Oktan Keleş’in yazmış olduğu; “Yeni Mekke: İki Film Birden” makalesi (http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=1217) gönlümüzün bam teline dokundu. Gerçekten de bu yazı, herkesin “sessizce” düşündüğünü, “sesli” olarak ifade etti. Kanayan yaramıza tuz bastı. Gözümüzün önünde olanların farkına varmamızı ve uyanmamızı sağladı.
Bir Allah Dostu şöyle diyordu Kâbe ile ilgili olarak: “Dünyanın en şerefli ve mukaddes, lamekâna, bakan mekânıdır. Ruhların niyaz ve teveccühü buradan lamekâna gider...
Lamekânın, mekânda görünür kapısıdır, bu mübarek yer... Dualar, arzular orada kabul olunur, huzura oradan gidilir... Meleklerin, Velilerin toprakta uğrağıdır. Mirac-ı Nebi oradan başlamış, nida-i Resûl oradan dünyaya yayılmıştır... Kelamullah o topraklarda kâlb-i pak-i Resûle verilmeye başlanmıştır... Orada herşey sakin, gök insana çok yakındır, o yerde... Kelam-ı İlâhinin heybetinden, her zerresi toprağın Allah’ı tesbih etmektedir, o yerde... Milyonlarca, rızaya koşanların çevrildiği makamdır orası... Hiç bir an yoktur ki o makam insanla çevrilmemiş bulunsun. Lamekânın mekanı Beytullah’tır o yer... Resûlün mübarek ayaklarını bastığı, o topraklar, mübarek sadırlarına giren hava, o havadır. Rahmetin kaynağıdır o makam…”
Böyle ifade ediyor o Allah Dostu Beytullah’ı. İşte bugün o Makam’a yapılan saygısızlıkları gördüğümüz için susmuyoruz. İtirazımız o mukaddes mekâna yapılan saygısızlığa. “Dev binaların arasında, küçücük bir Kâbe görüntüsü” olmasını isteyenlere, her şeyimizle karşıyız! O mukaddes yerin ruhuna, kirli elleri ile dokunmak isteyenlere hıncımız. Türklerin Kâbe'ye olan saygılarını cümle âlem bilir. Osmanlı revaklarına bir bakınız, Kâbe'nin boyundan küçük yapılmıştır. Edebe bakın! Bir de Yahudi Kral'ın yaptırdığı binalara bakın...
Oktan Keleş, o yazısında bir kıssadan söz ediyordu: Firavun’un göğe ulaşmak için Haman’dan kule yapmasını istediği kıssa.
Bugün Kâbe’nin civarındaki o GÖKDELEN’lere baktığımızda, Firavun’ların ve Haman’ların yine iş başında olduğunu görüyoruz. GÖK- DELEN, tıpkı Firavun’un göğe ulaşma emeli gibi …
Ben bunları düşünürken gözüme Oktan Keleş’in “Melami Savaşları” kitabının kapağı ilişti. Oktan Keleş’in bu son yazısı ile “ne çok benzerlikleri vardı” diye düşündüm.
Kitabın kapağında; yan yana iki yüksek kule. Biri Yahudilerin diğeri de Hıristiyanların sembollünü taşıyordu. İki kulenin hedefi, kılıçları göğe doğru çekilmişti! Yine kulelerin birinin üzerinde, ışıklarla “göğe doğru çekilmiş bir ok” görünüyordu. Tıpkı:Ye'cüc ve Mecüc’ün göğe ok atması gibi… “Yeryüzünü hallettik, sıra gök yüzünde” der gibi, göğe çekilmişti bu ok!
Diğer kulenin dibinde, Arap kıyafetleri olan iki kişi, ellerindeki okları fırlatıyorlardı. Acaba onlar kim?
Kuran’da Firavun’un göğe ulaşma cüreti şöyle anlatılıyor:
“Firavun ise şöyle dedi: Ben, sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum. Ey Haman, haydi benim için çamur üzerine bir ocak yak da bana bir kule yap; belki Musa'nın tanrısına çıkarım; ama ben kesinlikle onun yalan söyleyenlerden olduğunu sanıyorum.” KASAS / 38
Buradaki Haman, aynen Kuran'da geçtiği gibi Hz. Musa zamanında Mısır'da yaşayan Firavun'a çok yakın olan ve inşaat işleriyle uğraşan bir kişiydi. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde Haman isminden söz ediliyor.
Konuyu fazla dağıtmadan, bugün de Firavunlar ve Hamanlar aramızda. Üstelik o mukaddes beldenin, mukaddes mekânı, Kâbe’nin dibine GÖK-DELEN dikiyorlar.
Ama yine Kuran’da onların akıbeti anlatılıyor:
“Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.” ANKEBÛT /39
Son olarak; Oktan Keleş’in Melami Savaşları kitabının kapağında o iki kulenin arasında KIZ KULESİ görülüyordu. İstanbul’un sembolü. Dolayısıyla Türkler. Ahir zamanda Türkler yine devrede olacaklar Allahın izni ile. Hakk'ın kılıcını yine kuşanacaklar, tıpkı ilk çağlardan beri kuşandıkları gibi.
Bakın ne diyordu İlhami Abi, İstanbul ile ilgili olarak;
“Zahiri anlamda yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğunun başşehri ve diğer tüm İslam beldelerinin yönetildiği Halifeliğin makamıydı İstanbul. O yıllarda da Mekke ve Medine İstanbul’dan yönetildi.
Kale İstanbul’du.
…
Ahir zamanda, Türk Milleti, o iki yetim çocuk gibi tekrar güçlü çağlarına erişecek ve dünya, kutsal emanetlerin (duvar altındaki hazineye işaret) bulunduğu İstanbul’dan yönetilecek."
Her şey İstanbul’dan mı başlayacak?
Erol Elmas
Not: Bu yazı, bir tefekkür yazısıdır.
23.12.20111
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle