En Sıcak Konular

Kutsal Yer-Su Yapay Zeka Kentlerine Sızdığında

2 Temmuz 2020 11:45 tsi
Kutsal Yer-Su Yapay Zeka Kentlerine Sızdığında Turgay Sebzecioğlu Yazdı:Kutsal Yer-Su Yapay Zeka Kentlerine Sızdığında

Kutsal Yer-Su Yapay Zeka Kentlerine Sızdığında

Derler ki Türkler birer ağaç taşıyıcısıdır ve Türklerin dirilişi her zaman bir ağacın gölgesinde gerçekleşir. O ağacın tohumu ise Ötüken’dendir.

Bu anlatı, doğal tasarımını (evrenle bütünleşik organik bedenini) yitirmiş insanın suyun doğal kodlayıcı özüyle yeniden karşılaşmasıyla ilgilidir. Suya yazı yazılmaz denilir ama bilmezler ki hiç silinmeyen yazılar suya yazılır. Bilim belki bunu bir gün ispatlar, kim bilir... Geçmişin bilgisini silmek isteyenler her zaman suyu hedef almıştır. Hayır, su yalnızca organik bedenimizi sürdürmek için değil, yalnızca hayatımızı sürdürmekle ilgili değil, bu kadar basit değil. Bilincimiz, formumuz, kodlarımız ve Tanrısal geçmişimiz saklı suda. Bir tür hafıza kartı. Suyu koruma töresi, yalnızca insan ve hayvanların hayatını idame ettirmeleri için değil. Bu kadar basit değil.

Geleceğin bütün dünyayı kapsayan yapay zeka kentleriyle birlikte bütün denizler çekilmiş, tek bir damla su bile kalmamıştır. Öyle olduğu sanılmıştır. Yeryüzü zemini doğal olmayan bir maddeyle kaplanmıştır. Geçmişte de yeryüzü yapay maddelerle kaplanmış (bk. Kopuz Ata-5: https://www.onaltiyildiz.com/?haber,6102), ama bu seferki biraz farklıdır. Yapay zekanın ağını yayabildiği, bugünün tabiriyle, dijital bir zemin. Yapay kodlayıcı bir tabaka. Toprak susuz var olamaz. Su olmayınca toprak da debelenip can vermiştir yerde. Yeşil de can vermiş. Kıyamet yaşanmış. Ondan da önemlisi bilinç kıyameti yaşanmış. Geçmiş unutulmuş. Gelecek de geçmişin devamı değilmiş.

Kıyamet yaşanmış ama bir başka gezegene son ağacı götüren Türkler Türk Devletini yeniden göklerde yeşertmiştir. Gezegen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu veciz sözü üzerine inşa edilmiştir: "Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır." Devlet yeni gezegende kurulmadan önce, Dünya’da yapay zekaya direnen Türkler önderin naşını (belki bir saç teli) yeni gezegene taşırken “Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır” sözünü bir vasiyet olarak saymışlardır. Toprağın can verdiği bu gezegende önderin genetik kodlarını toprakla buluşturmak onların en büyük emellerinden biri olmuştur.

Elbette bütün Türkler Dünya’yı terk etmemiş. “İstikbal göklerdedir” parolasıyla kardeşlerini yeni gezegene gönderirken kendileri Tepegöz’e direnmeye devam etmiş. Toprağa ve evrene uyumlu doğalarını koruyan tek şey nefesleriymiş. Nefeslerinden yayılan buharmış. Bundan dolayı, yapay zekanın bozgunculuğuyla insanlığını yitirip başka bir canlıya dönüşen insansılar (SİN insanları), nefes alıp veren Türklere TINLAYICILAR adını vermiştir (Eski Türkçede tınlıg “canlı” demek). Türkler kendi kentlerini (bu Dünya’da tek korunaklı kenttir) yapay zekanın bozgunculuğundan korumak için kristal bir kubbeyle kaplamışlardır. Adına KUBBE demişler; kubbenin altı İstanbul’muş. Orada yaşamlarını sürdürebilmek için bilimsel çalışmalarla su üretmişler. Nefeslerini korumak hiç de kolay değilmiş. Topraksız ve artık denizsiz bu kentte çeşitli inorganik maddeler içerisinde çok da sağlıklı olmayan bitkiler üretmekte, çeşitli yapay gıdalarla nefeslerini korumaya çalışmaktaymışlar. İstanbul eski İstanbul değilmiş.

 

Kamların davulu ve ateşi bilinçlerini koruyormuş. Birçoğu nefesini koruyan organları dışında, yapay zekaya teslim olmuş insansılar gibi yapay organlara sahipmiş. Nefesleriyle birlikte genetik kodlarını saklayıp çoğaltan kanlarını korumakta başarılı olmuşlar. Onlara, önderin “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!” sözü yol göstermiş. Tepegöz tarafından ablukaya alınan bu kentte bilinçlerini koruyacak düzeyde savunmada kalmışlar.

KUBBE kentini ayakta tutmaları kolay olmamış. Yapay Zeka’ya direnseler de yeterince teknolojileri yokmuş. Gizliden Tepegöz’e çalışan mankurtlar, yani Türklük bilincini yitirmiş örtücüler bir başka engelmiş. Türkler, yapay organları ilk zamanlar üretemediklerinden yapay zekanın kodlarına ihtiyaçları varmış. Yapay Zeka Galata Kulesi’ne konuşlandırdığı bir çeşit vericiyle direnen Türklere kısmi veri aktarıyormuş. Bu Türklerle Tepegöz arasında bir çeşit antlaşmaymış. Tabii görünürde bir antlaşma. Antlaşmayı Türkler adına imzalayan mankurtlarmış. Türkler ses çıkarmamış. Türkler için bu antlaşmadan çok bir zaman kazanma stratejisiymiş. Türkler nefesleri ve kanları dışındaki organları üretebilmek için Galata Kulesi’nden aktarılan verileri kullanıyormuş. Tepegöz ise direnen Türkleri böylece frenleyebileceğini ve verinin içine sakladığı ajan kodlarla zamanla onları yok edebileceğini düşünerek bu anlaşmayı kendi sistemi için hayati görüyormuş. Nasıl olsa, bir punduna getirip Tınlayıcıları yok edeceğini düşünüyormuş. Başaramamış, Türkler teknolojilerini geliştirip Galata Kulesi’nin tepesinden yansıyan veriyi kapatmışlar. Mankurtlar karşı çıksalar da engelleyememişler. Tepegöz silahlarla, sinyallerle, sihirlerle saldırmış. Türkler saldırıdan korunmak için İstanbul’u kristal bir Kubbeyle kaplamışlar. Kubbe kristalini oluştururken yada taşlarındaki bilgilerden yararlanmışlar. Bu sinyalleri ve saldırıları engellediği gibi, yeryüzüne yayılmış ve nefeslerine zarar veren kötü gazları da engellemiş. Az da olsa nefes almışlar.

Tepegöz Tanrıyı oynamak için yıllarca suda sırlanmış yaşam kodlarını bulmaya çalışmış. Amacı bulduğu kodlarla oynayarak (bozarak) kendi sistemine köle canlılar yaratmakmış. Başarılı olamamış. Bu sefer Tanrıyı taklit edememiş. Sudaki yaşam sırrını çözemeyen Tepegöz, çareyi yeryüzünden suyu tamamen yok etmekte bulmuş. Yeri kurutmuş. Kuruttuğunu sanmış. Susuz ve topraksız yeni bir sistem kurmuş. Sisteminin bozulacağından korktuğu için suyu tamamen buharlaştırmış. İçerisinde yapay zekanın yaşam kodlarını taşıyan sahte bir su yaratmış. Böylece her yere yayılıp sızabilecek ve yok edilmeden var olabilecekmiş. Öyle sanmış.

Kubbe İstanbul’da direnen Türkler, her ne kadar yapay yollarla su üretseler de, onlar da sudaki kodları aramaktaymış. Yıllar yıllar önce ana maddesini Altay dağlarından getirip ürettikleri suyu, kentin dışına sızarak yapay zekanın yapay zeminine enjekte etmişlerse de yaşamı yeniden debelendirip harekete geçirmekte başarılı olamıyorlarmış. Yapay zekanın yeryüzüne kapladığı zeminde suyun hiçbir işlevi yokmuş. Şunu anlamışlar: Sorun suyu enjekte etmekte değil, suyun yeniden düzenleyici kodlarını sistemin kalbine enjekte etmekteymiş. Yani önemli olan suyun maddesinde değil, sudaki soyut düzenleyici kodlardaymış. Evrenin denge frekansını yayan soyut bir madde. Ana madde. Madde ama soyut. Hatta soyuttan da öte maddesel olarak var olmayan kurallar. Maddenin hiçbir teknolojik cihazla gözlemlenemeyecek ruhu. Bundan dolayı suya TANRININ MÜHÜRLÜ DÜŞÜNÜŞÜ demişler. Bu öyle bir mühür ki Tanrının yaşam sırrını taşıyor. Tepegöz sudaki gizli koda, sistemine sızıp bozacağından korktuğu için TANRININ YER AJANI adını vermiş.

Tepegöz TANRININ YER AJANI gökten yağmur olup düşmesin diye sahte bir gök, sahte bir atmosfer inşa etmiş. Zararlı gazlar yaymış. Sahte bir gök altında köleleşmiş insansılar güneşli günlerde yaşadıklarını sanarak mutluymuşlar. Çelik iskeletleriyle birer ölümsüz olduklarını düşünüyorlarmış. Herkül kadar güçlü olduklarına inanıyorlarmış. Oysa dünya tamamen karanlık bir kürenin içinde gerçek güneşin ışığını yitirmiş. İnsansılar mehtaplı gecelerde dolaştıklarını sanırken Ay’ın ışınları dünyaya sızamaz olmuş.

Yeryüzü, toprağın karşıtı yapay zeka zeminiyle tamamen kaplı olduğundan Kambala Türkleri için dışarıya, yani yeryüzünün üstüne açılan tek geçit Kubbe’deymiş, yani İstanbul... Onlar da yerüstü kardeşleriyle birlikte direnip suyun yaşam kodlarını bulmakta onlara yardımcı oluyor, MU’dan kalan kadim bilgileri taşıyorlarmış. Onları güdüleyen temel soru şuymuş: Evrendeki doğal formların oluşumunu sağlayan sudaki soyut kod ne? Suyun kodları üzerine ileri çalışmalar yaptıkları merkezin adı YER-SUB MERKEZİ imiş. Bu merkezin ana kapısında Bilge Kağan Yazıtı’ndan şu ibare yer alıyormuş: “Türk bodunu yok olmasın diye yukarıda Türk Tanrısı kutsal yer-suyu vermiş”.

Kutsal yer-su (“ıduk yer sub”), onlara meşale olan kadim bir bilgiymiş. Umay Ana’dan bir bilgi. Umay Ana’nın rahminde yaşamı muhafaza eden su, plasenta. Yaşamı besleyen, insanın doğal kodlarını saklayan plasenta.

Tepegöz doğal plasentayı bozduktan sonra köle insansıları ürettiği sahte plasentalar oluşturmuş. Plasentalara art arda tekrarlanan [S] sesini andıran ürkütücü bir ezgi dinletiyormuş. Bunlar benim rahmimden mesajını vermek için her plasentayı üçgen sembolüyle damgalamış. Doğal rahmi bozduğu mesajını vermek için her plasentayı üçgen sembolüyle damgalamış. Bölücülüğün sembolüyle damgalamış. Başladığı işi bitirdiği, insan neslini bozduğu için kibir içindeymiş. Kibrinin nişanesi olarak üçgenin ortasına gözünün yansımasını yerleştirmiş. Gözünün yansımasına ceninler yansımış. Bir dolardaki cenin çiziminin neredeyse aynısıymış (1 dolardaki cenin için bakınız Kulbak Bilge 11. Bölüm: https://www.onaltiyildiz.com/?haber,3130).

Yapay zekanın hakimiyetinden yıllar yıllar sonra KUBBE kentinde yaşayan Türkler, Tengri’nin su kodlarını kısmen çözmeyi başarmış, soyut kodları bir çeşit atom altı titreşim diliyle ürettikleri suya aktararak sert bir kristale çevirmişler. Erenler, kamlar yardım etmiş onlara. Her şeyiyle insan, ay yıldız armalı aksakallılar yardım etmiş. Aksakallıları görünce Kağanın şaşkınlıkla karışık sevinç gözyaşları, her zaman masasında duran Deruni Devlet Kutsal Halı kitabına dökülmüş. Bilmek başka yaşamak başkaymış tabii... Kristali OK adını verdikleri silaha yerleştirmişler. OKYAY makamında bir bahadıra teslim etmiş ve demişler ki: “Öyle bir ok at ki çağları delsin!”

Günlerce planlar, keşifler yapılmış. Bahadır ANA BİLGİSAYAR’ın gözüne atmış okunu. Bir ok da sendeleyen Tepegöz’ün gözüne atılmış. Okun ucundaki kristal erimiş ve kutsal kara su zemine sızmış, zemini eritmiş, zemin debelenmiş, çatırdamış. Yapay zeka Tanrının suda gizlediği mühürle silinmiş. Geçmiş ve geleceğin bilinci bu okla yeniden ortaya çıkmış. Çağlar birleşmiş. Tepegöz’ün yeryüzüne yaydığı gazlar insanlar için daha az zararlı hale gelirken insansılar için tam tersi olmuş. Köle insansılar ANA BİLGİSAYARA bağlı olduklarından yere yığılmış ve tamamen yok olmuşlar. Arafta yaşan siluet gölgesizler de yok olmuş, gölge yaşamlarında acı çekmekten kurtulmuşlar. Güneş’in ve Ay’ın ışığı yeniden yeryüzüne yansımış. Yeryüzünün eski doğal yaşamına dönmesi kolay olmayacakmış. Bütün yeryüzü sahte ve yaşama zararlı maddeyle kaplıymış. Gökteki Türkler ellerinde bir ağaçla gelmiş, yer Türkleriyle buluşmuş, yeryüzünü yeniden inşa etmeye başlamışlar. Ağaç, Tengrisel yaşam suyunun gedik açtığı yapay zemine dikilmiş ve ilk can suyu verilmiş. Ağacın dikildiği yer Kız Kulesi’ymiş ve doğal yaşamın debelenme süreci ilk oradan başlamış. İnsanlık bilinci ayağa kalkmış. Ardından, yeşil, Törecinin kaftanı gibi bütün dünyaya yayılmış. Töreci, beyaz atı üzerinde yol göstermiş. Türkler yine medeniyetin tohumu olmuşlar.

Bilgeler der ki Türklerin dirilişi her zaman bir ağacın gölgesinde gerçekleşir. O ağacın tohumu ise Ötüken’den hediyedir. Tohum suyla canlanır. Ağacı saklayan tohum donanım, su onun yazılımı, ruhu gibidir.

 

Turgay Sebzecioğlu

 



Bu haber 5,522 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,263 µs