Türk Hariciyecilerine Dersler ve Bir Ön İstihbarat:
Bilindiği gibi Hamas'ın elinde 2006 yılından beri esir bulunan İsrailli asker Gilad Şalit, uzun yıllardır İsrail tarafından kurtarılmak istenmekteydi. Ancak, bugüne kadar İsrail’in Şalit’i kurtarma çabaları sonuçsuz kalmıştı.
Nihayet geçtiğimiz hafta İsrail ile Filistin esir takası konusunda anlaştılar ve Gilad Şalit serbest bırakıldı. Dünya medyası bu olayı geniş bir şekilde işleyerek, gündeme getirdi. Bazı medya organlarında bu haber; “Yüzyılın Takası” olarak duyuruldu.
Esir değişimi konusunda hem İsrail tarafının hem de Filistin tarafının açıklamaları oldukça dikkat çekiciydi. Hamas, bu esir değişimini “zafer” olarak nitelendiriyordu. İsrailli asker Gilad Şalit karşılığında 1027 Filistinli serbest bırakılıyor diye seviniyordu.
İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ABD medyasında yer alan açıklamalarında şöyle diyordu: “Bu esir değişimi, Filistin açısından bir zafer değildir.”
Oysa, Ortadoğu’daki Müslüman ülkeler bu değişimi bir zafer olarak nitelendirdiler.
Buraya kadar anlattıklarımız da iki husus gözden kaçmaktadır. Daha doğrusu gözden kaçırılan sinsi bir plan olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Birincisi, İsrail tüm dünyaya şu mesajı verdi: Bir Yahudi asker, 1027 Filistinliye, yani Müslüman’a bedeldir.
Bu tam bir psikolojik söylemdir/eylemdir…Bu söylemin altında Tevrat’ın öğretileri yatmaktadır. Tabii burada kastettiğimiz tahrif edilmiş, sözde öğretiler. Meselâ onların kendi inançlarına göre Tevrat’ta “Bir Yahudi asker, düşman bir millet elinde ölürse, o asker ebedi cehennemliktir. Buna alet olanlar da cehennemliktir.” Yani tüm ordu lanetlenmiş olmaktadır. Bu işin birinci boyutu.
İkincisi, esir değişimi geçen hafta yapıldı. İslam dünyası bu konuda kendini aldatmaktadır. İsrailliler ne diyor: “Gördünüz mü, 1 kişiye karşı 1027 kişiyi serbest bıraktık.”
İslam dünyası adına bu durum acıdır ama gerçektir. Neden?
1-İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü şunu açıkça ifade etmiştir: “Biz, Filistinlilerin istediği esirleri değil, kendi belirlediğimiz esirleri bıraktık.”
2-1027 kişilik esirlerin içinde bulunanların birçoğu hasta ve İsrail’e külfet olan Müslüman kardeşlerimizdir. Yani İsrail açısından, esir etme mantığı bakımından, bir çoğunun koz olarak kullanılacak durumları yoktu.
3-İşin asıl püf noktalarından biri ve gözden kaçırılan husus şu: “Bir İsrailli askere karşı 1027 Filistinli serbest bırakıldı, ne var bunda” diyenlere karşı şunları söylemek isteriz:
İsrail, Şalit’i kurtarmak amacıyla beş yıldır operasyonlar yapıyordu. Şalit için yapılan operasyonlarda yaklaşık 4580 Filistinli Müslüman öldürüldü. Bunların yanında yüzlerce Filistinli kardeşimizin evleri bombalandı, yerle bir edildi. Şalit’in esir edildiğinden bu yana geçen 5 yıllık acı tablo budur. Yani İsrail Şeytanı, kendi bir askeri için yaklaşık 5 bin Müslüman’ı şehid etmiştir.
Müslümanlar açısından bunun neresi zaferdir de manşetler böyle atılıyor.
Siz düşünün: 1’e karşı 1027 esir ve 5 bin şehid…
Bu anlattıklarımız üçgenin bir köşesi…
Üçgenin ikinci köşesine gelelim:
Bu esir asker değişiminde en çok çaba gösteren ülke Mısır olmuştur. Buna rağmen esir Filistinliler; Ürdün, Türkiye ve Suriye’ye gönderilmişlerdir. Sizce bunda bir bit yeniği yok mu? İsrail neden Mısır’ı atladı da bu saydığımız ülkeleri kabul etti?
Olaya bir de şöyle bakın: İsrail esirleri serbest bırakıyor ama kendi vatanlarına gitmelerine izin vermiyor. Yani Filistinlileri, Filistin’e yollamıyor… Buradan çıkan mesaj aslında çok açık: İsrail diyor ki, “inisiyatif tamamen benim elimde. Ben ne dersem o…”
Şimdi, işin bir de Arap Baharı boyutu var…Hani Ürdün ve Suriye diktatörlüktü. Ürdün ve Suriye’nin yanında esirlerin gönderileceği ülke olarak Türkiye’nin de seçilmesi ne manaya geliyor?
İsrail diyor ki, esir askerlerden azılı olanları kendi ülkelerine değil, diktatör olan ülkelere gönderiyoruz. Bu teröristleri – kendilerine göre- ancak bu ülkeler (yani diktatör) kabul ediyorlar. Eğer demokratik ülke olsalardı, bu teröristleri kabul etmezdiler.
Böylece bu mesajla, Türkiye’yi de diktatör ülke konumuna soktuklarını tüm dünyaya ilân ediyorlar.
Türk Dışişleri bu konuda önceki söylemlerinden dolayı köşeye sıkıştırılmıştır. İsrail dünyaya şöyle bir mesaj vermiştir: “Bakın işte; Ürdün, Suriye ve Türkiye aynı kategorideki ülkelerdir.”
İsrail’in psikolojik operasyonlarda ne kadar mahir olduğu bilinmektedir. Bu konuda da elindeki medya gücünü sonuna kadar kullanmaktadır.Bu son esir değişimi de tam bir psikolojik operasyondur.
Meselenin diğer bir boyutu ise: Bize gönderilen esirlerden biri bayandır ve hakkında verilmiş ölüm fetvası bulunmaktadır. Başına para ödülü konulmuştur.
Şimdi duygusal açıdan bakacak olursak, tabii ki, Türkiye Müslüman kardeşlerine sahip çıkmıştır. "Ne var bunda" denilecektir. Türkiye’nin bu duygusallığının, Filistin’de karşılığı pek görülmemektedir.
Gelen sürgün esirlerin, Türkiye üzerinden başka ülkelere gitmeyeceklerinin veya bazı eylemlerde bulunmayacaklarının bir garantisi yoktur. Çünkü Türk Devleti olaya tamamen insani yaklaşmış, Müslüman kardeşliği gözüyle bakmıştır. Böyle bir şey olduğunu düşünün: Türkiye uluslararası arenada teröre destek veren ülkeler arasında yer alma riski ile karşı karşıya kalabilecektir. Zira Suriye’ye giden sürgün esirlerden iki tanesi: “En kısa zamanda Filistin’e gidip, kaldığımız yerden mücadelemize devam edeceğiz” demişlerdir. "Bunda ne var diyeceksiniz, en doğal hakları." Fakat uluslararası politikada meseleler farklı değerlendirilir. Herkes olaya, bizim gibi duygusal bakmaz.
Şimdi gelelim üçgenin 3. Ayağına:
İsrail’in Türkiye’ye olan düşmanlığı bellidir. Nihai hedefi Türk Milleti ve Türk Devletidir. İsrail’in Türkiye’yi zayıflatmak için PKK’ya açıkça destek verdiği de bilinmektedir. Açık diyoruz çünkü geçtiğimiz günlerde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu şöyle dedi: “Türkler, Kürtleri öldürüyor.” Bu zırvaları şunun için söyledi: Filistin meselesi ile bölücü terör örgütünü Şeytani bir şekilde yan yana getirmek için.
3. Ayağın püf noktası şudur: Esir değişim oluyor, 1027 kişi bir askere karşılık teslim ediliyor. Yukarıda da söylediğimiz gibi dünyaya mesajı şu: Ben 1027 kişiye karşı bir askerimi feda etmem. Benim askerim, o 1027 kişiden daha değerlidir.
İsrail Cumhurbaşkanı Peres, birkaç gün önce Türk medyasında da geniş yankı bulan bir açıklama yaptı: “Esir değişiminde Türk Hükümeti politik değil, insani bir çaba gösteriyor” diyerek, güya Türkiye’yi övüyor.
İşin Şeytanlık kısmı şudur: Esir değişiminde, Türkiye’nin çok dahli olmamasına rağmen, Türkiye’nin kulağına kar suyu kaçırarak, “bak benim 1 askerim diğer milletlerin 1000 askerine bedeldir. Ben İsrail olarak böyle görüyorum.” demek istiyor ve kendi askerinin her ortamda arkasında olduğunu ve bunun için yapamayacağı şey olmadığı mesajını veriyor. Tıpkı Mavi Marmara baskınında 9 vatandaşımızı alçakça şehid eden hormonlu askerlerine sahip çıkması gibi. Bilindiği gibi İsrail, baskına katılan o askerlerine sahip çıkarak, hem Türkiye’ye hem de dünyaya meydan okumuştu. Bunları şunun için anlattım: Şeytanlık bunun neresinde diye soracak olursanız, işte ayrıntısı:
Esir değişiminden iki gün sonra, Türkiye düşmanları tarafından kullanılan PKK fahişesi, 26 askerimizi şehid ediyor. Diğerlerini söylemiyoruz. Şimdi Türkiye, “İsrail’in 1 askerimiz 1000 askere bedeldir” mesajına nasıl karşılık verecekti?
Eğer Türkiye kara harekâtı yapmasaydı, İsrail şunu söyleyecekti: “Bak Türkiye’nin 26 askeri ölüyor, Türkiye hiçbir şey yapmıyor. Biz 1 askerimiz için neler yapıyoruz.” Bu arada diğer sinsi bir plan devreye sokuluyor. Türkiye’yi Suriye’ye karşı harekata yönlendirmek istiyorlar. Bizim basında bile nedense saldırı emrinin bir Suriyeli tarafından verildiği ön plana çıkarılıyor. Önemli olan kişi değil, devlet ismi. Bütün basınımız hemen ilk elden saldırı emrini Suriyeli bilmem kim verdi, diye manşet attı.
Bundan çıkan sonuç: Bu saldırının arkasındaki asıl güç, İsrail’dir!
Hükümet tabiri caizse, Suriye’ye racon keserken, çok kötü bir duruma sürüklenmiştir.
Şeytan İsrail, bölgemizde tüm bunları yaparken, bir yandan da, ABD’deki lobilerini kullanarak NATO konsepti çerçevesinde Füze Kalkanı’nı Malatya’ya konuşlandırmayı başarmıştır. Hükümetimiz her ne kadar yerleştirilen bu rampanın İran’a karşı olmadığını söylemişse de, bu açıklamaların ardından ABD Dışişleri adeta Türkiye’yi yalanlamıştır. ABD Dışişleri, füze sisteminin İran’a karşı olarak yerleştirildiğini açıkça söylemiştir. Bu açıklamalar İsrail basınında da geniş yankı bulmuştur. Ortada danışıklı bir dövüş vardır. İran’da köşeye sıkıştırılmıştır. Ve tüm bunların tam ortasına da TÜRKİYE yerleştirilmiştir.
Dışişleri Bakanımızın komşularımızla “sıfır sorun” konsepti maalesef çökmüştür. Komşularımızla kavgalı hale geliyoruz. Kim uğruna?
Şimdi de On Altı Yıldız okuyucularının bekledikleri ön bir istihbaratı sizlerle paylaşalım:
Bir grup Yahudi heyeti bir süredir Sırbistan ve Kosova’da gizli görüşmeler yapmaktadırlar. Kosova’da bir kıvılcım çıkarmaya uğraşmaktadırlar. Bu kıvılcım çıkarsa; Balkanlarda da Türkiye’ye karşı bir tertibe girişeceklerdir.Türkiye’nin Balkanlardaki etkinliğini azaltmaya çalışmaktadırlar. Bunun için bu Yahudi heyeti orada görüşmeler yapmaktadır. Türk Devleti’ni, Türk İstihbaratı’nı ve Türk Dışişlerini bu konuda önlem almaları konusunda bilgilendiriyoruz.
Türkiye’nin Ortadoğu politikası, kim ne derse desin Türkiye’nin Suriye’ye bakış açısından dolayı ciddi zarar görmüştür. Buradaki egemen politika belirleyicisinin ABD olduğu deşifre olmuştur.
Şimdi de Balkanlar’da aynı tezgâh kurulmaktadır. Türkiye şimdiden tedbirini almalıdır.
Az önce üçgenden bahsettik. Bu üçgenin kırılması için:
Türkiye, Irak’ın Kuzeyine yaptığı kara harekatını sonuna kadar götürmelidir. Ve zaferini tüm dünyaya ilan etmelidir. Bir Mehmetçiğin 1027 kişiye değil, tüm dünyaya bedel olduğu gösterilmelidir.
Türk Dışişleri Bakanlığı da; bu gelişmeleri doğru okuyamayan danışmanlarını gözden geçirmelidir.
Erol Elmas
21 Ekim 2011
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle