Cern’in Sırrı TURAN ve Neyzen Baba
‘’ Tanrı ölmez, O dilerse görünür bir müddet,
Kaybolunca O’nu kalbinde bulur her millet.
Biliyormuş kaderin cilvesini evvelce,
Bütün ecrâm-ı semâ yasla büründü o gece.
Yaklaşan bir acı önce güneşi korkuttu,
Ay tutuldu diyemem gökyüzü mâtem tuttu.
Ata geçtin ebedin mevki-i müstahkemine
Bir direktif veriyor arza, beşer âlemine!
Bize ilhâm ile isâl ediyor her haberi,
Ki O’nun kudret-i külliye, emirber neferi.
Bağladı dâr-ı fenânın ebede telsizini,
Güdelim açtığı yollardan mübârek izini.
Atatürk’ün beşere sunduğu peymânı budur:
Atatürk’e inananlar er olur, sulhu korur!’’
Neyzen Tevfik
Yıllardır ara ara bu satırları düşünürüm… Atatürk’ün yaşam sırlarını bu satırlardan daha derin daha manalı sözcüklerle anlatabilen bir şiir var mıdır diye. Her defasında da olmadığını kendime itiraf edip, Neyzen Baba’dan himmet isteyerek bu satırları bize miras bıraktığı için ona dua ederim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hakikatini arayanlar işte bu satırlara baksınlar. Neyzen Baba’nın şiiri binlerce manası ile duyanlara ses vermektedir.
Şiirin manaları, her gönül sahibine farklı sesleneceğinden işin o kısmını şiiri okuyan gönül sahiplerine bırakıyorum. Ancak dikkat çekmek istediğim bir nokta var.
Neyzen Baba, şiirde peymandan bahsediyor. Atatürk’ün sunduğu peyman, yani yemin… Neymiş o yemin?
‘’Sulhu korumak!’’
Gazi Paşa’nın vefatından günümüze kadar geçen süreçte onun tarihe not düştüğü önemli cümleler, bir takım kişilerce adeta katledildi. Bu süreç bilerek ve isteyerek gerçekleştirildi. Bir proje çerçevesinde ve ağır ağır… Oysa Gazi Paşa tarihe mal olmasını istediği her sözü; Türk’ün kadim sırlarının anahtarlarını bile isteye milletine emanet etmişti. Türklük sırlarını içeren bu sözlerden biri:
‘’Yurtta sulh, cihanda sulh!’’ idi. Bir başkası da ‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir!’’ sözüdür.
Türk Milleti’nin sır hanelerini içeren bu cümleler zaman içerisinde kökü dışarıda ‘peace’ örgütlenmelerinin oynadıkları polyanacılığın sesi haline gelecek kadar yön değiştirmiştir.
Hem Neyzen Baba’nın hem de Mustafa Kemal’in üzerinde bilerek durdukları bu yemin; aynı zamanda tüm alemin de sırrıdır. Neyzen Tevfik’in de Gazi Paşa’nın da kainatta hiçbir zaman ‘mutlak bir barışın’ olmayacağını bilecek kadar ileri görüşlü oldukları bir hakikattir. Hatta Atatürk, bu konuda biraz daha ileri gitmiş ve tehlikelerin durmayacağını artarak devam edeceğini bildiğinden, ‘Gençliğe Hitabe’yi ehline emanet etmiştir. O halde sulh kelimesinde yatan sır nedir?
Sulhun sırrı ‘denge’dir. Kadim Türk öğretisinin hangi filizine bakarsanız bakın, Tengri tarafından yaratılan göğün ve yerdeki sulhun sırrı denge yasasından geçmektedir. Yaratılmışlık alemi artı ve eksi kutuptan oluşmaktadır. Yaşam ve ölüm vs. vs. vs. gibi… Türk, tüm yaratılmışlığın dengesini korumakla yükümlüdür. Ne artıdan yana ne eksiden yana… Evrenin sırrı da bu denge ile kodlanmıştır. Artı ve Eksi kutuba can veren ise denge sırrını içeren merkez noktasıdır.
