TÜRKLER
Hiçbirşey eskisi gibi olmayacak.
Kalbim hızlı hızlı çarpıyor. Tıpkı dört nala koşan atlar gibi...
Herşey geçen sene başlamıştı. Derneğimizin yönetimi ile kıymetli abilerimiz Derûnî Babamızın köy evinde buluşmuşlar ve hasret gidermişlerdi. Öğrendikleri ve özellikle de yaşadıkları bir takım sırların bazılarını bizlerle paylaşmışlardı. O an anlatılanları okurken, dinlerken gönlümden bana da nasip olur mu diye mi geçirmiştim. Gerçekten nasip olur muydu? CAN Ağabeyimle Ötüken dağlarında, ovalarında yan yana omuz omuza yürümek? Düşünmesi bile heyecan vericiydi.
Ve bir gün Ocağımızda bu sorunun cevabını Sultanımız veriyordu. Seneye köy evinde toplu bir organizasyon yapılacaktı. Muhteşem bir haberdi benim için. İnşAllah o gün geldiğinde gitmek nasip olurdu. Daha sonra Kopuz Ata’da Sultanımız heyecanımı kat be kat arttıracak bir bilgiyi daha veriyordu. GÖKTÜRKLER ile YERTÜRKLERİN temas edebileceğini açıklıyordu. İnanılır gibi değil.
Günler birbirini kovaladı. Nasıl geçtiğini anlamadan 28 Temmuz Cuma günü oldu. Cuma namazını Tire’de kılma isteğimin nasip olmasıyla Ötükende tahmin edemeyeceğim süprizlerin olabileceği hissine kapıldım. İçim kıpır kıpır Sultanımızın köy evine doğru yola koyuldum.
CAN Ağabeyim ile her buluşma anı hem çok farklı hem de tamamen aynı...
Cuma günü itibari ile KALPEREN kardeşlerim yavaş yavaş gelmeye Sultanımızın evinde toplanmaya başladılar. BİR olmaya DİRİ olmaya koşuyorduk coşkuyla Allah’ın izni ile.
Tüm heyecanımı, hissettiklerimi herşeyi anlatmak istiyorum. Hem kelimeler yetersiz kalıyor hem de sayfalar.
80 KALPEREN 22 araba ile 29 Temmuz Cumartesi günü Ötükene gitmek üzere yola çıktık. Tire’de çay ocağına ve Tahtakale Camii’ne uğradıktan sonra Tengri Dağlarına Ötükene doğru yola devam ettik. Konvoy bir düğün konvoyundan farksızdı. Hali hazırda bir düğündü benim için. Hep derler ya çocuklar gibi şendik diye evet çocuklar gibi şendik hem de fazlasıyla.
Ötükene doğru yola çıktık diyorum ama neresi olduğunu bilmiyorum takdir edersiniz ki. Liderimizin önderliğinde az gittik uz gittik dere tepe düz gittik.
Sultanımızın işareti ile durduk. Araçlardan indik. Ötükene ulaşmamıza sadece sarp bir tırmanış kalmıştı. Askeri bir disiplinle 10’arlı gruplara ayrıldık. Benim tim komutanım Orkun abimdi. (Her an Parsların arkasına saklanma durumumuz olabilir J) Tim tim tepeye doğru tırmanmaya başladık. Eğim çok fazlaydı. Birgün önce aşırı yağan yağmur toprağı yumuşatmış ve kayganlaştırmıştı. Tüm Kalperenlerin gözlerindeki heyecandan ne eğimin ne de yumuşamış toprağın ne de arazi koşullarının engel olamayacağı bariz görünüyordu.
Sultanımız bir Alıç ağacını işaret ederek kamp alanımızı belirledi. Hemen herkes yerleşmeye başladı. Aynı zamanda havada kararıyordu. Alıç ağacına göre kamp alanı belirlenip Sultanımızında ağacı işaret etmesiyle birkaç kalperen kardeşimle birlikte ağacın oraya keşfe gittik. İlk olarak Serdar’ın (Budun) farkettiği ve sonra bize gösterdiği ile keşfin amacı gerçekleşmiş oldu. Çekilen resimler belki yayınlanır.
Bundan sonrası bir tavşan avı ile başladı. Ali Rıza, Hamdi Cenk ve ben bir koldan, Özge tepenin yukarısından tavşanı Sultanımıza doğru ilerletecektik. Elimize taşlar alıp karanlığa doğru atıyorduk. Hiçbirşey görmeden. Biz böyle ilerlerken bir baktık ki tavşan vurulmuştu bile, zifiri karanlıkta bir OK ile...
Kamp ateşi yakıldı, tavşan pişrilmeye başlandı, kamlarımız Ogün ile Ali Rıza unutulmaz bir an yaşattı. Sultanımızdan yeni çarpıcı bilgiler, sırlar öğrendik. Benim için en çarpıcısı “Türk demek; Allah’ın yanında olan demektir!” oldu. Bu birçok ama birçok şeyi net bir şekilde açıklıyordu.
Sultanımızın işareti ile sırt üstü yatıp eşsiz gökyüzünde parlayan yıldızları ve apaçık gözüken samanyolunu izlemeye başladık. Bu sırada bana göre 4-5 metrelik bir mesafede bulunan yamacın sırtında hareketlilik olmaya başladı. Sultanımız oraya doğru hareketlendi. Kıymetli başkanımız Yener Abimiz yanımda dizlerinin üstüne kalktı. Arka ayaklarının üstüne oturmuş, ön ayaklarının üzerinde bize doğru bakan bir şey var. Gözleri yeşil yeşil parlıyor. Heyecanla diğer yanımda bulunan Orkun abime bakıyorum kıpırdamadan izliyoruz(istesek de kıpırdayamazdık sanırım). Daha sonra gördüğümüzün bir Gökbörü olduğunu öğreniyorduk. Sultanımız hızlı bir şekilde oraya doğru çıkmaya başladı. Fener bir yanıp bir sönüyordu (öğrendik ki fenerde problem varmış). Karanlığın içinde Sultanımız ilerlerken bana göre sol omzunun üstünde iri bir yüz belirdi. Hemen onun sonrasında da beyazlar içerisinde, AK saçları rüzgarda dalgalanır bir şekilde (bizim olduğumuz yerde rüzgar yoktu) elinde asası ve tüm heybeti ve haşmetiyle karşımızdaydı KULBAK BİLGE. Sevinç gözyaşları, sesi kısacak şekilde çoşkuyla gözkyüzüne uzanan “ HUUUUU” sesleri (zikri)... Sultanımız ile sımsıkı sarılmış ve sonrasında da çoşkumuza çoşku katan lütfettikleri o muhteşem selamlamayı yapmıştı KULBAK ATA. İnanılır gibi değildi. İçimdeki çoşkuyu, yüreğimin çarpmasını, heyecanımı anlatabileceğim tarif edebileceğim bir kelime bulamıyorum. Bu arada Kulbak Ata’dan başka iki kişi daha vardı. Kim olduklarını umarım ilerleyen günlerde öğrenebiliriz.
Ayrıca, acaba yaşananlar bir Ergenekon muydu? Kim bilir?
Herşey ışık hızında gerçekleşiyordu sanki. Sultanımızın o uyarısı ile bir anda kendimize geldik. Uyarı şuydu “ Birazdan gökyüzünde çok şiddetli bir savaş başlayacak. Dikkatli olun ve ses çıkarmayın, ışık yakmayın”. Yere yatmış bir kuyununun içinden bakar gibi yıldızları seyrediyorduk. Derken gören gözlerin bile inanmakta zorlandığı o anlar başladı. Sağdan soldan önümüzden arkamızdan gökyüzünde uçan nesneler, UFO’lar. Bir tanesi o kadar yakından geçtiki Hilal şeklinde olan ön tarafını çok net gördük. Ya dağın arkasında kayboldu ya da dağa iniş yaptı. Arkamızda kalan dağlarda ise resmen Star Wars’u aratmayan sahneler yaşanıyordu. İki UFO birbirine ateş ediyordu. Hollywood’un gösterdikleri bir film miydi sadece?
Bunları yazarken dahi heyecandan duramıyorum.
Kalbim hızlı hızlı çarpıyor. Tıpkı dört nala koşan atlar gibi...
Rabbim Sultanımızın, Erenlerin, Atabeylerimizin, Türklerin yar ve yardımcısı olsun İnşallah.
Tüm Kalperenleri, lütuflarına layık olabilmeyi nasip eylesin. Hak Yoldan ayırmasın.
Evinde bizi ağırlayan Sultanımızdan, Kalperen kardeşlerimden Allah razı olsun.
Selam ve dua ile...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !
Savaş
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle