En Sıcak Konular

Baran Aydın

Köşe Yazarı
Baran Aydın
6 Şubat 2019

Maya Krallarının Sırrı



Türk Devleti ve şanlı Türk Ordusuna şerefiyle hizmet etmiş Nureddin Fuad Alpkartal’ın anısına saygıla…


‘’In Lak’ech’’ 

 
Günümüz Türkçesiyle ’Ben bir başka Sen’im’ anlamına gelen Mayalara ait kutsal deyim… 

Mayalarca kutsal kabul edilen ve ayın on dördüncü gününde yapılan özel bir törende dile getirilen kelimeler; Maya uygarlığını koruyan çok özel bir teşkilata giriş töreninde, kral tarafından yüksek sesle söyleniyordu. 

Teşkilatın en kutsal vazifesi maya krallarını korumaktı. Maya halkının korunması, kralın korunmasının yanında ikinci planda kalıyordu. Çünkü Maya kralları, maya halkı tarafından kutsal sayılmıştı. Ancak bu kutsallığın bir derin manası vardı. Yani klasik bir toplumdaki krallara atfedilen kutsiyet ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktu. Maya kralları, maya uygarlığının asırlardır devam eden kadim bilgi hazinesinin muhafızlığını yapıyordu. Kısacası Mayalarda kutsiyet atfedilen muhafızlığı yapılan bilgeliğin ta kendisi olmuştu. 

Maya kralları bu bilgeliğin bir bölümüne ait çok gizli sırları içselleştirdikten sonra kral olmaya hak kazanıyorlardı. 

Maya uygarlığının, günümüz dünyasına kadar etki etmesinin nedeni de bu saklı bilgelik de gizlidir. İşte Mayalara ait gizemli teşkilata giriş törenin de kral tarafından söylenen kutsal kelimeleri işiten kişiye, bu yüce bilgeliğe ait sırlar açıklanıyordu. 

Günümüz bilim insanları böylesine derin bir bilgeliğe sahip maya uygarlığının bir anda yok olduğundan bahsetmektedir. Maya halkı, İspanyol askerlerinin kıtayı işgal etmesinden önce sırra kadem basmıştır. Öyle ki, bu yok oluşun gizemi halen daha çözülememektedir. Ancak konu hakkında birbiri ardına çeşitli bilimsel makaleler yayımlanmıştır. 

Bu tezlerden en önemlisi Mayaların kurdukları son, yani beşinci devletin ardından kutsal bir misyon gereği yeryüzüne dağıldıklarını ifade etmektedir. Nitekim bu görüşü savunan bilim insanları; mayaların, özellikle bölgede bulunan Aztek vs. gibi halkların kurdukları diğer devletlerin içerisinde "bu devletleri de dönüştürerek- gizemleri ile birlikte yaşamlarını sürdürmeye devam ettikleri yönündedir. Günümüze kadar gelen mayalara ait kutsal bilgeliğin korunan kırıntıları bu tezi doğrulamıştır.   

Aslında Maya uygarlığının kutsal bilgeliğine ait kırıntıların izini sürdüğümüz takdirde, bilgeliği koruyan gizemli teşkilatın da küçük bir resmi çizilebilir. Kutsal maya bilgeliğinden günümüze kadar gelen bilgelik kırıntılarını bir araya toplayarak, bu resmi çizmeye başlayalım. 

Maya uygarlığının ağır basan en önemli yanı, insanın yaratılmasından önceki zamanlara ait sembolik ifadeler ile anlatılan kadim bilgilerin içeriğidir. Diğer uygarlıkta bu durum Mayaların ki kadar açık seçik ifade edilmemiş ve törelerine yerleşmemiştir. 

Mayalarda, insan ve insan öncesinin yaratılışı; 5 güneş öğretisi adıyla ifade edilen bir mit ile anlatılmıştır. Zamanı var eden tek bir yaratıcı vardı. Bu tek yaratıcı kendi gücünü ifade edebilecek ve kozmosu düzende tutabilecek üç adet varlık yaratmıştı. Üç varlık aracılığıyla dört yön yaratılmıştı. Dört yönün karşılığı; maya evrenini ayakta tutan kozmik tek tanrı ve onun kutsal kabul edilen üç yardımcısıydı. Üç kozmik tanrısal güç daha alt evrenleri ve zamanı koruyacak 13 varlığı yaratmıştı. Bu mit dikkatle incelendiğinde maya evrenini oluşturup koruyan dört kozmik tanrı ve daha alt dünyaları dengede tutacak 13 tanrının varlığına şahit olmaktayız. Bu durumda tek tanrıyla birlikte, yaratılan tanrısal güçlerin sayısı 17 olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Mayalarda bu yaratılış miti çok önemlidir. Çünkü bu yaratılış mitindeki sayısal ve sembolik tasarıma uygun olarak maya kuchkaballeri teşkilatlanmış, devlet haline gelmiştir. Mayaların kurdukları beş devlette de 17 adet kuchkabal (Türkçe karşılığı boy demektir) vardır. ( https://tr.wikipedia.org/wiki/Maya_uygarl%C4%B1%C4%9F%C4%B1

Maya devlet sistemin de boyların gizli veya açık hükmü (Tüm Türk devletlerinde durum aynıdır.) geçmektedir. Maya devlet tarihi 17 adet boyun teşkilatlanarak vücut bulmuş halidir. Kısacası Mayalar, kurdukları beş devleti; gök tasarımları ve hiyerarşileri neyse, ona göre kurgulamışlardır. Böylelikle gök, yere taşınmıştır.

Maya evreninin yükselişi; 17 tanrısal gücün ardından insan ve insan öncesi yaratılışı ifade eden 5 güneş öğretisi ile devam eder…

5 güneş öğretisinde; insandan önce yaratılan varlıklar 4 kısma ve dolayısıyla 4 güneş çağına ayrılmıştır. Günümüz insanı ise beşinci güneş çağına ait yaratılan varlıklardandır. Yaratılan insan öncesi varlıklar başıboş bırakılmamıştır. Özellikle birinci güneş çağında tanrının eli olan ve balam denilen ruhani varlıklar mevcuttur. Balam denilen ruhani varlıklar, birinci güneş çağından itibaren tüm yaratılacak evreninin muhafızları ve terbiye edicileridir.

Birinci güneş evreninde yaratılan insan öncesi varlıkların yoldan çıkması üzerine büyük bir savaş çıkar. Tanrı’nın eli olan balamlar sayesinde birinci güneş evreni yok edilerek. İkinci güneş çağı başlatılır.


5 Güneş öğretisinde dikkat edilecek nokta şudur: İlk güneş çağından itibaren birbirine düşman iki karşıt grup oluşmuştur. Bu gruptan ilki, tanrının eli ruhani balamlardır. İkinci grup ise; ilk çağda balamlar tarafından bedenleri yok edilen ancak tanrının cezası gereği ikinci güneş çağındaki kötü şeytanların ruhları olarak doğan varlıklardır. Bu mücadele beşinci güneş çağına değin sürmüştür.


Ulu Tanrı, beşinci güneş çağını yaratmaya karar verdiğinde, ilk olarak ikiz kardeşler yaratmıştı. İşte günümüz insanının da yaratılacağı beşinci güneş çağı, bu ikiz kardeşlerin aracılığıyla var edilmiş ve yönetilmişti.


Mayalarca kutsal kabul edilen ikiz kardeşlerden birine Hun Ahpu, diğerine ise İx Balam Que deniliyordu. Hun ismi aynı zamanda mayaların kutsal kabul edilen yaratıcı dört tanrısından birinin de ismi idi. Balam ise; tanrının eli olan ruhani varlıkların adı idi. Bu iki kutsal ruh; beşinci çağdaki bu iki kardeşin ruhunda yeniden doğmuştu. Bu sebepledir ki, özellikle günümüz İspanyasında Mayalar ile ilgili yapılan çalışmalarda, Mayaların bu iki kardeşten birine Hun diğerine ise Balam dediği belirtilmiştir.


Mayalarda iki kardeşin gök cisimlerine denk gelen karşılıkları da vardı. Hun güneşi, balam ise ayı temsil ediyordu. Hun’un rengi kırmızı, balamın rengi beyaz idi. Yine aynı şekilde toplumsal kuralların düzenlenmesi alanında da bu iki kardeş referans alınmıştı. Mesela Hun, beşinci güneş çağını günümüze kadar sürdürecek ve töre yerine geçecek ‘Hun Kanunlarını’ belirlemişti.


İşte maya uygarlığı kurduğu beş devleti, esrarı bugün dahi çözülemeyen Hun Ahpu Kanunlarına göre yönetmişti. Beş güneş çağı öğretisi de dahil olmak üzere, tüm maya öğretileri bu kanunlar aracılığıyla sırlanarak korunmuştu. Hun Kanunlarının en özel kısmı maya bilgeliğine ait kısımları idi. Kanunların bu kısmı ise sadece kral olmaya hak kazanan soylular ve bu kanunlara sırlanan bilgeliğin muhafızlığını yapan teşkilatın üyelerince biliniyordu.


Hun kanunlarında yer alan bilgelik kırıntılarında en özel kısım, bilgeliğin muhafızlığını yapan teşkilata ayrılmıştı. Hun Kanunlarında teşkilatın en önemli vazifesi şu şekilde belirtilmiştir:


Maya uygarlığında bir yıl 365 güne tekabül ediyordu. Maya inancına göre yılın 360 günü ulu tanrı tarafından koruyordu. Ancak haab denilen tanrıların korumasının olmadığı kalan 5 gün ise mayalar için korku içinde dua ettikleri günlerdi. İşte maya inancında ulu tanrının toplumlarını korumadığı 5 günde, onları koruyan, üyelerine balam denilen teşkilat idi. Ayrıca krallık soyunun devam etmediği dönemde devletin başına geçecek kişi sadece balamların arasından seçilebiliyordu. (Maya uygarlığının bir döneminde bu süreç yaşanmış ve balam kralları denilen bir dönem yaşanmıştır. Ardından balam kralları tarafından asıl krallık soyunun yeniden yönetime getirildiği maya tarihine ait kitaplarda yer almaktadır.)


Mayalara ait bu teşkilatın üyeleri küçüklüklerinden itibaren özel olarak yetiştiriliyordu. Teşkilatın üyeleri sadece soylu maya boylarına ait olan kişilerin çocuklarından seçiliyordu. Mayalara ait bu seçkincilik bununla da kalmamıştı. Teşkilatın çekirdek ekibine ayın 14. Gününde doğan kişiler kabul ediliyordu. Mayalarca ayın 14. Günü özeldi. Mayalarda 14. Güne ait sembol, maya uygarlığını koruyan teşkilatın sembolüydü. 14. Gün için kullanılan sembol ise ne ilginçtir ki üç hilal idi.



Teşkilatın üyeleri jaguar postu giyinip, teşkilatın sembolü üç hilali kalkanlarında taşıyorlardı.



Teşkilatın üyelerine yani balamlara, özel dövüş sanatlarından tutun, mayalara ait gökyüzünün kalbi denilen (tahtadan ve tahtanın uçlarında sivri uçlu yeşim taşları bulunan silah) yıldırım silahının nasıl kullanılacağına kadar tüm savaşçı teknikleri öğretiliyordu. Bu eğitim sürecini tamamlayanlar; ölüler ile yaşayanlar arasındaki iletişimi kurabilmek, krala ruhani ve büyü ile ilgili konularda danışmanlık yapabilmek için daha özel bir sürece tabii tutuluyorlardı. Ruhani eğitimin sonunda ise gelecek ile ilgili yorum yapabilmeye hak kazanıyorlardı. Her dönem bu hakkı kazanan üç bilge mevcuttu. Üç bilge üç hilal ile temsil ediliyordu. Balamların, kalkanlarında taşıdığı üç hilalin en üstünde yer alan tek hilal; bu üç bilgeden bağlı oldukları tekini temsil ediyordu. Ayrıca Hun kanunlarında geçen, yönetici kralın türlü meziyetlere sahip 4 danışmanından üçü, bu yetişen bilgeler arasından seçiliyordu.



Balam teşkilatından yetişen üç bilge mayaların en kutsal ilminin muhafızlığını yapıyorlardı. Bu ilim günümüzdeki literatürde yer alan ebced (hakiki ebced bilgisinden bahsediyorum) sistemini andırıyordu. (Ancak naçizane görüşüm, mayaların bu ilminin ebced sistemine oranla daha deruni olduğu yönündedir.)


Maya uygarlığının en dikkat çekici yanı yazı sistematiğindeki mistik yöndür. Maya yazısı yıldızların dilidir. Maya yazı dilini inceleyen bilim insanları, maya uygarlığının sanılandan çok daha mistik ve gögün bilinmeyen hakikatleri ile iç içe olduğunu belirtmektedirler. Buna kanıt olarak maya yazı sistematiğine ait mistik yönün incelenmesinin yeterli olabileceği kanaatindedirler.


Maya yazı dilinde harflerden çok heceleme sistemi önemlidir. Maya yazı dili, glifler aracılığıyla ideografi denilen ve bugün dahi tam anlamıyla çözülemeyen bir yazı sistemidir. 


Mayalarda, bir kelimenin hecelerine bölünmüş haline bakılarak, o kelimenin ifade ettiği topluluğun iç dünyasına vakıf olunabilmektedir. Ayrıca aynı kelime üzerinden aynı topluluğun cismaniyeti ve ruhaniyetine dair bilgi sahibi olunabilmektedir. Bir kelime içerisindeki hecelerin (hece bölünmesi, kelimenin söyleniş ses fonetiği üzerinden yapılıyor) bir kısmı ruhani yönü (birinci güneş çağı) ifade ederken diğer bir yönü ise, son yani beşinci güneş çağına ait bir anlamı yansıtmaktadır. Ayrıca her hecenin sayısal bir değeri vardır. Heceler verilen sayısal değerlerin karşılığı, onun gök hiyerarşisindeki konumunu belirlemektedir. Ancak bugün dahi mayaların hecelere hangi kurama göre sayısal değer belirledikleri hala çözümlenememiştir. Ebced vs. gibi ilimlerde harfler odak noktası iken; Mayaların sisteminde harfler değil hecelerin sayısal değeri mevcuttur.


Konunun daha iyi anlaşılması açısından Maya krallarının sırrı teşkilatın ismi, balam kelimesini örnek olarak inceleyelim.


Balam kelimesinde ki Ba hecesinin temsili jaguar kafasını içeren bir gliftir.


Lam hecesi ise küre şeklindeki üç nokta ile temsil edilir. Nitekim balam kelimesinde, ba hecesi, beşinci güneş çağının mistik yaratığı olan jaguarın karaterini temsil etmektedir. Lam hecesinin ise, kelimenin ruhani yönü yani ilk güneş çağına ait bir yansıması vardır. Yani lam hecesi; ilk güneş çağında yaratılan tanrının eli balamların, yeniden beşinci güneş çağına doğan ruhlarını temsil etmektedir.


Mayalara ait bu kadim bilgilerin ne işe yarayacağı ya da bu ses fonetiğine göre ayrılan Ba ve Lam hecelerinin anlamlarını bilmemizin; günümüz dünyası için ne işe yarayacağı sorusu haklı olarak sorulabilir. Bu soruya verilecek cevap ‘Kadim çağlara ait bilgilerin tek anahtarı yüce kitabımızdır!’ düsturundan hareketle yanıtlanabilir. (Pirimin yüce gönlüne selam ederim.)


Ses fonetiğine göre ayrılan Lam hecesinin, balam kelimesinde ki ruhaniyeti temsil ettiğini yazdık. Yüce kitabımızda lam hecesi ses fonetiği ile birlikte nasıl geçer?


Elif Lam Mim… Elif Lam Ra… vs. Yani, Hurufu Mukattaa denilen ve üstüne çokça tefekkür edilen ilimde geçer. Hurufu Mukattaa harflerinin bulunduğu surelerin çoğunda insan öncesi yaratılan alemler ile ilgili birçok sır mevcuttur. Münir Derman Hz. :
‘’1-Tıyn (Sıcak Çamur), 2- Salsal ( Kuru Çamur), 3- Hame ( Karabalçık ), 4- Turab, 5- Sera’’ sıralamasını yaparak, insan öncesi yaratılışa bir atıfta bulunmuştur. Bu ifadeler çok önemlidir. Çünkü özellikle Hurufu Mukattaa’nın yer aldığı surelerde, bazı alem isimleri kodlanmıştır. Mesela Hud suresinde Su alemi diye bir alemden bahseder. Yine Taha Suresi’nde Sera kodlu başka bir alemden bahseder. Son olarak Elif Lam Mim ile ilgili başlayan ayetlerde sakhra yani kaya alemi koduyla (insan öncesinde yaratılan ilk alemlerden biri) başka bir alemden bahseder. Tüm bu alemlerin Münir Derman Hz. yazdığı silsile ile ilişkisi vardır. (Salih Peygamberin kayadan çıkan devesi, kaya alemi ismi ile kodlu insan öncesi yaşama ait bir varlığın sırrını mı barındırıyordu?)


Elbette bu yazılanlar detaylandırılabilir… Ancak şurası açıktır ki, Mayalarda ilk güneş çağına ait varlıkların ruhaniyetini temsil eden Lam hecesinin Kuran’da da bir karşılığı vardır!


Düşünün!


Eskiyi yıkmadan, yeniyi üzerine inşa eden Türk kökenli maya uygarlığına ait toplayabildiğimiz bilgi kırıntıları ile bu bilgilerin kilidi açılıyor. Kim bilir bu Türk kökenli uygarlığa ait araştırmalar süreklilik ile devam edebilse ya da özellikle İspanya’da ki bilimsel makaleler Türkçemize kazandırılabilse daha ne hakikatler ortaya çıkacaktır.


Maalesef -Yüce Türk Devleti’nin hususi çalışmaları hariç- Atatürk’ten bu yana, bu ince ciddiyeti kavrayabilen bir devlet adamımız olmamıştır. Ayrıca Atatürk’ün, Amerikan kıtasındaki halklar ile ilgilenmeye ne zaman başladığı bir soru işaretidir. Bunun Cumhuriyet öncesi vardır ve bu konu maalesef incelenmemiştir. (Atatürk’ün Amerikan halkları ile ilk kez tanıştığı kitapta çarpı attığı bir resmi ilk kez yayınlıyoruz.)



İşte tam da bu nokta da, Atatürk’ün maya uygarlığı hakkında yaptığı çalışmaları ile ilgili iki bilinmeyen konunun örtüsünü kaldırmak gerekli diye düşünüyorum. Çünkü bu iki konunun yazının başından beri yazılan konular ile birebir bağlantısı var!
Bir…


Türk Devleti ve şanlı Türk Ordusuna şerefiyle hizmet etmiş bir Türk Subayının, 1946 yılında Atatürk’ün özel kütüphanesinde, Atatürk’ün Mayalar ile ilgili notları incelerken; bunlar arasında yer alan bir şey dikkatini çekmişti. Türk Subayı dikkatini çeken konunun peşini bırakmamıştı ve bir bilgiye ulaşmıştı. Ona garip gelen bir bilgiydi bu…


Türk subayı Atatürk’ün maya hece sistematiğine ait bir giz olan hecelere sayısal değerler verebildiğini notlarından okuyarak gözleriyle görmüştü. Özel notlarda Ata bir kelimenin altını çizmiş ve bir başka kelimeyi ise maya hecelerinde ki gize göre incelemişti. Atatürk’ün altını çizerek yazdığı kelime ‘Balam’ kelimesi idi. Hecelerine maya gizine uygun sayısal değer verdiği kelime ise, Dianna idi. Meşhur tanrıça Dianna’nın ismi Di " Anna şeklinde hecelerine ayrılmıştı Ata tarafından… Ayrıca hecelerin sayısal değerleri verildikten sonra kelimenin yanına ‘Di, Hunlarda tanrıça ismi. Anna, anne demek. Yani Di anne.’ denilerek bir not alınmıştı.


Türk Subayı Atatürk’ün bu hecelemeye ait sayısal sistemi nasıl ve kimden öğrendiğini merak etmişti. Subayımız sorusuna cevap bulmuş olacak ki, Ata’nın tamamlanmayan çok önemli bir projesinin bitirilmesi için, dönemin hükümeti nezdinde büyük bir çaba sarf etmeye başlamıştı.


İki…


Atatürk’ten sonra çeşitli bahaneler ile yarım bırakılan bir eser vardı. Bu eserin ismi Devlet Mahallesi idi. Devlet Mahallesi, günümüz TBMM binası da olmak üzere, Güven Park’taki anıtı da içine alacak şekilde binaların mimari yapılarının bütününü içeren büyük bir bölgeden oluşuyordu. (Resimde Atatürk, Devlet Mahallesi Projesine ait Türk Piramidi şeklindeki maketi incelerken görülüyor.)



Projenin mimari olarak seçilen Holzmeister, konu ile ilgili anılarında şunları yazmıştı:
‘’Ermeni, Yunan vs. gibi değil Türk mimari geleneğine göre yapılacak. Atatürk’ün isteği buydu.’’


Ayrıca Holzmeister, Atatürk tarafından devlet mahallesine ayrılan alanın dışına çıkamayacaktı. Holzmeister bu konu hakkında:


‘’Benim için koşulları oldukça ağır bir anlaşma imzaladım.’’ diyerek bir sitemde bulunmuştu.


İşte bahsettiğim Türk Subayı, Atatürk’ün yarım bırakılan Devlet Mahallesi projesinin tamamlanması için büyük bir çaba göstermişti.


Devlet Mahallesi için seçilen alanın mimari özelliği çok ama çok ilginçtir. Bugün bu alanın mimarisine ait bir taş sütun TBMM Genel Kurul girişindeki bahçede yer almaktadır. Devlet Mahallesine ayrılan alan kesik uçlu bir Türk Piramidi şeklindedir! Piramidin en altında TBMM’nin mimari çizimi bulunmaktadır. Piramidin en tepesinde ise Güven Park’ta ‘’TÜRK, ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN’’ yazısı ile biten ve Atatürk’ün de aralarında bulunduğu 5 kişilik dev bir anıt yer almaktadır.



Devlet Mahallesinde yer alan tüm mimari yapıların şekilleri maya glifleri ile kodlanmıştır! Yani mimari yapılar, maya diliyle bir şeyler anlatmaktadır.


Ne demiştik… Maya yazısı, yıldızların dilidir!


Devlet Mahallesinde yıldızların dili ile Türk Milletine bir sır nefeslenmektedir!  Devlet Mahallesinde Gök, Yere taşınmıştır! Bu sır Atatürk’ün, Türklük camiasına bıraktığı en büyük emanetini haykırmaktadır!


Yıldızların diliyle gökte saklı olan Türk’ün emaneti (Bu şifreleme sistemini Atatürk’ün nasıl öğrendiğini bilen bir ismin anıları Atase arşivimizdedir! Devletimiz dilediği zaman bunu açıklar.) yazı halinde ki bir haritadır.


Gök’ün bu emanetini, yerde koruyanlara Devlet Mahallesinden şöyle seslenilmektedir:


‘’Ben bir başka Sen’im!’

Baran AYDIN

baranaydin88@gmail.com               

 13 Ocak 2019 10:37 tsi



Bu yazı 10,695 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Eylül 2022 Atatürk'ün Parolası AĞ
    • 30 Mayıs 2022 Tengri'nin Sırrı: Vahyedilen Ruh
    • 26 Kasım 2021 Kayıp Oğuzname'den Göbeklitepe'ye
    • 5 Eylül 2021 İlk Kurşun'un Sırrı Teşkilat
    • 20 Mayıs 2021 Atatürk'ün Haritasının Sırrı Odin
    • 13 Şubat 2021 Hitler'in Büyük Sırrı: SSSS
    • 23 Aralık 2020 Hedef'teki Akdeniz
    • 15 Ekim 2020 TÜRK BURÇLARININ SIRRI
    • 5 Ağustos 2020 TBMMNİN SIRRI: HİLAFET
    • 13 Mayıs 2020 Munun Sırrı: KAMAL
    • 24 Nisan 2020 Türk Atanın Sırrı
    • 30 Mart 2020 Türkün Misyonu O Taçı Kırmaktır!
    • 7 Şubat 2020 Gönül İlinin Sırrı: Güneş-Dil
    • 24 Ekim 2019 Özsoy'un Sırrı: Türk Sir Budun
    • 8 Temmuz 2019 Gökkurtun Sırrı: Kadim 5 Tuzak
    • 6 Şubat 2019 Maya Krallarının Sırrı
    • 29 Ağustos 2018 Derin Abd'ye Deruni Hatırlatma
    • 24 Haziran 2018 Fatih'in Sırrı Hilal'in Şövalyeleri
    • 8 Ocak 2018 Barbarosun Sırrı: İç İçe Geçmiş Üç Hilal
    • 30 Ağustos 2017 Dokuzların Sırrı ve Ahirun

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,678 µs