En Sıcak Konular

Tarık C.

Köşe Yazarı
Tarık C.
5 Şubat 2012

Rüya Görmeyi Bırak, Mehdi Bazılarını Uyandırmayacak-1



Rüya Görmeyi Bırak, Mehdi Bazılarını Uyandırmayacak-1

 

 Oktan Abi’nin ızdırabına şahidim. Eski (inşallah eskimeyen) bir kardeşi olarak böyle bir abim olduğu için iftihar ettim. Son zamanlarda ne zaman bu konu gündemimize gelse, ateşler saçan bir volkan gibi oluyordu. “Deliriyordu” desem bana kızar mı bilmiyorum. Kızmaz inşallah. Zira çok sevdiği Efendisi; Efendimiz (sav), “Kişi imanından dolayı kendisine deli denmedikçe kamil şekilde iman etmiş sayılmaz.” buyurmuşlardı. Hasan Basri hazretleri kendisine iltifat eden ve sahabe ile benzerlik kuranları fabrika ayarlarına geri döndürmek adına “Siz onları görseydiniz, onlara deli derdiniz. Onlar sizi görseydi, bunlar inanmıyorlar derdi.” demişti. Oktan Abi isterse bu sözlerimi Erasmus vari “Deliliğe Övgü” kabul etsin; ben niyetimin ne olduğunu biliyorum. Hatta bu tarz köpürdüğü dönemlerde yanında olmak tehlikeli de olabilir. O volkandan sıçrayan lav parçaları üstünüze sıçrarsa canınız da yanabilir, İslamî celadet dersi alma yanında… Ne demişler, “kurb-üs Sultan ateş-i sûzan” (Sultanlara yakınlık yakıcı bir ateştir.)

 

Oktan Abi’yi bir süredir kıvrandıran; hayata küser gibi ifadeler sarf ettiren ve sözü sazı geçer insanlara hafifçe gönül koyduran hadise  -tahmin edilebileceği üzere- Kabe’nin işgali. Evet, “Kabe’nin işgali”. “Yeni Mekke” yazılarını okuyanların şaşırmayacağını zannediyorum. Kabe işgal altındadır. Ama daha ele geçirilememiştir. Daha önce bahsettiğimiz gibi “Uyumayanlar da var”. Tabii bazıları hiç uyanamayacaklar ki onlar konumuzun dışında her zaman… Baksanıza; rivayetlere bakılırsa bazı insanlar var ve onlar Mehdi geldiğinde bile uyandırılmayacaklar. “Madem geldik, bari yaşayalım.” diyen ve “On altısında öldü, altmışında gömüldü.” denilen, fotosentez ile hayatını idame ettiren bu insanlar konularımızın dışında olmaya devam edecekler her zaman. İyi olmakta yetmiyor; Mustafa İslamoğlu’nun tabiri ile “aktif iyi” olunması lazım.

 

Uyumayanlar, dünya hayatının -bir yönü ile- oyun olduğunu bilenler… Bu oyunun bir cephesinin satranç, bir cephesinin de monopoly olduğunu ve bunun yanında daha bir çok oyunların da var olduğunu (evcilik gibi)önceki yazılarımızda az da olsa değinmiştik. “Ne yani, dünyadaki şer güçlerle olan mücadele bir oyun mu?” diyenlerin olduğunu duyar gibiyim. Oktan Abi’den fil lokması bir söz duymuştum. Bu lokma İlhami Abi’ye ait: “Gençlerin oyunu cihattır, yaşlıların oyunu da ilim.” Haşa, ne cihat ne de ilim hafife alınacak bir şeydir. Mukaddestir onlar. Ama bir insan ne kadar yakışıklı olursa olsun, Yusuf’la (as) kıyaslanınca güzelliği silinir gider. Yıldızlar ne kadar parlak ve güzel olurlarsa olsunlar güneş zuhur edine kaybolup giderler. Cihat ve ilim ne kadar mukaddes olurlarsa olsunlar, Maksad-ı Âzâm olan Sevgili (cc) ve O’na kavuşma yolculuğu olan Seyr-i beka söz konusu olunca vesilelikten öteye geçemezler.

 

Uyumamalı ve kafirlerin üzerimizde sulta kurmasına izin vermemeliyiz. Rabbimiz müminler hakkında bundan razı değil. Madem bu dünyadayız; madem oyunun farkına varmışız ve madem bu satrancı tarihte en iyi oynayan bir millete sahibiz, bunun hakkını vereceğiz inşallah.

 

Bizim satrancımızda Kabe- i muazzama “şah”tır. O alınırsa oyun biter. Şeytan’a verilen mühlet biter, taşlar toplanır ve masa kaldırılır. Hazret- i İsrafil “oyun bitti” sûrunu üfler. Bu yüzden Efendimiz (sav) Kabe’nin iki Habeşî tarafından yıkılacağını ve sonrasında kıyametin kopacağını buyurmuşlar. Daha önce de oyunun bitmesi tehlikesi yaşandı, ama İmam-ı Rabbani silsilesinden gelen bir veli (Allah ondan razı olsun.)buna mani oldu.

 

Doğrusunu Allah bilir, ama Medine-i münevvere bana “vezir”miş gibi geliyor. Yani Sultanlar sultanı olan Hazret-i Allah’ın kıymetli bir memuru ve kulu olması hasebiyle… (Tabii burada Cenab-ı Hakk’ın bir yardımcıya ihtiyacı varmış gibi sakat bir anlayış içerisinde olunmayacağı zannını taşıyorum. Öyle bir şirke ve yanlış bir teşbihe düşmekten Allah’a sığınırım.)

 

Ne kadar enteresan; Allah’ın resulü (sav) Mekke’de doğuyor, orayı fethediyor ama başka bir yeri şereflendiriyor. Ne kadar manidar… Şah ayrı yerde, vezir ayrı yerde… Tevhid açısından da ne kadar manidar… Müslümanlar namaz kılarken bile -iradi olarak- bir kul olan Efendimiz’in bulunduğu yere yönelmiyorlar. Bu inceliği tespit eden Minyeli Abdullah’dan Rabbim razı olsun.

 

Vezir aynı zamanda akıl ile alakalı bir tabirdir. İnşallah ileride, dirilişimiz adına çok önemli olduğuna inandığım “Hazret-i Entelektüel ve Medine-i münevvere yaklaşımı” üzerine durmayı düşünüyorum. Evet vezir de bir akıl, bir intellect mânâsı da var. Şahtan sonra en önemli o.

 

“Kale” İstanbul’mu acaba? Bu yüzden mi Efendimiz (sav), bir “kumandan” ve “asker” vurgusu yaparak oranın “feth” edilmesini (açılmasını) işaret ve emir buyurdular? Evet, kaleler kumadanlar ve askerler tarafından açılırlar. Napolyon da bu kalenin ehemmiyetini görmüş “kumandanlardan” dı. Ama “ne güzel kumandan” olabileceklerden değil. O “güzel asker” bile olamadı. Ne mutlu o güzel askerlere, piyonlara, atlara…

 

Azerbaycanlı kardeşlerimiz futboldaki kaleciye “kapıcı” derler. Bilmem bu ifade tanıdık geldi mi? İstanbul’un kapı olduğunu ve Şeytanîlerin dahi bunu bildiğini Oktan Abi bir çok yazısında ifade etmişti. Ecdadımız buraya “Bâb-ı saadet” (mutluluk kapısı) derken elbet bir bildiği vardı. Evet bir diyarın kalesi oranın giriş kapısıdır aynı zamanda. Peki “kale” geçildi mi ki, Şah’ımızın yanına kocaman bir taşlarını dikmişler ve “şah-mat” demeye hazırlanıyorlar? Hakikaten, İstanbul geçildi mi? Bundan “İstanbul’un işgali. Medusa tıslıyor.” isimli makalede bahis açmak isterim ileride.

 

Üstad Necip Fazil “At’a senfoni” yi yazacak kadar çok seviyordu onları… Milletimizin aksiyoner, mücadeleci ve fütuhatçı ruhunu bilmem o mübarek hayvan kadar aksettiren bir başka şey var mıdır? Yorulma bilmez, süvarisi ile bütünleşmiş ve“küheylan” olarak kristalleşmiş bir mübarek ruhtur “at”. Hiç şah olur, vezir olur, onların kalesi olur da o kalenin savunmasını deruhte eden mübarek askerler ve onların koşan ayakları olan mübarek atları olmaz mı? Evet binlerce yıllık ordumuzdan bahsediyorum. Her birinin adı Mehmetçik olandan… Yorulmadığı demlerde dünyada adaleti temin için koşturup duran, çatlayıp durandan… İleride global vazifeler eda edecek olandan… Şimdi biraz dinleniyor. İleride değil Anadolu, Asya kendisine dar gelecek. 2023 ile zalimlerin, sarhoşların naralarına “kesin sesinizi!” demeye ve mazlumların gözyaşlarını dindirmeye “başlayacak” inşallah. (Bu zanlarımızda Rabbim bizi mahcup etmesin.)Türk milleti hep atı ile var oldu. Belki o yüzden ordu-milletiz. Gerek Anadolu ve Balkanlar, gerekse Asya’nın geniş bozkırları ve gerekse şu an için bize meçhul, ama Oktan Abi’nin yeni kitabında bahsedilen daha eski dönemlerde, biz hep onunla olduk, onunla bütünleştik; ordu-millet olduk. Bu oyun onsuz; atsız ve ordusuz olmaz.


 


Bir sure adı olacak kadar önemli. Daha önce Kabe’yi yıkmak için; yani “şah-mat” için gelmişlerdi. Ebrehe’nin ordusu. “Filler ordusu”. Şimdiki “Süper gü甠denilenler kadar güçlüydüler belki. Zira “fil” süratın, hızın, zekanın… onun bunun değil, saf dünyevî gücün sembolüdür. Belki bu yüzden “iri” Amerika ve onun mercimek beyinli süvarisi olan “Ebrehe-i Bush”, “Hard Power” politikası güttü. Bush’un hizbinin bayrağının bir fil olması hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. E dedik ya“Filller ordusu” diye…



 

 

 Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine!

 

Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?

 

Üzerlerine uçan ebabil saldı.

 

Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.

 

Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.   (Fil Suresi)

 

 Evet bir kere daha geldiler filleri ile. Oktan Abi onların güncellenmiş yeni fillerini tanıttı “Yeni Mekke” yazısında. Koca koca vinçler. Gürültülü ve kocaman burunlu… Bir evvelki “Fil ordusu” İslam coğrafyasına “demokrasi getirme”; yani onlarca “ıslah” için gelmişlerdi. Tabii bu kocaman bir yalandı. Şimdiki “Fil ordusu” da Kabe’nin çevresini “islah” etmek istediğini söylüyor.  Bu yalancılara kanmak için daha ne kadar dayak yiyeceğiz?


  “Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!” denildiği zaman: “Biz ancak ıslah edicileriz” derler.” (Bakara / 11)

 

Fil tarih boyunca kullanıldı. Kadisiye’de onlarla karşılaşan sahabe ve tabiin nesli oldukça şaşırmışlardı. Fillerin ayakları altında çok şehit verdik Kadisiye muharebesinde… “Fil ordusu” ile meşhur bir başka isim de Hannibal. Gazi Mustafa Kemal, 1937 yılında onun heykelinin yapılması için girişimde bulunuyor. Bu heykel şu an Gebze’de, Tübitak’ın bulunduğu yerleşkede. Tabii Hannibal basit bir insan değil, büyük bir kurmay zihin taşıyor. Askeri tarihçi Theodore Ayrault Dodge Hannibal'ı “Stratejinin Babası” olarak nitelendirir ve en büyük düşmanı olan Roma'nın bile onu yine kendi taktikleriyle alt ettiğini belirtir. Fillerden oluşan ordusu ile İber Yarımadası, Pireneler ve Alplerden kuzey İtalya’ya girmiş ve Romalıları birkaç önemli savaşta mağlup etmiştir.

 

Konuya ikinci yazıda devam edeceğiz inşallah. Yine bir soru ile bitirmek istiyorum. Oktan Abi “Yeni Mekke”, yazısında bu yazıya da ismini veren şu tespitlerde bulunmuştu:

 

“Vin Diesel’in başrollerini oynadığı “Derin Karanlık ve Riddick Günlükleri” filmlerinde işlenen tema, gökdelenlerle inşa edilmiş YENİ MEKKE. Filmdeki diyalog aynen şöyle:

Filmin kahramanlarından birisi, Las Vegas görünümlü Mekke’ye şöyle diyor: “Yeni Mekke’ye gidiyorum!”

 

Tabir aynen böyle: YENİ MEKKE. Yazının ismi, Yeni Mekke, iki film dememizdeki gaye buydu. Hollywood üssünde 2000 yılında Şeytanîlerce sahneye film olarak konuluyor ve bugünse gerçeği oynanıyor.”

 

Oktan Abi böyle demişti. Vin Diesel “Yeni Mekke”ye gidiyordu. Vin Diesel bir iki senedir bir film çevirmeye çalışıyor. Yapımcı ve yönetmende kendisi zannediyorum. Halen uğraşıyor. Bilin bakalım filmin adı ne ve “iri” Vin Diesel kimi“canlandırıyor”?

 

 

Tarık C.

tarkci@gmail.com



Bu yazı 14,926 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Ekim 2018 2 Aralık 2014 Olayı
    • 20 Temmuz 2017 Ordan Burdan-15
    • 28 Haziran 2017 Ordan Burdan-14
    • 20 Haziran 2017 Ordan Burdan-13
    • 10 Mayıs 2017 Ordan Burdan-12
    • 22 Nisan 2017 Ordan Burdan-11
    • 21 Mart 2017 Ordan Burdan-10
    • 5 Mart 2017 Ordan Burdan-9
    • 8 Şubat 2017 Ordan Burdan-8
    • 25 Ocak 2017 Ordan Burdan-7
    • 28 Aralık 2016 Ordan Burdan-6
    • 25 Kasım 2016 Ordan Burdan-5
    • 28 Aralık 2015 Ordan Burdan-4
    • 5 Kasım 2015 Ordan Burdan-3
    • 5 Kasım 2015 Ordan Burdan-2
    • 10 Mart 2015 ORDAN BURDAN-1
    • 26 Kasım 2014 Surete Aldanmak
    • 14 Kasım 2014 Kalperenler
    • 1 Ekim 2014 Yol
    • 21 Ağustos 2014 Oxford’a “HAYIR!” Diyorum!

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    18,480 µs