MEHDİYE KARŞI HALİFELİK
Ortadoğu’da ve bölgemizde zincirleme devam eden ayaklanmalar sürüp giderken bazı ülkelerde de yönetimler bir bir düşmektedir. Libya direnmeye devam ederken olayların sürdüğü diğer bir ülke olan Suriye’de de isyan her geçen gün artmaktadır. Böylece zincirleme başlayan olaylar, Suriye ile gelip bizim kapımıza da dayanmış oldu. Bunun sonuçlarına ilişkin tam da seçim arifesinde fazla yorum/analiz yapmak istemiyorum. Daha önceki birkaç yazımda bu konu ile ilgili ‘arifane’ birkaç ipucu vermiştim.
Ben bu olaylarla bağlantılı olarak bugünkü analizimde başka bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
Bölgemizde zincirleme devam eden olaylar bizce ( On altı Yıldız ekibi olarak) sürpriz değildi. Dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği bu olaylara, sanki hazırlıksız yakalanıldığı imajı verilmektedir.
Türkiye’ye bu olaylar gelip dayandı derken, Suriye’deki olayları kastediyorum. Çünkü Suriye ile Türkiye sınır komşusu ve aramızda sadece bir cm’lik tel var. Domino etkisi yapan bu olayların Türkiye üzerinden, Türkiye kullanılarak İran’ın da kapısının çalınması kuvvetle muhtemeldir. Direk İran’ın kapısını çalamayanlar, Türkiye tokmağı ile mi kapıyı çalmak istemektedir!
ABD’nin Suriye’ye olası bir yaptırımı, her halükarda Türkiye’yi zora sokacaktır. Çünkü Suriye ile Türkiye arasında tarihi bağların yanı sıra, son zamanlarda sıkı bir komşuluk ilişkisi bulunmaktadır. Suriye sıkıştırıldığı anda, ister istemez çıkış kapısı olarak Türkiye’yi görecektir ve görmektedir. Bu olayın farkında olan, Türkiye’nin ve bölgenin düşmanı olan İsrail ise ellerini ovuşturup pusuda beklemektedir.
Hatırlayacaksınız geçtiğimiz ay Türkiye’nin hava sahasını kullanan iki İran uçağı, silah taşıyorlar ihbarı ile Türkiye tarafından inişe zorlanmıştır. Bu ihbarlardan birisinin asılsız olduğu kamuoyunca malumdur. Gözden kaçan veya kaçırılan husus şudur: Bu istihbaratlar CIA tarafından verilmiştir. Bu durumun kamuoyunda hiç tartışılmaması oldukça dikkat çekicidir.
Obama’nın ağzından, yani birinci elden bir bilgi açıklandı: Suriye gizli servisi, ayaklanmaları bastırmak için, İran’dan bilgi ve destek almış. Obama bu konuda ellerinde deliller olduğunu söylemiş. Bu bilginin açıklanmasının sebebi şudur: Bölgede domino etkisi yaratan ayaklanmalar, İran’a da sıçratılmak istenmektedir. Suriye’ye yapılacak olası bir müdahale neticesinde, bu müdahalenin Suriye ile sınırlı kalmaması, başlamışken İran’a da el atılması planlanmaktadır. Seçenekler arasında İran’a da müdahale vardır. Başta İsrail olmak üzere pek çok batılı ülke bu fikre büyük destek vermektedir. Böyle bir müdahalenin kolay olmayacağını görenler, ister istemez Türkiye’yi de işin içine katma gayretindedirler. Çünkü Türkiye’nin bölge ülkeleri nezdinde büyük bir prestiji vardır. Bu itibarı düşürmek ve zedelemek için CIA ve İsrail büyük bir gayret göstermektedirler.
Eminim ki, bu senaryolarla ilgili Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın ince eleyip sık dokuduğu tedbir planları vardır.
Şimdi bu girişten sonra asıl konumuza gelelim:
Geçtiğimiz ay sonunda, ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı'nın (CIA) Başkanı Panetta ve beraberinde üst düzey yöneticileri Türkiye’ye gelerek çeşitli görüşmelerde bulundular.
Benim üzerinde durduğum ve büyük önem verdiğim mesele şudur: Arap ülkelerinde Türkiye’ye karşı büyük bir teveccüh vardır. Arap halklarının Sayın Başbakanımızın “One Minute” çıkışından sonra Türkiye’ye karşı olan sempatileri artmıştır. Çoğu ülke ile karşılıklı vizeler kaldırılmış, Türkiye onlara “Model” ülke olmuştur. O ülkelerde yaşayan halkların Türkiye’den büyük beklentileri vardır. Bu bizim için çok kıymetli bir durumdur. İşte tam bu noktada, bölge ülkelerine operasyon yapan ABD başta olmak üzere batılı devletler, bu durumdan oldukça rahatsız olmuşlardır. Türkiye’nin itibarının artması, onların işine gelmemektedir. Bunun için bu atmosferi kendilerinden yana kullanmak istemektedirler. Türkiye’nin bu etkisini gören emperyalist ülkeler, tuhaf bir şekilde, yarım ağızla da olsa, Türkiye’nin bu modelini desteklemektedirler.
Buradaki tezat gün gibi ortadadır. Nedir buradaki tezat: Hem Türkiye’yi o ülkelere model göstereceksiniz, hem de Türkiye’yi örnek göstererek o ülkelerde operasyon yapacaksınız. Yani Türkiye’yi bahane ederek, o ülkelerde operasyonlar yapmaktadırlar. Bunun riski malumdur.
Hem Türkiye’yi İslam dünyasının lideri olarak tanıyacaksın, hem de operasyon yaparken Türkiye’yi örnek olarak göstereceksin. Bu tam bir kara propagandadır!
Türkiye’nin bölge ülkeleri üzerindeki gücünü bu batılı devletler (ABD, İsrail vs.) kendi lehlerine çevirecek planlar yapmışlar mıdır?
Mesela:
Son günlerde, son aylarda, Türkiye’de halifelik makamı ile ilgili birçok yorum yapılmaktadır. Bu yorumlar birden bire artış göstererek gündeme sokulmaya çalışılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde, Habertürk Kanalında konuşan Aytunç Altındal bile, Atatürk’ün gizli vasiyetinden bahsederken, “aslında Atatürk’ün Halifeliği kaldırmadığını, bir bakıma, belli bir süre için askıya aldığını” açıkça ifade etmiştir.
Bu oldukça şaşırtıcıdır. Şaşırtıcıdır kelimesini bu işi bilenler için söylemiyorum, şaşıranlar için söylüyorum.
Yine Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde, seçim öncesi bazı karışıklıklar çıkarılmış ve çıkarılmaya da devam edilmektedir.
Seçimlerden sonra yeni anayasa çalışmalarının olacağını hemen hemen tüm parti liderleri açıklamışlardır. Bu konudaki fikirlerini beyan etmişlerdir. Yine Sayın Başbakan, “Başkanlık Sistemini” tartışmaya açmıştır. Seçim beyannamesinde parlamenter sisteme vurgu kaldırılmıştır. Bu durum Başkanlık sistemine atıf gibi yorumlanmıştır.
Yine kamuoyunda, bazı isimlerin halife olup olamayacağı tartışılmaktadır.
Daha pek çok olayı örnek verebiliriz gelişmelerin nereye varacağına dair. Okuyup analiz edenler zaten bu sonucu çıkarıyorlardır.
Büyük resim bize neyi göstermektedir:
Beni takip edenlerin bildiği gibi yaptığım televizyon programlarında, belki de Türk kamuoyunda 2023’e ilk defa vurgu yapan kişilerden biriyim. Yine Barış Manço’nun 2023 ile alakalı şarkısı olan “Kayaların Oğluna” atıf yapan Erol Derman’ın yazısı da bu konudaki öncü yazılardan biridir. http://www.onaltiyildiz.com/artikel.php?artikel_id=44
Daha sonra 2023 yılı konsepti, pek çok kişi ve kuruluş tarafından gündeme getirilmiştir. 2023 yılı sloganı bugün pek çok kesim tarafından kullanılmaktadır. Bu güzel bir şey. Biz 2023 yılının sırrına dikkat çektik. Sahiplenilmesi ve kabul görmesi bizim açımızdan oldukça sevindiricidir. Sayın Dışişleri Bakanımız Ahmed Davutoğlu’da yaptığı bir konuşmada : “2023 yılında Türkiye cihan devleti olacaktır.” Demiştir.
Bütün bunlar, bizim de yürekten inandığımız 2023’teki Büyük Türkiye için çok önemli adımlardır.
Ancak;
Atatürk’ün, bir cihan devletinin inançsız olmayacağını ve inanç müessesesinin gerekli olduğuna dair pek çok sözünün olduğu malumdur. Hatta Gazi Paşa, kendi cebinden parasını vererek, merhum Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuran tefsiri yazdırmıştır. Gazi Paşa, böyle bir inanç müessesinin varlığını sürdürmesi açısından Diyanet İşleri Reisliği’nin temellerini atmıştır. Ancak, Atatürk’ten sonra bu müessese halkın ihtiyaçlarını ne kadar karşılamıştır, malumunuzdur. Örneğin; Aleviler, Caferiler ve diğer gruplar bu müessese içinde ne kadar yer almışlardır? Yine Sünni camianın tasavvufi ihtiyaçları ne kadar karşılanmıştır?
Bunları neden anlatıyorum: Diyanet İşleri Reisliği bunları karşılamış olsaydı, diyanetin alanına giren birçok tasavvuf öğretileri ve inançların, Devletçe illegal sayılmayacağı çok açıktı. Ve halk, Devlet’in illegal saydığı bu yapılanmalara yönelmeyecekti.
İşin püf noktasına gelelim: Diyanet İşleri Başkanlığı, halifeliğin boşluğunu dolduracak bir kurum olarak Atatürk zamanında tasarlanmıştı. Bu kurum, bu boşluğu dolduramayınca, halk da kendi başına bir şeyler yapmaya başlamıştır. İnançlarını yaşatmak için kendi başının çaresine bakmıştır. Bu bir gerçektir… Örneğin ben, Hoca Ahmed Yesevi Hazretleri’nin öğretisi ile beslenmiş, zahiri ve batıni metotları ile bütünleşmiş biri olarak; Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bu metodun (Yeseviliğin) açılımını göremeyenlerdenim. Benim gibi olanların yanı sıra; Kadiri, Nakşi, Mevlevi vs. bir çok takipçi, kendi öğretilerinin karşılığını bu kurumda bulamamışlardır.
Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı her konuda bir sınır çizmiş, “benim çizdiğim sınıra göre sen inancını yaşayabilirsin” demiştir. Oysaki tasavvufi öğretiler sınırlandırılamazlar. Yanlış anlaşılmasın, itikattan bahsetmiyorum. Yani ruhani hale sınır çizilemezdi. Zahiri halden bahsetmiyorum.
Son yıllarda bu yanlışlığın bilincine varan Diyanet İşleri Başkanlığı, icraatları yetersiz de olsa, bazı adımlar atmaya başlamıştır. Herkesin inanç coğrafyasına göre hareket etmeye başlamıştır. Bunların yetersiz olduğunu tekrar vurgulayalım.
Örneğin: Doğu’daki illerimizde, Kürtçe bilen imamlar görevlendirilmiş, Kürt vatandaşların anlayacağı dilde meseleler anlatılmaya çalışılmaktadır. Bu durum Gazi Paşa’nın vizyonunun da bir parçasıdır.
Şimdi:
Bu olumlu adımlar/faaliyetler; Doğu ve Güneydoğu’da birilerini rahatsız etmiştir. Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia eden malum bölücü grup, bu duruma şiddetle karşı çıkmıştır. “Sivil İtaatsizlik” adı altında imamları ve Cuma namazlarını boykot etme çağrısında bulunmuşlardır.
Bütün bunları neden anlatıyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu faaliyetlerini Gazi Paşa’nın inanç müessesesi vizyonunda devam ettirirse, yapılan bu çalışmalar, Halifelik müessesesinin yerini alacaktır.
Bu durum bölücülerin işine gelmemektedir. Müslüman kardeşlerime şunu söylüyorum: İmamı boykot etmek diye bir şey olur mu? Bu resmen –haşa- Allah’ı boykot etme anlamı taşımıyor mu? Bu soruya bazıları şöyle cevap verebilir: “Diyanet İşleri Başkanlığı devletin borusunu öttürüyor." Birlik ve beraberliğin harcı olan manevi kimyanın bu söylemlerle yıpratılması doğru değildir.
Şimdi halifelik konusuna gelelim:
Peygamber(sav) Efendimiz: “Benden sonra Halifelik 30 sene sürecektir.” Demiştir. ( bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221) Efendimiz’in(sav) Bu sözünün mucizesi gerçekleşmiş ve 4 halife toplam 30 sene halifelik yapmıştır. Efendimiz (sav) “30 seneden sonra ‘meliklik’ devri gelecektir,” demiştir. Dört halifeden sonra gelenin “ben melikim” demesi ile Peygamber Efendimizin (sav) bu sözünün mucizesi de gerçekleşmiştir.
Bu hadiseler, evliyaların ve diğer din büyüklerinin eserlerinin “kıyamet alametleri" bölümünde ele alınıp işlenmiştir.
Meliklik devri ile halifelik, hanedanlığa (babadan oğula geçen) siyasi bir makama dönüşmüştür.
İslam ümmetleri içinde: Emeviler, Abbasiler ve Osmanlı bu siyasi halifeliğin gücünü kullanmışlardır.
Altını çizerek tekrar söylüyorum, 30 seneden sonraki halifelik, İslam’ın özündeki Kamil Halifelik değildir, siyasi bir halifeliktir.
Siyasi halifeliğin gücünü, tarihsel gelişim içerisinde birçok İslam Devlet’i kullandığı gibi Osmanlı da kullanmıştır. Osmanlı da İslam ümmetinin hamisi olmuştur. Ta ki, Osmanlı Devlet’i zayıflayana kadar siyasi halifelik kullanılmıştır. Bu bahis oldukça uzundur. Ama son dönemdeki halifeliğe bir göz atalım:
Osmanlı Coğrafyası içinde ve dışında sevilen bir padişah olan cennet mekan ll. Abdülhamid Han, halife unvanı ile Sancak-ı Şerif-i çıkarmış, ne acıdır ki, araştırın bakın, hiçbir İslam ülkesi bu çağrıya biat etmemiştir. Diğer padişahlardan bahsetmiyorum bile.
Bilindiği gibi Şerif Hüseyin İngilizlerin dolduruşu ile kendini halife olarak ilan etmiştir. En meşhuru bu olduğu için hep Şerif Hüseyin’in ismi gündeme gelir. Ancak bir çok ülkede daha halifeliğini ilan edenler olmuştur. Aynı anda birkaç halife olmuş İslam ümmeti oyalanmıştır.
Çanakkale Savaşları’ndan bir örnek verelim. Sancak çıktığında bu çağrıya biat edenler Anadolu coğrafyası ve Osmanlı’ya gönülden bağlı olanlardır. Devlet bazında Halife’nin çağrısına kimse kulak asmamıştır. Hatta karşı propaganda da bulunan devletler bile olmuştur. Bu çağrıya ta uzaklardan Avustralya’dan Molla Abdullah ve Gül Muhammed karşılık verirler: “ Halife sancak çıkarmış, biat edelim” diye.
Anlatmak istediğim kıtalar ötesinden iki kişi biat etmiştir.
Tabiri caizse, bu halifelik makamı, güçlü bir devletin elinde, güçlü siyasi bir makam olur. Osmanlı Devlet’i zayıflayınca, halifeliğin etki gücü de azalmıştır. Gazi Paşa, bunu bildiği için, bu müessesenin güçlü devlet elinde, güç kazanacağını bildiği için, zaten fiilen yaptırım gücü olmayan bu müesseseyi devam ettirmemiştir.
Davut A.S Kılıcı’nın üzerinde ve kitabesinde: “ Bu kılıç Mehdi A.S’ın eline geçecek ve o da Deccal’in kafasını kesecektir.” Bu Kılıç’ın ahir zamanda bir görevi vardır. Mehdi A.S ve ahir zaman ile ilgili birçok bilgi mevcuttur.
Ahir zamanda olduğumuza göre, İslam’ın realitesi, HALİFELİK DEĞİL, MEHDİ A.S’dır.
Elbette böyle bir müessesenin (halifeliğin) İslam dünyası için birleştirici olma özelliğiyle önem arz etse de: Son sözü Peygamber Efendimiz (sav) hadislerinde açıkça söylemiştir.
O halde, romantik ve sanal bir halifelik peşinde koşmak ne kadar gerçekçidir?
Mehdi bahsi ise daha uzun ve detaylı bir konu.
Mehdilik ve Halifelik konusunu iyi bilen şer güçler; yıllardan beri bu konularla ilgili senaryolar yazıp uygulamaktadırlar. Şizofrenik vakaları ve sahte Mehdileri bir kenara bırakıyorum. Hıristiyan aleminin İsa projesi olduğu gibi, İslam ümmeti üzerinde de sahte Mehdi ve halife projeleri her zaman var olmuştur.
Şimdi Siyonistler yine bana kızacak ama şunu iyi biliyorum ki, Siyonist oyun kurucular, her dönem ellerinde, Mehdiliğini ilan edecek iki şahıs bulundururlar. Bu iddialarını da çok çeşitli argümanlarla desteklerler.
Ben şahsen Hz. Mehdi’nin geleceğine inanan biriyim. Mehdi’nin çağında olduğumuza da inanmaktayım. Benim gibi milyonlarca Müslüman da böyle olduğuna inanmaktadır. İşte bunu bilen gizli servisler, bu inancı potansiyel bilip, bunu suiistimal edebilirler. Ellerinin altında bulundurdukları sahte mehdileri, halifeleri konjonktüre göre piyasaya sürebilirler. Burada amaç, İslam ümmeti içersinde fitne çıkarmak, hadiseleri kendi doğrultularında yönlendirmektir. Bütün bu gelişmeler bile beklenen gerçek Mehdi’nin alametleridir. Sahteleri (ciddi sahteleri) çıkacak ki, Allah ümmete gerçeğini nasip etsin.
Şimdi:
1-CIA ve Siyonistler, şu andaki dünya konjonktürüne göre İslam Bölgelerinde böyle sahte Mehdi ve Halife oyununa Türkiye’yi alet etmek için çalışmakta mıdırlar? Yukarıdaki büyük resim dediğim kısa analizden anlaşılacağı üzere bu emareler görülmekte midir?
2- CIA Başkan’ı Türkiye ziyaretinde, Halifelik konusunu açmış mıdır? Bunun yan planı Mehdilik gündeme gelmiş midir?
3- Böyle dış güçlerce desteklenen halifelik makamıyla, İslam ülkelerini kontrol altında tutmak ve bunun taşeronluğunu da Türkiye’ye yaptırmak için gerekli ortam uygun değil midir?
Anlayan anladı...
Büyük Türkiye’nin bölge ve İslam ülkeleri üzerindeki etkisi bu yolla azaltılmak mı istenmektedir?
Bu konuda son sözüm, herkesin bir planı varsa, Allah’ın da bir planı var.
İnşalah 2023 yılında büyük cihan devleti, BÜYÜK TÜRKİYE olacak ve bu engellenemeyecektir.
Milletimiz oyunlara gelmemeli, basiretli olmalıdır. Peygamber Efendimizin (sav) hadislerini unutmayınız. Tasavvuf büyükleri Efendimizin (sav) bu hadisini gayet iyi bilmektedirler.
Gazi Paşa’nın sanki bu konuda onayı varmış gibi kulaklara üflenen projeye karşı dikkatli olunmalıdır. Gazi Paşa’nın vasiyeti mevcuttur. Bu vasiyet Büyük Türkiye’nin kuruluşu ile alakalıdır. Vasiyeti saptıranlara karşı uyanık olunmalıdır.
Şer güçler her şeyin farkındalar. Biliyorlar ki, İslam dünyaya hakim olacak, bu da Türk Sancağı altında gerçekleşecek, Mehdi gelecek. O zaman bunun karşısına; sanal halifelik ve sahte mehdilerle çıkarlarsa, ne kadar direnirlerse onu kar sayacaklar.
İslam’ın halifesi ancak Mehdi olur.
Ahir zamanda olduğumuzu unutmayalım.
27 Nisan 2011
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle