En Sıcak Konular

Mutlak Gayb

4 Temmuz 2014 11:10 tsi
Mutlak Gayb Oktan Keleş anlatıyor....

                                                 MUTLAK GAYB

 

O gün şer ittifak; Firavun ve 9 Şeytanî şunları da söylemişlerdi.

- Geleceği inşa etme koordinatları bilimi ne durumda?

Demek ki böyle bir bilim; hatta gizli bir bilim dalı vardı. Ama geleceği nasıl bilebilirler ve ona göre plan yapabilirlerdi?

Bunları İlhami Abi’ye sorduğumda benim altın sırlar dediğim bilgilerden birini vermişti.

-Altın sır rahleden-

Geleceğin sırrı:

-Gelecek yok. Eğer var olsaydı gelecek denmezdi. Olmayan bir olguyu belirten bir cümledir gelecek. Onun için olmayan bir şeyi nasıl bilirler? Var olan her şey geçmiş. Gelecek denen şey de aslında geçmiş. Eğer Allah vermişse veya verirse o sana gelecek; yani o sana gelende geçmiştir.

Bu yüzden “GAYBI ANCAK ALLAH BİLİR.”

Allah eğer senin hayatında gelecek olarak bir şey vermişse ve sen onu sana gelmeden bilirsen bu gayb değildir. Çünkü Allah onu sana vermiş. O vereceğini bilir. Ama o sana gelecek olan şey, sana gelmeden de aslında geçmiştir. Çünkü Yaratıcı bunu bilmesiyle,  dilemesiyle aslında geçmiştir senin için.

Yani şöyle düşün:

Senin başına gelecek olan şey Allah’ın ilminde, yazısında var; ama senin başına gelmediğinden o senin için bir gelecek (gayb) oluyor. Ama Allah’ın senin için takdir ettiği şey sana geleceğinden aslında senin için de bir geçmiştir. Bu geçmişi bilmek gaybı bilmek demek değildir. Allah’ın “gayb hazinesi”den çıkarmadığını hiç kimse bilemez. Onu ancak Allah bilir. Fakat “GAYB HAZİNESİNDEN ÇIKARDIĞINI BİLDİRDİKLERİ MÜSTESNA.” ayeti gereği bilmek mümkün. İlhamla, rüyayla veya bir metoda (ilme) dayalı.

Örneğin: 

Bir tohum ekiyorsun. Adetullah’ın gereğini yapıyorsun; suluyor, gübreliyorsun. İşte burada şunu demek gayb değildir: “Bu ağaç olur.” Fakat unutma. Yine bilmediğinden Müslüman’a yakışan “İnşallah” kelimesini sarf ederek demek.

Yağmur gayb hazinesinde. Yaradan onu hazinesinden çıkarınca alâmetlerini gönderir. Nem, bulut gibi... Yağmuru tahmin etmek gaybı bilmek demek değildir; çünkü Yaradan hazineden çıkarmış ve alâmeti göndermiş. Fakat yağmayabilir de. Bu da Adetullah içinde. Yani yağmama ihtimali de. Onun için İnşallah yağacak demek aynı zamanda şu ayet gereği bu işin doğrusudur:

                         “İNŞALLAH DESEN OLMAZ MIYDI?”

Dolayısıyla başına gelecek olan, gayb hazinesinden çıkmıştır. Fakat alâmetlerinin ilhamla, rüyayla ehlince anlaşılması gaybı bilmek değildir. Peki değişir mi gelecek? O da kaderden olduğundan müdahalelerde; yani İlahî müdahalelerde Yaratıcı tarafından bilindiğinden ehlince şöyle denir:

                  “Şunu yaparsan, Allahu alem, şöyle olur.”

Çünkü Yaradan bunları açık açık söylemiştir. Yaratıcı’nın dediklerini yapmak; akıbeti de bizzat Yaratıcı tarafından kuluna iradesini kullanma açısından ayet ve hadislerde açık açık bildirilmiştir.

Sadakanın ömrü uzatması, musibeti yok etmesi veya azaltması gibi. Oysa Allah’ın verdiği ömür ne uzar ne kısalır. Bütün faaliyetler akıbeti belirler. Ama unutma ki yine ilk ve son belirleyici Yaradan’dır.

İlhami Abi’nin söyledikleri Mesnevi’den bir beyti aklıma getirmişti.

Hz. Mevlâna:

               “Akıllı adam geleceği görendir.” der.

Demek ki akıl hazinesinde, tohum örneğindeki gibi, geleceği görmek metodu Yaratıcının kuluna bir lütfudur. Yoksa şarlatanların, medyumların yaptıkları gibi gaybı bilmek değildir. Mutlak gaybı ancak Allah bilir. Aklî bir metodun bilim olarak uygulanmakta olduğunu o gün öğrendim. Geleceği inşa meselesi de bununla ilgili. Bilim kurgu, gelecekteki kentleşme, teknoloji vs...  Bir metot, bir bilimdir; gayb değil. Ama Müslümanlar bu konuda (ehlullah hariç) maalesef geri kalmışlar.        

O gün İlhami Abi ayrıca şöyle bir cümle de sarf etmişti:

- Aslında herkes aynaya baktığında geçmişini görür.

Birkaç yıl sonra bir bilim adamı, İlhami Abi’nin bu cümlesini açıklayacaktı:

- İnsan aynaya baktığında, ışığın yansıma yasası ve gözün bu ışığı geç algılaması sebebiyle geçmişine bakar kısa bir zaman dilimi demişti.

İşte bu kısa zaman dilimi geliştirildiğinde, Adetullah çerçevesinde gelecek belli oranda bize geçmiş olarak yansır diyerek eklemişti.

Onun bu açıklaması filmlere konu olmuş, tartışılmış ve bilimsel olarak kabul edilmişti.
                                        
Aslında her zaman geçmişe bakarsın aynadaki ışığın geç yansımasından dolayı.

 O gün İlhami Abi’den başka bilgiler de öğrenecektim:

“CİNLER ARŞA ÇIKIP KULAK HIRSIZLIĞI YAPAR. MELEKLER GAYBÎ BİLGİLERE ULAŞMASINLAR DİYE ŞİHABLARLA (ATEŞ TOPLARIYLA) ONLARI VURURLAR.” ayetini şöyle açıklamıştı:

- Cinler ve şeytan ne kadar uğraşırsa uğraşsın istihbaratları bir yere kadardır. Oysa Allah dostu bir insan meleklerle dost olduğu için, o mertebelerde melekler gaybî bilgileri insan-ı kamil ile paylaşır. İnsan-ı kamil hep bir adım önde... Tabii herkesin bir planı olabilir; ama Allah’ın da bir planı var. Öyleyse önemli olan, bizim planlarımızın Yaratıcı’nın planları dahilinde, rızası noktasında olması. Yoksa Şeytanîlerin ve yandaşlarının bilim olarak gizledikleri bu metotları, bir yere kadar. İlk ve son söz Yaratıcı’nındır. Unutmamalı...

Bu bölümden çıkarılacak en önemli kesit: Gelecek diye bir şey yok. Eğer bir gelecek varsa o da geçmiştir. Geçen bir şey de gayb değildir; yani “Mutlak gayb.”

Burada yanlış algılanmamalıdır. Şu çok iyi bilinmelidir ki, Mutlak gaybı ancak Allah bilir. Bizim anlatmak istediğimiz gayb olmayıp gayb gibi algılanan meseleleri algılamak, anlatmak. Şu da bilinmelidir ki, gelecek de yaratılmıştır. Yaradan ayetlerinde kıyamet alâmetlerini, gelecekte olacakları bildirmiş. Fakat hangi kul onları yaşar, onu ancak Allah bilir. 

                                                                          
Örneğin:
 

Acaba Yecüc Mecüc’ün kimlere geleceği? O güne hangi kul erişir ve o mesele ona gelecek olarak verilir? Bunları Allah bilir.

Fakat bu gelecek yaratılmıştır. Lokman suresi 34. ayette geçen beş gaybı da ancak Allah bilir. Fakat bunları hangi kul yaşayacak Yaradan bilir. Ama bunlar yaşanacaktır. Çünkü Yaradan vaad ediyor.

Bir başka deyiş de şudur:

İnsan için gelecek yoktur. Bir saniye sonra yaşayacağını bilemezsin. Onu Allah bilir. Bir saniye sonra insanın başına ne gelir? Ancak Allah bilir. Bizim söylediğimiz Adetullah içinde bilinebilen.



Örneğin Allah’ın verdiği iradeyle bir kul bir uçurumun başına gelse ve kendini atsa şu denebilir: “Parçalanır, ölürsün.” Çünkü bu Adetullahtandır. En azından yaralanır. Hiç bir şey olmaması düşük bir ihtimaldir. Bu da bir mucize olarak addedilir.
    
“ALLAH SİZİN YARATTIKLARINIZI DA YARATMAKTADIR.”

Ayeti gereği aynı anda yapılanlar, bütün hadiseler yaratılır. Fakat kulun yarın ne yapacağı da yaratılmıştır. Deprem gibi bazı imtihanlar kulun iradesi ve gücü dışındadır. Bu onun için bir gaybdır. Ama Yüce Allah dilerse bu kuluna geleceği-depremi bildirir: Rüyayla, ilhamla, özel ilimle. Vahiy ise sadece Peygamberlere has olduğundan, son Peygamber Hz. Muhammed (sav) Efendimiz’le vahiy müessesesi kapanmıştır. Gelecek de yaratıldığından gayb hazinesinden bir kısmı çıkmıştır. Rabbimizin çeşitli vesilelerle ehillerine bildirdikleri gaybı bilmek demek değildir. Çünkü iki kişinin bildiği sır olmadığı gibi, ehlinin Yaratıcı’nın izni ile vakıf olduğu bilgileri bilmesi de o bilgiyi Mutlak gayb olmaktan çıkarır.

Örneğin:

Bir dağ. Dağın iki tarafında da birer adam var ve bunlar birbirlerini dağın ardında oldukları için göremiyorlar. İşte bu dağın öte yanı ikisine de gaybdır. Fakat başka bir adam düşün. O da bir uçağın içinde dağın üzerinden uçuyor ve dağın iki yüzünü de görüyor. İki kişiye gayb olan, uçaktakine gayb olmuyor. Buna “izafî gayb” deniyor. Ancak “Mutlak gayb”ı üçü de göremez. Levh-i mahfuzu melekler okur; fakat  “ana kitap, ana irade” Allah’tadır. Dilediğini siler, dilediğini yazar. Yazmazsa melek nasıl okuyacak? Burada anlatmak istediğimiz gaybı yalnız Allah’ın bilebileceği fakat Adetullahın içinde gayb olmayıp birilerine gayb olan bazı meselelerin varlığı. Ne ekersen onu biçersin. Toprağa elma ağacının tohumunu ekersen armut beklemezsin; çünkü Adetullah bunu belirlemiştir. “Ben Allah’ın izni ile buğday ektim ve buğday biçeceğim.” demek ve bunu bilmek gayb değildir. İnsan da iradesiyle geleceğini “bir noktaya kadar” belirler. Dört dörtlük de olsak nafile. Allah’ın merhameti ve lütfu geleceğimizi belirlemese hâlimiz nice olurdu...

Altın sır dediğim bölüm şunları anlatmaya çalışıyor:

* Bir uğur böceği yağmurun birkaç saat sonra yağacağını bilebiliyor da insanın o yağmurun alâmetlerini görüp yağmur yağacağını bilmesi niye gaybı bilmek olsun?

* Bu gaybı bilmek olmadığı gibi, böyle bir ilim dalı var ve Adetullahın içinde bu ilim mevcut.

* Metodik çalışmalarla bazı veriler elde edilebiliyor.

* İslam diyarında -ehlullah hariç- bu konuda geri kalındı. (Burada illa ilm-i ledünden bahsetmiyoruz. Bu metot Adetullahta var.)

* Bunu insanlık düşmanları ilerletiyorlar.

Bu metoda bir örnek:

Uğur böceği bilim adamlarınca tesbit edildi ki yağmuru biliyor. En azından insan da uğur böceğine bakarak ve onu gözlemleyerek yağmur yağacağını bilebilir. Böyle bazı metotlar ile elde edinilen bilgiler Adetullahın içindedir ve Mutlak gayb değildir. Fakat İslam Âlemi bu konuları -ehli hariç- bilmediğinden zındıklık, küfür addediyor. Biz gayb konusu hakkında Mutlak gaybı ayırarak şöyle diyoruz:

Adetullahın içinde olan gelecek bilgisi bugün bilim dalı olarak programlanıyor. Tekrar söylüyoruz, bu Mutlak gayb konusu değildir.

Son örnek olarak:

Falanca kuyruklu yıldız, hesaplanıyor ki, 70 yıl sonra şu hızla geçecek… İşte bu kuyruklu yıldızın 70 yıl sonra geçeceğini bilmek gaybı bilmek demek değildir. Mutlak geçecektir de diyemeyiz; çünkü Allah 70 yıl sonrayı yaratmışsa bu geçme gerçekleşir. İşte bu bilgi gaybdır ve onu da ancak Allah bilir.

Bunları yazıyoruz ki insanlık düşmanları Şeytanîler “yarın şu olacak.” dediğinde o şey gerçekleşecek olsa, bu durumda bir takım insanlar ve bazı Müslümanlar “Aaa... bak! Bunlar gaybı biliyorlar.” diyerek imanlarında şüpheye düşmesinler. Çünkü Deccal harikulade olaylar göstererek insanları psikolojik olarak etkileyecek. İşte bu durumda onlar da: “Âlimler yanıldı.” demesinler. Kısacası bütün bunlar ve söyleyecekleri şeyler Adetullahın içinde var. Bunu gizli bir bilim dalı hâlinde geliştirmeye çalışıyorlar.
                         
Ariflere sunulur.

Oktan Keleş

(Melekler Ağlarken Kitabı sh. 225-231)


 



Bu haber 8,547 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,128 µs