ADEM ABİ İLE BİR İSTANBUL RÜYASI DEVAM EDİYOR....
Adem Abi ile bir İstanbul Rüyası'nı yaşadığımızdan bu yana bir yıl geçmişti. Orada yaşadıklarımı 29 0cak 2009 tarihinde Netpano'da yazmıştım.
http://www.netpano.com/makale/?makale=1073
Adem Abi ile uzun zamandır yüz yüze görüşememiştik. Kendisi, her zaman olduğu gibi oldukça yoğun bir çalışma içersindeydi. Aynı zamanda; bir kısmını bildiğimiz, bir kısmını bilmediğimiz, çok çeşitli alanlarda uğraş veriyordu. Bu arkadaşlığımız sırasında gördüm ki, onun hayatı hiç de kolay değil. Çoğu kişi, bu kadar yoğun çalışmaya ve tehlikeli durumlara dayanamaz! İçimden de diyordum ki, "onlar da boşuna seçilmiyor…"
Adem Abi, dünyanın seyrini değiştiren olayların tam göbeğinde yer almasına rağmen, dışardan görseniz, 'sanki bu kadar olayı yaşayan o değil' dersiniz. Oldukça sakin ve mütevazı. Bu kadar bilgiyi ve yeteneği nasıl gizliyor, ona hayret ediyorum….
Adem Abi ile sohbete başladığınızda, anlattıklarının çoğu, daha önce hiç duymadığınız bilgilerdir. Zaman zaman öyle sırlar açıklıyor ki, öyle yorumlar yapıyor ki, 'biz gerçekten kuru kuru yaşamışız' hissine kapılıyorsunuz. Meselelerin çok daha derin olduğunu, işin başka boyutları olduğunu o zaman anlıyorsunuz…
Bu gönül insanın, gönül kapısını çalmayalı epey olmuştu. 'Nasibimiz ne zaman?' diye beklemeye başladık. Zaman zaman da kendisine sitemler ediyorduk. Ama sonradan yaşadıklarını öğrenince, içimizden geçirdiklerimizden dolayı pişmanlık duyuyorduk. Adem Abi, İstanbul dışına da çok çıkıyordu. Bir bakıyorsunuz, İzmir'de, Isparta'da, Bursa'da, Ankara'da….Koşturup duruyordu…
Bu kadar yoğunluğunu bilmemize rağmen, onu özlüyorduk. Hasret gidermek için fırsat kollamaya başladık. Uzun sitemlerden sonra, nihayet buluşmak için izin çıktı. Sanki dünyalar benim olmuştu.
Ankara'dan bindim trene, doğru İstanbul'a, Adem Abim'in yanına. Adem Abi ile buluşacağım, ondan haber bekliyorum. Ama Adem Abi'den hiç ses yok! İstanbul'da boynu bükük bekliyorum. Baktım haber çıkmıyor, 'en iyisi Sultan Ahmed tarafına geçeyim' dedim kendi kendime. Havada nasıl yağmurlu…Sokaklarda dolaşamıyorum. Bir yandan oralardaki türbeleri ziyaret ediyor bir yandan da dua ediyorum. Ancak ortalıkta görmek istediklerimden hiç kimse yok…Öyle hüzünlü hüzünlü Cağaloğlu'ndan aşağı doğru iniyorum. Cadde oldukça kalabalık…O kadar kalabalığın arasında, birden ŞÜKÜR DEDE'yi gördüm. Birden bire karşıma çıkıverdi. Sanki o kadar kalabalık gitmiş, cadde de, sadece 'o ve ben' vardık…
Elinde bir sepet, ağır ağır geliyor Şükür Dede. Artık iyice yaşlanmış. Hemen koşuyorum, ellerinden öpüyorum. Sarılıyoruz… "Şükür Dede'm bana dua et" diyorum. O'da bütün Ümmet-i Muhammed'e dua ediyor. "Şükür Dedem dua et de, Latif Baba'yla, Adem Abi ile görüşeyim" diyorum. "İnşallah…" diyor. Bu kelimeleri duyunca, nasıl sevindim sizlere anlatamam. 'İnşallah kapı açıldı' diyorum içimden…. Şükür Dede'ye sarılıyorum, vedalaşıyoruz…
Vapura binip Anadolu Yakası'na geçiyorum. Vapur'da Adem Abi'den telefon geliyor: "Ben çok önemli bir işi takip ediyorum, işlerim uzayacak, sen Cenk'i ara, onunla buluş, hem Cenk'in annesi Nur Hanım'da bir emanet var, onu görürüsün, ben seni sonra ararım" diyor ve telefonu kapatıyor…
Hemen Cenk'i arıyorum, Adem Abi ile olan konuşmalarımızı aktarıyorum. Cenk, evlerine nasıl geleceğimi tarif ediyor…
Vapur'dan inip, trene biniyorum. Cenk'in dediği durakta inip onu beklemeye başladım. Biraz sonra Cenk geldi. Hasretle kucaklaştık. Birlikte eve doğru yürümeye başladık. Biraz yürüdükten sonra Cenk'lerin evine geldik. Zile basmadan, Cenk anahtarı ile kapıyı açıyor, içeri girip, salona geçiyoruz. Biraz sonra Nur Anne geliyor…Kitaplardan tanıdığım Nur Anne karşımda. Hani İlhami Abi'nin, 'müminlerin annesi' dediği kişi. Gerçekten ismi gibi: NUR…Hemen sarılıp ellerinden öpüyorum. Oturup sohbet etmeye başlıyoruz… Kitaplardaki konulardan soruyorum, onlar anlatıyorlar; Adem Abi ile nasıl tanıştıklarını ve yaşadıkları bazı olayları…Kitaplarda yazılmayan bir çok yeni olayı onların ağzından öğreniyorum. O sırada içeri Sarman giriyor. Cenk onu kucağına alıyor. "Ne kadar şişman bir kedi" diyorum…Cenk gülerek, "evet Sarman obez oldu" diyor. Sarman'ı, kitapları okuyanlar hatırlayacaklardır: İlhami Abi'nin, bu aileye hediye ettiği kedi.
Kitapta (Melami Savaşları Sh.89) o bölüm şöyle anlatılıyordu:
*
"Nereden çıktın sen kedicik. Sapsarısın – Adın Sarman olmalı. Yavrucak miyavlıyordu. Elime aldım.
İlhami Abi, gülümsedi:
-Al bu kediciği birinin bakabileceği bir yere koy. Orada müminlerin annelerinden biri acıyıp eve alıp bakacak, dedi ve elime de bir kağıt vererek; bu yazılanları da uygula dedi."
*
İşte kitapta ismi geçen kedi bu Sarman'dı. Cenk, Sarman'ı nasıl bulduğunu ve eve nasıl aldığını anlatıyor…Sarman ise,ha bire bana sırnaşıyor…Cenk, Sarman'ı üzerimden almaya çalışıyor, Sarman tekrar üzerime geliyor; tüylerini okşuyor, onu seviyorum…
Nur Anne yiyecek bir şeyler hazırlamış, "hemen sofraya buyurun" diyor. Yemeğe oturuyoruz, sohbetimiz iyice koyulaşıyor. Adem Abi'den, Latif Baba'dan, İlhami Abi'den söz ediyoruz…Onlar yaşadıklarını anlatıyorlar, ben ağzım açık bir şeklide onları dinliyorum. Hem yemeğimizi yiyoruz, hem de sohbet ediyoruz…Akşam vakti oluyor, ezan okununca, Cenk ile akşam namazını birlikte kılıyoruz. Ben, bir yandan da, Adem Abi'nin dediği emaneti merak ediyorum. Cenk'e, "emaneti görüp göremeyeceğimi" soruyorum. Cenk annesine bakıyor, "emanet annemde o gösterebilir, çünkü ona verildi" diyor. Nur Annenin yüzüne bakıyorum. Nur Anne, "tamam" diyor ve kalkıp emaneti getirmeğe gidiyor. Ben heyecan içinde bekliyorum…Nur Anne elinde büyük bir bohça salona geliyor, bohçayı masanın üzerine koyuyor, dua ederek, besmele ile bohçayı açmaya başlıyor ve çok eski bir kutu çıkıyor bohçadan. Nur Anne salavat getirmeye başlıyor, Cenk ile ben de salavatlara eşlik ediyoruz ve kutunun kapağı açılıyor; Efendimizin (S.A.V), Sakal-ı Şerif-i'ni görüyorum. Gözlerim yaşarıyor; iyice yakından inceliyorum, bakıyorum bakıyorum…Bakmaya doyamıyorum. Miski amber kokuları etrafa yayılıyor, benim heyecanım iyice artıyor…Salavat getirmeye devam ediyoruz ve Allah'a şükrediyorum, bugünü gösterdiği için…
Sonra Nur Anne emaneti, kurallara uygun olarak tekrar yerine koyuyor ve içeri götürüyor…
İçime tarif edemeyeceğim bir huzur doluyor. Sanki bir boşlukta yüzüyorum…Hep dua ediyorum…
Biraz kendime gelince, Cenk bana odasını gösteriyor. Ben ise Adem Abi'den duyduğum ve kitaplarda okuduğum, Cenk'e verilen hediyeleri görmek istiyorum. En çok da, İlhami Abi'nin Cenk'e verdiği saati merak ediyorum. Cenk bana saati gösteriyor. Hani kitapta (Melekler Ağlarken) bahsedilen şu saat.
O bölüm kitapta (sh.351) şöyle yer almıştı:
*
"İlhami Abi de Besmeleyle yanımızdan ayrıldı. Ayrılmadan önce, yeşilliği göremeyebiliriz diye saatlerimizi ayarlamamızı söyledi. Benim kolumda saat yoktu. İşin garibi hiçbirimizde yoktu. Durumu İlhami Abi'ye söyleyince cebinden bir saat çıkardı ve bana uzattı:
- Bu saati al. Saat yediye geldiğinde tepeye çıkarak bu kağıdı oraya bırakın.
İri camlı, enteresan bir saatti. Yediye on vardı. Bu da on dakikamız olduğunu gösteriyordu.
İlhami Abi'nin bu düşündürücü cevabından sonra aşağıya inmeye başladık. Bir ara kolumdaki saati çıkararak İlhami Abi'ye vermeye teşebbüs ettim. Ama almadı ve:
- Bunu Cenk'e ver. Kim bilir, ona da lazım olur. Belki "son savaşın" taarruzu yine bu saatle olur.
Cenk'e o saati verdim. O durmadan bunun anlamını sordu. Tabii ki cevap veremezdim. Sadece:
- Zamanı geldiğinde sırrı çıkar diyebilmiştim.
Cenk'te saati birine verdi; ama bir gün Latif Baba, aynı saati bana uzatarak:
- Şunu Cenk'e ver demişti."
İşte Melekler Ağlarken Kitabında, bahsi geçen saat buydu.
*
İşte o saati elime alıyorum, incelemeye başlıyorum, üzerinde kalın bir cam ve kocaman rakamlar vardı. 'Acaba hangi savaşta kullanılacak?' diye içimden kendi kendime sorular soruyorum. Cenk, bana, kendisine verilen diğer hediyeleri/emanetleri gösteriyor…
Bir süre daha Cenk ile birlikte oturduk ve nihayet Adem Abi aradı…Bizi, "evinde beklediğini" söyledi…Dünyalar benim olmuştu…Beklediğimiz davet nihayet çıkmıştı… Adem Abi sonra Cenk ile konuştu ona bir şeyler söyledi. Daha sonra, Cenk ile hemen evden çıktık, bir minibüse bindik. Yolda Cenk ile kendi aramızda konuşmaya başladık. "İnşallah İlhami Abi'yi de görürüz" dedik. "Hadi biraz çalışalım" dedi Cenk. Başladık İlhami Abi ile görüşmenin gerçekleşmesi için dua etmeye…
Yolda dua ede ede Adem Abi'nin evine vardık. Zile bastık, Adem Abi kapıyı açtı. Hasretle kucaklaştık, sarıldık… Nihayet uzun bir aradan sonra, Adem Abi ve onun huzur dolu odasındaydık. "Adem Abi biz tokuz" dememize rağmen tekrar bize sofra kurdurdu. Saat 22.00 civarı biz tekrar yemeğe oturduk.Yemekten sonra çay faslı başladı. Nihayet sohbet etmek için vakit gelmişti.Cenk ise oldukça hazırlıklıydı: Kağıt, kalem, sorular vs…Ben ise aklımdan, 'Adem Abi ile yarım kalan konularımızı bitiririz' diye geçiriyordum. Adem Abi'de o kadar yorgun gözüküyordu ki… Sanki hiç mecali kalmamıştı… "Birkaç gündür, gece-gündüz bir büyük olayın peşinde olduklarını ve hemen hemen hiç uyumadığını" söyledi.
Biz ise, Adem Abi'yi bulmuşken biraz feyzlenmek istiyorduk. Adem Abi bizi kırmayarak tasavvufun inceliklerinden anlatmaya başladı.
"Biz tembellik yapıyoruz. İnsanlar sık sık muhabbetullah dairesinde olduğu zaman her türlü feyzi alır. Allah muhabbeti olduğu zaman etkilenmeyen olmaz…Bazıları işi bir standarda sokuyor. Bahçe geniş, ben arıyım…Ben bu kadar geniş bahçeden, istediğim çiçekten öz alırım, ama balı yine kendi peteğimde yaparım…Ama bazıları diyor ki, hayır,sadece bu çiçekten alacaksın…Niye bu kadar geniş bahçelerin nimetlerinden yararlanmayayım? Bırakın da yararlanayım, ama balı yine kendi peteğimde yapayım…
Adem Abi anlatıyor, biz pür dikkat dinliyoruz Cenk ile…Ama Adem Abi o kadar yorgun gözüküyor ki…Cenk'i de bu kadar hazırlıklı görünce, dedim ki içimden, 'Cenk herhalde sabaha kadar Adem Abi'yi bırakmayacak…'
Adem Abi yine anlatmaya devam ediyor:
"İnsan Allah ile gönül muhabbeti kurmaya çalışacak. Kelamullah'ı okuyacak ve tefekkür edecek…Derinlemesine tefekkür etmesi gerekir. Allah'ın Ayetlerini, yarattıklarını, hikmetlerini tefekkür edeceksin….Bunu yaparsan, zaten kapılar deruni deruni açılır inşallah…
İsteyen her insan Allah ile irtibat kurar…Nasip hep açık. İnsan, kendi kendinin nasibini kapatırsa, bu irtibat kesilir…"
Sohbet bu şekilde devam ediyor. Bir ara yolda yaptığımız duaları anlatıyoruz Adem Abi'ye. "İlhami Abi'yi görürüz inşallah," diyoruz. Cenk'te ben de görmeyi, onun duasını almayı çok arzu ediyoruz…Adem Abi'de, "İlhami Abi dediniz de, geçenlerde bana üç tane nescafe vermişti, durun onları içelim" dedi.
Nescafelerimiz geldi, içtik…İçtikten beş dakika sonra, Cenk, ""Abi bana bir şeyler oluyor," dedi. Bir iki dakika sonra ise: "Üzerime acayip bir ağırlık çöktü, uyuyacağım" dedi, Adem Abi'nin gösterdiği yere yattı ve uyudu. Oysa Cenk, sabaha kadar uyumayan bir insandı. Adem Abi, Cenk'in bu halini görünce telaşlandı. Çünkü Cenk, geçenlerde, bu şekilde bir rahatsızlık yaşamış ve hastaneye kaldırmışlar. 'Yine öyle bir rahatsızlık mı' diye endişeleniyordu. Kontrol etti geldi, "iyi inşallah, bir şeyi yok" dedi..
Ben ise, Cenk'in bir şeyi olmadığını duyunca rahatladım….İçimden de şunları geçirdiğimi söylemeliyim: "Cenk, uyuyunca meydan bana kaldı, uzun zamandır ertelediğimiz şu çalışmaları artık Adem Abi ile bitiririz." Bu durumu, Adem Abi'ye söyledim, "peki, hadi başlayalım o zaman" dedi. O anlatmaya ben yazmaya başladım. Aradan beş dakika geçti geçmedi, bana da bir şeyler olmaya başladı. Öyle uykum gelmişti ki, başımı kaldıramıyordum. "Abi" dedim, "benim çok uykum geldi, sabah devam edebilir miyiz?" O da, "peki" dedi. Gözlerimi açamıyordum ama endişem de şuydu: 'İlhami Abi gelir de, göremezsem?' Adem Abi'ye, "ağabey, İlhami Abi gelirse, bizi kaldırır mısın?" diye rica ettim. "İnşallah" dedi ve bana da , Cenk'in karşısındaki yatağı gösterdi, ben de oraya yattım. Hemen uykuya dalmışım…
Sabah namazı için kalktım, namazı, yattığımız odada Cenk ile kıldık ve Adem Abi'nin yanına geçmeden kapıyı kapatıp tekrar yattık.
Sabah 9 gibi uyandım. Cenk'i de kaldırdım. Bugün cumaydı…
Adem Abi geldi yanımıza, "nasıl rahat uyudunuz mu?" Diye sordu. "Evet" dedik. Ben hemen İlhami Abi'yi sordum: "Abi, geldi mi?" Diye. Adem Abi, " evet, siz uyuduktan sonra geldi" dedi. "Abi niye uyandırmadın bizi?" Diye sitem ettik. Adem Abi'de ise:
"İlhami Abi, bugün Cuma Namazı'nda …….. Camii'nde olacakmış" dedi. Biz de hemen sormaya başladık, "nasıl, bizle görüşecek mi, onu bulabilecek miyiz? " Diye. Adem Abi'de; "nasip" dedi.
Kahvaltı etmeye başladığımızda Adem Abi sordu: "Erol, rüya gördün mü?" Ben ise, "evet çok gördüm ama olayları net hatırlayamıyorum" dedim. Cenk'e sordu. Cenk, " evet" dedi ve başladı gördüklerini anlatmaya. "Belki de sizi bu gece gezdirdiler" dedi Adem Abi.. Adem Abi'ye sordum: "Cenk niye hepsini hatırlıyor da ben hatırlayamıyorum?" Adem Abi, "Cenk maşallah, çok tefekkür ediyor…Açılıyor… "dedi.
Adem Abi, Cenk ile bana; "hadi siz çıkın ancak gidersiniz" dedi. "Ben takip ettiğim o işin peşinde olacağım" dedi. Adem Abi ile vedalaşarak, İlhami Abi'nin, Cuma namazında olacağı camiye doğru yola çıktık. Yolda giderken, durmadan yine dua ediyorduk, ' İlhami Abi ile karşılaşalım' diye. Cenk buraları iyi bildiği için bana rehberlik ediyordu. İstanbul'da da o gün öyle yağmur yağıyordu ki, şemsiye ile yürümemize rağmen ıslanıyorduk. Baktık olacak gibi değil, bir taksiye binerek gideceğimiz yeri söyledik.
Nihayet, Adem Abi'nin dediği camiye vardık. Eski bir camiydi burası. Camiinin yan tarafında ……'nın türbesi vardı. Adem Abi bize tembihlemişti, "camiye girmeden evvel, türbenin yanına gidin ve fatiha okuyun aynı işlemi namazınızı bitirdikten sonra da yapın" demişti. Cenk ile ben hemen türbenin olduğu kısma geçtik ve fatihalarımızı okuduk. Orada sadaka verdik.
İlhami Abi'yi aramaya başladık. Önce caminin avlusuna, yan taraflara, türbe kısmına baktık. Ben İlhami Abi'yi hiç görmemiştim. Cenk ise birkaç sefer görmüştü. Cenk'e sordum: "Cenk, sen görsen, tanıyabilir misin?" Cenk: "Aynı kılıkta olursa tanırım" dedi. Dışarısı da çok yağmurlu olduğu için camiye girdik. "Bir de, caminin içine bakalım" dedik. Ezanın okunmasına, yarım saat kadar vakit vardı. Önce caminin girişinde oturduk. Etrafa bakmaya başladık. Bu bölümde aramaya başladık İlhami Abi'yi. Cenk, "ben caminin öbür kısmına bakayım" dedi ve kalktı diğer tarafa doğru geçti. Ben de Cenk'in ardından kalktım, caminin sağ tarafında gittik baktık….Bir işaret bekliyorduk ama beklediğimiz işaret yoktu.
Cami daha yeni yeni dolmaya başlamıştı. Cenk ve ben etrafa dikkatle bakmaya başladık. Ben bir ara döndüm geri baktım, caminin en arka sırasında, duvara dayalı 8-10 tane tabure konmuş, yaşlıların oturduğu bir bölüm vardı. Bu taburede oturanların ön tarafları, tahta çit ile çevrilmişti. En arka köşede oturan; iri yarı, beyaz sakallı bir kişi beni eliyle yanına çağırdı. Kalktım, yanımda da küçük bir çantam vardı, aldım beni çağıran kişinin yanına gittim. Aslında yanında oturacak yer yoktu. Bir taraf duvar, bir taraf çitti. "Şuraya sıkış evladım" dedi. Sonra gülümseyerek bana : "korkma senden yer kirası almam" dedi. Gözleri bana çok değişik geldi. Elini tutup öptüm, başımı sıvazladı. Bir yandan da tespih çekiyordu. O sırada Cenk'i de çağırdı yanımıza. Cenk'te geldi, elini öptü. Yanına sıkışıp, beklemeye başladık. Bizimle sohbet ediyordu. Cami'de dolmak üzereydi…Bize işaret ederek; "çantalarınızı benim yanıma bırakın ben bakarım, siz safa geçin, namaz bitince alırsınız" dedi. Cenk ile ben, tekrar eski yerimize geçtik. Bu arada dönüp dönüp arkaya bakıyorduk. Cenk'e, "İlhami Abi bu mu?" Dedim. Cenk ise, "emin değilim" dedi. Cenk'e dedim ki, "neden emin değilsin ki, bu değilse, bu camide neden ikimizi çağırsın?" "Bilmiyorum" dedi.. "Bak onun yanındaki değil, ondan sonraki kişi, yani sondan üçüncü kişi, işte o olabilir, o benziyor" dedi Cenk.…Ben de, döndüm baktım dediği kişiye, bizle hiç ilgili değildi. Cenk'in dediği kişiyi ilk gördüğümde şu hisse kapıldığımı söylemeliyim; sanki bana 'Ahmed Yesevi'yi' hatırlattı. Ahmed Yesevi'yi hiç görmemiştim, ama birden içime o geldi. Ben o kişiye bakarken, gözleri ile belli belirsiz bir selam verdi. Ben iyice heyecanlanmıştım, "İlhami Abi yoksa o muydu?"
Ezan okundu, namazı kılmaya başladık. Namaz aralarında dönüp geriye, ona bakıyordum…Namaz bitince; bizi daha önce yanına çağıran kişi, tekrar işaret ederek, çantalarımızı almamızı istedi. Cenk ile yanına giderek çantalarımızı aldık ve cumasını tebrik edip, elini öptük, ama gözümüz de hep İlhami Abi sandığımız kişideydi. Cemaat camiden çıkmaya başladı, o da kalktı, arka kısımdan ön tarafa geçti. Ben ve Cenk hemen ona doğru yöneldik ve elini öptük, cumasını tebrik ettik, dua istedik. Bize baktı ve hiç konuşmadı. Kapıya doğru yöneldi, biz de Cenk ile peşinden çıktık. Nasıl davranacağımızı bilemiyorduk. Acaba bizi çağıracak mıydı, yoksa ayrılmamız mı gerekirdi? O önde, biz arkada camiinin dışına çıktık. Öyle yağmur yağıyordu ki, camiden caddeye çıktı, arkasından biz. Caddeden gelen bir minibüse bindi ve gitti…Biz Cenk ile öylece kalakaldık. Tekrar camiye döndük. Türbede dualarımızı okuduk ve oradan ayrıldık.
Cenk ile birbirimize soruyorduk, hangisi İlhami Abi idi? Cenk, "bence, ikinci gördüğümüzdü" dedi. "Çünkü, İlhami Abi'nin tarzına o daha çok benziyordu" dedi.
Adem Abi'yi aradık ama ulaşamadık…Akşamı zor ettik. Akşam olunca Adem Abi ile tekrar buluştum. Adem Abi, ben daha bir şey demeden: "Minibüse binip giden kişi İLHAMİ ABİ'YDİ" dedi…
Çok şükür onu görüp, elini öpmüş ve dua istemiştik. Ya diğer kişi" diye sordum. "O da, Rical'dendi" dedi. "Rical'den Süleyman Baba'ydı,"dedi.
Bu Cuma, benim için oldukça bereketli geçmişti. Ama bu kadar da değilmiş, Adem Abi o gece bana Peygamber Efendimizin (S.A.V) kabir toprağından vermişti. Bu arada söylemeyi unuttum. Adem Abi, ben Cenklerin evindeyken telefonla görüşmüştü, bana Peygamber Efendimizin (S.A.V) kabri üzerinde bulunan -oldukça eski- örtüden bir parça vermesini söylemişti. Cenk'lerden ayrılırken, Cenk, Efendimizin (S.A.V) kabri üzerinde örtülen bu örtünün, bir parçasını bana verdi. Örtü ipekti ve üzerine ayet işlenmişti….O gün yine birkaç hediye almıştım. İnşallah bunları da başka bir yazıda sizlerle paylaşırım.
Bu ziyaretimde, içimde, sadece Latif Baba ile görüşememenin burukluğu kalmıştı. Çünkü Adem Abi'ye, " görüşüp görüşemeyeceğimizi" sormuştum. Latif Baba demiş ki, "inşallah görüşeceğiz…" Ama işlerinin çok yoğun olması ve benim sabah geri döneceğimden dolayı bu görüşme gerçekleşmedi. Ama Adem Abi, Latif Baba'nın selamını getirmişti bana. İnşallah başka bir gelişimde de, Latif Baba'yı görür, o güzel ellerinden sizler için de öperim…
Bütün bu yaşadıklarımdan dolayı Allah'ım sana sonsuz şükürler olsun…Adem Abi, inşallah Beka'ya hep beraber ulaşırız..
Değerli okuyucular: "Adem Abi İle Bir İstanbul Rüyası-1" bölümünde de yazdığım gibi:
Değerli kardeşlerim, bu güzel ülkenin güzel insanları: İlhami Abi, Adem Abi, Şükür Dede, Cenk, Nur Anne kim, bu olaylar da ne, diye düşünüyorsanız, o güzel insanları henüz tanımadıysanız; (Bir Meczubun Rüyası, Melâmi Savaşları ve Melekler Ağlarken) kitaplarına bir göz atın derim sizlere.Okumadıysanız henüz, okuyun bu müstesna eserleri, o zaman beni daha iyi anlayacaksınız, bu yazı size çok daha anlamlı gelecek.
Okuyan arkadaşlar ise sanırım bana hak veriyordur.
Adem Abi, Allah Razı Olsun Senden…Uyanmamıza vesile olduğun için…
Erol Elmas
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle