En Sıcak Konular

Emir Yıldızdan

Köşe Yazısı
Emir Yıldızdan
28 Haziran 2010

HZ. PEYGAMBERE (S.A.V.) ARKADAŞ OLMAK



 

HZ. PEYGAMBERE (S.A.V.) ARKADAŞ OLMAK

 

 

 

 

Ya Muhammed (S.A.V), Sen  571 senesi, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin doğusunda bulunan Hâşimoğulları Mahallesi’nde, babandan kalan evde doğmuştun. O en güzel zamanda, yani Seninle aynı günde doğmak, çocukluk arkadaşın olmak, hayâl de olsa, Seni seven herkesin  en büyük arzusu…

 

YA RESULALLAH (S.A.V),  biz kendimizi o gün SENİNLE doğmuş kabul ettik.

 

Hani  52 gün kadar önce  Fil Vak'ası olmuştu, büyükler  anlatmıştı. Sen doğduğunda deden Abdülmuttalib Sana  MUHAMMED (S.A.V) ismini vermişti. Hepimiz daha önce konulmamış bu isme hayran olmuştuk. Baban Abdullah Senden önce vefat etmiş, Sen Abdullah’ın yetimi olarak dünyaya gelmiştin. Ama biz çocukluk arkadaşın olma hayâliyle yanıp tutuşanlar,  Seni asla yetim olarak görmedik. Çünkü  hepimizin babası Senin gibi evladı olsun diye neler vermezdi ki…Babalarımız Seni canlarından çok sevdi YA RESULALLAH (S.A.V).  

 

Hepimiz Seninle arkadaş olmakla övünüyorduk. Annen AMİNE Sana AHMED ismini vermişti. Biz, Senin biricik annen Hz.Amine’yi de annemiz olarak  kabul etmiştik.

 

Seninle aynı havayı solumak, karanlık gecelerde yıldızları seyretmek, beraber çobanlık  yapmak, aynı  kuyudan su içmek…. Ne bulunmaz bir nimettir… Bu ne güzel arkadaşlıktır, Sana  yakın olmak, yakınında olmak….

 

Hani Mekke’de herkes çocuklarına süt anne arıyordu. Herkes birilerine verilmişti. Ama Sen yetim olduğun için, Halîme yetim bir çocuğu emzirmenin kârlı bir iş olmayacağı düşüncesiyle, başlangıçta tereddüt göstermişti de, sonra Senin süt annen olmuştu. Bizim süt annelerimiz Halime’ye ne kadar gıpta ettiler. Halime’nin yerinde olmak için asırlardır bekleşir dururular…

 

“Şakk-ı sadr" (göğsünün açılmasında) Sen de  süt annen Halime gibi korkmuş muydun? Süt kardeşin Şeyma’yı gözlerin aramış mıydı? O güzel gözlerinle etrafına bakınmış mıydın? Dünyalar güzeli yüzünde endişe var mıydı? Orada olup da; elini tutmayı, “korkma Ahmed’imiz” demeyi  ne kadar çok isterdik. Seninle beraber o korkuyu yaşamak, yüzüne doya doya bakmak, bakmak… Seni seven herkesin biricik emeli…

 

Sonra, annen Amine ile Medine’ye gidişin vardı. Biz, Sen olmadan Mekke’de adeta öksüz kalmıştık. Mekke yetim kalmıştı. Dağlar yerinden oynamış, bulutlar katar katar  bu Şehir’den ayrılmıştı sanki. Geceleri sağnak  gibi yağan yıldızlar sanki uçup gitmişleri gökyüzünden. Çığlık çığlık uçuşan güvercinler  göklerden çekilmiş, kanat sesine hasret bir şehir bırakmıştın ardında. Sen gitmiştin, Mekke’de kimse kalmamış gibiydi… Biz yapayalnız hissediyorduk kendimizi. Mekke sokakları bize dar geliyor, bir an evvel dönmeni dört gözle bekliyor, bekliyorduk…

 

 Hani Medine’de, dünya gözü ile hiç görmediğin biricik babanın kabrini ziyaret edişin vardı. Sen de annen gibi ağlamış mıydın YA RESULALLAH (S.A.V) ? Babaları olan çocukları görüp de iç çekmiş miydin? Sen müteessir olma, gözünden bir damla akan yaşa kurban oluruz hepimiz. Kurbanın oluruz Seni sevenler…

 

 Medine’de  babanı ziyaretten sonra Mekke’ye dönüyordunuz annen Amine ile. Sonra, sonra Ebvâ Köyü'nde annen Amine rahatsızlanıyordu. Annen şefkat dolu gözlerle Seni süzüyor; bağrına basıyor, uzun uzun öpüyordu. Senin, dünyalar güzeli O masûm yüzüne bakarak:

 

"Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek,

Ben de öleceğim, fakat buna gam yemem,

Namımı ebedi kılacak hayırlı bir halef bırakıyorum..." diyerek  vefât ediyordu.

 

Senin o  çocuk kalbin titredi mi?  “Anne, beni bırakıp nereye gidiyorsun” dedin mi? Siyah ve uzun kirpiklerinden inci taneleri gibi yaşlar süzüldü mü? Anne’nin son busesi yanaklarında durur mu halâ?  Anneni Ebva Köyü’nde toprağa verirken  biz de Seninle beraber ağlıyorduk YA RESULALLAH. (S.A.V)  Bizim de yüreğimizde  anne hasreti belirmişti. Hepimiz annemizi kaybetmiş gibiydik.

 

Mekke’ye öksüz olarak dönmüştün. Altı yaşından sekiz yaşına kadar, Seninle deden Abdülmuttalib ilgilenmişti. Biz bütün çocuklar; Seninle  Mekke sokaklarında oynamak için yüzyıllarca sıra beklemeye razıydık.  Bizi de yanına alır mıydın YA RESULALLAH? (S.A.V)

 

Mekke’ye dönmüştün. Güneş bir başka doğuyordu bu şehre artık. Tehir edilmiş uykularımıza Senin’le  kavuşuyorduk. Ufuklar açılmış,  dört mevsim baharı yaşıyorduk. Sen gelmiştin ya, artık ne keder ne gam. Hüzün  mevsimi bitmişti bizim için, sevinç gözyaşları ile  Seni karşılıyorduk…

 

Dedenin vefatından sonra amcan Ebû Tâlib Seni yanına almıştı. Bizler Sana yakın olmak, Seninle 12 yaşında Busra’ya gitmek, Sana yol arkadaşlığı yapmak; Bahîra adlı Hıristiyan rahibin Seni fark etme anına tanıklık etmek; Rahibin, amcan  Ebû Tâlib'e: “Bu çocuk son Peygamber olacaktır. Şam Yahudileri içinde O'nun alâmet ve vasıflarını bilen kâhinler vardır. Tanırlarsa, ihânet ve kötülüklerinden korkulur. Bu çocuğu Şam'a götürmeyiniz..." sözlerini duymayı çok isterdik.

 

Sen 20 yaşındaydın Hılfu'l-fudûl (Fadılllar yemini)  toplantılarına amcaların ile beraber üye olarak katılıyordun. Hatta cemiyetin çalışmalarından son derece memnun kaldığını Peygamberliğinden sonra: "İslâm'da da böyle bir cemiyete cağrılsam, yine icâbet ederim," deyişin sanki halâ kulaklarımızda yankılanıyordu.

 

 Mekke'liler gibi Sen de amcan ile birlikte ticaret yapıyordun. Biz Seninle ticaretinde de ortak olmak, Senin gibi  ticaret ve genel  hayatımızda; dürüstlükle tanınmak, sözünde durmak, yalan söylememek, başkalarına zarar verecek bir davranışta bulunmamak, bir kimseyi incitmemek kısaca  Mekke'lilerin Sana "el-Emîn" demeleri gibi  Seni tam manasıyla, Sana yaraşır bir şekilde örnek almaya gayret gösterdik…

 

Sonra Sen Hz.Hatice ile evleniyordun. Nikâhın Hatice'nin amcazâdesi, Varaka oğlu Nevfel tarafından Hz. Hatice'nin evinde kıyılıyordu. O zaman 25 yaşındaydın. Bizler Sana nikâh şahidi olmak için bir işaretini bekliyorduk. Bizler, Senin düğününde yanında olmak, Senin sevincini paylaşmak, ellerimizde en güzel hediyelerle kapında beklemek ve bize gülümsemeni, “hoş geldiniz” demeni ne kadar da çok isterdik…

 

Zaman ilerliyordu… Senin Hz. Hatice'den; Kaasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah adlarında altı çocuğun olmuştu. Sen  babaların en güzeli, en merhametlisiydin. Biz Sana hep hayrandık. Sen bizler için; örnek,  yegane  babaydın…

 

Kaasım ile Abdullah küçük yaşta vefat edince, biz de Seninle beraber kabirleri başında ağlıyorduk. Bilmem o topraklarda hâlâ gözyaşlarınız durur mu YA RESULALLAH? (S.A.V) Evlatlarının acısını, biz bugün bile kalbimizin en derin yerinde hissediyoruz… Senin babalık merhametinden akan göz yaşların, bizim içimizi hâlâ titretir durur…

 

Sen 35 yaşındaydın. Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil tarafından yapılmış olan Kâbe’nin tamiri yapılmış sıra Hacer-i Esved"i yerine koymaya gelmişti. Ancak  anlaşamazlık olmuş, neredeyse kan dökülmek üzereydi. “Harem kapısından ilk girecek zâtın hakem yapılarak, onun vereceği karara uyulmasını" teklifini herkes kabul etmişti. Ve az sonra kapıdan SEN giriyordun. Buna orada bulunan Mekkeliler  kadar sevindiler ki, "el-Emîn, el-Emîn, O'nun hakemliğine râzıyız... " diye bağrıştılar. Biz de bugün hâlâ o Mekkeliler gibi sevinçliyiz. Senin o kapıdan girişinle karanlık dünyamız aydınlanır, içimize sonsuz  muhabbetin dolar…

 

O kapıdan yine eskisi gibi çıkıp gelecekmişsin gibi  gözlerimiz o kapıda, hâlâ  o kapıya bakar dururuz  YA RESULALLAH (S.A.V).

 

Sen  Hacer-i Esved-i koyduğun yaygının uçlarını Kureyşin ulularına tutturdun; hep beraber, konulacağı yere kadar taşıdılar. Sonra Sen  taşı alıp yerine yerleştirdin. Bugün hâlâ oradaki mübarek ellerinizin izine ellerimiz değiyor, ne mutlu bizlere, ne mutlu bizlere…

 

40 yaşına yaklaşıyordun, Senin de kalbinde tarif edemediğin bir  sevgi belirmişti. Sen de  Hira (Nûr) Dağında bir mağaraya çekilip, günlerce orada kalıyordun, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz kudret ve azametini düşünerek O'nu tefekkür ediyordun. Giderken azığını da beraberinde götürüyor, bitince evine dönüyor, sonra tekrar Hira’ya çıkıyordun.

 

Sen yorulma YA RESULALLAH (S.A.V). Bizim her birimiz, sana azık taşımaya  candan gönüllüyüz. Çıplak ayaklarımızla o dağa çıkmaya, Seni görmeye, ihtiyaçlarını karşılamaya, hizmetinde bulunmaya hepiz dünden razıyız. Sen’in hizmetinde bulunmak bizim  alacağımız en büyük onur, en büyük ödül… Bunun için neler neler  vermezdik ki?...

 

 Cenâb-ı Hakk, Seni büyük vazifesine hazırlıyordu.

 

610 yılı Ramazan ayında, Sen ridâna bürünüp Hira'daki mağarada düşünmeye dalmıştın. Bir sesin, Seni çağırmakta olduğunu duymuştun. Başını kaldırıp etrafına bakmış; o sırada her tarafı ansızın bir nûr kapladığını görmüş ve  sonra  bayılmıştın. Kendine geldiğinde ise karşında vahiy meleği Cebrâil'i görmüştün.

-"Oku" Demişti Cebrâil

-"Ben okuma bilmem", diye cevap vermiştin. Cebrâil Seni kucaklayıp güçsüz bırakıncaya kadar sıkmıştı.

-"Oku" diye  tekrarlamıştı vahiy meleği. Sen yine:

-"Ben okuma bilmem..." diye cevap vermiştin.

 

Melek,  emrini tekrarlayıp üçüncü defa Seni sıktıktan sonra "Alak" Sûresi'nin ilk beş âyetini okumuştu.

 

"Yaratan Rabb'ının adıyle oku. O, insanı alak'tan yarattı. Oku, kalemle (yazmayı) öğreten, insana bilmediğini belleten Rabb'ın sonsuz kerem sahibidir." Sonra Sen Cebrâil’in  arkasından  bu âyetleri tekrarlamıştın. Heyecanla mağaradan çıkarak doğruca evine gelmiştin. Yolda ilerlerken gök yüzünden bir sesin:

 

 "Ya Muhammed, Sen Allah'ın elçisisin, Ben de Cibril'im" dediğini duymuştun. Başını kaldırdığın zaman, Cebrâil'i görmüştün.

 

Ve SEN artık bizim, tüm insanlığın PEYGAMBERİYDİN.

 

Biz Sana ümmet olmakla şereflenmiştik,  bununla da ne kadar iftihar etsek azdır.

 

Yarabbi Yarabbi Yarabbi; hepimizi  EFENDİMİZ’e  ümmet olanların arasına kat ve bizi O’na (S.A.V) bağışla…

 

 

 

Erol Elmas

buulkem@gmail.com

 










Bu yazı 8,816 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 1 Aralık 2023 Discovery Skandalı
    • 26 Mayıs 2021 Kara Yöneticiler ve Yılanların Öcü
    • 13 Ocak 2021 30 Saat Savaşları
    • 4 Ocak 2021 Günümüzün Fuggerleri, Aşı ve Korku İmparatorları
    • 30 Mayıs 2020 Göktürklerden Hediye
    • 1 Nisan 2020 Kulbak Bilge İle Çağı Anlamak
    • 7 Aralık 2019 Turks ve Caicos Adaları
    • 19 Mayıs 2019 Barbarosun Sancağı
    • 12 Aralık 2018 NATO mu PESCO mu?
    • 17 Ağustos 2018 Papaz Kaçtı Oyunu
    • 17 Aralık 2017 Yüzyıllık İntikam
    • 13 Ağustos 2017 Gökteki Türklerle Yerdeki Türkler Birleşti!
    • 31 Temmuz 2017 Pentagon'un Planını 5 Yıl Evvel Deşifre Etmiştik
    • 21 Temmuz 2017 Gargad-DNA Görünmezliği Projesi ve Manyetik Biyoloji
    • 23 Haziran 2017 27 Uçağın Sırrı
    • 4 Mayıs 2017 LOLAN (LÜLEN)-ECE-AYSULU TÜRK'e Kavuştu!
    • 6 Şubat 2017 13 Ocak 16.40, Denktaş, İstanbul
    • 1 Ocak 2017 Tarikatlar-Cemaatler ve İstihbarat-1
    • 6 Aralık 2016 Ordu, Bütün Türk Milletidir!
    • 1 Kasım 2016 Sessiz Sözsüz Yaşananlar

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,331 µs