En Sıcak Konular

Ladikli Ahmed Ağa

6 Mart 2012 10:16 tsi
Ladikli Ahmed Ağa İki deniz arasında.

İKİ DENİZ ARASINDA (*)

 

Çoktaan yapılması gerektiği halde yapılmamış, ihmâle uğramış çok önemli bir işi tek başınıza, hem de çok kısıtlı imkânlara rağmen tek başınıza kotardıktan sonra, gayriihtiyari, birilerinin size gül sunmasını beklerken tepenize topuz yediğiniz oldu mu hiç?

Benim oldu efendim! Hem de "Hacı Veyiszâde" belgeselinden dolayı...

Şimdi kulak verin derdimize! Bakalım hak verecek misiniz bize?

Büyüüüük bir denizde, bir deryada, küçük balıklar büyük balıklara:

— Yahu, demişler, deniz diye bir şey duyuyoruz biz! Siz gördünüz mü, duydunuz mu, nedir bu deniz? diye sormuşlar.

Güngörmüş, eyyam sürmüş büyük balıklar, yan yüzgeçleriyle başlarını kaşıyarak:

— Valla, demişler, analarımız babalarımız, ninelerimiz dedelerimiz de öyle bir şeyden bahsederlerdi amma, biz ne gördük, ne biliriz!.. Biz de sizin gibi duyduk sadece!.. diye cevap vermişler.

Ol mâhiler ki, derya içre derya nedir bilmezler! sözü bunun için söylenmiş olmalı.

Konya deniz, Konyalılar balık sanki. Tıpkı Lâdik ve Lâdikliler gibi...

Denizden bir kova ya da bir tanker su alsanız da, balıkları onun içine koysanız, beğendirebilir misiniz?

Beğendiremezsiniz!

Biz de beğendiremedik efendim!

Deryadan bir damlaydı elbet bizim sunduğumuz, ama yine de topuz değildi doğrusa umduğumuz!

                        *

Yine bizim Aşık Hüseyin'le birlikteyiz. İnce insan Hüseyin İnce, sağ olsun bize yardımcı oluyor. Rehberlik ediyor bize. Hacı Veyiszâde deryasında Ahmed Ağa'yı arıyoruz.

Ora gittik bura gittik, elimiz boş döndük pek çok yerden.

Ama ne yârden geçtiik, ne de serden...

Konya kazan biz kepçe, döndük durduk vakit elverdikçe, derken:

— Gel bir de Dellâl Bazarına uğrayalım! dedik. Altın kalbli Hasan Altun Hoca'ya gittik.

Orda yedik tepemize topuzu, gül beklerken işte! Dur bakalım, bir hayır var bu işte...

Hacı Veyiszâde ile Ahmed Ağa birbirine komşu, içiçe iki deniz. O sebeble Ahmed Ağa'da Hacı Veyiszâde'yi, Hacı Veyis-zâde'de Ahmed Ağa'yı arıyoruz zaman zaman.

İkisi birbirine çok karışıyor bazan. Muhâlefet değil, muvafakat, mutabakat, uyum, âhenk tarzında bir karışma bu.

Vaktiyle, Hacı Veyiszâde ile Ahmed Ağa Ilgın'ın bir köyüne bir rahmet duasına gitmişler. Halk, kalabalık toplanmış. Hacı Veyiszâde, Ahmed Ağa'ya:

— Sen dua et Ahmed Ağa! demiş.

Ahmed Ağa:

— Siz buyurun üstadım! demiş.

Bunun üzerine Hacı Veyiszâde:

— Peki Ahmed Ağa, demiş, peki... Ben dua edecem, ama sen de âmin diyecen!..

Hacı Veyiszâde dua ederken, Ahmed Ağa da âmin deyince, gökler yarılmaya başlamış sanki. Bir rahmet bir rahmet... Pilâv milâv yiyememiş halk... Kazanlarda kalmış hepsi, yağmur altında...

Sonra, oradan geri dönerken –arabayla–, yol boyunda bir yerde, ikisi birden ağlamaya başlamışlar. Gözleri yaşarmış...

Aynı arabada talebeleri de varmış Hacı Veyiszâde'nin:

— Gözleriniz yaşardı, niye ağlıyorsunuz Hocam? diye sormuşlar.

Hacı Veyiszâde, Ahmed Ağa'ya:

            — Sen anlat Ahmed Ağa! demiş, niye ağladığımızı anlat çocuklara!

Ahmed Ağa şunu söylemiş o zaman:

— Oğlum, vaktiyle buralarda kıyasıya çatışmalar olmuştu küffâr ile de... Sizler gibi nice taze genç yiğitler şehit düşmüştü Allah uğrunda burada da... O sahne açıldı önümüze az önce tayyi zaman ile de... Ona ağladık!..

İşte o tarihlerde veya o tarihlerden biraz daha önceleri Ahmed Ağa'ya:

— Hacı Veyiszâde Hocamızın mertebesi ne? filân diye sormuşlar da... Ahmed Ağa:

— Oğlum, demiş, Hacı Veyiszâde, hem dibine dabanına inilmez bir derya denize, hem de depesine çıkılmaz bir cebel dağa benzer!.. Gıymatını bilin Hocanızın!..

Ahmed Ağa bunu söylediği tarihlerde, kendisi o zamanlar daha Hızır Aleyhisselâmın seyisi ve "gayb ricâli"nin, "bilinmez adamlar"ın postası ve kapıcısıymış. Sonra, kırklara, yedilere ve üçlere kadar terfi ederek, o da bir "derya deniz" olmuş ve "depesine çıkılmaz bir cebel dağ" gibi yükselmiş.

Biz bu dağlar ve denizler hakkında bilgi toplamaya çalışırken, Dellâl Bazarında, Hasan Altun Hoca'nın dükkânında... Hafız Ahmed Kirtiş de geldi yanımıza. Hacı Veyiszâde'nin yanında yöresinde çok bulunmuş talebelerindenmiş Hafız Kirtiş.

Söz yumağı Hafız Ahmed Kirtiş'de:

— Biz bir mevlid okuduk Hoca Efendiyle, Sultan Selim'de, genelev kadınlarına... 1948-49 filândı işte heralde...

Kadınlar, Sultan Selim Câmiînin kürsüsünü öylesine süslemişler ki, o devrin en nâdîde işlemeli örtüleriyle... Üstünde bir sürâhî üç bardak, hepsi pırıl pırıldı.

Biz o gün onlara bir mevlid okuduk, Hoca Efendi de duasını yaptı.

— Câmide kim vardı? O kadınlar mı?

— Tabiî! Mevlid sahibi onlar... Ondan sonra o kadınlardan üç tanesi tekkeye -Hacı Veyiszâde'nin o tarihte görev yaptığı Piri Paşa Câmine- geldi, tekkenin müdâvimlerinden oldu efendim! O kadınlar...

Hasan Altun Hoca:

— Islah oldular ve o işi bıraktılar.

Hafız Ahmed Kirtiş:

— Hoca Efendi başkaydı efendim. Konya'da bir yangın oldu. Çok büyük bir yangın... Keresteciler çarşısında... İtfaiyye mitfaiyye başedemedi. Hoca Efendiyi çağırdılar. Ben de oradaydım o anda, Hoca Efendi'nin yanında: Hafız Ahmed bir ezan oku! dedi. Ben ezan okudum –hemen orda– o dua etti ve en sonunda da: Yiter gâârî! dedi, onbeş-yirmi dakika içinde sönüverdi koca yangın.

Hasan Altun Hoca:

— Çok büyük bir yangındı o. Konya'nın yarısını yakıp geçebilirdi en azından. Rüzgârlı da bir havaydı... Hoca Efendi olmasaydı, gittiydi Konya!..

Hafız Ahmed Kirtiş:

— Hoca Efendiyi bir tarihte Cihanbeyli'nin Yeniceoba köyüne bir yağmur duasına götürmüşler. Oranın yaşlıları anlattı.

Gitmişler harman yerine. Havada bir avuç bulut yok. Kuraklık kavuruyor ortalığı. Hoca Efendi hem vaaz ediyor, hem dua: İşte babam işte bulut kalktı bak! İşte babam işte rahmet geldi, geliyor! derken bir yağmur, bir yağmur... Köye zor dönmüşler, harman yerinden...

Hoca Efendi böyleydi efendim.

Bir gün abdest hazırlığı yapıyorum şadırvanda. Ayaklarımda takunya, çorapları çıkarıyorum.

Sağ ayağımı çıkardım, solu çıkaracam. Bir araba yanaştı. Bir de baktım Hoca Efendi, arabadan indi ve hızla yanıma gelerek dirseğiyle karın boşluğuma bir sümsük vurdu: Sahtekâr, dedi, en ufak bir sünneti ihmal etme!

Meğer sol ayaktan başlamak lâzımmış çorabı çıkarmaya. Giyerken sağdan, çıkarırken soldan başlamak lâzımmış. O tarihten beri hiç aklımdan çıkmaz bu.

Bir de şunu ilâve etti hemen: Helâya giderken bile en ufak bir sünneti ihmâl etme!

Câmiye girerken sağ ayakla girip sol ayakla çıkıldığını, helâya sol ayakla girilip sağ ayakla çıkıldığını biliyorduk ama, ayaklara çorap giyme ve ayakkabı çıkarmanın adâbını bilmiyorduk.

Bilmediğimiz daha neler var, neler... Ve hele hele bu bilmediğimiz bilinmez adamlar" boyutlarında, bildiğimizi sandığımız şeyler de yanıp gidiyor. Ama çok şükür şikâyetimiz yok.

Ne güzel söylemiş Nâbi:

Kitâb-ı kâinat esrar-ı hikmetle lebâlebtir,

            Şikâyet cehlden, feryat bî idrakliktendir!

 

Mustafa Özdamar

*Yukarıdaki yazı Mustafa Özdamar'ın Ladikli Ahmed Ağa kitabından alınmıştır.

 



Bu haber 8,372 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,990 µs