"Şaban BENİM Ayım…"
Salâtü selâm olsun ona
“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” Tevbe/128
(Allah, Peygamberimizi (sav); Rauf (şefkatli), Rahim (merhametli) olarak nitelendiriyor. Cenab-ı Allah, daha önce hiçbir peygamberi kendi isimleri ile sıfatlandırmamıştır.)
Bu Ayet’i okuduğumda gözlerime yaş doldu. Kendimden utandım. Kendimin kıymetini bilmediğimden, Efendimiz (sav)’in kıymetini bilmediğimden, beni Yaradan’ı -izin verildiği kadar- bilmediğimden utandım.
O Resul ki (sav), benim sıkıntıya uğramamı istemiyor, bana çok düşkün, müminlere karşı oldukça şefkatli, merhametli. Ya ben? Ya ben nerelerdeyim? Hangi kıyılarda dolaşıyorum? O'nun yanında olmak varken...
Efendimiz (sav)’i nasıl da üzdüğümüzün farkında değiliz. O, bizim için üzülüyor, bizim sıkıntıya uğramamız O’na ağır geliyor, bizi çok seviyor, bizlere düşkün. O, kollarını açmış âdeta haykırıyor! Durun, ümmetim, durun ümmetim, ateşe doğru koşmayın!
Merhamet Peygamberi bunun için denilmiş.
*
Kızı Zeynep, Efendimiz (sav)’e, "Çocuğum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz" diye haber göndermişti.
Efendimiz (sav), büyük sahabilerinden birkaçıyla birlikte kızının evine gitti. Ölümün eşiğinde olan yavruyu O'nun kucağına verdiler. Merhamet Peygamberi ağlamaya başladı. Mübarek gözlerinden dökülen inci tanelerini gören büyük sahabi Sa'd ibni Ubade hayretler içinde kaldı:
-Ya Resûlallah! Bu hâl nedir? deyince, Peygamberimiz de:
-Bu gözyaşı, Allah Teala'nın, kullarının gönüllerine koyduğu, kendi rahmetinin bir eseridir. Cenab-ı Hak bu duyguyu, kullarından istediğine ihsan eder.” Demişti.
Tıpkı yedi evladından 6’sını kendinden evvel ahrete yolcu ederken yaşadığı hüzün gibi…
Kapılar kapandıkça yalnız kalıyoruz. Bu elbette “kendi elimizle işlediklerimizden” dolayı. İmkânları, fırsatları nasıl da cömertçe harcıyoruz. Harcıyoruz her şeyimizi; zamanı, sağlığımızı, gecemizi… Aldığımız nefesten haberimiz yokmuş gibi yapıyoruz. Oysa her nefeste dirildiğimizin ne zaman farkına varacağız?
O’nu bilmenin yolu, O’nun seçtiğini “bilmekten” geçiyor.
Kendimizi uzak sanıyoruz. Gaflet içindeyiz.
Bilin ki, O Resul (sav) ümmetinin başında. Ümmetinin başında hâlâ…Ah bir bilseniz, bizim için nasıl çırpındığını...
Madem ki, söz verdik:
“Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resûlullah” dedik.
O halde?
Sıfattan Zat’a geçme vakti değil mi?
Erol Elmas
21.06.2012
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle