Aslında bu yazıyı daha önceleri yazmak istemiş, fakat mevcut gerilime katkım olmasın diyerek rafa kaldırmıştım. Ancak yaşanan bazı hadiselerin toplumumuzda yaptığı etkinin, gitgide tahmin ettiğim yöne doğru gitmesi üzerine kaleme alma ihtiyacı duydum. Yine sevgili okuyucularımın değerli vaktini almamak için, bilgilerimin detayını değil, ana başlıklarını vurgulamak istedim.
Öncelikle örtünmenin Allah'ın emri olduğuna iman etmiş biriyim. Bu yüzden bazı ilahiyatçıların, örtünme ile ilgili "hamr" kelimesi yok şunu da kapsar yok bunu da kapsar, yani baş kastedilmiyor gibilerinden açıklamalarına katılmadığımı ifade ederek bu konuda polemik bir yazı yazmaya gerek duymuyorum.
Ancak içimde ukte kalmaması için, sadece birkaç ilahiyatçının, örtü anlamının birçok ifade barındırdığını ve hatta "masa örtüsü" anlamına bile gelebileceğini söylemesine bir çift kelime edeceğim müsaadenizle.
Demek istediklerim yazımın bütünündeki konu ile de irtibatlı.
1- İslam'da mantık mevcuttur. Hiçbir müslüman kadın, başına masa ve sehpa örtüsü vs.. gibi bir örtüyü herhalde takmaz. Allah'ın (cc), örtü kelimesiyle neyi kastettiğini apaçık görememek, en azından mantık açısından mümkün değildir.
2- Dinde zorlama yoktur. Herkes iradesini yaşar. Bu iki maddeyi yanlış anlaşılmamak adına yazdım. Şunları uzun uzun yazmaya gerek görmüyorum: Örtünmekten maksat, karşı tarafın dikkatini çekmemek, bazı duygularını harekete geçirmemektir. İşin püf noktası budur. Bunları bilmeyen yoktur herhalde?
Fakat ülkemizde bu püf noktayı çiğneyen başı örtülü, makyajlı, elleri ojeli, yolda ağzında sigara, toplumda kahkahalarla gülen, dikkatleri üzerine çeken, vücut hatlarını had safhada teşhir eden kıyafetler giyen bir zümre türedi. Örnekler çokta neyse...
Bir televizyon kanalında bir eşcinselin, "Artık Türkiye'de, sokaklarda başı kapalı kızları sevgililerinin kucağında görmeye alıştık." demesi bile bana bu yazıyı yazdıramamıştı. Tâki Defileye kadar. (Nisan ayının sonlarındaki meşhur tesettür defilesi rezaleti.)
Önce"KOD ADI: ÇENGEL" nedir kısaca anlatalım:
Yıl 1988. Telaviv'de bir şeytanî tapınağında, şeytanîliğe yükselmiş Şimon Haim isimli kabalacı Haham, ekibine gizli bir talimat veriyor. Talimat bir planı kapsıyor. Şifrelenmiş talimat şöyle: "Yasefoğulları'nın çenesine kendi inançlarını çengelleyip sürme zamanı geldi." Dedim ya detaya girmeyeceğim, ana başlıklar vereceğim sadece. Sözüme sadık kalayım.
Devam edelim. Şifrelenmiş bu talimatın şifresi Melâmi birliği üyelerince çözülür. Çözümlenen şifrede şunlar yazılıdır: "Yasefoğulları'na İslamî sosyete, moda, marka kavramları aşılayın." Bu aşılamayı kimlerin yaptığını açıklamaya herhalde gerek yok. İşbirlikçi işadamları, siyasetçiler, bir kesim medya vs...
Devam edelim. "Bu kavramları özgürlük, demokrasi söylemleri içinde sunun. Böylelikle toplumu parçalara bölün. Emelimiz olan vaad edilmiş topraklara girmemizin bir anahtarıda bu "çengel operasyonu"dur ki bunu Yehova emrediyor." Tabii bunlar ana başlıklar. Bunun belgesini istemeyin, uydurdum.(!) Bu kelimeye sığınmak çok hoş. Neyse devam edelim. Yasefoğullarından kasıt Türklerdir. Bilindiği gibi Yasefoğulları tabiri israiliyatta Türklere verilen isimdir. Şimdi size bir belge.
NOT: (Burada sözü edilen Tevrat ayetleri anlatmak istediğimiz konu bütününü teşkil eder. Okuyucularımızın Tevrat'ın bir konuyu anlatan bölümünün ayrı ayrı ayetlere bölündüğünü bilmesi gerekir. Zira sözü edilen ayetlere ayrı ayrı göz atıldığında anlatmak istediğimiz anlaşılmayabilir. Bir not: Tevrat'ı yazanlar Tevrat'ın anlattığı bir konuyu, ayetlerini kısımlara ayırarak, ayetleri bölerek sonradan ayrı olarak yazmıştır. Bu söylenen ayetler birleştirildiğinde anlatmak istediğimiz bilgi anlaşılır. Tevrat bilginleri hangi ayetin hangisiyle birleştirileceğini Kabala'da sırlamışlardır. Okuyucularımızın dikkatine.)
Tevrat'ın Hezekiyel 38. bölüme bir bakın ne yazıyor? Hezekiyel 38: "Yasefoğulları'nın çenelerine çengel takacağım. Onları süreceğim." Tekvin kitabında da diğer ırkları ve ne yapacaklarını yazıyor. Gog, Magog, Roşu vs... Roj bakalım size tanıdık gelecek mi? Her neyse...
İşte "çengel planı"ndan bir kesit. İçinde inançları kullanmaktan tutun bölücülük, küresel masalları, neler neler var... Bunları uydurmuyorum. Şimdi gelelim ülkemizdeki defile konusuna. Yukarıda yazılanlar size bir şeyler hatırlatıyor mu? "Çene altı mı üstü mü?" "Çengelli iğne ile kapatılsın." vs... Acaba birileri çengel mi atmışlar çenelerimize ne dersiniz?
1-İslamî sosyete kavramı: Bunu İslamî diye açıklamak doğru değil tabii. Her ne kadar İslam adına birileri benimsese de sosyete kavramı bize ait değildir. Moda kavramı bize ait değildir.
İslamî elit oluşturma faaliyetlerine figüran olanlara bir hatırlatma: Soru: İslam'da elit seçkin olunur mu? Cevap: Olunur. Soru: Nasıl? Cevap: "Seçkinlik, üstünlük amel ve takvadadır." buyuruyor sevgili peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vessellem) Soruyorlar: "Neden yahu? Müslüman jipe binemezmi? Cevap: Uzay mekiğine bile biner, bırak jipi. Ama müslümanlığın ölçüsü ile. Röportaj yapıyorlar sözüm ona sosyete Müslüman bayan ile: "Benim için örtümün, ayakkabımın, çantamın markası çok önemli." Peki MARKA kavramı ne kadar bizden?
Bir fiyat çıkarıyor iki bin YTL.
Bu ülkedeki ihtiyaç sahiplerinin yanından, "Bak ben Allah'ın emrini yerine getiriyorum." diye o şekil ve zihniyetle geçmek ne kadar bizden? Ben bilmiyorum, yanlış anlamamak adına soruyorum. İllâ bir modamız olsun istiyorsanız gelin -göstermelik değil, samimiyetle- ihtiyaç sahiplerine yardımı moda haline getirelim.
Bir anekdot: Geçenlerde bir bayanın kapanmak istediğini, fakat yaşananlardan dolayı "Beni de onlardan zannederler ve tepki gösterirler." diye vazgeçtiğini öğrendim.
Samimi birilerine de engel olunmuyor mu? Samimi örtünenleri hedef haline getirmiyormusunuz?
Şeytanın bir doktrini vardır: "İnsanlar dindar olsunlar ama ahlaklı olmasınlar." "İnsanlar dindar olsunlar ama aklını işletmesinler." Böyle çoğalan dindarların şeytana ve taraftarlarına bir zararı yoktur.
Yine kadınlara şekil veren, vermeye çalışan modacılara bir ayeti hatırlatırım.
Nisa/127: "Kadınlar hakkında fetvayı Allah verir." Yani erkekler, modacılar, toplum mühendisleri değil. Bu bacılarımız modacılara değil, Allah'ın kitabına baksınlar.
Çene ile ilgili bir başka ayeti daha Yüce Kuran'dan verelim. Yasin/8 "Biz onların boyunlarına çenelerine kadar dayanan halkalar geçirmişizdir. Bu sebeple başları yukarı kalkıktır."
Ayet açıktır, yorumlamıyorum.
Defiledeki manzaraları anlatmayacağım, herkes görmüştür. İslam adına bir sınıf meydana getiriliyor ve getirildi. Şimdi yine bazı elitler çobanı hakir görüyor ya. Aslında ismi ne olursa olsun; İslamî elit, falan elit fark etmez. İşin temelinde bir üstünlük her anlamda görülür ve gösterilir. Elit sorar: "Bu ne kadar bizden?" Haa hemen söyleyeyim. Çobana kurban olsunlar. Yedikleri peynirde, içtikleri sütte, giydikleri binlerce YTL'lik deri montlarda, ayakkabılarının görülmez markalarında çobanların imzası vardır. Bu elitlerde Ortaokul yıllarında çobanlık yapmış biri olarak soruyorum bu elitlere: "Yoğurt yapsana, peynir yapsana. Ee ben yapıyorum. Şimdi sen niye yiyorsun peki bunları, senle ben bir değilim ki?" Gelin samimi başını örten, hatta örtmeyenler legal bir eylem yapsınlar. Örtünmenin cevherine ihanet edenler için "Bunların bizle alakası yok." desinler ve o markalara boykot uygulasınlar. Tepki göstersinler. İslam taklidî imanı bile yermiş. Defilede el açıp dua eder pozlar taklidin taklidi, taklidin nakli, naklin nakiti olmasın sakın? Bilmiyorum. Kızmayın soruyorum sadece. "Çengel operasyonu"nu küçümsemeyin. Tarikat ve cemaatlerin içine sızmış Mossad, CIA ve diğer gizli servislerin elemanları var demiştim. İkinci kitabımda "yönlendirilebilirler" demiştim. "Yok, o kadar da değil." diyenler çıkmıştı. Şimdi hahamın kendisi itiraf etti. Belki bunu da uydurmuşumdur da tutmuştur. Yada aptala malum olur ya, ondan…. Irak'ta bir milyon insanı katleden Yahudi ve Hristiyan ortaklığına sığınmak, onlar gibi yaşamak ve "Biz müslümanız. Bizim hakkımız yok mu?" demek ne kadar bizden? İslam dünyasını terörist gören ittifaka, ABD'si ve AB'sine bir soru: "Daha önce İslam dünyası çok mu demokrattıda, şimdi demokrasi getiriyorum diye film çeviriyorsunuz?" Aslında bu soruyu bize soruyorum. Çünkü senaryoyu onlar yazıyor biz oynuyoruz. Neymiş, bizim haklarımızı AB koruyormuş! Bak bak! Irak, Afganistan, Filistin vs... onları niye katlediyorsunuz ? Bizi çok düşünüyorlar ya ondan. Peki ya bir Vatikan projesi olan Avrupa Birliği? (Hani 2008'de dünyada şeytan çıkarma ayinlerini serbest bırakan Papa'nın AB'si.) "Medeniyet", "uygarlık canım" ondan. AB'ye de bir tavsiye: Vatikan'dan Papa'yı çıkarın şeytan içinizden otomatikman çıkmış olur. Bir hatırlatmada Hz. Ömer'e (radıyallahu anh) atfedilen bir olayı yanlış nakledenlere. Rivayete göre Hz.Ömer bir kadının başındaki örtüyü "Sen cariyesin. Hür kadınla köle bir mi?" diye döverek çıkarmış. Bu bir iftiradır. Allah'ın dini, emirleri özgür kadına da gelmiştir köleye de. İşin aslı araştırılırsa doğrusunun şu olduğu görülecektir: Hz. Ömer (radıyallahu anh) efendimiz gayrı ahlaki yaşantısı ile meşhur bir kadının, kendini kamufle etme amacıyla mümine kadınlar gibi başını örttüğünü görünce, mümine kadınların onunla bir tutulmaması için "Olduğun gibi görün." gibilerinden, "Baş örtünü emellerine alet ediyorsun." diye örtünmenin cevherine saygısızlık olmasın amacıyla "Başından çıkar, mümine kadınlar gibi gözükme." diyerek kızmıştır. Şimdi gelelim yazının en başında söylediğim "masa örtüsü" meselesine, Hz. Ebubekir (radıyallahu anh), Allah yolunda mallarını harcamış ve çok fakir düşmüş. Öyle olmuş ki hanımıyla aynı elbiseyi ortak kullanarak namaz kılmış.Yani maksat örtünmeyse, fakir müslüman kadın, gerekirse başına masa örtüsünüde örter. Ve öyle samimi bacılarımın, analarımın, müminelerin ayaklarından öpüyorum. "İlla marka! Marka örteceğim!" diye tutturanlarada bir nazire olsun. Tabii eleştirdiğim o kesimin, istediği gibi giyinmesi demokratik hakkıdır. İstediğini yapsın. Ama neyi nasıl yaptığınıda düşünsün. Bunu söylemekte benim -en azından- demokratik hakkım. Çoğunda hakkımsa müslüman olmam sanırım. Türk milleti aslına dönerse, döndüğü aslında fazileti, maneviyatı bulacaktır. Hiç bir ithal bilgiye, yaşam tarzına ihtiyaç yoktur. Bu milletin özünde mukaddesat asıldır.
Bu konuyu noktalarken şu Ermenistan konusuna değinmeden edemeyeceğim. Yüce Türk bayrağını çiğneyen Ermenilere şunu söylüyorum: "Yakında bir deprem olursa, Türk'ün kapısına gelip buğday dilenmeyin." Devletimize de sesleniyorum: "Vatandaş olarak ülkemizde kaçak 60-70 bin ermeni çalışıyor. Bunların sınırdışı edilmesini talep ediyorum. Bu ülkenin, havasını soluyup, suyunu içip, ekmeğini yiyerek, Türk bayrağını çiğnendiği bir ülkeden gelip burada bulunmasınlar." Bir sözüm de "Soykırım var." iddiasındaki tüm Ermenilere, diyasporasına ve yandaşlarına. Bir sözüm dedim ama benim değil Hz. Mevlana'nın Mesnevi'den bir sözü .Türk milletine ağızlarıyla attıkları iftiraya cevap olsun…Şöyle diyor güzel veli: "Köpeklerin ağzı denize değmekle deniz murdar olmaz."
TÜRK BAYRAĞIM
Görürüm bayrağımın alnında
Şehid Ahmedim'in, Mehmedim'in, Hasan'ın, Hüseyin'in kanını.
Utanır bakamam selamlarım duayla;
Ne zaman kabul eder bayrağım rengine benim de kanımı?
Sevgilerimle
Oktan KELEŞ/netpano.com
EK-1: Danimarka'da geçen gün (10 haziran 2008) yapılan "türban güzellik yarışmasında"(!) "türbanlı güzeller"(!) yarıştı. Irak'lı türbanlı bir bayan birinci seçildi. Danimarka'daki Müslümanlar başta olma üzere bazı Müslüman ülkeler bu yarışmaya tepki gösterdi. Ülkemizde ana haber bültenlerinde bu haber yayınlandı. İşte anlatmak istediğim budur. Ülkemizde muhafazakar kesim mankenlere böyle türban defileleri yaptırırsa, eloğlu her şeyi yapar. Niye ele kızıyoruzki?
EK-2: Çok sevgili okuyucularımızın yeni kitabımız hakkındaki ısrarlı soruları bizi çok memnun etmekle beraber kendilerine karşı mahcup olduğumuzu belirtmek boynumuzun borcu oldu. İlk iki kitap ( "Bir meczubun rüyası" ve "Melamî savaşları" ) konusundaki takdirkar ifadeleriniz ile şevkimizi şahlandırdınız ve bu serinin üçüncü kitabını ısrarla ve sabırla beklediniz. Biz de çok istememize rağmen bazı mâniler sebebi ile yeni kitabı çıkartmakta bir hayli geciktik. Sizin sabrınızı zorladık. Gelen elektronik postalarınız ve kitaplarımızın çıktığı KIRKKANDİL yayınlarının sahibi, çok kıymetli Barbaros Özdamar'ı biraz da serzenişle aramalarınız bize bunu gösterdi. Barbaros bey'i de zor durumda bırakan ve elimizde de olmayan bu durumdan ötürü başta Barbaros bey olmak üzere bütün okuyucularımızdan özür dilemeyi üzerimize bir borç biliyoruz. Üçüncü kitabı, bir mani çıkmaz ise eğer, Ramazan ayındaki kitap fuarına yetiştirmek istiyoruz. İnşallah beklediğinize değdiğini göreceksiniz. Bir başka sürprizimiz ise şu anda yazımı tamamlanmış olan ve sizi bir hayli şaşırtıp sarsacağına inandığımız dördüncü kitabımızın 2008 yılı içerisinde, üçüncü kitabın hemen arkasından çıkacağı müjdesidir. Bakalım İlhami Abi ve Melamî birliği sizi nasıl karşılayacak? Birkaç ay daha sabredelim inşallah.
EK-3: Bir meczubun rüyası serisinin ikinci kitabı olan "Melamî savaşları: Bir meczubun rüyası devam ediyor" kitabının 327. sayfasındaki el çizimi İstanbul haritası ile alakalı, bazı okuyucularımızdan sualler aldık. Anlayamadıkları bir meselenin izahını istiyor ve nezaketli bir şekilde bizden cevap bekliyorlardı. Bu soruları ile alakalı bir kaç haritayı yayınlıyoruz. Bunların çoğu uydudan çekilmiş resimler, kalanı ise "Melamî savaşları" kitabının 327. Sayfasında geçen haritanın alındığı kaynaktaki orijinal resim. Uydudan çekilmiş resimlerde de, çizim halindeki haritada da "Balık" şeklini çok net bir şekilde görebilirsiniz. Kitapta geçtiği gibi "Nuh'un gemisi" adıyla kodlanan ve NASA'nın çok özel bir teknikle çektiği fotoğraflarda ise balık şekli daha da net bir şekilde müşahede edilmektedir. Kitaptaki haritada yanlış anlamaya müsait bir şey var. Bunu da siz kıymetli okuyucularımızın uyarısı ile farkına vardık.
Haritada Haliç'ten Büyükçekmece'ye kadar olan ve balığın sırtı olan kısım, sanki Haliç'in devamı yada bir başka su parçası imiş gibi algılanmış bazı okuyucularımız tarafından. Halbuki orası kara parçası. O bölge, şimdi yayınlayacağımız o haritanın orjinalinde görüleceği üzere sınır çizgileri. Yani orijinal haritada çizilen çizgiler kitaptaki haritada bir su parçasını oluşturuyor gibi algılanmış bazı okuyucularımız tarafından. Su gibi algılanan sırt kısımda bulunan bölge kara parçası ama kara kalemle o bölgede taransa idi bu yanlış anlamaya meydan verilmeyebilinirdi. Melamî savaşları kitabının yeni baskısında yanlış algılanabilecek bu husus daha doğru algılanabilecek bir şekilde gösterilecektir inşallah. (sadece taramak yeterli olabilir yeni baskıda.) İlginiz ve samimi uyarınız için çok teşekkür ederiz.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle