En Sıcak Konular

İç İçe Geçmiş Çağlar: Gündüz ve Gece

8 Şubat 2022 18:07 tsi
İç İçe Geçmiş Çağlar: Gündüz ve Gece Fatih Yıldız yazdı...

İç İçe Geçmiş Çağlar: Gündüz ve Gece

 

Ben meylimi üç güzele düşürdüm
Biri Şemsi biri Kamer ill'Elif
Onların aşkından aklım şaşırdım
Biri Şemsi biri Kamer ill'Elif

-Karacaoğlan-

 

Bir süredir kafamda yer eden bir konuyu Kuran’dan ve Oktan hocamın kitaplarından bazı kesitlerle ifade etmeye çalışacağım. Yazacaklarımın doğruluğu, kesinliği yönünde bir iddiam yoktur. Sizlerin de düşünceleriyle doğruya ulaşmaktır maksatım. Yanlışlar bana doğrular Onaltıyıldız ailesinedir.

Başlamadan önce bir not düşmek istiyorum. Tüm yazıyı okurken karşımıza sıkça çıkacak olan Güneş, ay, gece ve gündüz kavramları üzerine düşünürken bildiğimiz, alıştığımız doğruların biraz dışında bakmamız gerekiyor. Yani gece dediğimde sadece karanlık olan günün bir vakti olarak düşünmeyelim ne demek istediğimi okudukça daha iyi anlayacaksınız. Yine Ay ve güneş dediğimde ise bizim galaksimize tamamen bağlı kalmayalım evrende ve evren dışında belki binlerce güneş var. Yine aslolan Gündüzaydın ve Aybörk kavramlarını da unutmamak gerekiyor. Şimdi bu notu da düştükten sonra bir ayetle başlayalım.

Kehf 96: "Bana demir parçaları getirin. İki dağın arası eşit seviyeye gelinceye kadar üfleyin." dedi. Onu bir ateş haline getirince, "Bana erimiş katran getirin, onun üzerine dökeceğim." dedi.

Oğuz Kağan’ın Seddi nasıl yaptığının anlatıldığı ayetlerde uzunca bir süredir aklıma takınla bir konu vardı. Çevirilerde hep iki dağ diye çevrilse de ayette dağ kelimesi geçmiyordu. Dağ diye çevrilen kelimenin orijinali “sadefeyni” kelimesiydi.  Sadefeyn kelimesinin kökü ve bir anlamı ise tesadüftür. Burada tesadüf denmesinin sebebi acaba birbirine normal şartlarda asla tesadüf edemeyecek olan 2 şeyi demir ve katran kullanarak ileri bir bilgi ve ilimle birbirine tesadüf ettirmiş olması olabilir mi? Bu 2 şey her ne ise bunu yapabilecek üstün bir ilme sahip olan tek kişi de Zülkarneyn.

Peki ama bu 2 şey neydi? Ayette ipucu niteliğinde bir kelime daha var o da “eşitleyin” kelimesi. Bu sorunun cevabını aradığımda bunun donelerinin Türk tarihinde ve mitolojisinde mutlaka olması gerektiğini düşündüm. Anahtar kelime eşitlemekti. Türklerin en büyük kağanının yaptığı bu işlemin izlerinin Türk mitlerinde ve söylencelerinde olmaması pek mümkün değildi. İyi ama bu eşitlemek kelimesi neredeydi, nasıl kullanılmış olabilirdi ve ben bunu nasıl bulacaktım. Bunlar üzerine düşünmeye devam ederken karşıma çıkan şey ile adeta kafamdaki tüm düğümler çözülmüş gibiydi. Kuran’da anlatılan böylesine büyük bir olay Türkler arasında da mutlaka önemli bir gün olarak yerini almalıydı. Öyle ki bu gün hep kutlanmalıydı. Çünkü bu olay Türklere ve diğer birçok varlığa kağanlarından bir hediyeydi. Türklerin hala günümüzde dahi her yıl kutladığı bir gün: Nevruz. Kelime anlamı olarak ise yeni gün, yeni çağ demek. Ne zaman kutlanıyordu Nevruz? 21 Martta yani gece ve gündüzün eşit olduğu günde. Bunu görür görmez gece ve gündüz kavramları bende tamamen farklı bir algıya bürünmüştü. Acaba Oğuz kağan Seddi yaparken gece ve gündüzü eşitlemiş olabilir miydi? Yine araştırılırsa görülecektir ki Nevruza bazı yerlerde Oğuz Bayramı da denmekte.

Şimdi bu gece ve gündüz kavramlarına 2 açıdan bakmak istiyorum 1.si bildiğimiz klasik anlamdaki gece ve gündüz. Yani 24 saatlik zaman diliminde yer alan 2 farklı evre. 2.si ise bu gece ve gündüze tamamen farklı bir açıdan yaklaşıp bu kavramların farklı çağları ifade ettiğine kendimce değinmeye çalışacağım.

1. anlamından yola çıktığımızda gece ve gündüz, güneşin hareketlerine göre belirlediğimiz bir kavram ve bizim zaman algımızın şekillenmesinde çok büyük bir önemi var. Öyle ki bir insanı alıp güneş görmeyen bir hücreye koysanız veya zaman algısını yitirecek şekilde üzerinde bir deney yapsanız bunun birçok psikolojik sorunlara sebep verdiği bazı deneylerce de ispatlanmış bir durum. Hatta birçok filme de bu tarz işkence yöntemleri konu edilmiş. Bizlerin psikolojisi için zaman kavramı çok önemli. Bugün günleri, haftaları, yılları, saatleri dahi içinde bulunduğumuz bu zaman algısına, güneşin hareketlerine göre belirliyoruz. İstesekte istemesekte zaman algımızı gün içinde sürekli sorguluyoruz. Bugün günlerden ne, saat şimdi kaç olmuş gibi. Hatta bazı günler hava kapalı olduğunda bile gündüzü tam yaşayamayınca ruh halimiz ve psikolojimiz bile bambaşka bir hal alıyor. Özetle güneşin hareketlerinden oluşan bu gece ve gündüz döngüsünde yaşadığımız zaman algısı bizim tüm hayatımızı düzene koyuyor. Ama bu düzeni sadece basit, günlük işleri yoluna koymak için bir düzen gibi algılamamak gerek. Hatırlayın Tengri’nin Türkünde Oğuz Kağan ne demişti:

Aslında Tengri’ye ulaşmak için gerekli bir zaman döngüsünün olduğu bir düzen bu. Hatta bu düzen Kuran’da apayrı bir güzellikte ifade edilmiş. Kuranda gece kelimesi 92, gündüz kelimesi ise 57 defa geçiyor. 92/57 ise bize 1,61 altın oran sayısını veriyor.

Lokman 29:  Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir.

Nahl 12: Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı sizin hizmetinize verdi.

Yunus 5: Güneşi bir aydınlık, ayı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tesbit eden O'dur.

Ayetlerde bir ölçü üzerine Güneş ve Ay’ın boyun eğdirildiğinden ve bir düzene koyulduğundan, gece ve gündüzün insanların hizmetine verildiğinden bahsediyor. Yani bir ince ayarlama, düzenleme söz konusu. Bir emrine alma o gücü eline geçirip yön verme söz konusu. Benim de demek istediğim tüm bu ince ayarlamaları Oğuz kağanın yapmış olabileceği.

Gelelim 2. Anlamına yani gece ve gündüzün farklı çağları temsil ettiğine. Bu konuyu Kurandan araştırmaya çalışırken bi noktada ilerleme kaydedememiştim çünkü nasıl bakmam ve değerlendirmem gerektiği konusunda emin değildim. Tam da ben bu ikilemleri yaşarken Oktan Hocamın yayınladığı Adguk romanının ilgili kısmı bana ilaç gibi gelmişti. İçinden çıkamadığım birçok noktada adeta özetler gibi kilit cümlelerle bu konuya yer vermişti. (60.sayfa)

Adguk romanında Gece, karanlık çağlar; Gündüz ise aydınlık çağlar olarak sınıflandırılmıştı. Kehf 96. Ayet ile bunu birleştirirsek Oğuz Kağan gece ve gündüz ile ifade edilen aydınlık ve karanlık çağları birleştiriyor. Şimdi Kulbak bilge’ye dönersek orada yine bu konuyla ilgili bir kısım vardı.

3 çağı bir yerde birleştiren bir adam geldi onun adı OK-UZ’du. (O yer neresi? İnsan da birleştirmiş olabilir mi?)

Oğuz kağan 3 ayrı çağı birleştiriyor, yine bir üstteki resimde de 3 zaman hediye ettiğinden bahsediliyor.  Zamanın ne olduğunu nasıl işlediği üzerine hemen hemen herkes düşünmüştür. Öte yandan zamanın göreceliliği de söz konusu yani herkese göre işleyen farklı bir zaman algısı meselesi. Acaba zamanın bu kadar karmaşık olmasının ve anlaşılmamasının nedeni hep zamanı tek bir zaman olarak düşünmemizden mi kaynaklanıyor? 3 çağı birleştirdiyse Oğuz Kağan 3 ayrı çağın zaman algısını şu an yaşıyor olmuyor muyuz? Yani 3 farklı çağın kanununa göre işleyen 3 farklı ya da daha fazla zaman algısının içinde yaşıyor olabilir miyiz? Bu yüzden mi zamanı algılamakta zorlanıyoruz? Belki de şu an yaşadığımız zaman diliminde zamana ait işleyen doğa yasaları gece ve gündüz farklı çağları içinde barındırdığı için sürekli farklı kanunlara tabii olarak değişiyordur. Yani demek istediğim şu an zaman, belirli bir kanuna göre şekillenirken 2 saat sonrasında farklı bir kanuna göre şekilleniyor olabilir çünkü birleşen çağların diğerinin kanunu devreye giriyor olabilir.

“Hiçbir çağ yok olmaz, kendini yaşar durur. Başka çağlara giden bir öncekini yok oldu sanır.”

 

Geçen aylarda Orkun Akar ile bir sohbet esnasında kendisi bir soru yöneltmişti: “Bu şeytaniler acaba neden zamanı hassas bir şekilde ölçmeye çalışıyorlar?” diye. O güne kadar sıkça haberlerde hassas atom saatleriyle zamanı ölçmeye çalışan bunun içinde farklı elementleri kullanan bilim adamları haberlerine denk gelmiştim ama üzerine kendisi diyene kadar hiç düşünmemiştim. Yani zamanı hassas bir şekilde %100 doğrulukla ölçseler ellerine ne geçecekti? Bugüne kadar çok küçük yanılma paylarıyla zaten zamanı doğru ölçüyorlardı ama saniyenin milyarlarda biri kadar küçük farklar çok önemli olmalı ki hala bu konuda çalışmalar devam ediyor. Bunun üzerine aklımıza Erol Elmas’ın yayınlanan, birkaç saniyenin dünya kaderi için ne kadar önemli olduğuna değinilen “30 Saat Savaşları” yazısı aklımıza geldi. Bu yazıdan da yola çıkarak kendimizce hassas saatlerle zamanı doğru ölçmenin bir nevi eşleştirme de kullanılacağı sonucuna varmıştık. Daha net açıklamak gerekirse radyo frekansları gibi düşünebilirsiniz. Bir kanal belirli bir frekanstan yayın yapıyor ve sizinde o kanalı dinlemeniz için o frekansa kendinizi ayarlamanız gerekiyor. Sadece kanalın ve alıcının frekansları eşleştiği zaman o radyo kanalını dinleyebiliyorsunuz. Tıpkı bunun gibi zamanı hassas bir şekilde %100 doğrulukla ölçtükleri gün bir eşleştirme olacak ve başka çağlardan buraya sızanlar mı olacak? Seddin delinmesi için zamanın da doğru ölçülmesi mi gerekiyor?

Bu konuyla bağlantılı olduğunu düşündüğüm Tengrinin Türkünde ki Kırmızı kitaptan bir bölüm:

Gece ve Gündüz konusuna dönüp Kurandan bakacak olursakta karşımıza ilginç şeyler çıkıyor.

İbrahim 33: Düzenli bir hareket içinde olan Güneş'i ve Ay'ı hizmetinize verdi. Geceyi ve gündüzü de hizmetinize verdi.

Bu ayete göre Güneş ve Ay’ın arkasına neden gece ve gündüz de sayılmış? Şayet gündüz ve gece güneşin hareketlerine göre oluşuyorsa ve kendi başına bir etkisi, önemi yok ise neden Allah geceyi ve gündüzü emrinize verdik diyor? Burada tıpkı güneş ve ay gibi gündüz ve gecenin de ayrı birer yaratılış olduğu sonucu çıkmıyor mu? Yani gece ve gündüz de ayrı ayrı Allah’ın 2 delili, ayeti.

İsra 12: Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin karanlığını silip gündüzün aydınlığını gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz. Biz her şeyi açık açık anlattık.

Bu ayete göre de şu soruyu sormakta haksız mıyım: Gündüzün aydınlığı olmasaydı lütuf isteyemiyor muyduk? Yani gece isteyemiyor muyuz? O zaman buradaki gündüz ve gece kavramını bildiğimiz 24 saatlik dilimin birer yarısından daha farklı düşünmemiz gerekmiyor mu?

Enbiya 42: De ki: "Gece ya da gündüz Rahman'dan sizi kim koruyabilir? Doğrusu onlar, Rabblerinin öğüdünden yüz çevirenlerdir

Yine aynı şekilde gece ve gündüz basit bir manada günün 2 vaktiyse bu ayette olduğu gibi neden ayrı ayrı ifade edilsin? Rahman’dan sizi kim koruyabilir dese de aynı anlama çıkardı ama burada ikisi de ifade edilerek bu ikisinin kapsadığı anlamların çok daha geniş olduğunu ifade ediyor ayetler. Nitekim aynı şekilde Kadir gecesinin de bin aydan daha hayırlı olduğu söyleniyor. Buradaki gece kavramının da klasik anlamda gece demek olmadığı net bir şekilde ortada.

Özetle Kuran’ın gece ve gündüz kavramlarını bildiğimiz klasik anlamından çok farklı kullandığı çok açık.  Dikkat edilirse birçok mitolojide gece ve gündüzün sürekli savaşmasından, gece ve gündüz varlıklarından sürekli bahsedilir. Hatta gece ve gündüz tanrıları diye bir sınıflandırma dahi vardır.  Türklerin eski bir inanışına göre de gece ile gündüz sürekli savaş halindedir.  Örneğin 21 Aralık sonrasında günlerin uzamaya başlamasıyla gündüzün geceyi yenmesi “Nardugan bayramı” olarak kutlanıyor ya da ay ve güneş tutulmaları gibi olaylar da birinin diğerine üstünlüğü sürekli kutlanıyor. Tabi tüm bunları basit bir doğa olayı gözüyle ele almamak gerekir arkasındaki sebepleri, bu olayların batınını da düşünmek gerek. O devirlerde yaşayan insanları da küçümseyerek işte onlarda kendileri abartmış gibi bir bakış açısı geçmiş dönemlerdeki bilgileri örtmek için birçok kişinin düştüğü bir hata. Yıllar süren Oktan Hocamın açtığı yolda arkaik dönem çalıştaylarının bize kattığı bakış açısıyla o dönemdeki insanlara ve olaylara ilkel bir bakış açısıyla bakmamamız gerekir.

Tüm bunlardan sonra bildiğimiz, doğruluğuna kesin gözüyle bakıp düşünmeyi aklımızın ucuna dahi getirmediğimiz bazı şeyler hakkında 2 tane soru yöneltmek istiyorum.

1-) Güneşin hareketlerine göre mi gece ve gündüz oluşuyor? Yoksa gece ve gündüz zaten vardı da bu sisteme göre güneş, daha sonra mı bu sisteme entegre edildi? Güneş doğdu diye mi gündüz oluyor yoksa gündüz olacağı için mi güneş doğuyor? Yani gündüz ve gece ayrı 2 yaratılış olarak yaratılıyor ve sonrasında bunlara uygun hareket eden Güneş ve Ay yaratılıyor olabilir mi?

2-) Geceyi hep ay, gündüzü ise hep güneş ile özdeşleştiriyoruz. Peki, gerçekten Kurana göre böyle mi?

İbrahim 33: Düzenli bir hareket içinde olan Güneş'i ve Ay'ı hizmetinize verdi. Geceyi ve gündüzü de hizmetinize verdi.

Nahl 12: Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize vermiştir.

Enbiya 33: Geceyi ve gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur

Fussilet 37: Gece ve gündüz; Güneş ve Ay O'nun ayetlerindendir.

Ayetlerde geçen gece, gündüz, güneş ve ay sıralamasına dikkatli baktığımızda gece ve gündüz ikilisinden önce gece zikredilirken, Güneş ve Ay’dan ise önce Güneş zikrediliyor. Sanki bildiğimizin aksine gündüz ay, gece ise güneş ile bağlantılı durmuyor mu? Peki, bizim algımız neden böyle? Bir müdahale mi oldu da tersten algılıyoruz her şeyi? Gece ve gündüzün sürekli birbiri içine girdiğini birbirine kattığını Allah kuranda söylerken biz neden şu an Kurana tam ters bir algıyla bakıyoruz?

Başta bu 2 soru kulağa tuhaf gelse de cevaplarını sizlere bırakıyorum...

Bilindiği gibi Zü’l-karn-eyn, çift boynuz, ışık, galaksi, zaman, çağ anlamlarına gelen bir sıfat. Kuranda “karn” kelimesinin geçtiği ayetlere baktığımızda ise çevirilerde hep “nesil” olarak çevrilmiş. Hiçbir mealde anlama zaman, çağ olarak yansımamış ama bu durum çevirilerde bazı sorunlara neden oluyor.

Taha 128: Yurtlarında gezip dolaştıkları nesilleri yok etmiş olmamız, onlar için yol gösterici olmadı mı? Kuşku yok ki bunda kötülükten alıkoyan bir akıl için nice kanıtlar vardır.

Örneğin bu ayeti nesilleri diye çevirirsek yurtlarında/meskenlerinde gezdikleri nesilleri yok etmekten bahsediyor ve anlamsız bir ayet gibi gözüküyor. Ama karn kelimesini çağları diye çevirirsek yurtlarında gezdikleri çağları yok etmekten bahsediyor ve daha tutarlı bir anlam ortaya çıkıyor. Şimdi bu bakış açısıyla yola çıktığımızda karşımıza bambaşka şeylerde çıkıyor. Örneğin Nuh peygambere gemi yapmasının söylendiği ayetlerin devamında Nuh peygamber: “Rabbim, beni bereketli/mübarek bir yere indir! Sen, konuk ağırlayanların en hayırlısısın”(Müminun 29) diyor. Ve devamında “ Sonra onların ardından başka bir nesil/çağ inşa ettik” (Müminun 31) ayeti söyleniyor. Yine ayetlere bakıldığında bir tutarsızlık görülüyor. Nuh peygamber bereketli/mübarek bir yer istiyor ve Allahta nesil inşa ettik diyor? Ne kadar mantıklı? Ama ayeti nesil değil de çağ diye çevirirsek Nuh peygamber bereketli bir yer istemiş oluyor ve Allahta bir çağ inşa ettik diyor.  Sular altında kalıp helak edilen yerin bir mekandan ziyade bir çağ olduğu sonucu çıkıyor. Nuh peygamber ve beraberindekiler gemiyle bambaşka bir çağa geçiyor ve bulundukları çağ helak ediliyor.

Yine bu bakış açısıyla Musa ile Firavun arasında geçen bir diyalog da daha bir ilginç oluyor.

Taha 51: Firavun, "Öyleyse ilk çağların durumu ne olacak?" dedi.

Taha 52: Musa, "Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Rabbim asla yanılmaz ve unutmaz" dedi.

Firavun neden ilk çağların durumunu soruyor? İlk çağlarla ilgili elde etmeye çalıştığı bilgi ne? Oraya mı ulaşmaya çalışıyordu? Peki ya günümüzün firavunu deccal tüm çağlara ulaşmaya çalışmayacak mı? Tüm peygamberler kavmini deccale karşı uyarmamış mıydı? Deccal de tüm çağların bilgisinin peşinde. Başka bir surede de bu konuya yine atıf yapılırcasına şöyle bir ifade geçiyor ve sanki ilk çağların bilgisinin Musa’ya da öğretildiğini söylüyor.

Kasas 43: Andolsun ki biz, ilk çağları helak ettikten sonra, insanlar düşünüp öğüt alsınlar diye Musa'ya, aydınlanma kaynağı, rehber ve rahmet olarak kitabı verdik.

Kasas suresinin devam ayetlerine de geçmeden önce bir parantez açmak istiyorum. Zülkarneyn Kuran’da anlatıldığına göre 3 yolculuk yapıyor. 1.si Güneşin battığı yere(batı). 2.si Güneşin doğduğu yere (doğu). 3.sü ise yecüc mecüc için set yaptığı yere. Aslında dikkat edilirse gündüz ve gece; doğu ve batı; güneş ve ay hep birbirinini tamamlayan birbiriyle yakın ilişki içerisinde olan kavramlar. Şimdi Kasas suresine devam edecek olursak.

Kasas 43: Andolsun ki biz, ilk çağları helak ettikten sonra, insanlar düşünüp öğüt alsınlar diye Musa'ya, aydınlanma kaynağı, rehber ve rahmet olarak kitabı verdik.

Kasas 44: Sen, Musa'ya o emri yerine getirdiğimizde batı tarafında değildin. Ve sen, tanık olanlardan da değildin.

Kasas 45: Fakat biz nice çağlar inşa ettik. Üzerlerinden uzun zamanlar geçti. Medyen Halkı arasında ayetlerimizi okuyan da sen değildin. Fakat seni resul olarak gönderen Biziz.

Ayette geçen batı kelimesi sanki ilk çağları betimleyen bir anlamda kullanılmamış mı? İlk çağları helak ettikten sonra Musa’ya kitabı verdik ama sen, Musa’ya o emri verdiğimizde batı tarafında değildin deniyor. Yine Zülkarneyn’in çağlara yolculuk edebilen hatta çağ inşa edebilen bir kağan olduğunu da düşündüğümüzde Zülkarneynin yaptığı yolculuğunda batıya ve doğuya olması bize batı ve doğu kavramlarınında çağlarla ilgili bir kavram olduğu ipucunu vermiyor mu? Nitekim bugüne kadar da hep sorulmuştur. Kuran’da neden doğu ve batı var da kuzey ve güney yok diye. Doğu ve batıyı klasik yön anlamının dışında düşünmemiz gerekiyor.

Yine Kehf 17’de Ashabı Kehf hadisenin anlatıldığı ayetlerde de benzer bir durum var. Orada da “Güneş doğduğu zaman mağaradakilerin sağından meylederek geçtiğini ve battığı zaman da sol taraflarından makaslayarak geçtiğini görürsün” deniyor. Yani bu mağara ne batıda ne doğuda. Sanki burada da bu mağaranın hiçbir çağ içinde yer almadığını yani çağlar içinde aranarak bu mağaranın bulunamayacağını, hiçbir çağa kayıtlı olmadığı anlatılıyor gibi.

Son günlerde çok popüler olan Metaverse ile ilgili de kısa bir ekleme yapmak istiyorum.  Geçtiğimiz günlerde Ozan Aydın yayınlanan son yazısında şöyle bir bilgi vermişti:

“Meta-Atem Kültü

Antik Mısır’da ki bu kült, Arap kültürüne ateme zamanı olarak geçmişti. Bedeviler akşam vakti için ateme kelimesini kulanıyorlardı. Yine arap kültüründe kıyametin akşam vaktinde başlayacağı söylencelerinin altında da Atem kültü yatıyordu. Atem zamanı, devranın terse döneceği zamanın, yok oluşun habercisi olmuştu. Günümüzde ise ters kodlama yapılarak kullanılan, Meta kelimesi ile bütün Dünya’ya ezoterik bir mesaj verilmiştir.”

Yine burada da dikkat edilirse akşam ve gece vurguları ön plana çıkıyor.

Metaverse ile ilgili hep söylenen şey sanal bir mekân inşa edildiği. Hatta metaverse’ün sahte bir cennet olacağını söyleyen birçok yazı da mevcut. Doğruluk payları olsa da ben bunun tam böyle olduğunu düşünmüyorum.

Bir çağ nasıl yok olur, helak olur? O çağa ait tüm kayıtları silerseniz kim o çağın var olduğunu iddia edebilir? Sadece yaşayanların hafızalarında kalan bilgiler(Sutuboğda) buna bir kanıt oluşturabilir fakat ya hafızaları da silerseniz? Mesela bir bilinç kıyametiyle. O zaman o çağı da silmiş, yok etmiş olmaz mısınız? Çünkü o çağın zaman içinde getirdiği teknolojik gelişmeler, öğrenilen bilgiler, yaşanılan tecrübeler hepsi bir anda siliniyor ve geriye koca bir sıfır kalıyor. Yıllar önce Oktan Hocamın anlattığı Singularity-Bilinç kıyameti tehlikesi artık Metaverse ile ilk adımları atılıp somutlaştırılmaya başlandı.  Metaverse ile yepyeni bir çağa hazırlık yapılıyor. Yine Ozan Aydın aynı yazısında, “Antik Mısır’da, Atem kültü, yaratılışın tüm renklerinin kaybolduğu, tek renk haline geldiği zaman dilimini ifade ediyordu.” Demişti. Oğuz Kağanın birleştirdiği, inşa ettiği, karanlık ve aydınlık çağlardan oluşan tüm renklerin silinmeye çalışıldığı bir çağ.  Metaverse ile sanal bir mekân inşa edilmiyor, yeni bir çağ inşa edilmeye hazırlanılıyor. Şu an sadece ön deneme ve alıştırmalar yapılıyor. Güneşin batıdan doğacağı, devranın tersine döneceği bir çağ…

 

Yine bir gün Kulbak Bilge’de olan yer ve gök katlarının anlatıldığı çizimin olduğu sayfayla ilgili Oktan hocama şöyle bir soru yöneltmiştim: “Bu gök katlarından simülasyon olan hangisi?” Oktan hocam cevabında resimde kare ile çizilmiş uzay olduğunu söylemişti.

Arkasına şöyle bir soru yöneltmiştim: “Peki bu simülasyonu kim yönetiyor?”

Oktan hocamın cevabı ise ilginçti. “Geceler onların, gündüzler ise bizim” demişti.

Gece ve gündüzün ayrı bir önemi daha ortaya çıkmış oldu. Peki, geceye karanlık çağlar gündüze ise aydınlık çağlar dedik. Bunun farklı olmasının ne gibi sonuçları olabilir? Örneğin aklıma gelen bir soruyu not düşmekte fayda var. Gece ve gündüz, fizik ve metafiziğe ait doğa yasaları belirli konularda farklı işliyor olabilir mi?

 

Bilge Kağan, Orhun yazıtlarında şu ifadeleri kullanıyordu:

 îlgerü kün togsıkka (Doğuda gün doğusuna)

Birigerü kün ortusıŋaru (Güneyde gün ortasına)

Kurıgaru kün batsıkıŋa (Batıda gün batısına)

Yırıgaru tün ortusıŋaru... (Kuzeyde gece ortasına…)

Anta içreki bodun kop maŋa körür. (Ant içindeki halklar hep bana bağlıdır.)

Bu satırlar adeta bir Türk kağanının tüm çağlara hakim olması gerektiğini haykırmıyor mu? Ant içinde yer alan tüm çağlar… Sadece kendi yaşadığı zaman diliminden değil tüm çağlardan sorumlu bir kağan...

Okyay Kağan’ın çıktığı yolculukta aradığı sır neydi? 7 gün 7 gece sırrı. Nitekim Bu sırrı aramak için yolculuğa çıkan Okyay Kağan, Gor kayalıklarından geçip bu çağa gelmedi mi? 7 gün 7 gece’den kasıt aydınlık ve karanlık çağlar olmuyor mu?

Ne demişti Kulbak Bilge: Öyle bir ok at ki çağları delsin!

Doğu’nun hiç doğmayanlarına selam olsun…

Saygılarımla

Fatih YILDIZ



Bu haber 9,506 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,609 µs