1) 1999 çok kritik bir seneydi. Yeni bir bin yılın sath-ı mailindeydik. Oyun tekrar kuruluyordu. Yepyeni taşlar, yepyeni stratejiler, yepyeni taktikler. Onunla o yıl tanıştım. Her zaman bir paşaydı o. Yani bir “Baş ağa”. O zaman da öyleydi. Çelik çavak, zıpkın gibi bir delikanlı. O… Benim canım abim.
2) Türkiye için karman çorman bir dönem. Siyasetin durumu bugünleri andıracak kadar ümit kırıcı. Bugünlerde olduğu gibi musibetler davet ediliyordu. Ve meşhur Marmara Depremi… O günleri yine onunla beraber yaşadık. Mânâ ilimlerine dair belki de ilk şahit olduğum hadiseydi. Masasında bana, Prens Adaları’na ait fay çizgilerini göstermişti. Ama herhangi bir kalem ile çizilmemişti o harita. Dedim ya; “mânâ ilmi”…
3) Aradan 16 yıl geçmiş. O gün doğanlar şimdi üniversiteye gitme planları yapıyorlar. Gülleri de vardı bu 16 yılın dikenleri de… Onunla ilk ayrılışım buruktu. Rical-i gayb mefhumunu belki 6-7 senedir biliyordum. Onun onlardan olduğunu anlayınca, Ladikli Ahmet Ağa’dan istedikleri gibi ben de ondan Hicaz’dan getirilmiş hurmalar istiyordum. Bir gün kapımın önünde buldum o hurmaları. Bir poşet içinde. O gün Türkiye’den ayrıldığım gündü. Kapıdan çıkarken görmüştüm hurmaları. Yürek burkucu. Zira ondan; can abimden biraz kırgın bir biçimde ayrılıyorduk. Belki o kırgın değildi olgunluğundan dolayı. Ama maddi hava sonbahar olduğu gibi manevî havada sonbahardı benim için. Vedalaşamadım. Sarılamadım helallik dileyerek. Gerçi o zaman daha tam abi-kardeş değildik. Tam tanıyamamıştım onu. Sadece şaşkınlık ve hayretlerle dolu aylar. Onunla hayata tekrar dönmüştüm. Daha sonra yurt dışında da, yurt içinde de onu anlatacaktım. Onu ve yaşadığım hayretengiz hatıraları…
4) O günlerde onun, meşhur biri olacağını bilemezdim. Özlüyor muyum o günleri? Evet. Hem de çok. Hele saçına sakalına düşen akları görünce içime bir şey damlıyor. Can acıtan bir şey… İleride neler olacağına dair de bilgim var büyüklerden öğrendiğim. Dünyanın onu (ve Kalperenleri) konuşacağını biliyorum. Şaşırtmıyor artık bu tip şeyler beni. Ben biraz nostaljiğim. O eski garipliği arıyorum hâlâ…
5) Onu üzdüm, uğraştırdım. Benim için de kolay olmadı. Ham taraflarımız, dikenlerimiz… Peki şimdi kolay mı? Daha önce dediğim gibi: “Kurb-üs Sultan ateş-i sûzan” (Sultanlara yakınlık yakıcı bir ateştir.) Ama bir şekilde hayata tekrar dönmeme vesile oldu. Büyükler de ona demişlerdi zaten: “Onun (Tarık’ın yani) durumunu senin nefsine ve sabrına emanet ediyoruz.” Bu mealde bir şey.
6) Zilzal Suresi var. O dönemde de yazılıp çiziliyordu. Zilzal suresi Kur’an-ı Kerim’in 99. suresidir. Deprem 1999 tarihinde olmuştur. Zilzal suresi 8 ayetten meydana gelir. Deprem 8. ay olan ağustos ayında gerçekleşti. Surenin 3. ayeti bir zamanı ifade eder: “ Ve kâlel insânı mâ lehâ” … Ve insan: “Ona ne oluyor?” dediği zaman. Deprem gece saat 3.02’de titretmeye başlamıştı bütün bir Marmara halkını… Ve depremler orada bitmedi. Hem Türkiye’de hem de dünyada bir depremler silsilesi başladı. Yada ben öyle zannediyorum.
7) Zamanın ruhu diye bir şey varsa eğer Hegel’in ifade ettiği gibi; bu muhakkak Hz. Hızır ile alakalı olmalıdır. Hızır bu zatın çağlar içindeki isimlerinden biri ve belki en mânidarıdır. Zira bu isimle onu bize öğreten Allah’ın sevgilisi ve Kainatın Mustafası olan Efendimiz’dir (sallallahu aleyhi vessellem). Ama bizim hayat seviyemiz olan 1. mertebe-i hayatta kendisine verilen; yani bebeklik, çocukluk, gençlik dönemlerinde bizzat onun ile çağrıldığı isim İstanbul’dur. Hz. İstanbul (aleyhisselam).
8) Hz. Hızır’ın değişik dönemlerde değişik isimleri olmuş ve zamana o isim ile boyasını çalmış. Korkut Ata olmuş, belki Selman olmuş, belki… İstanbul’un fethi döneminde belki fetih ile alakalı bir isim olmuş ve hakeza… 1999 deprem senesinde adı Zilzal idi. Hz. Zilzal (as). Bir müddet devam etti. Şimdi ise yeni ismin ne olduğunu Allah ve onun gözü sürmeli has kulları bilir.
Tarık C.
3 Mart 2015
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle