Âşıkların Aşkı-2
Âşıklık Geleneğinde Rüya ve Bâde İçme Motifi
Hatırlayacağınız gibi ilk yazımda âşığın âşık olmadan önceki evresini incelemiştim. Bu yazımda ise âşık olma evresini, bu evredeki rüya ve bâde motifini incelemeye çalışacağım.Teknik ve bilinen kısımlar dışında, bu alanda ilk defa değinilecek noktalar da yazıda yer alacaktır.
Öncelikle bâde sözcüğünün anlamı ve kökenine bakarak başlayalım:
Farsça bir sözcük olan bâde şarap-içki anlamına geldiği gibi, olmak anlamında da kullanılmaktadır.
Âşık şiirinde bu mânevi içki daha çok bâde kelimesi kullanılarak ifade edilse de mey, şarap, dolu, şerbet kelimeleri de şiirlerde azımsanamayacak derecede kullanılmaktadır.
Konuyu detaylandırmadan konuya yabancı olanların aklında bir zemin oluşturmak adına bâdeyi bir cümle ile ifade edecek olursak:
Rüyada çeşitli kişiler tarafından âşığa sunulan, genellikle sıvı bir içki olmakla beraber değişik şekillerde de karşımıza çıkabilen, âşığın ruhu, yaşantısı ve şiiri üzerinde derin etkileri olan kadim bir motiftir.
Şimdi öncelikle bâde içme olayı ile ilgili çeşitli konuları bölümlere ayırarak degerlendirerek başlayıp, sonrasında bu ayrımların âşıkların hayatında nasıl karşımıza çıktığını inceleyerek devam edelim. En sonunda da bâdenin manevi yönüne değineceğiz.
-Âşığın Rüyayı Görmeden Önceki Ruh Hâli-
Bir önceki yazımda âşığın daha âşık olmadan çeşitli zorluklar ve sıkıntılarla karşılaştığını ve bu zorlukların âşığın hayatı ve şiirlerine etkisinden bahsetmiştim.
Genellikle hayat boyu sürecek olan bu sıkıntılar rüyânın görüleceği günlerde fazlalaşmakta ve zirveye ulaşmaktadır. Özellikle rüyanın görüleceği gün bu sıkıntı artmaktadır. Bu gündelik hayatın getirdiği sıkıntılar olabileceği gibi sebepsiz bir ruh sıkıntısı şeklinde de kendisini gösterebilmektedir. Burada pek değinilmeyen ve gözden kaçırılan bir nokta vardır. O da âşığın bu durumunun tasavvuftaki ruh sıkıntısı olarak bilinen "Kabz Hâli" ile olan benzerliğidir.
-Âşığın İlk Rüyâsını Gördüğü Yaş-
Yaş aralığı genellikle 13 ile 25 arasında olmakla birlikte nadir de olsa 25 yaşından sonra da bâde içtiğini söyleyen âşıklar bulunmaktadır.
-Rüyânın Görülme Yeri-
Rüyâ genellikle doğada, açık alandayken görülür. Bir çeşme başı, dere yatağı yanı, bir ağacın altı, şehit mezarı veya ermiş birinin mezarının yanı gibi alanlar sıkça karşımıza çıkmaktadır.
-Bâde Diye Tabir Edilen Şey-
Bâde genellikle sıvı bir içki olmakla beraber azımsanamayacak kadar örnekte farklı nesneler olarak da karşımıza çıkar. Öncelikle sıvı içkinin nasıl bir sıvı olduğuna örnekler vererelim:
Su, süt, şerbet, değişik renklerde bir sıvı.Sıvının sunulma şekli ise genellikle bir tas içindedir.
Bahsettiğimiz diğer nesneler ise;Boncuk, ekmek, hırka, saz, kitap, sayfa, tükürük, nar, bilezik...şeklinde karşımıza çıkmaktadır.Görüldüğü gibi nesneler çeşitlenebilmektedir. Burada anlamamız gereken nokta bu nesneleri rüyada usulüne uygun gören kişinin, rüyasından sonra bir değişime uğramasıdır. Bu değişim ruhi yönden olduğu gibi kişinin edebi(şiir) yönüne de etki etmelidir.
-Sunulan Bâdenin Sayısı-
Âşık farklı günlerde rüyasında bu durumu deneyimleyerek, böylelikle birden fazla bâde içebileceği gibi kendisine bir rüya içerisinde de birden fazla bâde sunulabilir.Kesin olmamakla birlikte birçok örnekte bir rüyada sunulan bade sayısı birden fazlaysa bu sayı genellikle üçtür.
-Bâdeyi Âşığa Sunan Kişi-
Rüyada bâdeyi âşık adayına veren kişilerdir.
-Ulu Kişiler: Ulu kişiler adı altında gruplandırmayı tercih ettiğim bu kişiler, genellikle mânevi kişiliği ön plana çıkmış, toplum ve tarih üzerinde büyük izler bırakmış olan kişilerdir.
Bir Peygamber,
Hz.Ali,
Hz.Hızır,
Dede Korkut( Âşıkların Pîri kabul edilir.)
Pîr Ahmed Yesevî, Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Yûnus Emre gibi vefat etmiş veya çok az da olsa hâlen yaşamak da olan manevi büyükler Üçler, beşler, yediler, kırklar diye adlandırılan ulu erenler.
-Başka Bir Âşık: Bazı rüya anlatılarında ise bâdeyi âşığa bir başka âşık sunmaktadır. Bu vefat etmiş bir âşık olabileceği gibi hâlen yaşamakta olan bir âşık da olabilmektedir.
-Maşuka: Bazı örneklerde ise âşığa bâdeyi sunan bir maşuka adı verilen bir sevgilidir.Genelde uzak diyarlarda olan, ismi bazen verilen, bazense verilmeyen, bazen nerede olduğu da bilinmeyen bir kişidir. Bazı rüyalarda karşılıklı bâde içirme şeklinde de örnekler görülür.(Önemli bir konu olduğunu düşündüğümden, ileriki bir yazımda detaylandıracağımı belirtmek isterim.)
-Bâdeli Âşık(İlhamlı Âşık)-
Bâde içen âşıktır. Bazı âşıklar ise rüyada kendilerine verilen nesnenin tamamını tüketemezler (örneğin suyun yarısını içebilir, elmanın yarısını yiyebilirler.) bu kişiler de "yarı bâdeli âşık"lardır. Bir de bâde içmeyen bâdesiz âşıklar vardır.
Şimdi yukarıda anlattığım bu motiflerin âşıkların hayatında nasıl karşımıza çıktığını örneklerle anlamaya çalışalım. Sonrasında bâdenin mânevi yönünü ve âşığa etkisini anlatan bu zamana kadar pek değinilmemiş birkaç cümleyle yazımı sonlandıracağım.
Örnekler:
Karacaoğlan, Hemite civarında,
Ceyhan ırmağı kıyısında çobanlık yaparken, yanına bir kocakarı gelerek, suyun karşı tarafına geçme konusunda yardım ister. Karacaoğlan, bunu omuzuna alıp geçirirken, boynunu bir şeyin yaktığını hisseder ve sebebini koca karıya sorar.
Kocakarı sebebini açıklamayınca, Karacaoğlan bunu yatırıp, kendisi kontrol eder ve karının uygun olmayan yerine hamayli(muska)koyduğunu görür. Karacaoğlan, hamayliyi alıp, kocakarıyı da öldürerek suya atar.
Karacaoğlan’ın yeniden işine başladığı sırada, önce üç daha sonra da yedi atlı gelerek koca karıyı sorarlar. Karacaoğlan, yaptıklarını önce açıklamak istemese de sonra her şeyi tek tek anlatır.
Meğer atlılardan biri Hz. Hızır’imiş ve karının peşindeymiş, olanları öğrenince Karacaoğlan’dan dileğini sorar. O da âşıklık istediğini söyler. Bunun üzerine Hz. Hızır, Karacaoğlan’ın ağzına tükürür. Karacaoğlan, o günden itibaren çalıp söylemeye başlar. (Burada söylediğiilk türkü anlatıcı tarafından unutulmuştur.)] (Sakaoğlu 2004: 841-843).
Bu hikayeyi analiz ettiğimizde görüldüğü gibi aslında burada bir rüya durumu yoktur. Eski âşıkların bâde anlatıları genelde bu şekildedir. Olay rüyâ değildir ve gerçekten yaşanmıştır. Burada anladığımız Karacaoğlan, Hızır'ın peşine düşeceği kadar önemli olan kötü bir büyücüyü öldürmüştür. 3 ve 7 rakamları da tasavvuftaki gayb erenlerini hatırlatması bakımından dikkat çekicidir.
Şimdi bu hikâyede daha önce açıklanmamış bir noktaya değinelim.Bu bilgiyi değerli öğretmenim Oktan Keleş Bey ile yaptığımız bir konuşmada kendilerindenden öğrenmiştim. Görüldüğü gibi burada Karacaoğlan Hızır'ın ağzına tükürmesi suretiyle âşık oluyor ki bu da Âşık edebiyatında bazı âşıklarda görülen ve bâde sayılan bir ritüeldir.
Bu kadim bir Kam'lık sırrıdır! Sonradan dezenformasyona uğrayarak günümüzde üfürükçülük şeklini alarak bozulmuştur. Olayın aslı; Kam olan kişi ağzından Kam adayının ağzına bir nesne veriyor ve bu nesne de genelde köz şeklinde karşımıza çıkıyor. Ve ona diyor ki: "Ağzımdan çıkan söz söyleme bilgisini sana aktarıyorum, dikkat et çünkü sözü yanlış dersen ağzını yakar! (köz olmasının anlamı). Artık benim sözüm, senin sözündür."
Âşıklık ile kamlığın yazılan ve daha önce yazılmamış birçok benzer noktası vardır. Bunu ayrı bir yazıda ele alacağım. Bu kısmı bâde olayı ile ilgili olduğu için burada anlatmayı uygun gördüm. Bu olayda da bu ritüel ile bâde verilen Karacaoğlan âşık olmuştur.
Âşık Feymânî anlatıyor:
"Yirmi yaşlarında çobanlık yapıyordum. Uykuda iken rüyamda bir zat bana "Feymânî" diye seslendi. Fakat ben bu ismi unuttum, sonra da hatırlayamadım. Belli bir süre sonra tarlada bir ağacın altında uyuyorken aynı zat bana bu defa üç kere "Feymânî" diye seslendi ve bir tastan berrak bir su içirdi. Uyandığımda yanımda şiirlerimi yazdığım bir not defteri vardı ve Feymânî ismini hemen oraya not aldım. Bundan önce Çoban Osman mahlası ile şiirler yazıyorken artık Feymânî mahlasını kullanmaya başladım. Bu ismi daha önce duymamıştım, köyde soruşturduğumda da kimsenin bu ismin anlamı hakkında bir bilgisi olmadığını gördüm. Uzun araştırmalar sonucu Feymân isminin Farsça kökenli olduğunu ve "ahlâk ve iyilikte olgunlaşmış kişi" anlamına geldiğini öğrendim."
Birçok bâdeli âşığın bâde hikâyesi vardır. Yazıyı uzatmamak adına burada iki tanesini anlattım. Merak edenler bilgi ağlarından diğerlerine ulaşabilirler.
Şimdi, yazının giriş kısmında belirttiğimiz bâdenin mânevî yönüne değinelim.Burada anlaşılması gereken sır:
Âşığın bâdeyi içince artık farklı bir kişiye dönüşmesidir. Artık eski kişi ölmüştür, yeni kişi (âşık) doğmuştur.Bu doğan yeni âşığın yeni bir adı (mahlas kullanma sırrı) vardır. Ve bu yeni kişi farklı sözler söylemektedir.(şiir söyleme, doğuşla deyiş söyler). Artık duygusal ve ruhsal yapısı, olaylardan etkilenme şekli farklıdır. Farklı bir kişi olmuş, eski kişi ölmüştür.( "Ölmeden önce ölme" durumuna işaret.). İnsanlar bazen bu kişinin farkında olmaz ve içindeki aşkı âşığı göremez. Ulu Âşık Yûnus Baba bu sırrı: "Bir ben var, benden içerü." diye şiirine kodlamıştır. Bilenlere selâm olsun...
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle