En Sıcak Konular

Emir Yıldızdan

Köşe Yazısı
Emir Yıldızdan
26 Temmuz 2008

Deprem Silahı




 Deprem Silahı[1]

 

“Fay hatları dışardan müdahale ile harekete geçer mi?”

 

“Bazılarının; elektromanyetik dalgalar yolu ile iklimleri değiştirme, depremler yaratabilme, volkanları harekete geçirebilme yeteneğine sahip silahlar geliştirdiğini biliyoruz.”

ABD Savunma Bakanı William Cohen; 1997, Georgia Üniversitesi

‘Terörizm, Kitle İmha Silahları, Kitlesel İmha ve ABD Stratejisi’ konulu konferansta yaptığı konuşmadan.

17 Ağustos 1999 yılında yaşadığımız deprem acaba doğal olmayan yollarla gerçekleştirilmiş olabilir mi? Hele bazı ülkelerin elinde tektonik silah teknolojisinin bulunduğu da biliniyorsa. Bu sorumuza cevap olarak: ‘Neden olmasın?’ diyebiliriz.

Bunu rahatça dile getirmemizin elbette bilimsel bir izahı var. Behiç Gürcihan'ın bu konudaki makalesi bizlere olayın bilimsel yönlerini açıklaması bakımından oldukça önemli bilgiler vermektedir. Şimdi bu makaleden kısa bir alıntı yapalım. Ancak bu raporun tamamını okumakta fayda var. [2]

“1800'lü yılların sonlarında yaşayan Sırp asıllı bilim adamı Tesla, ‘kayıp bilimin’ dehaları arasında sayılır. Günümüzdeki elektrik teknolojisinin temeli olan ‘dönen manyetik alan’ı keşfeden Tesla; elektrik enerjisinin iletimi konusunda çığır açtı ve kendi adına 700 patent kaydettirdi. Tesla'nın ‘ucuz üretilen ve iletilen elektrik/enerji’ teorilerinin ve motorlarının (icat ettiği bir türbin, elde tutulabilecek büyüklükteydi ve 10 beygir gücü büyüklüğünde güç üretebiliyordu) zamanın yeni yeni palazlanan enerji baronlarının pek hoşuna gitmemesi ve Sırp asıllı bu bilim adamının tarihin karanlıklarına itilmesinin başlıca sebebinin bu olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu.

Tesla'nın tarih karşısında uğradığı haksızlıklara bir örnek olarak; radyo'nun mucidinin Marconi olduğunun zannedilmesini gösterebiliriz. Hâlbuki patent kayıtları Tesla'nın radyoyu Marconi'den daha önce keşfettiğini açıkça göstermiştir ve ABD Anayasa Mahkemesi Tesla'nın ölümünden iki yıl sonra aldığı kararla bu gerçeği yasal olarak tescil etmiştir.

Bu yazının içeriği açısından bilinmesi gereken; Tesla'nın 1890'lı yıllarda ‘teleforce’; enerjinin kablosuz olarak doğal ortamlar üzerinden dünyanın herhangi bir yerine iletilmesi ve ‘telegeodynamics’ herhangi bir uzaklığa mekanik enerji transferi prensiplerini deneyleri ile gerçekleştirmesi ve bu deneylerin sonuçlarının zamanın New York gazetelerinde kendisi ile yapılan röportajlar aracılığı ile kamuoyuna duyurulması.

New York gazeteleri 1934 yılında, Tesla'nın 78. doğum gününde; kilometrelerce öteden orduları ve uçak filolarını bir enerji dalgası ile yok edebilecek silahın temelini oluşturacak teknolojiyi geliştirdiğini duyuruyorlardı. Bir sene sonra,  Tesla'nın 79. doğum gününde, gazeteler bu sefer bilim adamının dünyanın katmanları üzerinden enerji iletimi sorununu çözdüğünü ve bunun ‘kontrollü depremler’ yaratmak için askeri anlamda kullanılabileceğini duyuruyordu.

Kısacası; bizim medyamızın 1900'lerin sonlarında deli saçması olarak nitelediği teknolojinin varlığı; 1890’larda keşfedilmiş 1900’lerin başında ABD basınında yer almaya başlamıştı bile.

Tesla; bilimsel kişiliği, buluşları ve enerji/elektrik teorisi ile tarihin sayfalarından silindi. Ta ki, birileri bu teknolojinin aktif olarak kullanımında bir artış olduğunu keşfedene kadar.

Tesla'nın prensipleri üzerine geliştirilen bir diğer dal ise MagnetoHydroDynamics (MHD)

Bu dal; ‘iletken bir sıvı ile manyetik alanın’ etkileşiminin incelenmesi olarak özetlenebilir.

MHD'nin en büyük avantajı; mekanik parçalar olmadan verimli enerji sağlaması ve bu sıvı bir doğal yakıt ile ısıtılıp plasma haline dönüştürüldüğünde oluşturulan enerji ise, normal santrallerden elde edilenden çok daha verimli hale geliyor. Örnek olarak; 1000 Megawatt'lık bir MHD jeneratörü 42.000 pound (19 ton) ağırlığında olabiliyor ki, bu rahatça hava taşıtları ile kaldırılabilir bir büyüklük.

Günümüzde bu prensibi kullanarak enerji üreten jeneratörlere yönelik araştırmalar yapılmakta olup; bu araştırmalardan bir tanesinin başlığı aynen şöyle:

‘MHD Jeneratörlerin Yarattığı Elektromanyetik Etki Sonucu Oluşan Sismik Faaliyetler.’

Araştırma, MHD jeneratörlerin yarattığı elektromanyetik darbenin yarattığı deprem dalgasının incelenmesini ve bu dalganın, küçük depremler yaratarak büyük depremleri önleme yolunda kullanılıp kullanılamayacağını incelemeyi hedefliyor. Araştırmanın; ön sonuçları MHD jeneratörünün çalıştırılmasından 2-7 gün sonraki aralıkta yerel depremlerde ciddi bir artış gözlemlendiği yönünde.

Elimizde bir başka araştırmanın metni; Gürcistan Bilim Akademisi'ne ait. Akademide, Tamaz Chelidze başkanlığında yapılan ve ilk periyodik raporu 2001 Mayısında sunulan proje hayli teknik ayrıntılara girerek, fay hattına sahip kayalar üzerinde etkili deneysel ekipmanların nasıl yapıldığından, ‘Elektromanyetik Depremlerin Laboratuvar Modellemesi’ gibi başlıklara kadar birçok ilginç alt başlığa sahip.

Sizlere sadece özetleyebildiğimiz bir kaç bilimsel kavram, bir bilim adamı ve çeşitli araştırmaların açıkça ortaya koyduğu gerçek; dünyada tektonik ve elektromanyetik silah teknolojisinin en az yüzyıl öncesinden konuşulmaya başlandığı ve Gürcistan dâhil birçok ülkenin bu teknoloji üzerinde çalışmalar yapmaya başladığı.

Böyle bir ortamda; ‘deprem silahı’ kavramını saçmalık olarak ilan eden bilim adamlarının literatür olarak neyi takip ettiklerini; etseler bile literatürü anlayıp anlamadıklarını; anlasalar bile doğruları konuşma cesaretine sahip olup olmadıklarını ciddi anlamda sorgulamamız gerekiyor.”

Çin Provası:

Şimdi gelelim 12 Mayıs 2008'de Çin'de meydana gelen 7.8 şiddetindeki  depreme. Bir defa depremin meydana geldiği yer olan;  Sichuan bölgesi Çin'in Havacılık ve Uzay üssü. Yani oldukça stratejik öneme sahip bir yer. ABD ile uzay araştırmalarında yarışa girişen Çin’in, bu depremden sonra ABD’nin hayli gerisine düştüğü söylenebilir. Bu bizim için oldukça önemli. İkincisi o bölgede Çin'in birçok askeri silah sanayisi tesisinin olması. Çin'deki deprem; silah, tank ve uçak fabrikalarını da yerle bir etti. Bu da bizim için takip edilmesi gereken diğer önemli bir konu. Yani hedefler stratejik olarak seçilmiş gibi görünmektedir.

Bu depremden sonra Çin, uzay araştırmalarında ABD'nin en az 10 yıl gerisine düştü.

Çin'deki depremde bazı ilginç olaylar da yaşandı. 1999 Gölcük depreminde,17 Ocak 1995 Japonya Kobe depreminde,7 Aralık 1988 Ermenistan'daki depremde de buna benzer olayların yaşandığını hatırlatalım.

