‘’ Bir yanardağı toprağa veriyoruz…’’
Mahmut Esat Bozkurt’un vefatının ardından onun için semaya böyle seslenmişti Yusuf Ziya Ortaç…
Gazi Paşa’nın milli Türkiye’sindeki en önemli başrollerden birinin sahibi Mahmut Esat Bozkurt’un idi. Bozkurt, kadim Türk tarihine ait sırlarını ve atalarının devr eden vicdanını bağrında ateş gibi yıllarca taşımıştı. Bu yüzdendir ki, Atatürk soyadı kanunu çıktığında ilk olarak ona ‘Ateştentürk’ soyadını vermek istemişti.
O ne masonlara ne de dönemin dış mihraklarınca hortlatılmaya çalışılan sahte medrese kültürüne sırtını dayamıştı. Melamet yolunun muhibbi idi ve yolunun gereğini sessizce vicdanında yaşıyordu.
Gazi Paşa’nın en güvendiği danışmanlarından biri olmuştu. Türk kültür hayatına ve kadim Türk tarihinin karanlıkta kalmış taraflarını içinde taşıdığı ateşten yaktığı meşalesi ile aydınlatmaya çabalıyordu. Bağrında taşıdığı ateş sadece bir kişiye mal edilecek kıvılcım değil, kadim Türk tarihinin sönmeyen ateşiydi.
Bu kadim ateşin yeniden göze görünme vakti geldi…
Artık büyük Türkiye yaklaşıyor… Tüm dost ve düşman bilsinki, toprağa verilen yanardağ yeniden patlamak üzere…
Meksika’dan Çin’e kadar olan tüm bölgelerde kadim bir tarih yeniden uyanıyor! Toprak altına verildikten sonra yeniden patlayacağı günümüze kadar sessizce lav biriktiren Türk Volkan’ı çağlayan misali durmaksızın ateş püskürecek. O ateş, dünya sisteminin altından yapılı maskesini eritecek.
Ne başkanlık zırvası, ne bölücülük yaftası, ne de vicdan hırsızlarının hükmü artık kalmamıştır! Yeni nesilin elinde, büyük bir volkandan patlayacak kadim Türk tarihinin ateşi olacak! Bu ateş ile ‘Biz Bize yeteceğiz!’
Kendimize dönüyoruz, sonra titreme vakti gelecek… Bu durum Türkiye’de kendisine çeşitli ideolojik terimler yakıştıran aydınların görmezden geldikleri bir durum olmaya devam ediyor. Bu tipler hala Türkiye’nin alacağı pozisyona göre veya çeşitli odaklarca belirlenen konjektöre göre yazılar yazmaya devam ediyorlar.
Suriye ve Irak’la ilgili bir durum ortaya çıktığında: ‘’Aslında tarihte şöyle şöyleydi. Zaten birlik kurmamız gerekli. Suriye ve Irak’la bir konfederasyon kurulabilir. Yüzümüzü doğuya dönelim.’’
Balkanlarda bir durum olduğu zaman yine aynı bildik tekerlemeler… Balkanlarla birlik kuralım yüzümüzü batıya dönelim. Ab’ye dahil olalım. Suriye ve Irak ile işimiz ne… İki kesimde aynı çukurun yolcusudur.
Doğru tabirle ifade etmek gerekirse; yukarıda bahsetmiş olduğum konjektöre göre yazı yazarak ters psikolojik operasyon ile yapılandırılmaya çalışılan stratejinin tanımı ‘düşman inşa etmek’ olarak tarihteki yerini almıştır.
İtalyancada ‘ Costruire il nemico (düşman inşa etmek)’ olarak geçen strateji tanımı; Çin ve Roma devlet startejisinin saç ayağını oluşturmuştur. Bizim için Turan taktiği ne ise, karşı taraf içinde costruire il nemico odur! (Çince karşılığını yazamıyorum.) Bilinmeyen bir düşman yerine, kendi kontrollerinde olan sınırları çizilmiş ve tez-antitez kapsamında senteze yol açacak bir model…
Bu kapsamda önümüzdeki günlerde ısıtılıp ısıtılıp sıkça gündeme getirilecek olan bir tuzak var. ‘’Türkler yüzünü nereye dönmelidir?’’ sorusu bu tuzağın başlangıcı olacaktır. Bu soru daha öncede gündeme gelmesine rağmen bu kez harp unsuru olarak medyadaki yerini alacaktır. Bu sebeple konuya ait birkaç belge ile yayınlayalım. Konjektöre göre değil, tarihimizde doğrudan var olanı yazalım. Yakın tarihe Atatürk zamanına Cumhuriyet Türkiyesi’ne bakalım. Bakalım ki, tuzağa ilk olarak çekmeye çalışacakları Atatürk dönemi ile ilgili konu açıklık kazansın.
Gazi Paşa’nın, ikinci balkan konferansında ki nutkuna ait ilk kez orijinalini yayımladığım belgenin can alıcı kısımlarından alıntı yapalım:
‘’Balkan milletlerinin BİRLİĞİNE çalışan, kıymetli murahasların huzurunda…
İşte, siz, muhterem balkan milletleri mümessilleri; mazinin karışık his ve hesaplarının üstüne çıkarak derin kardaşlık esasları kuracak ve geniş birlik ufukları açacaksınız…
Balkan milletleri içtimai ve siyasi ne çehre arzederlerse etsinler, Onların Orta Asyadan gelmiş aynı kandan, yakın soylardan müşterek cedleri olduğunu unutmamak lazımdır…
Görüyorsunuz ki, balkan milletleri yakın maziden ziyade uzak ve derin mazinin kırılmaz çelik halkalarıyla birbirine pekala bağlanabilir. ‘’
Atatürk ve kadrosu, Türk Devlet sisteminin gerekliliklerini en uygun şekli ile balkanlara yöneltmiş ve bir birliği hedeflemiştir. Bir başka belgeye geçelim.
Daha önce bir kitabımda Balkan Birliği Cemiyeti Nizamnamesi’ni ilk kez yayımladığımda,
güzel tepkilerin yanı sıra bu belge konusunda daha temkinli olmam gerektiği konusunda bazı profesörler tarafından e-posta yoluyla uyarıldım. (İsimlerini vermemi istemediler. Ancak bu yazıyı okuyacaklarını biliyorum.) Uyarılma sebebim şu idi. Evet, böyle bir cemiyet var ve balkanlarda el altından bir birlik kurmak için çalışmış olduğu görülüyor. Ancak bu cemiyetten Atatürk’ün haberi yokmuş. Zira dönemin milletvekilleri kendi aralarında kurmuşlarmış. Bu da bir ihtimal olabilirdi aşağıda gündeme getireceğimiz belge olmasa idi.
Genelkurmay başkanlığımız tarafından yayımlanan Atatürk’ün özel not defterlerinden bir sayfayı yayımlayalım.
Açık ve net olan şudur ki; Atatürk’ün elinin hükümet üzerinde olduğu süreçte Balkan milletleri arasında birlik kurulması hedeflenmiştir… Sadece Balkanlar mı? Değil…
Gazi Paşa, Mahmut Esat Bozkurt ve Tevfik Rüştü Aras’ın çok özel bir yerde ve çok özel bir nedenle yaptıkları toplantının ardından; Mahmut Bey’in bir sorusu üzerine verdiği cevaba bakalım. Bu cevabı Tevfik Rüştü Aras yıllar sonra kaleme alacağı anılarında Türk dış politikasının nihai hedefi olarak kaleme alacaktı:
‘’Ancak böyleyece İkinci Dünya Savaşı sonunda Balkan Antantı ve Sadabad Topluluğu olarak hep birlikte dünyanın üçüncü büyük kuvvetini temsil edecek ve bugüne kadar kim bilir ne kadar ileri gitmiş olacaktık.’’
Durum ortada… Bu tartışmaları açacak, yeni bir tuzak için hazırlanan salyangozlara cevabımız olsun: Bu işin batı yüzü doğu yüzü yoktur! Türk’ün yüzü, kainatın kendisidir! ‘Düşman İnşa Etme’ stratejisini yürürlüğe koyanlar, Türk’e yön tayin etmeye kalkmasın!
Aslına bakarsanız dünyada dengelerin bozulmaya çalışılıp; ‘yeni düşman inşa etme’ devresine her girildiğinde yukarıda bahsettiğim oyuna başlanır. Ve her ne hikmetse hangi çağ ve hangi dönem olursa olsun Türklerin kalbi neresi ise, dengeyi ilk olarak oradan bozmak için hamle yapılır. (Başkanlık meselesi, bölücülük, salyangoz fetö bu kapsamda düşünülebilir.) Bu tutmazsa ikinci olarak Vatikan devreye girer. Tarihi süreçler tek tek incelenirse aynı hamlelerin nasıl tekrar ettiği görülecektir. Aynı hamleler günümüz uluslararası sisteminde son bir yıldır tekrar atılmaya başlandı.
Durumu anlamak için henüz bir ayını bile doldurmayan ilginç gelişmelere bakmamız yeterli olacaktır.
Vatikan’a koşan AB liderleri, yeni bir döneme girildiğini biliyor. ‘Düşman inşa etmek’ için kolları sıvadılar ve çok önemli bir tablonun önünde resim çektirdiler. Tablonun anlamı vs. yorumlanmak şöyle dursun, bahsedilmedi bile… Kısaca değinelim…
Bu tablo Michelangelo’nun ünlü tablosudur. Papa ve beraberindekilerin resim çektirdikleri alana ismini veren bu tablodur. Tablonun ismi ‘Kıyamet Günü-Son Yargı’dır. Özelliğine gelince; tablonun bize göre sağ tarafı cehennemlikleri, sol tarafı ise cennetlikleri tasvir etmektedir. http://sanatabasla.blogspot.com.tr/2012/11/kyamet-gunu-last-judgement-michelangelo.html
Bu durumda Papa’nın bize göre sağ tarafında ki AB liderlerine dikkatle bakılmalı ve o ülkelerdeki değişim dikkatle incelenmelidir. Çünkü salyangoz Papa onları cehennemlik ilan etmiştir. Anlayana… Dengeleri bozup ‘yeni düşmanı inşa etme’ sırası Vatikan’a geçti.
Vatikan’dan sonra ise sıra, bu işe çok iştahlı olan dili dışarıda sahibinin yemini bekleyen Çin’e geliyor. Çin üzerinden ‘düşman inşa etmeye’ kalkacak kalbi olmayanlara bir soru sorup, kısa bir cevap verelim:
‘’Daha önceki yüzyıllarda Çin’de aynı oyunu sahneye koyduğunuzda karşınıza kim çıktı? Türkler… Peki, Türkler sizin hamlenize karşı ne yaptılar da hevesiniz kursağınızda kaldı?’’
Türkler, Çin’in en büyük havzasında; Çin tarihinde görülmemiş bir birliği ve dengeyi yine Çin topraklarında kurdular. Çin topraklarında kurulan yeni dengenin sahiplerinin isimleri Çin tarihine ‘büyük düzeni getiren 16 Kral’ olarak geçti. Bu 16 Krallık ve soyu, Türklerin Çin’deki en büyük sırlarındandır. Zamanı gelince bu sırrında mührü sökülecektir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Be%C5%9F_Hu_On_Alt%C4%B1_Krall%C4%B1k
Devam edelim…
Kendi düşmanını kendileri tasarlamakta olan odağın bir başka eli de uluslararası bazı kurumların üzerindedir. Bu kurumların, yıllardan beri tarafsız oldukları dünya milletlerine propaganda halinde fısıldanır. Bu sözde bağımsız uluslarası kurumlardan en üstte bulunanı BM’dir.
BM’nin kuruluşundan günümüze kadar geçirdiği süreç çok dikkatle incelenmelidir. Neden? Çünkü yıllarca birbirine karşıt olarak lanse edilen devletlerin çoğunun bu kurumda ilginç ve üstü örtülen bir beraberlik ağı söz konusudur. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri kim? Rusya, Çin, ABD, Fransa, Birleşik Krallık… Karşıt kutupların el altından ÖZEL BİR AMAÇ için bir araya geldikleri, daha doğrusu getirildikleri yerdir BM. Bu özel amaç bilinmez ise, dünya sistemine meydan okuyorum zannedip; ‘Dünya beşten büyüktür!’ diye bağırdığınız zaman komik duruma düşersiniz. En azından üst akıl benzetmesi yaptıklarınızın nezdinde…
BM’nin, kurulduğu günden bu yana göstermelik olarak yaptığı tüm faaliyetler güzel bir tiyatrodan ibarettir. Aslolanın üstü örtülmektedir. BM’nin, kurulma sebebi de yine düşman inşa etmek stratejisi temellidir. BM’nin yaratacağı düşmanı kimdir? Ya da BM’de bir araya gelenlerin el altından yıllardır inşa etmeye çabaladıkları düşmanı kimdir? Çin mi? ABD mi? Rusya mı? İngiltere mi? Fransa mı? İsrail mi? Hepsi açık ve gizli daimi üye değil mi? O halde kim? Aslolan nedir? BM tarafından el altından inşa edilen düşmanı dünya coğrafyasında aramayın. BM yerde değil, GÖKTEKİ düşmanı inşa etmekle meşgul olan bir kurumdur. BM’nin bu sırları önümüzdeki süreçte MECBUREN açıklanacaktır. Konuyu biraz açalım…
Propaganda faaliyetleri günümüzde inanılmaz bir hızla yürütülmeye devam ediyor. Mesela bunlardan biri Economist dergisinin çocuk oyalarcasına ve dalga geçercesine kapak yaptığı tarot kartı zırvalığıdır. Gözümüze o kadar sokuldu ki, iki hafta boyunca derginin kapağı sayesinde tarot açtık. Fal açmak çok revaçta, bizde onun yerine konumuzla alakalı kısa bir hikaye anlatalım.
1852 yılında Norveçli soylu bir ailenin Christian Krohg adındaki çoçukları doğar. Bu çocuk büyüyecek ve ailesinde ki aristokrat zihniyetin aksine büyük bir ressam olacaktır. Krohg, resimlerinde ilk kez bazı özel teknikleri kullanır. Onun kullandığı özel tekniklerin ne olduğu konusunda Norveç’te ki sanat akademisinde birçok tez ve makale yazılır. O kadar ki, resimlerine sakladığı sırlar ondan bir yüzyıl sonra Norveç’te konuşulmaya bugün hala devam etmektedir. Krohg, bir dönem İsviçre’ye gidecek ve burada ileride evleneceği kadın olan ressam-sanatçı Oda Krogh ile tanışacaktır. Oda Krogh’un çeşitli takıntıları vardır. Bayan Krogh, dünyada ki tüm kültürlere karşıdır. Dünya dışında yaşamın olduğunu ve tüm kültürlerin tasfiye edilip tek bir halde yeniden dizayn edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu ilginç ikilinin üye oldukları çok ama çok özel bir cemiyet vardır. Cemiyete üye olan ve tanınan isimlerinden biri evrim teorisiyle meşhur olan Darwin’dir. İlginçtir ki, Darwin’in dedeside aynı cemiyetin geçmişteki üyeleri arasındadır. Bay ve bayan Krogh’un da üye oldukları cemiyetin ismi Ay Işığı’dır. (Yabancı basından bu cemiyet araştırılabilir. Bu cemiyet ile ilgili ulusal basında da kısa makaleler çıktı) Cemiyettekiler kendilerini Ay İnsanları olarak tanımlarlar. İşte bu ilginç ikilinin1889 yılında Per Krohg adında bir çocukları dünyaya gelir. Annesi ve babasının deyimi ile Per, Norveç’te bulunan az sayıdaki özel çocuktan birisidir. Buna istinaden Per, özel olarak eğitim alır ve çok değişik eğitimlerden geçirilir. (Sibirya’da çile çekme vs. gibi) Per Krogh yeteneklerini birçok alanda geliştirir. Ancak bir alanda annesi ve babası gibi resim sanatında zirveye çıkar. Ona verilen ilk önemli işlerden birisi; İsviçre’de bulunan çok çok özel bir toplantı odasına asılacak 10 adet resmin çizimi olur. Bu resimler daha sonra çerçevelenir ve günümüzde İsviçre’de bulunan çok özel bir alana ait odada hala durmaya devam eder. Tabii bu odaya girmek şöyle dursun, odanın bulunduğu yer altı binasının 600 metre ötesine yaklaştığınız an sorgusuz bir yetki ile öldürülmeyi göze aldığınızı bilmekle yükümlüsünüzdür.
Hikaye, gerçeğe dönsün…
Per Krogh’un, resimlerinin bulunduğu özel yer altı binası G-10 denen yapıya ait idi. Per Krogh, çizdiği tabloların her birinde özel bir sembolü tekrar tekrar kullanmıştır. Bu sembol kılıca sarılı yılan sembolüdür. (Bu binadaki odaya ait resimlerden biri İLK KEZ "erenlerin himmetiyle- 16 yıldızda yazacağım bir başka yazıda yayımlanacaktır!)
Per Krogh, ‘kılıca sarılı yılan’ sembolüne adeta takıntılı idi. Çünkü tarihe geçeceği ve kendisine bahşedilen ikinci büyük önemli işinde de yine aynı sembolü farklı bir uslüp ile tekrar kullanacaktı.(Yılan yerine Timsah kullanılmıştır. Bunun nedeni BM’nin misyonu ile alakalıdır.)
Per Krogh’a verilen ikinci iş BM için çizeceği devasa boyutlardaki tablo idi.
Tablo BM’nin güvenlik konseyine öylesine ustaca yerleştirilmişti ki, Abdli yetkililerin ve diğer üyelerin oturma konumları ile tablodaki bazı sırlar bir araya geliyordu. Tablonun o kadar çok sırrı var ki… (Mesela kurtarıcı bir çocuk var alt tarafta, yine yukarıda bambaşka bir vizyon var.) Bu özel tablo, BM’nin özel amacının şifrelerini taşımaktadır. (Kalanını On Altı Yıldız’ın değerli takipçilerine bırakıyorum. Tablonun ayrıntılı izahı kitap konusu olacak kadar geniştir.) Ancak kılıca sarılı yılanın bu tabloda farklı bir uslüp ile kullanıldığını belirtmiştim. Resimdeki yeniden dirilen leyleğin altına dikkatlice bakalım. Ayrıca Obama ve diğer amerikan başkanları Bm Güvenlik Konseyi’ndeki yerlerine oturduklarında tam kafalarının üstüne denk gelen sembol de yine aynıdır.
Dokuzlar Kültü’ne tapan 10’lar (Onlar) Konseyi’nin tarih boyunca kullandığı semboller bir elin parmaklarını geçmez. Kılıca sarılı yılan sembolü bunlardan en önemlisidir. Deruni Devlet Kutsal Halı’nın ‘Çocuklara Masallar’ adlı bölümü bu sembolün derinliği açısından dikkatle bir daha okunmalıdır.
Türk milletine ve etki sahası içindeki milletlere göze sokulurcasına piskolojik harp teknikleri ile dayatılanları güle oynaya konuşmaya gerek yok. Türk Milletinin, ne tarotla fal açacak ne de önüm arkam doğum batım sobe oynayacak zamanı yok. Önümüzdeki süreç de düşman inşa etmek için zaman kazanmaya çalışanların oyunlarına çok dikkat edilmeli. Düşman inşa etmek teriminin karşılığı olarak kesinlikle Işid ve El Kaide gibi oyuncakları kastetmiyorum. Coğrafyaların birbirine karışacağı yeni misyonların belki yeni devlet isimlerinin çıkacağı bir hamleden bahsediyorum. (Mesela ABD’nin 200 küsür yıllık süper devlet olarak ortaya çıkarılması bu konuya örnek olarak verilebilir.) Yapacakları hamleler arasında en önemlisi BM tarafından hazırlanan tüm kainatı kapsayan, dünya dışı inşa edilecek düşmanın profili olacaktır. Bu profilin incelikleri, Per Krogh’un tablosunda aranmalıdır.
Onlar cadı kazanlarını kaynata dursunlar… İçimizdeki salyangozlarda kazanlarda kaynamayı marifet sanıp, yavaş yavaş öldüklerini görmemeye devam etsinler… Unutmasınlar ki, tarih boyunca düşman inşa edilmeye çalışılan her bölgede dengeyi tekrar sağlayan Türkler olmuştur!
Devletimize ve milletimize nefes olanların emeklerini, gönlümüzün derinliklerinde hissetmeliyiz. Anlatılan Türk masallarının bir bir gerçeğe döneceği bir kapı açılmıştır.
Biz bir yanardağın usulünce, ağır ağır dirilişini insanlığımızla, vicdan duygularımızla ve en önemlisi edebimizle izlemeye devam edeceğiz. Edebimizin tapusu kadim Türk tarihidir ve o tarihin meşalesine Mahmut Esat Bozkurt gibi kıvılcım olanlardır.
Unutmayın! Söndürülemeyen kıvılcımın ateşini zapt edemezsiniz.
BARAN AYDIN
24.04.2017
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle