En Sıcak Konular

Kuran ve Bilimsel Araştırmalar Işığında İnsan Evrimi

28 Mayıs 2020 05:41 tsi
Kuran ve Bilimsel Araştırmalar Işığında İnsan Evrimi Kuran ve Bilimsel Araştırmalar Işığında İnsan Evrimi

Kuran ve Bilimsel Araştırmalar Işığında İnsan Evrimi

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     Bilindiği üzere, insanlık tarihimizin bir çok sayfası yeni doğmuş bebeklerin kanı ile doludur. Bazı dönemlerde kız çocuklar bazı dönemlerde ise erkek çocuklar anlaşılmaz bir şekilde öldürülmüştür. Cahiliye Arap toplumları, kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken; Firavun ise erkek çocuklarını öldürüp kız çocuklarını sağ bırakmıştı.

“Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.“ (“Kasas Suresi, 4. Ayet)

Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman (Tekvir Suresi 8-9)

Peki gerçekten henüz dünyaya yeni gelmiş saf ve masum çocukların öldürülmesine sebep olan nedir? Firavun hangi konuda büyüklenmiş ve halkını fırkalara ayırıp onların erkek çocuklarını öldürmüştür?

Bu sorunun cevabını Kuran’da aramaya devam edelim:

“Dedi ki: "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?" (Taha Suresi, 49. ayet )

“Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir." (Taha Suresi, 50. ayet )

 “(Firavun) Dedi ki: "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?" (Taha Suresi, 51. ayet:)

“Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz." (Taha Suresi, 52. ayet: )

Firavun Musa’ya “Sizin Rabbiniz kim ya Musa” (Kâle femen rabbukumâ yâ mûsâ) diyerek “MUSA KAVMİNİN” rabbini soruyor. Zaten halkını fırka fırka ayran Firavun bu sorusu ile bir kez daha sözde yaratılış farklılığına işaret ediyor. Bunun üzerine ise Musa Peygamber “Bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını verendir” diyerek Firavun ile kendilerini yaratanın aynı RAB olduğunu vurgulamıştır. Bu ayetlerde görüldüğü üzere, aslında tarihimizdeki kız ve erkek çocuk katliamlarının nedenin Firavun misalinde de açıkça gördüğümüz üzere, genetik olarak nitelendirebileceğimiz yaratılış "genetik bilimi açsıından tür- ayrılığına dayandığı sonucuna ulaşabilmekteyiz.

Firavun döneminde Firavun tarafından aşağılanan kavimden bir fırkanın Firavun döneminin aksine yaratılış farklılığı ve üstün ırk gibi iddiaları günümüzde kendilerinin yaşattığı çarpıcı bir gerçek olarak görülmektedir.

Peki “TÜR” ayrılığı nedir? Biyologlar, “hayvan” sınıfında değerlendirilen insanın geçmişte Homo Habilis, Homo Erectus, Homo Rudolfensis, Homo Ergaster, Homo Antecessor, Homo Heidelbergensis, Homo Neanderthalensis, Homo Sapiens, Nisan 2019’da kamuya duyurulan H. luzonensis de dahil dokuz türünün olduğunu tahmin etmekteler ise de günümüzde TEK BİR İNSAN TÜRÜ olduğunu neden diğer türlerin ortadan kalktığını tam olarak açıklayamamaktadırlar. Öyle ya, evrim basamakları açısından oldukça geride olan hayvan ve bitkilerin farklı türleri doğal seçilime adapte olarak varlığını sürdürmeye devam ederken insan türleri nasıl sanki bıçakla kesilmiş gibi ortadan kalkmıştır?

Birçok biyolog ve uzman, insan ve maymunların ortak atasının “Primat” olduğunu düşünmektedir. Genetik alanında ve arkeoloji alanında yapılan bir çok yeni gelişmeler bu teoride bir çok soru işaretine sebep olmakla birlikte bazı benzerlikler ise tezin doğru olma ihtimalini akıllara getirmektedir. Nitekim, insan ve maymunların ortak atadan geldiğini genetik olarak ispat etmeyi isteyen  bilimadamları, insan genomu ile insana genetik açıdan birçok maymun türünden daha çok benzediği "daha yakın akraba olduğu- gerekçesi ile bir şempanze türünün (Pan troglodytes) genetik yapısını karşılaştırdılar. Araştırma sonucunda Pan troglodytes şempanzesiyle aramızdaki genetik farkın %1,23’lük baz çifti olduğu yani yaklaşık olarak 40 milyondan fazla farklılık olduğu tespit edildi.

Burada kalıtsal farklılığının hangi genom analiz metodu ile yapıldığı önem arz etmektedir. Bilindiği üzere, insan genomu üzerinde yapılan araştırmalar devam etmektedir. 2000’li yıllarda “insan genomu çözüldü” sloganı ile yapılan araştırmanın neticesinin DNA’ nın sadece %2-3’üne isabet eden ve protein yapımında aktif rol alan genlerin fomksiyonlarının çözüldüğü, diğer %98-97 oranındaki genin ise fonksiyon açısından“çöp” olduğunu öğrenmiştik. Son zamanlarda ise “çöp” görüşünün aksine %98’lik  genlerin fonksiyonlarının olduğu, bu genlerde meydana gelen mutasyonun bazı hastalıklara sebep olduğu keşfedilmiş ve bu genlerinde çözümlenmesi için araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. 

Yani insan genomu göz önüne alındığında, anılan araştırma genetik bilimi için sadece bir üsten bakış "kroki- niteliğindedir. Kaldı ki, genetik bilimi açısından farklı %1,23 (40 milyon gen), iddia edilen evrimsel farklılaşma süreci (6 milyon yıl)  göz önüne alındığında oldukça yüksek -6 milyon yıl*12 ay/ 40 milyon gen=1,8 ayda bir gen değişikliği- bir farklılıktır. Yapılan araştıma çoğu gen yönünden "protein yapıcı genler dışında- işlev açısından bir benzerlik ya da farklılık ortaya koymamaktadır. Kaldı ki, anılan araştırma ile insanın genetik olarak evrim basamaklarını tırmanırken ki geçirdiği kromozom yapı veya sayısını değiştiren  ya da yeni işlevler kazandıran ya da kaybettiren mutasyonların göz ardı edilmesinin mümkün olmadığı, yine şempanzelerin 6 milyon yıldır evrimsel süreç içerisinde geçirmiş olduğu mutasyonların söz konusu benzerlik ve farklılıklar içinde tespit edilmesi mümkün değildir.  Nitekim insanlar 6 Milyon yıldır evrimleşirken aynı şekilde hala varlığını sürdürmekte olan maymun ve şempanzelerde biyolojik evrimine devam etmektedir.

Yine anılan araştırma “primat teorisi” lehine birtakım  beklentide olan kesimi başka yönlerden de hayal kırıklığına uğratmıştır. Anılan araştırma ile üreme fonksiyonunda yer alan ve eril cinsiyet kromozomu olan Y kromozomu,  bilim adamlarının evrimsel kökenine daha yakın oldukları ve bu yüzden şempanzenin Y kromozomu üzerinde daha fazla genin bulunması gerektiği yönündeki beklentilerinin aksi yönünde bulgular tespit edildi. Şöyle ki, araştırma şempanzenin Y kromozomu üzerinde, insanınkine kıyasla beş gen daha az bulunduğunu, daha doğrusu bu 5 genin  değişimler yüzünden devre dışı kaldığı tespit edilmiştir. Oysaki bilimadamlarınca Y kromozomunun X kromozomuna karşı verdiği hayatta kalma savaşında sürekli ve düzenli gen kaybettiği "modern insan Y kromozomunda yalnızca 83 gen var- ve b yüzden en yakın akraba şempazelerin Y kromozomunda daha fazla genin bulunması gerektiği yönündeki tezlerinin aksi ispat edilmiş oldu.

Burada kısaca bir çok bilim adamınca modern insana en yakın olduğu kabul edilen Neandertal insanı  olarak adalandırılan insan türüne (Bazı bilimadamlarının modern insanla aynı tür olduğu yönündeki tezi aksine, çoğu bilim çevresinde tür olarak kabul edilmektedir.) ve bu türün Y kromozomuna da kısaca bakmak konumuz açısından faydalı olacaktır. Bu insanlar fosilleri muhafaza etmeye müsait kireç taşı mağaralarında yaşadıkları için haklarında en fazla bilgi sahibi olunan ve bunun bir sonucu olarak modern kültürde tipik "mağara adamı" kalıbını yaratan tarih öncesi insan türü olarak bilinmektedir. Peki  Neandertali bir insan türü olarak belirlenmesine sebep olan bulgular nelerdir?

Yapılan güncel araştırmalar ile  Neandertaller ile modern insan genomunun, şempanze genomundan daha fazla (%99,7) oranda benzediği tespit edilmiştir. Neandertal insanı  ile genomlarımız %0,12 oranında farklılık göstermektedir. Yine kıyas yapılabilmesi açısından iki insan arasındaki genetik farklılık çoğunlukla %0,1 den daha azdır. Neandertal insanın Y kromozomu ile insanın Y kromozomu birbirinden tamamen ayrılmıştır. Böyle iken, evrimsel kökenimize daha yakın olan şempazelerin Y kromozomun Neandertal insanına aktarılarak Neandertal insanından modern insana aktarılması beklenirken bulgular burada da soru işaretlerine sebep olmuştur.

Başka bir araştırma ile benzer yöntemle yapılan insan ve fare genomu karşılaştırmasında da iki canlı arasında bir çok benzerlik bulunduğu bilimadamlarınca keşfedilmiştir. Bilindiği üzere bir çok aşı ve ilaç türleri fareler üzerinde test edildikten sonra insanlar üzerinde test edilmektedir. Yine at ile de bir çok genetik benzerlik olduğu hatta atların insanın yakalandığı bir çok hastalığa da yakalandıkları bilim adamlarınca tespit edildi. Hastalıklar yönünden benzerlikler olmasının önemi bir çok hastalığa karşı bağışıklık ve iyileştirmede genlerin yani antikorların ve antijenlerin etkisinin büyük olmasıdır. İşte bu daha fonksiyonel bir benzerliktir.

Sayın Oktan Keleş Tengri’nin Türkü kitabının 68. Sayfasında Adem atadan 10 nesil sonra soğuk Ülke zan’dan gelen Armon isminde bir insan kişisinin maymunların atası olan aymunlardan bir dişi ile çiftleştiğini sonrasında da doğan çocukların kıllı, yarı insan görünümlü olduğunu ve bu şekilde İt Barak olarak bilinen bir melez türün meydana geldiğini bizlere anlatmıştı. Yine, Sayın Oktan Keleş tarafından bu İt Baraklar tıpkı  Neandertal insanı gibi kireç benzeri kayalıklarda yaşadıkları resmedilmişti. Yine söz konusu genetik bozulmanın düzelmesinin binlerce yıl sürdüğü de kitapta belirtilmiştir.

Gerçekten yapılan bazı araştırmalar neticesinde, ortadan kalkan Neanertal insanı türü ile modern insanların çiftleştikleri anlaşılmıştır. Yani her iki tür aynı anda varlar ve kendi aralarında çiftleşme yapılabiliyor.  türlerin ayrılmasında iki türün kendi arasında çiftleşip çiftleşememe durumlarının önem arz ettiğini düşünecek olursak bir çok farklı coğrafyadaki insan genom üzerinde yapılan araştırmalarda Neandertal insanı ile modern insanın farklı coğrafyalarda bir zamanlar çiftleştiği anlaşılmaktadır. Sonralardan ise bu insan türü tamamen yok olmuştur.

Neandertaller ile modern insan örneğine benzer şekilde, bir insan ve aymun  çiftleşmesi sonucu İt Baraklar meydana gelmiştir. Bu benzerlikle insanların atasının primat olduğunu anlatmaya çalışmamaktayız. Kalıtımsal bir nesil oluşturacak bir çiftleşme için kromozom sayılarının benzer olması (modern insanlarda farklı kromozom sayılarındaki çiftleşme sonucu %60 oranında düşük görülüyor), genlerin fonksiyonlarının uyumlu olması gibi bir çok husus gerekmektedir. Aymun ve insan kişisi olan Armon arasında kalıtımsal açıdan insanın adını dahi anılmayacak şekilde ortadan kaldıran ve Oğuz Kağan destanında analtıldığı üzere kendileri ile savaş yapılan bir nesilin ortaya çıkmasını sağlayan Adem Ata’dan 10 nesil sonraki insan kişileri ile maymunların atası olan aymunların genetik açıdan günümüzdeki insan ve şempanzelere kıyasla daha çok benzediklerini ortadadır. Bu sebeple de oluşan yeni nesilin elbette insan ve aymun/maymunların atası genomunun izlerini taşıması gerekmektedir.

Günümüzde insanın Y kromozomuna ilişkin olarak bilim dünyasında farklı fantezilerde dolaşmaktadır. Bunlardan en çok konuşulanı ve bizim konumuzla ilişkilendireceğimiz ise Y kromozomunda meydana gelen genetik erozyon sonucu bu kromozomdaki genlerin giderek saflaştığı ve azaldığı ve giderek de azaalacağı teorisidir. Ancak yukarda da izah ettiğimiz üzere son araştırmalar sonucu şempanzenin Y kromozomunda insanınkine kıyasla yalnızca 5 tane eksik olduğu, onların da aslında kromozomda bulunduğu ancak fonksiyon göstermedikleri tespit edilmişken, Neandertal insanının Y kromozomu modern insanın Y koromozomuna kıyasla sanki bir anda ortadan kaybolmuştur. 

Y kromozomundaki gen erezyonuna ilişkin olarak yeni bulgular doğrultusunda kök gen kaybının önce hızla ilerleyip zamanla yavaşlayarak neredeyse durma noktasına geldiği tezi ortaya çıkmıştır. Peki bu bir anda  kök gen kaybı neden olmuş ve neden günümüzde bu gen erozyonu devam etmemektedir? İnsan genetiği kendisi mi İt Barak ve diğer türlerle yollarını nasıl ayrımış ve diğer türler tamamen yok olmuştur? Yoksa insan ile İt Barak genetiği ve maymunların atası aymunların genetiği bir daha birbirleri ile üreme yapamacak şekilde değiştirilmiş ve böylece aymun nesli ortadan kalkarak maymunlar olarak yola devam mı etmişlerdir? Yine bazı türler içinde benzer bir dışardan müdahale olduğu düşünülebilir mi? Gerçekten de günümüzde aymun türünün devam etmemesi ve insanlar ile maymunların çiftleşmesinden kalıtsal olarak çoğalan yeni bir nesil oluşmaması da "tarihimizde bu melezlenmenin yapıldığına dair bazı spekülasyonlar bulunmaktadır- göz önüne alındığında Adam Ata’dan 10 nesil sonra başlayan genetik bozulmanın arındırıldığı ve modern insanın diğer insan türleri içerisinden sıyrılırak bir anda yükseldiği açıktır.

Yukarıda kısaca güncel bilgilerimizle insan türleri hususunda bazı temel güncel bilgileri paylaşmaya çalıştık. Bildiğimiz üzere, Adam/Adem Ata görünüş bakımından, yani fenotipi etkileyen hususun genler olduğu göz önüne alındığında, genetik açısından modern insandan daha farklıdır. Yine Sayın Oktan Keleş online olarak bir kısmını yayınladığı Ant Kitabında bu durumu izah etmişti. (http://medya.onaltiyildiz.com/ant-b01/ ve http://medya.onaltiyildiz.com/ant-b02 )

Ant Kitabında Sayon Oktan Keleş, Allah’ın kudret eli ile görevlendirdiği kişilerce Adem’i yarattığı ve sonrasında  Allah’ın meleklere “Yeryüzünde bir halife yaratacağım” dediğini, meleklerin ise “Bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” diye cevap verdiklerini ve bu cevabın meleklerin Allah’ın yarattığı Adem’den habersiz olduklarını yani Allah’ın Adem’i yaratırken kudret eli ile kullandığı “görevlilerin” melekler olmadığını izah etmişti.

Gerçekten bir çoğunuzun malumu olduğu üzere, Sümer tabletlerinde ve Babil destanlarında oldukça farklı yaratılış hikayeleri yer almaktadır. Burada şu hususu da ayrıca belirtmeliyiz ki; Sümer tabletlerin bir çoğu Sümerlerin son zamanlarında yazılmış olup Babil destanlarında ise bir çok husus Babillilere atfedilerek yazılmıştır. Yani her iki kaynaklarda da bilgi dezonformasyon olma ihtimali göz önünde bulundurularak daha detaylı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.

Sümerlerin gerçek adı “kiengi-kengir-kenger” olup Sümer ismi ise Akad kaynaklarında “kengerlerin” oturduğu yer ismi olarak geçmektedir. Bu durum Sümerolog olan Muazzez İlmiye Çığ tarafından “Sümerlilerde Tufan-Tufanda Türkler” kitabında detaylıca izah edilmektedir. Sümer tabletleri arasında insanın yaratılışına dair iki adet çivi yazılı tablet vardır. Bunlardan bir tanesi Philadelphia Universite Müzesi’nde, diğeri ise Louvre Müzesi’ndedir. Yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarına tarihlenen Üniversite Müzesi’ndeki tablet daha iyi korunmuş olmasına rağmen üstünde çok sayıda kırıklar olduğundan yaklaşık 150 dizesi okunamamaktadır. Ancak okunabilen bölümlere göre, insanlar Tanrılara hizmet etmek için yaratılmıştır. Ninmah deniz dibinden biraz kil alır ve altı değişik birey şekillendirir. Tablette son iki bireyin durumları okunabilmekte olup bunlardan biri kısır kadın, diğeri ise cinsiyetsiz tiptir. Ninmah’ın bu altı insan tipini yaratması üzerine, Enki kendi başına bir şeyler yapmaya karar verir. Enki’nin yapmış olduğu insan hususunda ise Babil Atrahasis destanına bakmamız gerekiyor. Orada ise Enki’nin talimatıyla bir tanrının kurban edilerek onun kanı ile Nintu/Ninmah’ın yarattığını karıştırarak yeni bir insan yaratılır. Ancak tabletin devamından yaratılanın beslenemediği ve bu yüzden Enki’nin kendi eli ile şekillendirdiğinin beslenmesi için dua ya da talepte bulunduğu görülmektedir. Yine Sümer tabletlerinde  bitki ve hayvan genetiğine ilişkin çalışmalar yapıldığı anlatılmaktadır. Yine ilk zamanlarda bitki ve sığır, koyun, keçi gibi hayvanların çoğalamadıkları ve bu yüzden an tanrısı tarafından doğurulan Anunnakilerin beslenemediklerini, sonrada ise bitki tanrısı ve sığır tanrısının doğduğu bu şekilde beslendikleri anlatılmaktadır. Burada Sığır Tanrısı ile Bitki Tanrısını vurgulamamızın sebebi aşağıda da incelediğimiz gibi Yaratıcının insanın yaratılışında bir takım ağaçları, meyveleri, bağları ve bahçeleri, at, sığır, koyun, keçi gibi hayvanları bizlere örnek göstererek anlatmasıdır. Sümer tabletlerinde Anunnakilerin yaratılışı bahsinde “O günlerde, tanrıların yaratma odasında (laboratuar olmalı), Dulkug evlerinde, Lahar (sığır tanrısı) ve Asnan biçimlendi” denilerek bitki ve hasyvan genetiğine dair ç.alışmalar yaptıklarını söylemektelerdir. Aşağıda Enki’nin şekillendiğine ilişkin bölümleri ve yine tabletlerden "sığır” ve “tahıl” mitinin giriş bölümleri sunulmuştur.

Enki’nin şekillendirdiğine ilişkin tabletlerde yazılanların tercümesi:

“Senin elinde şekillenenin yazgısını belirledim,
Ona yiyecek ekmek verdim.

Sen de benim elimde şekillenenin yazgısını belirle,
Sen de ona yiyecek ekmek ver.”

 

Sığır ve Tahıl Mitinin girişinin tercümesi:

Gök ile yer dağından sonra,
An (gök tanrısı) Anunnaki’lerin (ardılları) doğumuna neden oldu,
Aşnan (tahıl tanrısı) adı henüz doğmadığından, henüz biçimlenmediğinden,
Uttu (bitki tanrıçası) henüz biçimlenmediğinden,
Uttu için hiçbir kutsal alan kurulmadığından,
Hiç koyun yoktu, hiç kuzu inmemişti,
Hiç keçi yoktu, hiç oğlak inmemişti,
Koyun iki kuzusunu yavrulamıyordu,
Keçi üç oğlağını yavrulamıyordu.

Çünkü bilge Aşnan’ın ve Lahar’ın (sığır tanrısı) adını,
Annunakiler, büyük tanrılar, bilmiyordu,
Otuz günlük …. tohumu henüz yoktu,
Kırk günlük …. tohumu henüz yoktu,
Küçük tohumlar, dağ tohumu, saf canlı yaratıkların tohumu henüz yoktu.

Uttu henüz doğmadığından, (bitkilerin?) tazı henüz yetişmediğinden,
…. efendi henüz doğmadığından,
Ova tanrısı Sumugan henüz ortaya çıkmadığından,
İnsanoğlunun ilk yaratıldığı zaman gibi,
Onlar (Annunakiler) ekmek yemeyi bilmiyorlardı,
Giysi giymeyi bilmiyorlardı,
Koyunlar gibi ağızlarıyla ot yiyorlardı,
Arklardan su içiyorlardı.

O günlerde, tanrıların yaratma odasında,
Dulkug evlerinde, Lahar (sığır tanrısı) ve Asnan biçimlendi,
Lahar ve Asnan’ın ürünlerini,
Dulkug’un Annunakileri yiyor, ama doymuyorlardı;
Has ağıllarındaki iyi şeylerin hatırına.

 

Yine konu, ilgilerince daha detaylı bir şekilde araştırılabilir. Ancak biz burada konumuzla ilgili olan kısımlara kısaca değineceğiz.

 

Konumuz bildiğiniz üzere, bu yazımızdaki amaç insanın yaratılışı ve insan türlerinin tarihsel sürecini biyoloji, arkeoloji, mitoloji, tarih ve teolojik açıdan "özellikle Kuran ışığında- daha iyi anlamaktır.

 

Yazımıza tarihimizdeki kız ve erkek çocuklarının  katledilmesi ile başlamıştık. Kuran ışığında yapılan katliamların aslında insanlar arasındaki tür farklılığından kaynaklandığını, bunun somut örneğini Firavun ve Musa meselinden anlaşıldığını izah etmiştik. Yine bilimsel çalışmalar neticesinde Neandertal insanının Y kromozomunun  modern insanın Y kromozomuna kıyasla sanki bir anda kaybolduğu tespit edilmişti. Yine şempanze ve insan genomu kıyaslamasında ise şempanzenin Y kromozomunda insanınkine kıyasla yalnızca 5 tane eksik olduğu, onların da aslında kromozomda bulunduğu ancak fonksiyon göstermedikleri tespit edilmişti. Yine Sümer tabletlerinde cinsiyetsiz insan şekilleri yapıldığı, yine bazı şekillerin kısır olduğu, bazı hayvanların ise bahsi geçen şekil verme döneminde üreyemediklerinden bahsettik. Şimdi ise kitabımız Kuran ışığında konuyu değerlendirmeye devam edelim.

 

Kuran’da “Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik. (Bakara 65) Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt vesilesi kıldık. (Bakara 66)” denilmektedir. Bu ayetlerde Yaratıcı bir kısım insanların Cumartesi yasağını deldiklerini ve bunun üzerine onlara “Aaşağılık maymunlar olun dendiğini ve “Ol der ve oluverir” ayeti doğrultusunda bu kişilerin maymun olduklarını söylüyor.

 

Diyanet İşleri Başakanlığının tefsir sitesinde Cumartesi yasağı şu şekilde anlatılmıştır: Cumartesi” anlamındaki sebt kelimesi, İbrânîce’deki şabbat kelimesinin Arapçalaşmış şeklidir. Bu son kelime ise “ara vermek, dinlenmek” anlamındaki şabattan gelmektedir. Yahudi inancına göre Tanrı altı günde yaratılışı tamamlamış, yedinci gün olan cumartesi ise istirahate çekilmiştir. (Tekvîn, 2/2-3) Tesniye’de ise (5/15), cumartesi günü dinlenmenin sebebi olarak Mısır’dan çıkış gösterilir. Hz. Mûsâ Sînâ dağında iken Allah ona, kendisiyle İsrâiloğulları arasında “nesiller boyu sürecek bir alâmet” olmak üzere, cumartesi (sebt) gününü kutsal tatil günü olarak ayırdığını bildirmiş, bu günde çalışmalarını kesin olarak yasaklamış ve bu yasağın ebedî olarak uygulanmasına hükmetmiştir. Hatta “on emir”den biri de cumartesi günü çalışma yasağıdır (Çıkış, 20/8-11).

 

Yani Cumartesi yasağı yaratılışın “altı gününden” sonraki zaman dilimidir. Tevratın Yaratılış Bölümüne göre Tanrı altıncı gün insanları ve onların varlıklarının idamesi için bitki ve hayvanları yaratmıştır. “yedinci gün” ise yaratılan insan yaratılışını bozmuş, aymunlarla çiftleşmiş ve Cumartesi yasağını  delmiştir. Bunun neticesinde ise yukarda İt Barak bahsinde izah ettiğimiz üzere, aymun ve insan çiftleşmesinden oluşan nesil o kadar yaygınlaşmış ki bazı yerlerde insan adı dahi anılmaz olmuştur.

 

Ayetin devamında Yaratıcı bu hadisenin bizzat görenlere ve sonradan gelenlere ibret kıldık diyor. Burada değinmek istediğimiz husus, mealde “ibret” olarak tercüme edilen kelimenin aslında “نَكَالًا” olduğu ve bu kelimenin manasının ise felaket, ceza, azap, ibret, ukube, işkence gibi anlamlara gelmesidir. Yani bir çok ayette geçtiği üzere “Bunda düşünenler için bir ayet, ibret vardır.” Mealindeki gibi “ayet-ibret” kelimesi kullanılmamıştır. Ancak Türkçe Tercümesinde ne yazık ki “nekale” kelimesi ile “ayet” kelimesi ibret olarak tercüme edildiğinden,  meal okuyanlarda aynı manayı çağrışmaktadır. Ancak “nekale” kelimesi ceza, azap, işkence gibi anlamları da ihtiva etmektedir.  Yine ayette bu işkence, ceza, felaketin olayı bizzat yaşayanların ve sonradan gelenler için olduğu geçmektedir. Yani insan yaratılışını/genetiğini yasak fiillerle bozmuş ve bu durum nesillerce kalıtımsal olarak aktarılmıştır. Yukarıda izah ettiğimiz üzere, yapılan son araştırmalara göre insanlara genetik dizilim açısından en çok benzeyen hayvan maymunlardır.   Yani yasağın çiğnenmesinden sonraki nesillere de bu bozulma arındırılarak düzeltilmiş ise de izleri tamamen silinmemiştir. Burada önemli bir hususun altını çizmek gerekiyor. Söz konusu yasak fiilin işlendiği dönemde insan türü ile İt Baraklar ve İt Baraklardan olan farklı türdeki nesiller uzun bir süre birlikte yaşamışlardır. Yine bu fiilerin işlendiği dönemde öyle zaman olmuş ki “İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? (İnsan Suresi 1)” denilen bir dönem geçmiştir. Bu dönem de bu fiili işleyenler için bir ceza ve işkence olmuştur.

 

Peki ilk insan nasıl yaratıldı?  Secde Suresi 7 ‘inci ayette O ki, yarattığı her şeyi en güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı.”  Denilmiş ve yine Muminun 12’inci ayette ise “Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.“ denilerek çamurun süzülmüş bir çamur olduğunu belirtmektedir. Bu ayetler doğrultusunda insanın yaratımının öncelikle kimyasal reaksiyonların meydana geldiği toprak ile suyun karışmasından kaynaklandığı "bilimadamlarının bunun için en uygun ortamın deni dipleri olduğunu düşünmektedir- sonrasında ise başka basamaklarla bu oluşumun desteklendiği görülmektedir.

 

Bilindiği üzere, bilim adamları insanı hayvan sınıfında kabul eder. Yani insan biyolojik olarak hayvanlara ve hatta bazı bitkilerle benzerlik göstermektedir. Burada araştrırmaya çalıştıuğımız şey yakın akrabalıklarımız değil. Araştırmaya çalıştığımız dünyada yaşıyan tüm bitki ve hayvanlara olan benzerliğimizin sebebidir. Yapılan son araştımalarda bir çok hayvandaki protein yapıcı ve düzenleyici genlerin bir çoğunun insanda da aynı fonksiyonu göstererek bulunduğunu ortaya koymuştur. Öyle ki, yukarıda bahsettiğimiz şempanze- insan genomu çalışmasında da genetik benzerliklerin çoğunluğunun protein yapıcı ve düzenleyici genler olduğu, intron genlerinin ise çoğunlukla farklı olduğu tespit edilmiştir. Başka düşünülmesi gereken husus ise bilim dünyasınca tam olarak kabul edilmeyen ama bilim adamlarının kafasında da soru işaretlerine sebep olan, bir çok farklı türün benzer başlangıç embiriyo gelişim aşamlarının benzer olması olayıdır. Buna  “Ontogeni, filogeniyi takip eder” denilmektedir. Bunun anlamı şudur: Canlı, embriyolojik oluşum sırasında, evrimsel geçmişindeki değişimleri takip eder ve tekrarlar. Aşağıda da görüldüğü üzere, haftalar boyunca türleri birbirinden ayırmak neredeyse mümkün değildir; çünkü hepsi benzer anatomiye sahip olarak gelişmektedir. Sonrasında ise, embriyo genetik materyal üzerindeki türe has kodlara geldiğinde farklılaşma başlamaktadır. Bu da, bütün türlerin (en azından memelilerin, kuşların, sürüngenlerin, vs.) ortak bir atadan geldiğini gösterebileceği düşünülmektedir. Genetik analizler ise bunu tamamlamakta ve istisnasız her türün ortak bir atadan geldiğini göstermektedir. Yine İt Barak oluşumuna sebep olan kalıtımsal bir döllenmenin olabilmesi için de insan ve aymunların genetik olarak kalıtıma elverişli genetik benzerliklerinin olduğu, yani çok daha eski bir dönemde "başlangıçta- ortak bir atadan geldiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Bilim dünyası bu ortak ata primat mı değil mi, öyleyse evrim süreci nasıl işlediyi araştırıyor.  Ortak Ata- ortak kök fikri bilimadamlarının birçoğunun zaten kabulündedir.

 

 

Gerçekten ikinci yazımızda detaylı olarak bahsedeceğimiz ALTI YARIQ TİGİN yazılarında da bazı insan evrim basamaklarında insanın OY-ONUL/düşünme muvafakiyetini kazanmadana öncesine işaret edilmiş olup düşünme muvaffakiyetinin sonradan verildiği izah edilmektedir. Yani insanın yaratılması süreçlerini daha iyi anlayabilmek adına OY-ONUL/düşünme muvafakiyeti verilmeden, halife kılınmadan öncesi ve sonrası olarak 2’ye ayrırabilirz.  Yani kişi-oğlu düşünme muvaffakiyeti kazanana kadar yani “halife kılınana” kadar; a)hayvan ve bitkilere benzer evrim basamaklarından geçmiş olması ya da b) var olan hayvan ve bitkilerden faydalanılarak, genetik olarak yeni bir tür canlı yaratılmış olması gerekmektedir. Sümer tabletlerinden uzaydaki Niburu adlı bir gezegendeki varlıkların düğnyada genetik çalışmalar yaparak insan şekillendirmeye çalıştıklarına göre b seçeneğinin evrim sürecimizde yer alması muhtemeldir. Yine bu hususa ikinci yazımızda daha detaylıca değineceğiz. Bu yazımızla daha ziyade dış müdahale olmadan meydana gelen evrim sürecimizi anlatmaya çalışıyoruz.

 

Kuran’da insanın OY-ONUL/düşünme muvafakiyeti öncesi basamakları Muminun suresi 12-13-14-15’inci ayetlerde anlatılmaktadır. Her ne kadar bir çok tefsirde söz konusu basamakların insanın anne karnındaki gelişim basamakları olduğu ileri sürülmekte ise de söz konusu ayetler insanın yaratılmasına dair olup yalnızca anne karnındaki gelişime bu ayetlerin manasının indirgenmemesi gerekir. Bu ayetlerin anne karnındaki gelişim süreci olarak kabul edilmesinin nedeni Hac suresi 5’inci ayetir. Ayette “Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan, sonra bir “alaka”dan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da  tam gücünüze ulaşmanız için (sizi kemale erdiriyoruz.) İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir.” Denilmektedir. Bu ayette Allah insanın anne rahminden de bahsettiği için aynı şekilde Muminun suresinin şimdi bahsedeceğimiz ayetlerinin anne karnındaki embriyonun gelişim başlangıç süreci olduğunu söylemektedir. Sonuç itibari ile şimdi bahsedeceğimiz ayetlerin öncelikle insanın evrimi açısından değerlendirilmesi gerektiği ancak anne karnındaki embiriyonun başlangıç süreci insanın evrimi açısından izler taşıdığından bu yönden de değerlendirilebileceği düşüncesindeyiz. Kaldı ki, ayetlerin devamından da bu ayetlerin insanların yaratımına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

 

Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. (Mu’minun Suresi 12)”ayeti protein oluşumuna işaret ediyor olabilir. Gerçekten bazı deneyler, ısıtılmış kil yüzeyinde aminoasitlerin ve RNA nükleoditlerinin toplandığını göstermiştir. Bu ayette de süzülmüş çamur denilerek bu gerçeğe işaret ediliyor olmalıdır. ( Tıbbi Biyoloji ve Genetik- prof. Dr. Halil Kasap, Prof. Dr.Mülkiye Kasap, Prof. Dr.  Osman Demirhan, Prof. Dr.  Davut Alptekin, Prof. Dr. Ümit Lüleyap, Prof. Dr.  Ayfer Pazarbaşı, Prof. Dr. A. İrfan Güzel-  2. Baskı- Syf 8)

 

Sonra onu az bir su hâlinde sağlam bir karargâha yerleştirdik. (Mu’minun Suresi 13)” ayeti ise hücrelerin evrimsel oluşumu ve özellikle hücre zarının evrimine işaret ediyor olabilir. Sidney Fox amino asit karışımını suda ısıtıp soğuttuğunda uzun zincirli proteinler elde etmiş, sonra da ise soğumaya bıraktığı moleküllerin küçük ve stabil (kolayca parçalanmayan) kürecikler oluşturduğunu gözlemlemiştir. Yine bu kürecikler (mikrosfer) ortamdan bazı maddeleri ve sudaki lipit moleküllerini etrafına bağlayabilmektedir. Hücre zarının bu şekilde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. (Yukardaki paragrafta anılan kitap syf:9)

 

Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik...”alaka hücre çekirdeğinin oluşumu olabilir. Çünkü hücre çekirdeği de sanki hücre içinde asılı gibidir. Yani alaka halindedir. Hücre organelleri ile çekirdek zarının olması ökaryot canlıları prokaryot canlılardan ayıran en önemli özelliktir. Ököryatlar prokaryotlardan daha gelişmiş canlılardır. İnsan da ökaryot bir canlıdır.  Bilim adamları çekirdek zarının hücre zarının içe doğru uzaması sonucu oluşabileceğini tahmin etmektedirler. Nükleus zarının evrimsel süreç açısından DNA’yı çevrelemek için böyle bir şey yaptığı düşünülmekte ise de bu husus da bir bulgu yoktur. Tahminimce DNA ya da RNA (hangisinin önce evrildiğine dair görüş birliği yoktur. RNA’nın ilk önce evrildiği görüşü ağır basmaktadır.) çekirdek zarının içerisinde meydana gelmesi ve çekirdek zarının süzgeç vazifesine benzer olarak içerisinde bazı molekülleri çekerek DNA’nın oluşumuna daha elverişli bir koşul oluşturabileceğidir. Gerçekten de çekirdek zarı çift membrandan oluşur ve Çekirdek membranı iyon ve moleküllere karşı geçirgen olmadığı için maddelerin stoplazmadan nukluesa, nukleustan stoplazmaya geçişi membran üzerinde bulunan porlar sayesinde olmaktadır. Ayetin devamında bu hususa “Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga (dişle çiğnenmiş görünümdeki et )”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik.” Diyerek hücre çekirdeği içerisinde ”mudga” ile yönetici moleküllerin DNA’nın teşekkül ettiği ve yönetici molekül teşekkülünden sonra kemiklere dönüştüğü, yani kemik iliğine dönüştürüldüğü anlatılmıştır. Kemik iliği, kan hücrelerinin oluşumunu sağlar. Sonrasında ise bu kemiklere et giydirildiği anlatılmaktadır. Ayetin devamında ise “Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık/inşa ettik. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir! (Mu’minun Suresi 14)” denilmektedir. Son bölümle ise bambaşka bir yaratık olarak insanın yaratıldığı anlatılmaktadır. Yani, embriyo gelişim sürecine de işaret ettiği kabul edilen bu ayetler aslında esasında “bambaşka yaratık” denilerek ilk insan türünün nasıl yaratıldığına ve diğer canlılardan hangi aşamadan sonra ayrıldığına işaret etmektedir. Daha açık anlatmak gerekirse, insan ve hayvanlar proteinin oluşması, hücre zarının oluşması, çekirdek zarının oluşması (hayvanlar da ökaryot canlıdır), yönetici moleküllerin oluşması, kanın, kemiklerin ve etlerin oluşması açısından benzer özelikler gösterdiği, sonrasında ise bambaşka bir yaratık olarak (“ahar” kelimesi Arapça başka, diğer gibi anlamlara gelir. Burada bir kıyas vardır. Bambaşka olan bir şey var ise onun başkalaştığı bir şeyler de olmalıdır. Yani önceden benzer iken sonradan başkalaşarak ayrıldığı bir şey olmalıdır.) insan inşa edilmiştir. Bu durumda aslında bize, neden tüm embriyoların "insanın dahil- başlangıç oluşumunun ve protein yapıcı genlerin bir çoğunun benzer olduğunu ve bu yüzden neden bir çok hayvan ve bitki ile akraba olabileceğimizi izah etmektedir.

 

Aynı sürenin devamı ayetlerinde ise “ Sizler, bütün bunlardan sonra ölü haldesinizdir. (Muminun 15)” ve “Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz. (Muminun 16)” denilmektedir. Burada müfessirler önceki ayetleri göz ardı ederek bu ifadelerin yalnızca insanların ölümüne ve kıyamet gününde tekrar diriltilmeye bağlamaktadırlar. Bu yanılgadaki en büyük sebep “kıyamet günü” kavramının maalesef müslümanlar arasında tam anlaşılamaması ve yanlış hayal edilmesi "gerçekten küçüklüğümüzden beri bir çoğumuzun zihninde ilginç ve korkunç kıyamet günü hayallerimiz vardır-, ayrıca ayette geçen ”تُب�'عَثُونَ kelimesine “diriltme” manası verilmesinden kaynaklanmaktadır. Aslında her iki ayetin de cümle kalıbı açısından da tam olarak anlamlandırılması gerçekten oldukça zordur. “بعث  kelimesine anılan ayet dolayısıyla “kıyamet günü ölülerin dirilmesi- ba’s günü” manası verilmektedir. Ancak bu kelimenin gerçek anlamı göndermektir. Meclis üyeleri için kullandığımız “mebus” kelimesi ile aynı köktendir. Mebus yetkiyle gönderilmiş kişi, delege, elçi anlamlarına gelir. Ayette ”تُب�'عَثُونَ” emir halindedir.  Ayette mealin aksine “yine” manasında da bir kelime geçmemektedir. Yani bu iki ayet ile de insanın yaratımına ilişkin bazı süreç ve olgulardan bahsedildiği anlaşılmaktadır. Yine, sonraki ayet de “Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz. (Muminun 17)” denilerek Yaratıcının yarattığından gafil olmadığı ve ayrıca insanın üzerinde 7 yol yarattığı anlatılmaktadır. 7 yol bahsi bu yazının konusu değildir.

 

Yine surenin devamındaki ayetleri de incelemeye devam edelim.  Muminun 18. Ayet “Biz gökten belli bir miktarda su indiririz ve onu yeryüzünde yerleştiririz; şüphesiz Biz onu giderme gücüne de sahibiz.” Diyor. Sanki bu ayetle insanın yaratılışı mevzusu son bulmuş gibi. Ama bu ayette geçen “su” örneği pekala “her canlıyı sudan yaratttık” ve “nutfe” bahislerini çağrıştırmaktadır. Sanki Kuran tabiri caizse bu hususu daha iyi anlamak isteyenlere örnek vermeye başlıyor. Aslında yaratıcı hala “insanın yaratılışı ve evrimi” hususundan bahsetmeye devam ediyor. Yaratıcı ayette diyor ki, belli bir miktarda su indiririz ve yeryüzünde yerleştiririz (seken-sukun kelime kökeni ile) ve onu giderme gücüne de sahibiz.  Yani diyor ki bize Yaratıcı  belli bir ölçüde yarattığım insanıda da sizi yerleştirdiğimiz gibi yok da edebiliriz diyor.

 

Surenin devamındaki ayet ise ayrıca ilginç bir ayettir. Muminun 19. ayette Yarartıcı “Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz. “ diyor. Yaratıcı Hurma bahçeleri ve üzüm bağlarından bahsediyor. Bildiğiniz üzere,  hurmanın insana en çok benzeyen bitki olduğuna dair Buhari’de geçen bir hadis vardır.  “Efendimizin yanında otururken hurma ağacının özü içi(cummar) getirildi. Efendimiz şöyle bir soru sordu. 'Ağaçlardan bir ağaç aynen Müslüman adama benzer yaprağı düşmez. Söyler misiniz bana hangi ağaçtır o?' Orada bulunanlar çöl ağaçlarına daldılar benim aklıma hurma olduğu geldi. Söylemeye niyetlendim ama baktım ki ben orada olanların en küçüğüyüm sustum.Efendimiz buyurdular ki : 'O ağaç hurmadır' "(Buhari,ilim14,50;Müslim,sıfatü'l-kıyamet 63; Tırmizi,emsal 79) Hurmanın genetik dizilimi ile insan genomunu kıyaslayan araştırma ben bulamadım. Ancak yine İslam bilginlerinden Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de, 'Marifetname' isimli eserinde “Canlıların yapı benzerliklerine göre sınıflandırıldığında madenlerle bitkiler arasında ara varlığın mercan, bitkilerle hayvanlar arasındakinin hurma, hayvanlarla insanlar arasındakinin de maymun olduğuna işaret etmektedir. Yani madenlerin en tekemmül etmiş(mükemmel) şekli mercan, bitkilerin hurma, hayvanların maymun ve yaratılanlar arasında en mükemmel varlık ise insandır” demiştir. 

 

Muminun 20’inci ayette ise daha karmaşık bir meseleden bahsedilmektedir. Ayette “Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.”  Denilmektedir. Şimdi diyeceksiniz ki bu da mı insanın yaratılışı ile ilgili. Evet bu ayette insanın yaratılışı ile ilgili. Bu hususu ikinci yazımızda “Kazım Mirşan’ın ALTI YARIQ TİGİN Kitabı Üzerine Düşünmeler- İnsanın Biyolojik Evrimi” bunun nasıl ve niçin olduğunu daha detaylı olarak anlatmaya çalışacağız. Ancak burada işbu yazımızın anlaşılır olabilmesi için bir kaç hususu burada açıklamak ve böylece Sayın Oktan Keleş öğretmenizim bizlere MU-HAN-MED olgusu husususunda da vermiş olduğu görevi kısmen yerine getirmek istiyoruz.

 

Kuran-ı Kerim’de Musa Kıssalarında bahsedilen “Tur-i Sina” meselesini ele alarak bu meselenin insanın yaratılışı ile alakasını ortaya koymaya çalışalım.

Kuran-ı Kerimde “tur” kelimesi tek başına “ٱلط�'ُورِ” olarak kullanılmıştır. Bu kullanımların çoğunda kelime “dağ” olarak tercüme edilmiştir.  “Sina” olarak tercüme edilen kelime ise Kuran’da “sinai (مِن طُورِ سَي�'نَا�"ءَ-Mümninun 20)” ve “sinin (طُورِ سِينِينَ �" Tin Suresi 2) olarak 2 yerde geçmektedir.

“Sin” kelimesi  bazı surelerde  harfi mukatta “سِ” olarak -Ya-Sin vb.- geçmektedir. Ancak bunu, Sina kelimesinin geçtiği ayetler olarak bu hesaplamada dikkate almadık.  Ancak belirtmeliyiz ki; “sinin- سِينِينَ” “ kelimesi “sin” kelimesinin cem’i yani çoğulu olup okunuş olarak  سِ-sin” harfinin okunuşundaki sesler ile “سِينِينَ” ve “سَي�'نَا�"ءَ” kelimelerin kökleri aynı harflerdir.  سَي�'نَا�"ءَ”kelimesi ise “Sin” kelimesinin nispet halidir. Yani Türkçe olarak “Sine ait” “Sinli” ya da “Sin ile ilgili”  olarak tercüme edilebilir. Sayın Oktan Keleş’in Sin-Ay (https://www.onaltiyildiz.com/?haber,1977 ) yazısında ve yine eski mitolojik söylentilerde, ve yine bazı öğretilerde Sin’in Ay manasına geldiği görülmektedir.

طُور” ve “ٱلط�'ُور” kelimesi ise belirttiğimiz gibi Kuranda “Sina” kelimesinden ayrı tek başına da ayrıca geçmektedir. “ٱلط�'ُور” kelimesi “طُور” kelimesinin ism-i tarifidir. Tıpkı  İngilizce “the” ve Almanca “das-der-die” gibi “ٱل” de belirli artikeldir.  طُور” kelimesinin çoğulu ise “etvar”dır.

Kamus-i Türki de tanımlandığına ve anlatıldığına göre, Tur kelimesi köken itibari ile    طار-tara” fiilinden gelmektedir.  Manası, kere, sefer, hal, durum, limit, evre, faz, modalite, statü, avlu, had, iki nesne arasında olan had ve fasıla olarak bahsedilmektedir. Yine aynı maddenin devamında bir nesnenin çevresini çizmek ve bir şeyin etrafı, avlunun etrafına çekilen duvar manasına da geldiği, duvar kelimesi “te” harfi ile yazılmasının da caiz kabul edildiği belirtilmektedir. Bir şeyin etrafında çizinmek ve dolaşmak manası da vardır. “طار  kelimesi ayrıca bir şeyin etrafında uçtu manasına da gelir.  Turan kelimesi de  yine aynı sözlükte “tur” maddesi altınca incelenmiş olup bu kelimenin de “tur” sözcüğünden gelmiş olabileği ve yine Turahan, Turah ve Turham’ın Tur-i Sinin ile bir ilgisinin olması muhtemeldir. Turan kelimesi Horosan’da bir köy adı olduğu sözlükte geçmektedir. Yine sözlükte tur “Sin ülkesinde” bir köy adı olarak geçmektedir. Sinin kelimesine izafetle Tur-i Sina ve Tur-i Sinin denilmektedir. Tur-i Sinin isim tamlamasıdır.

Yine “tour” kelimesi de dönme, dolaşma, gezi manalarına gelir. Fransa kökeni ile “tor” kelimesi ise bir dairenin kendi düzleminde bulunan ama merkezinden geçmeyen bir doğru çevresinde dönmesiyle oluşan cisim manasına gelmektedir. Yine boğa manasına gelen “tor” kelimesi de aynı kökenden geliyor gibi görülmektedir.

Tüm bu izahlarımızdan görüldüğü gibi ”Tur-i Sina” isim tamlamasına verilen “tur dağı” manası doğru değildir. Zaten “tur dağı” tercümesinin yanlış olduğu  artık bir çok çevrece dile getirilmektedir.

 “Tur-i Sinin” tamlamasının “Sinlerin Çevresi” olarak, “Tur-i Sınain” tamlamasının ise Sinlere ait çevre olarak manalandırılması mümkündür. Yani Ay insanlarının bulunduğu yere Kuranımız Turi Sinin demektedir. Yine Kuran’da ordaki ağacında aynı su ile beslendiği söylenmektedir. Bu  konudan ikinci yazımızda da bahsedeceğiz. İnsanın yaratımı ve evriminde Sin/Ay insanlarının nasıl bir rol aldıklarını, geçmişte onların ne adlarla anılmış olabileceklerini anlatmaya çalışacağız.

Ayette “Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.”  Ayetini insanın yaratılış basamaklarından olduğunu göz önüne aldığımızda “sinlerin-Ay insanlarının” insan yaratılışına olan katkısından bahsedilmektedir. Baran Aydın’ın  bir yazısında bahsettiği Tur-am (Marut) ve Tur-ah (Harut) meselesi (https://www.onaltiyildiz.com/?haber,7675/-gonul-ili-nin-sirri-gunes-dil) de Sin/Ay insanları ile ilişkilendirilebilir gibi görülmektedir. Yine Sin/Ay insanın aksine Şeytanilerin Singularity projesini uzun bir süredir devreye soktukları hususunu Sayın Oktan Keleş’in öncülüğünde öğrenmiştik. MU-HAN-MED kavramının SİN/AY İNSANLARININ YENİDEN YÜKSELİŞİ olduğu Sayın Oktan KELEŞ tarafından açıklandığından, Sin/ay insanının yarartılışımızda etkin faktör olduğu gibi yeniden hayatımızda etkinlik göstereceği şeklinde  yorumlayabilmekteyiz.

Muminun Suresinin sonraki  21’inci ayetinde ise “Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.” Denilerek hayvanların karnındakilerden içirildiğimiz anlatılmaktadır. Bu ayeti açıklar mahiyetteki hususu, Kazım Mirşan’ın bulgusu ve yorumları üzerine aşağıda ayrıca değineceğiz.

Sonraki 22’inci ayette ise “Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.” Denilmektedir.  Burada gemi olarak daha önceki bir yazımızda da değindiğimiz “ال�'فُل�'كِ” kelimesi geçmektedir. Sonraki ayetler de insanın yaratılışı ve idamesine ilişkin olan Nuh Peygamberden ve onun bir gemi yaparak her türden iki çift ve aile üyelerini alması ve tufandan bahsedilmektedir. Bu durum da incelediğimiz Muminun 12-13-14-15-16-17-18-19-20-21 ve 22’inci ayetlerin insanın evrimi ve nesillerin oluşturulması basamaklarını izah ettiği düşüncemizi gerçekten desteklemektedir.

Şimdi ise, “Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.” Ayetini diğer  ilgili olduğunu düşündüğümüz birtakım ayetler ışında tefekkür edip bu yazımızı sonlandıralım.

Enam 139’uncu ayet: Bir de dediler ki: “Şu hayvanların karınlarındaki yavrular (canlı olursa) sırf erkeklerimize aittir. Karılarımıza ise haramdır.” Eğer ölü olursa, o vakit onda hepsi ortaktırlar. Allah, onların bu tür nitelemelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

Enam 140’ıncı ayet: Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir.

Enam 141’inci ayet: O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır.Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

Enam 142’inci ayet: Hayvanlardan da yük taşıyan ve kesilen (veya tüylerinden döşekler yapılan)  türler yarattı. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın izinden gitmeyin. Şüphesiz o sizin için açık bir düşmandır.

Enam 143’üncü ayet: Sekiz çift: Koyundan iki ve keçiden iki çift; de ki: "İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin.

Enam 144’üncü ayet: Yine deveden iki, sığırdan da çift iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı? Yoksa Allah size bunlarla vasi ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez

Kısaca bu ayetlerin neden bahsettiğini izah etmeye çalışalım. Birileri “Şu hayvanların karınlarındaki yavrular sırf erkeklerimize aittir. Karılarımıza ise haramdır” diyerek yazımızın başında da değindiğimiz kız ya da erkek çocukların katledilmesi gibi cinsiyetler üzerinden yaratılış ayrımcılığı gözettikleri gibi bu geleneklerin bir başka versiyonu olarak  bu sözlerle karşımıza çıkmakmaktadırlar. Nitekim Allah ayetin devamında beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenlerin ziyanda olduklarını söylemektedir. Ayetin orjinalinde “beyinsiz-akılsız-sefil” manasında “سَفَهًا  “ kelimesi ve “bilgisizce” sözü ayrı ayrı geçmektedir. Çocukların katledilmesi bahsine ikinci yazımızda devam edeceğiz. Bu yüzden bu iki ayeti daha detaylı olarak şu an incelemeyeceğiz. Bu ayetleri burada yazmamızın nedeni sonraki ayetlerin de bu ayet ve kız çocuklarının öldürülmesi olayındaki gibi tür farklılığına dayandığını göstermek içindi.

Bu yazımızda asıl anlatmak istediğimiz Enam 142 ve 142’üncü ayetler. 142’inci ayette binek ve kesim (bazı tefsirlere göre yününden yatak yapılan) hayvan türleri var edildiğini ve 143’üncü ayette ise bunların 8 çift olduğunu söylemektedir. 143’üncü ayet ve 144’üncü ayette ise  çift halinde, koyun, keçi, deve ve sığır sayılmaktadır. 144’üncü ayetin devamında ise “em kuntum şuhedâe iż vassâkumu(A)llâhu bihâżâ- Yoksa Allah sizi bunlarla vasi ettiğinde, orada hazır mı idiniz?” diyerek insanların saydıkları ile vasi olduğunu söylemektedir. Yine her iki ayette de tekrarlayarak “İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin.” Demektedir.

Yine ayette İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı? Yoksa Allah size bunlarla vasi ettiğinde, orada hazır mı idiniz? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin.” Demektedir. Kazım Mirşan ayette geçen “karnındaki” tabirinin kromozomlar olduğunu söylemektedir. Gerçekten bu düşünce bize de uygun gelmektedir.

Şimdi burada bir hesap yapmak istiyorum:

8 çift binek hayvanı ya da at  =16

1 çift koyun                            =2

1 çift keçi                               =2

1 çift deve                              =2

+          1 çift sığır                               = 2                      

Toplam                                   24 eder.

Bundan ayette bahsedilen haram kromozomu çıkardığımızda ise 24-1=23 modern insanın kromozom sayısına ulaşırız. Bu sonucu bize bu ayetler açıkça vermektedir. Yine bu hayvanların Sümer tabletlerinde Anunnakilerin yaratılışı bahsinde geçen hayvanlar olduğu hususu dikkatinize sunarım.

Yazımızın başında da Y kromozomlarına ilişkin yapılan bir takım araştırma sonuçlarını kısaca paylaşmıştım.  Y kromozomları yalnızca babadan oğula aktarılır.  İnsanlarda X kromozomu üzerinde 155 milyon nükleotit bulunur ve bu tüm genomun %5 civarına denk gelir, bu kromozomda 800-900 gen bulunur. Y kromozomu üzerindeyse 59 milyon nükleotit bulunur ve bu, tüm genomun %2 civarına denk gelir ve toplamda 86 gen bulunur. Y kromozomu boy olarak da X kromozomundan daha kısadır. Kadınların kromozomu yalnızca XX olup yapılan araştırmalar kadınlardaki X kromozomlarından birinin aktif olmadığını göstermektedir. Erkeklerde ise XY kromozomu bulunmaktadır. X, pek çoğu cinsiyetle ilişkili olmayan bilumum işlevlerle ilgili 1000 kadar protein kodlayıcı gen taşırken Y’nin en büyük mahareti embriyoya erkek cinsiyetini kazandıran SRY genini taşımaktır. Tabii bu da kadınların gen sayısının erkeklerden fazla olduğu anlamına gelir.

 

Kuran’da Nisa Suresi birinci ayette “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da[104] eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.” Denilerek insanların tek bir nefisten yaratıldığı, eşinin ise o nefisten yaratıldığı anlatılmaktadır. Bu ayette Adem’den bahsedilmediği, Adem’in kemiğinden yaratılması mevzunun Tevrat kaynaklı olduğundan bu ayet tefsirinde kullanılmaması gerektiği artık islami çevrelerce kabul görmektedir.

“ وَاحِدَةٍ نَف�'سٍ” kelimesi dişil bir kelimedir. Nitekim ayetin devamında geçen “ زَو�'جَهَا مِن�'هَا” kelimelerindkie “هَا” zamiri de dişil “o” zamiridir. “ha” zamiri burada dişil bir kelime olan nefsi vahide’ye gider ve “onun zevcini” manasına gelir.

Evrimsel süreçte, Y kromozomunun X kromozomundan ayrılarak oluştuğu düşünülmektedir. Şöyle ki, ilk olarak X kromozomu üzerinde bulunan bir alelde meydana gelen varyasyondan sonra, erkeklere yararlı ama dişilere zararlı ya da etkisiz olan özellikler bugün Y kromozomu üzerinde; dişilere faydalı ama erkeklere etkisiz ya da zararlı olan özellikler X kromozomunda birikmeye başladığı, bunun  kısmen translokasyon (yer değiştirme) tipi mutasyonlar, kısmense nokta mutasyonları ile sağlandığı, sonrasında avantaj sağlayan bu değişimlerin seçilim mekanizmalarınca desteklenerek Y kromozomunun oluştuğu düşünülmektedir.

Yani, X kromozomu ayrışarak dişil ve eril özellikler kazanmış ve cinsiyetler oluşmuştur. Nitekim, Nisa Suresinin 1’inci ayette de dişil olarak nefsi vahideden onun eşinin yapıldığı anlatılmış olduğundan, bu ayetin de  X kromozomundan Y kromozomunun meydana geldiği teorisi ile paralel olduğu görülmektedir.

Yine “ilk olarak X kromozomu üzerinde bulunan bir alelde meydana gelen varyasyondan sonra, erkeklere yararlı ama dişilere zararlı ya da etkisiz olan özellikler bugün Y kromozomu üzerinde; dişilere faydalı ama erkeklere etkisiz ya da zararlı olan özellikler X kromozomunda birikmeye başladığı” tezi Enam 143 ve 144’üncü ayette “"İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin.” Denilen durumu izah eder gibi görünmektedir. Yaratıcı ayette “bilgiye dayalı cevap verin” demektedir. Yani burada genetik bilimine yönlendirme yapılarak “bilgiye dayalı olarak” hangisinin haram kılındığının bilineceği anlaşılmaktadır. Şu ana kadar ki ulaşmış olduğumuz genetik bilgiler ve Nisa Suresinin 1’inci ayetinin de işareti ile Eril kromozomu olan Y kromozomunun, dişil kromozom olan X kromozomundan dişiler için zararlı ya da etksisiz "ayette haramdan kast edilen olsa gerek- olan özelliklerin Y kromozomunda biriktiği yine aynı şekilde erkekler için zararlı ya da etkisiz olan özelliklerin X kromozomunda biriktiği sonucuna varabilir.

Yazımız devam edecek olup ikinci yazımızda Kazım Mirşan’ın AKINIŞİ MEKANİĞİ- ALTI YARIQ TİGİN kitabını inceleyecek ve düşüncelerimizi de sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Kazım Mirşan anılan kitapta “Altı Yarıq Tigin Kişi-oğlu evolusionunu Tanrı determinizmine göre anlatan değişik bir felesefe eseridir.”  Diyerek bu kitabın neden bu yazımızın devamı olacağını ortaya koymaktadır. Yine konu ile ilgili bir takım sıntaş ve yazıtları inceleyerek, bir güneş gibi ufkumuzu aydınlatıp genişleten Öğretmenimiz Sayın Oktan Keleş’in yol göstericiliği ile   Türk’lerin dünya sahnesine çıkmasına ilişkin geçmişimizi ve unutulan yer ve göğe ait Türk gerçeklerini Türk Çağı’nda  araştırmaya ve anlamak için çalışmalarımıza devam edeceğiz.

KÜN TUĞ BOLGIL KÖK KURIKAN!

Dudu BOZKURT

27/05/2020

 



Bu haber 4,495 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,565 µs