En Sıcak Konular

Özsoy’un Sırrı: Türk Sir Budun

1 Ekim 2019 08:21 tsi
Özsoy’un Sırrı: Türk Sir Budun Baran Aydın Yazdı: Özsoy’un Sırrı: Türk Sir Budun


                    ÖZSOY’UN SIRRI: TÜRK SİR BUDUN


‘’Türk Sir Budun…’’

Bilge Tonyukuk’a ait yazıtlarda yer alan Ötüken bilincine ait sır deyim…

Bu deyimin ne manaya geldiği, Orhun abideleri üzerine çalışan değerli bilim insanlarımız tarafından günümüzde dahi tam anlamıyla çözülebilmiş değil.

Bahaeddin Öğel, İbrahim Kafesoğlu, Osman Turan, Sadettin Gömeç vb. Türklük üzerine çalışan büyük bilim adamlarımız tarafından deyimde geçen Sir kelimesinin anlamı üzerinde bir fikir birliği yoktur. Yukarıda ismini zikrettiğim aydınlarımızın kimine göre Sir kelimesi Arslan, kimine göreyse Sir kelimesi ‘birleşik’ anlamına geldiği yazdıkları kaynaklarda belirtilmiştir. Ancak kelimenin ne manaya geldiği ile ilgili bir fikir birliği yoktur.

Orhun Abideleri ve tüm kainattaki diğer Türk’e ait yazıtlarda geçen buna benzer sırlı deyimlerin anahtarları ululardadır. Ötüken’i, beşer ve adem değil, insan gözleri ile gören ‘Adam’lardadır anahtarlar…

Türk’ün ulu bilgelerine ait anahtarlar ile göğe ve yere verilen vahyin kilidi açılır.

Birliğe dirlik veren gök soylu o ululardan birine, çok şükür ki Pirim diyebilecek kadar yakin olmamızı Gök Tengri dilemiş…

Pirimin nefesi ile Türk’e ait bir sırrın daha kilidine çekiç vuralım!

Türk Sir Budun… Yani Ötüken’in Sır Adamları…

Ötüken’in Sır Adamlarının ne manaya geldiğinin sırrı da yine bu deyimin içerisinde iç içe halde saklıdır. Ne demek istiyorum?

Göktürk yazısının en büyük özelliği aynalı yazı denilen (L. Da Vinci’nin de kullandığı yazı sistemi) kodlu sistemin en eski temsilcisi olmasından ileri gelmektedir. Mesela Türk yazıtları üzerine çalışan bilim adamlarımızdan çoğu, özellikle de Yenisey Yazıtlarında yer alan değişik cümle yapıları ile karşılaşmışlardır.

Bu yazıtlarda Göktürk harfleri ile yazılan dört kelimelik bir cümlede; ilk kelime düz yazılmışken; ikinci kelime tersten yazılmıştır. Üçüncü kelime tekrar düz yazılmışken; dördüncü kelime tekrar ters yazılmıştır. Aynalı metin denilen bu cümlenin bir sır ve şifre taşıdığı bilim çevrelerince kabul görmüştür.

Aynalı yazı denilen sistemin Türk bitiğindeki yeri çok ama çok önemlidir. Bu yazı sisteminde kelimenin tersten okunuşu ile şifrelenmek istenen şey, o kelimeye ait ikinci anlamın derinliğidir. Yani yazıtlarda kullanılan özellikle tersten yazılan kelimeler iç içe iki anlamı birlikte taşımaktadır. Bu kelimelerin ikinci anlamıyla okunduğunda ki tersten yazılmış hali başka boyutlardaki varlıkların sırrına hitap etmektedir.

Sir kelimesi üzerinde bilim insanlarımızın net bir görüş ifade edememelerinin nedeni de tam olarak budur. Sir kelimesi, Göktürkçenin aynalı yazı sistematiğinde kullanılan ve birçok manaya gelen bir kelimedir.

Ötüken bilincine ait bu tip kelimelerin ifade ettiği sırların peşinde koşanlarca; zamanla Türk’e ait kelimeler kendi lisanlarına adapte edilmiş ve kullanılır olmuştur. Sir kelimesi, günümüz İngilizcesinde soylulara verilen unvan ve efendi manalarına gelmektedir. Yine Sir kelimesi günümüz Farsçasında Arslan manasına gelmektedir. Kısacası Sir kelimesi Göktürkçenin batıni tarafına hitap eden en deruni kelimelerden birisidir.

Devam edelim…

Ötüken’in Sır Adamları… Kimdi bu Ulu Atalar? Neden bu ifade sadece Tonyukuk Yazıtlarında yer almıştı?

Soruların cevapları Türk kadim devlet teşkilatlanmasında gizlidir… Ne demek istiyorum?

Devlet teşkilatlanmamızdaki merkez kuvvetin aynası, Ötüken’in Sır Adamlarıdır. Ekip, kadim zamanlardan günümüze kadar gelinen süreçte ikiye ayrılmıştır. Bir yanda gök soylu ve gök ilmine sahip lider tabiatlılar; diğer yanda ise yer (Turab) soylu ve yer ilmine sahip, bu ekibin sırlarını gelecek kuşaklara aktaran ilmin kapısı muhafızlar.

Ötüken’in sır adamları, Ok-Oz’da yaşayan dinin ehilleridir! Aynı zamanda ulu atalar, Ok-Oz’un ilmine sahiptir! Bu ilmin en üst kurmayları; devletimizin merkez teşkilatının iki direği, kadim çağlardan günümüze kadar iki Türk boyunun temsilcileri olmuştur. Günümüzde sırrı ehillerince bilinen bu iki Türk boyundan ismi iyi bilineninin adı Aşina’dır. İsmi bilerek kulaklara üflenmeyenin adı ise Aşite’dir.

Nasıl ki Aşina kelimesinin anlamı kurt ise; Aşite’nin kelime anlamı da Arslan demektir. Ünlü Bilge Tonyukuk’ta, Türk’ün Aşite-Arslan boyuna ait bilinen isimlerden sadece biridir.

Türk tarihi boyunca Aşiteler ve Aşinalar, devlet yapılanmamızın temel direklerini oluşturmuşlardır. Aşiteler yerin (Arz, cevheri Turab) direği iken; Aşinalar ise göğün direğidir! Devletin merkez yapısının liderleri Aşina boyunun temsilcileri iken; devlet sırlarının ve geleneklerinin bir sonraki döneme aktarılması için yetiştirilen muhafızlar ise Aşite boyunun temsilcileridir. Bir tehlike anında Aşina boyuna ait liderlik tehlikeye düşerse; devletin başına geçecek ikinci sır boy Aşiteler arasından seçilirdi.

Çin yıllıklarında Türk devletine nifak sokulmak istendiğinde en gizli işletilmesi gerekilen plan şu şekilde ifade edilmektedir:

‘’Kurt ile Arslan’ın arasını aç…’’

Yani Aşina ve Aşite arasına nifak sokulduğunda devlet misyonunda aksaklıkların başladığı, Çin’i o dönem ellerinden tutan şeytani odak tarafından dile getirilmiştir.

Aynı kaynaklarda böylesine bir nifak tohumuna karşı, devletimizin iki temel direğinin birlik kurduğu ve 679 yılında Türk Kağanlığının fetret devrinden sonra Aşite boyuna mensup Feng-Chih’nin (Çince ismi) Çin’e karşı ayaklanarak; Aşina soyundan gelen Ni-shu-Fu’yu başlarına geçirdikleri yazılmıştır. Bu hamle ile devletin yeniden toparlanması için bayrak açılmıştır.

İşte bu olayların yaşandığı yüzyıl içerisinde, dünyanın dört bir yanına kadim zamanlarda dağılmış olan ve yönetici sınıfı Türk boyu Kurtların sırrını taşıyan elit gruplar (Meksika’dan Sibirya’ya kadar mevcut olunan tüm coğrafyadan bahsediyoruz), aynı yıl (Bahsettiğim yılın tarihi bir sırdır. Pirimizin himmeti ile bu yılı daha sonraki yazılarımızdan birinde açıklayacağız) bir merkeze doğru yol almak için bulundukları alanı, kültürlerinin temel öğelerini sırlayarak kafileler halinde terk etmişlerdir. Bu terk ediş bir misyon gereği olmuştur.

Gökkurtlar inlerini terk ederken; yerlerini Arslanlara bırakmışlardır. Acun’da Türk’e ait toprakların her yerinde bu durum aynı şekilde olmuştur. Ancak bir toprak parçası vardır ki, burada bir Güneş’in doğuşuna şahitlik edilmiştir.

Dedik ya Gökkurtlar inlerini terk etmişlerdi diye… Gökkurtlar bir merkezde adeta yeni bir medeniyetin tohumlarını atmak için buluşmuşlardı. Bu merkezin üzerine Güneş’in ışıkları parlamıştı. 

Acun’a ait diğer kıtalar üzerinde olduğu gibi, Güneş’in doğuşuna şahitlik edilecek topraklar üzerinde de Aşiteler-Arslanlar tarafından özel misyonları gereği yeni bir devlet kurulmuştu.

Karahanlı Devleti…

Karahanlılar, Aşite boyunun sırrına sahipti. Karahanlı Devleti’nde ki en önemli yöneticilerin isimlerinin önlerinde ki rütbenin ismi Arslan idi.

Arslanlar, yeni bir Güneş’in doğuşunu hazırlamak için kurdukları devlette; Tengri tarafından henüz indirilen yeni dinin kodlarının alt yapısını da kurgulamıştı. En önemlisi de İslam’ın gelişi ile birlikte bu süreçte ‘’Oğuz Karahan neslisin’’ tabirinin sırrı ortaya çıkmıştı. Üstelik Ay ile Yıldız bu dönemde tekrar birleşmişti…

Arslanlar, Kurt soylu bir ismin Güneş gibi doğuşunu, liderliğini bekliyordu. Onun doğuşu ile birlikte Gökkurtlar tekrar dirilecekti ve dört bir yana kök salarak; Türk’e liderlik edeceklerdi. O Güneş kimdi?

İsmi KUL HOCA AHMED YESEVİ idi. Yesevi Sultan’a yani Gök soylu bir Kurt’a, Türk’e ait devletin ve Türk’e ait ruhaniyetin sırlarını teslim edecek yarenin ismi de Arslan kodu ile şifrelenmişti. Pirimin Pirine sırları emanet eden meşhur Arslan Baba idi… Ruhaniyetine selam olsun...

Dedik ya devlete ve onun ruhaniyetine ait sırların muhafızları idi Aşiteler yani Arslanlar… Tüm Türk tarihi boyunca da bu sır devam etmiştir. Aşitelerin kurdukları devletler ‘Muhafız’ kodu ile kurulmuştur! Örnek olaraksa; sır ehli Aşitelerin temsilcisi Babürlüler, Kırım Hanları, Safeviler, Baybars’ın Memlük’ü verilebilir. Saydıklarımızın hepsi bayraklarında Arslan sembolünü kullanan Türk Devletleridir.

Örnekler çoğaltılabilir… Kaldığımız yerden devam edelim…

Biz, göğün sırrını taşıyan Kurt İle yerin (Arz-cevheri Turab) sırrını taşıyan Arslan’a ait sırları tüm dünyaya göğsünü gere gere haykıran bir çağın mimarının yazdığı sırlı cümleleri aktaralım. Aktaralım ki, Ötüken’in Sır Adamları Aşina ve Aşitelerin birlikteliğinin batiniyeti daha iyi idrak edilsin.

Okuyalım:

   ‘’Sen ey nurtopu gibi çocuk

      Senin adın Tur olsun

      Kutlu rengin mavi, eşin ay

      Yoldaşın Kurt olsun

      Sen ey sevgili çocuk

      Senin adın İreç olsun

      Nurun yeşilden çıksın, seninle parlasın

      Yoldaşın Arslan olsun’’


Paylaştığım metin; Türk adını bilinen tarihte üçüncü kez ilan eden Türkün Atası tarafından yazılan Opera’ya aittir. Özsoy Operasına, Atatürk gösterilerek ‘İşte Tur!’’ ve İrah Şahı gösterilerek ‘İşte İreç’ denilerek son verilmiştir.

Atatürk tarafından yazılan Özsoy Operası ile Aşina ve Aşite’nin batınıyetine ait sırların güncelliğini koruduğu Türk düşmanlarına karşı açıkça ilan edilmiştir. Özsoy Operasında öylesine deruni manalar ve devlet sistemimize ait öylesine sırlar vardır ki; ancak buna rağmen bu metinleri inceleyen aydınlarımızın sayısı bir elin parmakları kadardır.

Bu metinleri inceleyen isimlerden biri değerli Profesör Osman Karatay’dır. Turan ve İran coğrafyasındaki metinleri karşılaştırmalı olarak inceleyen Karatay, birkaç önemli sonuca ulaşmıştır. Karatay’ın en önemli tezlerinden birisi; İran destanlarında yer alan Feridun ile Turan metinlerinde yer alan Oğuz Kağan’ın aynı kişiler olduğudur. Gerçekten de İran destanlarında geçen Feridun ile Oğuz destanlarında geçen Ulu Kağanımız Oğuz Ata’nın yaptığı işler detaylı bir inceleme yapılırsa bire bir aynı olduğu görülecektir.

Osman Karatay ile ilgili bu değerli bilgiyi neden verdiğimi hemen belirtmeliyim.

Özsoy Operasında ikiz kardeşler Tur ve İreç’in babası olarak Feridun ismine yer verilmiştir. Operayı icra eden Adnan Saygun, Atatürk’ün İran coğrafyasında ismi geçen Feridun ile Turan coğrafyasında adı geçen Oğuz Kağan’ın aynı kişiler olduğu ve İran Şahı’na bir jest için Oğuz Kağan yerine Feridun ismini kullandığını belirtmiştir. Kısacası özel bir inceleme ile günümüz aydınları tarafından dile getirilen tezler, Atatürk tarafından yıllar öncesinde dile getirilmiştir. Üstelik dile getirilen sadece Feridun ile Oğuz Kağan’ın aynı kişiler olduğu değildir. Dile getirilen Oğuz Kağan’ın 16 oklar olarak görevlendirdiği Özsoy’un sırrı, Aşina ve Aşite’nin devlet teşkilatındaki var olma nedenleridir.  

Ötüken’in sır adamlarına ait o kadar çok yazılması gereken bilgi ve belge var ki…

Onlar kadim zamanlardan bu yana Türklüğün her alanına Tengri’nin tamgasını mühür misali basmıştır.

Basılan o mühürlerden birini dile getirelim…

Anıtkabir… Ulu Türk bilgeliğinin belgisi… Türk Ata’nın işaret fişeği…

Anıtkabir’e kuş bakışı bakıldığında bir anahtara benzediği görülecektir. 


Neyin anahtarı? Anıtkabir’de yer alan yirmi dört Oğuz boyunun hepsi neden Arslan sembolü ile temsil edilmiştir? Çünkü anahtarın olduğu yerde devletin sır ehli muhafızlar Aşiteler vardır. Yani Arslanlar…

Arslanlar… Devletin ve onun ruhaniyetine ait ilmin kapıları…

Uzun yıllardır Aşina boyunun tamgası dağ keçisi olarak bilinmektedir. Bu yanlıştır. Dağ keçisi sembolizmi gök takvimine ait bir yılı göstermektedir. O çağda yaşayan Aşinalar bu sembolü hangi gök yılında yaşadıklarını belirtmek için kullanmışlardır. İşte böylesine boy tamgalarının bilinmezlik içerisinde olduğu dönemde Aşiteler-Arslanlar kendi boy tamgalarını Anıtkabir’e mühürlemişlerdir!

Pirimizin himmeti ile bir kitabımızda açıkladığımız Anıtkabir’de Atatürk’e ait mozalenin üst tarafında yer alan halı desenlerinde; Türk’ün düşmanına ait sembollerin işlendiğini belirtmiştik. Ancak bu sembolleri işleyenlerin varlığına dair bir açıklama da bulunmamıştık.

Sembolleri işleyenler aynı halı desenine boy tamgalarını da basmışlardır.


 

 

Resimde, aynı halı desenlerinde yer alan sekiz adeti sağda sekiz adeti de sol da olmak üzere toplam on altı adet Aşite boyuna ait tamgalardan sadece birini görmektesiniz.

Arslanların sahip olduğu ilmin karşılığı elbette yüce kitabımız Kuran’da da yer almaktadır.

Müdessir Suresi 48 ve 51. ayetlere bakalım:

‘’Artık onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez. Böyle iken onlara ne oluyor ki, adeta Arslandan ürküp kaçan yaban eşşekleri gibi hala öğütten yüz çeviriyorlar?’’

Şefaatçiler, yüce kitabımızda Arslan ile sembolleştirilmiştir…

Kuran’da karşılığı olan Türklük sırlarının ‘Ötüken tasavvufunda ki manası nedir?’ diye sorulabilir…

Türk Sir Budun, Ok-oz’un Sir Derya’sının ab-ı hayat suyundan içenler…

Sir Derya yani Sır Derya ne demekti?

Pirimin, Sır Derya’nın Ok-Oz’a ait nefeslediği sırrını aktarayım:

‘’Tengri buyurdu! Kime buyurdu? Güzellik ve çirkinliğe… Girin, yüzün arının Sır Derya’da… İlk çıkan çirkinlik oldu. Çirkinlik sudan çıktı. Sudan çıktığında kendi elbiseleri yerine güzelliğin elbiselerini giyindi. Güzellikte çirkinliğin…’’

Sir Derya, Ok-Oz’daki ismi iken; uzay ve zamanın var olması ile ismi değişti… İsmi oldu Seyhun… Bu yüzden tarihsel kayıtlarda Sir Derya’nın diğer isminin Seyhun olduğu yazılmıştı. Ne diyordu Münir Derman Hz.?

FIRAT. DİCLE. SEYHUN VE CEYHUN.

Fırat ve Dicle kelime anlamları ile Mavi ve Tatlı su demekti. Öyle söylemişti Derman Hz… Peki ya Seyhun ve Ceyhun? Seyhun’un kelime anlamı İnci demekti. Ceyhun ise savaşılan yer anlamına geliyordu. Bu iki kelimede ki Hun kelimesinin varlığı ise Göklere delildi.

Mavi tatlı su, inci ve cenk edilen yer… Ne demekti tüm bunlar? Tengri’nin Türk’ün de aranan neydi? Su taşı…

Türk Sir Budun ehlinin Ötüken ilmindeki karşılığındaki damlalardan bir damladır Su taşı…

Türk Sir Budun ehli Aşina ve Aşite’nin, Ötüken ilmindeki karşılıklarında olduğu gibi, hangi sırlar ile yol aldığı anlaşılırsa; özsoydan gelen ve devletin merkezine ait sistemin emanet edildiği bu iki Türk boyunun hangi bilinç düzeyi ile strateji oluşturduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Anlaşılmalıdır ki, göğe verilen vahyin şahidi gök soylu Aşinalar ile yere verilen vahyin şahidi yer soylu Aşitelerin er meydanındaki yerleri ve karakterleri bilinçlere kazılsın…

Gök soyluların karakteridir, onlar ehlileştirilemez, liderlerdir… Yer soylular ise ehlileştirilebilir… Bu sebepledir ki, sirklerde bol miktarda ehlileştirilmiş Arslan görülürken; Kurt görülmez! Ancak bu Arslan’ın karakterinin zayıflığından değil, sırlara muhafızlık edebilecek ve onları daha sonraki nesillere aktarabilecek güç, kudret ve dayanıklılığa sahip olabilmesinden ileri gelmektedir.

Aslına bakılırsa; Türk Sir Budun ehli Kurt ile Arslan’ın karakterini anlatacak kelimeler yukarıdakilerden hiçbiri değildir. Çünkü bu Türk boylarının sırrı kelimeler ile küçültülebilecek kadar sığ değildir.

Misal, meselden gelir derler ya…

Gökkurt ile Arslan’a birer misal vererek, kelimelerin sığlığından kurtulalım…

Görklü Muhammed ile Ali…

Ebu Turab (yerin sırrı) olan Tengri’nin Arslan’ı Ali… 

Baran AYDIN

baranaydin88@gmail.com  

    




Bu haber 13,304 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,455 µs