En Sıcak Konular

Kur'anca, Ne Kadar Arapça?

18 Ekim 2020 09:59 tsi
Kur'anca, Ne Kadar Arapça? Kur'anca, Ne Kadar Arapça?

Kur'anca, Ne Kadar Arapça?

 https://www.youtube.com/watch?v=hkGWs-OS5qQ

 

 Konuşmanın Deşifresi: (Konuşma birbir deşifre edilmeye çalışılmıştır, ancak referans noktası konuşmanın kendidir.)  

 

Oktan KELEŞ: Evet şimdi bir konuyu ele alalım, çok sorulan bir konu. Daha önce gerçi defeatle belki başka yönleri ile işlemiş olduğumuz bir konu. Yine böyle bir sohbet esnasında gündeme gelmişti. Bugün yine bir aradayız dostlarla. Bizim nargile sohbetlerimiz tarih, maneviyat, kültür vs. olduğu gibi, bazı arkadaşlar yayınlandığı zaman belki nargileden şikayet ediyor olabilirler ama kulaklarını fazla yormasınlar bilgiye ulaşmak için fokurtu sesleri onları rahatsız ediyorsa, fokurtu sesleri ile başka şeyler öğrensinler. Biz burada sohbet ediyoruz ve çok yoğun istek üzerine çekim yapıyoruz aslında yapmak istediğimiz bir şey değil bu. Aramızda bulunmayan yüzlerce koldaşımız var, sağ olsunlar hepsine selam olsun binlerce takipçimiz var. Rica ediyorlar lütfen kaçırmayalım ne olursa olsun çekim, kayıt yapın bizde oranın atmosferini böylelikle teneffüs edelim diyorlar. Bu mahiyette, bu manada böyle bir çekim gerçekleştiriliyor. Yoksa profesyonelce bir çalıştay da değil bunlar. Normal aramızda yapmış olduğumuz muhabbetlerden bir tanesi. Bunu defeatle söylüyoruz ama hala herhalde anlamayan bazı izleyiciler var onlara da tekrar selamlarımızı gönderelim.Şimdi Kuranı Kerim’in arapça olma meselesi yine gündemde. Yusuf Suresi 2. Ayet okur musun?

Mehmet Eray ÇAKIR: ‘Anlayabilesiniz diye biz onu arapça bir Kuran olarak indirdik.’

Oktan KELEŞ: Evet birkaç ayeti kerimede de bu minvalde kelamlar var. Yani arapça bir Kurandan anlayabilesiniz diye ortalama bir ifade aslında tam meal böyle değil. Fakat büyük bir yanlışlık var bu konuda. Yüzyıllardan beri yapılan ilahiyatçılarında bu hataya düştüğü her zaman ki gibi tenzih ettiğimiz bir kesim bulunmakta fakat böyle bir kelam meallere baktığımız zaman Kuran arapça indirilmiştir anlaşılsın diye vs. falan. Hep bizde ironi yapmışızdır Japon’un ne kabahati var Türk’ün ne kabahati var vs. gibi yani onlar anlayamıyor mu ya da Kuran anlaşılacaksa arap mı olmak gerekiyor o zaman evrenselliği ortadan kalkıyor. Yani bunun bir mantığı yok hem evrensel bir Kuran’dan bahsedeceğiz, dinden bahsedeceğiz sonra diyeceğiz ki son tahlilde arapça olmazsa bu anlaşılmaz ya da arapça indirilmiş. Aslında Elmalı Hamdi Yazır’ın meali birazcık daha konuya ışık tutuyor. O arapça demiyor arapça bir lisan. Şimdi Arapçanın harflerin kullanılması başka bir şey, arapça terminolojisi ile bu konuyu açıklamak başka bir şey. Elmalı Hamdi Yazır bu Kuran arabi bir şekilde indirilmiştir diyor. İşin içine kültür ve geleneği de koyuyor. Bölgesel ve coğrafi o dönemin konjonktürü ile alakalı da bir tespitte bulunmuş oluyor ki en yakın, en doğru tespitte budur. Tabi ki Kuranı Kerim’in harfleri arapça olmasına rağmen konu harflerde değil Kuran. Bakalım ne kadar Kuran arapça imiş. Şimdi yaratıcı kelamında böyle bir şey söylüyorsa bütün Kuranı Kerimin arapça olması gerekir. Yani yaratıcı söylüyor herhalde laf olsun diye söylenen kelimeler değil. Ama öyle mi değil mi? Ya da bizim anladığımız bildiğimiz gibi mi değil mi bu konuyu aramızda dünde istişare ettik koldaşlarımızla, not alalım dedik yine toplandığımızda fırsat bulduk mu işleriz. Şimdi orada öncelikle arapça Kuran ise bütün Kuranı Kerim’in kelimeleri, sözcükleri arapça olması gerekiyor doğru mu anlaşılması itibari ile. Bir de Allah kelamı Allah öyle buyuruyor. Fakat bakalım ne kadar böyle ne kadar değil. Şimdi oku bakalım Eray yüksek sesle.

Mehmet Eray ÇAKIR: Kuran’ da arapça olmayan yüzlerce sözcük var, Kuran’da arapça olmayan yüzlerce yabancı sözcük bulunmaktadır.

Oktan KELEŞ: Tamam şimdi orayı geç. Şimdi o hangileri olduğunu söyle mesela.

Mehmet Eray ÇAKIR: İbranice sözcükler

Oktan KELEŞ: Şimdi dikkat İbranice sözcükler Kuranı Kerimde geçen. Oku

Mehmet Eray ÇAKIR: Ahlede: Yahudilerin dili İbranice de bağlanmak anlamına gelmektedir. Enam Suresi 74. Ayette geçer. Azer:Bu sözcük Kuranı Kerimde bir yerde geçmektedir. Esbat, yemn, bair, hitta, dereste, raina, rahman bu sözcükler.

Oktan KELEŞ: Raina tanıdık geliyor. Kuranı Kerim okuyanlar veya birazcık iştigal edenler bazı kelimeler bizim kültürümüze de girmiştir. Yani ne demek istediğini anlıyoruz şimdi konu şöyle. Rahman kelimesi arapça değil. Bakın ‘Bismillahirrahmanirrahim’deniliyor ama besmelede kaç tane arapça var onu biraz sonra izah edelim ama rahman evet neceymiş o.

Mehmet Eray ÇAKIR: İbranicedir. Bu sözcük en başta Kuranda ki bütün besmelelerde ve birçok yerde geçiyor. İbranice rağman kökünden gelmektedir.

Oktan KELEŞ: Aynı zamanda Süryanicede de bulunmakta rahman. Köken itibari ile iki tarafın sözcüğü olarak kabul edilir. Yani arapça kökenli bir sözcük değil ama Kuranı Kerimde sıklıkla kullanılan mesela Rahman Suresi var. Şimdi arapça Kurandan bahsediyorduk değil mi? Eray devam et.

Mehmet Eray ÇAKIR: Remz, Tuva, Salavat:çoğul bir sözcüktür, İbranice kökenli olup havralar anlamına gelir. Hac 40. Ayette geçmektedir. Fum, hüdna, Hudyehud. Hud sözcüğü Kuranda Bakara suresinde üç yerde geçer, Yahudi anlamına gelir. Yehud sözcüğü Yakup peygambere yahuza oğlunun soyundan gelenlere denir. Her iki sözcükte arapça değildir. Yine K.F.R. kökünden türeyen sözcükler. Elim: Kuranda birçok yerde azap sözcüğünden sonra gelmektedir.

Oktan KELEŞ: Elim. Hani azap ve elim denir ya. Türkçede de kullanılır. Elem verici elim gibi döndürülen bir kelime bu da arapça değilmiş değil mi? Devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Rumca sözcükler. Kurandaki rumca yani yunanca sözcüklere bakalım. İncil: Aslında yunanca bir sözcüktür sevindirici haber anlamına gelir. Rakim:Kehf suresi 9. ayette Ashabı Kehf olayı ile birlikte geçer.

Oktan KELEŞ: Şimdi yani Ashabı Rakim diyoruz ya eski yunanca bir sözcükmüş yani rumca bir tabir ile aslında bugünkü o rumca değil ama rumcada da geçen bir kelime. Eski Greek veya Helenistik dönem öncesinde de kullanılan kelimeler fakat arapça değil. Evet devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Mizan:Tartı anlamına gelen bir kelime.

Oktan KELEŞ: Evet Mizan suresi var değil mi mizan tartı. Tanıdık geliyor değil mi mizan. Arapça değilmiş değil mi. Evet

Mehmet Eray ÇAKIR: Kıstas, kırtas- keratis: Yunancadan gelen bu sözcük Kuranda Enam Suresinde 2 yerde geçer.

Oktan KELEŞ: Şimdi bu kıstas ayrı hani bir şeyin kıstası kullanırız değil mi Türkçede de fakat kırtas da var kırtas da kırtasiye köküdür. Hani bizim kağıt anlamına gelen kırtasiye malzemeleri bu da arapça değil yunanca yani eski yunanca. Evet devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Sırat:Yol anlamına gelir.

Oktan KELEŞ: En önemlisi Sıratı Müstakim diyoruz ya yol. Bakın şimdi sırat kelimesi şimdi burada aslında devam edeceğiz. Ali Hocada yok aramızda bizim imamlarımız var biliyorsunuz onlara da selam olsun. Şimdi tecvidli Kuran okunuyor Arapçayı da en güzel mahreşli, tecvidle çıkartmamız gerekiyor öyle mi öyle deniyor yani arap taklidi yapmak gerekiyor demek ki, araplar da bu işe gülüyor aslında adamların ana dili sen taklit ediyorsun.Tamam Kuran belagat açısından, kendi ses düzeni açısından en güzel şekilde telaffuz etmenin bir abesi yok aslında anlayabiliyoruz ancak bu kelimeler arapça değil ki bunları da tecvidle çıkarıyorsun. Şimdi hangi kelimeyi tecvidle çıkartmış oluyorsunsırat derken yunancayıtecvidli okuyorsun. Yani burada bir enterasanlık var değil mi Başkanım. İşte sohbetimizin, bu muhabbetin ana kaynağı birazda buradan geçtiğimiz günlerde ben açmıştım konuyu bir konuya binaen Kuranı Kerimi güzel okuyalım, tecvidli okuyalım Eyvallah sesleri güzel çıkartalım da çıkardığımız sesler arapça değil ve özdeki yunanca kelime veya İbranice kelime de bu şekilde telaffuz edilmiyor nasıl olacak şimdi bu ironik bir şey değil mi öyle mi Başkanım. Yani ısrarla bunu böyle gerekiyormuş gibi sanki bütün mesele bunun üzerine bina edilmiş ve vahiy bunun üzerine kurgulanmış anlamı, algılaması var. Özellikle bizim Türk toplumunda var dindarlarda, mütedeyyinlerde. Kuran en güzel eyvallah da anlama manasını bir kenara bırakıyoruz fakat o sesi çıkartıyoruz da o arapça değil ve hani Kuran arapçası diye de bir şey var moda şeklinde işte Kureyş lehçesi vs. girmeyelim oralara. Ama bunların sözcüklerin kendileri bizatihi arapça değil. Şimdi sen bu arapça olmayan kelimeleri tecvidli okuyorsun yani yunanın sesini taklid etmiş oluyorsun bir mahiyette arapça telaffuzla veaynı taklidi bize de tecvid adı altında sende böyle taklid et diyerek Türk’ ede bunu dayatıyorsun. Devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Tafak-Tafika: Araf Suresi, Taha Suresinde geçer. Farsça sözcükler. İşte Kurandaki Farça sözcüklerden bazıları;Ebarik, İstebrak:Kehf suresi 31. Ayet,Duhan 53 de geçer ve İnsan surelerinde geçer. Dinar, dirhem

Oktan KELEŞ: Dinar, dinar kelimesi farsça dikkatinizi çekerim farsça. Dirhem ölçü. Geçtiğimiz günlerde bunu da konu etmiştik aslında bir ayete binaen değil mi.Dirhem arapça değil ve o dönemde kullanılan ölçü birimi değil aslında Yusuf peygamber döneminde şimdi konuyu dağıtmayalım ama zaten aslı arapça değil. Devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Zencebil:Zencefil bitkisi demektir. Sicill, Süradik, Kafur, Misk:Koku demektir. Sündüs: İnce atlas demektir. Mekalid:Zümer Suresi,Şura Suresinde geçer. Num, Küvviret, Yakut:Değerli bir mücevher adıdır. Mercan:Bir yerde inci ile birlikte geçiyor ve Tanrı bu iki cevher denizden çıkıyor diyor.Kenz-Künüz: Bu sözcük hem tekil (kenz), hem de çoğul (künüz) olarak Kuran’da birkaç yerde geçer. Mecus, Tennur, Kufl.

