En Sıcak Konular

Baran Aydın

Köşe Yazarı
Baran Aydın
8 Temmuz 2019

Gökkurtun Sırrı: Kadim 5 Tuzak



‘’Tengri Teg Tengride Bolmış Türk Bilge Kağan’’

Türkçesiyle:


‘’Tek Tanrının Gök gibi var ettiği Türk Bilge Kağan‘’   


Günümüzde halen daha sırrı tam anlamı ile çözülemeyen Bilge Kağan’a ait bu ifadeler, Ötüken tasavvufunun deruniliğini kanıtlayan en veciz sözlerden biridir! Bilge Kağan’ın bu ifadesini anlayabilmek demek; Ötüken’in manasını bilip, yaşamak demektir. 

Ötüken bilincinde mucize fikri arka plandadır. Mucizeler, yani doğaüstü olaylar yönetilebilir. Vahiy yani Gök öğretisi ise, esas unsurdur. 

Kadim Türk bilincine karşı olan yapılanma, ruhani alemdeki ilk savaştan bugüne vahyin (sesin sırrı) yerine, mucizeleri koyma peşindedir. Ancak bu bile Türk’e, kadimden bu yana kurulan tuzaklardan sadece bir tanesidir. 

Ruhani alemde, Türk ismi manasıyla birlikte ortaya çıktığı andan itibaren, ‘kadim beş tuzak’ yerde, gökte ve ruhani alemde Türk gücünü kırmak için içselleştirilen bir öğreti olmuştur. 

Kadim beş tuzak öğretisinin tarihsel kaynaklardaki izine, Çin yıllıklarında rastlanılmaktadır.

Çin yıllıklarında, gök soylu Türk budunu Hunları dize getirmek için son çare olarak gündeme getirilen kadim beş tuzak öğretisini anlatan ifadeleri aynen aktarıyorum:

‘’Hunların GÖZLERİNİ BOZMAK için ihtimamla hazırlanmış elbiseler ve arabalar vermeliyiz; AĞIZLARINI BOZMAK için onlara nefis yiyecekler vermeliyiz; onlara KULAKLARINI BOZMAK için musiki ve kadınlar vermeliyiz; MİDELERİNİ BOZMAK için onlara yüksek evler, tahıl ambarları ve köleler temin etmeliyiz; itaat etmek için gelen Hunlara imparator, bir kraliyet resepsiyonu ile kendilerine hürmet göstermeli, bu partide İmparator, onların AKILLARINI BOZMAK için onlara bizzat şarap ve yiyecek ikram etmelidir. BEŞ TUZAK denilenler bunlardır.’’

Çin yıllıklarında beş tuzak öğretisine ait daha fazla bilgi bulunabilir. Biz işin deruni yönüne inelim ve bu öğretiyi ayrıntısıyla gündeme getirelim. 

Beş Tuzak öğretisinin nihai hedefi; vahyin düzenine müdahale edebilme kutsiyeti elde etmektir. Bu yüzdendir ki, Çin kaynaklarında beş tuzağın tam anlamı ile başarılabilmesi halinde ortaya çıkan tanım ‘İlahi Manipülasyon Ağı’dır. Çinliler, beş tuzak ile ilahi bir manipülasyon ağı oluşturduklarına inanmaktadırlar. Evrende canlı ve cansız ne varsa bu ağa dahildir. Bu sebepledir ki, beş tuzağın yıldızlar ilminde karşılığı olduğu gibi, insan vücudunda ve metafiziksel anlamda da bir karşılığı mevcuttur. 

Beş tuzakta yer alan göz, ağız, kulak, mide ve aklın; metafiziksel olarak Çin öğretisinde yer etmiş karşılıkları vardır. Yani beş tuzağın, insan, doğa, yıldızlar ve ruhani alemde karşılığı vardır dedik ya…İşte saydığımız her alanda beş tuzak öğretisinin karşılığı beşer unsur ile temsil edilmektedir. 

Bilge Kağan yazıtları dikkatle incelendiğinde, beş tuzağa karşı alınması gereken önlemler ifade edilmiştir. Yazıtlarda, bu öğretiye karşı halk uyarılmıştır. Ancak unutulmamalıdır ki Bilge Kağan yaşadığı dönemde, beş tuzağın sadece somut/halka dönük yüzünü değil, doğada, yıldızlarda ve ruhani alemdeki varlığına da incelikleriyle hakimdir. Dolayısıyla yazıtlarda yer alan ve günümüzde dahi hala anlaşılamayan bazı sırlı cümlelerdeki öğreti ve uyarılar dikkatle incelenmelidir. Yazıtların ilgili kısımları, Çin’in Türklere karşı uyguladığı beş tuzak öğretisinin derinliği öğrenilerek bir daha okunmalı ve bu yönü ile gündeme getirilmelidir. İşte o zaman Türk’e ait Ötüken bilincinin deruniliğinin keşfi sağlanacaktır.

Beş tuzak, geçmişle sınırlandırılmış bir öğreti değildir. Bu kadim öğreti Türklere karşı sistemli bir şekilde uygulanmaktadır. Mesela günümüz dünyasında ‘Sun Tzu’ olarak geçen savaş sanatları adlı kitap; beş tuzak öğretisinin sadece küçük bir kısmının tercümesidir. Bugün önemli istihbarat örgütlerinin dahi Sun Tzu’yu didik didik ettikleri ve derslerinde okuttuğu gerçeği çok dikkate alınacak bir olgudur.

CIA raporlarında Türk halkının savaş ve barış anında çeşitli olaylara karşı vereceği tepkinin ‘unpredictable (tahmin edilemez)’ sınıfında yer almasının sebebi nedir? Bu mesele genel geçer ve basite indirgenecek bir durum değildir. 

Beş Tuzak öğretisi ile hedeflenen olgu ‘predictable (tahmin edilir) / unpredictable (tahmin edilemez)’ meselesidir. Ancak Vahiy/Gök öğretisi, ‘Her an yaratmadadır’ sırrı gereği tahmin edilebilirlik saflarından çok uzaktadır!

Kısacası kadim tarih boyunca, Beş tuzakta yer alan beş unsurun fizik ve metafizik alanda uygulanması ile özellikle Türk kavimlerinin yönetici olarak bulunduğu devletlerde; savaş ve barış anlarındaki hüküm tepkilerinin Gök öğretisinden uzaklaştırılarak tahmin edilebilir hale getirilmesi hedeflenmiştir. 

Şimdi tarih boyunca ince elenip sık dokunarak hazırlanmış ve her biri beş tuzak öğretisinin bir alanına ait olan beş ayrı konuyu gündeme getirelim.

Hun kavmi ve Türklerin yazı meselesi… 

Çin yıllıklarında Hun kavmi için doğrudan Hun kelimesi yerine ona benzeyen dört adet kelime kullanılmıştır. Dil bilimciler, bu durumu Türklerin yazısının olmamasına bağlamıştır. Ancak durum hiçte sanıldığı gibi değildir. Çin yıllıklarında geçen ‘Türklerin yazısı yoktur’ ifadesi kasıtlı olarak kullanılmıştır. Çinliler, Türklerin kullandığı yazı sisteminin, kendi yazı sistemlerine (yukardan aşağı şeklindeki karakterler) benzemediği için ve en büyük düşmanlarını barbar olarak nitelemek adına yıllıklarında ‘Türklerin yazısı yoktur’ ifadesine kasıtlı olarak yer vermişlerdir. 

Daha da önemlisi…

Hun kelimesinin yıllıklarda doğrudan kullanılmaması, Çin coğrafyasında yer alan ruhsal öğretilerle ilişkilidir.  Ne demek istiyorum?

Bahsettiğimiz coğrafyada yer alan kadim ruhsal öğretide, her canlının bir ruhu olduğu kabul edilmektedir. Bu ruhlardan en kutsal olanları ise insanda toplanmıştır. İnsanda biri ölümlü (hayvanlar ve bitkilerde de yer alan) bir diğeri ise ölümsüz/tanrısal kabul edilen iki ruh vardır. İlkinin adı Po, ikincisinin ise Hun’dur. Her insanın hedefi yeni doğacağı alemde Hun adı verilen ruhu ile yeniden var olmaya hak kazanabilmektir. 

Kendinizi Çinlilerin yerine koyun... Coğrafyanızdaki kadim öğretilerde yer alan en kutsal ruha verilen adla aynı isimde kendilerine Hun adını veren bir kavmin düşmanınız olduğunu düşünün… Ne yapardınız? Tuzak kurardınız… 

Mu Kıtasının Şifresi Marmara Denizi

Mu kıtası hakkında yazılmayanları yazacağımız elimizde çok bilgi ve belge var. Pirimin himmeti ile inşallah bunlardan birini daha gündeme getirelim. 

Yorum yapmadan iki resim paylaşıyoruz.

 

 

   
 

İlki Marmara Denizine ait resim… İkincisi ise dünyanın diğer ucunda yer aldığı söylenen Mu kıtasının resmi… Şimdi iki resmi dikkatlice ve coğrafik şekillerine bakarak incelemenizi istiyorum. Mu kıtasının şekli, Marmara Denizinin ters çevrilmiş hali değil mi?

Kendinizi İngiltere’nin özel olarak yetiştirilen asker kökenli ajanı James Churcward’ın yerine koyun… 

Tüm dünyanın en eski aranan kıtasının Türklerin topraklarında Marmara Denizi’nin geçmişinde saklı olduğunun sırrını ele geçirmişseniz ne yaparsınız? 

Şifreleme yöntemi ile Marmara Denizinin şeklini ters çevirip; en eski uygarlığına ait kıta çizimini dünyanın diğer bir ucuna çizersiniz. Yani? 

Tuzak kurarsınız…

Göbekli Tepe’deki T Taşlarının Sırrı ve Çin Bayrağı

Çin bayrağındaki beş yıldızdan her biri kadim beş tuzağa ait derin misyonu temsil etmektedir. Çin bayrağındaki yıldızların diziliş şekli doğrudan Göğün bir sırrı ile ilişkilidir. Bu sırrı ilk kez deşifre edelim. 

Beş tuzağın kadim zamanlarda ilk uygulamaya konulduğu dönemde; Türkler kadim Gök öğretilerinin içeriğinde yer alan beş yıldızın ilmine sahiptiler. 

Türklerin bu beş yıldıza verdikleri büyük değeri bilen Çin’in derin aklı; Türklere karşı kurdukları ilk tuzak anında bu beş yıldızın gökteki diziliş şeklini, gövde gösterisi haline getirerek kendilerine sembol yapmışlardı. Günümüzde Çin bayrağındaki beş yıldızın şekli; Türk’e kurulan ilk tuzak anındaki gökteki Türk’ün sırrı beş yıldızın dizilişini ifşa etmektedir. 

Çin’i yöneten derin akıl, beş tuzağın ilk kurgulandığı anda ki gökteki beş yıldızın temsilini bayrak haline getirerek bir mesaj vermişti.

Bin yıllarca beş tuzağın sembolü olarak günümüz Çin bayrağındaki sembol kullanıldı. Ancak daha sonra bu sembol, başka bir sembol ile sırlanarak -özellikle batıda- temsil edilmeye başlandı. Kadim ve önemli sembollerin hepsi bir başka sembol ile iç içe sırlanarak korunması önemli bir gelenektir. Peki beş tuzağın sembolü hangi sembol ile sırlanmıştı? Bu sembolün resmini yayınlıyoruz.

      

13. yüzyılın başından itibaren beş tuzağın sembolü batıda beş ok sembolü ile sırlanmıştır. Beş ok sembolü latince ‘Vis nescia vinci’ mottosu ile birlikte uzun yıllar kullanılmıştır. Vis nescia vinci, Türkçesiyle ‘Yenilgi bilmeyen bir güç’ demekti… Batıda Türklere karşı, beş tuzağın felsefesini ve kurgusunu temsil eden kim veya kimlerse işte bu sembol ve motto ile ortaya çıkmışlardı. 

Beş ok sembolü günümüzde dar bir çerçevede basitleştirilmiş yorumuyla Rothschild denen aile ile özdeşleştirilmiştir. Oysa bu aileye beş ok sembolünü arma olarak kullanma hakkını verenler; tam zıt bir görüşte yer alan başka bir misyon sahibine daha aynı sembolü arma olarak kullanma hakkını vermişti. Kimdi bu misyon sahibi? Yahudi karşıtı nazi destekçisi Faşist Franco…

Franco’nun kullandığı sembolün resimlerine dikkatlice bakılırsa ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.

      

 

Rothschild ile Franco’nun tek ortak yanı; yaşadıkları dönemde kadim Türklük bilincine karşı farklı kollardan tuzak kurma hakkını kazanmış olmalarıdır! (Franco’nun yaşadığı dönem boyunca Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı meşhur Gobbels ile birlikte kurduğu tuzaklar başka bir yazı konusudur.) 

Devam edelim…

Beş tuzağın ilk kurulduğu andaki beş yıldızın gök sistematiğindeki konumunun çözümü üzerinden mesaj verenlere karşı; AHİR ZAMANDA beş yıldızın hangi konumları ile tekrar bir araya geleceğinin cevabı kadim zamanlardan günümüze kadar gelen bir sır ile birlikte Türk Devletince verilmiştir.

Beş yıldız, ahir zamanda T şeklinde bir araya gelecektir! Bu sebepledir ki, eski çağlarda yönetici sınıfının Türk olduğu kavimlerin bulunduğu dünyanın her bölgesinde -Göbekli Tepe dahil-  büyük taşlar sürekli T şeklinde dizilmiştir. T şeklinde dizilen taşlar ile ahir zamandaki kurulacak tuzaklara karşı alınacak önlemlerin nesilden nesile aktarılması sağlanmıştır. 

Sırrın günümüze yansıması ise; Türk Kara ve Deniz Kuvvetlerinin armalarında belirmektedir. Çünkü beş yıldızın T şeklindeki dizilişinin net ifadesi bu armalara konu bağlamında sırlanarak kazınmıştır!


Ahir zamanda kurulacak tuzaklara karşı alınacak önlemlerin, Türk Devletinin elinde olduğu tuzak kuranlara karşı böylelikle ilan edilmiştir. Bu deruni misyonun gereğidir ki, on bin yıllık sistemi olan Türk’ün Ordusuna on bin yıldır tuzak kurulmaktadır.

Yıldırımlar Yaratan Bir Irkın Ahfadıyız!

Meşhur Romalı düşünür Çiçero’nun ‘De Divinatione II’ adlı eserinden aynen aktarıyorum:

‘’Etrüskler gökyüzünü on altı bölüme ayırmışlardı. Göğün bir yansıması olarak yer de on altı bölüme ayrılmıştı. Göğün her on altı kısmı çeşitli ilahlara ayrılmıştı.


Etrüsklerin yaşadığı topraklarda hava sisli olduğu için hem gökyüzünde, hem yerde oldukça çok doğa ve doğaüstü olaylar meydana gelir; insan ve hayvanlar arasında çok olağanüstü şeylere rastlanırdı. İşte bu yüzden Etrüskler mucizevi işaretlerin yorumunda çok mahirdirler.


Etrüsklerin en yaşlıları kehanet ilminde çok mahirdi. En gizli ilimleri yıldırımları yaratma ve yönetme sanatıdır. Etrusca Disciplina kitabında korunan bu bilgiler, ancak kutsal aruslar sayesinde öğrenilebilir.’’

Şimdide meşhur Zosimos’un ‘Historia Nea’ adlı eserinden aynen aktarıyorum:

‘’Roma birlikleri başkomutanı Pompeianus, Etrüscia’dan gelen arusları (kamlar) kabul etti. Etrüsklü aruslar komutana, Narnia şehrini tehdit eden düşmandan nasıl kurtardıklarını anlattılar. Aruslar, Tanrı’ya yakarış ve eski geleneklerine göre düzenledikleri dini törenler neticesinde çağırdıkları korkunç yıldırım ve gök gürültüsünü tehditkar barbarların (Batı Gotları) üzerine göndererek onları kovmuş ve Narnia şehrini kurtarmışlardı. Komutan Pompeianus konuyu Roma Piskoposu (Papa) Innocentius’a açtı. Piskopos, arusların bildikleri ilmi halktan gizli yapmalarını istedi.  Fakat Etrüsk arusları buna itiraz ettiler. Gizli yapılması halinde bu ilmin kabul görmeyeceğini ilettiler. Aruslar dinlenmediği için barbarlar ile gurur kırıcı bir anlaşma imzalanmak zorunda kalındı.’’

Etrüsklerin yıldırım yaratma ve yönetme sanatına ait eski çağ eserlerinden en önemlilerinden birini yazan bir diğer önemli aydın ise Seneca’dır. Seneca’nın ‘Naturales Quaestiones II’ adlı eserinden aynen aktarıyorum:

‘’İyi bir arus ayrıca yıldırım tutma, gömme veya gerektiğinde çağırma gibi olağanüstü yeteneklere sahipti. Gökyüzünün on altı kesime ayrılması, adı geçen gözlem ve kehanet bilgisi konusunda önemli ve Etrüsklere mahsus çok eski ve köklü bir gelenekti.’’

Kadim Türk tarihinde öylesine sırlar var ki… Zihinlerindeki örtüyü kaldıramayanlar tarafından ‘Nasıl olur?’ diyerek bu kadim sırlar ötelenmektedir.

Harbiye Marşı’nda ne diyordu?

‘Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız!’’ 

Harbiye Marşı’ndaki bu dizeler bir mecaz değildir! Bu milletin deruni aklında, yıldırımları gömme ve yaratma sanatı mevcuttur! Bu ilmin kodu Türk’ün kendisindedir! Dahası da var…

Gök gözlü Paşa, gönlü ile konuştuğu anlardan birinde ne demişti?

‘’Türk budur! Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan Güneş’tir!’’

Bu milletin kodlarında; yıldırımı gömme, kasırgayı delme ve kadük zihniyetli kavimlerce Tanrı olarak görülen Güneş’i yönetme ilmi vardır!

Doğa ve doğaüstü olayları yönetebilme ilmine sahip bir milletin sırrına eremezseniz ne yapardınız? Bu ilmin bir mecaz, bir hayal ürünü ya da destan metinlerinin bir tezahürü olduğu propagandasını kadim zamanlardan günümüze kadar sistematik bir süreç ile yayardınız. 

Yani? Tuzak kurardınız!

Ay’a Kurulacak Tuzak Boyut Bombası!

‘That's one small step for a man, one giant leap for mankind.’

İnsanlık tarihinin en önemli ifadelerinden biri… Türkçesiyle ‘Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım.’

Düşünün… Yüzyılın en önemli tarihsel olaylarından biri yaşanacak… Bu anı kurgulayan şeytani akıl, insanlık tarihinde söylenebilecek en önemli cümleyi bir kişinin ağzından çıkacak tesadüfi kelimelere bırakır mı? Sır şudur: Neil Armstrong tarafından Ay’a ilk adım atıldığında sarf edilen cümleler büyük bir oyunun parçasıdır. Bu sırlı cümlenin şifresini ilk kez Pirimizin himmetiyle açıklayalım...

Bu tarihi cümlenin şifresi ‘Man’ kelimesinde gizlidir. Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk kuruluşunda kullanılan bir şifreleme yöntemi olan sistem ‘Man’ kelimesi üzerine kurgulanmıştır. Bu şifreleme yöntemine göre Man kelimesinin harflerinin sayısal karşılıklarının toplamı on sayısına tekabül edecek şekilde bir sistem oluşturulmuştur. Man kelimesi üzerine kurulan bu şifreleme yöntemi, kriptografi ve şifre bilimi anlatan birçok kitapta tarihsel geçmişi ile birlikte yer almıştır.

 


İşte Neil Armstrong’un meşhur sözlerinde de Man kelimesinin sırrı saklıdır!  Ay’a ilk adım atıldığında anda dile getirilen cümlede, insan ve insanlık kelimeleri genel olarak human ve humanity karşılığı ile kullanılıyorken; onun yerine Man ve Mankind kelimeleri yer almıştır. Bunun nedeni ise Man kelimesi üzerinden şifreleme yapılmasıdır.

Man şifreleme yönteminde bağlaçların, edat takılarının vs. sayısal karşılıkları yoktur. Bunlar çıkarıldığı zaman ‘That one small step man, one giant leap mankind.’ halinde cümlenin ilk çözümü sağlanmaktadır. Daha sonra cümledeki tüm kelimelerin ilk harfleri teker teker yazıldığında ise ‘ Tossmoglm ‘ harfleri ortaya çıkmaktadır. Bu harfleri ayırdığımızda ‘Toss " Mogl " M’ kelimeleri ve harfi ortaya çıkmaktadır. Bu kelimelerin ve harfin Man şifreleme yöntemine göre sayısal değerleri toplamı ele alındığında ise Toss=10, Mogl=20, M=4 değerleri karşımıza çıkmaktadır. 10/20/4 bu rakamlar tarihin en büyük sırlarını deşifre etmektedir. 4.10.20 yani, 4 Ekim 2020. İlginçtir 4 Ekim günü Dünya Uzay haftasının başlangıç tarihidir. Son zamanlarda NASA’nın Ay’a ait projelerine 2020’de tekrar start vereceği haberlerinin tüm ulusal ve uluslararası medyaya yansıdığını hatırlatarak; şifreyi çözmeye kelime anlamları ile devam edelim…

Toss’un kelime anlamı atmak, fırlatmaktır. Ay’a karşı fırlatılacak, atılacak ne olabilir? Bu Mogl kelimesi ile sırlanmıştır. 2020 yılında Mogl kelimesinin sırrı ortaya çıkacaktır. Peki ya M kelimesi neyin ifadesidir? Konu hakkında kısa bir açıklama yapalım.

Peygamber efendimize karşı ithamlarda bulunan meşhur Selman Rüşdi’nin ‘Şeytan Ayetleri’ adlı kitabı herkesin malumu… Bu kitabın batı dünyasında büyük bir ses getirmesinin ardındaki en önemli nedenlerden biri Batı’nın unuttuğu bir kavramın tekrar dünya gündemine getirilerek, hatırlatılmış olmasıdır. Kitapta Peygamber Efendimize karşı ithamlarda bulunularak; Batı dünyasında onun isminin dahi telaffuz edilmesinin yasak olduğu orta çağda; Efendimizden M ve M.A isimleri ile bahsedildiği yazılmıştır. Hakikatte de durum böyledir. Peygamber efendimizin ismi olan Muhammed’in isminin telaffuz edilmemesi için uzun süre bu isim yerine sadece M harfi kullanılmıştı. 

Ay’ın sırrı ile Peygamber Efendimizi ilişkilendirecek kadar Türklük bilincinin deruni bilgilerine vakıf bir teşkilat düşünün… Ve bu teşkilatın tarih boyunca Türk’e tuzak kurduğunu… 

Bugün Türklüğün karşısına mücadele etmesi için basit zihniyetli yarı gizli cemiyetleri oturtmaya çalışanlar özellikle bu cümlemiz üzerine düşünmeli. Bilinmelidir ki Türklük bilinci ne kadar derinlerdeyse; ona düşman zihniyetin varlığı da o kadar eski ve derinlerdedir. 

Türklük bilincinin düşmanları bu derinlik üzerinden ‘ilahi manipülasyon ağı’ adını verdikleri beş tuzak öğretisini kurgulamışlardır. Yazı da yer verdiğimiz beş tuzak öğretisinin beş ayrı dilimine hitap eden beş ayrı konunun içeriği bu derinliğin kanıtıdır. 

Türk’e düşman teşkilatın bu derinliğine karşı, kadimden bu yana Ötüken bilinci bir set olmuştur. Ötüken bilinci, kadim Gök öğretisinin en önemli parçasıdır! (Türklerin Gök öğretisinin Kuran’daki sırrı Hakka Suresi 17. Ayettedir!) 

Beş tuzağın her biri ayrı çağlarda teker teker veya hepsi aynı çağda bir anda kurgulanıp, tamamlanabilir. İster ayrı çağlarda ister aynı çağda olsun; beş tuzağın tamamlanması ile ortaya çıkacak büyük tehlikeye karşı ise Türklerde, Gökkurt’un sırrı meydana çıkar.

Bu meydana çıkış Ötüken bilinci ve Gök’ün sırrının meydana serilmesidir. Gökkurt’un sırrına sahip olan El’in etrafında birlik oluşturularak, kurulan beş tuzağın her biri yerle bir edilir. Ta ki bir sonraki dönemde tekrar tuzakların kurulup, tamamlandığı ana kadar…

Gökkurt’un sırrının ortaya çıkışı tıpkı beş tuzak öğretisinde olduğu gibi kadim bir sembol ile Türk’ün düşmanına karşı ilan edilir. Bu sembol Türklerin meşhur kurt başı sembolüdür. Beş tuzak yerle bir edilene kadar bu sembol dönemin Gökkurt’u tarafından devletin kılcal merkezlerinde kullanılır. 

Türk Devletinin bilinen tarihinde Gökkurt uluması 3 defa duyulmuştur. Bumin Kağan, Fatih Sultan Mehmet Han ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ulumaya şahit ve muhattap olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Han döneminde devletin sırrı olarak kullanılan kurt sembolü günümüzde hala keşfedilmeyi beklemektedir. Bumin Kağan döneminde ise Kurt sembolü açıkça kullanılmıştır. Atatürk dönemindeyse; bir sırra binaen, Cumhuriyetimizin kuruluşundan bir süre sonra sembol ortaya çıkmış ve özellikle paralar üzerinden büyük bir algı operasyonu ile kullanıma sokulmuştur. 

Gök ve yer, Gökkurt’un sırrının meydana çıkmasına tekrar şahit olmak üzeredir! Kazakistan’da, büyük bir törenle kullanıma sokulan Gökkurt sembollü paralar dikkatle incelenmelidir!

Gökkurt’un, yere bakan yüzü açılmıştır!

 

Sıra, Tek Tanrı’nın Gök gibi var etme sırrını taşıyan göğe bakan yüzünün açılmasındadır. İşiteceklere, Gökkurt’un uluması yakındır. 

Tuzak kuranlara, bu bir ilandır!

 

Baran AYDIN

baranaydin88@gmail.com  

     22.06.2019



Bu yazı 10,029 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Eylül 2022 Atatürk'ün Parolası AĞ
    • 30 Mayıs 2022 Tengri'nin Sırrı: Vahyedilen Ruh
    • 26 Kasım 2021 Kayıp Oğuzname'den Göbeklitepe'ye
    • 5 Eylül 2021 İlk Kurşun'un Sırrı Teşkilat
    • 20 Mayıs 2021 Atatürk'ün Haritasının Sırrı Odin
    • 13 Şubat 2021 Hitler'in Büyük Sırrı: SSSS
    • 23 Aralık 2020 Hedef'teki Akdeniz
    • 15 Ekim 2020 TÜRK BURÇLARININ SIRRI
    • 5 Ağustos 2020 TBMMNİN SIRRI: HİLAFET
    • 13 Mayıs 2020 Munun Sırrı: KAMAL
    • 24 Nisan 2020 Türk Atanın Sırrı
    • 30 Mart 2020 Türkün Misyonu O Taçı Kırmaktır!
    • 7 Şubat 2020 Gönül İlinin Sırrı: Güneş-Dil
    • 24 Ekim 2019 Özsoy'un Sırrı: Türk Sir Budun
    • 8 Temmuz 2019 Gökkurtun Sırrı: Kadim 5 Tuzak
    • 6 Şubat 2019 Maya Krallarının Sırrı
    • 29 Ağustos 2018 Derin Abd'ye Deruni Hatırlatma
    • 24 Haziran 2018 Fatih'in Sırrı Hilal'in Şövalyeleri
    • 8 Ocak 2018 Barbarosun Sırrı: İç İçe Geçmiş Üç Hilal
    • 30 Ağustos 2017 Dokuzların Sırrı ve Ahirun

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,993 µs