Kadim Türk öğretisine ait ‘denge yasasının’ izlerini tarihimizde rahatlıkla görebiliriz. Bektaşilikteki aslan ve ceylanı bir arada tutan Hacı Bektaş-i Veli, zıt kutuplar arasında ki sulhu; yani denge sırrını nefeslemiştir. Yine Yunus’a ait bir menkıbede geçen ‘buğday mı istersin nefes mi?’ sorusunun manası da bu denge sırrındandır. Menkıbede birbirine zıt olarak ifade edilen unsurlar; zahiri (buğday) ve batıni (nefes) bilginin sembolleşmiş halidir. Menkıbede birbirine zıt olarak gözüken iki olguyu bir arada tutanın o devirde Hacı Bektaş-ı Veli olduğu en güzel haliyle sırlanarak anlatılmıştır.
Kadim sırlar bir süreliğine unutulurlar, yeniden keşfedilmek üzere… Hacı Bektaş-ı Veli’den aşağı yukarı bin sene evvele bir zaman yolculuğu yaparsak; bu kadim geleneğin daha derinine inebiliriz.
Roma İmparatorluğu’nun temelinde Etrüsklerin olduğu tüm bilim çevrelerince kabul görmektedir. Etrüsklerin en önemli bilgelerinin özellikle kadim ritüellerinin ayin şeklinde ifade edildiği anlarda sürekli kullandıkları bir sözcük vardı. Ritüelin sergilendiği ayin sonunda ifade edilen sözcük; ayine katılmayan dışarıdan sorulan bir soruya karşılık söyleniyordu. Soruyu soran genç üye genelde ritüeli yöneten ulu bilgeye (kadın veya erkek) övgüler düzerek soruyu soruyordu. Soru günümüz Türkçesiyle: ‘’Ritüel esnasında değişik hallerle ifade ettiğiniz tüm bilgiler nereden hangi kaynaktan geliyor?’’ idi.
Cevabı tek bir kelimeden oluşuyordu: ‘’Turan’dan…’’
Etrüsk’ün ulu bilgelerinin katıldığı her ayinde aynı cevap tekrarlanıyordu. Peki, Etrüsklü bilgelerin Turan kavramının tanımı neydi?
Tüm Kadim Bilgi’nin (zahiri ve batıni) kaynağı… Tanrı’nın kozmik alanda ektiği ilk tohum, bereketin timsali… İlginçtir, Etrüsklülerin ‘bilgi (hikmet veya ilmi ilahi anlamındaki zahiri ve batıni tüm bilgiler) ve bereket’ Tanrısına verdikleri ad Turan idi. Elbette bu Tanrılaştırma orijinal bilgilerin dezanformasyonundan sonra olmuştu. Bin yıllar sonra Türklük kavramlarından Turan; sadece bereket timsaline atfen coğrafya tanımlaması için kullanıldı. İşin bilgi kısmı unutuldu. Aslında unutturuldu dersek daha doğru olur. Turan’a atfedilen sembollerden biri bereketin timsali buğday idi. Etrüsklülere göre, kozmik alanda ekilen bilgi tohumu gibi buğday da bu dünyaya ekilen ilk tohumdu. Dünyanın dengesiydi. Etrüsklülerin Turan’ı ifade etmek için sık kullandığı bir deyim Türkçeye şu şekilde çevriliyordu:
‘’Bilgi, berekettir…’’
Bir kitabımızda Cumhurbaşkanlığı Forsu’na ait ilk kez yayımlanan bilgi ve belgeleri açıkladık. Fors’a ait son bir bilginin ise sadece kırıntısını açıklamış ve daha sonra bu bilgiyi detayı ile yazacağımı belirtmiştim. Bu bilgi, Allah rahmet eylesin Kazım Mirşan hocanın okuduğu ve açıkladığı Türk yazıtlarına dayanmaktaydı. Kazım hocaya göre, Türk astrofiziğinde Evren’in oluşumunda 16 element ve on altı elemente kaynak olan 17. elementin varlığı yazıtlardan okunuyordu. Hakikatte de durum böyledir.
Etrüsklülere göre, kainatta ki tüm bilginin ilk tohumu olan Turan’dan 16 ilke meydana gelmiştir. Bu ilkelerin her biri ‘kozmolojik dile ve yasalara’ ait terimler iken; zamanla bu isimlere ‘Tanrı’ denilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Fors’unun ortasında ki Güneş (17. Yıldız), tüm zahiri ve batıni kadim bilginin kaynağı Turan’ı; 16 yıldız ise bu ilk tohumdan filizlenen 16 ilkeyi temsil etmektedir. İşin daha da önemli ve konumuzu ilgilendiren kısmı ise; Etrüsklülere göre Turan + 16 ilke kozmolojinin ‘denge yasasını’ oluşturuyordu. Kadim Türk astrofiziğinde ki ‘16+1’ ile ifade edilen alemin denge yasasıydı! Yani sulhun sırrı…
‘16+1’ ise kainatın denge sembolünün sayısal ifadesidir! Tüm artıların ve eksilerin, zahirin ve batının, görülenin ve görülmeyenin bilgisi kastedilen ‘16+1’e kodlanmıştır.
Kadim Türk Devletleri işte bu ‘denge yasası’ yani Turan’ın merkezinde olduğu yasa üzerine kurulmuştur. Ve her kurulan Türk Devleti’nde de bu dengeyi koruyacak bir kurum olmuştur. Günümüzde forsun ve dolayısı ile cumhurbaşkanlığı makamının ifade ettiği devlet içinde ki mana budur. Türkiye Cumhuriyeti’nin denge merkezi Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Bu denge bozulmamalıdır. Başkanlık; Balkan Paktı, Sadabad Paktı ve Türk Devletlerini de içine alan bir yapı kurulduğunda denge unsuru olacak kurumun adıdır. Türkiye, egosantrizmin kurbanı olamayacak kadar büyük bir ülkedir.
‘’Bilgi, berekettir…’’ deyiminden devam edelim…
Etrüsklülere ait bu ifadeyi Türkiye’de bilerek ilk kez kullanan rahmetli Aytunç Altındal olmuştur. Aytunç Altındal, 2004 yılında ‘Kuantum Teolojisi’ hakkında az sayıdaki özel kişilere verdiği bir seminerde özellikle konuyu dile getirmişti. Peki, ama neden?
2000 yılında kuantum fiziğinin verilerinden yola çıkılarak; kuantum teolojisi adı ile anılan yeni ve tehlikeli bir akım dünya üzerinde etkin olmaya başlamıştır. Kuantum teolojisi; tüm dinlerin ve paganizm ortak paydaları ile harmanlanan yeni bir üst tasarım sunmaktadır. Sunulan üst tasarımın bilimsel macerası çok yeni iken, zihinsel macerası çok daha eski zamanlara dayanmaktadır. Bu yeni tasarlanan model ile öne çıkacak herhangi bir özgün akımın önüne set çekilmek istenmektedir. Bu akıma karşı durulabilinmesi için her medeniyet kendi özgün kadim tarihinden yola çıkarak bir ‘teleolojik fikir’ tasarlamalıdır. O halde bizde kadim kültürümüze bakmakla işe başlamalıyız. Yoksa kuantum teolojisi aracılığıyla tüm dünyaya yararlı olabilecek kuantum fiziğinin getirileri sömürü aracına dönüşmektedir, dönüşmüştür. İşte bu fikirlerden yola çıkılarak Etrüsklerin Turan’ına ait ‘Bilgi, berekettir…’ mottosu ile Türk kültürüne ait ‘teleolojik fikir’ tasarımının ilk adımı atılmak istenmiş idi. Lafu güzaf etmeyelim. Aytunç Altındal’ın bu çabası maalesef anlaşılamadı…
Ancak 2004 yılına oranla bu alana ışık tutabilecek saha günümüzde mevcut... Değerli büyüğüm Oktan Keleş ve Erol Elmas’ın çalışmaları bu sahanın hazineleridir.
2004 yılından günümüze kadar gelinen süreçte, kuantum teolojisi denen akım tüm dünyada bir salgın hastalık gibi zihinlere yayılmaya devam etmektedir. Fetö denen ahmaklar dahi bu derece etkin olabilmiş ise; tüm zamanlarını, özellikle İsviçre’de bir merkezden aldıkları fonlar ile sadece ve sadece Kuran, İncil, Tevrat, Zebur, Kabala, Vedalar vs. kadim metinleri öğrenerek bunu kuantum fiziğiyle harmanlayanların yapacakları tehlikeli etki bugünümüzden görülmelidir.
Bu oynanan oyuna On Altı Yıldızımız aracılığıyla bir çomak sokalım…
Cern merkezli keşfedilen ancak üstü örtülen birçok matematiksel bilgiyi Allah dilerse Erenlerin himmetiyle önümüzdeki süreçte yazmaya çalışacağım. Cern’de fiziki aleme ait keşfettikleri matematiksel sırların birçoğu; efsane, mit vs. diyerek küçümsedikleri kadim Türk bilgeliğine ait gizemlerin yeniden keşfinden başka bir şey değildir. Cern’de saklı olan bu sırlardan ilkini ilk kez gündeme getirelim. Turan’a ait sır ile başlayalım…
2013 yılında Cern’deki son bilimsel keşfin ardından (Higgs Bozonu) Stephen Hawking’in deyimi ile tek geçerli olan ve kanıtlanabilir kuram ‘Standart Model’ olmuştur. Yine Hawking’e göre, standart modelde ki ‘temel parçacıkların’ dışında yeni bir parçacık bulunsa dahi bu parçacık standart modele dahil edilemez. Ancak o bulunacak parçacıklar üzerinden yeni bir modelleme yapılabilinir. Bunu yapmakla da ‘Her Şeyin Teorisi’ denilen büyük kuramın içerisine bir yeni modelleme daha eklemekten ileri adım atılamaz. Hawking’e göre, standart model, kuantum fiziğinin temeli, denge unsuru olmuştur. Şimdi Standart Model’e ait en modern tablolara bakalım ve bir de okunmasında yarar olacak bir makaleye ait linki verelim.
Standart Model 16 tanımlı (bilerek temel parçacık demiyorum ikisi farklı olduğu için) parçacık + 1 ise tüm hepsinin aklı Higgs dedikleri parçacıktan oluşmuştur. Kısacası ‘16+1’ kuantum fiziğinin denge unsuru olarak ifade edilen standart modelin tanımlamasıdır! Elbette bu tanım, hafızası bugüne kayıtlı olanlar için geçerlidir. Alemin denge sırrı Turan’ı ve 16 ilkeyi hafızasında taşıyan kadim Türk Milleti için Cern’de keşfedilen; Kadim Türklük sırrı Turan ve denge yasasının bilimsel alandaki keşfinden başka bir şey değildir!
Cern’de kutsal ateşi aramak için çıkılan yolda; mecburen kainata ait sırları keşfedenler, bu sırların üzerini örtmeye çabalıyor. Onlar çabalamaya devam etsinler.
Gelin biz soktuğumuz çomağı karıştırmaya başlayalım.
Yazının içerisinde İsviçre’deki bir merkezden bahsettim. Günümüzde G-10’un her türlü akladığı paranın bilimsel çalışmalar için aktarılmasını sağlayan yer İsviçre’deki bu merkezdir. 1952 yılında kurulan merkezin ismi SNSF’dir. http://www.snf.ch/en/Pages/default.aspx
Elon Musk’a, ‘ABD’nin dahi haberdar olmadığı, elimde öyle bir teknoloji var ki bunu herhangi bir devletin duymaması gerekiyor’ şeklinde yaptığı cüretkar ifadesinin arkasındaki güvendiği güç SNSF’dir. 1952 yılından itibaren Elon Musk dahil birçok çocuğun özel olarak yetiştirilmesine katkı sağlayan bu merkez, Ortaçağın ‘filantropizm’ akımı örnek alınarak kurulmuştur. Cern’e en çok para akıtan organizasyon da yine SNSF’dir.
Bugünlerde SNSF’ye ait çok özel bir proje yürürlüktedir. Her ne kadar dünya bilim çevrelerinin henüz haberi olmasa da meşhur ‘Her Şeyin Teorisi’ denen kuram bugün belli bir kalıba oturtulmuştur. Üstelik belli mahzenlerde günü geldiğinde açıklanmak üzere şekli ve şeması bile hazırdır. İşte bugünlerde SNSF’nin yürüttüğü çok özel proje ile ‘Her Şeyin Teorisi’ denen kuramdaki saç ayaklarının yerli yerine oturtulması için sırlı bir bilginin peşinde koşuluyor.
Bu bilgiyi deşifre edeceğiz. Ancak öncesinde Saymalıtaş’ta bulunan bir kaya resmini yayımlayalım. Kadim Türk bilginlerinin çizdiği bu şekil Cern’deki yönetime hediyemiz olsun!
Bu resim nereden çıktı demeyin! Çünkü zamanı geldiğinde bilim çevrelerinde elden ele ‘Her Şeyin Teorisi’ denen kurama ait bir şekil dolaşacaktır. İşte o gün geldiğinde bu resimle o şekli karşılaştıracağız. Çizilen resimde en altta 12 kişi ile temsil edilen bir kod. Onların üstünde 5 hayvan resmi ile göğün kodları. En üstte ise solda 11-17-19 rakamları ile sırlanan Kün sembolü. Sağda tarafta ise; soldaki sistemin temeli ve denge unsuru olan 17 rakamının sırrı ile kodlanan Ay sembolü. Denge unsuru Ay’dan 3 parça Kün sembolünün 3 parçası ile birbirilerine yakın oldukları gözüküyor. Türkler tarafından çizilen Saymalıtaş’ta bulunan bu şekil; araftaki parçacıklar ve kuvvetler (henüz bu bilimsel tabir gün yüzüne çıkarılmıyor) dahil olmak üzere ‘Her Şeyin Teorisi’ kuramına ait şeklin kopyasıdır! Cern’in elindeki hazır tablonun açıklanacağı günü sabırsızlıkla bekliyoruz! Bu sırrın üzerine gidilirse Cern’den önce tüm teorilerin özü olacak denge yasasına ait kuramı Türkler dünyaya hediye edebilir. Bu çalışma için Turan’a ait fizik-matematik-destanlar-menkıbeler vs. tüm bilgilerin özü ortak tabanda ele alınmalıdır. Bir alana ait bilgiler diğerini ötekileştirmeden birleştirilerek araştırılmalıdır.
Yazının başında okuduğunuz Etrüsklü bilgelerin ‘Turan’ cevabı çok ama çok önemlidir. Dikkat edilirse bilgelerin cevabı; bir ulu kişi, bir kabile liderinin adı veya bir ilim dalının ismi olmamıştır. Sadece ve sadece Tanrı’nın kozmosa ektiği tüm kadim bilginin ilk tohumu Turan’ın adı anılmıştır.
‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir!’ sözünün sırrı da burada yatmaktadır. Atatürk’te bir kişi adı, kurum adı vs. yerine doğrudan aslolan kaynağa atıf yapmıştır. Tıpkı Etrüsklü ulu bilgeler gibi… Bilgelerin öğütlediği bu yol ve zihniyet Türk’e yol olmalıdır. Olmalıdır ki, geçmişte Türklüğün bilgi tohumlarının ekildiği Turan topraklarında yeniden filizler yeşerip bereketin timsali olsun!
Unutulmamalıdır ki; yurtta sulh, cihanda sulh isteyenin hedefi Turan’dır! Turan coğrafyasında diriliş sağlanmazsa; zalimlerin zulmünü durduracak denge unsuru olan Türk Devleti görevini tam olarak yapamaz! Bu kadim millete denge sırrı verilmemiş olsaydı, Kelamullah’ta ‘’ bu kavimler üzerinde; ister adalet ile hükmet, ister azap et yetkisi’’ verilir miydi?
Gelelim peşinde koştukları sırlı bilginin ne olduğuna… SNSF’ye ait çok özel bir projenin yürürlükte olduğundan bahsettim. O proje kısaca FLARE adı ile anılmaktadır. Sırlı bilginin anahtarı Flare kelimesinde saklıdır.
Flare kelimesi 10’lar (On’lar) Konseyinin tarihi boyunca çok özel olarak her dilde kullandığı bir kelimedir. Yine okültizm alanında da ‘Flare’ kelimesi çok özel bir kodlamadır. İşin bu kısmı detaylı bir şekilde işlenecek kitap konusudur. Uzatmadan devam edelim…
Flare kelimesinin Türkçe’deki karşılığı ‘İşaret ışığı’ veya ‘İşaret Feneri’ olarak çevriliyor. SNSF, işaret ışığı/fenerinin peşinde… Kendi projelerinden kadim Türk Devleti’nin haberi olmadığını sanan ahmaklar ve Türklüğün kadim bilgilerini adeta dışlayan bizim bilim çevreleri aşağıdaki şiiri iyi analiz etsinler.
Yazıya boş yere Neyzen Baba ile başlamadık. O’nunla başladık, Onunla bitirelim:
‘’ Takdirin, tasvîbin bollaşır oldu
Hüsufe uğrama, aman Ay Dede!
Nimetler, hizmetler kapalı geçsin,
Şüpheye düşmesin zaman, Ay Dede!
Saptın mı acaba tuttuğun yoldan,
Dualar almışsın yetimden, duldan,
İŞARET FENERİ görünmez oldu,
Şu dümen kırışın yaman, Ay Dede!
Yetişir gurbetten aldığın öğüt,
Kim sola yanaştıysa kalmıştır züğürt;
Sen suya yular tak, altından yürüt;
Sesini çıkarmaz saman, Ay Dede! ‘’
Neyzen Tevfik
BARAN AYDIN
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle