Oturduğum yerden evler ne kadar güzel görünüyordu. Üç katlı, dört, yedi katlı gittikçe yükselen silüetler… Renkleri, mimarileri yetiyordu zevkimi okşamaya. Tuhaf… Ancak emniyetle içlerinde oturmam için neden daha fazlası gerekiyordu? Merdivenlerinden çıkmak, tek tek odalarını dolaşmak… Malzemesini uzmanlardan öğrenmek ihtiyacı.
Her şeyde de böyle olmuyor muydu? Mesela insanlar… Onları izlemek başkaydı; yakınlık kurmak daha başka. Hele dostluklardaki seçiciliğimiz çok daha başka.
Neydi bunların sebebi?
İnsan fıtratındaki yakînlik; tatmin duygusu muydu cevabı? Toprağın suya kanması onunla bütünleşmesiydi. Güneşin tenimizdeki sıcaklığı, ışıklarının şekillerdeki yansımasıydı onu bize yaklaştıran. Gördükçe, tuttukça, çözdükçe olaylarla bütünleşiyorduk. Rahatlıyor, huzuru hissediyor ve seviyorduk. Zamanın, olayların perdelerini kendimizce böyle açıyor; hakikati görmeye çalışıyorduk.
Hakikati görmek, bir batıldan kurtulmaktı. Aynı seherin doğuşu gibi ömrü aydınlatmaktı. Aydınlık yollarda adımlar daha rahat, daha emniyetli atılıyordu.
Bugüne kadar benim dediğim yaşamın; öyle sandığım bir yaşamın çizgilerini çizmeye çalışmıştım. Ama onun hayat olabilmesi için şuur gerektiğini sonradan öğrenecektim. Ve şuurun açtığı kapılardan geçmenin ne olduğunu anlayacaktım.
Hayat ve yaşam… İlk bakışta kelimenin kalıbına takıldığımızda birbirinin aynıydı. Ne zaman ki mahiyetine süzülüyorduk; o zaman başka anlamlara akıp akıp gidiyorduk ve böylece her kelimenin şafağında ayrı bir hakikatin güneşi doğuyordu. Öyleyse yaşamımın hayatım olabilmesi için farkında olmam gerekiyordu. Neyim varsa, neyi yaşıyorsam, neye bakıyorsam her şeyin farkında olmalıydım.
Yaşamda yanlarından geçtiğim, beğendiğim, beğenmediğim yüzler, umursamadığım kederler, kıskandığım sevinçler hayat denilen hakikatte ellerinden tutacağım, duygularımla saracağım sevgiler olmalıydı. Uğruna kıvrım kıvrım dolaşacağım çileler olmalıydı. Oysa bedenimdeki bir acı, gözlerimde uykusuzluk, boğazımda kuruluk oluyordu. Hiç şikayeti yoktu gözyaşlarımın.
“Müminler birbirlerini sevmede birbirlerine merhamet etmede tıpkı bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsızlanırsa, diğer uzuvlar da onun rahatsızlığına ortak olurlar.” Hadis-i şerif
Ama Efendimiz(sav)’in buyurduğu gibi bir beden sayılacağımız toplulukta hiçbir acı birbirimizi etkilemiyorsa ayrı ayrı yaşanılan yaşamlar nasıl hayat olabilirdi?
Hayat “Hayy Olan”dan insana bir ihsandı. Kainatın ruhuydu hayat. Demek ki varlıktan uzak kaldığımız süreç, hayat olmuyordu. Yaşanılan bir anı, yaşanılacağa katarak oluşan zincirdi “yaşam” denilen. Hayat ise çok farklıydı.
Hayat gönüllerin aynı ritimde titrediği heyecanlar, hıçkırıklar, gülümsemelerdi… Hayat bir ömür insanca “hayy”lanan nefeslerdi. Öyleyse “Nefesi Veren”in benden bulmamı istediği hakikati aramalıydım.
Gözler yeşil, mavi, siyah olsa
Ne çıkar
Başka renklerle akmaz ki
Gözyaşı?
Duru, billur damlalar süzülür
Yanağımızdan,
Duru, billur damlalar parlar
Kalbimizde.
Diller ayrı, eller ayrı konuşsa
Ne çıkar.
Zikir aynı zikir
Gönül aynı ritimde.
Kim yol gösterecekti? Nereden öğrenecektim?
- Sorular kişinin niyetinin göstergesidir dediler. Niyetler “Nimetleri Veren”e kalbimizin yazdığı dilekçelerdir. Dilekçen dualarındır dediler.
- Allah’ım dedim. Sen beni Yaratan’sın. Senden geldik, Sana gidiyoruz. Öyleyse hayatımın hakikatini öğrenmemi nasip et.
Ve cevabı tez zamanda yankılandı gönlümde:
-Her eşyanın yapısı onu yapandan soruluyorsa, yaratılanı bilen de elbette Yaratan’dan başkası olamaz.
İçteki yolculuğun farkının olmadığını öğrenecektim, dış dünyadaki yolculuktan. Adresi yaz; ama doğru yerden. Tedbiri al. En selametli, seni yarı yolda bırakmayacak en sağlam, doğru vasıtayı bul.
-Vicdanın bir pusuladır dediler.
- Nasıl yani diye sorduğumda:
- Ararsan bulursun cevabını verdiler.
Aynı kökten gelen vecede buldu anlamındaydı. Yani vicdan yaratılışından bulmuştu bulunması gerekeni. Bana düşen, varlığımdaki bu pusulayı dikkate almamdı.
Yaratanı’na sadık içimdeki bu sese bundan böyle kulak verecektim:
- Tut elimden diyordu. Benimle çıktığın yol seni “Vacid Olan”a götürecek; yanikendisine darlık, acizlik ve fakirlik ârız olmayana. Aciz, fakir olan sensin. Darda kalan da sen. Bir kulağın bende; bir kulağın, aklın, gözün, yüreğin Allah’ın kelâmında olsun.
Rabb olanın; terbiye edenin, kuralları koyanın sözlerindeydi sorularımın cevabı. Ve Kuran’a sarıldım.
“GERÇEK ŞU Kİ KULLUK EDEN BİR TOPLULUK İÇİN BUNDA (KUR'AN'DA) “AÇIK BİR MESAJ” VARDIR.”
ENBİYA /106
Daha önceleri nerelerdeymişim? Canı Canan’a götürecek yolun planı bu kitaptaydı. Menzile varma şevkini uyandıran ruh, bu kitaptaydı. Yolları bağlayan köprüler canları nasıl kavuşturuyorsa, kulunu Sultan’a ulaştıran köprü de bu kitaptı.
“BU, RABBİNİN DOSDOĞRU YOLUDUR. ÖĞÜT ALIP DÜŞÜNMESİNİ BİLEN BİR TOPLULUK İÇİN AYETLERİ BÖYLE BİRER BİRER AÇIKLADIK.”
EN’AM / 126
Her ayet Yaratan’ın varlığına işaret eden bir delildi. Onun azametini, yüceliğini gösteren oklardı ve bize Onu gösteriyordu. Ayet belirti, nişandı. Her yer, her yön, her soluk ayetlerle doluydu; ama göremeyince, dinlemeyince, hissedemeyince ne fayda…
HACC / 8
Kuran’da Rabbim doğru yolun, dağları aştıran köprünün Sırat-ı müstakim olduğunu söylüyordu bana.
Defalarca okudum “Sırat-ı Müstakim”… Sırat-ı Müstakim…
“Müstakim olan yol” ifadesi aynı uzaktan seyrettiğim evlerin görüntüleri gibiydi. İlkin gözümü okşuyor, dinledikçe kulağa zevk veriyordu. Ama neden, niçin, nasıl sorularıyla ayetlere bakmayı öğrenmedikçe adımlarımın ürkekliğini hissediyordum.
“ALLAH’A İMAN EDİP ONA SIMSIKI SARILANLARI İSE (ALLAH), KENDİSİNDEN BİR RAHMET VE LÜTFA KAVUŞTURACAK VE ONLARI KENDİSİNE VARAN DOĞRU BİR YOLA İLETECEKTİR.”
NİSA/175
Evlerin odalarını tek tek dolaşmak ve her malzemeyi uzmanından öğrenmek gibiydi araştırarak, aklederek ağır ağır sindire sindire okumak.
Anlamı öğrenmeye çalışmak akla fener tutmaktı. Ayetlerin âleminde kelime kelime dolaşmaya gayret ettikçe düşüncelerimde hiç bilmediğim kapılar açılıyordu. Mânâlar nurunu serptikçe dünyam daha aydınlanıyordu.
“BU, RABBİNİN DOSDOĞRU YOLUDUR. ŞÜPHESİZ DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALACAK BİR TOPLUM İÇİN ÂYETLERİ AYRI AYRI AÇIKLADIK.”
EN’AM/126
Zaman geçtikçe bedenimin, aklımın olduğu kadar gönlümün de farkına varmaya başladım. Farkettikçe bilmediğim derinliklere doğru indikçe iniyordum. İç âlemin boyutları çok farklıymış. Aynı birbirine tutulmuş aynalar gibi, birbirine aksettikçe ruhum ferahlıyor; duygularım, sinem genişliyordu.
Kim benlikten kurtulursa bütün benlikler onun olur.
Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir.
Hz. Mevlâna
İmandı bu derinliğin sırlı anahtarı. Onunla açılınca kapılar, kainata bürünüyordun. Göklerden gelen yağmur, goncanın anahtarıydı. Rahmet damlaları nasıl açıyorsa yapraklarını; Mevlâ’sına benliğini teslim edenin de kapıları Keremiyle açıldıkça açılıyordu. Ne nazar eski nazardı; ne dil eski dil; ne de yürek eski yürek…
“(BU KUR'AN) AYETLERİNİ İYİDEN İYİYE DÜŞÜNSÜNLER VE TEMİZ AKIL SAHİPLERİ ÖĞÜT ALSINLAR DİYE SANA İNDİRDİĞİMİZ MÜBAREK BİR KİTAPTIR.”
SAD /29
Tefekkür ediniz diyordu Kur’an. Ben bir kainat gibiyim. Her harfim, her mânâm senin, benim; tüm yaratılmışın Malik’ini gösteriyor. Her güzelliğe, her kemale, her ihsana Allah namına bak. Değil sayfalarımdan, satırlarımdan; her işaretimden bile İlahî tecellileri seyret.
- Sadece dilinle değil, aklınla ve kalbinle de oku beni. Aynı has bahçede gezer gibi güllerimi koklaya koklaya dolaş. Aynı deryamdaki incileri bulmak gibi hem dal, hem yüz.
Tedebbür ediniz; sonunu görünceye kadar bir şeyin bir bütün olarak başlangıcına ve sonuna bakınız diyordu.
“İlimsiz ibadette, anlayışsız ilimde, tedebbürsüz okuyuşta hayır yoktur.” Hz. Ali
ESER:YUSUF COŞKUN BENEFŞE
Sadece güneşi bilmek yetmiyor. Bulutlara bakmak yetmiyor kainatı anlamaya. Havanın zerresinden varlığın her soluğuyla da ilgilen. Aralarındaki bağı hisset. Büyük resmi görmeye çalış.
Nereye gideceğini bilen yolcu nereden geldiğini de unutmamalı. Yoksa kaybolursun. Tarihini, geçmişini bilmeyenler çağlarının hengamesinde hep kayboldular.Sadece ufkunda ulaşmaya çalıştığın sınırlar değil, geride bıraktığın izler de senin. Geriye bakmak seni alıkoymaz; Her adım bir gayretse, o gayret sonraki adımlarının gücünü de verir sana.
Döne döne oku beni. Semazen döne döne yüreğindeki sırları dile getirir. Sen de bende döne döne sırlarımı serp çevrene.
“KUR’AN’I HİÇ DÜŞÜNMÜYORLAR (TEDEBBÜR ETMİYORLAR)MI? YOKSA KALPLERİ ÜZERİNDE KİLİTLER Mİ VAR?”
MUHAMMED /24
Tezekkür ediniz diyordu. Aradığını buldunsa, bulduğunu elden kaçırmamak da bu yolculuğun kuralı.
Allah’ın sana verdiklerini an. O nimetlerden sana yansıyan “İsimlerini”an.
“BU KUR’AN ONUNLA UYARILMALARI, ALLAH’IN TEK İLAH OLDUĞUNU BİLMELERİ VE AKIL SAHİPLERİNİN TEZEKKÜR EDİP ÖĞÜT ALMASI İÇİN İNSANLARA BİR TEBLİĞDİR.”
İBRAHİM /52
Tefekkür ederek bulduğunu, zikret:
Bakışlarına işle, basiretini nakışla; hep Onu gör.
Kulaklarına işle; hayatının sesi O olsun.
Tefekkürle başına konan DEVLET KUŞU’nu sakın gafletle kaçırma!
Kanatların gül renginde bir sevda
Gagandan hakikat, hikmet dökülür.
Geçir tırnaklarını n’olur kaçma!
Yoksa bu baş candan bir bir çekilir...
Ruh Kabesi’nde tavaftayken zaman
Uçur beni; gönlüm dönmek istiyor.
Cezbedeyken yer; huzurdayken an
Göklerden hasretim davet bekliyor.
Kapılar… kapılar; hep kapılar aç.
Benliğim eriyor renk ata ata…
Cennet bağlarına gider gibi uç.
Şeklim mi değişir boyuttan boyuta?
Ürkütürsem seni, düşerim yere.
Rabbimin lütfunu unutur muyum?
Kanadında ömrüm nefes nefese
Sanki gözlerinden ağıyor ruhum.
Düşünmeyen baş, can içinde hastalıktır. Dermanın kuşta. Unutma!
Bırak uçursun has bahçelerde seni. Goncaları koklaya koklaya Sultan’ın en sevdiği “Gül”ü buldurur sana.
O GÜL’E OLSUN SALÂT VE SELAMIMIZ.
e.b
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle