En Sıcak Konular

Görü

8 Mayıs 2024 07:50 tsi
Görü Oktan Keleş Yazdı: OKER TEORİSİ KİTABIMDAN BİR BÖLÜM- YENİ DÜNYA YAZILIMI: SİSTEM ATLANTİK

-OKER TEORİSİ KİTABIMDAN BİR BÖLÜM-

YENİ DÜNYA YAZILIMI:

SİSTEM ATLANTİK

 

GÖRÜ

 

Öngörülen Olasılıklar

Öngörülemeyen Olasılıklar

 

Öngörülen olasılıkların ne kadarı kontrol altında tutulabilir? Sürpriz, istatistiktir asıl olan öngörülen öngörüsüzlüktür. Değişim, sistemin bildiği süreçtir. "Değişmeyen tek şey değişimdir" sözü bir yere kadar doğru olsa da sistem için değişim de değişkendir. Sürecin değişimi, süreç bitimine kadardır. Oysa değişen değişim; yeni başlangıç, yeni sistemdir. Her ülkenin, medeniyetin kendi sistemi vardır tarihinden gelen ve oluşturulan. Bir de gören vardır (GÖRÜCÜ) sistemi denetler. Matematikle sistemi tımar edersin, Tanrı’yı bulur inkârını ispatlarsın. Matematik sadece araçtır önemli olan ne için kullanacağındır sistemde.

GÖRÜCÜ ≠ GÖREN

DUYAN ≠ BİLİCİ

Sistemin unsurlarındandır ancak GÖREN, ana unsurdur. Hiçbir GÖRÜCÜ, GÖREN kadar yüksek değildir. Çünkü duyan duyduğunu, BİLEN bildiğini anlık alır. Aldıkları her an değişebilir, anında cahil kalırlar. Oysa GÖREN, Her olup biteni, değişeni de görür sistemde.

KÖRLÜK = Görülen, duyulan, bilinene bakmaktır. Birileri öyle istemiştir. Bu baktırış örtüsü körlüktür. Güneş’e bakan, göz kamaşmasından ne kadar güneşi görür? Bu körlükte öyledir.

Duyulan ne kadar hüküm sürecektir? Bilinen de öyle. Bunu ancak ayarlayan bilir; AYARCI…

Gördüğün, duyduğun, bildiğin değildir. Sadece bilgidir.

Oysa asıl bilmek, olayı tasarlayanın niyetini bilmektir ki bu da tam bilme olmaz. Tasarlayanın ne kadarını gerçekleştireceği önemlidir. Olay, hadise tasarlanan vs. hiçbir zaman dört dörtlük yansımaz. Bu bir ilkedir. Mutlaka açık verir çünkü tasarlanan büyük planlayıcının planı içinde yansır ki işte bu uyumu yani büyük planlayıcının planıyla, tasarlayıcının tasarım uyumu tasarladığını dört dörtlük kılmaz tasarlayıcı açısından. Hani derler ya: “katil mutlaka açık verir, hata yapar” diye. Hata yapabilir ama açık vermesi dört dörtlük hiçbir planın yansıtılamama ilkesindendir(SIR). Bu sırrı bilenler büyük oyunculardır. Bahsi hiçbir zaman dört dörtlük üzerine oynamazlar. Bu yüzden hep kazanma olasılıkları yüksektir.

(Karşındaki insan, sevgilin vs. hep hata yapacaktır mutlaka. Sen bunu ister duygusallığa ister hasete, kıskançlığa, hırsa bağla. Yapılacak olan bu hata dört dörtlük yansımaz ilkesiyle alakalıdır.)

Hani meşhur sözlerden: “Kimse mükemmel değildir yalnız Tanrı mükemmeldir, ilk taşı günahsız olan atsın, insan aceleci, tamahkar, nankördür vs.” sistemin en çok sevdiği ve kullandığı klişelerdendir.

Sana bunu baştan kabullendirip, peşinen suçluluk psikolojisine sokmaktır. Bu mahcubiyeti sen isteyerek yaşarsın her işinde çünkü SİSTEM böyle ister. Neye inandığın çok önemli değildir sadece inancının içinde SİSTEMİN seni aşağılayacağı, mahcup hissettireceği ve bunu gerektiğinde sana içselleştireceği buna benzer sözler olsun yani TILSIMLAR. Bu tılsımlarla yaşatırlar seni.

Biri özgüven mi dedi?

Hadi ama hem de sistemin içinde…

Aslında hissediyorsun çünkü hissettiriliyor sana yapacağın her iş vs. daha başlamadan seni korkutuyor olumsuz olacak diye. Çünkü mahcubiyetin, suçluluk psikolojin yani SİSTEMİN sana hissettirdiği oluşturulmuş psikolojin hep olumsuzluk ivesinde. Sistem böyle planlamış fakat umut verdiren başarı emsalleri SİSTEM tarafından sana örnek gösteriliyor. (ama bak falan insan, falan ülke bu işi yapmış sen neden yapamayacaksın ki…) Şimdi bunu hissedip yani sana verilen umut algısını algılayınca, ibren olumluluğa doğru mu oynadı sence? Ayarcı ayarladı yine… Eğer başarman isteniyorsa başaracaksın çünkü SİSTEMİN hassas ayarları böyle çalışıyor. Senin başarman SİSTEMİN diğer başaranlarının kaderini barındırıyor. Aksi takdirde SİSTEM bekası alarm verir. Biri kelebek etkisi mi dedi? Hadi ama sorulduğunu duyar gibiyim. Şans yok mu? Ya da SİSTEMİN tekleme ihtimali şans mı? Bu da sihirli ve umudu umut ettiren tılsımlı bir kelime. Yok tabi…

SİSTEM teklerse TAMİRCİLER tamir eder, olur biter.

Ne ya! bu sistem Tanrı mı diyen varsa söyleyeyim. Ona uyduğun sürece, evet senin Tanrın…

Uymuyorum diyenlerin çoğu yalan söylüyor. Bu yalan bile SİSTEMİN işine geliyor. Gerçekten uymak istemeyenler için bile SİSTEM roller biçmiş, plan tıkır tıkır işliyor. Rolünü seç, beğen. Ya deli ya terörist ya da? Fark etmez SİSTEM’de onlarında yeri var hassas ayarlarında, SİSTEMİN bekası için…

Çok iyi ile çok kötünün SİSTEM için farkı yok. SİSTEMİN istediği konjonktürüne göre oranlarının ikisinin arasındaki farkları. İyi mi daha çok olmalı yoksa kötü mü?

Hımm, ezilenlerin çok olduğu SİSTEM planında ezilmişliklerin gazını almak için iyi pompalanmalı. Kötü sadece korkutacak kadar sayıda olsun yeter. İyilik ve kötülük örnek gösterilecek tılsımlı unsurlardır SİSTEM için. İyilik ve kötülük temsilcileri, iyi ve kötü düşman kardeştir, anası babası bir. İkisi de SİSTEM için çalışır. Kutsal metinlerde bile iç içe olduğu betimlenmiştir. Kısaca "neyin içinde iyi, neyin içinde kötü olduğunu bilmezsin" der. "İyi görünen kötü, kötü görünen iyi olabilir" der. Bu tabirler bile iki unsurun iç içe geçmiş, tek surette bedenlenmiş biçimidir. O bedeni gören kişi, bedene bakarak nasıl tarif etsin ki gördüğünün iyi mi kötü mü olduğunu. O bedenden ne zuhur ederse zuhur edene bakarak karar verir insanlar. Zuhur edene bakarak karar verme acizliği. Zuhur edeni görmek, duymak, yorumlamak, bilmek tam bir bilmek değildir. İyi ve kötünün iç içe geçtiği tek bedenden o anda iyilik zuhur etmişse iyiliğin zuhur etmesi o bedenin iyi olduğu anlamına gelmez çünkü o bedenin içinde hala kötülükte bulunmaktadır. O bedenden kötülük zuhur etmeyecek anlamı çıkmaz. Örneğin tersi de böyledir. O bedenden kötülük zuhur etse de bedenin içinde iyilik barınmaktadır. SİSTEM, zuhur edeni yorumlatır ve zuhur edenin üzerinden bedenin imajını algılara çizdirir. SİSTEM, nasıl çizilmesini istiyorsa öyle algılatır. Varlık âleminde sistemin bugünkü besleyicisi yani SİSTEMİ besleyen unsur insandır.  İnsan bu âlemde mikro varlığı ifade eder.  Makro ise tüm âlemin toplamıdır. Makroda ne varsa mikroda ondan nüveler bulunur. SİSTEM için makro da tam bilinemez ama mikro büyük ölçüde bilinir. SİSTEM için mikronun temsilcisi insan, büyük ölçüde bilinse de bu bilinebilirlik yetmez. Yetmez çünkü bu bilinebilirlik sürprizlere açıktır. Bu bir risktir sistem için. Dört dörtlük yansımaz ilkesince bu bilinebilirlik kontrol altında tutulmalıdır SİSTEMCE. Mikronun bilinmeyen taraflarının meydana çıkaracağı sürprizler ve riskler bu kontrol mekanizması sayesinde bertaraf edilir ya da oluşacak riskler, olası sonuçlar en aza bu kontrol mekanizmasınca indirilir.

Bilinebilirlik. Öngörülen olasılıkları gösterir. Bilinmezin sürprizleri öngörülemeyen olasılıkları doğurur. SİSTEMİN başarısı öngörülemeyen olasılıkların ne kadarını öngöreceğine bağlıdır. Bu yüzden SİSTEMİN uçuk kaçık diye tabir edilen deha beyinlere, uçuk kaçık tabir edilen fikir insanlarına ihtiyacı vardır. SİSTEM, bu tür deha beyinleri tüm insanlığa SİSTEMİN içinde deli, meczup, akıl hastası vs. diye tanıtıp kötü ve değersiz gösterir. SİSTEM, kendine uygun, ayağı yere basan fikir adamlarını, kontrol altına aldığı beyinleri " deha bile olsalar- bu beyinlerin ürettikleri hipotezleri kontrol altında tuttuğu müddetçe; aydın, iyi, örnek timsali olarak insanlığa sunar. Oysa asıl beslendikleri beyinler öngörülemeyen olasılıkları üreten, gizledikleri ve kötü gösterdikleri deha beyinlerdir. Bu beyinlerden bir kısmı gerçekten akıl hastası bile olsa onlardan faydalanır. Çünkü bu beyinlerin birçoğu Makro boyuttan beslenir. Makro boyutun bilinmezliğinden görürler, duyarlar, hissederler ama bu bilgiler sadece SİSTEM tarafından bilinmelidir ve herkesin eline geçmemelidir. SİSTEM şunu çok iyi bilir; hiç Makroyla Mikro bir olur mu? Mikronun, makro bilgilere ulaşma metodu, büyük düşünme anahtarı tefekkürdür. Tefekkür, özü itibariyle hür ve özgür tabiatlıdır. Bu tabiat, SİSTEM için büyük risktir ama SİSTEM bunu yani bu riski çok basit olarak yüzyıllardan beri bertaraf etmiştir. Tefekkürün sınırlarını hangi dinse o dinin sınırlarıyla kısıtlamış ve belirlemiştir. Bunu da insanlığa çok kolay kabul ettirmiştir. Düşün, hatta büyük düşün, tefekkür et ama çizilen sınırlar içinde… O sınırlar aslında SİSTEME hizmet etmektedir. O sınırlar aşılırsa makronun bilinmezliğinin öngörülemeyen öngörüleri ortaya çıkar ki bu da SİSTEMİN foyasını ve acizliğini meydana çıkarır. SİSTEMİN üzerinde hem de sonsuz üzerinde sonsuz olasılıklarla başka bir gücü tespit ettirir. SİSTEM kendisine şirk kabul etmez! Bu sınırı aşanların söylemleri zırva ve uydurmadır algısı sadece sistem için ve sistemin kontrol altında tuttuğu varlıkların inancı olarak kabul edilir. Bu kontrol mekanizmasının tılsımlı sözü ise; Saygıdır. Böylelikle kontrol altında tutulan mikro varlıklara şu algılatılır: ben sizin zırvalarınıza SİSTEM olarak saygı gösteriyorum siz de birbirinizin zırvalarına(inançlarına) saygı gösterin. Bu tılsımlı sözle, mikro varlıkların yaydığı frekans, sistem için parazittir kontrol altına alınır. Bir nevi gaz almadır bu. Tabi bu gaz alma inisiyatifi SİSTEMİN gücüyle alakalıdır. Çok güçlünün insafını siz düşünün. İyi ve kötü düşman kardeşler, anası babası bir, ikisi de SİSTEM için çalışır. Daha iyi anlaşıldı mı?

Bilim adamları ve din adamları gibi kardeştirler. SİSTEMİ ayakta tutmak için gerekirse birbirleriyle savaşırlar, bazen küserler bazen barışırlar. SİSTEMİN duymak istediklerini söylemeliler. Aşı olacaksın, şükür edeceksin vs. kardeşlere dikkat! Habil ve Kabil kardeş, biri iyi birisi kötü, bir bedenden çıkma değil miydi anlatılanlara göre? Günahı ve sevabı sağlı sollu yazan meleklerde kardeş. Melek olmak yetmiyor; Zebani de melek ama cehennemde… SİSTEM de anası babası belli olmayan tek şey yani Piç kim sizce? İşte o piç, SİSTEMİN tek açığı, tek güzide yumuşak karnı. Kim bir piçle dost olmak ister ki?

Oysa hatırı sayılır dostu vardır zenim’in, o piçin onun dostlarına deliciler derler; SİSTEM delicileri… burayı şimdilik atla. Atlamayı başarabilirsin…

Başarının sırrı çok çalışmak mı? Bu da tılsımlı bir söz çok duyarsın. Başaramayanlar tembel miydi ya da en azından bir bölümü? Ne sır ama… İbre, SİSTEMİN ibresi unutma. SİSTEMİN stratejisi, sahnesi. Çoğunluk çok çalışacak ama başaramayacak. Herkes başarsa ya da her çok çalışan, kul kim olacak? SİSTEMİN kulları, hizmetkarları, köleleri… Efendiler ve köleler. Sizce her efendi çok mu çalışkan ya da başarılı? Çalış sende bir gün efendi olursun ya da efendi efendi SİSTEMİN en değerleri parçaları köleler, kullar…

Tarihin tekerrürü SİSTEMİN kurgusundan kaynaklıdır. Tarih, tekerrür dışı zuhur etmeye başlamışsa, SİSTEM değişmeye başlamış demektir ya da AYARCILAR akort yapıyor demektir. Bunu süreç gösterir. SİSTEM değişecekse SİSTEMİN tüm enstrümanları da oyuncuları ve rolleri de değişir, yok edilir. İmhalar, büyük olaylar ve savaşlar bahanesiyle kurgulanır. Eğer istenmeyen sıra dışı bir olay gerçekleşmişse, mesela kontrol dışı dünyaya bir göktaşı düşmüş, her şeyi etkilemişse bu olay milat alınır. Kurgu yeni şartlara göre dizayn edilir. Güçlüler ve zayıflar SİSTEM’de yeni rolleriyle yerini alır. Yeni kurallar sözde kanunlar ve gerekirse sözde kutsallar yapılır, değişir. Yeni bilinç oluşturularak algılara sunulur. Sistemin malzemelerinden kısaca bahsetmek gerek.

SİSTEMİN etki malzemeleri tabii olarak tüm evrendir, bilinebilir ve bilinmez.

Algılara sunulacak bilinç, bilirliliği sınırlı bilinmesi istenen kısmı.

Tabiat, enstrümandır. İki ana unsur bu konuda önemlidir;

Yer ve Gök. Yani keşfedilmiş veya keşfedilmemiş iki unsur.

Gök -Uzay

Yer -Yeraltı

Bu iki unsurun bilinmez, keşfedilmemiş kısmı sistem kurgucularının algılara bilinmezliğin korkutuculuğu açısından kullanılan en etkin enstrümandır. Bilinmezliğe yapılan kurgu ve yorumlar, SİSTEM sahiplerinin en büyük silahıdır. Toplumlara korku ve umut bu unsurdan pompalanır ve sistem oluşturulup kontrol altında tutulur. Yeraltına ilişkin bilgiler insanlığa sınırlı olarak verilir ve teori, hipotezler kılıfı ile sunulur. Eğitim sistemleri akademik çerçevede bilinmesi gereğince çizilir. Gök’te de öyledir. O çerçeve dışında bilgi üretenler, SİSTEM’de error verir yani verdirilir.

Örneğin yeraltı enerji sistemlerini herkes bilmemelidir. Bilinmeze senaryo yazmak kolay. Olmayan yerden doğal gaz çıkaranlar, olan yerde petrol yok diyenler halkını nasıl ikna edebilirdi hatta savaşlara.

AYARCILARIN alt ekibi; kurgucular.

KURGUCULAR, Sosyolojik karşılık oluşturucuları. Her sosyolojiye kurgu karşılık bulacak algılar oluştururlar. Bunlar öyle mahirdirler ki bir toplumu olmayan bir şeye inandırabilirler. Öyle ki toplum olmayan o şeyin uğruna can verecek noktaya bile gelebilir. Bu kurgucuların hiçbir etiği yoktur. Her şeyi enstrüman olarak kullanırlar. Toplumun sinir uçlarına, kullandıkları her şeyi zerk edebilirler. Etiksizlik, onların etiğidir. Toplumu bir yere kadar getirirler. Bu süreçte foyaları meydana çıkarsa, ayarcılar diğer kurgucuları devreye sokarlar. Aslında hepsi aynı birime hizmet ederler. Gelenler, gidenleri sözde lanetlerler, telin ederler hatta gerekirse infaz dahi edebilirler. Toplum önünde inandırıcılıkları üst seviyede olsun diye sözde hukuksal yargılamalar yaparlar. Bu AYARCILARIN bir operasyonudur. AYARCILAR, sistemin konjonktürüne göre, görenden aldığı direktiflerle gerekirse güzel giden ayarları da bozabilirler. Bu da SİSTEMİN ayarı demektir. Onlar için ayarın iyisi kötüsü yoktur. Ayar, ayardır. Enstrümandan kötü ses çıkarılması isteniliyorsa akordu bozarlar. Sonuçta bu onlar için bir ayardır. SİSTEMİN ahlakı yoktur, kendine uyarladığı etiği vardır. SİSTEM, kendinden büyük güç olarak öngörülemez bilinmezliği görür. Bu yüzden her şeyi bilmek ve kontrol altına almak için bilim terminolojisini iyi kullanır. Etiği olmayan bilimden yanadır fakat bilimin etik içinde olmasını sözde pompalarlar. Gerekirse bilim dışı her şeyi bilim adına kullanır, yeni tılsımlar oluştururlar. Mesela kodlama mitolojiler, hikâyeler, uydurmalar, söylenceler vs. bunları dillendirecek kişinin önü açılır. Şu zat şunu dedi, şu kral bir zamanlar bunu demiş, bilimsel bir bulgusu olmayan, sistemin konjonktürel çarkını döndürecek bir çok nüans kullanılır. Konjonktür değişince daha önce söyledikleri bu bilimsel bulgusu olmayan, anlık konjonktürünü destekleyen bu nüanslar, bu sefer bilimsel bulgularla reddedilir, telin edilir fakat SİSTEM her zaman haklıdır. Olan bunları yani telin ettikleri söylenceleri dillendiren zatlara olur, fatura bunlara kesilir. Konjonktür yine değişirse fatura kesilen bu zatlar aslında doğru söylemiş galiba denilerek, bu zatlar dünyada olmasa da söylenceleri tekrar hatırlatılır. Bu süreç, SİSTEMİN çarkının dönme aşamasının konjonktürüne göre tekerrür ettirilir. Bu süreci gözlemleyen BİLİCİLER denen unsurlar, kendi çağlarında bu tespitlerini kendi halkının anlayacağı dilde, tarih tekerrürden ibarettir der.

Sistemin Tanrı inancıyla sorunu yoktur. Yeter ki bu inancı kontrol altında tutabilsin. Tanrıyı nasıl kontrol altında tutabilirler sorusu soranlara cevap basittir: tabii ki tanrı inancını insanların zihninde, algılamalarında kontrol altında tutturma metoduyla. Bu ironiyi iyi anlamak lazım. Tanrı’yı insanların zihinlerinde kontrol altında tutturur. İnsanları da SİSTEM kontrol altında tuttu mu SİSTEM açısından bir sorun kalmamıştır. SİSTEM, her bilinmez gibi gerekirse Tanrı’nın avukatlığını, gerekirse şeytanın avukatlığını yapar. Sonuçta iki tarafında taraftarı kendi kontrolü altındadır. Bilimsel, teolojik taraftar bulmakta zorlanmaz. Bir iki tılsımlı söz zihinlere istenildiği gibi algılatıldığında ve tarafların oranları etki alanlarına, plan doğrultusunda ayarlandığında süreç tıkır tıkır işler. Bunu pompalayan, insanlara algılatan medya, yazılı ve görsel basın, her türlü propaganda araçları ellerindedir. Çakma, sahte, sanal liderler hangi tarafın başını çekecekse anında piyasaya sürülür, kutuplaşma sağlanır. Tılsımlı sözlerden, bilim taraftarlarına “evrim” kelimesi yeterlidir. Teoloji taraftarlarına “evrim yoktur” demek yeterlidir ama SİSTEM, bu küçük örnekte bile orta yolu tutar. Şöyle der: organik değişim. Evrim neden inkar edilsin ki… ve yine şöyle söyler; organik değişim evrim neden Tanrı’yı inkar etsin ki… bir şey ortaya konmuş, konan şey evrimleşiyor, bu konan şeyi, koyanı yok saymaz. Kutuplaşan iki tarafta duymak istediğini alır ve birbirleriyle savaşır, çatışır. SİSTEM, iki tarafında duyacağı şeyi söylemiştir. İki tarafta bu konuda sorsan SİSTEMİ haklı çıkarır ve savunur. Konjonktür, SİSTEM açısından süreci tamamlanırsa SİSTEM kutuplaşmayı lanetler. İki tarafı da cezalandırır, utanmıyor musunuz siz kardeşsiniz der. İki taraftan olmayan tarafsızları bu sefer kendi planında taraftar yapar. Bu kitlede yine SİSTEMİ över ve SİSTEME şükreder. GÖRÜ sahipleri yani GÖRÜCÜLER (Dikkat! GÖRÜCÜLER SİSTEMİN her şeyi GÖRENİ ile karıştırılmamalı. GÖREN ile GÖRÜCÜ tabirleri ayrıdır.)

GÖRÜ sahipleri yani GÖRÜCÜLER, zihnen SİSTEM dışı bilinç sahipleridir. Onlar şu deklarasyonu yaparlar: oysa övülmeye layık sizce de bilinmez öngörülemeyen ve öngörülmezliğin gücü değil midir? Bu öyle bir güç ki, SİSTEMİ bile korkutup bu kadar dalavere planlar yaptırıyor. Kendisini mutlak güçmüş gibi algılatıyor. Ey insan! bir sor kendine senin hissettiğin güç ne? Sistemin her şeyi gören gözü mü? Yoksa SİSTEMİN her şeyi gören gözün gördüğü kadar olan her şeyin var olması ve bu varın nasıl var olduğunu aklına sorgulatan adını koyduğun veya koyamadığın bilinmez mi?

 

SİSTEMİN 2 ana planı vardır:

1- Makro Plan

2- Mikro Plan

MAKRO PLAN: Uzun süreçli, büyük plandır. Kendince ulaşmak istedikleri hedeflere kontrollü bir şekilde yürüttüğü büyük resmi betimlediği plandır. Yüzyıllar sürebilecek bu süreçte birçok değişimi kontrollü bir şekilde ona, hedefine ulaşabilecek şekilde yürüttüğü yarı ütopik plandır.

MİKRO PLAN: Ana resmin oluşmasını tamamlayacak puzzle parçaları gibidir. İnsan odaklıdır. Ana hedefe ulaşacak yolun döşeme taşlarıdır. Yönettiği, kontrol altına aldığı insanların, enerjisine yönelik, onlara biçtiği rollere yönelik, kısa süreçli plandır. Siyasetçiler, kendi kitlelerini yönlendirecek, suni liderler önemli olaylara imza atmış müspet veya menfi karakterler büyük resmin küçük parçalarıdırlar. Büyük resimde ileriki Puzzle’lara iyi veya kötü örnek gösterilen isimleri ve yaptıkları hadiseler, yönetilen kitlenin hafızasına bir patent olarak algılatılır. Bu patentlerin isimleri de bir nevi tılsımdır. SİSTEMİN yönettiği insanlığa bu isimler iyi veya kötü patentle sistem tarafından sunulur. SİSTEM, bir isme veya bir hadiseye iyi diyorsa, kitlelere iyi örnek kriter haline gelir. Kötü diyorsa, kitlelere kriter akademik , kültürel inanç boyutunda kötü kriterleşir. Yani iyi ve kötüyü SİSTEM belirler. Sana göre bir kişinin veya bir hadisenin vs. iyi olması hiç önemli değildir. SİSTEM, ona kötü demişse bu kriter geçerli olur. Tersi de böyledir. Bir şeye iyi diyorsa sana göre kötü olması senin sorunundur. Sen sistemin dediği, koyduğu kritere göre yaşamını sürdürürsün. Sen o şeye kötü diyebilirsin ama SİSTEM iyi demişse ve bunu kural yapmışsa,  o kurallara uymak zorundasındır. SİSTEM, iyi olan örneklere de “iyi” der zaman zaman. Bu bile bir plandır. Mutlak iyiyi reddedemeyecek, ne kadar küçültürse küçültsün insan zihninde tersini ikna edemeyeceğini bildiğinden bunu yapar ve kitlelerin birçok hadise de gazını almış olur. Birkaç örnek: Saddam. Sistem tarafından kötü denmişse senin ona iyi demen bir şey ifade etmez. Çünkü insanlığın yönetim kriterinde o kötü bir örnektir ve bu bir kuraldır. Kavramlar da böyledir. Mesela savaş. Sen vatan için savaşıyorsundur, o da seni işgal etmek için savaşıyordur. Sonuçta iki tarafında yaptığı savaştır ama iki tarafın yaptığı savaşın hangisinin doğru olduğunu SİSTEM belirler. SİSTEMİN planına uygun bir savaşsa bu, senin vatan savunman, kutsi değerlerin, insanlık hakların yok sayılır. Yok sayışa gerekçe de insanlığı ikna etmek için; “Biz savaşıyoruz ama nedeni oraya demokrasi götürmek için” denir. “Biz savaşıyoruz ama orada kitle imha silahları var. Sizi ve tüm insanlığı yok edecek bunlar” vs. dendi mi olur biter. Dünya tehlikede, dünya sağlığı tehlikede, bu tehlikeyi yayan Çin’dir, virüs ürettiler, aşı olmanız gerek, falan ülke terörist yuvası, güvenlik için çip takılması gerek vs. vs. sizin bunlara inanıp inanmamanız önemli değildir. SİSTEM kontrolünü bütün dünyada psikolojik ve sosyolojik olarak çoktan kanunlaştırmıştır Metazori kendine bağlı SİSTEMİ üzerine yemin etmiş, bu yemini sözlü anlamayın. İmkân verilmiş, hangi ülke hangi kitleyse makamını, hayatını, zenginliğini, imtiyazını SİSTEME borçlu, kendi adamlarınca yöneticilerle uygulatır. Uymayanları bekleyen akıbet tarih içinde örnekleriyle sayılamayacak kadar çoktur. Verilen örnekleri binlerce çoğaltabiliriz.

SİSTEM neden uzun ömürlü? Dünya insanlığının vicdanında ve aklında sorgulanması çoğu insanlığın kabullenmeyişine, reddetmesine rağmen neden bu kadar güçlüdür? Çünkü SİSTEM için asıl olan SİSTEMİN bekasıdır ve bu bekayı sağlayacak olan bir şekilde kitlelerin, ülkelerin başına getirdiği kendi adamları sayesindedir. SİSTEMİN kurallarına bu adamlar, yönettiği kitlenin koşullarını ve şartlarını uyumlu hale getirmekle görevlidirler. Bir ülkenin tarihi, kültürü, inancı, örfü, hayalleri, hedefleri vs. vs. ne olursa olsun SİSTEMİN kurallarına uyumlu olduğu sürece sorun yoktur. Bu uyumu sağlayan çoğunlukla o ülkelerin içinden çıkan, daha doğrusu çıkartılan, SİSTEMCE imkan sağlanan yöneticilerdir. SİSTEMİN BEKASINI ayakta tutmaya yemin etmiş yöneticiler, bu yemin söz değil demiştik yani sözlü ifade değil. Yeminin kendisi o yöneticinin ta kendisidir, kendi varlığıdır. SİSTEMİN yeminli adamları değil, yemin adamlarıdır bunlar. Çünkü SİSTEMİN onlara verdiği imkânın kabulü, yeminin kendisi haline gelir. SİSTEM, mikronun yani insanın zaaflarını iyi bilir ve ona oynar. Toplumlarında en büyük zaafı, ekonomik güçtür. Ekonomi, sosyal refahı ve hür ifadeyi sağlar demek SİSTEMİN algılatmasıdır. Oysa bu algılama, topluma vurulmuş bir prangadır. Ekonominin sağladığı hür irade, SİSTEM için irade gösterir. Çünkü sosyal refahını bu algıda bir toplum SİSTEME borçludur. Özgürlük, SİSTEMİN tanıdığı kadardır. Özgürlük tanımını, SİSTEM kendi konjonktürüne, planına işine geldiği gibi tanımlar. Bu tanımında değiştirilmesi kendi elindedir. Saddam örneği istediği gibi değiştirilebilinir. Misal elli yıl sonra SİSTEM, o günkü konjonktürüne göre isterse SADDAM’ı insanlık kahramanı olarak kriterleştirir. Değişen kuşaklar yine SİSTEMİN AYARCILARININ algılara yaptığı ayar sonucunda bunu kabullenmekte zorlanmaz.

Peki; bütün dünya, SİSTEMİN bu yazılımı içinde midir?

Etki açısından evet. Kısmen mecburiyet açısından evet. Aidiyet açısından ise hayır. Birçok ülke kültürü, tarihi  ve diğer etkenler nedeniyle bu SİSTEMİN içinde olmayı reddetmektedir. Ancak bir o kadarda kabullenmiş ülke mevcuttur. Dünya insanlığının sosyo-psikolojik açıdan konu ele alındığı zaman büyük bir çoğunluğu şuurlu veya şuursuz, farkında veya farkında olmadan maruz kaldığı mecburiyetler sebebiyle karşı olduğu çok açıktır. SİSTEM bunu çok iyi bilmektedir. Bu yüzden dünya insanlığına korku pompalamaktadır ve aynı zamanda da umut. Bu sistem giderse dünya batar, dünya savaşı çıkar, sosyal refah sıfırlanır… Her ülkenin konumu ile ilgili, konjonktürü ile ilgili kılcal damarlarıyla oynanır. Garip olan insanlığın buna kanmasıdır. Pompaladıkları korku ve umut zaten yaşanan hadiselerdir. Dünyadaki savaşlar, açlık, yoksulluk insanlığın maruz kaldığı her şey zaten yaşanmaktadır. Bunlar sistemin eseridir. Sistem etik olmayan kapital metotla dünyada büyük bir güçlüler ve zenginler sınıfı oluşturmuştur. SİSTEMİN ayakta kalmasını sağlayan ülkelerin birçok yöneticisi bu sınıftan çıkar ya da bu sınıfın ilgili ülkelerde oluşturduğu gruplardan sözde seçkin kimliklerden. Bunlar eğer seçkin olmayan birini yönetici seçeceklerse mesela fakir birini parlatıp, ona kapitalizmi öğretirler. Bunun daha iyi anlaşılması için şöyle söylenebilir. Ona çalmayı öğretirler, zenginlikle tanıştırırlar, sözde sınıf atlatırlar. Bu kişi gelinen noktada tüm değerlerini geride bırakmıştır. Soymaya kendi toplumundan başlar sonra elde ettiği serveti ile diğer seçkin ülkelerin, seçkin sınıfıyla ticarete alıştırılır. Bu dakikadan sonra artık SİSTEMİN adamıdır ama kendi asla seçkin olamayacaktır. Çünkü SİSTEMİN seçkin sınıfı belli zümrelere, ekollere, lobilere bağlı tarihi olan ailelerdir. Bu aileler SİSTEMİN seçkin kabul ettiği, kültür olarak benimsemiş ailelerdir. Bu yüzden bu kişi, hiçbir zaman seçkin olamayacaktır. Olsa olsa mikro bir seçilmiş olarak SİSTEME görevini ifa edecektir. Bu görev sonucu ülkesi ve ülke halkı çok zor duruma düşürülmüştür. SİSTEMİN planı ne ise o doğrultuda SİSTEMİN avamları, bu tipleri, bal tutan parmağını yalar minvalinde motive etmiş, daha sonra seçeceği bu tip kişilere, parmağını yalayanı, edindiği zenginliği örnek gösterecektir ya da planlarına uygun olarak ibret yapacaktır. Teknoloji ve insanlık bilinci değiştikçe, SİSTEM baş edemediği ülkeler ve milletler, coğrafya kültürlerine her türlü şerri planlayarak, kendisine itaat eden tarafa bunları düşman göstermekten çekinmez. SİSTEM’de efendiler, üretenler ve bir de tüketenler vardır. Sosyal refah, tüketenler için tasarlanmıştır. Çünkü üretenlerin pazarı tüketenlerin alım gücüne bağlıdır. Tüketemeyecek konuma gelen ülkeler parçalanır. Kalan artıkları 3. Gruba SİSTEMİN çoğunluğu olan bu gruba dahil olur. Bu grubun adı da kölelerdir. Anayasa yazan devletlerin birçoğu SİSTEME karşı, kendi şartlarını korumak için, bir gard almak için, anayasalarını SİSTEME karşı duvar olarak örerler. SİSTEM, çeşitli yollarla bu duvarı işini göreceği kadar deler. Delemediği duvarların temel taşına hücum eder seçtiği, seçilmiş adamlarıyla. Kendisine baş kaldıracak olası ülkelerin orduları SİSTEM için büyük bir tehlikedir. Bu yüzden bu ülkelerin ordularını devamlı hedef alır. Tarihinde, genlerinde askerlik olan milletlerin ordusunu da kendi oluşturdukları, kontrol mekanizması kurdukları bünyede kontrol altına almak isterler. Ulus yapısı güçlü ülkeler SİSTEM için büyük sorundur. Bu ülkeleri kontrol etmek hem güç hem de ekonomik anlamda külfettir. Bu yüzden bu ülkelere devamlı hasım ararlar. Bu hasımlar içten ve dıştan desteklenir. O ülke sistemin ileriki planları için gerekli ise zayıf bir şekilde tutma metodu uygulanır. SİSTEM, tarihi iyi bilir. Bu tür ülkeler eninde sonunda SİSTEME, tarih ve köken itibariyle, genlerinden gelen kabiliyetle baş kaldıracak kendi sistemlerini deklare edecektir. Bu yüzden paktları da, olası birbirleriyle müttefik olabilecek ülkeleri de dizayn etme planı uygularlar. Empoze ettikleri yabancı dilleri vardır. Bilim merkezleri bilinçli şekilde belirli ülkelerdedir. Bu ülkeler dışında bilim merkezlerini hiçbir ülkeye kurdurtmazlar. Zengin Arap ülkelerini düşünün. Sembol, tılsım isim olmuş meşhur üniversiteler veya araştırma laboratuvarları kuracak kadar para ve imkânları yok mu? Çünkü beyin göçü mıknatıs gibi sistemin merkez bilim odaklarına olmalıdır. Mıknatıs gibi beyinleri buraya çeker. Gelişmekte olan ülkeleri düşünün. Bir futbol takımı milyonlarca dolar olurken böyle bir bilim merkezi kendi ülkelerine kuramazlar mı? Cevap: kuramazlar çünkü SİSTEM kurdurtmaz. Antlaşmaları böyledir. O ülkeler istedikleri kadar üniversite kursun, bilim cahili diplomalı beyinler mezun edeceklerdir. SİSTEM, bilimi ve bilime entegre olan beyinleri de kontrol altında tutar. Gelişmekte olan ülkelere aşağılık kompleksi pompalarlar. Bizden bir şey olmaz, adamlar neler kurmuş… Kendine yeterli askeri sanayi ve savunma kontrol altında tutulur. Sistem dışı üretilenlerin hepsi korsan ve patentsiz üretim sayılır. Üretim aşamasında sistemin patent markaları ambargo uyguladığından bu üretim aşamaları da ya çürür devamı gelmez ya da zayıf kalır.

SİSTEMİN parası bellidir. Önemli tüm cevher ve enerji alım satımları bu parayla yapılır. Kendi bankaları vardır ve tüm dünya finansını bu merkezler yönetir. Çeşitli enstrümanlarla borsa, uluslararası tefeci, sistem ailelerinin finans masaları vs. dilediği malın değerini yükseltir veya düşürür. Kendi planlarınca moda merkezleri, eğlence merkezleri, patentli TV programları, yarışmaları, kumarhaneler, fuhuş, alkol, insanlığa sorgulama yeteneğini kaybetmeleri için hep bir merkezden yayılır, reklam edilir ve özendirilir. İnsan fıtratına ters her şey, cinsiyet özgürlüğü vs. bunlar SİSTEM içerisinde serbesttir. Özgürlük mukabilindedir yeter ki çoğunluğu köle olan toplumlar sistemi sorgulamasınlar. Ekonomik tandanslı göçler bile hangi ülkelere giderler? Bütün planlar tek dünya devleti oluşturmak içindir. SİSTEM, bunu başarmak için Gök’ün-Uzay’ın bilinmezliğini bile korku olarak kullanmaya başlamıştır. UFO’lar, uzay savaşları… düşman Gök’te aranır duruma gelmeye başlamıştır. Çünkü insanlık, SİSTEMİN planlarının mağduriyetini had safhada yaşamaktadır. Her şeye rağmen sistem sorgulamaları da had safhada. Dünyada çeşitli coğrafyalarda, SİSTEMİ sorgulayan yoğun kültürler risk oluşturmakta. SİSTEM, bu sorgulamayı kendi üzerinden ustaca atıp, bu kültürlerin kendi din ve inançları üzerine kaydırmakta. Sorunu ve çareyi kendi din ve inançlarında, kültür ve rejimlerinde arattırıp, sorgulatmaktadır. Herkes kendi inancında bir kurtarıcı aramakta ya da başına gelen musibetleri kendinden bilerek, kendi tanrısından bilmektedir. SİSTEM, bu riski de her kültür ve dinin, inancın din adamlarından ve ekollerinden kendine çoktan adam edinmiştir bile. Sözde astrologlar, sözde kahinler, şizofrenik seçilmiş kişiler, yeni akımlar, ekoller SİSTEMİN hizmetindedir. Bunlar palazlandırılır planlarınca, gereğince ve yeterince kullanılır. Kaderleri hep aynıdır daha sonra telin edilip, yeni planlar için yenileri tekerrüre sokulur. Yanı sıra sanat akımları, idol sanatçılar ve türevleri kim bilir kaçı SİSTEMİN hangi puzzle’ının plan parçasını oluşturmaktadır.

Toplumların etki ajanları, SİSTEMİN sahipleri kim sorusu, SİSTEME sahip çıkan herkes diye cevaplandırılabilinir. SİSTEM Yaşadığı sürece SİSTEMİN efendileri ve daha sonraki soyları hep ayrıcalıklı bir yaşam içinde olacaktır. Bu yüzden SİSTEM ayaktadır ve güçlü görünür. SİSTEMİN beyin takımı kesinlikle herhangi bir din, inanç, kültür sahiplerinden oluşmaz. Bunlar her şeyi Tek Dünya Devletini kurmak için enstrüman olarak kullanırlar. Dinleri, kültürleri, inançları, fikirleri insana ait yani mikroya ait ne varsa, makro olan büyük resme, puzzle parçası olarak yerleştirmek için kullanırlar. Gizli protokollerinde TEK DÜNYA DEVLETİ kurulduğunda o devleti kimlerin yöneteceği kimlerin efendi olacağı yazılıp imzalanmıştır. Biliyorum tuhaf gelecek ama kriterleri asla din ve soy değildir. kriterleri en çok hizmet edenlerin hizmet gücüdür.

Yine tuhaf gelecek ama bunların köleleri yani tek dünya devletinin köleleri eğer kalırsa din ve inanç sahiplerinden oluşacak. SİSTEMİN, din ve inançlar bu yüzden umurunda bile değildir. SİSTEMİN en büyük sorunu ulus bilinci olan devletler, milli kültürü olan milletlerdir. Bu yüzden bu bilinci ortadan kaldırmak için soy karışımları, mülteci göçleri, milli bilinç kültürü olan milletlerin nesillerini soy karışımlarıyla bozarak, kökten bilincini yok etme planları uygulamaktadır. Sistem ideolojileri, dinleri, kültürleri kısaca insana ait ne varsa her şeyi husumet ve kargaşa, çatışma, iç savaş, büyük savaşlar, çıkarmak için çekinmeden kullanır. Bunları kullanacak unsurlar, birimler kurar. Örneğin sözde iki mezhep birbiriyle çatışmaktadır bir ülkede. Görünürde böyle olmasına rağmen aslında iki mezhepte de savaşan, iki mezhebi birbiriyle savaştıran SİSTEM’dir. Fakat iki tarafta karşı mezhebi suçlar, kötülüğünden bahseder.  Yani kötü olan savaşan iki mezheptir. Bu husumet yıllar, yüzyıllar sürebilir. Yine bu kötülükten SİSTEM kendini tereyağından kıl çeker gibi kendini çekmiştir. Karşıt görüşlü ideolojilerin çatışmaları da hep böyle olmuştur. Oysa düşünüldüğünde iki ideolojinin temsilcisi de insandır. İdeolojilerden soyunulsa geriye kalan insan olur. İnsan insanla da neden uzlaşmasın? Bu tür uzlaşı bile SİSTEM için risktir. Hemen ırkçılık devreye girer ve kültür ırkçılığı yani SİSTEMİN oyunları çoktur. Oysa insanlar şunu düşünse; SİSTEMİN gelişmiş ülkelerine kaçan insanlar o ülkelerde neden iç barış huzur tesis edilmiştir. İstenildiği zaman insanlar buraya dikkat istenildiği yerde, istenildiği kadar barış içinde yaşayabiliyorlar. Bunu sadece bulunduğu ülkelerin otoritesi, gücü, ekonomisiyle açıklamak gülünçtür. Çünkü SİSTEM öyle istiyordur da ondan. Kaçanların ülkesinde neden bu barış istenilmemiştir? Niye düşünülmez? SİSTEM, Norveç kraliyet muhafız alayı, 1972’de alayın maskotu olan Nili Olav isimli penguene özel askeri törenle albay komutanlık rütbesi verdirip, koca rütbeli subaylara selam durduruyor da, insanları birbirine kırdırıyor? Yeni dünya yazılımı, bu SİSTEMİN sürecinin planları, Atlantik Paktı, bu SİSTEMİN sözde askeri gücü olmasına rağmen daha fazlası. Bu SİSTEME karşıtlar deccal, şeytan, katil birçok isim takabilir ama bu şer sistemin içinde etki alanında prangalarla yaşadığının gerçeğini değiştirmiyor. Ya da birileri balığın deniz nerede diye sorması, denizin içinde yaşarken denizden bi haber olması gibi anlatılanlara komplo, nerde bu, hadi canım diyerek umursamaması yine bu SİSTEMİN prangalarının yokluğunu göstermiyor.

Şimdilik buraya kadar. 2. Bölümde SİSTEMİN metafizik anlayışı, insanları inkar ettiği metafizikle nasıl etkilediği, GİZLİ PROTOKOLLERİN İFŞASI, Türkiye’nin ne yapması gerektiği, sistemin aslında sanıldığı kadar güçlü olmadığı, kendisinin bile bilmediği yumuşak karnı gerekirse bunları 2. Bölümde yayınlayacağım ya da sona geldiğim kitap çalışmamda kitap olarak yayınlanacak.

OKER TEORİSİ animasyon dizi filmleri devam edecek...

Uyuyanlar uyusun, tüm OKER’ler nasıl olsa uyanık. Tüm OKER’ler kutlu çağa adım adım yürürken, oyunları bozarken, kutlu çağda OKER’lere koşarak yaklaşıyor.

Tengri cüreklere maya çalsın.

Saygılarımla…

OKTAN KELEŞ

 

Her hakkı mahfuzdur, izinsiz yayınlanamaz.

OKER Teorisi romanından bir bölümdür.

 

Bu yazıyı bilgisayarda redakte eden Fatih Yıldız kardeşime teşekkür ederim.

Bu haber 8,159 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    1. 19 Mayıs 1919

    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,343 µs