En Sıcak Konular

Ninni Terapisi: Zihin ve Bedenin Denge Zırhı

19 Haziran 2020 13:34 tsi
Ninni Terapisi: Zihin ve Bedenin Denge Zırhı Turgay Sebzecioğlu Yazdı: Ninni Terapisi: Zihin ve Bedenin Denge Zırhı

Ninni Terapisi: Zihin ve Bedenin Denge Zırhı

 

Evrende her şeyin bir sesi, titreşimi vardır. Bütün bedenimizin bir titreşimi, frekansı vardır. Ses ve müzik hiç şüphesiz beden, zihin ve ruhun dengede kalabilmesini sağlayan önemli bir bileşendir. Bilimsel araştırmalar göstermiştir ki söz konusu denge anne karnında başlamakta ölüme kadar devam etmektedir.

Ses ve müziğin titreşim, melodi, ritim, armoni gibi özellikleriyle ortaya çıkan olumlu etkisi olumsuz müdahalelere karşı bir zırh göreviyle kullanılabilir mi? Akademik verilerle harmanlanan deneme niteliğindeki bu çalışma ninniler odağında bu soru üzerinde biçimlenmiştir. Birçok çalışmaları, araştırmaları ve düşünceleriyle öncü olan Türklük araştırmacısı Oktan Keleş hocamızın “Kambala-5 Kafesteki Cenin” (2020) adlı sunumunu dinleyip bu yazıyı yazmaya başladığımda www.onaltiyildiz.com sitesinin değerli yazar ve okurlarıyla, “Kafesteki Cenin” projesinin karşıtı ne olabilir sorusunda müzik ve ninniler konusunda benzer bir düşünüşe sahip olduğumuzu gördüm. Ben bu yazıyla, benzer bir düşünüşü ninniler odağında biraz daha açımlamaya çalışacağım.

Teknolojinin gelişimi ile birlikte cep telefonlarının, baz istasyonlarının, uyduların artması ile insan bedeninin ve özellikle de beyninin zarar gördüğü bilim dünyasında çeşitli araştırmalara konu olmuş bir gerçektir. Öte yandan, sanayileşme ve insan doğasına aykırı gelişmeler beynin dengesini bozmuş, stres altında yaşayan insanların sayısını çoğaltmıştır. İnsan doğayı, huzuru ve dolayısıyla önceki yüzyıllara nispeten ruhsal sağlığını daha çok arar olmuştur. Müzik bu bağlamda, tarihte olduğu gibi günümüzde de ruhsal ve hatta fiziksel hastalıklarda öne çıkan tedavilerin öznesi olabilir.

İnsan zihninin, beyninin veya ruhunun tedavisinde müziğin kullanımı çok eski çağlara kadar gitmektedir. Buna terminolojik olarak müzikoterapi denmektedir. Günümüzde Batı tıbbının yeniden odaklandığı müzikle tedavi yöntemleri bir üst safhada sinirbilim alanına sıçrayarak daha bilimsel betimlemelerin yapılabilmesini sağlamıştır. Şöyle ki müziğin ruh halini olumlu yönde değiştirmesiyle duyguların serebral hemisfere geçtiği, beyindeki limbik sistem aracılığıyla duygu durumunu etkilediği anlaşılmıştır. Diğer bulgulardan bazıları şunlardır: Ritim sol hemisferde çözümlenirken melodi sağ hemisferde çözümlenmektedir. Müzik ilk önce beyin sapında algılanıp çözümlenmektedir. Müzikle beyin hücreleri daha etkin olabilmekte, bu da beynin daha yüksek bir kapasiteyle çalışmasını sağlamaktadır. Müzik estetik bir tat bırakmasıyla sağ hemisferde algılanarak beynin hipofizden endorfin salınmasına yol açmaktadır (bk. Çetin ve diğ. 2017; İmseytoğlu ve Yıldız 2012). Bütün bu bulgu ve betimlemeler müziğin insana olan etkisinin, artık bilimsel olarak incelenip denetlenebilir olduğunu göstermektedir.

Müzik, alternatif bir tıp yöntemi olabilir mi olamaz mı tartışmasını elbette tıpçılara bırakıyoruz. Ancak, tedavide önemli bir unsur olduğu göz ardı edilemez bir gerçektir. Üstelik günümüzde tıpla ilgili olarak ameliyat seçeneği dışında elektrikle uyarma, titreşim ve ışın verme gibi tedavilerin geliştiğini düşünürsek, bu gelişmeler, müzikle doğrudan ilgili olmasa da organları kesmeden organlara müdahele edilebildiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Müzik terapisi bunlardan da öte masrafsız, ağrısız ve hatta daha da önemlisi bıçaksız-ilaçsız bir yöntem sunmaktadır.

Öte yandan, olumlu düşünmenin, sevdiği sözcüğü duymanın beyinde etkili olduğuna ilişkin birçok çalışma bulunmaktadır. Çocuklar üzerinde yapılan araştırmalarda sözlerinde kızgınlık, üzüntü, korku, gurur gibi sözcüklerin yer aldığı müzik oturumlarında örneğin, içinde gurur geçen müzik dinletilerinde çocukların kendini daha iyi hissettiği gözlenmiştir. Beyin görüntüleme cihazlarıyla beyindeki değişimler artık izlenebilmektedir. Dilin de bir müziği olduğu için konuşmayı bilmeyen birkaç aylık bebeklerin bile annesinin kızdığını, sevindiğini veya üzüldüğünü anlaması insan beyninin ses frekanslarını çözümleme noktasında hazır doğduğunu kanıtlamaktadır. Dolayısıyla, sevdiği sözcüğü duyduğunda bile olumlu anlamda tepki veren bir beynin güzel bir müziğe, annesinin güzel sesiyle söylediği bir ninniye aynı tepkiyi vermediğini düşünmek, bilim dışı bir iddia olacaktır.

Ninnilerin hem söz hem de bir müziğinin olması, bebeklik sürecinin başlangıcından itibaren hem kültürel hem de sağaltım açısından ne kadar önemli olduğunu anlatmaktadır. Anne sütü fiziksel bir etkiye sahipken ninnilerin beyin dalgalarını ayarlayıcı, dengeleyici bir etkiye sahip olduğunu söylemek büyük bir iddia olmasa gerek. Bir tür kültürel ve ruhsal kodlama olması olgusundan çıkış yaparak, ninnilerin daha bebekken kulağa fısıldanması yönüyle bir tür kötü frekans (veya sinyal) bozucu olup olmadığı üzerinde duracağız. Önce, müzikle tedavi, ardından da Eski Türklerde müzikle tedavinin tarihi üzerinde kısaca duracağız. Ardından ninninin ne olduğu ve nasıl bir koruma kalkanı olabileceği hususunda değerlendirmelerde bulunacağız.

Müzikle Tedavi

Müzikle tedavinin kitaplara sığmayacak bir literatürü bulunmaktadır. Burada yalnızca, müziğin çok eski bir tedavi yöntemi olduğunu hatırlatmak babından kısa bir bilgi demeti sunulacaktır. Buna ek olarak günümüzdeki tedavi yöntemlerinin bulgularına değinilecektir.

Eski Yunanda müzikle tedavi için sağlık koruma yurtları kurulmuştur. Bunlardan biri hekimlik tanrısı Heros Asklepios tarafından Bergama’da inşa edilmiştir. Müzikle tedavi yönteminin ilk kuramcısı ve uygulayıcısı Pisagor (MÖ. 585-500) olarak bilinmektedir. Pisagor, ses harmonisinin bozulan insan dengesini tedavi edilebileceğini savunmuştur. Öfke tedavisi bunlardan biridir. Hipokrat’ın hastaları tapınağa ilahilerle götürdüğü söylenmektedir. Platon müziğin ruha hoşgörü kazandırıp rahatlık verdiğini belirtmiştir. Konfüçyus, müziğin kulakları keskinleştirdiğini, gözleri daha parlak hâle getirdiğini, sosyal ilişkileri düzelttiğini söylemiştir. Farabi, İbn-i Sina gibi hekimler müzikle ilgili çalışmalar yapmışlardır. Edirne’de 15. yüzyılda kurulmuş olan Sultan Beyazıt Darüşşifası hastalığa göre bir müzik makamını reçete olarak veren bir ruhbilim hastanesiydi. Müzikle tedavinin tıp tarihi kadar eski olması, müziğin zihne ve bedene olan etkisinin çok eski dönemlerden beri fark edildiğini göstermektedir.

Günümüzde müziğin beyindeki sinir (nöron), kalp hızı, kan basıncı, solunum derinliği, cilt direnci üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Gebeler üzerinde yapılan araştırmalar, müziğin doğum kaygılarını ve acılarını azalttığı sonucunu ortaya çıkarmıştır. Benzer sonuçlar bel, baş ve boyun ağrısı gibi diğer ağrılarda da elde edilmiştir. Hatta yapılan çalışmalar, müziğin beyinde açık yapısal ve işlevsel değişikliklere yol açtığını göstermiştir. Sosyal gruplar üzerinde yapılan araştırmalar, aynı müziği dinleyenlerin, öfke gibi, benzer davranışlar sergilediğini ortaya koymuştur. Bu da, yine müziğin beynin zihinsel olarak biçimlenmesinde ne kadar önemli olduğunu kanıtlamaktadır. Müzik beynin yalnızca işitsel alanını değil duygusal alanlarını da uyarmaktadır. Dolayısıyla, beyin üzerinde parçasal değil bütünsel bir etkisi olduğunu anlamaktayız. Bu gözlem onun zihnin işleyişi ve bilişsel işlevlerdeki etkisini göstermektedir. Müziğin yalnızca beyin değil, kalp gibi diğer organlara da olumlu etkisi bulunmaktadır. Bütün bunların yanı sıra müziğin çeşitli nedenlerle ortaya çıkan travmaları ortadan kaldırma, bağışıklığı güçlendirme, madde bağımlılığından kurtarma, yaşlıların toplumla bağlarını koruma, alzheimer, kireçlenmeyi önleme, özel (“engelli”) insanların yaşam kalitesini artırma, alerjiler, suçluları topluma kazandırma gibi nice çalışmalarda önemli bir parametre olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak bütün bu çıktılar, müziğin insan bedeninde ve ruhunda olumlu ya da olumsuz önemli bir tetikleyici olabileceğini açık bir biçimde kanıtlamaktadır.

Günümüzde önemi sağlık açısından önemi yeniden fark edilen müziğin Norveç, Letonya, Japonya, İngiltere, Arjantin, Brezilya, Mısır ve Türkiye gibi birçok ülkede eğitim kurumları ve dernekleri bulunmaktadır (bu ülkelerde yapılan çalışmalar için bk. Uçaner ve Öztürk 2009).

Bu çalışma ninniler odağı üzerinde kurulduğu için günümüz tıp çalışmalarında çocuklara özgü müzikle terapi yöntemlerinin bulunduğunu söylemeden geçmeyelim. Bu yöntemler iletişim, motivasyon ve davranış bozuklukları için kullanılmaktadır. Otizmli çocukların müzik terapi seanslarıyla sözel iletişim ve sosyal etkileşim kurmada önemli gelişmeler gösterdiği görülmüştür. Down sendromlu, Zeka geriliği olan çocuklarda da birçok benzer araştırmalar yapılmıştır. Müzikle terapinin öğrencilerde aşırı etkinlik (“hiperaktivite”) ve öfke davranışlarında olumlu etkiye sahip olduğu gözlenmiştir. Kalp atışlarının dinlenmesi yoluyla yapılan çalışmalarda müzikle terapi alan lösemili çocukların stres ve depresyonlarında azalma olduğu anlaşılmıştır. Yetişkin kanser hastalarıyla yapılan çalışmalar benzer sonuçları vermiştir. Müzik bebeğin dikkatini dağıtarak ağrıya odaklanmasının önüne geçer. Olumlu sözcükler içeren müziklerin çocukları rahatlattığı, kaygılarını azalttığı görülmüştür. Müziğin matematik becerisini artırdığına ilişkin bulgular ortaya koyan çalışmalar vardır. Birçok bilimsel çalışma çocuğun anne karnındayken müziği, annesinin kalp sesini duyabildiğini (bir tür anne müziği) ve hatta gelecekte ne tür müzik dinleyeceğine anne karnından itibaren karar verdiğini savlamaktadır. Doğmadan annesinin kalp sesini duyan bebek, doğduktan sonra daha önceden bildiği bu kalp ritmini duyunca rahatladığı önemli gözlemlerden biridir. Yeni doğmuş bir bebek anne sesiyle başka bir kadının sesini ayırt edebilmektedir. Emzirme sırasında duyulan dinlendirici müzikler, ki ninniler herhangi bir dinlendirici müzikten daha etkili olacaktır, bebeğin hem emme süresini artırmakta hem de uykuya daha kolay geçebilmesini sağlamaktadır. Anne ve bebeğin çok çeşitli gürültülerle dolu hastane ortamında kalış süresini kısaltmaktadır. Ninnilerin bebeğin ağlama nöbetlerini (kolik) ve gece sık uyanma davranışını azalttığını ortaya koyan bilimsel çalışmalar bulunmaktadır. Bütün bu çıktılar çocuğun kendi doğasına uygun formatlanmasında müziğin ne kadar önemli olduğunu açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

Müzikle tedavi, sanıldığından çok daha fazla karmaşıktır. İleri derecede uzmanlık gerektirmektedir. Yanlış tedavi yöntemleri hastada yan etkilere yol açabilmekte, hasta üzerinde olumsuz etkiler bırakabilmektedir. Hatta uzmanlar, yanlış terapiden kaynaklı olumsuz etkilerin hastayı intihara kadar sürükleyebileceğini belirtmektedirler.

Terapi dışında, normal hayatta dinlenen bazı müzik türlerinin gençler üzerinde ruhsal yıkımlara yola açabildiğini ortaya çıkaran araştırmalar bulunmaktadır. Söz gelimi, içerisinde aykırılık, isyan gibi kavramlar barındıran rock ve metal müziğin gençleri olumsuz etkilediği gözlenmiştir. Buna karşın, ney dinleyenlerin öfkesini kontrol edebilen daha sakin insanlar olduğu görülmüştür. Dolayısıyla, ses ve müziğin hem zehir hem de panzehir olduğu söylenebilir. Önemli olan uygun bileşenlerle dengeli dozajlarda kullanılması. Evrendeki birçok olgu gibi...

Eski Türklerde Müzikle Tedavi

Türkler günümüze kadar kurdukları büyük devletlerde müzikle tedaviye önem vermişlerdir. Selçuklular ve Osmanlılarda bunun örnekleri bulunmaktadır. Ve hatta müziğin astrolojiyle ilişkisi üzerinde düşünmüşlerdir. Ancak, konuyu biz amaç dışı dallandırmamak için yalnızca Eski Türkler dönemindeki müzikle tedaviden söz edeceğiz.

Türklerde müzikle tedavinin en az 60.000 yıl öncesine kadar uzandığını söyleyen araştırmacılar bulunmaktadır. Bu da Türklerde müziğin ne kadar önemsendiğini, dili kadar kadim olduğunu ortaya koymaktadır. Eski Türklerde kopuz kötü ruhları kovan, iyi ruhları çağıran bir çalgı olarak kullanılmıştır. Hoca Ahmet Yesevî’nin ve Bektaşî erenlerinin sözlerinin kopuzlarda can bulduğu türküler, bu geleneğin devamıdır. Kamanların kullandığı davulların yaydığı frekansların kötü ruhları kovduğu gibi, tedavi edici bir etkiye sahip olduğu inanılmıştır. Yine üflemeli çalgılar da Türkler arasında yaygın bir biçimde benzer amaçlarla kullanılmıştır. Bu açıdan bakılınca kamanın çaldığı davul, söylediği şarkıların, inanç ritüeli yanında bir tür frekans ayarlayıcısı olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Yine Baksı olarak adlandırılan otacıların müzik ve dansla hastaları tedavi etmeye çalıştığı bilinmektedir.

Anadolu’da şifahanelerle kurumlaşan müzikle tedavi yöntemlerinin, kam ve baksıların uyguladığı ritüellerin bir tür devamı olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Ninni Nedir?

Türk Dil Kurumunun Güncel Türkçe Sözlük’te ninni “Bebeklerin uyumasına yardımcı olmak için söylenen türkü.” biçiminde tanımlanmaktadır. Baltacı ve Başer (2020) ise ninniyi, anneyi de işin içine katarak biraz daha kapsamlı tanımlamışlardır. Onlara göre ninni “Genellikle kadınların hem bebeği hem de kendisi hakkındaki duygu ve düşüncelerini, bulunduğu toplumun kültürel ve ezgisel anlayışını yansıtarak şefkatle dile getirdiği bir iletişim yoludur.”

Ninniler, dil ve müzik eğitiminin başlangıcıdır. Jest ve mimikleri kullanmayı öğreten en temel kurstur.

Ninniler edebiyat açısından anonim bir türdür. Binlerce yıllık kültürel ve ruhsal bir yansımadır. Bu açıdan ninniler antropoloji, sosyoloji, psikoloji, müzikoterapi, edebiyat, dil, eğitim gibi birçok açıdan büyük öneme sahip bir olgudur. Ve en önemlisi kutsal anne sevgisinin en mükemmel aktarımlarından biridir. Bilimsel çalışmalar göstermiştir ki bu aktarım yalnızca bebek değil, anne için de bir şifadır. Anne ile bebeğin sıkı bir etkileşimidir. Duygu aktarımıdır.

Ninniler Frekans Ayarlayıcı Olarak Kullanılabilir mi?

Bebeğin, yukarıda değindiğimiz gibi, anne karnından itibaren sesleri, müzikleri duyarak çözümleme yapmaya başlaması, annenin sesiyle yoğrulan ninnilerin önemini ortaya koyar. Ses ve müzik bileşeni olan ninninin, bir terapi ve hatta tedavi yöntemi olarak kullanılması düşüncesi, bu yazıda değindiğimiz bilimsel çalışmalarla örtüşmektedir. Uykunun bilimsel olarak bedenin ve özellikle de beynin bir tür temizlenme süreci olduğu düşünüldüğünde bebeği uykuya taşıyan ninninin önemi bir kez daha anlaşılır. Zaten, genel olarak müziğin bir uyku düzenleyicisi olarak kullanıldığı terapiler yapılmaktadır.

Ninni öyle bir tedavidir ki ne ameliyat bıçağına ne de ilaçlara gereksinim duymaktadır. Hiçbir yan etkiye, ağrıya yol açmamaktadır. Ucuz ve masrafsızdır. Diğer müzik türlerine göre tedavi oranı daha yüksektir. Çünkü binlerce yıllık anne deneyiminden gelmektedir. Annenin kalp sesi kamın sağaltıcı davulu gibi ninniye eşlik etmektedir. Damıtılmış bir müziktir, doğaldır, kültürel özüttür ve belki anne sütü kadar yararlıdır. Ninnilerin kültürel özüt olduğunu söyledik. Bugün birçok bilim insanı, bebeklikten yetişkinliğe kadar insanın kendi kültürünün müzikleriyle dağa sağlıklı bir terapiye ulaşabileceğini düşünmektedir. Bebeğin anne karnından itibaren sosyalleşebilmesi, kültürel benliğini oluşturması, birey olması açısından kültürel özü taşıyan ses ve müziğin önemi yadsınamaz temeller içermektedir. Toplumsal açıdan ise ninni gibi toplumun özütü ezgiler, kültürün gelecek kuşaklara taşınmasını sağlamaktadır.

“Kafesteki Cenin Projesi” gibi insanı formatlayacak zararlı sinyallere, elektromanyetik dalgalara karşı ninniler, bir tür denge ayarlayıcısı veya korsan sinyal temizleyicisi olarak değerlendirilebilir. Eğer bu varsayım doğruysa, o zaman ninniler daha bilinçli bir biçimde, belirli amaçlara yönelik kullanılabilir. Bunlar, bebeklerin saf doğasına uygun olarak yeniden formatlanabilmeleri (beden dengesine ulaşabilmeleri) açısından önem taşımaktadır. Korumaya yönelik formatlama nasıl ve ne biçimde olabilir? Bilimsel verilerden de yola çıkarak varsayımsal olarak sıralayalım. Ama ondan önce şunu belirtmekte fayda var: Aşağıdaki maddelerde bilimsel çalışmalar dışında dile getirilen önerilerin tıbbi öneriler olmadığının, zararlı frekanslara karşı bir çözüm olabilir mi babından bir tür düşünüş biçimi olduğunun altını özellikle çizelim. Gerçek amacım, büyük resme bakarak çözüme ilişkin sorular sormaktır.

1- Uzmanların bebeklerin harmonisini düzenleyen en etkili ninnileri tespit etmesi gerekmektedir. Bu ninnilerin gerekirse devlet kontrolünde gerekli yerlerde (söz gelimi doğumhaneler) kullanılmak üzere sessiz (yalnızca beynin veya bedenin algılayabileceği) bir sinyalizasyona dönüştürülebilir.

2- Annelere ilk hamile kaldıklarından itibaren ninnilere başlamaları salık verilebilir. Anne karnında duyulan ses ve müziğin bebeğin doğumdan sonraya uzanan bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Anne karnında duyulan sesin doğumdan sonra da bebeği rahatlattığı, fiziksel değişiklikler meydana getirdiği, anne ile bebek arasındaki ilişkiyi güçlendirdiği, beslenmeye geçişi hızlandırdığı, bebeğin hızla ve sağlıklı bir biçimde büyümesini sağladığı bilinmektedir (bununla ilgili araştırmalar için bk. Baltacı ve Başer  2020; Çetin ve diğ. 2017; İmseytoğlu ve Yıldız 2012; Karaca ve Öngün 2017). Ancak, bizce, olumsuz müdahalelerden korunabilme açısından daha etkili olan, bebek yapmayı planlamayla ninnilere başlanması olacaktır. Bunun nedeni, anneyi ruhen hazırlama, hamileliğin birkaç gün bile olsa geç fark edilme olasılığının hesaba katılmasıdır. Bu öneri şöyle özetlenebilir: Bebek anne karnına düşmeden anne, ninnilerin frekansıyla oluşturulan Türk müziğinin karnına düşmeli, kendini terapiyle gelen dengeleme sürecinin içine bırakmalıdır. Böylece annenin hamilelik sürecindeki endişe, stres gibi olumsuz etkilerden arınması kolay olacak, bebek bundan olumlu yönde etkilenecek, bebeğin ruhsal ve fiziksel gelişimindeki yavaşlamanın önüne geçilmiş olunacaktır.

3- Doğum sonrasında da ninnilere devam edilmesi salık verilmelidir. Veya devlet, söz gelimi bir telefon uygulamasıyla hamile kadın ve bebeklerin, sessiz bir frekansa dönüştürülmüş ninnilere 24 saat maruz kalmasını sağlayabilir. Bütün bunların sağlıklı işlemesi ve insan sağlığına uygun olması için, uydu gibi devlete ait öz teknolojilerin üretilebilmesi gerekmektedir. Yabancı teknolojiler her zaman bir risk içerecektir.

4- Bebeklerin toplu halde tutulduğu hastane bölümlerinde bebeklere ninniler dinletilmeli veya ninnilere eşdeğer sinyaller gönderilmelidir. Bu bir tür çevresel koruma kalkanı olarak nitelendirilebilir. Elbette, bir annenin canlı canlı söylediği bir ninni ile sinyale dönüştürülmüş ninni arasında farklar olacaktır. Müziğin doğumhanelerde, yoğun bakım ünitelerine kullanımları üzerine yapılmış uygulamalar hâlihazırda bulunmaktadır. Bu çalışmalarda genel olarak olumlu gözlemlerin kaydedildiğini söyleyelim.

5- Ninnilerin yalnızca bebekler değil gençler ve yetişkinler üzerinde de dengeleyici bir unsur olup olmadığı alan uzmanları tarafından araştırılmalıdır.

6- Ninniler veya ninni özütlü koruyucu sinyallerin etkili olması, söz gelimi olumlu sinyallerin bedende, özellikle de beyinde uygun proteinlere dönüşebilmesi için sağlıklı gıdaların üretilmesi ve devlet tabii tarafından desteklenmesi gerekmektedir.

7- Ninnideki müziğin DNA ile benzerliği üzerine daha ileri araştırmalar yapılmalı, hücresel etkisi üzerinde deneysel çalışmalar gerçekleştirilmelidir. Bu çalışmalar, olumsuz etkilerin kırılmasında ninnilerin nasıl daha iyi kullanılabileceği konusunda fikir verecektir.

8- Baltacı ve Başer (2020), ninninin anne için keyifli bir egzersiz olduğunu söylemektedir. Bu sevgiden beslenen keyifli etkinlik annenin stresini ve korkusunu azaltacağından, olumlu ruh hâli karnındaki veya kucağındaki bebeğe de yansıyacaktır. Stresin çocukların otizmli doğmasına bile yol açtığı düşünüldüğünde (bk. Erbaş ve diğ. 2018) ninninin anne-bebek arasındaki etkileşimli yararı bir başka açıdan ortaya çıkmaktadır. Bu aynı zamanda, bebeği anne karnına düştüğü ilk andan ve hatta annenin bebek yapmaya karar verme anından itibaren korumaya alma gerçeğini yeniden hatırlatmaktadır. Ninninin bu sürece katkısı üzerinde çalışmalar yapılmalıdır.

9- Bırakın uyku halini, insanın bilinçsizken bile duyabildiğini söyleyen bilim adamları bulunmaktadır. Ninni, eğer gerçekten eşsiz sağaltım yöntemlerinden biriyse etkisini uyku sürecinde bile göstermesi, ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. Bebek ninni yardımıyla anne karnında, uyanıkken, uyurken evrenle ve bedeniyle olan dengesini onarmakta, akort ve test etmektedir. Böylesine bir yöntemin olumsuz saldırılarda ne kadar etkili bir kalkan olabileceği, yabana atılmaz bir gerçeklik olarak ortaya çıkmaktadır.

10- Bebeğin, annesinin ninnisine verdiği ses tepkisi hücre veya hücre altı düzeyde zarar görüp görmediği, olumsuz bir müdahaleye maruz kalıp kalmadığı noktasında önemli ipuçları verebilir. İbn-i Sina’ya göre ses tonundaki değişiklikler insanın ruh halini yansıtabilir. Yalnızca ses değil, bebeğin ninniye verdiği beden ve mimik tepkileri de bir fikir verecektir. Ninninin burada şöyle bir önemi olmalıdır: Başka herhangi bir sorunu olmayan bir bebeğin annesinin ninnisine olumlu tepki vermesi beklenir. Bu yaklaşım doğruysa, bebeğin ninniye olan tepkisini ölçüp bundan sonuç çıkaracak cihaz veya yazılımların üretilmesi gerekecektir.

11- Günümüz şehir hayatında unutulmaya yüz tutan ninni söyleme geleneğinin canlandırılması, bu konuda, özellikle anneler üzerinden bir bilinç oluşturulmaya çalışılması gerekmektedir. Baltacı ve Başer (2020), sağlık kuruluşlarında annelere ninni konusunda danışmanlık ve eğitim verilmesini salık vermektedir.

12- Anadolu  ve hatta Türk dünyasından ninniler derlenerek annelerin kolayca erişilebileceği çevrimiçi arşivler oluşturulmalıdır. Devlet tarafından aileleri bu arşive yönlendirecek projeler, etkinlikler, kamu spotları yapılmalıdır.

13- Ninnilerin cinsiyete göre etkisi üzerinde araştırmalar yapılmalıdır. Terapi ve koruma açısından etkili ninnileri bulabilmenin bir yolu da bu olabilir.

14- Ninnilerin işlevlerinin ne olduğuna yönelik araştırmalarda yine ninnilerin sözlerinden yararlanılmalıdır. O sözlerde binlerce yıllık tecrübe ve bilgileri bulmak şaşırtıcı olmayacaktır. Söz gelimi, ninnilerin bebeğin hızla ve sağlıklı bir biçimde büyümesine katkısı olduğunu hem bilimsel çalışmalardan hem de ninnilerin kendisinden biliyoruz. Ne var ki bu bilgiyi, sezgisel de olsa ninniler bize zaten söylüyordu. Hatırlayalım en meşhur ninnilerimizden birinin sözleri şöyledir: Uyusun da büyüsün ninni, tıpış tıpış yürüsün ninni... Nasihat, telkin, annenin duası, temenni gibi unsurlar da cabası...

15- Müziğin ve ninnilerin İnsanlar üzerindeki olumlu sonuçları, hayvanlar üzerinde yapılan sağlıklı ve verimli üretim (süt-yumurta üretimi gibi) çalışmalarına ışık tutabilir. Sağlıklı hayvanlar sağlıklı gıdalar demektir. Sağlıklı gıdalar ise sağlıklı çocuklar...

Yukarıda bana ait olan düşünüşlerden bazıları biraz fütüristlik alanıyla ilgili görünebilir. Asıl çözüm bunlar olmayabilir. Veya alan terminolojisini yanlış kullanmış olabilirim. Burada yaptığım şey sesli düşünmek ve konuya dikkat çekmek. Daha işe yarar çözümler için tıp, müzik bilimi, eğitimbilim, mühendislik gibi alanlar arası ortak çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Bitirirken sağlıklı nesiller yetiştirmek meselesi açısından önemli bir noktaya değinmek istiyorum: Din adı altında veya başka kültürlere olan sevdayla Türkün kopuzuna, sazına, davuluna, türküsüne düşmanlık edenler, bilmeyerek de olsa gerçekte neye hizmet ettikleri üzerinde bir kez daha düşünmelidir. Birçok araştırma insanın kendi kültürünün müziğinden daha çok etkilendiğini ve o müzikle daha iyi sosyalleşebildiğini, benliğini oluşturabildiğini söylemektedir.

Kaynaklar

Baltacı, N. (2020). Kültürümüzden Gelen Bir İyileşme Aracı: Ninnilerin Gebelikte Kullanımı. Sted, Sayı 29/3, s. 153-160.

Birkan, I. (2014). Müzikle Tedavi, Tarihi Gelişimi ve Uygulamaları. Ankara Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Dergisi, s. 37-49.

Çetin, F. C. ve diğ. (2017). Türk Müziğinin Gebelik ve Yeni Doğan Üzerindeki Etkileri. Zeynep Kamil Tıp Bülteni, Sayı 48 (3), s. 124-130.

Erbaş, O. ve diğ. (2018). Neurobehavioral Effects of Long-Term Maternal Fructose Intake in Rat Offspring. Sayı 69, s. 69-79.

İmseytoğlu, D. ve Yıldız, S. (2012). Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitelerinde Müzik Terapi. İ.Ü.F.N. Hem. Dergisi, Cilt 20 - Sayı 2, s. 160-165.

Karaca, S. ve Öngün, E. (2017). Ninnilerle Büyümek. JAREN, Sayı 3 (Ek sayı): s. 28-32.

Keleş, O. (2020). Kambala-5 Kafesteki Cenin. https://www.onaltiyildiz.com/?haber,7959/kambala-5-kafesteki-cenin (erişim tarihi: 15.06.2020).

Karamızrak, N. (2014). Ses ve Müziğin Organları İyileştirici Etkisi. Koşuyolu Heart Journal, Sayı 17(1): s. 54-57.

Sezer, F. (2011). Öfke ve Psikolojik Belirtiler Üzerine Müziğin Etkisi. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, s. 1472-1493.

Somakçı, P. (2003). Türklerde Müzikle Tedavi. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2003/2, s. 131-140.

Türk Dil Kurumu (2020). Güncel Türkçe Sözlük. https://sozluk.gov.tr/ (erişim tarihi: 17.06.2020).

Uçaner, B. ve Öztürk, B. (2009). Türkiye’de ve Dünya’da Müzikle Tedavi Uygulamaları. 1-3 Mayıs 2009 !. Uluslararası Eğt. Arş. Kongresi Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, s. 1-13.

 

Turgay Sebzecioğlu



Bu haber 4,104 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,024 µs