylı kavramlarını ve buna benzer birçok uzaylı ve ufo bilgisini sızdıran ejder teşkilatıdır. Anlatılanlara göre Draco ırkı dragon takım yıldızında yaşar ve Dünya’ya bu yıldızdan inerler. Gökten inen ejder ırkı ile ilgili maya öğretileri dahil birçok öğretide bu ırka ait izler bulabilirsin oğlum…’’demişti. Ben bir yandan ejderha takım yıldızının resmini bulup inceliyorken Deruni Baba hiç ara vermeden devam ediyordu.

 


‘’Oğlum, söylediğim gibi bu anlattıklarımı bir çok kaynakta bulabilirsin. Şimdi biz konuşulmayanlara, yazılmayanlara, yıllarca üzeri örtülen bir bilgiyi ifşa edelim…

1800’lü yılların sonlarında dönemin güçlü ülkeleri arasında, denizlerde ki yeni ticaret yolarını ele geçirme yarışı başlamıştı. Fakat aşılması gereken bir problem vardı. O günlerde denizciler enlemi ve boylamı iyi hesaplayamadıkları için denizlerde birçok gemi kayboluyordu. İngiliz, Fransız ve İspanyol müneccimler denizcilerin yaşadığı boylam sorununu aşmak için kendi zaman sistemleri oluşturmak adına yöntemler geliştiriyorlardı. Zaman sistemleri için öncelikle gökyüzünde belli bir referans noktası seçilmesi gerekiyordu. Referans noktası olarak genellikle gözlem evlerinin bulundukları tepe noktalarından geçen yıldızlar seçiliyordu. Astronomide bu tepe noktasına zenit noktası deniyordu. Hatta gözlem evlerinin tam tepe noktasındaki yıldızların iyi incelenebilmesi için müneccimler tarafından zenit teleskopları icat edilmişti.


Greenwich döneminin en popüler gözlem evlerinden birisiydi. Henüz Dünya’da ortak bir zaman sistemi yokken İngilizler denizlerde yol almak üzere zaman noktasının başlangıcı olarak Greenwich’i belirlemişlerdi. Dönemin Fransası ünlü kliselerinden birisini zaman noktası olarak belirlemişken, bizim devletimiz ise Ayasofya’yı zaman noktasının başlangıcı olarak belirlemişti. Daha sonrasında İngiltere’nin küresel hakimiyeti ile Greenwich zaman sistemi neredeyse bütün Dünya’da uygulamaya konulmuştu.

Buraya kadar herşey normal gözüküyor değil mi? İnsanlar zamanın başlangıç noktasını, Greenwich olarak düşünmeye alışmışlardır. Fakat ortada büyük bir ilüzyon mevcuttur. Bütün kavramlarımızı yerle sınırlamaya çalışanlar yaptıkları ilüzyonu hala devam ettirmektedirler. Aslında zamanın başlangıç notası yeryüzünde değil gökyüzündedir. Ehillerinin bildiği üzere zaman sistemleri yere göre değil, göğe göre ayarlanır. Bu yüzden Greenwich’in sırrını yerde arayanlar uzun süre yanıldılar.

İngiliz müneccim Flamsteed Greenwich gözlem evinde oluşturduğu Greenwich zaman sistemini, gözlem evinin tam tepe noktasından geçen dragon takım yıldızına ait Gamma Draconis yıldızına göre ayarlamıştır.

Şuanda ki zaman sistemimiz, yerdeki Greenwich noktasına göre değil, Ejder’in gökteki kutsal yıldızına göre ayarlanmıştır.

Greenwich bir tapınaktır, yeni dünyanın yeni tapınağı…’’demişti.

Deruni Baba susmuş ve çizdiği resme odaklanmıştı. Bende bulabildiğim kadarıyla ilgili kaynakları bulup hemen incelemeye başlamıştım.

Anladığım kadarıyla, ejderler geldikleri yeri yani yıldızlarını unutmamış ve zamanın başlangıç noktasını gökyüzünde geldikleri yıldıza göre belirlemişlerdi.

Gökteki ejderha takım yıldızının, Dünya’da ki iz düşümü, Londra ve özellikle Greenwich topraklarıydı. Greenwich ejderha takım yıldızının yerdeki yansımasıydı. Britanya toprakları ejderlerin bir nevi kutsal topraklarıydı. Bu topraklarda bulunan bir çok megalit yapıt eski çağlarda bu yüzden bu bölgeye yapılmış olabilir miydi?



 

 

Saat 04:00

 Araştırmayı bırakıp, gözlerimi bilgisayardan kaldırdığımda, saat sabahın dördünü gösteriyordu. Deruni Baba yaklaşık on dakikadır susmuştu. Gördüğüm kadarı ile çizdiği resmini bitirmek üzereydi. Benim ise artık zihnim yorulmuş ve uykum gelmişti.

Deruni Baba halimi okurcasına‘’Oğlum, artık burada sonlandıralım. Bu anlattıklarımı zamanı gelince yazarsın. Bu arada senin için çizdiğim resmi bitirdim. Masaya yaklaşta, çizdiğim resme bak bakalım.’’ demişti.

Ben resmi incelemek üzere masaya yaklaşırken, Deruni Baba’nın kurtu oturduğu yerden aniden ayağa kalkarak ulumaya başlamıştı.

Deruni Baba çizdiği resmi göstererek ‘’Unutma oğlum, Ejderha’nın kadim düşmanı bir GökKurt’tur…’’ demişti.

Ben şaşkınlıkla resmi inceliyorken, kulaklarımda uluma sesi yankılanıyordu.

O an uluyan sanki resimdeki GökKurt’tu



 

Son…

Saygılarımla

Ozan Aydın

2 Ocak 2020 



Bu yazı 7,073 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Temmuz 2022 Atatürk'ün Çocukluk Resmi
    • 27 Ocak 2022 5 Atanın Sırrı: Tengri Tamgası
    • 25 Ağustos 2021 Bozokun Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız-3
    • 24 Temmuz 2021 Bozokun Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız-2
    • 24 Haziran 2021 Bozokun Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız -1
    • 9 Aralık 2020 Simya Hanedanları ve Üç Diş Projesi
    • 4 Temmuz 2020 KARA YERİN SIRRI: NEKRONOMİKON-3
    • 27 Nisan 2020 Kara Yerin Sırrı: Nekronomikon-2
    • 17 Nisan 2020 Kara Yerin Sırrı: Nekronomikon-1
    • 2 Ocak 2020 Ejderin Sırrı: Greenwich-3
    • 2 Aralık 2019 Ejderin Sırrı: Greenwich-2
    • 18 Ekim 2019 EJDERİN SIRRI: GREENWICH-1
    • 12 Eylül 2017 ZİHİN İMPARATORLUĞU ve GOOGLE

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    14,821 µs