En Sıcak Konular

Ozan Aydın

Köşe Yazarı
Ozan Aydın
24 Haziran 2021

Bozokun Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız -1




Mayıs 2021

Bu yazı yüzlerine baktığınızda göğü izleyebildiğiniz gök yüzlü insanlara ithaf edilmiştir.

‘’Sırrımız Ay’da, Özümüz Güneş’te, Kökümüz Demir Kazık’tadır…’’    

Deruni Baba

Göğü izlemek ve gökte olan varlıklara (Güneş-Ay-Yıldız vs) olan merak neredeyse bütün medeniyetlerde süre gelmişti.

İnsan nasıl ki yerde ki doğa ile iletişim kurarak yer ile bir olmasını öğrenmesi gerekiyorsa, gökte ki doğa ile de iletişim kurarak gök ile de bir olmasını öğrenmesi gerekiyordu. Yeri ve göğü kendinde bir edemeyen insanın her zaman bir tarafı eksik kalmaya mahkumdu.

İnsan’a verilen iç ses yer ve gök ile iletişimin anahtarıydı…

İnsan iç sesini yani bütün yaratılışın secde ettiği kendi cevherini tanıdığı takdirde yerde ki ve gökteki doğanın deruni yönünü açığa çıkarabiliyordu.

İnsan çağlar geçtikçe kimi zaman yerde takılı kalmış kimi zamanda gökte. Kutsal yazıtlarda zikredilen bazı özel çağlarda ise yer ve gök öğretisi bir edilmişti.

Ağaç sembolünü kullanarak konuyu detaylandırayım…

Yer odaklı doğa anlayışı baskın olduğunda kutsal kan ile yetişen ağaçlar kutsal olarak nitelenmiş ve kutsal ağaçların bulunduğu bölgelerde ayinler düzenlenmişti.

Gök odaklı doğa anlayışı baskın olduğunda ise, Güneş-Ay-Yıldızların özel dizilimler yaptığı zaman dilimleri ve bu dizilimlerin oluşturduğu ışınların yere değdiği noktalar kutsal sayılmıştı. Bu noktalara gök cisimlerinin adlarına özel tapınaklar yapılmıştı. Bu tapınakların ortasına da gökcisimlerinin ışınları ile beslenen kutsal ağaçlar dikilmişti.

Yeri ve Göğü bir eden öğretilerde ise yerdeki varlıklar gökteki varlıklar ile bir bütün olarak kabul edilmişti. Bu öğretilerde, ilgili varlıklara daha aşkın anlamlar yükleniyordu. Mesela ağaçlar onlar için yerin ve göğün henüz ayrılmadığı ve bir olduğu yani yaratılışın öncesine ait hayatın sembolüydü.

Mistekler, Yeri ve Göğü kendinde bir eden kadim halklardan birisiydi. Onlar, maya, Aztek, Toltek ve İnka medeniyetlerinden daha eski ve kadim olan halktılar. Günümüzde az da olsa hala varlıklarını sürdüren bu kadim halkın tarihsel geçmişi M.Ö 2000’lere kadar dayanıyordu.

Mistekler ile ilgili oldukça az kaynak vardı. Ama var olan kaynakların hemen hemen hepsini okumuştum. Öğretileri arasında en etkilendiğim uygulamaları, Misteklerin düzenli aralıklar ile gökyüzüne bakmalarıydı. Mistekler, gökyüzüne bakmanın insanın ruhuna tesiri olduğuna inanıyorlardı.

Günlük yaşamda ne zaman içim sıkılsa ve ruhumun daraldığını hissetsem Misteklerin bu kadim öğretisine sarılıyordum Kim bilir belki de bir gün gökteki yıldızlardan birinin sesini duyabilirdim...

Kötü anlarımda genelde işe yarayan ve beni sakinleştiren bu öğreti bu gece hiç işe yaramamıştı. İçimde ki sıkıntı ve öfke geçer diye gece boyunca gökyüzünü izlemiştim ama nafile.

Bu içsel kargaşamın ortasında Baran’ın yanına Ankara’ya nasıl geldiğimi dahi hatırlamıyordum. Hayatımda öfke duygusunun bana yolu dahi unutturabileceği bir ya da iki gün yaşamıştım. Ama bugünkü durumum onlardan dahi daha farklıydı.

Bu içsel kargaşama neden olan 2013 yılında gördüğüm bir rüyaydı aslında…

2013 yılında gördüğüm bir rüyada, Deruni Baba tarafından kağıda yazılan bir ismin 2021 yılında hayatıma bu kadar etki edeceği aklımın ucundan dahi geçmemişti.

Gece nöbetini sabaha devretmişti. Benim gözlerim ise hiç kapanmamıştı. Baran odaya beni kaldırmak için girdiğinde, ben duşumu almış ve çoktan hazırlanmıştım bile. Baran’ın eşi Ruken’in hazırladığı o lezzetli ve doyurucu kahvaltıyı yaptıktan sonra yukarı kata Baran’ın çalışma odasına çıkmıştık.

Baran birazda olsa zihnimi dağıtmam için yeni yazımın konusundan bahsetmemi istemişti. Zihnimi dağıtmak istediğinin farkındaydım. Aslında canım hiç konuşmak istemiyordu fakat belki yaşadığım olayın etkisini üzerimden atabilirim umudu ile yeni araştırma konumdan Baran’a bahsetmeye başlamıştım.

Bir süre Baran ile yeni araştırmamın konusu hakkında konuşmuştuk. Yeni yazım Bozoklar ile ilgiliydi. Bozok sembollerini yani Kün-Ay-Yıldız’ı araştırıyordum fakat anlayamadığım ve bulamadığım bir konuyu Baran’a fırsat bulmuşken sormak istemiştim.

Sorum Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde kullanılan semboller ile ilgiliydi. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde bazen sadece Cumhurbaşkanlığı Forsu bazen de Cumhurbaşkanlığı Forsunun yanında Ay-Yıldız’da kullanılıyordu. Bunun nedenini anlayamamıştım.

Baran soruma cevap vererek ‘’Forsun Ay-Yıldız ile kullanıldığı yerlerde Bozok bayrağı oluşur yani Kün-Ay-Yıldız. Bozok’un görevi göktekileri göreve çağırmaktır. Bu sembolleri iyice araştır daha sonra da Deruni Baba’ya sor.’’ demişti.

Baran’ın verdiği cevaptan sonra ikimizde sessizleşmiştik. Sessizliği bozan telefonumun zil sesiydi. Nihayet beklediğim telefon gelmişti. Dün arayıp da ulaşamadığım Deruni Babam aramıştı. Telefonu hemen açarak, acil yanına gelmem gerektiğini, anlatmam gereken şeylerin olduğunu söylemiştim. Hayatımda ilk defa Deruni Baba’dan böyle bir talepte bulunmuştum. Onca işinin gücünün arasında beni evine kabul ederek ‘’Sakin ol evlat hemen atla gel, Baranıma ve Ruken'e de çok selam söyle’’ demişti. Telefonu kapatır kapatmaz Baran ve Ruken’e veda ederek Ankara’dan ayrılmıştım. Biran önce İstanbul’a varmak istiyordum.

Yaklaşık üç buçuk saatte İstanbul’a varmıştım.  Arabadan inerken üstüme başıma çeki düzen vermiştim. Aldığım tatlılar ile birlikte Deruni Baba’nın oturduğu apartmana girmiştim. Asansörden çıkarken yine kalbimin atışları farklılaşmıştı. Deruni Baba ile buluşmadan önce hep aynı şey olurdu. Ve nihayet asansörden inip evin kapısı açıldığında uzun saçları ve sakallarıyla Deruni Baba beni güler yüzü ile karşılamıştı.

Deruni Baba’nın evini bilenler bilir. Bu evde kendinizi bir evde değil de bir müzede olduğunuzu düşünmeniz gayet normaldi. Deruni Baba koltuğu işaret ederek oturmamı ve yaşadığım olayı anlatmamı istemişti.

Deruni Baba’ya yaşadığım olayın hepsini anlatmıştım. Yaklaşık yarım saat boyunca beni dinlemişti. Anlatacaklarımı bitirdiğimde Deruni Baba babacan tavrı ile “Olan olmuş, artık takma kafana. Geçmişine bakarak geleceğine uzanır insan. Her insan hata yapabilir fakat önemli olan yapılan hatayı tekrarlamamak. Ha bu arada bizim aramıza kara kedi giremez evlat girse girse bozkurt girer.” diyerek espiri yapmıştı. Bir süre daha konuşmasını sürdürerek bana ileride yaşama ihtimalim olan konular hakkında tavsiyeler vererek konuşmasını tamamlamıştı.

Deruni Baba ile beş dakika boyunca susarak sadece nargilelerimiz ile nefeslenmiştik. Daha sonra Deruni Baba sessizliği bozarak “Nefs için yeterince çalıştık. Şimdi birazda yaratılmışlık için çalışalım mı?” demişti. Bende sevincimi belli ederek “Emredersiniz” demiştim. Deruni Baba ses tonunu ciddileştirerek “Emir olarak kabul etme evlat. Biliyorsun Atalarımızın yarım kalan işlerini bitirmek bizim işimiz, görevimiz.” demişti.

Ben hemen not defterimi ve kalemimi çıkarmıştım. Deruni Babanın önünde duran bilgisayarı da kendi önüme almıştım. Artık anlatacakları için hazırdım. Deruni Baba benim hazır olduğumu gördüğünde bu sefer konuyu sen seç bakalım demişti. Bende yeni yazım için araştırdığım Bozok sembolleri olan Kün-Ay-Yıldız hakkında çalışabilir miyiz demiştim. Deruni Baba “Tabii ki de evlat. O zaman konuşulanları güzelce not al bakalım” diyerek anlatmaya başlamıştı.

Demirci sırları…

“Evlat, bizde kutsal olan şey yere konmaz. Çünkü kutsal olan şeyler bizlere Tengri’nin ya da Ataların emanetidir. Türk’ün büyük atası Oğuz Kağan'dır. Tengri demir cevherinin sırrı ile arz’a ve arş’a hükmetme yetkisini ona vermiştir. ilk kut verilen kişidir. Onun makamındakiler kutlu kişilerdir.

Türk töresinde kutu alanda verende Tengri’dir. Kut’un demir sırrı ile ilişkisi vardır. Demir bütün madenlerin babasıdır. Dermire ilk şeklini verende Türklerdir. Yalnız bu demiri bildiğimiz demir ile karıştırma. Bir insan yapımı var, birde Tengri’nin işlediği var.

Kutsal mavi demir…

Aslında ilk demiri işleyen Tengri’dir. Türklerde Tengri demircidir. Kutsal mavi renginin içinde demiri görebilenler demircilerdir. Demirci Tengri’nin buyruğu ile iş yapan demektir.

Demir kazık yıldızı daha Arş ve Arz birbirinden ayrılmamışken ilk demirin dövüldüğü yerdir. Zaman ve mekan, zamansızlık ve mekansızlık kavramlarının bile olmadığı An’da, Tengri demir cevherine çekici ile vurduğu ilk anda çıkan kıvılcımlardan ilk yaratılan meydana gelmiştir.

Tengri’nin kıvılcımı kutsaldır. Tengri’nin kıvılcımı ile Tengri’den var olanlar başka, Tengri’nin yarattıkları başkadır.

Oğuz Kağan Türklere demircilik sırlarını öğreten atamızdır. Atalarımızın sır emanetleri bazen sözlü gelenek ile kulaktan kulağa çağlar aşarak gelir. Bazı sır emanetler ise yazıya geçirilir, taşlara işlenir, okunması beklenir.

Oğuz atamızın çocuklarına demircilik ve daha nicesi ile ilgili bıraktığı sırlar bugün Oğuzname denilen destanda toplanmıştır. Oğuzname, Oğuz atamızın bizlere bıraktığı en büyük miraslarından birisidir. Bazen söz ile bazen yazı ile aktarılarak Sakalardan Hunlara, Hunlardan Göktürklere, Göktürklerden Karahanlılara, Karahanlılardan Osmanlılara, Osmanlılardan Yüce Türk devletine kadar bu miras devam etmektedir.

Unutma! Herşey bir gün biter aslına döner, dünya tükenir ama demir tükenmez evlat.” diyerek susmuş ve nargilesinden nefeslenmişti.

Bende o arada fırsattan istifade edip aldığım notlarımı düzenliyordum. Deruni Baba nargilesini bırakarak “Ortam çok sessiz biraz müzik dinleyelim, uykumuz gelmesin evlat. Kısık sesle bir müzik aç bakalım, arkada çalsın biz anlatmaya devam edelim.” demişti. Bende Hamdi Cenk Düzgit abinin ‘Göktürkler’ bestesini açmıştım. Deruni Baba’da o anda anlatmaya kaldığı yerden devam ediyordu.

Kurt-Pars-Parsbörü hayvanların sembol olarak kullanımı…

“Türk devlet yapısını biraz olsun anlamak isteyen Oğuz’un çocukları, Türk destanlarını, mitolojilerini irdeleyip, incelesinler. Sırlar, hakikatler buralarda saklı evlat. Mesela çeşitli coğrafyalarda Türk devlet geleneğinin izleri destanlara ve mitolojilere kodlarla, sembollerle sırlanmıştır.

Bazen sayılar kod olarak kullanılırken, bazen hayvan sembolleri, bazen de sembolik işaretler kullanılır.

Mesela kullanılan hayvan sembollerinden örnek vererek bunların deruni anlamlarının bir kısmını açıklayalım…

Bildiğin gibi bazı coğrafyalarda pars, bazı coğrafyalarda kurt Türklerin kutsal hayvanı olarak öne çıkmıştır.

Kurt bir koddur…

Kurtlar Arş’tan Arz’a inerler. Bu yüzden ehlîleştirilemezler. Kurt’un kurduğu devlet ilelebet yaşar. Gelenek devam eder. Saka, Hun, Göktürk, Karahanlı, Osmanlı, Türkiye Kurt’un geleneğinin devam ettiği aslında tek devlettir evlat. Başbuğumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bu sır emanet edildiği için ‘Türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!’ demiştir. Bu söz ehillerine bir koddur. Daha sonra bu kodu basılan paralarda, kurumların, partilerin amblemlerinde görmekteyiz.

Pars bir koddur…

Parslar Arz’dan Arş’a çıkarlar. Bu yüzden çelik gibi sağlam yüreklidirler. Pars’ın kurduğu devlet geçicidir. Gelenek devam etmez. Bunların kurduğu devletler konjonktürel olarak kurulur. Altınordu, Babür, Timur bunlardan bazılarıdır.

Parsbörü bir koddur..

Parsbörüler Arz’ı ve Arş’ı kendinde bir edenlerdir. Onlar ne Arz’da ne de Arş’tadırlar. Bunlar bazen bir hankah’ta hanaka, bazen tekke’de pir, bazen mühendis, bazen fikir adamı, bazen yazar çizer, bazen doktor, bazen iş adamı, bazen siyasetçi yani her meslek grubundan olabilirler. Parsbörü makamında her devirde bir kişi vardır evlat. Parsbörü kendi gelecek dönemini bekler. Parsbörü zamanı geldiğinde devletini yerde değil gökte, Arz’ın ve Arş’ın bilgilerine göre kuracaktır.

Bu semboller üzerine daha birçok şey söylenebilir. Yüce kitabımızda dahi bir çok surenin ismi hayvan isimleri ile kodludur. Bir hayvan deyip geçmemek gerekir. Manaları derinlere indikçe bulunur evlat.” demişti. Deruni Baba nargilesinden biraz soluklanarak konuşmasına ara vermişti.

Bende fırsattan istifade edip ocağın başına gitmiştim. Deruni Baba’nın közlerini yenileyecektim. Közleri dikkatlice ocaktan alarak cezveye koymuştum. Deruni Baba’nın yanına giderek közlerini yenilemiştim. Daha sonra tekrar yerime oturmuştum. Deruni Baba hazır olduğumu gördüğünde kaldığı yerden anlatmaya devam ediyordu.

Türk’ün kadim teşkilatı ve cihan hakimiyeti…

“Bildiğin gibi Türk devletinin kadim sistemini devam ettirebilmesini sağlayan ve bu nizamı koruyan Türk’e ait kadim bir teşkilat vardır. Bu teşkilat yapısı olmasa geleneğimiz binlerce yıldır korunamazdı evlat.

Birazda bu kadim teşkilatımızın deruni yapısından bahsedelim ve teşkilatlanma yapısının bir bölümünü Oğuzname denilen destanımıza bakarak sana aktarmaya çalışayım.

Oğuzname de, Oğuz Kağan ideal bir yönetici tipi olarak bize sunulmaktadır. Oğuz Kağan ‘Dünya’yı idare etmek Tengri borcu’ diyerek destanın sonunda Tengri’nin ona verdiği görevi dile getirmektedir.

Oğuzkağan kutsal bir görev için Dünya’da bulunmaktadır. Görevi aleme nizam, düzen vermektir. Oğuzname de bu görev Oğuz Kağan'ın cihan hakimiyetini sağlamasıdır. Tengri tarafından verilen cihan hakimiyeti görevini destanın sonunda oğulları ile birlikte sağlar. İşte Türk’ün kadim teşkilatının ana amacı, Ata’larının kurduğu düzeni cihanda devam ettirebilmektir.

Türk’ün kadim teşkilatı üç birime ayrılır...

Oğuzname de oğuz Kağan'ın gökten ışık ile beliren eşinden oğulları Kün-Ay-Yıldız yani Bozoklar denilen kol meydana gelmiştir. Yerde bir gölün içinde beliren bir ağaç kabuğundan çıkan eşinden ise oğulları Gün-Dağ-Deniz yani Üçoklar meydana gelmiştir.

Oğuzname de Bozoklar yay ile simgelenirken, Üçoklar ok ile simgelenir. Yay hakimiyet sembolü, ok ise tabi olmanın sembolüdür. Bu noktada Üçoklar’ın görevi Bozoklar’a tabi olmaktır. Ek olarak, Oğuzname de sağ tarafı Bozoklar, sol tarafı ise Üçoklar temsil etmektedir. Merkez kuvvet ise Oğuz Kağan'ın şahsında yönetime dahil olmaktadır. Teşkilat düzeni içerisinde üçok öğretisi ile yetişenler ayrı, Bozok öğretisi ile yetişenler ayrıdır. Bu iki öğretiyi bir eden Oğuz Kağan’ın şahsında mevcut olan merkez kuvvet öğretisi ile yetişenler ise apayrıdır!

Daha iyi anlaman için biraz daha konuyu detaylandırayım evladım…

Türk’ün kadim teşkilatına bağlı olan harici teşkilatlar, batıni teşkilatlar ve zahiri teşkilatlar vardır.

Zahiri teşkilatları yöneten en tepede ki teşkilatın adı Ay-Yıldız Teşkilatı’dır. Batıni teşkilatları yöneten ve en tepede ki teşkilatın adı ise Kambaladır. Harici teşkilatlara gelince, onlar bu dünyaya ait değildir evlat. Kökenleri yeryüzünde değildir. O yüzden onlar hakkında çok fazla şey bilinemez. Şimdilik bunların en başında ki teşkilata Göktürkler adını verelim. Batıni teşkilat, Zahiri ve Harici teşkilatlar arasında iletişimi sağlar. Bütün bilgiler burada batıni teşkilatın havuzunda toplanır.

Ay-Yıldız Teşkilatının sembolü isminde saklıdır. Kambala’nın sembolü ise daire içine konan bir nokta ile ifade edilir. Bu teşkilatta yani Kambala’da Hz. Ali’mizin sırrı vardır.  Türk’ün Atası olan Oğuz Kağan, Tengri izni ile bu üç teşkilat yapılanmasını bir eden kişidir.

Ekranlarda derin devletçilik oynayanlar tabi bu anlattığım teşkilat yapılanmasından bir haberdir evlat. Onlar ancak sığ sularda yüzerler. Bizim anlattıklarımız onlara değil Oğuz’un, Türk’ün sırlarını emanet edeceğimiz yeni nesiledir.” diyerek susmuştu.

Deruni Baba’nın biraz yorulduğunu hissetmiştim. Gözlerinden en az iki-üç günden beri uyumadığı belliydi. Onun hayat tarzına ayak uydurmak gerçekten çok zordu. Aramızda ki yaş farkına rağmen ben, bir gün uykusuz kalsam hemen zihnimde odaklanma sorunu yaşıyordum. O ise üçüncü günün sonunda bile zihni ışıldıyordu. Kendisi için değil, Türk milleti için durmadan çalışanlardandı.

Öğrendiğim deruni bilgiler ile zihnim çoktan Dünya’yı unutmuştu. Hem Deruni Baba hem de onun evinin atmosferi beni adeta başka bir aleme yükseltmişti. Deruni muhabbetin neşvesine kapılarak tesbihimin her bir tanesini yavaş yavaş çekiyordum.

Deruni Baba her zaman ki gibi beni tesbihimi çekerken ve düşünceli gözlerle bir yere odaklanmış bulmuştu. Sevecen bir ses tonu ile ‘’Hayrola Ozan’ım yine ne düşünüyorsun?’’ demişti. Bende kendimi toparlayarak ‘’Baba şuan bi şey düşünmüyorum, sadece muhabbetiniz beni kendime getirdi.’’ demiştim.

Deruni Baba ‘’Dur bakalım daha yeni başlıyoruz evlat. Şimdi yanlış zikredilen konulardan birisini daha düzeltelim ve ilkleri açıklayalım. Hadi notlarını almaya devam et bakalım.’’ diyerek anlatmaya devam ediyordu.

 

Zülkarneyn’in yolculuğu ve Bozok Öğretisi…

‘’ Kuran’da geçen Zülkarneyn yani Oğuz Kağan'ın yolculuğunu biliyorsun. Oğuz ata üç yere yolculuk yapar. İlk yolculuğu Güneş’in battığı yere, balçıkla sıvandığı yeredir. İkinci yolculuğu Güneş’in doğduğu ve hiç batmadığı bir yeredir. Son yolculuğu ise yecüc ve mecüc kavminin bulunduğu ve iki dağın arasına set çekilen yeredir.

Bu noktada ekranlarda Oğuz Ata’nın yaptığı bu yolculukları bizim evren hapishanemize sıkıştıranlar var. Oğuz Ata’yı zaman yolcusu yapanlar önce zaman kavramının ne olduğunu öğrenmeleri lazım. Kavramları basite indirgeyerek bu kavramlar üzerinden zihnimizi evrenin ya da evrenlerin içine hapsetmek isteyenlere, yolculuğun hakikatinin küçük bir cüzünü açarak cevap verelim evlat…

Oğuz Ata’nın yolculuğunun izlerini bir çok mitolojide görebilirsin. Sümer, Akad, Babil, Yahudi, Pers, Yunan, Hristiyan mitolojilerinde yerin altına ya da ölüler ülkesine daha sonrasında Tanrıların yaşadığı gök’e yolculuklar ve üç aleme ilişkin yolculuk motifi yer almaktadır. Ve bunlar ritüeller ile özel zamanlarda kutsal rahipler tarafından tekrar edilir. Tabi ki saydığım bu mitolojilerde sadece Oğuz Ata’nın yolculuğunun çarpıtılmış izleri vardır. Hakikati ise Kuran’da saklıdır.

Şimdi biz yüzümüzü Kuran’a çevirelim…

Ayette sadece batıya gitti ya da doğuya gitti ifadeleri kullanılabilirdi. Fakat hem batıya hem de doğu ya yapılan yolculuklarda özellikle Güneş zikredilmektedir. Burada ki mana hem batı ya gitmek için hem de doğuya gitmek için kullanılacak anahtarın Güneş olmasıdır.

Güneşin battığı mekan yani batı kavramı ile Arz’ın kapısı ifade edilmektedir. Arz’ın sır bilgilerinin hepsi ise Ay ile sembolize edilir.

Güneşin doğduğu mekan yani doğu ise temiz soyun bilgisi ile kuşatılmış alem olan Arş’ın giriş kapısını ifade eder. Arş’ın bilgilerinin tamamı ise Yıldız ile sembolize edilir. Yıldız, temiz soyun ve Arş’ın bilgilerinin tümünün simgesidir.

Arz ve Arş’ın kapılarını açan bilgi ki Güneş öğretisi ile sırlanmıştır.

Oğuz Ata, Güneş bilgisinin sırrı ile önce Arz’ın kapısından geçerek onun en dibine sonra da Arş’ın kapısından geçerek onun en yüce yerine yolculuk yapmıştır. İlk yolculukta Arz’ın bütün bilgisine sahip olan Ay kavmi (Ay melikesi-Belkıs) ile karşılaşmıştır. İkinci yolculuğunda Arş’ın bütün bilgisine sahip olan temiz soy yani Yıldız kavmi ile karşılaşmıştır. Üçüncü yolculukta ise bir yüzü Arz’a ve bir yüzü Arş’a bakan araf aleminde ki bozgunculuk çıkaran kavme yani Yecüc ve Mecüc’e sed çekmiştir!  

Güneş öğretisinin içerisinde hem ay öğretisinden bir cüz hem de yıldız öğretisinden bir cüz bulunmaktadır. Güneş öğretisi hem yıldız öğretisine hem de ay öğretisine açılan anahtar gibidir. Bu anahtar olmadan ne Arz ne de Arş bilgileri öğrenilir.

Oğuz Ata Güneş öğretisine sahip olduğu içindir ki bu iki kavim ile iletişime geçebilme yetisine sahiptir. Ayette geçen onlara hükmetme yetkisi verilmesinin anlamı, Oğuz Ata’ya Güneş öğretisinin yanında, Ay öğretisi ve Yıldız öğretisinin de verilmesini ifade etmektedir.

Oğuz Ata’nın sahip olduğu bu üç öğreti zamanla üç göksel oğul (Güneş-Ay-Yıldız) adı altında Bozok öğretisi ismi ile sembolleştirilmiştir. Bozoklara ayrı ayrı emanet edilen bilgiler ancak Oğuz Kağanda bir edilir. Üçoklar ile Bozoklar arasındaki dengede yine Oğuz Kağan makamı tarafından sağlanır.

Kün-ay-yıldız öğretisini birlemenin sırrı Oğuz Ata’ya verildiği için bunu bilmeyenler zamanla bu bilgileri put edinerek 3’leme, 3 ilah oluşturmuşlardır. Mesela bazı ülkeler özellikle İngilizler, Güneşin hiç batmadığı topraklar olarak ülkelerini görürler. Yani Yıldız bilgilerine sahip kutsal soy biziz demek isterler…

Bu konuları daha sonra açacağız biz tekrar Oğuz Ata’ya dönelim…

Oğuz Ata sağ eli ile Arş’ı, sol eli ile de Arz’ı tutar evlat. Oğuz Ata’nın makamına gelen kutlu kişiler de bu yolculuğu yaparak, bu sırlara vakıf olurlar. Bu anlattıklarımın ayetlerde birebir karşılıklarını tefekkür ederek bulabilirsin.

Mesela Kuran’da Kün Ay Yıldız öğretisinin sırrını İbrahim yalvaç, Yusuf yalvaç ve Zülkarneyn’in kıssalarından tefekkür etmek gerekir.

Devamı:

 https://www.onaltiyildiz.com/?haber,8518/bozok-un-sir-ogretisi-kun-ay-yildiz--1



Bu yazı 3,528 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Temmuz 2022 Atatürk'ün Çocukluk Resmi
    • 27 Ocak 2022 5 Atanın Sırrı: Tengri Tamgası
    • 25 Ağustos 2021 Bozokun Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız-3
    • 24 Temmuz 2021 Bozokun Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız-2
    • 24 Haziran 2021 Bozokun Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız -1
    • 9 Aralık 2020 Simya Hanedanları ve Üç Diş Projesi
    • 4 Temmuz 2020 KARA YERİN SIRRI: NEKRONOMİKON-3
    • 27 Nisan 2020 Kara Yerin Sırrı: Nekronomikon-2
    • 17 Nisan 2020 Kara Yerin Sırrı: Nekronomikon-1
    • 2 Ocak 2020 Ejderin Sırrı: Greenwich-3
    • 2 Aralık 2019 Ejderin Sırrı: Greenwich-2
    • 18 Ekim 2019 EJDERİN SIRRI: GREENWICH-1
    • 12 Eylül 2017 ZİHİN İMPARATORLUĞU ve GOOGLE

    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,933 µs