En Sıcak Konular

Doğuyor Bak Ergenekon

4 Ağustos 2017 08:30 tsi
Doğuyor Bak Ergenekon Doğuyor Bak Ergenekon

DOĞUYOR BAK ERGENEKON



Öncelikle Oktan Hocama, Erenlere, Göktürklere ve Kalperenlere selam olsun.

Tarihe tanıklık etmenin heyecanıyla yazıyorum bu yazıyı. Şu an her şey bir rüya gibi geliyor. Her şey o kadar güzel o kadar anlamlıydı ki...

İnsan biz şimdi tüm bunları gerçekten yaşadık mı diye kendisine sormadan edemiyor.

Bizim yolculuğumuz Ankara'dan başladı. 9-10 saatlik bir yolculuğun ardından Tireye varmıştık. Tireye yaklaştıkça heyecanımız artıyor, arabanın gazına daha fazla yükleniyorduk. Neler olacağını bilmesekte Oktan hocamla ve Kalperenlerle görüşecek olmanın heyecanı kalbimizin hızlı çarpması için yeterli bi sebepti.

Tüm Kalperenler bir gün öncesinden Oktan hocamın evinde toplanmıştı. Gece yaptığımız 2-3 saatlik derin bir sohbet hepimizin ruhunu okşamıştı. Yine Erenler lügatinden inciler dökülmüştü o gün sohbete.

Ertesi gün ufak bir Tire gezisinden sonra yemekler yendi, hazırlıklar yapıldı ve başladık yola koyulmaya. 22 araba 80 kişiden oluşan bir konvoyla başladı yolculuğumuz. Yolda Ötükene doğru tırmanırken bizim arabanın arıza yapmasıyla yolda kalmış, yaklaşık 1 saatlik gecikmeyle konaklayacağımız yere varmıştık. Henüz yoldayken olan ilginç bir şeyi de anlatmadan geçmek istemiyorum. Bizim araba bozulunca Bekir abilerin araba da bize yardım etmek için konvoydan kopmuş ve bizle kalmıştı. O sırada Bekir abi pantolonunun yırtıldığını farkedip yolda pantololonunu değiştirmişti. Tabi biz de o arada Bekir abiye şakalar yapıp eğleniyorduk. Bunun neresi ilginç diyebilirsiniz. İlginç olan nokta Oktan hocamın ertesi gün Bekir abiye " senin pantolonunu değiştirdiğini görüp gülmüştüm" demesi olmuştu. Oysaki biz daha yoldayken Oktan hocamların grup çoktan zirveye tırmanmıştı bile. Yani yanımızda değildi. Aslında daha doğrusu hep yanımızdaydı ve hep korunuyorduk.

Zirveye tırmanırken kendimizce düz yerler arıyorduk. Fakat düz diye gittiğimiz her yer sarp bir yokuş olarak karşımıza çıkıyordu. Tek başımıza çıkamayacağımız yerlerden birbirimize destek vererek, el uzatarak çıkmıştık. Zaten Ergenekon da "Sarp yokuş" manasına geliyordu. Zirveye çıkıp yerleştikten sonra, ateşler yakıldı kopuzlar çalındı. Öyle bir noktaya kamp kurmuştuk ki başımızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda sanki yıldızlar hemen üstümüzde gibiydi. adeta elimizi uzatsak yıldızlara dokunacak gibiydik. Yıldızların parlaklığını, Samanyolundaki o muhteşem renk cümbüşünü ilk defa bu kadar net görmüştüm.

Yine kamp alanında elinde ok ve yayıyla ateşin başına geçen Oktan hocam Türk ve Türklük hakkında bilgi vermeye başlamıştı. Hepimizin dikkatini çeken şey ise o an Oktan hocamın daha önce görmediğim şekilde heybetli oluşuydu. Yine o anlarda söylediği bir cümle aslında Türkün kim olduğunun , Kimlere Türk denildiğinin duyduğum en net ve en saf tanımıydı.Demişti ki: "Türk, Allahın yanında olanlara, Allah yolunda gidenlere denir." O an aklıma Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözü gelmişti. Ve bu sözünde anlamını hep birlikte idrak etmiştik.

Gece saat 00:30 civarında Oktan hocamın herkes yatsın ve yıldızları izlesin demesiyle hep birlikte yıldızları seyre koyulmuştuk. Arkada çalan kopuz eşliğinde yıldızları izlerken ruhumuz mest olmuştu. tam o sıralarda önümüzdeki küçük yokuşta bir hareketlilik belirdi. İlk başta ne olduğunu hiç birimiz anlamamıştık. Belki bir tilki, belki bir tavşan diye geçiriyorduk aklımızdan. Daha sonra Oktan hocam elinde fener ile oraya tırmandığında gördüğümüz şey karşısında hepimiz şok olmuştuk. Topraktan debelenerek çıkan ve toprağı yaran bir Gökbörüyü görmek hepimizin kalbinin hızlı çarpmasına sebep olmuştu. Hu zikirleriyle ve kurt ulumalarıyla içimizdeki o coşkuyu dışarı atmaya çalışıyorduk. Ardından Oktan hocamın tuttuğu fenerle Kulbak Atayı görmemiz nasıl anlatılır ki? nasıl tarif edilir ki?  Kulbak Ata kanlı canlı 3 metre önümüzdeydi. Ne düşüneceğimizi ne hissedeceğimizi şaşırmıştık. Hu zikirlerinin arasına Allah Allah sesleri karışmıştı. Hepimiz adeta Kulbak Ata'nın güzelliğine kilitlenmiştik. Tam o sırada Kulbak Atanın lütfedip asasını kaldırıp bizleri selamlamasıyla adeta dağları inletmiştik. kendimizden geçmiştik. Ruhlarımız sanki göklere çıkmış gibiydi. Demiştim ya bir rüya gibiydi diye aynen öyleydi. Daha başka o fenerin ucunda kimler yoktu ki. Gökbörüler, Tulparlar, Parsbörüler ve bizim göremediğimiz daha kim bilir neler...

Hepimizin dikkatini çeken bir başka şeyde havada hiç rüzgar olmamasına rağmen Kulbak Atanın saçının, sakalının, asasının sürekli dalgalanıyor oluşuydu. Daha sonra sebebini sorduğumuzda şu cevabı aldık. " Oradaki atmosfer çok başkaydı mekan içinde mekanlar açılmıştı" demişti Oktan hocam.

Ardından yanımıza gelip "Birazdan Gökyüzünde savaş başlayacak. Işıkları söndürün, ses çıkarmayın yerlere yatın. Ayrıca Göktürkler aramızdan bir kişiyi alıp götürecekler daha sonra geri getirecekler kimse korkmasın" demişti. O sırada biraz ileride gördüklerinin korkusuyla dehşete düşmüş bir şekilde yanımıza gelen bir Kalperen yürüyemiyor ve zor nefes alıyordu. Ağzından çıkan onlar neydi öyle? Üçgen kafaları vardı, çok iğrençtiler, 10'larca 100'lerce idiler demesiyle hepimiz donup kalmıştık. Oktan hocamın talimatlarına uyup denilenleri yapmıştık.

Kısa bir süre sonra gökyüzünde sayısız uzay aracı belirdi. Öyle ki ne tarafa bakacağımızı şaşırmış haldeydik. Çok hızlı gidiyorlar, bi anda kaybolup varoluyorlar, zikzaklar yapıyorlardı. Sarı,yeşil,kırmızı renklerde onlarcası vardı. Patlamalar, ateşler görüyorduk. Etrafımızdaki dağlara yaklaşan uzay araçları yere ordular indiriyordu. Adeta savaşın tam göbeğindeydik. Tam bir film sahnesi gibiydi her şey. Olaylar böyle sürerken uzunca bir süre nefes almayı dahi unutmuştuk. Uzay araçlarının sesini dahi duyduğumuz anlar olmuştu. Sürekli "şuraya bakın", "şunu gördünüz mü?" gibi tepkiler duyuyorduk. Ardından Oktan hocamın tehlike geçti demesiyle hepimiz rahatlamıştık. Bu savaş niye çıkmıştı? nasıl olmuştu? Kalperenlerle alakası neydi? bu soruların cevabı derin ve Oktan hocamda saklıydı. Ama bildiğim bir şey varki o gün orada tarihe tanıklık etmiştik. Olayların ciddiyetini daha iyi kavramıştım. Çok yüksek teknolojileri olan şerliler dünyaya inse dünya 5dk bile dayanamazdı. Oysaki yerde ve gökte verilen savaşlarla her seferinde bu engelleniyordu. Ya Göktükler, Gök Atalarımız olmasaydı? Türklerin dünyaya nizam veren bir millet olduğunun en güzel deliliydi o gece yaşadıklarımız. Kulbak Bilgeler, Göktürkler, Erenler, Gökbörüler, Tulparlar, Parsbörüler herkes ama herkes oradaydı o gece. Bu bile savaşın ciddiyetini gözler önüne seriyordu.


Oktan hocam daha sonradan sizin o ulumalarınızı gökbörü sandılar. Yerde yüzlerce gökbörü var sandılar ve korktular demişti. Onlar sanmaya devam ededursun ama biz hepimiz birer gökbörü olmuştuk o gece. Orkun komutanımın fark ettiği bir başka detayı da yazmadan edemeyeceğim. Orada topraktan debelenerek çıkan bir gökbörüden ve 22 araba 80 kişi oluşumuzdan bahsetmiştim. Kur'an da 80. sure(Abese) 22. ayette geçen ifadeler ise aynen şöyleydi. "Sonra, dilediği vakit onu yeniden diriltir." Dirilmişti Gökbörüler...Dirilmişti Türkler...

Son olarak anlatmak istediğim bir nokta daha var. Artık olaylar bitmiş biz Tireye Oktan hocamın evine dönmüştük. yaklaşık 20-25 Kalperen ile bi gece daha Tirede kaldık. o gece Oktan hocam kendi gözünden olayları anlatırken demiş olduğu bi cümle beni çok etkilemişti. Orada Kulbak Atanın yanına çıktığımda benim gözümden kendinizi görmenizi isterdim, gözlerim dolmuştu. Adeta hepiniz bir kurt gibiydiniz. Adeta Ergenekon gibiydi. Ergenekon'da da bir avuç insan vardı ve gökbörü onlara yol gösteriyordu demişti. o an tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Gözleri dolanlar olmuştu. Evet doğuyor işte Ergenekon...

Fatih Yıldız 




Bu haber 5,894 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,647 µs