En Sıcak Konular

O Kayıp İstasyon Hiç Olmadı Hayatımızda…

14 Temmuz 2011 16:11 tsi
O Kayıp İstasyon Hiç Olmadı Hayatımızda… Herkesin gizlenirken imrendiği o şenlik yeri, çok zaman önce mahzun salınışlar eşliğinde yitip gitti.

O kayıp istasyon hiç olmadı hayatımızda…

Herkesin gizlenirken imrendiği o şenlik yeri, çok zaman önce mahzun salınışlar eşliğinde yitip gitti. O masal güzeranı, yanık diyar; tren sesini hiç duymamışların katran karası günlerine şimdi beyhude yanmaktadır.  Şimdi Anadolu bozkırlarını yedi yerinden bıçaklanmışçasına parlayan raylarıyla yediye bölen ilk istasyon, ağyarına mâni ilk efsane zamanlarını hüzünle hatırlamaktadır. Hatırlamaktadır ki, pençesi kırk yerinden kanarken, sökün ettiği toprakların mecalsiz ellerce çiğnendiğini gördükten sonra, ulu bir çınar olduğu zamanlar içre gümrah pınarlar başında türkü yakmaktadır.

Cephelerin yükü taşınırKudüs İstasyonunun açılışı

Hangi devirlere indiyse cebinden biraz süpürge tohumu, kıyamların biriktirdiği çokça çığlıklar ve Seddülbahir, Bingazi, Çanakkale çıkmaktadır. Tütünün, buğdayın, peryavşanın kokusuyla doyan boğazlar boğazlanmaktadır her cephesinde!.. Bereket, henüz evliya sofrasında doyanların dudaklarında halâ İsm-i Azam’a hamd-ü senalar… Bereket, kartal olduğunu unutmamış ve ceddin otağını kefereye çiğnetmemiş Gök Sultan… Gök Sultan ki, pençesini yaralı arslanın sırtına geçirmiş ‘düvel-i muazzama’nın, kendince bildiği yumuşak yerlerini yoklarken, dişlerini geçireceği zemini bir savaş arifesinde müjdelemişti ehl-i kıbleye; “Bu alat-ı şimendiferdir ki, muteber devletimizin yanık yüzünü, kara bahtını Cenab-ı Zülcelal’e dua ve temennimiz sayesinde biraz olsun gölgeleye inşaallah.” Öyle de oldu; yıllarca sözümona kahramanlık gürültüleri arasında milim ilerlememiş tren hatlarının arasında sıkışan koca bir tarihin hamisi olmakla, gönülleri asırlarca bir dem tuttu. Duyanınız var mıdır bilemiyorum ama Anadolu bozkırlarının mühim köşelerini teşkil eden istasyonlardan halâ Gök Sultan’ın yumuşak, kadife sesi yankılanır ovalara doğru.

Elleri, ayakları şerha şerha yarılmış, çiçek yanığı yüzüyle, yürek ustası Anadolu kavimlerinin yağına, ununa, şekerine, odununa ve en önemlisi mektubuna şerbet serpen tren kadar sessiz uçurumların hemen kıyısında kurulmuş istasyonların da övgümüz içinde büyük payı olmalı değil mi?  Her yerinden bereket fışkıran bu görklü diyar, tarihin canhıraş soluğunu ciğerlerine  tren sesi çeke çeke dindirdi. Şimdi eskiyen her özleme dudak büken mintanları pek kolalı kolej delikanlılarının, çıtkırıldım badem gözlü kızlarının apışıp kalan yüzlerine ayna tutacak değilsem de, meselenin biz kavruk Anadolu orta yaşlılarının hükmü açısından vakur ve cesametli bir önem taşıdığını bizatihi söylemeliyim. 

Serkisoff saatSerkisof saatin gösterdiği zaman

Gün görmemiş yeni yetmeler, tren sesinden bihaber, artık anılarda kalmış üç beş demiryolcunun enfes pozlarıyla süslenmiş fotoğrafları üzerinde arıyorlar treni. Hele ki istasyon? TCDD ambleminin bulunduğu büyük küçük bütün kasaba, köy, vilayet merkezlerinin taş yapılı ilk binaları arasında istasyonun da bulunduğunu nereden bilecekler ki? Gar dersiniz, pek anlaşılmaz; ancak bunun güzelim Türkçe’nin sırtına yaslanan ve Serkisof ile çağrışım olarak aynı soydan temayüz ettiğini erbabı bilir. Yoksa bir istasyon, kanaat beklediğimiz hayatın gizli payı içinde yekpare acılar yumağından başka bir şey değildir. Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda, kentli yüzümüzü kalabalıklara çeviren göç dalgasının en biricik vasıtasıydı tren. Bütün acılarını yüklenerek yollara revan olan kadirşinas halkın umudu, çoğu zaman ya Sirkeci’de ya da Haydarpaşa’nın yeni bir dünyaya açılan kapısında kesişirdi. Belki sıkı bir ayaza denk düşerdi bu hal ya da nar gibi kızarmış bir akşam kızıllığına...

Tren sesine aşina idik!

Bütün bunları söylüyorum ya, yine de kısmetim varmış ki en koyu mersiyelerin söylendiği çağların sonunda, tren sesine aşina bir aile içinde, masal iklimine has duygular eşliğinde yaşadığımı itiraf etmeliyim. Herkesin, istasyon hikâyesi arasında kaybolan ayrıntılar üzerinde durmadığını gelin kabullenelim. Çünkü o zoraki vedaların, loş ışıklar altında titreşerek birilerini bekleyenlerde bıraktığı hüzün, geniş duvarlarına çarpa çarpa kıymete bindi. Hüzün de kıymete biner miymiş demeyin hemen; sekiz yaşlarında, elinde sığırcık sopası, meşelerden yonttuğu tahta atının üzerinde, zaman mefhumundan bîhaber, dedesinin elinden tutmuş küçücük bir sabi ancak babasını bekleyebilir o saatte. Hele de beklenen şey, geniş homurtular arasında, pek melankolik susuşların ve aniden çakışan bir çift göz süzülmesiyle, alınların yere doğru yavaş bir hareketle indirildiği hırpani bir okşayışla geliveriyorsa, hüzün ancak kırkına merdiven dayamışların yakasından yapışacaktır…

Bir istasyon sahnesinde beklemek27471

Diyorum ki, ‘beklemek’ kelimesinin anlamını, doğurganlığını ancak ‘istasyon’ zaptedebilir. Ancak bekleyenler bilir bir istasyonun hantal ruhlar eşliğinde insana yapışan sancısını. Düşünün, silme tepeden doldurulmuş bir özlem kurusu, bir hasret çerağı eğninizde; gelenlere sunulacak sabır temennisi ile gözlemek zevkinin fevkine yükselen o mayhoş tat!.. Kimi beklerseniz bekleyin; yağmuru, bulutu, geceyi, aşkı, zemheriyi… Müstahkem mevkiiniz bütün bencil duygulardan azade kılınmış şiirler, şarkılar, özlemler durağıdır nasılsa. Nasılsa beklediğiniz bir karabasan olmayacaktır yine de. Neyi düşünürseniz düşünün; düğün alayını, başaklara gebe sarı salkım ovaları, bahar kapısına sızmış fesleğenleri, kanaviçeleri… Kasabanın son yolcuları ellerinde valizlerin, örme sepetlerin, tunç renkli bakır leğenlerin lebaleb doldurduğu belki bir sevinç gailesi arasında yerlerine doğru ilerlerken, o salaş uğultu arasında uzaklarda çın çın öten buğulu sese kulak kabarttıklarında, istasyon cansız vücuduna kan yürümüş bir tavşan gibi silkinir, kendisine çekidüzen verirdi. Sonra ıslıklar, koşuşturanlar, avarelik edenler, naçar dolaşanlar ve gecikmiş olmanın verdiği bezginlik ve sıkıntıyla vagonlara doluşanlar, sırtına bindikleri hayvanın mecalsiz, gönülsüz kalkışı sırasında mutlu bir rahatlayış seansına gömülür giderlerdi.

Bakın, di’li geçmişe özlem duyan bir şeyler karalıyorum ya, yaşadıklarımız gerçeğin belki de son halkasıydı. Hep tüketmeye ayarladığımız o rûzigârlı bayır, bütün savletiyle dokunduğu hatıralarımız arasında en dayanıksız, en kırılgan kal’amızı düşürdü içimizden; çocukluğumuzun en renkli oyuncağını… Artık pek gönülsüz dineldiğimiz bu kapı, kalbimizin aralık duran zamanlarını fırsat bilip kolladığını anladığımızda sürmelerinden sıyrılıyor. Adımlarımız her basamağında bir sancı, bir sevinç hülyasıyla göğerirken, istasyon kapısının devasa geçmişini nasıl düşünmez insan? Hele de içimizden geçen kuşlar, bir trenle halvet olup geniş vadilerin, ovaların, dağların sağrısında asil ve nedamet yüklü bir geçmiş arıyorsa… 

“Sen kuş olur gidersin bir trenle…”

Bindokuzyüzdoksanların sonlarına doğru, ağır adımlarla ilerlerken, kayıp istasyonunun son yolculuğuna teşne ve içinin yangınlarını hep fasılsız istasyonlarda biriktiren o genç değilim artık. Duyduğum bir tren sesi, bana o zamanlardaki adımlarımı hatırlatan dakik heves olmuyor ne yazık ki. Sevgim, uzak ücraların kısık sesleriyle döşenmiş raylar arasında beni son kez yolculadı. Hatıra çünkü, bir tren sesidir uçucu bir hevesle seken kuşların ardından duyulan… O kayıp istasyonda, kuş olup trenle giden sevgilinin bıraktığı nefti koku, en çok da kırkına merdiven dayamışları çıldırtır!.. Gitti dersiniz, rehavetiyle burktuğu çiçekler yığını bir bahçenin kukuma kuşu oldu son istasyon.

Çünkü o kayıp istasyon hiç olmadı hayatımızda

dünyabizim



Bu haber 4,040 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,105 µs