Oktan KELEŞ: Tennur kelimesine bir şerh düşelim. Tennur kelimesi Türkçe bir kelimedir aslında özde. Farsçaya da o coğrafyadan geçme bir kelimedir. Onu daha sonra birkaç kelime daha vardır Kuranı Kerimde Türkçe olan kelimeler hala bugün kullanılan Türk topluluklarınca kullanılan kelimedir. Tennur kelimesi öz be öz Türkçe bir kelimedir. Tabi bölgesel olarak Farsçaya geçtiği için meselasanskritçeden defarsçaya geçen kelimeler vardır oralara bakarsak bugün kullanılan farsçadasanskritçe kökenli kelimeler mevcut halkı konuşuyor ama aynı kelime ortak lisan olarak Türklerde de yani bizlerde de kullanılan birçok kelime vardır, isim vardır.

Mehmet Eray ÇAKIR: Süryanice sözcükler. Kuranda Süryanice sözcükler;Esfar: Cuma suresinde geçer. Rebbaniyyum: Bu sözcük Kuranda 4 yerde geçer. Reh-Rehven, Sücceden: Süryanicede baş eğmek anlamına gelir. Bu demektir ki, namaz kılarken Müslümanların başlarını eğip yere değdirme âdeti Süryanilerden gelmektedir. Bu Kuranda 4 yerde geçer. Seriyy-Seriyyen, Cehennem:  Bu sözcük aslında Arapça değildir. Süryanice Kehnam’dan geldiği söylenmektedir. Ayrıca İbranice ve Farsçadan geldiğini yazanlarda vardır. Bu sözcük Kuran’da yetmişten fazla yerde geçmektedir. Tur, Şehr:Kuran’da yirmi yerde geçer. Süryanice “Sehr” kelimesinden gelir. Firdevs: Kuran’da cennetin bir türü olarak geçer. Süryanicede ‘üzüm bağı’ demektir. Kıntar: Arapça olmadığı kesin olan bu sözcüğün rumcadan mı yoksa süryaniceden mi geldiği tartışmalıdır. Hevnen: Furkan suresinde geçer. Arapça olmadığı kesindir.Kummel,Kayyum: Süryanicede ‘uyumayan’ demektir. Kuranda Bakara suresinde ve Al-i İmran suresinde geçer.Habeşçe sözcükler. Kuran’da Arapça olmayan yabancı sözcüklerden bir bölümü de Habeşçedir. Bunlar,Haram: Kuran’da çok kullanılmış bir sözcüktür, Habeşçedir. İblai: Hud suresinde geçer. Eraik,Evva,Evvabb, Evvibi,Cibt, Tağut: Kuran’da Cibt ile Tağut sözcükleri şeytan ve putperestlik anlamında kullanılmıştır.

Oktan KELEŞ: Bu tağut kelimesi de çok duyulan, Haram kelimesini zaten söylemeye gerek yok neredeyse Türkçenin ana kaidesi olmuş gibi yani kullanılan anlamında söylüyorum. Yani herşey haram, nefes almak haram, nargile haram, yürümek haram, oturmak haram, kalkmak haram birilerine göre vs. tabi ne demek istediğim anlaşılıyordur. Tabi buyurun.

Mehmet Eray ÇAKIR: Haseb, Huben, Düriyy, Sekr, Sekeren, Sinin: Halk arasında bilinen Sina dağı bu kökenden gelmektedir. Şatr:, Tuba: Bu sözcük Habeşçe de cennet demektir.

Oktan KELEŞ: Tuba, bu çok Türkçe de yani bizim coğrafyamızda kullanılan hanımlara verilen isimdir. Şimdi onlar arapça falan zannediyorlar ya bu isimleri.

Mehmet Eray ÇAKIR: Arim, Ğıyde,Kasvere: Habeşçede aslan demektir. Kuran’da Müddessir suresinde geçer. Yahur: İnşikak suresinde geçer.Naşie,Kifleyn, Müttekeen, Münfatir, Ya-sin: Habeşçede ‘Ey insan!’ demektir. Kuran’da bir yerde surenin başında geçtiği için aynı zamanda ona ad olmuştur: Yasin suresi

Oktan KELEŞ: Yasin aynı zamanda bizde kullanılan isimlerdendir. Bizim coğrayamız da, aramızda bir yasin kardeş şu anda var, bir tanesi de Adapazarı’nda şimdi selam olsun.

Mehmet Eray ÇAKIR: Yesuddune: Kuran’da birkaç yerde geçen bu fiil, genelde uzaklaşmak anlamına gelir. Eben: Kuran’da Abese suresinde geçer.Berberice-Kıptice sözcükler.

Oktan KELEŞ: Evet Şimdi Berberice ve Kıptice sözcükler. Kıpti ne demektir anlatmaya gerek yok. Bu Mısırda Kıpti Kilisesi de hala mevcuttur. Devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR: Berberice-Kıptice sözcükler. İnahü, An: Çok sıcak anlamına geliyor ve yalnız Rahman suresinde geçer. Aniye: Çok sıcak anlamına gelmekte ve Kuran’da 2 yerde geçer. Ahire ve Ulâ: Bu iki sözcük Kıpticedir. Tetbir, Yütebbirü: İsa suresi Furkan suresinde geçer.Teht: Meryem suresinde geçer.Müzcat: Yusuf suresi,Seyyid: Yusuf suresi,Mişkat: Nur suresi,Heyte Leke: Arapça olmayan bu sözcüğe İbranice, Farsça, Süryanice ve Nebatice diyenler de çıkmıştır. Kuran’da Yusuf suresinde geçer. Mühl: Kehf suresi 29 Duhan suresi 45. ayette geçmektedir. Yusherü: Hac suresimde geçer.

Oktan KELEŞ: Nebatice sözcükler evet Arapçanın da kaynağını da aldığı kökeni diyebiliriz.

Mehmet Eray ÇAKIR: İsa’dan önce M.Ö. 600’lü yıllarda bugünkü Ürdün’de Nabu adında bir kabile yaşamaktaydı. Bu kabilenin insanlarına Nebatiler denilmekteydi. Nebatilerin ilk bilinen yazıları İsa’dan sonra, M.S. 200’lü yıllarda ortaya çıkmıştır. Oysa bilinen ilk Arapça yazılar M.S. 512’de görülmüştür. Bu demektir ki Nebatice, Arapçadan çok daha eski bir dildir.Kuran’da bulunan Nebatice sözcüklerden bazıları şunlardır; İsrî: Al-i İmran suresinde geçer. Ekvab,İll: Tevbe suresi 2 kere geçer. Havariyyun, Seferetün: Cuma suresi ve Abese surelerinde geçer. Sürhünne: Bakara suresinde geçer. Abbedte: Şuara suresi, Bakara suresi, Araf suresi ve İbrahim suresi geçer. Ta-ha: Nebatice “Ey insan!” demektir. Çoğu Kuran yorumcusu bu yabancı kelimenin anlamını bilmediği için Kuran’da Ta-ha şeklinde yazıp geçmişlerdir. Oysa Tanrı, Kuran’da Hz. Muhammed’e hitap ediyor, “Ey İnsan! Ey Muhammed!” demek istiyor. Kıttena: Sad suresindegeçer. Minseet: Sebe suresindegeçer. Menas: Sad suresinde geçer.Melekut: Enam suresi, Araf suresi, Müminun suresi ve Yasin surelerinde geçer.Vezer: Kıyamet suresinde geçer. Verae: Kehf suresinde geçer. Kuran’da geçen onlarca yabancı sözcüğün hangi dilden geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Kesin olan, Arapça olmadıklarıdır. İşte, bunlardan bazıları: Ress: Furkan suresinde geçer. Sakar: Kamer suresi veMüddessir suresinde geçer.Selsebil: İnsan suresinde geçer.

Oktan KELEŞ: Selsebil. Biz kullanırız bunu değil mi. Mesela nerede kullanırız. Sebil su çeşme ya da hayır işi için kullanılan özellikle vakıf veya imarethaneler veya mecazen selsebil ettik, akıttık gibi Türkçeye yorduğumuz kelimelerden biridir.

Mehmet Eray ÇAKIR: Sena: Nur suresinde geçer. Gassak: Sad suresi veNebe suresi geçer.Kıssisin: Maide suresinde geçer.

Oktan KELEŞ: Gassak öz be öz Türkçedir aslında bunu da anekdot olarak düşelim. Şimdi bunu mesela Gassak ben tabi biraz tecvidli söylüyorum dilim tabi zamanında o eğitimi aldığımız için yıllar önce yine gidiyor o tarafa normal Türkçe telaffuz ediyim diyorum edemiyorum. Başka kelime çıkacak ağzımdan diye de korkuyorum. Arapça değil doğru mu devam edelim.

Mehmet Eray ÇAKIR:  Kasiye, Verdeten, Rum: Bu sözcük bilinen Rum halkıyla ilgilidir. Siccin: Mutaffifin suresinde geçer.

Oktan KELEŞ: Bu rum kelimesi Rum suresi vardır. Dönemin romalılarına da atfen Kuranda yoğrulan ama arapça olmayan bir tabir. Siccin kelimesini de çokça duymuşsunuzdur.

Mehmet Eray ÇAKIR: Samidun: Necm suresinde geçer. Değerli Dostlaryukarıdaki bilgilerden çıkarılacak birçok sonuç olduğu gibi hiç kuşkum yok.

Oktan KELEŞ: Tamam şimdi, birde bazı kelimeler var ki onları konu etmeyeceğiz şimdi burada onu başka bir muhabbetimizde yapalım. Kelimelerin nece olduğu belli değil, anlam olarak, köken olarak. Mesela, Mekke ve Bekke kelimesini daha önce işlemiştik birkaç sene önce burada. Bekkearapça bir kelime değil fakat neye Bekke dendiği baya işlemiştik gerçi şimdi konuyu dağıtmayalım. Hatırlat bana Ömer, Kuranı Kerimde yüzlerce arapça olmayan kelime var. İşte saydık İbranice, Süryanice, Berberice, Nebatice, Rumca yani yunanca mesela meşhurları Rumcaya geç mesela meşhurları Sırat kelimesi mesela yol sıratı müstakim.

Mehmet Eray ÇAKIR: İncil, Rakim, mizan, kıstas, kırtas, sırat,

Oktan KELEŞ: Bunlar mesela rumca kelimeler Kuranı Kerimde geçenler. Çok bilinen coğrafyamızda. Dilimize geçmiş ve aynı zamanda ciddi anlamda Türkçede de kullanılan kelimeler. Özellikle kırtasiyeyi düşünecek olursak en bilineni. Kıstas, sıratı müstakim mesela Fatiha Suresinde devamlı okuduğumuz bir kelime değil mi sıratı müstakim doğru yol vs. Rumca dedik başka farsça, nebatice, habeşçe, Süryanice, kıpti yüzlerce arapça olmayan kelime ve kökeni bilinmeyenler ihtilaflı olanlar da var yani bu şimdi bir tanesi çıkar şu kelime şurada geçiyor demenin anlamı yok.Bunlar filologlarca ve dil bilimcilerce zaten irdelenmiş kelimeler. Peki Yusuf Suresi ve Yusuf Suresi 2. ayetten dem vurduk. Biz anlayasınız diye Kuranı arapça indirdik. Demek ki Kuranı Kerim tamamen arapça diye düşünüyorsun yüzlerce başka kelime var. Elmalılı Hamdi Yazır’ı hatırlatalım tekrar. O arabi kelimesini kullanıyor yani dil değil de lisan daha kapsayıcı bir kelime algıya bir vuruş yapıyor. Şimdi burada bir tuhaflık yok mu? Konu şu; 1) Yusuf Suresi 2 ve birkaç ayeti kerime de aynı anlama gelecek arapça indirilmiştir Kuran. Fussulet 44. Şimdi Yaratıcı bunu söylüyor fakat Kurana bakıyoruz yüzlerce kelime arapça değil. Şimdi yaratıcı böyle diyorsa bu arapça olması lazım. Şimdi çıkıpta biz hayır kardeşim Süryanice saydığınız, İbranice saydınız, yunanca saydınız, farsça saydınız vs. falan bunlar Arapçadır diyebilecek bir bilim adamı da yok. Ozaman bir çelişki varmış gibi bir şey doğuruyor doğru mu? Ya biz ayeti yanlış algılıyoruz yani Kuran anladığımız anlamında bir Arapçadan bahsetmiyor, arabi diyerek daha kapsamlı içine alalım ya da başka bir hikmet olması lazım bu işte. Yani ne olabilir bununla ilgili veya şöyle diyelim. Kuran arapça inmiştir anlayasınız diye bölümü, Kuranda birde Furkan var şöyle biraz açalım diye söylüyorum. Arapça olan kısımlar Kurandandır da olmayanlar Furkandandırdiyebilirmiyiz ki hepsi vahiy yani Kuranı Kerim mushafın içinde yanlış anlaşılmasın. Yine Kurandandır da ama yani aralarında bir nüans farklılığı olabilir mi dikkat çekmek açısından, vurgulama açısından anlatabildim mi? Böyle de bir şey olabilir mi? Ya da hikmeti ne olabilir? Kuran arapça ise yüzlerce arapça olmayan çok meşhurda bildiğimiz kelimeler geçiyor. Şimdi ne diyebiliriz? Söylemek isteyen var mı?

Hayrettin AKAY: Furkan arapça mı kelime olarak başka bir dil mi?

Oktan KELEŞ: Ayrıştırıcı arapça diyebiliriz.

Hayrettin AKAY: Arapça olduğuna göre o zaman Furkan ile Kuran bu coğrafi olarak gelmiş oluyor o zaman. O zaman ki, o zamanın koşullarına göre coğrafi olarak geliyor ve o coğrafya da yaşayan bütün milletleri kapsayarak geliyor. Yani Elmalılı Hamdi Yazır’ın da arabi demesi o coğrafya da yaşayan bütün toplulukları çevreliyor olabilir.

Oktan KELEŞ: Başka söz söylemek isteyen var mı? Yani bir şeyler düşünün. Buyurun Başkanım.

Yener DURSUN: Şimdi Sultanım siz söylerken etimolojik olarak sürekli kelimelere de bakardınız uygulama şeylerinde. Arabiyen surede geçen harflerde AYN, RA ve BE harflerinden, etimolojik olarak baktığımızda sizin ifade ettiğiniz anlamlar, burada etimolojik olarak anlam verilmiş. Söylemek istiyorum izin verirseniz. Fasih konuşma, ifade etme, açıkça belirtme, açık beyan etme, farklı, ayırt edici, fasih, açıklayıcı konuşma, fesahat, saf, açık, sade, yalın, pürüzsüz, hatadan uzak, kusurdan uzak, berrak su, tutkulu, aşk dolu, hayat içeren, hayat dolu, coşkulu akan nehir, Arap, Araplaşmak, Arapça, etimolojik kökenleri. Yani 27 tane farklı anlam var. 3 tanesi Araplaşmak, Arapça. Şimdi söylediğiniz çerçevede düşünüldüğünde coğrafi olmakla beraber yani ayırt edici hani anlayasınız diye Arapça indirildi, o zaman açık açık başka bir şey var yani burada. Şu anda söylediğiniz şeyi...

Oktan KELEŞ: Evet bu önemli. Başkanımızın bu notuna başvuracağız. Neden başvuracağımızı başvurduğumuz zaman daha iyi anlayacağız. Başka bir şey söylemek isteyen var mı? Niye sustunuz? Bir şaşkınlık mı var? Kuran Arapça indirilmiştir, ayet var doğru mu? Ama birçok kelimenin Arapça olmadığı meydana çıkıyor değil mi hocam bir şaşkınlık mı oldu? Şimdi yaratıcı böyle bir kelam buyuruyor, ama kelamın tersine de bir şey var gibi ilk bakışta görünüyor ya da biz onu yanlış yorduk ya da başka bir hikmet var.

Hayrettin AKAY: Kelime yorumlaması Arapça indirilmesi meselesi şu. Harf olarak yazıt olarak Arapça ama içine girdiğimizde kelime anlamına girdiğimiz zaman tamamen o coğrafyayı kapsayan diğer dilleri de, diğer milletleri de diğer kültürleri de içine alıyor ama yazı olarak Arapça, kültür.

Oktan KELEŞ: Gibi bir düşünelim, ama lisan var, beyan var belagat var buyurun Başkanım.

Yener DURSUN: Estağfurullah Allah razı olsun Sultanım. Şimdi Arapça inmişse bu eğer şimdi de okuduk sözlük şeyleri Kuran’daki kelimeler olarak, bakınca etimolojik olarak bugüne kadar şöyle bir şey oluyordu. Yani hep sorulan sorulardan bir tanesiydi şimdi siz söyleyince hatırladım. Biz muhatap mıyız? Yani bu bölgede Araplara Arapça indirilen Kuran’a biz muhatap mıyız? Diye sorular vardı. Eğer mealde Arapça indirdik yani 28 tane anlamın dışında 2 tane anlamı aldığımızda Arapça indirdik diye meal edilirse eğer bu evrenselliği kapsamayacak o zaman.

Oktan KELEŞ: Ki bu iddiayı çokcaları yapıyor doğru mu? Araplarındır Kuran, İslam bizim dinimiz değildir. Beyanat açık, Araplara indirilmiştir, Mekke ve çevresine indirilmiştir ayeti ile de destekliyorlar. Biz Mekke’de değiliz kardeşim. Çevresinden kasıt nereyi söyleyeceksin her yer çevresi mi? Bunu söyleyen Araplar da var enteresan. İslam Arapların dinidir. Tabi ki biz buna katılmıyoruz yani bu çokca dillendiriliyor. Biz buna karşıyız ancak evet yani böyle bir realite var.

Yener DURSUN: Yani anlamı daraltılıyor Kuran’ın. Çağlara dönük mesajı daraltılmış ve kısaltılmış olacak. Böyle bir meal çeviri yapılırsa o zaman. Arapça denilirse yani. Bir hikmet var dediğiniz gibi.

Orkun AKAR: Şimdi dediğiniz gibi Sultanım biraz önceki ilk girizgahı yaptığınız gibi bir de Furkan meselesi ile bunu bağdaştırabilir miyiz? dediniz. Kuran-ı Kerim’deki ayetlere baktığımızda bu kitap kendinden önceki gelen Tevrat ve İncil’i de doğrular oradaki hükümleri de zaten bozulmamış haliyle kendi bünyesinde içerir diyor ve biz de işte mesela “Musa a.s. biz sana kitabı ve Furkan’ı verdik” zaten orada vurguluyor. Burada Furkani bilgiler var. Ama o zamanın insanına inen kitapta bu Furkani bilgileri de verebilmesi lazım. Gördük bir sürü o kavimin bilmediği kelimeler içeriyor. İşte Furkan’dan bazı bilgiler bazı kelimeler Furkan’da da geçen çünkü bütün insanlığa geldi bu. Oradaki kelimelere ve yeni inen şeyle birlikte Arabi yani sizin kültürünüze sizin şeyinize olacak şekilde indirdik ve bu ne? Peygamberimize sormuşlar mesela ayetlerde “Ya Resulallah biz bu kelimeyi bilmiyoruz. Bu nedir, bunun anlamı nedir?” İşte bu sorulara cevap olması manası ile bu ayet o açıdan değerlendirilebilir diye düşünüyorum.

Hayrettin AKAY: O zaman bu Arap dili kültürü, o zaman edebiyat olarak en yüksek seviyedeydi.

Oktan KELEŞ: Bu bir iddia. Yani şairlerinin olduğu ama ondan önceki kavimlerin ve hatta aynı dönemde yaşayan külliyat daha da geniş.

Hayrettin AKAY: Daha da geniş ama o zaman, şu anki yaşadığımız coğrafyada Amerikan kültürü sinemasıyla vs. edebiyatıyla, filmiyle şunuyla bunuyla nasıl insanları etkiliyorsa o zaman da Arap şairleri Mekke’nin ziyaretgah olmasından dolayı oraya gelen diğer ziyaretçilerin de onlardan etkilenmesinden dolayı Arap dilinin o zamanki seviye olarak şimdiki gibi yüksek olmasından dolayı şairlerin onları etkilemesinden dolayı Arapça indirdik denmesi olabilir. Diğer dillerin de içinde olması hasebiyle çünkü şairlerin kültür seviyesi diğer avam seviyesinde olmadığından dolayı belki bu şekilde yorumlanabilir.

Oktan KELEŞ: Bu da bir yorum teşekkür ederiz. Yani düşünülebilir Orkun’un meselesi gibi. Var mı başka söz söylemek isteyen? Buyur Çağrı.

Çağrı DOĞAN: Sultanım Başkanımızın okuduğu az önce kelimenin 27 tane etimolojik kökeninde bir şey dikkatimi çekti. Başkanımızın söylediği gibi 3 tanesi Arapça Arabi şeklindeydi ama geri kalan 24 tanesinden hemen hemen hepsi açıklık, duruluk, saflık, berraklık şeklinde yani anlaşılabilirlik anlamında olduğundan dolayı acaba orada kastedilmek istenen Arapça indirdik de anlaşabilir şekilde indirdik siz anlayabilesiniz diye safça herkese itap edilen şeklinde mi? diye dikkatimi çekti çünkü 24 tane kelime hemen hemen birçoğu aynı minvale çıkıyordu anlam olarak.

Oktan KELEŞ: Evet buna başvuracağız dedik ya, yani erken başvurdun, doğru. Yani çünkü Arapça kelimesinin bir dil bilimcilik açısından kabul edilişi başka bir şey, akademik açıdan kabul edilişi başka bir şey, dönemin kültürü açısından konuşulması ve yaşanılması başka bir şey, yaşaması başka bir şey. Şimdi yaşayan bir şeye hitap var Arapça derken sarih, açıklık deniyor ama bölgeye. Bölgeye derken de gene bölge kelimesiyle de kısıtlamış oluyoruz aslında. Şöyle sanki oraya geldi o bölgede sanki onlar anlayacak. Bu Arapça sizin anlattığınız gibi olmasa da tamam açıklayıcı, sarih beyan kabulümüz dense de gene bir kısıtlayıcı bölge algısı oluşturulmuş olacak. Halbuki bu bölgeden kasıt bir de yayılmacı bir tarafı var Kuran-ı Kerim’in. Buna Tebliğ metodu deniliyor vs.vs.vs. Şimdi oraya girmeyeceğiz. Şimdi ilk kişiler iyi anlayacak ki anlamadığını bana ne anlatacaksın? Bugün birçok imam, Diyanet İşleri Başkanı, Başkanlığı da dahil olmak üzere dini anlamadığını ben iddia edebilirim. Yani kendi anlamadığını adam geliyor bana anlatmaya çalışıyor. Diyanet İşleri Başkanı benim nezdimde bugün dini anlamamış bir adamdır. Dinin bir tarafını tutmuş o taraftan devamlı, siyaseten, politik, belki biraz hassas konular, belki hizipçi, bir tarafından belki dini bir grubun kabullerini bana dikte eder gibi tebliğ ettiğini iddia ediyor. Ben bunu reddediyorum ve ben Diyanet İşleri Başkanı’nın bu dini anlamadığını da iddia ediyorum. Kendisinin tekrar İslam dinine şöyle bir göz atmasını... Şimdi işte konuşmayayım diyorum ama kızıyorum. Niye? E ben de bu din sahibiyim, bu milletin bir ferdiyiz, bu kadar konuşmaya hakkımız var herhalde doğru mu? Bu adam ve bunun gibiler bize din öğretmeye hakları yoktur. Biz dinimizi Kuran-ı Kerim’den öğreniriz bu dinin peygamberinin Kuran’da geçen bütün kıstaslarıyla ‘işte kıstas kelimesi gene geldi burada’ mizanı, izanıyla apaçık sarih olduğunu da Allah’ın tebliğiyle anlayabilirmişiz değil mi? Aksini iddia edebilecek bir Diyanet İşleri Başkanı var mı veya din adamı? Şimdi demek ki bu din adamı kisvesi altındakiler ‘onu kastetmiyorum’ biz diyoruz ki bu tip adamlara bize din öğretmeye kalkmayın. Bana en azından anlatma kardeşim. Önce sen ‘Din Adamı’ değil dininin adamı ol. Kendi anlamadığın şeyi, eğer anladıysan daha da vehamet, niye hepsini anlatmıyorsun bana kardeşim? Örtüyorsun, örtenlerle alakalı ne var Kuran-ı Kerim’de? Ben bunları Kuran’dan konuşuyorum TomMixTexas’dan değil. Şimdi çıkıp bana tepki gösterecek kişiler olabilir yayınladığımız zaman. Ne demek istediğimiz çok açık ben Kuran’dan konuşuyorum. Diyanet İşleri Başkanı’nın burada makamına bir şey dediğimiz yok, yanlış anlaşılmasın. Ama bana din öğretmeye ehil değildir kendisi. Reddediyorum. Yani tabi raina olursan dinini anlamamış insanlardan ya da anladıysa hepsini anlatsın bana. Bunu da bir Müslümanım diyen bir insan açıkca korkmadan Allah’tan korkarak doğru değil mi? Allah’tan herkes korkuyor ya, yalan. Kuldan korkuluyor. Tamam mı? Ben korkmuyorum ve burada iddia ediyorum ve reddediyorum. Zaten bizim vergilerimizle orada duruyorsunuz. Bize ne anlatıyorsunuz kardeşim siz Cuma hutbelerinde? Bugüne kadar kaç kere Cuma’ya gitmişsindir?

Hayrettin AKAY: Terk ettim Cuma’yı.

Oktan KELEŞ: Öyle mi? Sen zındıksın ya ne diyeyim. Şimdi tabi bu pandemimandemi meseleleri çıkacak ilerde değil mi? Oralara girmeyelim. Diyanet İşleri Başkanlığı din anlatmakla mükellef mi, dinin organizasyonunu sağlamakla? Doğru mu? Şimdi Diyanet İşleri Başkanı dediğimiz zaman bir meshebin başkanı olamaz. Doğru mu? Sünnilik, Hanbeli, Maliki, Şafii, Hanefi...Allah Allah. Din bunlardan mı mürekkeb? İslam dini bir kere bunlardan mürekkeb değil. Şimdi girdik mi siyaset, siyasi bir İslamcı algılamasına? Peki Kuran da Tevrat’tan bahsediyor, İncil’den bahsediyor efendim Berberisinden, Nebatisinden, Süryanisinden... O zaman bu coğrafyadaki bütün bu dinleri Kuran’ın kapsadığı tasdik ettiği bütün o kelimelerin de Diyanet İşleri Başkanı olması lazım bu adamın. Tıpkı Bektaşilerin de Diyanet İşleri Başkanı olması gerektiği gibi. Doğru mu? Alevi Canların da olması gerektiği gibi. Şimdi benim kelimelerim çok tehlikeli kelimeler kabul edilebilir. Ama ben işe teolojik açıdan yaklaşıyorum, siyasi açıdan yaklaşmıyorum. Hakkaniyetli yaklaşmak lazım. Yani bir gurubun mu Diyanet işleri Başkanısın? Ben o guruptan değilim dolayısıyla da benim Diyanet İşleri Başkanım değilsin. Kabul etmiyorum kardeşim, bitti...Allah beni Diyanet İşleri Başkanı’ndan hesaba çekecek mi? “Eyy kulum De ki...” Şimdi ki neydi Erbaş. “Diyanet İşleri Başkanı senin de Başkanındır, tabii ol.” Böyle bir şey var mı? Yook...Devletimin kanunları, nizamı çerçevesinde, Devletle beşik kertmeliyiz, saygımız sonsuz Devlet’in bütün makamlarına ki Rıfat Börekçi gibi bir Diyanet İşleri Başkanını da rahmetle anıyoruz. Gazi Paşa’nın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk Diyanet İşleri Reisi, Reis kelimesi vardır orada. Reis, Reis, birçok şey şimdi girmeyelim oralara siyaset yapmayacağız. Beni serzenişim şu; yahu Müslüman din adamı lakabıyla anılan insanlar dini bilmiyor ki bana anlatsın, yeni nesile anlatsın, gençlere anlatsın. Ondan sonra da serzenişte bulunuluyor değil mi? Ateist çoğaldı, Deistler çoğaldı. Biz bunu televizyonlarda söylediğimizde bize karşı çıkıyorlardı şimdi kendileri söylüyorlar. El insaftır yahu...

Mehmet Eray ÇAKIR: Siz sormuştunuz. Geçmiş programlarda kayıtlıdır hala, “Diyanetten hidayete eren kaç kişi var?” demiştiniz. Durum gene aynı on sene sonra değişen hiçbir şey yok.

Oktan KELEŞ: Yok. Hidayete ermeyi boş ver yani, olan da ayrılıyor. Sadece Diyanet İşleri ile alakalı bir konu da değil bakın. Biz burada bir kuruma yüklenmiyoruz. Bu kadar ödenek var, maddiyat var, imkan var, bu imkanlar daha güzel kullanılabilir iddiasındayız. Doğru mu değil mi? Bir dakika abi. İlahiyat Fakülteleri de öyle. İlahiyat Fakülteleri imanlı adam yetiştirmiyor, bakın bu algı da yanlış. Teolojik, teoloji bilgileri veren insanlar yetiştiriyor akademik sahada. Biz bunu da yanlış algılıyoruz. Şimdi Diyanet İşleri Başkanı da öyle sanki imanlı adam. Öyle bir yetkileri de yok hadleri de yok. Onun için reddediyorum. Böyle bir imada bulunmalarını da reddediyorum eğer var ise. Sen Devletimin maaşı ile bu gariban milletin vergileri ile orada duruyorsun. Durma sebebin din organizasyonu. Şimdi açılımını yapmaya gerek yok. Onun da en iyi şekilde ben hizmetini almak istiyorum. Doğru mu? Benim gibi Gayri Müslümler de bu topraklarda bu hizmeti almakta ki biz Türküz. Kendi coğrafyamızda olan bütün, değil mi vatandaşlar, insan kardeşlerimiz bizim himayemizdedir. Doğru mu? Asaletimizin altındadır, ırkçılık yapmıyorum yanlış anlaşılmasın. Dinimiz de bunu gerektirir. Bırakın Gayri Müslümleri, İslamın içerisinde olan birçok ekol bugün bu hizmeti almıyor.

Orkun AKAR: Temsil edilmiyor. Yok.

Oktan KELEŞ: Temsil edilmiyor, el insaf. Buna bir ekol de bulunabilir, bir yol da bulunabilir, bir çözüm de bulunabilir. Evet, ben dinimi açık, eğer sarih bir şekilde Kuran indirildiğini Allah tebliğ etmişse oradan anlarım ve anladığım kadarıyla da diyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığı gerekli bir kurumdur işte camiler, organizasyonu, şusu busu gerçekten lazım bir kurum yani. Fakat din adına dini öğretme adına sorduğumuz sorulara sarih bir şekilde cevap alamadığımız için bu sitemi yapıyorum. Sarih bir şekilde indirildiği iddia edilen bir Kuran var değil mi? Niye sarih bir şekilde cevap gelmiyor bize? Şimdi konuşmayalım bir sürü burada değil mi? Alo fetva hatlarına telefon edilenler şunlar bunlar değil mi? Oradaki tabi ki bunları da yayınlayacak değiliz yani. Biz böyle bel altı işler de yapmıyoruz. Verilen cevaplar komedi. Kendileri de diyor, bilmiyorum diye. Bilmiyorsan o makamda niye duruyorsun, bazısı hele sorulara? Bilmiyorsan sen fetva makamında ne arıyorsun? Kim koydu seni oraya? Şimdi işte konu çok geniş. Ondan sonra imamlara kızıyoruz işte şöyledir böyledir değil yani. Bir sistemin nakille bir sonraki jenerasyona aktarılma organizasyonu haline gelmiş. Bunu alıyor, çözmek yok, tekrar bir sonrakine nesile aktarıyor ve buna dokunana da “Aaaa! Sen bilmem kaç seneden beri daha mı iyi biliyorsun?” Yaa ben bilmiyorum tabi, bilmediğim için sana soruyorum. Ama şunu öğrendik sen de bilmiyorsun. Evet bir şey söyleyecektin.

Hayrettin AKAY: Sultanım, şimdi Türkiye’de 80.000 cami olduğu söyleniyor her camide 2 tane din görevlisi, eder 160.000 kişi. Her birinde onar kişi gerçekten bildiği gibi irşat etse Türkiye’de herhalde Ateist de kalmaz Deist de kalmaz, başka şey de kalmaz, ama ne hikmetse …

Ogün YAYLA: Arapca’da Kuran kelimesi.

Oktan KELEŞ: Arapca’da An kelimesi başka bir dilde de var.

Mehmet Eray ÇAKIR: Kuran kelimesi Arapça değil zaten dediklerine göre.

Hayrettin AKAY: O zaman Türkiye, Diyanet kendine sorması lazım niye Deist oluyorlar?

Oktan KELEŞ: Yani bunu biz üretmiyoruz değil mi?

Hayrettin AKAY: Kendilerine sormaları lazım. Kendilerini sigaya çekmeleri lazım.

Oktan KELEŞ: Ben istesem de Deist filan olamam yani Ateist de olamam, ben Tengrici bir adamım da. Yani biz köken olarak da insanlık olmadan önce de Tengri’yi biliyorduk değil mi Türkler. Bunu bizden söküp atamazlar yani fakat bunu biz üretmiyoruz bu Ateistleri, Deistleri. Onlara da saygı duyuyoruz yani. Bunun sorumluluğu herhalde en çok iddia sahiplerinde olması gerekir. Serzenişimiz bu yani, eleştirimiz bu, o kadar da olacak yani. Başkanım bir şey galiba söyleyecektiniz.

Yener DURSUN: Sultanım, bu dikkat çektiğiniz şimdi çeviride, meali çeviride bir lisan var bir dil var. Şimdi Arapça diye çevirildiği zaman filolojiye girer ki sınırlarız bölgesel kaldı ama lisan denildiği zaman İbrahim suresi 4. ayette “bilisani” diyor bu dille diyor yani ama Arapçayla diye diyecek o zaman ilk baştaki yoğun gelen soruların haklılığı olacaktı o zaman. Bize ne Arapça gelmiş olacak ama İbrahim suresi 4. ayette bu lisanla diyor yani filolojik şeyle dil demiyor yani.

Oktan KELEŞ: Zaten içinde söyledikleri Peygamberlerin bazıları Arap değil, dilleri o değil bunlar neyle tebliğ edildi? Çok mantıki bir şey aslında. Eyvallah çok güzel bir şeye değindiniz. Mesela Hindu’ların Tanrısı Brahma, İbrahim demek, İbrahim dediniz ya. Abraham, İbrahim, Brahma ama dinin babası insanı atası falan bir sürü...Karısının adı Sara, Svati...Şimdi bakıyoruz biz İbrahim meselesinde eşinin ismi ne? Sara... Hindu’nun Tanrısı Brahma = İbrahim, karısı Sara. Gene Sara ismi çıkıyor. Şimdi biz soruyoruz arkadaş. Diyoruz ki bak tesadüf olamaz bu şeyler değil mi? Bu din konusuysa bana bunu biri izah etsin. Ha ben biraz önce izah ettim istesek de olamayız diye yani. Sıkıntı burada ama istemeden olacak birçok kitle var. Bunun vebali de işte o sorumluluğu taşıyanlar üzerinde. Dikkat çekiyoruz buna yani. STK’ların görevi nedir?

Hayrettin AKAY: Toplumu aydınlatmak.

Oktan KELEŞ: Değil mi? Bu sesli düşünceyi yapıyoruz. Hemen burada şöyle böyle bırakın bu işleri ya. Dün FETÖ’ye methiye düzenler o dönemde biz eleştirdiğimiz zaman ne kafirliğimiz kaldı ne zındıklığımız kaldı ne bilmem neyimiz kaldı şimdi bizden daha fazla yükleniyorlar ve hepsi birer makama gelmiş bu adam bize din öğretemez kardeşim çünkü o gün ki görüşüm mü yanlıştı bugün ki görüşüm mü yanlış? Önce bize bunun izahını vereceksin. Din konusundan bahsediyorum, bak siyasi falan filan atmosferden bahsetmiyoruz. Onu yıllarca televizyonda anlattık, bağırdık çağırdık bu işleri geçtik. Bağırılması gereken zamanda bağırdık biz. Birileri gibi değil mi meydanda “Kaçan kaçtı kalan kaldı” hesabı değil biz zamanında bağırdık şimdi bağırmanın bir anlamı yok. Şimdi kahramanlar çok ama Türk atasözüdür değil mi? “Savaş olmazsa yiğit çok olur bizim ellerde.” Neyse konumuz din konusu. Başka bir şey eklemek isteyen var mı? Bu meseleyi şöyle de düşünebilir miyiz? Şimdi Nebatice, Aramice, Süryanice bunlar Arapça’dan önce de vardı bunlara aynı zamanda kitaplar gelmiş değil mi İbranice kitaplar var değil mi? Süryanice de öyle kadim bir dildir Süryanice. Dinin o coğrafyada da Arapçadan Araplardan çok önce Allah olgusunu, vahiy olgusunu anlatan kitapların içerisindeki terimler Kuran’da var ise bu da hala yaşıyorsa bugün İbraniler var Tevrat’ta öyle ya da böyle inanıyorlar, İncil müjde anlamını taşıyor, işte Süryaniler kadim Süryaniler vs. Bunlar hala o geleneği sürdürüyorlarsa, bu yaşıyor demektir. Yaşayan bir şey Kuran’da var ise Kuran’da yaşayan bir şey hayat bulmuş demektir tekrar ve Kuran da hayat sahibiyse vahiy dirilten mahiyette bugün içimizdeyse yarın da kıyamete kadar korunacak ise o hayat bir garanti ve teminat altında ise apaçık herkesin anlayabileceği bir sarihlik var demektir. Şimdi sadece dünyanın güney kısmını almanın bir anlamı yok. İnkaların ne kabahati var denilebilir değil mi? Başta ben yardımcı olayım ateistlere bazen sormuyorlar Ateistler burada son günlerde tembelleşti. Tabi ki evrensel bir Kuran’dan yola çıkarak evrensel hayat bakış açısıyla Başkanımın biraz önce söylediğine başvuracağız dedik başvuralım. O yirmidört açıklamaya ve biraz önceki “lisani” kelimesine ve dil tebliği veya anlayış algılayış sadece dil tebliği değil anlamadığını biraz önceki eleştirim oydu bana anlatmaya çalışıyorsun. Peygamber anlamadığı bir şeyi anlatır mı? Anlamadığını sormuş Kuran’da diyor ki “Yarabbi şimdi tamam ben buna iman ettim de kalbim mutmain olsun diye soruyorum.” diyor. Bak Allah’a soruyor, Yaratıcı’ya soruyor. Kuran’da ayet bu. Anlamamış, anlamaya çalışıyor bir metot istiyor Yaratıcı’dan. Yaratıcı da tekrar bir vahiy göndererek değil mi o metodu sunuyor. Ve bu metot da bizim elimize geliyor. İnkalara da biz bu metodu yaşayan bir şeyi götürsek adamlar “Ya bu sıradışı.” demiyecek mi? Böyle bir şey yok demiyecek mi? En azından eğer biz anlayıp anlatırsak anlaşılacak kısmını sadece ortaya koyarsak “En güzel şekilde tebliğ et.” meselesi aslında güzel sözle hani Firavuna da gönderdi ya ayette, biz hep işi başka yönlerden alıyoruz nazik değil sarih, anlaşılır, anlaşılacak hitabınca muhatabınca ortaya koyarsan karşında anlamayacak bir geri zekalı değilse varlık göremeyeceksin. Reddedebilir ama anladığını reddeder. Ama sen anlaşılmayacak dilde muhatabına onu anlatırsan reddedeceği şey senin de anlamadığın onun da anlamadığı bir şeydir. Onun da vebali gene senin üzerinde olacak. Anlatabildim mi? Kuran bunu söylüyor apaçık diyor sarih diyor. Şimdi gelin bu Kuran üzerine tartışalım diyor. Mesela dün gene bir ayet “Önce ölümü yarattık diyor sonra hayatı.” Bir terslik yok mu? Hani ölümden korkanlar için. Hangi ayeti kerimeydi? Not aldı galiba Başkanım dün. Yani hiçtik sonra hayat bulduk sonra yine, niye korkuyoruz ki? Zaten oradan geldik. Burada bir terslik yok mu önce hayat sonra ölüm olması lazım ama Yaratıcı öyle demiyor.

Hayrettin AKAY: Önce ölüm sonra hayat. Ters geliyor insana.

Oktan KELEŞ: Değil mi? Ama çok büyük manalar var. Şimdi bu manalarıyla sunduğumuz zaman hangi Aborjin buna diyecek ki, ölümü bilmiyor mu bu adam? Hiçliği tarif et desek Aborjin bilmiyor mu bunu? Amazondaki o insan kardeşimiz. Muhittin abi gülüyor tamam o kelimeyi söylemeyeceğim. Ama kıyısından söyleyeyim. Kıçında don olmayan veya çaput bağlayan kardeşimiz de ölüm diye bir şeyi biliyor değil mi? Farklı anlamlandırabilir. Fakat biliyor. Şimdi bu bilinen bir şeyi açık ve sarih bir şekilde sunduğun zaman kabul edip etmemeleri onlara kalmış. Ama kabul edip etmeme pozisyonuna sen getireceksin onları. Anlatabildim mi? Mülk 2: Önce ölümü sonra hayatı. Hiçten hayat e şimdi tekrar hiçe e niye korkuyoruz ölümden falan var ya bu ölüm bahsini yaptık daha önce ama tekrar yaparız. Ölümden korkmayın ölüm diye bir şey yok anladığımız anlamda. Bunun üzerine şiirler yazılmış kazmalar, kürekler, mezarcılar talkım veriyor filan. O ana kadar cübbeli anlatıyordu hoca efendi hazretleri. Kendisi bizim çizgimize geldiği için inşallah samimidir bir selam gönderelim de. Televizyonda bize bir cevap vermişti cebelleşmiştik o orada kaldı tamam şimdi Atatürkçü oldu kendisi. Bence şimdi hidayete erdi Allah razı olsun kendilerinden. Mesele şu şimdi olay ne metin abi olay çok açık ve net sarih ve anlaşılır din çok açık. Şimdi bunu kapatırsak başka bir lisanla sıkıştırırsak bunu algımızı da o lisanın içine sıkıştırırsak

Orkun Akar: Nasıl anlatacağız nasıl anlayacağız nasıl anlatacağız

Oktan Keleş: bitti. Karşıdan nasıl bir anlayış bekleyeceğiz. Ölümden korkanlar ha ne diyordu cübbeli var videosu. Mezara adamı koyacaksın işte talkım meseleleri varya o başka taaa batıl şeylerden gelen şeylerde. Efendim mezara gömülüyor bu adam duasını edenler, üzerine toprak atarlar dönerken ayak seslerini duyar bunların diyor ve işte herkes gider bu kalkar kafayı tak! Diye tahtaya vurur. O mezar tahtasına sonra öldüğünü anlar adam. O ana kadar öldüğünü bilmiyordu mantığa bak. Bi de tahtasız mezarı düşün bir şeye vuracak kafayı. Mantık yok demek ki anlatıldığı gibi hiçbir şey değil ama anlatılan güzellik, apaçık olan şey örtülmüş örtülmüş. Arapça diye bir lisan algılamasına sınırlandırılmış, sıkıştırılmış algımıza öyle sunulduğu içinde biz de diyoruz ki bu Arabın kardeşim, bu o coğrafyanın alakası yok. Oradan kasıt nehir, akış başkanımın dediği gibi su gibi berrak. Çünkü Arapça kültüründe İsrailiyat kavramı nedir? Beni İsrail oğullarının külliyatına dendiği gibi Arap olmayanlara da denir, Arap haricine de İsrailiyat denir. Mesela Acem kelimesi Farslara, İranlılara kullanılan bir kelimedir Osmanlı’nın takmış olduğu bir manada acemi bunlar gibisinden. Yani gayrı demektir. Arapça kelimesi de o dönemde kullanıldığı zaman Süryanice, İbranice, Nebatice, Berberice işte Yunanca o dönemin Yunanlar mesela filozofları var değil mi Sokrates’ler, Aristolar, Platonlar vs. işte Teologları vardır onların Augustinus falan girmeyelim. O dilleri kullanan adamlarında terimleri Kuranda görününce yani Arabi bir anlayış yani sarih anlatmak için kullanılan bir aslında Arapça mecazdır orada dil ve lisanı da betimler açıklığı. Bütün o toplumun anlayacağı açıklıkta ve anladığı zaman bize de anlatacak bu toplum. Nitekim öyle olmuş doğru anlatamamışlardır o ayrı konu. Ha burada kişiler önemli değil, kavim de önemli değil Kuran önemlidir. Şimdi zaten mesele şu peki bu kadar açık bir Kuran var değil mi? Başta biz anlamıyoruz. Kuranın suçu mu? Kişilerin suçu mu? Biraz önceki eleştirimin ana kaidesi buydu. E biz anlamadığımız şeyi kalkıpta elin bilmem New Jersey’lisine nasıl anlatacağız kardeşim. Çinlisine nasıl anlatacağız ne haddimize, ne hakkımız var biz anlamamışız. İşte mesele bu. Birçok ayeti kerime var değil mi bir irdeliyoruz burada aaa öyle değilmiş böyleymiş diyoruz. Hangisinden başlayacağız daha biz anlamadık. O zaman açık olan bir şeyin kapatılmış olma ihtimali üzerinde durmamız gerek. İşte bunu kim yapmış? Evet, demek ki Kuran aslında bildiğimiz Arap lisanı meselesine sıkıştırılacak bir konu değil manası zaten ayette ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine manaları bitmez diyor. Bu manalara Arapça yetmez ki. Hiçbir lisan yetmez. Uzaylılar varsa ki var. Biz de uzaylıyız e uzayda değil miyiz falan. Yani işte gökteki kardeşler, arkadaşlar amcaoğulları, düşmanlar, dostlar, hasım, hısım neyse bunlarda Kuran’ı dinlese kendilerince anlayacakları bir anlayış yok mudur? Bir dok yok mudur? Bir dile sıkıştırmak anlamsız daha da açabiliriz. Konu üzerine konuşmak isteyen varsa. Buyur Yasin.

Yasin Akdoğan: bu anlattıklarınızdan küçük bir şey uyandı bende. Burada Gazi Paşa’nın emriyle Elmalılının yaptığı o çalışmayı yıllardır hiç bu derinlikte düşünmemiştim. Yani 4 kelimeyle bu anlattıklarınızı çok güzel özetlemiş. “Hak dini Kuran dili” çalışmanın adı buydu. Yani birileri hep bir şeyler anlatıyordu zaten amaçta oydu sen Hak dini anlat o da Kuran dili olsun. Yani birileri din anlatıyor ve Arabi anlatıyor, Elmalılı tam tersine hakkıyla anlatılması gereken Kuranı, Kuran diliyle anlatmak için bir çalışma başlatmış. O manada başvurulmuş hep bütün meallerin temeli de onun üzerine inşa edildi ama yine günümüzde birazcık saptırıldı. Yani hak dini hakkıyla anlatılması gereken dilin, Kuran dili olması gerektiğini yani Arapça değil.

Oktan Keleş: çok teşekkür ediyorum. Bunu baştan söyleseydin biz bu kadar konuşmazdık. Bu vicdansızlık bu :) evet buyurun Yasemin hanım.

Yasemin Hanım: şimdi sultanım sizin en başta açıklarken arap dilini bir kültürel ve yayılmacılığa da dikkat çekmiştiniz. Hani edebiyatı, şiire düşkünlükleri dendi ondan hariç Arapların o coğrafya da

Oktan Keleş: ben Arapların dilini çok abartmıyorum. Arapça kutsal bir dil değildir.

Yasemin Hanım: o açıdan değilde yani şu kelimeler kendi civarında yaşayan toplumların dilleri ve eski dilleri belki de onların arkaikleri. En gözde meslekleri de ticaret.

Oktan Keleş: burada bak çok önemli bir şey söylediniz o diller dediniz ne dediniz?

Yasemin Hanım: o coğrafyada civarda yaşayan toplumların dilleri

Oktan Keleş: şimdi bak buraya virgül koyalım herkes şuraya dikkat etsin istirham ediyorum. O diller, o coğrafyadaki ve çevresini bağlıyor ama manası tüm evreni bağlıyor mesele bu. Lisan dediği başkanımın şey buydu işte anlatmak istediğim.

Yasemin Hanım: şimdi en gözde meslekleri de ticaret. Ticarete çok önem veriyorlar ve bir de istilaya önem veriyorlar yani vur kaç, soygunculuk, istila, saldırı da var aynı zamanda o toplumda ve bu savaş ilişkileri de ticari ilişkileri de en yakınındaki toplumlarla bu kültürel alışverişin zenginleşmesini ve daima yaşamasını mümkün kılıyor. Belki de buradan şu vad edilmiş olabilir o civardaki toplumlarda kendi ilişkide oldukları biraz daha uzak toplumları bu kelimeleri yayacaklar veya oradan bir takım zenginlikler alacaklar.

Oktan Keleş: ben size bir şey söyleyeyim mi bunu bir sır gibi görmeyin. Sözünüzü kestim ama güzel bir şey söylediğiniz için sözünüzü. Onlar yaymıyor aslında Arapların dil falan yaydığı yok. Bakın bunu tekrar bir düşünelim bunun üzerine ilahiyat fakültesindeki öğrencilere de tavsiyem tez hazırlansınlar. Şu an söyleyeceklerim üzerine tez yok bak tüyo veriyorum. Araplar din yaymamıştır, Türklerde yaymamıştır, Farisilerde yaymamıştır veya şunlar bunlar da yaymamıştır. Dini yayanlar, dini yayanlar dini anlayan gönlü güzel olan o kavimin içerisindeki seçilen insanlardır, erenler dediğimiz bu Arap da olur Türk de olur, Kürt de olur, Laz da olur bilmem ne de olur insanlardır bunlar. Ama bunu bir kavime alıpta işte Türkler İslam’ın sancağını Viyana’ya götürmüştür… Yoo öyle bir şey yok. İslam kültürünü götürdükte, İslam olarak gittikte

Orkun Akar: Mesajı hakkıyla götürebildik mi?

Oktan Keleş: hah. Anlatmak istediğim. Yani götürmedik demiyorum yanlış anlaşılmasın. Türk kavminin etnisitesi üzerindeki dinin mesela Çerkezlere, Kürtlere birçok o Abhazlara Kafkas ırklarına birçok kabile var onların İslamlaşmasında çok büyük rolü var yani bundan bahsetmiyorum ama İslamiyeti, Kuranı yayanlar ne Araplardır ne de başka bir millettir. Bunların içerisindeki Hakkı anlayan gönül erleridir. Hoca Ahmet Yesevilerdir, Hünkar Hacı Bektaşı Velilerdir, Sarı Saltuklardır, Kaygusuz Abdallardır, Horasan Erenleridir veya gibileridir. Belki de bir Aborjindir. Yani bunu bilmek lazım biz bunun tekelini birine vermeyelim ya. Bu kadar basit bir mesele değildir. Çünkü bu ilahi vahiy yayılmacılığı, kültür yayılmacılığından bahsetmiyoruz, ırk yayılmacılığından, siyasi askeri yayılmacılıktan, ticari ekonomik sömürgeci yayılmacılığından bahsetmiyoruz. Kurandan bahsettiğimiz için bu bir tez konusudur ve bunu ispat edebilirim yani. Her bunların içerisinde mesela en çok kimlere atıf edilmiş, Araplar içerisinde bile Selmanı Farisi var mesela. Hatta peygamber efendimiz ne der. Ehlibeyt’imdendir diyor. Ehlibeyt kavramı tabi çok farklı bir kavram girmeyelim oraya da anlatabiliyor muyum? Bilal Habeşi çok severim siyahi değil mi? Ama başkaları da var kutsuyorlar ben onları ben çok sevmem aslında. Onlara da ashab falan deniyor ashab ayrı bir şey sahabe ayrı bir şey ya onlarda başka şeylerde girmeyelim oralara. Şimdi diyecekler ne saçmalıyor e böyle kardeşim din değil bunlar. Dini kimler sevdirmiştir şöyle gönlünüze bir sorun Türk milleti olarak. Ben İslam dinini öğrensem öğrensem bana çekici gelse ben Oktan Keleş olarak söylüyorum Ali’den örnek veririm. Çünkü onun savaşçılığı bana uyuyor genlerime uyuyor Türk olarak, yiğitliği uyuyor. Bilali Habeşi köleydi, mazlumluğu benim onlara karşı olan muhabbetimi, sempatimi arttırıyor. Diğerleri efendim saymayalım şimdi isimleri efendim şöyle zenginmiş kusura bakmayın onlar bana pek uymuyor, bana muhabbet açmıyor. Ha saygı duyar mıyız eyvallah anlatabildim mi ne demek istediğimi. Muhabbeti yok kalbimde karşımda kardeşim zorla mı? Ne demek istediğimi anlatabildim mi? İşte bu kişiler bütün kavimlerin içerisindeki hak erenlerde böyle muhabbet, gönüle giriyor bunlar bizim tıpkı kalperen ocağı, kalplere önce gireceğiz, fethedeceğiz diye söylediğimiz KalpOder kısaltmasıyla değil mi? Mesele bu. Yoksa islamı bana Diyanet işleri başkanı anlatamaz kardeşim sevdiremiyor. Hatta ben Allahtan Allah var yani. Yoksa tam tersi yapar ya Müslüman olmasak, bilmesek konuları falan biraz iman içimize işlemiş gibi istesekte söküp atamıyoruz dediğim kısım o yani. Bu adamdan ben muhabbet duymuyorum ki anlattığı şey itici geliyor. Ama İmam Ali diyorsun 1400 yıl önceden sesi geliyor değil mi Arslan kükremesi gibi, kalbimde böyle bir şey titretiyor, muhabbeti açıyor. Alparslan’ı görüyorum orada, Oğuz Kağan’ı görüyorum orda hak, Tengri bir. Onu haykırıyor, onun devamını haykırıyor. A-Lİ, a’sı ayrı li’si ayrı o da ayrı bir bahiste hiç girmeyelim onu da arap düşünmeyin onu. Arap olsa ne olur arap olmasa ne olur bu değil. Hak yaratıcıdan geliyor şimdi bize bu dini bilen böyle tanıtmış kendini anlaşılsın diye anlayalım diye sarih indirdiğini söylüyor. Hakikaten de baktığın zaman düz bir zekayla görüyorsun ama bize birileri gerizekalı muamelesi yapmış, örtmüşler. Bakıyoruz meallerle öyle mi başkanım kaç tane 200küsür tane ayetin tam yanlış çevirisi yapılmış. Allah ayakkabı diyor bu kalem diyor ulan bari terlik de biraz yakın olsun.

Orkun Akar: ceset diyor, heykel diye çevirmişler.

Oktan Keleş: Kalem 16: Hortumi diyor hortum. Burun diye çeviriyor. Yav kardeşim yapmayın bunu ya. İşte meseleler bu. Ha tabiî ki Türk milleri işte, Türk budunu, atalarımız o Ten Tengri’nin DNA’larımız da var yani hatta daha da ileri giderim ben yani. DNA’ları biz yazdık başka bir konuda girmeyelim şimdi oraya. Dar daire de bazen konuşuyoruz da şimdi onu konuşmak için 5 saat konuşmak gerekecek. Evet Buyrun. Fatih’te yoruldu bu arada.

Yasemin Hanım: şöyle bir şey var yani bu sade coğrafya meselesi olmaktan tabi çok çok farklı. Çünkü farklı boyutlara da hitap ediyor aslında bu kitap. Onların dillerini bilmiyoruz ama mesela bir gün bir Finlandiyalıya ulaştığı zaman o coğrafyadan çok daha uzak bir Amerikalıya ulaştığı zaman ve onların filologları tarafından incelendiği zaman onların da kendi kelimelerini bulabileceğini…

Oktan Keleş:  Kelimeden mana değil mi? DNA’dan bahsettik bilinç dağıttık. Arkeoloji ilmi diye ir şey var. Gezip görmediniz mi diyor yeryüzünü. Görmek için kazmak lazım değil mi oraya. Hatta yıllar önce ben televizyonda arkeoloji ayetleri falan dedim şimdi kullanıyorlar onu da. Şimdi bırakın kelimeleri, kelime lisan. Yaratılışta 4 harf var. Bizim doktorlar bugün yok adil ile Halil olsaydı neydi onlar?

Orkun Akar: Adenin, guanin, sitozin, timin.

Oktan Keleş: 4 tane harften oluşuyor. Arkeolojik bir tablet bulunsa bugün hiçbir dilde çözümlenmese ama bilimsel olarak teknolojiye ileriki dönemde öyle bir bulunsa, bir hücre bulunsa oradaki genin içindeki yazılımı bulunsa o Kuranda görünse bırak dili Arapçayı, Türkçeyi lisanı filan. Başka bir dille hakkı göreceksin Kuran onu söylüyor işte. Evrensellik dediğimiz yön bu yoksa üç çizik bir harf bir lisan bir kültürden bahsetmiyoruz. Daha da derininden bahsediyor Kuran. Kıyamete kadar korunacak demesi şu yani kıyamete kadar bunu anlayacak insanlar var demektir yani muhatap olacak insan olmayanlarda vardır belki değil mi yaratılışta. Yoksa bugün inanacağız yarın inanmayacağız ama kitap korunacak e neye yarayacak? Zaten Allah’ın koruması altında bunun bir manası olması gerekiyor değil mi Ogün. Yani anlatmak istediğim lisan, dilden öte daha deruni bir şey var orada hayat var orada. Bunu Finlandiyalı’yı bırakın çok sonraki kavimler bile veya biz çok önce yaşamış bir kavmin bir hücresinden anlayacağız bunu ya. Bakın geçtiğimiz gün bir mumyayı konuşturdular, ses tellerinin aynısını yaparak Almanya bilim adamı, tıp uzmanları TRT’de haber olarakta verdi. E harfini çıkarttılar oradan. Şimdi ses tellerini oluşturmuşlar hatta sesini de canlandırdılar. Ne dediydi kelime bütünlüğünü şey yapmak için çalışıyorlar şu anda. Hatırlar mısınız yıllar önce bir yazı yazmıştım TV’de de anlatmıştım Firavun’un sakalından vs. DNA’SI falan gerçi sakalda DNA yoktur falan. Şimdi kitaplaştı onlarda dolayısıyla belirtmiştim. O zaman gülünüyordu şimdi deney yapıldı ve gerçekleştirildi Firavun konuşturuldu diye bütün dünyada haber geçildi. Şimdi anlatmak istediğim daha deruni bir şey var demek ki Anlatabiliyor muyum? Yok olan bir şey yok. Örtülen bir şey var.

Ogün Emir Yayla: Sultanım şimdi Kuran indiği dönem itibariyle sosyolojiyi alt üst etti. Yani var olan sistemi tamamen alt üst etti yani olması gereken şeye çekti. Ama Kuran’ın temel mesajlarına baktığımızda bu Afrika’daki bir kabilede de aynı Eskimo’larda da aynı. Yalan söylemek bütün toplumlarda ayıp, hırsızlık her yerde ayıp. Şimdi Kuran bize bunları sistemi değiştirirken yüce yaratan peygamberiyle bunu başlatıyor, onu melekleriyle destekliyor. Ortalama akıl için mucize olarak adlandırdığımız bazı hadiseler gerçekleşiyor. Bütün bu sistemin sonunda yüce yaratıcı bize şunu söylüyor yalan söylemeyin. Şimdi bu hiç inanmayan ailelerin bile çocuklarına öğrettiği bir şey ilahi bilgi olmadan, vahiy bilgisi olmadan öğrettiği şey. Şimdi Kuran bunu söylerken o coğrafya meselesine gelmek istiyorum. Sanırım bu yalan toplumsal hayatı ayakta tutan bu dinamikler Arap coğrafyasında aşırı derecede yozlaşmış belli ki onlarda yalan onlarda çok olağan hale gelmiş.

Oktan Keleş: Onu şöyle ayırt edelim mi güzel bir şey söyledin. Bütün dinler zaten erdemlilik esastır onların öznesinde. Ancak yalan söylemeyini tekrar hatırlatmıyor Kuran. Din adına yalan söylemeyin diyor. O dönemde de din adına çok yalanlar arttı kişisel olarak değil erdemlilik devam ediyor. Şimdi bir Yahudi, Hristiyan hatta Budist şu bu yalanın bireysel olarak kötü bir şey olduğunu biliyor bir Hindu biliyor çocuğuna bunu öğretiyor ama bunun dinle alakası yok. Fakat oradaki Kuran’ın şeyi din adına yalan söyleyenler arttığı için onu da engelledi yani yeniden doğuruyor hakkı getirdi diğerlerinin tasdikiyle doğru kısımlarını aldı. Evet devam et.

Ogün Emir Yayla: Tabi sultanım din üzerinden bir hegemonya kurdular. Şimdi kuranda bize benim düşünceme göre Arap coğrafyasındaki bu aşırılık üzerine yüce yaratıcı son uyarısını yapıyor. Size peygamberle, kitapla kemale erdirdim dini getirdim. Eğer buna uymazsanız o coğrafya da zaten hatırlatma yaşanan hadiseleri hatırlatıyor. Musa bu coğrafyada, İbrahim bu coğrafyada. Tabi bu Kuran, İnka’lara inseydi belki biz Musa’dan haberdar olmayacaktık.  O coğrafyada yaşanmış ibret alıcı hikâyelerden. Yasemin abla’nın dediği gibi tabi ki Arap coğrafyasında çok fazla ticaret yolları vardı. Belki o çok fazla yabancı kelime olması eleştiri değil de zenginlik olabilir herkeste bir aidiyet duygusu olabilir.

Oktan Keleş: çok enteresan bir şey söyleyeyim. Bilimsel olarak o dönemki Arapça’da zaten Kureyş lehçesi falan Kuranın tanziminde de bu kelimelerin çoğunu Araplar anlamıyordu, Kuranda ne dendiği anlaşılmıyordu. Bu da ayrı bir mucize gibi bir şeydir yani. Yani anlamıyorlardı genişlik dedin ya aslında orada güzellik var. Arap’ta anlamıyor zaten Arap, Kuran’ı anlamıyor anlasaydı Ebu Cehil gitmezdi Ebu Leheb gitmezdi.

Orkun Akar: Sultanım Yasemin Hanım’ın söylediği şey bahsetti ne güzel oldu o gönül erlerinin onların sayesinde gerçek ilahi mesajın aktarılması. Şimdi o ayeti de şimdi gerçek manasıyla anlamış olduk diye düşünüyorum. Bu kitap Mekke ve çevresine… Siz dediniz ya çevre, orası bir fuar gibi bütün kervan, ticaret yolu üzerinde. Mekke ve çevresine oradaki gönül erleri sayesinde çevreye de yayılacak manası da çıkmaz mı sultanım.

Oktan Keleş: Şimdi ben başka bir şey söyleyeyim mi şimdi diyeceğim kafir ne diyor. Kelimemi biraz tarıyım dur şimdi. Şimdi diyeceğim ki Kuran’ı da çok abartmayın diyeceğim diyecekler ki ne diyosun. Şimdi kardeşim bu Kuran’ı Kerim Mushaf olarak toparlanmadan önce Türklerin elinde vardı. Kuran ismiyle değil ama Türkleri şaşırtmadı. Diğerlerinin elinde vardı yani bilgi, vahiy olarak yani abartmayın derken ironi yapıyorum yanlış anlaşılmasın, anlayan da anlasın umurumda değil ama Kuran Mushaf olarak geldiği zaman zaten biz de olanı hatırlattı. Onlara da ayrı bir şeriat yani nizam öğretti. Üstelikte hiçbiri kati değil. Kardeşim eksi 50 derece de eskimonun ne günahı var?

Hayrettin Abi: Entari giymeye…

Oktan Keleş: giysin bakalım oradaki sünnet diye. İlk önce neyin donacağını biliyorsunuz. Tersini de yapın bakalım artı 50 derecedeki adamın kıyafetiyle kuzey kutbunda yaşat bakalım ya da tersini. Zaten ikisi arasında ilişki var ki kutup ayılarından çok bahsediliyor bedevi ilişkisi. Şimdi gerçekçi olmak lazım bu vardı elimizde. Kut’larımızda, bilgimizde, töremizde, yaşantımızda ha bugün ki gibi mushaftaki gibi değildi. Ama ataya saygı yok mu, küçüklere sevgi yok mu, törenin içerisindeki olan bir bakalım maddelere şöyle vatan sevgisinden tutalım değil mi? Savaşmaktan, nasıl savaşılacağından, suya, doğaya, tabiata nasıl saygılı olacağından değil mi? Hak, hukuk meseleleri Türklerde yok muydu? Kuran dediğin şeyde bu anlatabildim mi? Buyurun başkanım

Yener Dursun: şimdi az önce söylediğiniz o dini yayma anlamında, öğretme anlamında Nahl suresi 103’te lisan geçiyor, açıklık geçiyor yani Arapça diye çevrilen. En sonunda yine apaçık geçiyor mübin olan diyor yani. Hani bu dili, bu lisanı gönlüyle anlayıpta sadece lisan üzerinde kalmamış mübin olan Kuranı gönlüne indirmiş biraz önce saydığınız Geyikli Babalar vs. bunları tam karşılıyor gibi ve hatta o lisanı bilmiyor ama bunu almış ya. Arap diyor ki bunlar karşı çıkıyor onların dili diyor bu dilden değil ki itiraz ediyor onlar. Onların dili acem dili diyor bunlar o dilden ne anlar. Yani bir de itiraz da var orada bakın.

Oktan Keleş: Yüzlerce şey söyleyebiliriz aslında Kuranın içerisinden bu konuyla ilgili. Musa’nın şeriatı Hz. Peygamber’in şeriatı değil ki. Öyle mi abdest almış. Öyle mi namaz kılmış. Eğer ki Musa peygamberin din anlayışıyla, ibadet anlayışıyla bir açalım şimdi buradan ve Kurana uyan şekilde. Bu adam İslam’a göre bugünkü yobazlara göre dinsiz, kafirdir. Peygambere uymuyor, peygamberin sünnetine uymuyor diyecekler öyle mi dede? Hiçbir yerde sünnet kelimesi Kuranda geçer mi Muhammed’in sünneti diye geçmez. Ama Sünnetullah Allah’ın yasası anlamında geçer. Niye işte Allah’ın yasaları ne? Allah’ın yasaları dediğin zaman sadece Araplara gelmemiş ki. Kainat yasası, evren yasası, tabiat yasası, varlık yasası, yokluk yasası, yaratılış yassı hepsi evrensel bir kaide var burada. Şimdi bu lisanı anlamak lazım mesele bu. Şimdi ayeti kerime de dün de anlattık burada yine sabaha doğru. Biz gerçi saatleri de karıştırdık ne zaman geldik biz buraya hiç gitmemiş gibiyiz yani böyle. Ayette ne geçiyordu? Tek bir ümmettiniz, tek bir topluluktunuz sonra bu tek ümmet içerisinden peygamberler geldi sonra tefrikaya düşüldü. Şimdi sordum o zaman tek bir ümmetsek ayeti kerime hangi ayetti onu not aldınız herhalde. Tek ümmettik o zaman peygamberlerde onun içinde çıktığınıa göre ayet öyle diyor. E Adem döneminde de demek ki bir ümmet varmış adem de peygamber olarak onun içinden çıkmış. Mesela orada kırtasdan girmiştik değil mi Eray sen vardın değil mi kırtasiye kelimesi. Bir ayeti kerime de mesela cennet meselesinde anlatıyor ya onlara avret yerleri göründü varak geçiyor. Varak, sayfa, bilgiyle örtüldü biz ne diyoruz ağaç yaprağıyla örtüldü. Burada incir yaprağı var ya meşhur Hristiyan teolojisinde de o var. Halbuki varak kelimesi yazılacak, yazılmış bir bilgiye ya da hazır bilgi ile örtüldü anlamı yani o şey başka bir anlamı var. Biz ne yapıyoruz Hristiyan algısı gibi bak meale bak. Kimi mealler bizi Hristiyan algısına yönlendiriyor tespit ettik doğru mu 2/3’si dedik. Daha 1/3’i kaldı onu da bitirirsek inşallah bir 6-7 ayımız daha var. Kimisi bizi Yahudi yani İsrailiyat algısına götürüyor Kurana öyle baktırıyor bize bak hiç düşünüldü mü bu da tez konusu. Ben Türkçe bakıyorum, Türkçe derken Türk’ün kafa yapısı gibi bakıyorum ne Arabın. Mesela İbrahim için ne diyor ne Hristiyandı ne Yahudiydi dosdoğru bir Hanifti diyor. Yani Sümerler Türkse bu da Türktür diye bir tezimiz de var Urbarra. Olsa ne olur olmasa ne olur biz öyle kabul ettik var mı itirazı olan tersini ispat etsin yani. Hatta desek ki İbrahim benim babamın amcasının oğluydu çürüt hadi. O da diyecek ki ispat et, ederiz. Mesele şu illa ki İbrahim diye bir tanıdığımız vardır yani. Şimdi oradan da bir şey atfetmesinler. Şimdi bu bakış açısıyla baktığımız zaman Kuran mealleri, tefsirleri, Diyanet tefsiri mesela dehşet. O 4 tane put meselesini Kurandan işlemiştik Türk yegus, suva tefsirde diyanette ne var yayınladım. Diyanet tefsirinde şunu diyor Nuh peygamberin gemisiyle gelen putlar. Nuh peygamber put mu taşımış? diyanet tefsiri işte yayınladık bakın o ayete baksınlar el insaf ya. Üstelikte zürriyetini kes, neslini kes dediği nokta da değil mi kuranda ama bir de kesmiş ya her ihtimale karşı yarın öbür gün lazım olur diye gemide taşımış diyanet tefsiri ya el insaf ya. Şimdi buna gülünmüyor mu? Gülüyoruz da yani diyorlar ki dalga mı geçiyorsunuz? Kardeşim siz geçmişsiniz biz gülüyoruz, düzeltmeye çalışıyoruz. Üstelik siz bizle de dalga geçmişsiniz şimdi uyandık sıra bizde durun bunları iyi günleriniz yaşayın bu günlerini. Elbette bu Türkün günü gelecek ve çok yakında gelecekte gelecek ve gördük onu Güneşini de gördük ayrı konu. Şimdi de buradan bir şey çıkarmayın ha yok Mehdi mi geliyor böyle bir şey kastetmiyoruz kutsal kişilik falan değiliz biz. Bunu böyle bazen söylüyorlar böyle saçma sapan provokasyon şeyleri olabiliyor böyle saçma safsatalara şeyimiz tok yemeyiz o işleri. Türk milletinin yükseliş çağındayız biz. Turan çağında, Türk birliği çağındayız. Bundan yıllar önceki söylediklerimiz öyle mi Yasin. Hendekler açıldığı zaman gömeriz dedik gömdük mü? Devlet elden gidiyor, millet elden gidiyor, onaltılar nerede, aksakallılar nerede biz yazmıştık ya ilk terminolojiyi sonra dizilere filan biliyorsunuz birilerine dava ettim mahkemeye verdim bizim literatürü kullandı diye falan. İşte nerde devlet elden gidiyor siz diyordunuz ki işte Akdeniz2de yakında gideceğiz işte Karabağ’ı olacağız şöyle olacak nerde bunlar e işte oluyor. Hala şikayet edenler el insaf. Bak o günleri yaşıyoruz. Bugün söylediklerimi de yaşayacaksınız ama bir güruh var ki arkadaş bir tülü memnun olmuyorlar ne istiyorsunuz? Ama o günlerde gelecek. Cengizhan’ı rahmetle yad edeceksiniz. Siz Cengizhan mübarek insanmış bunu mu istiyorsunuz. Türk töresi de gelecek. Türk’ün sancağı yere de göğe de her yere dikilecek bu kadar. Konumuz din şu bu falan filan değil. Maneviyat, kültür, tarih her şeyden bahsediyoruz da biz diyoruz ki kardeşim bu toplumun aydınlanması için dini neyse karışmıyoruz. İster Müslüman olun, ister Tengrici olun, ister ne biliyim başka bir dinden de olur Allah serbest bırakın demiş değil mi. Ama doğru bilsinler ya. Yanlış bildikleri için bugün İslam dünyasının durumu ortada işte ortada. Bu kadarını da eleştirmeyelim mi kardeşim.

Hayrettin Abi: Kuranın ilk ayetinin oku olarak gelmesindeki sebepte zaten oku derken Arapça oku demiyor kainatı oku diyor. Ben okuma bilmem dediğinde kâinatı bilmediği için, tanımadığı için. Yani biz Kuranı işte Arapça okuyacağız o zihniyete getirdiler.

Oktan Keleş: bir de şunu düşünüyorum Kuran işte öyle bir şey ki Arapça, Türkçeye çevrilemez diyen dangalaklar vardı değil mi? Dangalak kelimesini hak ediyorlardı. E birçok kelime Arapça değil o çevriliyor da Türkçenin ne suçu var o da çöktü. Öyle mi başkanım ne demek istediğimi anlatabildim mi. Bir başka şey bugün bütün dillere çevriliyor mu kuran apaçık sorun var mı? Yok. Japoncaya da çevriliyor değil mi. Şintoist de okuyabilir bunu yani. Biz nasıl onlarınkini okuyorsak lan bu adamlar ne demiş burada diye.

Hayrettin Abi: şimdi namaz Türkçe kılınmaz, okunmaz deniyor namazda sureler ama sıratı müstakim Rumca bu nasıl olacak şimdi

Oktan Keleş: Ya abi işte gördün mü? Sen şimdi bubu yeni öğrendin değil mi? Hatırlıyor musunuz evvelki sene dedim ki bakın bu konuyu açarsak iş başka noktalara gider biraz daha altyapı çalıştayları yapalım demiştim ki yaptık onları. Şimdi de bir sonraki söyleyeceklerimizin çalışmalarını ve çalıştaylarını yapalım ki daha da derinlemesine gidelim daha iyi anlaşılsın. Çünkü kelimeyi sarf etmek kolay altını doldurmak önemli. Burada uyguladığımız bir usul var hep beraber uyguluyoruz bunu tüm koldaşlar, sizlerle. Ne güzel bir kelime söyledin. Bu kelimeyi söylemek için 5.5 sene burada durmak gerekiyordu ve bugün söyledin onu. Halbu ki 1 saniye de söyledin o kelimeyi. Tekrar eder misin onu

Hayrettin Abi: Türkçe namaz olmaz dediler ama sıratı müstakim Elham da her gün okuduğumuz yunanca eski Grekçe onunla namaz oluyor ama Türkçeyle olmuyor.

Oktan Keleş: işte son söz bu olsun mu kapatalım Allah razı olsun. Devam ederiz biz burada nargile sohbeti ediyoruz. Başka kardeşlerin de sitemlerini kabul ediyoruz ama biz bu bilgileri edinmek için yıllarımızı verdik hala veriyoruz bak burada aksaçlı çek şunun saçına bak bembeyaz olmuş bu adam emekli oldu yeni de girip çıkmadığı yer kalmadı Allah razı olsun kendisinden. Ama devlet adına, araştırmak adına, insanlık adına bu kadar karı, kışı, yağmuru değil mi abi öyle değil miydik beraber. Dostlarımız geliyor anlatıyor kaç seneden beri bir bilgiye ulaşmak için bu kadar eza, cefa çektiğimizi iddia da etmiyoruz bizim büyükler daha da çekmiş. E kusura bakmayın da bir fokurdumuza da katlanın ya. Biz çünkü bunu çekim yapmıyoruz aramızda muhabbet ediyoruz çok istirham ediyorlar, rica ediyorlar hatta bizim dostlarımız emrediyor biz de emirlerini yerine getiriyoruz bunları kayıt altına alıyoruz doğru mu? Hem de hepsini alamıyoruz yani. Teşekkür ediyorum hepinizden Tengri razı olsun, Tengri yüzünüze bolsun.

 Not: Konuşmayı deşifre eden Fatih Yıldız'a, Ayşe Demet'e ve Kazım Kubilay'a teşekkür ederiz.

 



Bu haber 8,900 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    12,266 µs