Kutlu Kağanımın, can atabeyimin o sımsıcak huzurlarından birinde daha koldaşlarla beraber olmuş yine ne hakikatler öğrenmiş, hikmet kuyusuna kovalarımızı indirmiş ne sırlar çekmiştik. İlâhi hitaba nasıl yaklaşılacağını ve hakikatinin nasıl idrak edileceğini öğreniyorduk kutlu demlerinde. Öyle ya bu hitabın muhatabı olduğu söylenen Müslümanlar niye böyle idi? Kur’anı okumuyorlar mıydı? Okumak bahsi acaba anlaşıldığı gibi miydi? Böyle olmadığı apaçık belli. Çağımızda İslam toplumları büyük bir zillet ve ıstırabın altında ezilmekte. Atabeyimin Kambaba-3 videosunu izlersek bu okumanın nasıl yapılması gerektiğini anlarız. Kod ile anlattığı ilahi sistemin yazılımı.
Konumuza dönersek, Atabeyim yine bu okumalardan birini yapmıştılar. Hz.Yusuf peygamberin yaşadığı bir dizi olayların anlatıldığı “Yusuf Suresini” irdelemiş, hep beraber tefekkür etmiştik. Yusuf peygamberin gördüğü rüyayı yine bir peygamber olan babası Hz. Yakup’a anlatması, babasının bu rüyayı kardeşleri ile paylaşmamasını tembihlemesi, kardeşlerinin o topluluk içinde kendileri ile beraber hareket etmek isteyen başka bir zümrenin ileri gelenlerinden aldıkları bir takım öneri ve tavsiyeler (O’nu öldürün veya bir kuyuya bırakın), kardeşleri tarafından kuyuya bırakılması, kuyudan kervan ile hareket eden “Sucular”denilen kişiler tarafından bulunması ve bu olayın “Müjde” olarak nitelenmesi ve en sonunda kervan tarafından yerleştirileceği söylenen bir aileye düşük bir ücretle satılması, konumuzun ana hatları olmuştu. Atabeyim, surede geçen ve düşük bir ücret tanımlamasında kullanılan “DRAHİME/ DRAHMİ” para biriminin o dönem için o bölgede kullanılmadığını söylemişler ve bunun önemine dikkat çekmiştiler. Bu kısa yazımızda bu konuya değinmek istedik. İlgili ayetleri yazmakla başlayalım.
Yusuf-19 :‘’ Bir kervan geldi, sucularını su almaya gönderdiler. Adam kovasını kuyuya sarkıtınca «Müjde, işte size bir oğlan çocuğu» dedi. Kervandakiler onu satmak üzere sakladılar. Oysa Allah ne yaptıklarını biliyordu.’’
Yusuf-20 :‘’Değersiz bir baha ile onu bir kaç dirheme sattılar, hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı.’’
Yusuf-21 :‘’ Onu satın alan Mısırlı, karısına dedi ki: Ona güzel bak, olur ki bize faydası dokunur veya onu evlad ediniriz. İşte böylece Yusuf´u Biz oraya yerleştirdik. Ve ona rüyaların yorumunu öğrettik. Ve Allah; emrinde galibdir. Fakat insanların çoğu bilmezler.’’
Bu ayetlerde geçen Kuyu, Drahime ve Sucu ( Varidehum) ifadelerini değerlendirmek ve çıkarımlarımı sizinle paylaşmak istedim. Atabeyimin anlattığından öğrendik ki “Drahime/ Drahmi” ifadesi çok önemli bir durumu/zamanı ifade ediyordu. “Kurt yemesin” ifadesiyle de bu olayın Kurt coğrafyasına işaret ettiğine ve “sucu” koduyla kodlananların görevli Türk budunundan olduklarına dikkat çekti. Drahime ifadesini zamansal bir işaret, bir nirengi noktası olarak alırsak; sanki kardeşlerinin Yusuf’u, kendilerini destekleyen zümreden bu işi bilenlerin yönlendirmesiyle, “kuyuya bırakma” olarak ifade edilen “zaman / mekan değiştirme” işlemine tabi tuttuklarını düşünebiliriz. Eğer öyle ise Yusuf’u kendi zaman boyutlarından başka bir zaman boyutuna göndermişlerdir. Şimdi kelimeleri irdeleyelim ve durumu tefekkür etmeye çalışalım.
Önce zaman yolculuğunun portal geçiş kapısı alegorisi olduğunu düşündüğüm “Kuyu” kelimesine bakalım. Ayette Kuyu “Cubbi’’ kelimesi ile ifade ediliyor.
CUBBİ " Bİ CUB/P: Cup / Kup: Kupa, kadeh demek, “Bi” ön eki, “ikili” anlamını katar kelimeye. Bicup; yani ikili, iki taraflı kupa, kadeh.
|
İki Kupa giriş/çıkış
“Sucu” kelimesiyle ifade edilen ve Türk kişilere işaret ettiğini düşündüğüm “VARİDEHUM” kelimesine bakalım;
VARİDEHUM " DEHRİ VA MU: Va Mu Çağı/insanı, Çok açık Mu bilgilerine sahip millet, TÜRK. (Hangi çağdaki Türkler?)
Çocuk Yusuf’un döneminde ( M.Ö 1650) Mısır bölgesine hükmeden HİKSOS’lar diye tanımlanan bir hanedan daha vardı. Ayette geçen kervana sızmış Hiksos Türkleri vardı ve sucular olarak o kervanda iş gördüler ve zaman yolculuğu yapıp çocuk Yusuf’u kendi çağına, dönemine getirdiler. Bu gittiği çağda ne kadar kaldı, bir eğitim vs aldı mı onu da Atabeyim anlatırsa öğreniriz bir gün.
Hiksoslar: Hyksos Mısır dilinde “heqakhasewet=Yabancı Krallar" anlamına gelir. 12. Hanedan döneminde Nil Deltası'nı işgal ederek Antik Mısır'ın İkinci Orta Dönemini başlatan Asya kökenli kavme verilen addır. Hurri kökenli Hiksoslar bu bölgede On beşinci Sülale'yi kurmuşlardır. MÖ. 17. yy'da güneydeki Nubyalılarla ittifak haline girmişler ve beraberinde getirdikleri yeni savaş metot ve teknikleri ile Mısırlıları mağlup etmişlerdir. Koşumlu atlar ve yeni zırh çeşitleri getirmiş oldukları yeniliklerdir. Hiksoslar kültürel olarak bölgeye zenginlik getirmiş olsalar da Mısırlılar bu istilayı kabullenememişlerdir. M.Ö.15. yy'da bir Teb beyi olan Ahmose, Hiksoslarla mücadeleye başladı. Hiksosları Filistin'e sürdü ve Nubya üzerinde yeniden hakimiyet kurdu. Böylece Mısır Yeni Krallık Dönemi başladı.17 ve 15. yüzyıllar arasındaki bu döneme "İkinci Ara Dönem" denilmiştir. Bu tarihi verilerden de anlaşıldığı üzerine bu Hiksosların Türk olmaları kuvvetle muhtemeldir. Çünkü “atlar, koşumlar ve zırh teknolojisi” ifadeleri bu savı kuvvetlendirmektedir. Bu sucular ile işaret edilen insanlar muhtemeldir ki Hiksoslardandır.
Peki bu Yusufun kendi çağından gönderildiği yer/çağ neresiymiş, onu da bir çağ/zaman işareti olduğunu öğrendiğimiz dirhem diye geçen ‘’DRAHİME ‘’ kelimesinden bakalım;
DRAHİME" HAMERİDE/HOMERİDE: Roma kayıtlarında geçen Homerite Krallığı, Himyer Krallığı.
Homerite / Himyer Krallığı : Arap Yarımadası'nın güneyinde, MÖ 110 civarında kurulan, Yunanlar ve Romalılarca Homerite Krallığı olarak adlandırılan antik krallık. Komşu krallıklardan Saba MÖ 25'te, Kataban 200'de ve Hadramut 300 yılı civarında bu krallık tarafından fethedildi. Krallığın politik kaderi, Saba krallığının kesin olarak fethedildiği 280 yılına kadar bu krallıkla yakından ilişkili olmuştur. 525 yılına kadar bölgesinden başat güç olan krallığın ekonomisi tarıma dayalıydı. En önemli ihraç ürünü Mir ağacı ve ondan elde edilen tütsüdür. Kuzey Afrika ile yakınlığı nedeni ile Roma İmparatorluğu'nun fildişi ihtiyacının bir kısmı burandan sağlanmıştır. Devlet kurulduğu dönemde ilk olarak kendinden önce bölgede var olan devletlerin devlet idare sistemini ve kültür anlayışlarını benimsemiştir. Kuruldukları ilk dönemde Ma'rib kentini başkent olarak kullansalar da daha sonra San'a şehrini kurmuşlardır. Bilinen en büyük hükümdarları Tubba'dır. Devletin ilk dönemi daha çok ticari örgütlenme çabası içinde geçmiş devlet ikinci döneminde büyük değişimlere uğramıştır. Devlet bu dönemde Roma'nın desteğini alarak askeri anlamda da genişlemeye ve güçlenmeye başlamıştır. İşte bu dönemde devletin bölgedeki rakipleri Habeşliler haline gelmektedir. Romanın desteğini Habeşliler tarafına çevirmesiyle Himyeriler, Sasaniler tarafına geçerek bu devletten güç almaya başlamıştır. Dönem hükümdarı Ebu Kerib Yemen'e ve hatta Irak'a kadar devletini genişleterek güçlenmiştir. Ancak daha sonraki hükümdarlar bu gücü sürdürememiş Roma desteğindeki Habeşliler Yemen'i işgal etmiş dönemin kralı olan ZuNavas'ı öldürmüştür. Yerine geçen oğlu Seyf tutunamayarak Sasanilere sığınmıştır. Bu dönemden sonra bölgedeki yönetimsel istikrar sağlanamamıştır. Daha sonra istikrarı sağlayan Ebrehe Fil olayı'nın gerçekleşmesine neden olmuştur.
Toparlarsak:
Bilinen literatür ve tarih bilgilerine göre;
M.Ö 1650’ler: Hz.Yusuf devri
M.Ö:115 " M.S: 274: I. Himyer Krallığı
M.S: 274 " 525: II. Himyer Krallığı (Tubba dönemi)
Allahualem; Hz.Yusuf M.Ö 1650’li yıllardan M.Ö 115 " M.S 525 yılları arasındaki bir döneme götürülmüştür. O çağın bölgedeki en köklü ve güçlü devletlerinden olan Himyer Krallığı çağlarına. Dirhem kelimesinin Himyer krallığı dönemine işaret oluşunu başka bir kaynaktan daha bakalım;
Dirhem kelimesi, Yunanca “Drahmi” kelimesinden önce Farsçaya, daha sonra “Dirhem” şeklinde Arapçaya geçmiştir. Aynı zamanda bir ağırlık birimi olarak kullanılan dirhem, para cinsi olarak “es‐Sevdâu’l‐Vâfiyye (Bağlıyye)”, “et‐Taberiyyetü’l‐Utûk” ve “Cevrâkıyye” gibi çeşitleri ile kullanılmıştır. Madeni paralar içerisinde bakırdan yapılmış ve değeri en düşük olan paraya ise Latince “Follis” kökünden gelen“Fels” denilmiş, alışverişlerde kullanılan bu paralar farklı ağırlık ölçüleri ile daha değişik isimlerle de anılmışlar, değişik alım gücüne sahip olmuşlardır. Cahiliye dönemi Arapları diğer memleket insanları ile yaptıkları alışverişlerinde onların da kabul ettikleri ölçü ve vezinleri kullanırlarken, kendi aralarında yaptıkları alışverişlerde ise farklı ölçü ve vezinleri kullanmışlardır. Diğer toplumların da her birinin farklı kabulleri olduğu dirheme; “Bağliyye, Hiraklî, Taberiyye, Mağribiyye, Himyerî, Rumî, Yemenî, Kısrevânî” gibi değişik isimler vermelerinden anlaşılmaktadır. Dirheme “Himyeri” denilmesini de işaret kabul edebiliriz. Konuya Yusuf suresi 20. Ayette geçen ifadeyi ekleyerek de bakalım:
“ Semenin bahsin derâhime” (Düşük pahada bir paraya sattılar). Bu konular günümüzde açılmaya başlandığı için Kur’anımız bu günkü bilim diliyle bizle konuşuyor, bilmek isteyene. “Semen” latince “tohum, döl” demektir. Neymiş: Hameride/ Homerite/Himyer’li soydan, dölden… Himyer ve semen… Kervan bu çocuğu Himyerli zannetti, yani Güney Arabistan taraflarından ve biçtiği paha o kadar oldu. Lakin iş hiç de öyle değildi. Bu çocuk onu bulan Hiksoslu sucularla aynı soydandı, yani Türk’tü… En doğrusunu O ve ilimde ileri olanlar bilir.
|
Atabeyim Altın elementine ait bu güne kadar duymadığım bir durumdan da bahsettiler. İzole ve gözlemlenebilir bir ortamda yapılan işlemler sonucu sadece Altın elementinin total kütle kaybına 1/10 oranında uğradığını söylediler. “Bu orandaki kütle nereye gidiyor? Gittiği yerden bir şey geliyor mu peki?” diye de sordular. Bu konu çok özel ve ilim isteyen durumları içinde barındırıyor. Kendileri lütfeder anlatırlarsa öğreniriz. Ben altın ile zaman yolculuğu kısmına değinip yazımı bitireceğim müsaadelerinizle. Drahmi parası da altın içerir belli oranda. Bu orandaki altın miktarıyla açılabilen portaldan demek ki kısıtlı sayıda ve sınırlı hacim ve kütledeki nesneler transfer edilebiliyor. Yusuf’un kuyudan transferi gibi. Şeytani sistemin bu işi daha kapsamlı ve daha muazzam bir siklette yapmaya çalıştıklarını Atabeyim Kulbak bilge eserinde değinmişti. Şeytaniler bu gayretlerini devam ettiriyorlar.
Zamanı tüm boyutu ve nesneleriyle atlatma (Kulbak Bilge, Oktan Keleş)
Her çağda olduğu gibi Ata dedem seddini izlemekte. Bu set yıkılmasın diye de uğraş sürmede. Selam olsun bu uğraştaki o kutlu kişilere. Kağanım, Atabeyim Okyay; demin huzur, gönlün Ötügenimiz. Tengri yüzümüze bolsun…
Orkun AKAR
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle