En Sıcak Konular

3. Bin Yılda Asya Hıristiyanlaşıyor...

5 Temmuz 2011 07:22 tsi
3. Bin Yılda Asya Hıristiyanlaşıyor... Oktan Keleş, Vatikan'ın Asya planını daha önce gündeme taşımıştı...

Oktan Keleş daha önce bu konuya dikkat çekmişti:

“Vatikan'ın görevi;

 -Birinci bin yıl Avrupa'nın,

-İkinci bin yıl Afrika'nın,

-Üçüncü bin yılda hedef Asya'nın Hıristiyanlaştırılmasıdır.”

http://www.onaltiyildiz.com/artikel.php?artikel_id=29

İşte konuyla ilgili makale:

Yang, yedi yaşındaki kızıyla ibadet ettiği her gece biliyor ki yasadışı bir şeyler yapmaktadır. Milyonlarca Hıristiyan Çinli gibi Yang da devlet izinli kiliselere üye olmayı reddediyor. Onun yerine, diğer iki düzine kadar Protestanla birlikte haftada iki kez Komünist Parti’nin gözünden uzaklarda bir oturma odasında toplanıp ibadet ediyor ve ilahiler söylüyor.

Çin yönetimine muhalif olmadığını fakat istediğinin sadece Çin anayasasında güvenceye alınmış bir din özgürlüğü olduğunu söylüyor. Kızının bir Hıristiyan olarak büyümesini istiyor. Çin’de devlet izinli kiliselerde yaşı 18’den küçüklerle inanç paylaşımı yasak.

“Hayatımız öylesine telaşlı ki çok baskı var. Eşim benden boşandığında yıkılmıştım. Arkadaşlarımdan biri beni toplantılardan birine götürdü ve fark ettim ki birileri beni seviyor. Kızımın hayatta paradan başka şeylerin de olduğunu bilerek büyümesini istiyorum. Diğer insanları daha fazla önemsemesini istiyorum” diyor Yang.

Resmi olarak ateist, Komünist Çin, dindarlıkta büyük bir artışa şahitlik ediyor. Yapılan son bir kamuoyu araştırması üç Çinli’den birinin kendisini dindar olarak nitelendirdiğini ortaya koydu. Michigan Calvin Koleji’nde Asya Çalışmaları Direktörü ve tarih Profesörü Daniel Bays tüm Çin dinlerinin özellikle de ‘halk dinlerinin” büyümekte olduğunu söylüyor. “Protestan Hıristiyanlık en hızlı büyüyeni zira cemaatler bağımsızdır, ki bu sosyal aidiyet sağlar, liderlik kendiliğindendir, resmi güven belgelerine ihtiyaç yoktur.”

Çin’in tarihteki din politikaları onay ile kanlı bir şekilde bastırma ve kindarca bir hoşgörü arasında gidip gelmiştir. 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra yeni rejim, ülkenin emperyal geçmişinden mirâs gerici bir kalıntı olduğu ve nihayet yok olmaya da mahkûm olduğu inancıyla dine karşı büyük ölçüde hoşgörü gösterdi. Fakat ulusçuluktan ve Kültür Devrimi’nin (1966-1976) ateizminden diğer dinler gibi Hıristiyanlık da çok çekti. Din, Mao Zedong liderliği döneminde kapitalist emperyalizmin – onlarca yıl kanlı bir zulme yol açan ideolojinin - çıkarlarına hizmet eden yabancı bir doktrin olarak görüldü.

Maneviyata susamışlık

Fakat ekonomik reformlar, 1980’lerde Komünizme karşı tutumun değişmesi ve din politikalarının serbestleşmesi Hıristiyanlığın çarpıcı bir şekilde yayılmasına yol açtı. ABD merkezli insan hakları grubu China-Aid’e göre Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Çin’deki Hıristiyanların sayısı 100 kat arttı. Ev tipi kiliseler dâhil 80 milyon ila 130 milyon arasında Hıristiyan olduğu tahmin ediliyor. 1.3 milyar nüfuslu bir ülkede çok yüksek bir sayı olarak görülmeyebilir bu fakat China Daily’nin haberine göre Komünist Parti’nin 10 Haziran tarihi itibariyle 78 milyonluk üye sayısıyla kıyaslandığında bahse değerdir.

China Aid sözcüsü Mark Shan “Kültür Devrimi Çin halkını hayal kırıklığına uğrattı ve ateist eğitimin beyin yıkaması sonucunda insanlar maneviyat susuzluğu çekmeye başladılar” diyor. Hıristiyanlık son 30 yılda tedricen mahalli gerçeklere intibak etti ve artık Batı’dan ithal bir inanç olarak görülmüyor. Hıristiyanlık Batı’da gelenekle ilişkilendirilirken, Çin’de moderniteyle, iş-ticaret ve bilimle eş tutuluyor.

Daniel Bays “Hıristiyanlığı bir Çin dini olarak görmeliyiz, Batı dini olarak değil” diyor. “Hıristiyanlığı 1950’lerde olduğu gibi Batı dini olarak görenlerin sayısı çok azaldı.”

Bazı uzmanlar Çin’in kısa bir süre zarfında dünyanın en büyük Hıristiyan nüfusuna ev sahipliği yapabileceğine inanıyorlar. Çin hükümeti hiç değilse son zamanlarda Protestanlığa karşı şaşırtıcı derecede açıklık sergiliyor – kiliselere mali kaynak tahsis ediyor, papaz okulları açıyor.

Fakat Loyola Üniversitesi’nden Çin Hıristiyanlığı uzmanı Carsten Vala Çin hükümetinin duruşunun din özgürlüğüne doğru sahih bir adımı yansıtmaktan daha ziyâde taktik ve pragmatik bir adım olduğuna inanıyor: “Kilise inşa etmek halkla ilişkiler bakımından iyi bir eylemdir. Tıpkı aradan 50 yıl sonra 2008 Olimpiyatlarında Pekin’de ilk kiliseyi inşa ettiklerinde olduğu gibi yurtdışı basında haberleştirilir. Protestanlar kilisenin dışına taşıyordu.” “Fakat Pekin’de 1949 öncesinde inşa edilmiş 60 kilise mevcut; 1980’lerin başında bu sayı 10’a düşmüştür.”

Çin’in “kayıp ruhu”

Bazıları gitgide ben merkezli, maddeci ve yoz bir toplumda Hıristiyanlığın ahlâki boşluğu doldurmaya ve sosyal hizmet taleplerini karşılamaya yardım edebileceğine inanıyor. Baylor Üniversitesi misafir öğretim üyesi ve California Devlet Üniversitesi Eğitim Profesörü William Jeynes’a göre “Çin’de ahlaksızlık, özellikle de cinsel ahlaksızlık, açgözlülük ve yolsuzluk kol geziyor. Çin hükümeti bunu kabul etmektedir. Hatta Çin hükümetinden bir yetkili “Çin’in kayıp ruhundan” bahsetmişti. Ahlaksızlık Çin’de denetim dışına çıkmıştır ve yönetimdeki birçoklarının ahlakı tesis etmek için Hıristiyanlığın en iyi umut ışığı olduğuna inanmaktadırlar.” Jeynes, Çin yönetiminin Alman sosyoloğu ve siyasal iktisatçı Max Weber’in bakış açısına bağlanmış olabileceklerini söylüyor; Weber Protestanlığa güçlü bir iş etiğinin, komşu sevgisi, disiplin ve güvenin eşlik ettiğine ve bir ulusun iktisâdi mekanizmasının çalışır halde olması için bunların esas olduğuna inanıyordu.

Çin yönetimi, 1.3 milyar insanı beslemek, sosyal ve siyasi huzursuzlukların önüne geçmek için ülke ekonomisinin büyümesini güvence altına almak zorunda. Sosyal istikrarın ve ekonomik büyümenin muhafaza edilmesi için Hıristiyanlığı faydalı bulabilir. Jeynes’e göre “Batı Avrupa’nın ve ABD’nin tarihi başarısından Hıristiyanlığın sorumlu olduğuna inanıyorlar.” “Benzer şekilde, Çinli pek çok inanç sahibi, ABD ve Avrupa’daki ekonomik çöküşün, bu ülkelerde Hıristiyanlığa sıkı sıkıya bağlılıkta yaşanan ciddi azalışın doğrudan bir sonucu olduğuna inanıyorlar. Çinliler, sonuç itibariyle Wall Street açgözlülüğünün, yönetimde yolsuzluğun ve halktaki açgözlülüğün ortaya çıktığına ve böylece bedelini ödeyemeyecekleri evleri satın aldıklarına inanıyorlar. Çin, laikliğin ürettiği ahlaksızlık sonucunda düşmek yerine, Hıristiyanlığın benimsenmesiyle, Avrupa ve ABD’nin geçmişteki başarılardan ve bugünün başarısızlıklarından ders çıkarmakla refaha ermeyi ümit ediyor.”

Fakat Jeynes, Çin liderlerinin artan Hıristiyan sayısına karşı tutumlarının “zahiren mütenakız görünen tutumların kesişimi” olarak tanımlanabileceğini vurguluyor.

Denetim araçları

Komünist Parti, sözde ekonomik ve sosyal faydalarından dolayı Hıristiyanlığı benimserken, nerede ibadet edeceklerini ve vaaz konularını dayatarak ülke Hıristiyanları üzerinde denetim hakkı ileri sürüyor. Carsten Vala “kiliseler inşa ederek, Protestanların kayıtlı kiliselerde ibadet etmelerini şart koşarak, eğitim ve kilise çalışanlarının tayinlerinde, kiliselerin kurulacağı yerlerde, hangi hizmetlerin verileceğinde denetim tesis edebilirler ve bazı hallerde kilise papazlarına vaaz içeriklerini dayatabileceklerini” söylüyor.

Komünist Parti ve devlet liderleri 1978-1979’da dini izlemek ve din politikalarını icra etmek için – 1950’lerde var olan - bir aracı yeniden tesis ettiler. Kültür Devrimi’nden sonra açılmış kiliselere üye olan tüm Protestanlardan hangi cemaate üye olduklarını kayıt ettirmeleri istendi.

Ancak Çinlilerin pek çoğu kayıt dışı kiliselere, apartman dairelerinde ve evlerde özel olarak toplanan küçük cemaatlere devam ediyorlar. Bazıları, kayıtlı kiliselerin tüm Hıristiyan mezhepleri kapsamadığını söylüyorlar; bu durum, inananların ihtiyaçlarını karşılayacak kayıtlı kiliselerin yeterince bulunmadığı kırsal alanlar için daha çok geçerli.

Bays’ın söylediğine göre “kayıt dışı gruplar arasından bazıları, 1950’lerin radikal siyaset ve zulüm hatıralarından dolayı resmi kiliseyle irtibattan hassaten kaçınıyorlar. Bazıları ise akidevi ilkelerden dolayı kaydı reddediyor. Bazılarında ise herkese karşı - özellikle de yönetime veya partiye karşı - sorumlu olacakları bir sistem içerisinde yer almak istemeyen güçlü liderler var.”

Karşı karşıya kalmaktan sakındıkları ve cemaatlerini küçük tuttukları müddetçe – kanunlara göre resmi izin olmadığı takdirde azami 25 kişi bir araya gelebilir – Protestan ev kiliseleri yönetim tarafından hoşgörüyle muamele görüyor. Katolik kiliseler ise Vatikan’ın Tayvan yönetimini tanımasından ve Çinli rahiplerin takdis ve tahsisinde son sözün kimde olacağı hususunda yaşanan anlaşmazlıktan dolayı Çin’le yaşadığı gerginlik yüzünden yakın takip altında tutuluyor.

Komünist Parti, ev kiliselerini küçük tutmakla, hiçbir kilisenin mahalli parti şefinin gücünü tehdit edecek kadar büyümeyeceğini güvence altına almaya teşebbüs ediyor olabilir. Fakat bu politika paradoksal olarak Hıristiyanlığın yayılmasını sağlama alıyor zira cemaatler büyüdükçe bölünmeye ve yeni şubeler oluşturmaya mecbur kalıyorlar. Bays “devlet, dinden korkuyor; ne kadar örgütlü olurlarsa onu o kadar korkutuyorlar” diyor. “Çin tarihinde dinin kaynaklık ettiği başarılı bazı ayaklanmalar var. Devlet ve partinin paranoyak olduğunu söyleyebilirsiniz; aşırı Maocu radikalizm zamanlarında dinin imha edilememesi sonrasında yeni liderler dini uzun zamandır var olan sosyal bir olgu olarak görmeye başladılar. Bu yüzden de bürokratik araçlarla denetim altına almaya uğraşıyorlar.”

Çin otoriteleri, kitlesel baskının örgütlü direnişe yol açmasından korkuyorlar; öte yandan, çok fazla özgürlük de liderliklerini etkileyebilir. Yönetim, Berlin Duvarı’nın çöküşüne yol açan hadiselerde ve Doğu Avrupa’da demokrasinin ilerleyişinde kilisenin önemli bir rol oynadığının farkında .

Jeynes, “eski Sovyetler Birliği’nden bu bakımdan ders çıkarmak istiyorlar. Komünizmi devirme çabası, büyük ölçüde Hıristiyan merkezli bir çabadır” diyor. “Çin yönetimi liderleri, 1989 ayaklanmasında Tiananmen Meydanı’nda protesto düzenleyenlerin tahminen yüzde 30’nun Hıristiyanlardan oluştuğunun da farkında. Dolayısıyla, bu gerçekler Çinli liderlerin Hıristiyanlık hakkında endişe duymalarına ve Hıristiyanlara zulmetmelerine yol açıyor.”

Jeynes Arap Baharı’nın ve Çin hükümetinin önde gelen eleştirmenlerinden Liu Xiaobo’ya 2010 Aralık ayında Nobel ödülü verilmesinin Çin’i Hıristiyanlık hakkında daha ihtiyatlı olmaya ittiğini belirtiyor. “Bu hadiselerin peşpeşe ortaya çıkmasıyla Çin yönetiminin Hıristiyanlar ve diğer inanç sahiplerine uyguladığı baskılar bahse değer ölçüde arttı. Çinliler hassaten öfkeli zira Arap Baharı’nın kolayca Çin’e ulaşabileceğine inanıyorlar.”

Artan baskı

Neticede, kayıt dışı kilise üyeleri ve gayri resmi gruplar üzerindeki baskının miktarı arttı.

Bunlardan biri de 1000 üyesiyle Pekin’in en büyük ev kilisesi olan Shouwang. Shouwang Çince’de “izlemeye devam” anlamına geliyor ve üyeleri, resmi kiliselerin içine çekilmeyi reddediyorlar.

Shouwang, geçen 12 hafta zarfında Pekin otoritelerinin başlıca can sıkıntısı haline geldi zira açık hava faaliyetlerine devam etmekte ısrar ediyor.

China Aid’e göre 15 kilise üyesi Shouwang’ın 26 Haziran Pazar günü açık havada düzenlediği ayinde boy gösterdiklerinden dolayı tutuklandı. Bazı Shouwang üyeleri alana gitmelerini engellemek amacıyla daha oteldeyken tutuklandıklarını iddia ettiler ve bazı Shouwang liderleri ev hapsinde tutuldu.

Fakat baskıya rağmen ev kiliseleri Çinliler arasında rağbet görüyor gibi. Vala, bunun başlıca sebebini kayıtlı kiliselerinin az olmasına ve mevcut olanların da kimileri nezdinde çok fazla resmi durmasına bağlıyor. “Kayıt dışı kiliseler dua, İncil öğrenimi ve ibadet dâhil her hafta hizmet veriyorlar. Sık sık buluşan üyeler arasında bir yakınlık doğmasına ve yüzlerce insanın toplandığı büyük kiliselere nispetle birbirlerini çok daha iyi tanımalarına da imkân tanıyorlar. Ayrıca hem Pazar günleri resmi kiliseye giden sonra İncil’i öğrenmek için kayıt dışı kiliselere devam eden bir kitle de var.”

China Aid’den Mark Shan, pek çok Çinli Hıristiyan’ın ev kiliselerini seçtiğini zira bu kiliselerin ifade özgürlüğü tanıdığını vurguluyor. “Resmi kiliselerde insanları izleyen birçok casus olduğu gibi vaizlerin konuşma özgürlüğü de kısıtlı. Örneğin sosyal adâletsizlik, siyasi yolsuzluk ve 30 yıldır vahşice uygulanan doğum kontrol politikasının güdümündeki kitlesel kürtaj hakkında Hıristiyan ahlakı nokta-i nazarından bile hiçbir şey söyleyemezsiniz.”

Pekin’de bulunan Renmin Üniversitesi antropologlarından Huang Jianbo, özellikle göçmen işçilerin Hıristiyanlığı çekici bulduklarını ve ev kiliselerine katıldıklarını söylüyor. “Göçmen işçiler ayrımcılığın olağan kurbanlarıdır. Çin şehirlerini onlar inşa etmektedirler ama ikinci sınıfı vatandaş muamelesi görüyorlar. Göçmen işçiler şehirlerdeki kilise cemaatlerinde öyle pek hoşça karşılanmadıklarını hissettiklerinden dolayı ev kiliselerini tercih ediyorlar.”

Shan, “Çin’deki kiliseler sosyal değişime veya devrimlere katılmaya ilgi duymuyorlar zira manevi meselelere odaklanıyorlar…bununla birlikte böylesi bir maneviyat odağı, kültürel veya hatta sosyal değişimi farkında olmadan ve tabiî bir şekilde hızlandıracaktır” diyor. “Ancak yönetimin zulmü kiliselere ayakta kalacakları bir alan bırakmadığı takdirde kiliseler şiddet dışı sivil itaatsizlik yoluyla sosyal değişimin katalizörü olabilir tıpkı Pekin Shouwang Kilisesi’nin son 12 hafta içinde yaptığı gibi.”

Kaynak: El Cezire

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı



Bu haber 4,991 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,598 µs