Çin'deki depremde neler yaşanmıştı:

Depremden yaklaşık yarım saat önce, deprem merkezinden 450 km uzaktaki Tianshui'de cep telefonuyla çekilen görüntülerde renkli bulut formları oluştuğu görülmektedir.

Benzer bir bulut formasyonu, depremden tam 10 dakika önce, deprem merkezinden 550 kilometre uzaklıktaki Meixian şehrinde de görüntülendi.

Depremden sadece 24 saat önce, gece vakti yaşanan ve Mianzu kentinin sakinlerinin tüylerini diken diken eden gökyüzündeki garip ışıklar belirmişti.  Ve ayrıca gök gürültüsü gibi gürültüler oldu. Ama gökyüzünde bulut yoktu.

Güçlü bir patlama sesi duyuldu.(Ermenistan depreminde de Erivan'dan bile duyulan güçlü bir patlama sesi gelmişti. Depremin merkez üssü Spitak bölgesiydi ve Erivan’a yaklaşık 100 km idi.)

Çin’in Hubei bölgesindeki Enşi kasabası yakınlarında bulunan göletteki 80 bin ton su, bir gecede göletin dibinde ortaya çıkan bir çatlaktan boşaldı.

Depremlerde yukarıda anlatılanlara benzer pek çok ‘ortak olay’ meydana gelmişti. Bütün bu ortak yönlerin anlamı ne?

İstanbul Depremi:

Şimdi bu alıntılarla yazıyı hazırlamamızın asıl sebebi, olası İstanbul depreminde de aynı teknolojinin tekrar kullanılacağına yönelik düşüncelerimizdir. İşin psikolojik boyutu çoktan halledilmiş olduğu için -bu da ayrı bir yazının konusu olabilir-  bu teknolojinin kullanılarak deprem oluşturulmasında, halkımız işin arka planına bakmayacaktır. Deprem ile ilgili bilgi veren hocalarımız, İstanbul'da kesin deprem olacağı konusunda halkımızı çok güzel ikna etmişlerdir. Olası bir depreme halk çoktan psikolojik olarak hazırlanmıştır. Psikolojik hazırlanmadan daha önemli olan ise depreme karşı alınacak maddi tedbirlerdir: Uygun yerleşim yerlerinin seçilmesi, yapıların depreme dayanıklı inşa edilmesi, imar konusunda önceliğin deprem kriterlerinin olması vs. Halk sürekli psikolojik olarak tedirgin edilmektedir. Oysa yetkililer depreme karşı gerekli önlemleri önceden ve kurallara uygun olarak almalı ve deprem konusundaki kriterler esnetilmemelidir. Depreme hazırlıklı olmalıyız ama sık sık yapılan imar değişiklikleri ve uygun olmayan bina inşaları ile depreme ne kadar hazırlıklı olabiliriz? Tarih içerisinde İstanbul’da birçok doğal deprem olmuştur, olmaya da devam edecektir. Önemli olan hazırlığın tam olmasıdır. Hazırlığınız yoksa ister doğal ister doğal olmayan yollarla deprem olsun, zarar göreceğimiz muhakkaktır. Kaldı ki artık deprem silahları ile suni depremlerin oluşturabileceğini artık biliyoruz. Bu yüzden daha dikkatli davranmak durumundayız.

Konunun önemine binaen, yukarıda anılan deprem raporundaki[3] sorular hala önemini korumaktadır. Bakın neler yazıyordu o raporda:

"Depremin olduğu gece Gölcük'teki donanma üssünde, devir teslim töreni ile ilgili bir yemek/eğlence vardı. Bu eğlenceyi düzenleyen kuruluşun bütün elektronik sistemleri saat 11:00 civarında bozuldu. Çalışanlar, elektronik sistemleri bozulurken; havai fişekleri kontrol eden mekanizmaların kendiliğinden ateşlendiğini gördüler. Bu, bölgede depremden çok önce ciddi bir elektro manyetik alanın varlığının en büyük kanıtı idi.

Depremler öncesinde, elektromanyetik dalga alanları oluştuğu ve bölgede görülen ışık ve elektrik fenomenlerin ‘doğal’ olduğu tezi ilk başta çok mantıklı gelmektedir. Depremlerden önce elektromanyetik alan oluştuğu tezi doğrudur ama ve çeşitli bilimsel araştırmalar bu tür elektromanyetik stresin deprem öncesi göstergesi olup olamayacağı üzerine yoğunlaşmaktadır. (Örnek: Physical Review; Volume 65, ‘Guternebrg-Richter type relation for laboratory fracture-induced electromagnetic radiation’). Halkın yanıltıldığı nokta; bu tür bir elektromanyetik stresin, bölgede görülen garip elektrik/ışıma efektlerinin sebebi olduğudur ki, bu tezin arkası bilimsel olarak boştur. Bu tarz bir elektrik ışıma/plazma etkisine neyin neden olabileceğini ‘Bilimsel Gerçekler’ başlıklı bölümde okuyabilirsiniz.

Söz konusu gecenin organizasyon hizmetlerini sunan şirketin elinde o gecenin videosu bulunuyordu. Bu video, o gece yaşanan gariplikler açısından bir belge niteliğindeydi. Bir gazeteci o videoyu almak için şirkete başvurduğunda şirket ilk başta bunu kabul etti ve ertesi gün videoyu vermek için gazeteci ile sözleşti. Fakat nedense şirket bu kararından vazgeçti ve gazeteci ile yaptığı konuşmayı bile inkâr etme noktasına geldi.

Bölgedeki yaşayanlar, radyolarının kendiliğinden kanal değiştirmesi gibi fenomenlere depremden saatler önce tanık oldular. Deprem sonrası ise bölge balıkçıları, denizden çektikleri ağlarının yanmış olduğunu tespit ettiler. Depremden önce dikkat çeken bir diğer fenomen, depremden iki gün önce Büyükada semalarında gözüken mavi ışık topuydu.

Donanma üssünün yanında oturanlar, deprem sırasında, gemilerin üzerinde bir elektrik arkının oluştuğunu, yıldırım ışığına benzeyen bu ışığın göğü yarar gibi, ‘dizel motor’ sesi gibi bir ses çıkararak bir süre ilerledikten sonra gemilerin tam üstünde denize doğru büyük bir gürültü ile boşaldığını gördüler.

Bu gözlem, ‘Bilimsel Gerçekler’ başlığı altında geliştirdiği teknolojiden bahsettiğimiz Tesla'nın; atmosfer üzerinden transfer edilen elektrik enerjisinin istenildiği anda herhangi bir noktaya öldürücü bir güçle nasıl indirilebileceğini anlatan ve kanıtlayan çalışmalarını biliyorsanız daha bir anlam kazanır.

Depremden önce; Karl Buckthought isimli bir Kanadalı uzman'ın 10 Temmuz'da Saros Körfezi açıklarında 6 şiddetinde bir deprem yaşanacağı yolundaki tahmini Aktüel dergisinde yer aldı. Bu haber, ‘deprem profesörü’ Işıkara'yı, ‘halkı paniğe sürüklediği’ için çok kızdırmış olacak ki; o gün Saros'a gidip halkla birlikte sabahladı. Buckthought medyada Kanada Toronto Üniversitesi'nden profesör olarak tanıtıldı. Hâlbuki kendisi bu üniversitede profesör değil, sadece bu üniversiteden mezundu. Deprem hezeyanını başlatan bu isim; depremden hemen sonra ortalığa çıkmaz oldu ve kendisi ile temas kurmayan gazetecilerin hiç bir isteğine cevap vermedi.

Aktüel dergisinde bu haberi yapan muhabirleri Buckthought'a kim yönlendirdi?

Deprem öncesinde bölgede bir tatbikat yapılıyordu. Tatbikata, İngilizler ve İsrail'liler de katılıyordu. Tatbikat için bölgeye bu devletlerin denizaltıları da gelmişti. Kritik sorular şunlar:

-Bu tatbikatın konusu neydi ve tatbikat sırasında özel bir teknoloji denendi mi?

-Denendiyse, bu teknoloji denenmesi Türk yetkililerin bilgisi dâhilinde miydi?

-Yabancı denizaltılar bünyesinde bölgeye bu teknolojiye dair özel bir cihaz getirildi mi?

-Bu denizaltılarla birlikte bölgeye bir MHD jeneratörü sokulma ihtimali nedir?

-O günlerde ‘deprem silahı’ tezini ortaya koyanlara ‘komplo teorisi’ suçlaması ile deli muamelesi yapılıyor ve ‘bilim adamı’  kisvesi altında isimler teknik olarak böyle bir şeyin mümkün olamayacağı şeklinde ahkâm kesiyorlardı. (Benzer bir mantıksal perdeleme; ilk yıllarında cep telefonları teknolojisinin dinlenip dinlenemeyeceği tartışmaları sırasında da yaşandı. Bkz. Bilimsel Temeller başlığı) Fakat aynı günlerde; ABD Savunma Bakanı'nın 1997 yılında Georgia Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada bizzat kendi ağzından ‘tektonik silahların’ varlığını kabul ettiği konuşma açık kaynaklardan tespit edilmiş ve ilgili makamlara iletilmişti.

-İstedikleri zaman basında her türlü konuyu ön plana çıkarabilme yeteneğine sahip bu makamlar, bu bilginin üzerine neden yattı ve medya bu somut kanıtı neden görmezden geldi?

-Depremden iki saat sonra bölgeye İsrail'in ordu bağlantılı kurtarma ekipleri geldi. Trakya'daki birliklerin bile bölgeye 24 saat sonra intikal edebildiği düşünülürse, İsrail'li kurtarma ekiplerinin bu kadar hızla bölgeye intikal etmesinin arkasında bilmediğimiz bir ön hazırlık nedeni mi mevcut?

-Bu kadar devasa bir depremin sismografi kayıtları ilk günlerde kimseye gösterilmedi. Bu kayıtlar çok sonraları toplumun önüne getirildi. En ufak depremden sonra bile medya malzemesi yapılan bu kayıtların bu kadar uzun süre saklanmasının nedeni neydi?

-‘Deprem Profesörü' Işıkara bu kayıtların saklanması konusunda ne rol oynadı?

-Depremden hemen sonra Cumhurbaşkanı Demirel, ‘deprem profesörünü’ Kandilli'de ziyaret etti. Demirel ile Işıkara'nın basına kapalı görüşmesinin konusu ile yukarıdaki maddenin bir alakası var mıydı?

-Gölcük'teki deprem öncesinde bölgede başka depremler kaydedildiği halde bunlar Rasathane'nin kayıtlarında yer almıyor. Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nün ve TÜBİTAK'ın kaydettiği depremleri Kandilli'nin es geçmesinin bir nedeni var mı?

Bu soruların neticesinde ortaya çıkan son soru;

-“Fay hatları dışardan müdahale ile harekete geçer mi? Geçerse bu sistem hangi ülkelerde var?”


 



[1] 26.07.2008

[2] http://www.acikistihbarat.com/Jeo-Kritik/Jeokritik-ozel-deprem.doc

[3] http://www.acikistihbarat.com/Jeo-Kritik/Jeokritik-ozel-deprem.doc

 

Emir Yıldızdan                                                                                       

buulkem@gmail.com

 



Bu yazı 13,289 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 1 Aralık 2023 Discovery Skandalı
    • 26 Mayıs 2021 Kara Yöneticiler ve Yılanların Öcü
    • 13 Ocak 2021 30 Saat Savaşları
    • 4 Ocak 2021 Günümüzün Fuggerleri, Aşı ve Korku İmparatorları
    • 30 Mayıs 2020 Göktürklerden Hediye
    • 1 Nisan 2020 Kulbak Bilge İle Çağı Anlamak
    • 7 Aralık 2019 Turks ve Caicos Adaları
    • 19 Mayıs 2019 Barbarosun Sancağı
    • 12 Aralık 2018 NATO mu PESCO mu?
    • 17 Ağustos 2018 Papaz Kaçtı Oyunu
    • 17 Aralık 2017 Yüzyıllık İntikam
    • 13 Ağustos 2017 Gökteki Türklerle Yerdeki Türkler Birleşti!
    • 31 Temmuz 2017 Pentagon'un Planını 5 Yıl Evvel Deşifre Etmiştik
    • 21 Temmuz 2017 Gargad-DNA Görünmezliği Projesi ve Manyetik Biyoloji
    • 23 Haziran 2017 27 Uçağın Sırrı
    • 4 Mayıs 2017 LOLAN (LÜLEN)-ECE-AYSULU TÜRK'e Kavuştu!
    • 6 Şubat 2017 13 Ocak 16.40, Denktaş, İstanbul
    • 1 Ocak 2017 Tarikatlar-Cemaatler ve İstihbarat-1
    • 6 Aralık 2016 Ordu, Bütün Türk Milletidir!
    • 1 Kasım 2016 Sessiz Sözsüz Yaşananlar

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,714 µs