En Sıcak Konular

Dr. Özlem Genç

Köşe Yazarı
Dr. Özlem Genç
1 Ağustos 2017

Biz Ötükende Çokuz



“Bana bir masal anlatır mısın?” diye sordu kızım 30 Temmuz gecesi yatmadan önce.

Tabi ki kızım. Hangi masalı anlatayım?

- Daha önce hiç anlatılmayan bir masal olsun. Hiç duymadığım kişiler olsun masalda. Hikaye de olabilir.

- O zaman dinle bakalım. Masalın adı kendi içinde, adını sen bulacaksın.

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman mı desem gelecek zaman mı desem bilmiyorum ama kalbur kesinlikle saman içindeymiş. Sapla saman bir bine karışmış, pireler berber, develer nasıl olduysa tellal imiş. Ben anamın, ninemin belki de Göktürk bebemin beşiğini tıngır mıngır sallarken olanlar olmuş.

Çok sayıda Kalperen kişi az gitmiş, fakat uz gitmiş, varmış koruyucuları ve birleştiricileri olan er kişinin evine. Kimi çayır çimen ezerek, kimi lale sümbül sunarak, kimi soğuk sular içerek gelmiş. Ama hepsi kalbinde sevgi, yüreğinde iman; varmışlar 4 odası kilim kaplı, geniş sundurmalı, kazanı bereketli, tütün kokulu, çayı her dem taze ve kapısı sadece inananlara açık köy evine. Köylüyü bir telaş almış; bu kadar kişi ne yer ne içer, nerde kalır diye? Bilen bilirmiş; Kalperenler her daim er kişinin yanında olmak, ondan ilim alabilmek, ondan feyzlenmek için her türlü koşula dayanırmış.

- Kim bu Kalperenler anne? Er kişi kim ki?

Kalbi erenler yurdun ve dünyanın her yerinden Türklük ve İslamı korumak için birleşen kalplermiş. Cinsiyet, mevki, yaş gözetmeden birbirlerine gönülden bağlanan, mayası aynı cins topraktan hazırlanan Türkler diyelim kısaca. Dünya üzerinde, aslında daha doğrusu kainat üzerinde buna benzer hiçbir bağ bulunamazmış. Birbirlerini kaç bin seneden beri tanırlarmış, kendileri de bilmezmiş. Eveet Er kişi nasıl anlatılır ki bilemedim? Kimileri için sadece ilginç bıyıklı bir yazar, kimileri için sadece araştırmacı olan bu kişi Kalperenler için bir öğretmen, bir abi, bir hoca ama aslında bir mürşit imiş. Diğer zamanlardaki adları farklı olsa da bu zamandaki adı Oktan Keleş’miş.

Kalperenler dünyada yalnız mı? Tabi ki değil. Onun için varmışlar işte o köy evine, kendileri bile bilmeden. Bir dağ yürüyüşüne, bir kampa katılacağım sanmış kimisi, kimisi yıldızlara gideceğiz diye düşünmüş, kimisi ise sadece davete icabet edip meraktan yola koyulmuş. E tabi belki aralarında bir arpa boyu bile yol alamayan vardır. Bunu ben nerden bileyim ama tüm masallarda söylenir diye söyledim bunu.

-Peki ne yapmış Oktan amca ve Kalperenler anneciğim?

Kimisi seyahatten bir gün önce kimisi aynı gün damlamış köy evine. Damlaya damlaya göl olup akmış köy evinden Kalperenler, meraklı gönüllere. Meraktan ölmek diye bir deyim vardır ya, işte tam da bu deyimi söylemenin vakti gelmiş. Evde sohbetler edilmiş, çaylar içilmiş, ikramlar yapılmış, yemekler yenmiş. Dostlar Halil İbrahim Sofrasına buyur edilmiş Oktan Keleş ve Başkan Yener Dursun tarafından. Birkaç mantık abidesi, akıl küpü meraklı beyin sahibi Kalperen bu yemekler bunca insana nasıl yeter diye düşünüp dururken, adı üstünde, bereket sofrası, köydeki cüce kediler için bile ziyafet sofrasına dönüşmüş.

- Hadi artık anne ne yapmış bunlar, çabuk anlat?

Tamamdır. Tarih ve zaman önemli değil. Sana göre farklı, bana göre farklı, bazen uzun bazen kısa. Zaten bu da masal, adı üstünde. Masallarda cumartesi, pazar, temmuz, ayın 29-30’u gibi terimler yok. Boşver zamanı da olacaklara, olmuşa bak sen.

Yemek sonrası hazırlanmış herkes. Yola düşülmüş, hava sıcak mı sıcak. Hedef Ötüken. Ötükene gitmek kimine zor, kimine kolay, kimine uzun, kimine kısa gelmiş ama gruptan hiç kimse ayrılmamış, vazgeçmemiş. Ötüken neresi diye soracaksın. Ötüken Tengrinin buyruğu olan Türk’ün töresinin uygulandığı her yer diyelim şimdilik. Ötükenden bahsedilince Kulbak Bilge gelir her Kalperenin aklına. Kulbak Ata, yalvaç kişi. Allaha Tengri denildiği zamanlarda, Tengrinin buyruğunu halkına iletirmiş. Tarif et dersen: uzun beyaz saçlı, uzun pamuk sakallı, heybeti üstünde, elinde asası, dilinde doğruluk. Gördün mü ki diyeceksin, tarif ediyorsun bana. Evet şimdi geliyoruz esasa, öze…

Kalbi erenler başlamışlar zorlu yamaca tırmanmaya. Kayaların üstünden atlanmış, toprakta kayılmış, dikenler ellerine batmış. Ama nafile, hiçbiri geri dönmemiş ülküsünden. Bedenlerden önce ruhlar tırmanmış Ötükene. Varılmış bir ardıç ağacının dibindeki düzlüğe. “Geldik” demiş Er kişi, “burdayız bu gece”. Herkes yerine yayılmış, yine sohbet, yine şakalar, yine muhabbet dolu dakikalar. Oktan pirim Okyay olmuş bir tavşan avlamış tepede, tavşan gecenin ilerleyen saatlerinde tüm Kalperenlere bir lokma ile şifa olmuş.

Zaman gece yarısına yaklaşırken kam gösterisi yapılmış. Kimler yaptı adlarının önemi yok. Çünkü artık herkes Birmiş. Oktan yol gösterici tüm Kalperenlere buyurmuş: “Hepiniz gökyüzüne bakın, içinizdeki kurdun sesi dışarıya taşsın.” Başlarının üstünde samanyolu, Parsların zamanına ait yıldızlı bir gökyüzü. Kalperenler bozkurt olmuş, ulumalar geceyi yakmış. Oktan koruyucu Ardıç ağacının yanında küçük tümseğe tırmanmış elinde bir asa ile. Ulumalar yankılanırken, bir gökbörü tümseğin üzerinde topraktan çıkarak belirmiş. Gözleri Kalpten erenlerin gözünün tam içine bakıyormuş. Hepsinin gözbebeklerinde bir mavi kurt canlanmış. Doğrulmuş gökbörü büyümüş büyümüş bir silüet haline gelmiş. Aydınlanmış silüet Kulbak Ata olmuş. Saçları, uzun beyaz sakalları rüzgarda dalgalanırken beyaz asası ile Kalperenleri selamlamış. İşte o anda Kalperenler de gökbörü olup, göğe yükselmişler ve Gökatalarını hatırlamışlar. Oktan koruyucu Kalperenlerin özüne hasretini yansıtırcasına Kulbak Ataya sarılmış. Yerden iki kişi daha Türüg olup, Kulbak Ataya katılmış. Kimmiş o iki kişi Oktan pirim anlatır belki yakında. Hepsi hasbıhal edip kaybolmuşlar gecenin içinde Kalperenlerin gönüllerinde bir gonca gül bırakarak. Oktan pirim ardıç ağacına doğru koşmuş. Tüm Kalperenlere “Yerde oturun birbirinizden ayrılmayın” diyerek gecenin karanlığına yürümüş. Ayrılır mı Kalperenler birbirinden, hiç eller boş bırakılır mı? Bir süre sonra geri dönmüş gecede yankılanan sesiyle Kulbak Atanın söylediklerini aktarmış: “Birazdan gökyüzünde çok büyük savaş olacak, inenler olacak. Belki içinizden birilerini alabilirler. Gökyüze bakın ve birbirinizden ayrılmayın, ses yükseltmeyin, gereksiz ışık yakmayın, yere yakın kalın. Şerliler bizi arıyor. Bizimkiler bizi koruyor” Kalperen Türügler toprağı severmiş zaten, birleşmiş bedenler toprakla, gecenin ayazı sıcacık olmuş, kah korkan, kah meraktan, kah huzurdan çarpan kalplerle.

Bir Kalperen ve Oktan pir tepenin aşağısına doğru bakmaya gitmişler. Bir süre sonra geri dönmüşler ki Kalperen çok şaşkın, biraz da korkulu: “Aman Allahım onlar neydi öyle. Ne çirkinlerdi, ne iğrençlerdi, her yere iniyorlardı” diye kendini toprağa bırakmış. Oktan pirim ve diğerleri sakinleştirmişler Kalpereni. Kötülüğü yüzlerine yansımış varlıklarmış o görünenler muhtemelen diye düşünmüş diğerleri.

Gökyüzü yanıyor, parlıyor, yakınlaşıp uzaklaşıyormuş Kalperenlerin başında. Büyük ışıklı cisimler, patlamalar. Projektörler yansımış oyuncak gibi görünen dağlara. Dağlar yürümüş de dünyada sadece Kalperenlerin haberi olmuş. Dağlar nasıl mı yürür? Kitabına bak ey Türk. Herkes pürdikkat gökyüzündeki Gökatalarının ve şerlilerin savaşını izliyormuş. Birçoğunun gönlündeki ses “Ah bende şerlilere karşı o gökcisimlerinde olsam da savaşsam”. Oktan pirimin kolları kanat olmuş, Kalperenleri göğsüne yaslamış, içinde birine zarar gelir mi endişesini saklayarak yere uzanmış. En azından umudunu hiç yitirmeyen bir dişi Kalperen biliyormuş ki Tengrinin izniyle, iyilerin gönüllerin birlikteliği ile hiç birine bir şey olmayacak. Herkes nefes almadan gökyüzünü kendisine örtü yapmış muhteşem görüntüleri izliyormuş.  Nefes almaya ne gerek var zaten diyormuş her biri. Birkaç saat, pardon birkaç bin yıl sürmüş savaş gökyüzünde. Kalperenlerin Ötükende zuhur etmesinden rahatsız olanlar yüzünden mi savaş olmuş, yoksa Kalbi erenler Gökatalarına destek olmak için mi oradalarmış, bilinememiş. Cevabı Oktan pirimde. Ama soruların ne önemi varmış ki. Sonuçta Tengrinin savaşçısı Türkler, hem yerdekiler hem göktekiler hep beraber oradaymış. Tarihi bir an yaşanmış ve ileride tüm Türk dünyası Kalperenleri anıtlarında resmedip, yazacakmış, belki Göbekli bir tepedeki anıtta (Bu benim dilime geliverdi. Gerçekten masalda var mıydı bilmiyorum.).

Gece örtüsünü bürünüp sabaha yaklaşırken gün, savaşlar şimdilik sona ermiş. Öyle zannedilmiş. Aslında savaş hep olacakmış, hep sürecekmiş şerliler ve Gökatalar/Türkler arasında. Ay ve samanyolu ortadan derlenip toplanıp sabah doğunca güneş evden dönüş vakti gelmiş. Toprak eviymiş Türk’lerin, Ötüken yurduymuş hepsinin. Daha yokuş inilmeden hasret başlamış birden. Özlem kaplamış her birinin içini. Nede olsa Gönül tepesi tırmanılıp ardıç ağacına varıldığında Özyurtlarına ulaşmış Kalpleri bir olanlar.

İnmek tırmanmaktan daha zor gelmiş her birine. Ama biliyorlar ve umut ediyorlarmış ki binlerce yıl olduğu gibi daha çok tepeler ve ülküler onları beklermiş.

Bazıları inerken bazıları daha sonra anlayacakmış ki artık: ONLAR TENGRİNİN BUYRUĞU OLAN TÜRK TÖRESİNİ ÖNCE KENDİ YAŞADIKLARI TOPRAKLARA SONRA TÜM DÜNYAYA YAYMAK İÇİN ANT İÇMİŞLER.

- Masal şimdilik bu kadar kızım. Devamı gelecek.

- Ama anne ben Oktan amcayı tanıyorum, Kulbak dedeyi biliyorum. Bunlar masal olamaz ki. Gerçek gibi, ama değişik bir gerçek gibi.

- Kızım doğru bildin. Bu anlattıklarım kimine göre masal, kimine göre hikaye, ama biz TÜRKLER İÇİN GERÇEK. Anlayana. Unutma her şeyi ama herşeyi, masalları da TENGRİ YARATTI.

                                                                                                                                                Özlem Genç 

 drozlemg@gmail.com 

 https://www.onaltiyildiz.com/?haber,6188



Bu yazı 1,519 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Haziran 2022 Simülasyon Teorisi ve Adguk Öğretisi
    • 25 Mayıs 2022 Monkey Pox; Maymunların Suçu Ne?
    • 22 Haziran 2021 Suyun Hafızası
    • 21 Aralık 2020 Can Suyum-2
    • 16 Aralık 2020 Can Suyum
    • 20 Haziran 2020 Kafesdeki Zihinler
    • 11 Mayıs 2020 Simbiyotik Yaşama Hazır mısınız?
    • 1 Mayıs 2020 Maskeli Bir Dünya mı?
    • 9 Nisan 2020 Sözde Kutsal Korona Aşısı
    • 6 Nisan 2020 Kök Börü - Mavi Kurt ve Göklerin Bilgisi
    • 26 Mart 2020 Korku ve Umut
    • 22 Mart 2020 Covid-19 Hakkında Küresel Gerçekler
    • 7 Mart 2020 Tek Nefes,Tek Nefis
    • 23 Ağustos 2019 Selam Olsun Bizlere
    • 11 Kasım 2018 Türk, Öğün, Çalış, Güven
    • 7 Eylül 2018 Şarbon Nedir?
    • 6 Temmuz 2018 Hatırla
    • 19 Mart 2018 Ah Bu Gönül
    • 4 Ocak 2018 Kimiz Biz?
    • 28 Ekim 2017 Çok Mu Meşgulsün? Şimdi Dinle Sana Anlatacaklarım Var

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,085 µs