Kulisler-1 http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3859 yazımızın içeriğinde anlattığımız ağlar -olasılık anlamında- yavaş yavaş örülmektedir. Kısaca CHP- AKP koalisyonu hazırlıkları… Kamuoyuna yönelik hamlelerle bu proje artık sırıtmaya başladı.
1.
CHP’nin etkin olduğu illerdeki bir çok CHP’li, AKP’den milletvekili aday adayı oldu. Baykal’ın sağ kolu olarak bilinen savcı Sayan’la birlikte daha birçok etkin isim. Yine AKP’den de bazı illerde, ilçelerde özellikle teşkilatçı olarak bilinen isimler, CHP’ye milletvekilliği aday adaylığı için başvurdu.
2.
Uğur Dündar'ın sunduğu Halk Arenası programında, CHP tabanının beklemediği şeyler yaşandı. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan programında Dündar, Bülent Arınç’ı göklere çıkararak; “O dürüst bir politikacı, kefil olunacak biri,” diye taktim yaparak, stüdyoda bulunan seyircilere Bülent Arınç’ı uzunca süre alkışlattırdı. Yine aynı programda Barış Yarkadaş satır aralarında; “AKP- CHP koalisyonu gözüküyor, AKP, hükümeti kurmak için CHP’nin kapısına gelecek,” diyerek konuk CHP’lilerden alkış aldı. Tüm bu gelişmeler ve daha yazmadığım diğer gelişmeleri de hesaba katarsak; “acaba iki partide olası koalisyon için bağlantı kuracak kişileri mi karşıt cephe olan partilerden çapraz aday adayı yapıyor?” sorusu zihnimde canlandı. Acaba AKP milletvekilleri içinde aklıselim, dürüst bir imajı olan Bülent Arınç gibi siyaset adamlarının, Uğur Dündar ve CHP’liler tarafından övülmesi, alkışlatılması CHP seçmenlerinin nabzının ölçülmesi mi diye insanı düşündürmüyor da değil.
Ayrıca CHP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selin Sayek Böke, Ali Babacan’a övgüler yağdırdı. Kendisi ile yapılan röportajda şöyle dedi:
“Babacan adeta CHP’li. Söylemlerine bakınca Babacan’ın CHP’li olduğunu düşünüyorum. Bir çok konuda; özgürlükler, kadına bakış açısı da dahil olmak üzere aynı düşünüyoruz.” Dedi. Evet enteresan övgüler, en azından iki partide birileri birbirlerine jesti aşan göndermelerde bulunuyor. Tabi bu iki tarafın en çokta CHP’nin kamuoyuna gönderme gibi okunması kaçınılmaz oluyor. şimdiden kulaklara üfleniyor; “hani olur ya, siyaset bu, belki koalisyon yaparsak içlerine aynı şeyi düşündüğümüz insanlar var.” Demeye getiriyorlar.
Bu arada AKP’nin içi, 3 dönem kuralı başta olmak üzere, Yüce Divan oylamalarının yansımaları ve milletvekili adaylarının seçim listeleri yarışı yüzünden oldukça karışık bir durumda. İç Güvenlik Paketi'nin, bir kez daha geri çekilmesinin önemli nedenlerinden biri de parti içinden bir çok küskün vekillerce aleyhte oy kullanma riski olduğu için. Zira bu yasa tasarısı TBMM’den geçmezse; AKP’nin, partisine hükmedememek başta olmak üzere otorite ve hakimiyeti sorgulanacak hale gelecektir ki, bu durumda parti içinde çatlak olduğunun ilan edilme riskine karşı yakın markaj ve iknalar başladı bile. Bu yasa tasarısının sürüncemede kalmasının sebepleri çeşitli olsa da -Jandarma’nın statüsü konusunda Genelkurmay’ın itirazı vs.- ağırlık sebep, küskün vekiller.
Ak Parti’nin en büyük endişelerinden biri de milletvekili bazında, paralellerin partiye sızması. Bu endişe Ak Parti’de had safhada.
3.
Diğer partilerde de ittifak, nabız yoklamaları her seçim öncesi olduğu gibi gündemde. MHP-BBP ve ideolojileri bir birine yakın diğer partiler. (DSP- Anadolu Partisi vs.) Ancak ciddi bir ittifak planı ortada yok. Zaten yapılan açıklamalarda şimdilik bu yönde.
4.
Saadet Partisi’nin içi de karışık. Saadet’in ihtiyarları, Milli Görüş hareketini ve partiyi adeta dernek bazında yönetme derdindeler. Partide, Fatih Erbakan çatlağı iyice su yüzüne çıktı. Erbakan’ın bağımsız aday olmasını kulağına üfleyenler var. Zira Oğuzhan Asiltürk’ün;“parti için toplanan cihat parasını, merhum Necmettin Erbakan’ın çocuklarının zimmetine geçirdiği” iddiasındaki amaç; Fatih Erbakan’ın Saadet’le yolları ayırması veya bağımsız aday olarak ortaya çıkması… Fatih Erbakan’ın olası bağımsız adaylığında kaybetmesi durumunda, partinin yaşlıları; “bak bizden ayrı hareket etti” propagandasına hazırlanıyorlar mı? Seçilmesi durumunda (düşük bir ihtimal) partinin, merhum Erbakan’ın çocuklarının üzerinde bulunan gayrimenkullerinin geri istenmesi konusu ise oldukça ses getirecek bir konu.
Saadet Partisi, şu anki etkinlik ve stratejisi ile -en azından çekimser kalarak- bundan önce olduğu gibi Ak Parti lehine varlığını sürdüreceği açıktır. Saadet Partili olarak bilinen isimler, Ak Parti’den milletvekili aday adaylığı için başvuruda bulunuyorlar. Merhum Erbakan’ın sağ kolu olarak bilinen yakın çalışma arkadaşlarından ve “Adil Düzen” teorisyenlerinden Prof. Dr. Arif Ersoy başta olmak üzere etkin diğer Saadet Partili isimlerin Ak Parti’den milletvekili aday adayı olması, Saadet’in durumunu göstermektedir. Saadet’in ağır toplarının Ak Partili bazı vekillerle görüşmeleri ise akla hep beklenen bir senaryoyu getiriyor: Ak Parti’den kopabilecek bazı milletvekilleri -Arınç gibi- ile yeni yapılanma olabilir mi diye sesli düşünüyorlar. Ancak, bir çok eski Saadet seçmeni hala Ak Parti'ye oy vermektedir ve “yeniden Milli Görüş” ağırlıklı yeni dizaynla Sadet Partililerin Ak Partiye geçmeleri daha reel bir durum.
5.
Hakan Fidan hadisesi çok düşündürücü. Erdoğan’a rağmen MİT’ten istifası bir mesaj mıydı Erdoğan’a. Sır küpü, en hassas kurumun başı, yoruldum bahanesi… Bu başlıklara rağmen Fidan, çok kolay bağımsız hareket etti… Bu durum; güç ve etki alanlarının iplerinin Erdoğan’ın elinde olmadığının göstergesi miydi? Peki Erdoğan’ın böyle bir hareketi sineye çekmesi nasıl okunabilir? Sır küpü denilen bir güç, tekrar MİT’e dönmeseydi ne olurdu? Ortada olan böyle bir gücün, bu konektörde nasıl maniple edileceği ve bu maniplenin sonucunda başta Erdoğan olmak üzere Ak Parti'ye karşı nasıl bir risk oluşturacağı çok açık değil mi? Bu yüzden Erdoğan’ın Kasımpaşalı imajından çok açık taviz vermesi de kaçınılmazdı. Ancak yine de böyle bir harekette bulunan Fidan, Ak Parti ve Erdoğan tarafından ne kadar güvenilir olacaktır, göreceğiz.
6.
Seçmenin olup bitene bakış açısı: Uygulanan politikaların yansımasını görüyoruz. Hemen hemen bütün seçmen, kutuplaşma psikolojisiyle hareket etmektedir.
Özellikle CHP, BBP ve Saadet seçmenleri; paralel medya diye adlandırılan kanallarda, partilerinin vekil ve yöneticilerini görmekten rahatsızlar. Bir çoğu merhum Erbakan’a geçmişte tutumları söylemleri belli olan cemaat medyasında görmek istemediğini; CHP, BBP seçmeni de yine cemaatin yakın zamanda halihazırda Ergenokoncular diye yayınlarını sürdürürlerken, partilerini o kanallarda görmek istemediklerini beyan etmekteler. Seçmenler, cemaatin samimi olmadığını, denize düşen psikolojisiyle hareket ettiğini yüksek sesle dile getirmektedirler. Bu rahatsızlıktan ilgili parti yöneticilerinin haberdar oldukları açık. Özellikle seçim bölgelerinde bu sorulara karşı; “biz siyasetimizi bulduğumuz platformlarda anlatmaktayız” diye cevap vermektedirler.
7.
Paralel meselesi. Cemaatin, Türk seçmen üzerindeki algılanması:
Bir kere kim ne derse desin cemaat, bütün mütedeyyin kesimde itibarını çok ciddi biçimde yitirdi. Uyguladıkları dil, herkesi yaralayıcı ve bam tellerine dokunacak şekilde. Tv kanallarında ve medyalarında halen Türk Destanı Ergenekon’u bir terör yapılanması gibi anlatmaktadırlar. Bu durum, milliyetçi kesimde nefretle karşılanmaktadır. Daha önceleri kendi kanallarında yaptıkları CHP aleyhindeki ağır ithamlar orada iken, birden tam tersi bir konuma geçilmiş CHP seviciliği, kendi sempatizanlarının dahi en büyük itiraz noktası olmuştur. Cemaat, bundan önceki seçimlerde açıktan CHP’ye oy istemesine karşın, sonra da bunu inkar etmeleri, toplumda bir kez daha inandırıcılıkları üzerinden yapılan propagandaları haklı çıkardı. Yine daha önce “biz cemaatten değiliz ispat edin” diyen tv sunucuları, yazarları vs. şimdi ortaya çıkmışlar; “evet biz hizmet hareketinin mensubuyuz, bununla şeref duyuyoruz” demeleri ne anlama geliyor? Söylenilenlerin hangisine inanılacak? Suçlu olduğu iddia edilen polis, memur ve diğerlerinin gelinen süreçte cemaatçe sahiplenilmesi halk üzerinde bu güvensizliği daha da arttırdı. Şimdilerde ise eskiden cemaat mensubu olup da, yollarını ayırmış, küskün cemaat mensuplarına tekrar yönelmiş olmaları; çarşıda, pazarda, kahvede herkesin dilinde.
Cemaat medyası bas bas bağırıyor: “Neden bize yapılanlara; bir çok tarikat, sivil toplum kuruluşu, halk, kurum sessiz?” Bunu, Ak Partiden bu kesimlerin korkmasına bağlasalar da durumun böyle olmadığı açık. Örneğin cemaatle ilgili bir operasyon haberi şu klişe ile veriliyor: “Tepkiler çığ gibi!” Oysa halkta hiç bir tepki olmadığı çok açık ve bunu da kendileri yayınlarında dile getiriyorlar. Tepkiyi, kendi müntesiplerinin verdiğini halk çok net görüyor ve gülüyor.
Cemaat, yaşananları Ak parti muhalifliğiyle kapamaya çalışsa da kamuoyuna yansıyanlara baktığımızda; milleti, sosyolojisiyle, psikolojisiyle ikna edecek hiç bir öz eleştiri yapmıyorlar.
Yazarları; “hoca yanlış yapmaz, cemaat yanlış yapmaz!” propagandaları, özellikle İslami camiada daha çok tepkiyle karşılanıyor. Çünkü bu itikadi bir mevzu ve ancak Peygamberlerin yanlış yapmadığı açık. Tabanda bu durumlar sert bir şekilde sorgulanıyor, cemaat ise Erdoğan’a yakıştırılan ve çevresinin itikada ters söylemlerini niye görmüyorsunuz savıyla savıyorlar görüntüsü daha da itici geliyor. Çünkü; bir yerde din âlimi ve dini cemaatin tavrı, bir yanda siyasi bir figür kıyasına yol açıyor. Özellikle Gülen’in; Süfyan, Deccal, Firavun yakıştırmaları İslami kesimde cemaati daha da itici konuma getiriyor. Birde cemaat mensubu olduğunu açık ilan edenlerin attıkları twitler: “Gülen Allah’ın en büyük evliyasıdır. Diğer tarikatlar Süfyan’ın ağına düşmüştür propagandaları (bu twitler hala yayında ). Cemaat; Süfyan, Mehdi karşıtı olduğuna göre Fetullah Gülen Mehdi, cemaat de Mehdi askerleri ve sadece gerçek Müslüman, diğer tüm yapılar Süfyancı ve Müslüman bile değil algılamasını çok ciddi anlamda yayıyor. İlginç olan bunun şiddetle artması. Yine -sözde- manevi alemde büyük savaşlar var; cemaat ile AKP ve diğerleriyle hikayesi daha da itici geliyor.
İslami kesimin buna karşı savları daha mantıklı algı oluşturuyor: “Madem Fetullah Gülen peygamberle görüşüyordu, tüm evliyalar sizinleydi de bunların başınıza geleceğini nasıl bilemediler? Yine beddua ettiniz ve olan size oldu demek ki haksız olan sizmişsiniz gibi…”
Kendilerine yapılan en ufak eleştiriyi; çok itici ve sert dille -savunma kılıfı adı altında- saldırgan bir şekilde cevaplamaya devam ediyorlar. Eleştirenleri komik argümanlarla savmaya çalışıyorlar. Birinin romanından, birinin yayınından, filminden vs. yani bir yerde yıllarca oluşmuş devasa maddi etki alanı büyük bir camia, bir yanda kıyası komik tartıya konanlar…
Bize bile, “ON ALTI YILDIZ hizmet mensuplarını ağına düşürdü” diyecek kadar, altını siz doldurun, edebe ve gerçeğe uymayan twitler atıyorlar. Şimdi aynı dille karşılık verme hakkını kullananlar olması durumunda, kendi kendilerine yeni cepheler açıyorlar.
Başka bir algı ise; mütedeyyin kesimin, peygamberimizi kamyonete bindirmelerinden tutunda, statlara Emel Sayın’ı dinlemeye mi geliyor algısını bu twitlerle daha da alevlendirmeleri… Bankaya hesap açma kampanyaları İslami gelenekte olmayan şeyler…
Diğer kesimlere ise bir partiymiş gibi twitle saldırıp, karşı tarafın da saldırılarına maruz kalıyorlar. Bu sefer karşı taraf ne diyor: “Daha önce AKP ile beraberdiniz. AKP yolsuzluk yapmışsa da siyasi bir yapı, ama sizi tanımlamakta zorluk çekiyoruz. Aranız bozulunca, muhalefete başladınız, bu samimi değil.” algılaması had safhada. Twitleri, provoke etmek amacıyla atanların da çok olduğu malum. Cemaattenmiş gibi gözüküp tahrik edici mesajlarla, yeni cepheler açmak isteyenlere ise yol veriliyor. Bu konuyu açık dille izah edecek ve yayacak medyaları olmasına rağmen, bunu yapmıyor ve bu algının derinleşmesine sebep olacak konuşmalarla bu yapıyı besliyorlar.
Politize olmamış entelektüel çevrede algılanmaları ise Fetullah Gülen silahlı terör örgütü tanımayla hakkında dava açılması, yakalama kararı çıkarılması insanları doğal olarak bu yapıdan uzaklaştırıyor... Tüm bunlar toplumda ciddi karşılığı olan algılamalar. Düşündürücü olan ise, toplumun her kesiminin tasvip etmediği bir strateji uygulamaları. AKP’ye oy verenler neredeyse toplumun yarısı, diğer yarısı ise yine cemaate karşı ve hasımken cemaat, büyük yanılgı içinde kaderlerini Erdoğan’a bağlamış durumdalar. AKP gitse bile, MGK kararı olan bir pozisyonda olası başka koalisyonla gelecek partiler, cemaatin eski konumuna gelmesini ne kadar sağlar? Bazı siyasetçilerin etkinliği buna yeter mi? Üstelik AKP gitse, dindar bütün kesim cemaate daha da hasım olacaktır vs. Kendi camialarının 30- 40 senelik yoldaşları ayrıldı diye ne “münafıklıkları kalıyor ne de hainlikleri”, onlar ve herkes soruyor, hani biz dini cemaattik?
Şimdi bazı suçlamalarla içeri girenlerin suçu ispat edilirse; onlarda mı “hain, bizden değildi” denilecek? O zaman suçsuz diye neden sahip çıktınız, yine mi yanıldınız?
Cemaat’in, sosyolojik tanımlarını halka sunamaması da ayrı bir garabet. Dini cemaat mi? Bir yazarı, “biz dini cemaat değiliz” diye yazı yazmıştı. Dernek mi, gönüllüler vakfı mı, bankası, medyası, sermayesi olan sivil toplum kuruluşu mu? Duruma göre hem hepsi hem hiç biri! Bu durum, halkın bu yapıya bakış açılarındaki karasızlığını tetikliyor. Mesela medyaları eleştirilince, hemen ayağa kalkıyorlar ve “bak bizim cemaate saldırı var.” Yani dini cemaat algısıyla savunma yapıyorlar. Oysa medyası olan eleştirilir, bu o sahayı ilgilendirir. Bankaları eleştirilse, bu mali sahayı ilgilendirir, ticari unsurları ilgilendirir. Bunları cemaate saldırı gibi sunmaları bir handikap. Dini cemaat sahası dışındaki kavramların topyekûn bu sahada savunulması da ayrı bir algı.
Şimdilerde ise bir konuyu el altından dillendirmeye başlayanlar, artık bunu kendi içlerinde yüksek sesle dile getiriyorlar. Enteresan biçimde, bu yapı içinde üstten bu gurubun ikiye ayrılmasını konuşuluyor; “bir cemaatçiler gurubu, bir Fetullahçılar gurubu” diyerek. Cemaatin; şahsi, manevi kazanımlarının tehlikeye girdiğini dillendirenlerin sayısı az değil. Diğer gurupsa önemli olan Fetullah Gülen, diyor. Bakalım zaman ne gösterecek?
Bu yazıdakiler, halkın üzerindeki algılamalardır, kimse kafasını kuma sokmasın. Bu yapının tabanında, samimi olarak inanmış insanlar var ve bunların vebali de yine bu yapının söz sahiplerinin bizzat ellerinde. Birde böyle bir algının en çok AKP’nin işine yaraması da bir göstergedir her şeyi paralele bağlayıp çoğunluğun da buna inanması gibi.
Fakat şu da bir gerçek ki, bu ülkede bir çok kumpaslar oldu; orduya, millete ve bir çok kurumlara. Bunda dahli olanlar mutlaka bedelini ödeyecektir.
Abdullah Gül aday olmayacak ancak, seçimden sonra gerekirse dışarıdan çok önemli bir mevkiye AKP içinde getirilecek mi? Yoksa iktidar olmaya yönelik; AKP, SP ve diğerlerden oluşan yeni iddialı bir parti mi gelecek…Zaman gösterir.
Yazımız, Kulisler -3 ile devam edecek. Tuhaf olan, seçime dair analizlerde cemaatlerin bu kadar yer tutması.
Oktan Keleş
Twitter:@oktankeles
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle